@maviay_63
|
Orange Blossom -Ya sidi
Yerinizde olsam bu şarkıyı kaydeder sonuna kadar dinleyerek okurdum. Bence böyle bir sezon finaline etkili olacaktır.
Güzel sürprizlere hazır olun beyler bayanlar. Çünkü hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.🥰😊🥰
Bir insanın başına ne geliyorsa meraktan geliyormuş. Fakat şu bir gerçek ki insanın fıtratında merak kaçınılmaz bir gerçektir.
Günler geçecek, aylar geçecek sonra yıllar geçecek. Sonra da bir bakmışsın ki yaşadığın her şey bir yalanmış.
Sonra fark edeceksin, bazı şeyler gözünün önünde çok önceden belirmişti zaten. Sadece sen görememişsin. Geçmişe bakınca anlıyorsun ki, bunu yaşayacağın önceden görmüşsün.
Savaş'ın çağırmasından sonra bir köşeye çekildiğimizde kolları bağlı bir şekilde bana baktı.
" Karıcığım?"
"Efendim bir tanem."
Mahur gözlerle ona bakarken sırıtarak elini beline yasladı. " Bileziği unuttum deme?"
"Bilezik?" Dedim kafam karışık halde.
" Hani Zara'ya takacağımız altın bileziklerden bahsediyorum."
Bir an bende devreler yanarken kaşlarımı kaldırarak yeni aydınlanmış gibi baktım. " Ha sen onu diyorsun! Ben de diyorum ne oldu."
Sırıtarak kollarını bağladı bu sefer."Başka ne bekliyordun ki?"
Başımı kaşıyarak omuz silktim. " Ne bileyim. Bir an bir sorun çıktı zannettim. Ondan."
Bunu diyerek masaya doğru giderek çantamı alıp bileziği çıkarttım. Tüllü küçük bir torba çıkartarak Savaş ile beraber gelin ile damadın yanına gittik.
Ödüm kopmuştu yemin ederim. Bir an Tuncay'ın her şeyi söylediğini zannettim. Ondan böyle bir şey beklemiyorum ama Savaş'ın seslenmesiyle şüphe etmeye başlamıştım.
Artik korkmama gerek kalmadığımı anlamıştım. Rahat bir nefes alarak Zara'nın yanına gidip bileği bileğine taktım. Sonra da sarılarak omzunu sıvazladım. "Tebrik ederim. Umarım mutlu olursun."
" Teşekkür ederim" Diyerek saçını kulağının arkasına alarak Yılmaz'a baktı. Yılmaz ise beline sarılarsk başından öpüp teşekkür etti.
" En çok sizin ilişkiniz bana güzel geliyor. Umarım bizim ki de öyle olur."
Yılmaz bunları dedikten sonra karısına dönerken, Savaş'ın belime sarılmasıyla yapmacık bir şekilde gülümsedim.
Onları başbaşa bırakmak için ordan uzaklaşarak bir köşeye geçtik. Bir süre sonra da Savaş da benden uzaklaşarak diğer ağaların yanına gitti.
Ben de kızların yanına gittim. Kızlar benim stresli halime bir göz uçlarıyla bakarken, ben ise önümde duran şişeyi elime alarak kafaya diktim. Kızlar birbirlerini daha çok anlamlı bakmaya başlarken, ben ise düğünün bitmesini bekledim.
Fakat buna fırsat kalmadan kızlar sessiz bakışlarıyla sorguya çekerken, telefonuma gelen bir mesajla konudan uzaklaşmaya çalıştım.
Hemen elime telefonu alarak kimin olduğuna baktım. Telefonda bir video belirirken bir anda ekrana bakmakla yetindim.
Kızlar da göz ucuyla telefonuma bakarken, ben ise baktığım videoyla dumur kalmaya devam ettim.
Biraz bakarken fark ettim ki bu video tam da rüyamda gördüğüm kulübeydi. Hazar ağanın ve kızının girdiği kulübe. Öyle ki duvarda çizili silik kelebek ve çocuk bile belirgindi. Yanındaki kırmızı dut ağacını da şimdi hatırlıyorum. Bir de yerde toplayarak yemeye doyamadığım dutları...
"Ne kadar güzel bir yer böyle. Huzurlu bir ortam gibi görünüyor."
Aslı ve Beren'in sesiyle kendime gelirken, onlarsa gülümseyerek bana baktılar. "Biz de diyoruz bu kızcağızın yüzünü düşüren ne bu kadar."
Beren'in de cevabından sonra gülümsemekle yetindim. " Bir anım depreşti. O yüzden bir an kaldım."
" Neresi burası?" Aslı'nın sorusuyla hemen telefonu kapatarak cevap verdim. "Öyle bir manzara. Bir arkadaşım göndermiş. Manzarayı sevdiğimi biliyor."
Kızlarla oturmaya devam ederken, bir mesaj daha gelmişti. Kızlar da yine bana bakmaya devam ederken yutkunarak ayağa kalktım. " Ben bir bakayım bu kız benden ne istiyor."
Hemen oradan uzaklaşarak gelen mesaja baktım. Korkudan ellerim titriyordum. Biri benimle oyun mu oynuyordu acaba. Artık Bunu sorgulamaya başlıyorum. Ama rüya mı da kimseye anlatmadım ki. Üstelik bu kadar benzer bir evi gösteremezler bana. Bu imkansız!
Düşünceli bir halde hemen telefonun ekranını açarak derin bir nefes aldım. "Marhaba Çilem, ben Alev."
Yutkunarak bir süre yine bakakalırken okumaya devam ettim. "Bu evde, seni bekliyor olacağım. Evi biliyorsundur. Olmadı sana adresini gönderirim."
Fazla uzatmadan numaraya basarak aramaya başladım. Bakalım niyeti neymiş bu kadının. Telefonda bir kaç 'dıt.' Sesinden sonra nihayet açmıştı.
Bir an hiç açmayacak zannetmiştim.
" Nihayet arayabildin. Ben de hemen Savaş'a yetiştirdiğini düşünüyordum."
" Senin derdin ne? Bir türlü rahat bırakmadın bizi. Bir git ya! Bir sal bizi artık. "
" Bundan önce Hazar'ı ve şu Karasol aşiretini öğrenmek istediğini sanıyordum."
O an yine ve yine dumur kalakaldım. Kulağımda Karasol aşiretinin ismi yankılandı birden. Savaş'ın ve Polat abilerin bütün gece konuştuğu Karasol ailesiydi bu.
Sonunda felç kalacam o olacak!
"Şu tehdit ettiğin Karasol ailesi demek."
" Vaay! Demek biliyorsun."
Alayla gülümsedim. " Evet biliyorum. Hem de her şeyi. Ama bir de senden duyayım bakalım. Kimmiş bu Karasol ailesi."
" Güzel denemeydi. Ama o kulübeye gelene kadar hiçbir şey anlatamayacağım. "
" Gelmemi neden bu kadar çok istiyorsun. Benimle derdin ne senin."
"İnan bana sadece senin iyiliğini düşünüyorum. Sevgili kocan, sana daha fazla yalan söylemeden bazı gerçekleri öğrenmenin zamanı geldi."
"Oraya gelmiyorum ben. İstedigin kadar çırpın."
" Ben seni bekleyeceğim. Geleceğinden eminim."
Telefonun kapanması ile şaşırırken, bir süre sonra kaşlarımı çatarak Savaş'ın olduğu tarafa döndüm.
" Benden ne saklıyorsun Savaş?" Dedim kendi kendime. Artık bardak taşıyordu çünkü. Bu kapalı kutular, içimdeki huzursuzluğu söndüremiyordu.
Yavaş adımlarla Savaş'ın yanına giderek yanında durdum. Sonra bir süre Alev'in dediklerini düşündüm. Gitmeye hazır mıydım bilmiyordum. Fakat artık hiçbir şekilde duramıyordum. Artık gerçekleri ögrenmek istiyordu.
Eve gidene kadar Savaş'a hiçbir şey söylemedim. Söyleyecek miydim onu da bilmiyorum. Fakat artık böyle duramayacağımı biliyorum. Artık bir şeyler açıklığı kavuşmalıydı.
Kafamda bir sürü soru işaretleriyle nihayet düğün biterken, herkes teker teker evlerine dönmeye başlamıştı.
Herkes tamamen gittiğinde, biz de nihayet gelin ve damatı otele göndererek tekrar arabaya binip eve doğru yol aldık. O sırada Beren ve Aslı ile de vedalaşırken, Beren beni biraz durdurarak bir şey sordu.
" Çilem. Sana bir şey söylemek istiyorum." Savaş arabanın kapısında dururken Efeoğullarının diğer üyeleri çoktan yola çıkmıştı.
Beren bir an Savaş'a bakarken tekrar bana döndü. O an Savaş özel olduğunu düşünecek ki bana dönerek "Ben seni beklerim." Dedi bizden uzaklaşmak üzereyken.
" Yok senin de bilmen daha iyi. En azından beraber konuşur ortak bir karara varırısınuz."
Savaş konuyu daha çok merak etmiş gibi bana bakarak kollarını bağlayıp Beren'e döndü.
" Konu nedir?" Beren bana bakıp derin bir nefes alarak cevap verdi. " Biz bir sanat atölyesi kurmayı planlıyoruz."
" Harika! Çilem için güzel bir şey. Ne zaman isterse gidebilir elbette. Benden izin almaya bile gerek yok. "
" Fakat şöyle bir şey var. Bu sanat atölyesini Baran kurmuş. Kız kardeşi için. Yakın arkadaşları olarak bizim de bulunmamızı istiyor."
Savaş'ın bir an yüzü düşerken kollarını gevşeterek bana baktı.
" Kalsın Beren, bu iş olmaz."
" Tamam. Ne zaman açılıyor bu atölye?" Savaş'ın anlık cevabıyla beraber ona dehşetle bakarken, böyle bir tepki karşısında tepkisiz kalmıştım. Bunu kabul etmişmiydi şimdi?
" Sen ciddi misin?"
"Tabii ki. Senin mutluluğun için her şeyi yaparım." Belime sarılarak başımdan öpüp devam etti." Yeter ki sen mutlu ol."
" Zaten günde dört saat sadece. Zaten çok yorulmaz. Sadece öğretmenlik yapacak. Bazen sergi bile yapabiliriz."
Gülümseyerek şaşkın halde Savaş'a baktım. O sıra Aslı da şaşkın tepkisiyle "Hayret." Demişti kendi kendine.
" Hem Orada Çilem, ben ve Baran'ın kız kardeşi olacak. Çok fazla öğretmene ihtiyaç olmaz. Baran desen kendi işiyle uğraşır. Oraya çok fazla uğramaz."
" Tamam Beren anladım. Benim için hiçbir sıkıntı yok. Eski sevgilisi değil bir şey değil."
Beren rahat bur nefes alırken, " Tabii ya, değil zaten. Gerilim yaşamamıza gerek yok." Diyerek kolunu tuttu.
" Neyse, biz gidelim mi artık?"
Savaş bana dönerken, şaşkınlığımı gizleyemesem de " Hıhım. " diyerekten kızlara sarılıp vedalaştım. Sonra da ikimiz arabaya biner binmez yola çıktık. Yol sırasında Savaş'ın bu tepkisinin atlatmaya çalışıyordum sadece. Şaşkındım. Yani açıkçası buna izin vereceğini aklımın ucundan bile getiremezdim.
"Savaş?"
" Efendim güzelim. Ne oldu?"
" Sen iyi misin? Hayır yani böyle..."
Derin bir nefes alarak cevap verdi hemen. "İyiyim, merak etme. Sadece aşırı tepki verdiğimi fark ettim. Bilmiyorum, ilk defa karşı cins bir arkadaşınla karşılaştığım için şaşırmıştım biraz. Bu da kıskançlığa dönüştü."
"Bir arkadaş evet. Ama pek bir samimiyetimiz de yok Savaş. Yani senin gördüğün gibi sadece karşılaşırken selam merhaba..."
" Açıklama yapmana gerek yok güzelim. Sorun değil. Bunu ne kadar istediğini biliyorum ve artık zamanı da geldi. Bir hayalin varsa ve fırsatın da varsa geri çevirme. Bunu yaparsan ben kendimi nasıl affederim."
Gülümseyerek omzuna yaslandım. " İyi ki varsın Efeoğlu."
Üst Aynadan yüzü düşmüştü bir an. Sanki ona kötü bir şey söylemiş gibiydim.
" Ne oldu? Birden moralin bozuldu."
"Bir sorun yok. Sadece, bana ilk defa Efeoğlu dedin. O yüzden şaşırdım."
Sadece bakmakla yetindim. Şu soy isim konusuna bu kadar takılacağını hiç düşünmemiştim. Sanki ona küfür etmiş gibiydim.
Bu şaşkınlığım devam ederken, birden öne bir aracın gelmesiyle, arabayı yavaşlatmak zorunda kaldı. O sıra biraz sinir olurken direksiyona vurarak kısıkça küfür etti. Bu tavrı beni daha çok şaşırtıyordu. Neye kızdığını da anlamamıştım. Tepkisiz ona bakıyordum sadece. O ise burnundan soluyordu. Benim endişelendigimi de fark edince derin bir nefes alarak çok geçmeden sakinleşmeye çalıştı.
Yol boyunca da hiçbir şey söylemedim. Sadece yolu izledim. Tabii bunu fark eden Savaş da muhtemelen içinden küfürler yağdırarak sessizce sürmeye devam etti.
Nihayet eve vardığımızda arabadan inerek içeri geçtik. Fakat avluda Ebe hatunun varlığıyla bir şok daha geçirdim. Savaş her ne kadar geleceğini önceden söylese de erken beklemediğim için şaşırmıştım.
Şaşkınlığımı üstümden atar atmaz ebe hatunu karşılayıp hoş geldin diyerek biraz oturduk. Bazıları yorgunluktan odalarına çekilirken biz biraz daha oturduk. Sonra da biz de odalarımıza çekildik. Reyyan ana ve Fatma teyze kalmıştı sadece. Onlar kendi aralarında konuşmalarına devam ederken biz de Savaş ile yarım kalan meseleleri açmak üzereydik.
Savaş bir süre ensesini biraz ovalarken gömleğini çıkartarak tişörtünü giydi. O sırada ne konuşacağımı kafamda toparlamaya çalışarak mevzuyu açmaya çalıştım. Son konuşmamızdan sonra biraz korkuyordum ama olsun. Artık bir şeylerin açığa çıkması gerekiyor.
" Savaş, seninle önemli bir konu konuşmak istiyorum."
Arkasını dönerek bir an duraksarken düşünceli halde yanıma geldi. Sonra da koluma dokunarak cevap verdi. "Konuş güzelim. Bir problem yoktur inşallah."
" Yok, yani bir problem yok ama..."
" Ama?" Dedi merakla. Ben ise yutkunarak devam ettim.
" En son Alev'in beni zehirledigini öğrenmiştik ya."
" Ee?"
"Siz Karasol bahsediyordunuz. Malum kavga ettiğimiz bir gündü."
Kaşları çatmaya başlarken sinirleri de gerilemeye başlamıştı.
" Neden öfkeleniyorsun. Ben bu ailenin bir parçasıyım. Benim de bazı şeyleri öğrenme vaktim geldi de geçiyor."
Bu sefer yumuşamış gibi tepkisiz kaldı. Haklı konuştuğumu biliyordu. Sadece bunu söylemeye niyeti yoktu.
" Gülsüm'ün bildiği şeyi benden mi sağlayacaksın. "
Usulca yanıma gelerek başımdan uzunca öptü. Sonra da sakince konuşmaya çalıştı.
" Bazı şeylerin üstü örtülü kalsa daha iyi olur Peri kızı. Üçümüz için de."
" Benden sakladığın her ne ise, inan bana saygı duyarım sana. Geçmişte olan geçmişte kaldı. "
" Daha fazla konuşmayalım bence Çilem! Dediğimi duydun. Konu tartışmaya açık değildir. Sonsuza kadar!"
Gözlerindeki öfke beni yutacak cinstendi. O an anlamıştım, Savaş bana hiçbir şey anlatmayacaktı. Ne Hazar ağayı, ne de Karasol ailesini.
" Tamam. Uzatmayalım doğru."
Gardroptan rahat kıyafetler çıkartarak banyoya geçtim. Kapıyı da ardımdan çarpmayı ihmal etmedim tabii. Artık canımın sıkıldığını anlaması gerek.
Derin bir nefes alarak bir süre aynaya baktım. O bana ait herşeyi biliyor. Benim geçmişimi, hayatımı her şeyi biliyor. Hatırlamadığım ne varsa, o ve Reha abim biliyordu.
"Senden hiçbir şey öğrenemeyeceğim ayan beyan ortada."
Telefonumdan mesaj gelirken ekranı açıp Alev'den gelen adres ve saate baktım. Sonra tekrar aynaya döndüm.
" Beni buna sen mecbur ettin Savaş."
Telefonu kapatarak abiyemi çıkartıp pijamalarımı giydim. Sonra da odaya geçerek direk yatağa geçtim. Savaş ise beni izlemekle yetindi sadece.
Yarın, her şeyi yarın öğrenecektim. Artık buna bir cevap bulmam lazım. Bulmak zorundaydım.
......
Herkes kahvaltıdan şonra işe giderken Savaş ise hâla öfkeli olmamı fark etse de bir şey söylemedi. Ara sıra bana bakmakla yetindi.
Bugün neler olacağından habersizdi. Ne olacağından habersiz bir şekilde işe gidiyordu.
Ara sıra tereddüte kapılsam da kararlıydım. Bunu yapacaktım. Bunu öğrenmeden eve gelmeyecektim.
" Sabahtan beri moralin bozuk gibi gelin. Hayırdır?"
Reyyan ananın sözüyle kendime gelirken oturduğum yerde doğrularak boğazımı temizleyip cevap vermeye çalıştım.
" Bir sorun yok. Hamilelikte olsa gerek biraz ağrılarım var sanki."
" Bu kadar çabuk hem de." Diye eklerken Ebe hatun, bir an yutkundum.
" Hamilelikten değildir ya. Dün çok koşuşturduk herhalde, ondandır biraz dizlerim ağrıyor."
" İstersen odana çık dinlen."
" Yok. İyiyim ben Fatma teyze. Bir kaç saate geçer."
" Sen bilirsin." diyerek şüpheyle baktı bana.
Bu kadın normal değil bak söylüyorum. Altıncı hissi çok kuvvetli. Bir şey oldu mu hemen hissediyor.
Reyyan ana, bir süre sonra odasına dinlenmeye giderken. Esma hanımlarda alışveriş için dışarı çıktı. Fırsat bu fırsat Diyerek yavaştan yavaştan ayaklanmaya başladım. Önce odama geçip Savaş'ın dolapta sakladığı silahı alarak onlemimi almaya düşündüm. Bu kadının yanına eli boş gidemem. Deri ceketimi de giyerek derin bir nefes aldım.
Çilem, bu işin dönüşü yok biliyorsun. Ya şimdi ya da asla. Pişman olacaksın ama. Onu da biliyorsun.
Odamın kapısını kapatarak aşağı indim. Bir an duraksar gibi olmuş olsam da tekrar derin bir nefes alarak ilerlemeye devam ettim. Salondan avluya inerken Ebe hatunun sesiyle olduğum yerde kilitlenmiştim.
"Nereye böyle gelin hanım? Bu acele nedir böyle?"
Şimdi bu kadın beni faka mi basmıştı. Ama boşuna beni yolumdan kimse çeviremez. Hele de bugün rüyamda gördüğüm şeylerden sonra asla.
" Arkadaşlarımla buluşmaya Ebe hatun."
" Hım. Başka bir sorun yoktur inşallah."
" Yok Ebe hatun. Akşama dönerim."
" Tamam, dikkat et kendine. Güle güle git."
Acıyan gülümseyerek " Umarım." Dedim sessizce. Sonra sesli bir şekilde "Hoşça kal." Diyerek arabaya binip oradan uzaklaştım. Bir an titreyen elimi tutarak arabayı sola kırdım. Artık bugün her şey bir sonuca bağlanacaktı.
Tesadüfe bak ki kulübe Savaş ve benim doğum günümde gece yürüyüşüne çıktığımız ovanın yakınlarındaki adresti. Hiçbir şey tesadüf değildi. O an bazı şeyler hatırlamam, sanki ben yaşamışım gibi gözümün önünde belirmesi hiç bir şekilde tesadüf değildi.
Arabayı, videoda beliren kulübenin karşısında durdururken yutkunarak bir süre eve baktım. Bu evde anılarım vardı. Bunu gün geçtikçe hatırlamaya başlıyordum. Rüyamda gördüğüm ev de, kız da bendim.
" Hazar Ağa, eğer sen benim babamsan..."
Gözlerimi yumarak ellerimi yumruk yapıp parmağımı ısırdım. Göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Artık inkar edemeyeceğim bir gerçekle yüz yüzeydim.
Kilidi arabadan çıkartıp derin bir nefes alarak dışarı çıktım.
Cebimdeki silahı hiç birakmıyordum. Heran her şeye hazırlıklı olmam gerekiyordu. Bu kadına güvenmek aptallık çünkü.
Yavaş adımlardan sonra evin karşısına geldiğimde yutkunarak kapıyı açtım. Sonra ilk adımı atarak içeri girdim ve tahmin ettiğim gibi hiç yabancı gelmeyen yatağı ve masaya hüzünle baktım. Hatırlıyordum. Geceleri şimşekten korktuğumda yorgun üstüme çekerdim. Sonra birileri beni sakinleştirmek için gelirdi. Ve o Hazar ağaydı.
Ben bu düşüncelere hüzünle dalarken boynumda hissettiğim buz gibi bir şırıngayla iç çekerek hemem boynumu tuttum. Hemen kendime gelip şırınga çıkartmaya çalışırken elimi ve kolumu tutarak beni sabit tutmaya çalışıyordu. Biraz hırpalasam da ise yaramamıştı. Şırınga hemen boynumda çıkartarak geri çekildi.
Bunu nasıl fark etmedim ben. İçeri girerken dikkatli girecektim güya.
" Ne yaptın sen? Aşağılık kadın ne yaptın bana!"
Hemen kapıya doğru giderek dışarı çıkmaya çalıştım. Buraya gelmem hataydı. Bunu yapmamalıydım. Hemen kapıyı kapatarak beni geri itti. O sıra sinirle silahı çıkartarak ona doğeulttum.
" Çık hemen önümden. Çık!"
Bir an kolundaki saate bakarken korkuyla yutkundu. " Sakin ol, buraya herşeyi öğrenmeye gelmedin mi? Bu ne acele."
" Çık hemen, bana verdiğin her ne ise çabuk panzhirihi ver! Hemen!"
Tepkisiz kalırken öfkeyle daha çok bağırdım. "Çabuk panzehiri ver yoksa seni vururum burada ve inan bana hiç çekinmem."
" Ondan önce..."
Yere düşen şırıngayı tekmeleyerek bana doğru yaklaştı. " Savaş seni hiç sevmediğini biliyorsun değil mi?"
" Bırak numarayı! Panzehir! Hemen!"
Bu sözünden etkileneceğimi düşünüyorsa yanılıyordu. Bu yalanlara karnım tok çünkü.
" Reha ile konuşurken duydum..."
Bir an elimdeki silah üstümde ağırlaşmaya başlarken konuşmaya devam etti.
" Savaş bu evliliği baştan beri sana acıdığı için yapmış."
" Bana bilmediğim bir şeyi söyle aptal! Zorla evlendik zaten. Olayı biliyorum oyalama beni Pamzehiri ver."
" Muhtemelen Yılmaz için evlendiğini söyledi sana."
Elimdeki silah git gide daha çok ağırlaşırken vücudumda bir güçsüzlük hissetmeye başladım.
" Halbuki Yılmaz babasına çoktan kabul etmediğini söylemiş. Savaş da bir şey iyi biliyor ki sen yurt dışına çıksan da eninde sonunda bulunursun. Bir şekilde. Bu yüzden Savaş son çareyi seni kendine bağlamakta buldu."
" Ne saçmalıyorsun sen. Saçma sapan konuşmalarını dinleyecek zamanım yok. Panzehiri ver hemen!"
Koluna ve ayağına sıkarak güçsüz düşürürken ben de güçsüz düşmeye başlamıştım. Korkarım bana verdiği şey etkisini gösteriyordu.
Bur an karnıma sancılar girmeye başlarken iç çekerek karnıma sarıldım. " Bebeğim, bebeğim!"
Alev kahkahalarla tekrar ayağa kalkarken ben ise çaresizlikten dokundum sadece. " Bir de hamile misin sen? Yazık. Senin bebeğini kullanmış bu adam. Seni buraya bağlamak için her yolu kullanmış."
Silahı tekrar ona doğrulturken beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Hepsi yalan mıydı? Savaş sırf buradan gitmemenin için mi yapmıştı bunları. Şimdi düşünüyorum da, bu kadar çocuk istemesi bundan mıydı? Beni buraya bağlamak için mıydı?
Hayır Çilem hayır. İnanma buna. Seni alt etmek için söylüyor bunu.
" Senden çocuk da yaptığına göre, ağına iyice yakalanmışsın."
Damarlarım iyice sıkılmaya başlamıştı sanki. Sancılarım desen katlanılmaz hale gelmeye başlamıştı.
" Savaş seni sevmiyor. Sana acıdığı için seninle!"
Tek düşündüğüm bebeğimdi. Hiç bir şey düşünemiyordum.
Olduğum yerde devrilirken artık elim kolum tutmuyordu. Nefes almakta zorlanıyordum.
" O kadar geldin, her şeye öğrenmeye hakkın var."
Bunu can çekişirken söylemen ne kadar büyük incelik böyle.
"Burası varya, senin çocukluğunun geçtiği yer. Yani öyleymiş. Yani biricik baban, Hazar ağanın evi."
Kıkırdayarak konuşmasına devam etti. " Tabii biricik kocanın babası Hazar ağayı öldürmeseydi daha güzel günleriniz olurdu."
Gözlerim dehşetle açılırken, beynimden vurulmuşa döndüm. Artık daha fazla gerçek öğrenmek istemiyordum. Osman babanın Hazar ağayi öldürdüğünü düşünmek bile istemiyordum.
" Osman baba değil yanlış anlama, Savaş'ın gerçek babası. Sami Soyman. Yani senin kocan Acar Soyman'ın babası."
Artık bu gerçekler beni daha çok çırpındırırken gülümseyerek devam etti.
" Evlendiğin adam Savaş Efeoğlu değil, Acar Soyman. Sami Soyman'ın öz mü öz oğlu."
Gözlerimden süzülen yaşlarla yerde sürünürken bu acıyı artık hazmedemiyordum. Hazar ağanın, babam olduğunu öğrenmeyi beklerken Savaş'ın babasının, benim öz babamın katili olduğunu öğrendim.
Ayakla arak zorluklarla toparlanmaya çalışırken çenemi tutarak keyifle gülümsedi. " Şu bir gerçek Çilem Yaman. Sen kaybettin, ben kazandım."
Gururle ayağa kalkarak ellerini sirkeler gibi çırparken, rafın üstünde duran çerçeveye bakarak bana doğru dönerek gülümsedi. Bir kaç adımda yanıma yaklaşarak çerçeveyi gösterdi.
" Bak bu senin çocukluğun ve bu da sevgili baban, Hazar ağa."
Alayla gülümseyip saçımı sevmeye çalışarak devam etti." Merak etme, çok yakında ona kavuşacaksın. Cok özlemeyeceksin onu."
Gözlerimde öfkeyle tüm gücümle saçından tutarken dehşetle geri çekmeye çalıştı kendini.
" Bırak saçımı, hala neye çırpınıyorsun. Birazdan geberip gideceksin işte! Bırak!"
Nefes nefes saçlarını son anda kurtarırken öfkeyle dişlerini sıkarak bir tekme atmaya çalıştı. Bacağımda hissettiğim darbeyle daha çok acı çekerken bu sefer karnıma hedef alarak vurmaya hazırlandı. Bunu anladığımda karnıma sarılarak tüm gücümle korumaya çalıştım onu. Tam o anda dışardan kapı açıldığında duraksadı ve korkudan geri çekildi.
Kimin geldiğini görmedim. Sadece bebeğimi korumaya çalıştım.
Karnıma sarılarak acıyla iç çektim.
"Özür dilerim bebeğim. Seni böyle bir tehlikeye atmamalıydım."
Her şey degişiyordu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bir kabus vardı ve bunu yaşamaya başlayacaktım. Bu yüzden mi dün Efeoğlu dediğimde sinirlenmişti. İçerlemiş miydi?
Şimdi düşünüyorum da, ben bir gün çok fakir olursam yanımda olur musun diye de sormuştu. O...o bunu mu demek istedi?
Benden bu kadar şeyi neden sakladığını anlamaya başlamıştım artık. Gerçekler tokat gibi yüzüme çarpmıştı. Ama bu kadar sert beklemiyordum.
|
0% |