Yeni Üyelik
49.
Bölüm

49. Bölüm

@maviay_63

Bu bölüme özel çok güzel bir edit instagram hesabımda yayındadır. Merak eden bakabilir.🤗🥰

Bu arada spoiler yiyebilirsiniz editlerde ona göre dikkat edin.

Duş aldıktan sonra saçlarımı havluyla sararak biraz koltukta oturdum. Olanları düşündüm. Bunca zaman beni nasıl kandırdığını şimdi fark ettiğim Savaş'ı düşündüm. Bana olan duyguları, sevgi gösterisi, aşkı her şeyi bir yalandı. Bir oyundan ibaretti.

Peki şimdi ben ona nasıl güvenebilirim ki. Tamam bana karşı hiç bir kötülüğü olmadı ama bu sevgi gösterilerine ne gerek vardı. Ben zaten yaralı bir kuş gibiydim.

 

Sen bir yıl kalmak şartıyla ikna oldun ya hani Çilem. Hatırlatırım. Bir ömür tutmak için başka çaresi yoktu.

 

Bu benim duygularımla oynayacağı anlamına gelmiyor!

 

Başımı sallayarak konuyu kafamdan savurmaya çalıştım.

"Bıraksaydın da ölseydim ya Savaş! Beni bu yalana alıştırmana ne hakkın vardı." Gözlerimden süzülen bir kaç damla yaşımı silerek biraz nefes almaya çalıştım. Savaş hiç olmadığı kadar çok yabancı gelmişti artık bana. Ben onu diğer yarım olarak görürken, meğerse hiç bir şeyim değildi.

 

Saçlarımı havluyla iyice kurulduktan sonra yatağa geçip düşünmeye devam ettim. sonra yorganın altına girerek karnıma sarıldım. Şuan ona o kadar kızgınım ki...ama bir o kadar da ona ihtiyacım var. Ona sarılmaya, onun sevgisini hissetmeye. Yalan olsa da aşkına çok ihtiyaç duyuyordum. Biliyorum çok zavallı fakat duygusal bir insandım. Kolay etkileniyordum. Bıkkınca soluklandım.

 

" Belki o gün bir kere ölecektim. Fakat sen beni bin kere öldürdün."

 

Gözlerimi acıyla yumarak uyumaya çalıştım. En azından böyle kendime gelebilirdim. Biraz daha toparlanabilirdim.

 

Bilincim kapanmadan önce son söylediğim şey "Sana şimdi ihtiyacım olduğu anda, beni mahvettin Savaş " cümleleriydi.

 

Sabah

 

Sabah kapının çalınmasıyla uyanırken, neler olduğunu anlamaya çalıştım. "Kim o?" dedim uyku mahurluğuyla. Savaş'ın olmasını bekledim doğruya doğru. " Hanımım? Kahvaltı hazır."

 

" Tamam." Diyerek yorganı üstümden çektim. Ayak sesleriyle kız uzaklaşırken ben de banyoya girip elimi yüzümü yıkayarak işlerimi halledecek odaya geçtim. Sonra da yatağın üstüne oturarak biraz durdum. Ne yapacağımı biliyordum. Buradan gidiyordum. Hem de sonsuza kadar.

 

Sakince valizimi çıkartıp kıyafetlerimi içine koyarak fermuarını çektim. Masadakileri de çantama koymak için hazırlanırken, Savaş'ın bana aldığı kar küresini fark etmemle duraksadım. Bana aldığı ilk hediyeyi belki de. Kar küresini ve ona ait olan her şeyi orada bırakarak kapıya doğru yürüdüm.

 

Kapıyı açtığım an ise Savaş'ın varlığıyla dumur kaldım. Karşıda durmuş ayakta benim çıkmamı bekliyordu.

Sanki tüm gece oradaydı. Fakat gözlerinde bir şişlik yok. Odasında uyuyup sabah gelmiş de olabilir.

 

Neyse, bu gereksiz ayrıntıyı da bir kenara bırakıp dışarı çıkarak yürümeye başladım. O da tabi hiç beklemeden hemen önüme gelerek karşımda durdu. Onu hiç aldırmadan yürümeye devam etmeye çalıştım. Fakat benimle konuşmakta kararlıydı. Yol vermiyordu resmen. " Çekil önümden, dışarı çıkacağım." Terslememle kolunu bağlayarak cevap verdi. " Konuşmamız lazım. Şimdi." Yine göz devirdim. "Konuşmak istemiyorum."

Hafifçe yanıma eğilerek cevap verdi. "Konuşacağız. Şimdi."

 

"Hayır." Diyerek tekrar gitmeye çalıştım. Fakat yine önüme geçti.

" Kucağıma alarak odaya geçerim. Benim için sıkıntı yok."

 

" Çığlığı basarım." Omuz silkerek hemen kucağına aldı. " Olur. Bana uyar. " Bir an çığlığı basarken, ağzımı kapatarak susmaya çalıştım. Bu adam beni çok iyi tanıyor, kahretsin!

 

Odaya alarak kapıyı ardımdan kapatırken valizi dışarda bırakmıştı. Bu adamı burada dövebilirim ben ha! Valla bak hıncımı alabilirim.

 

" Ne konuşacaksın? Hadi dinliyorum bakalım!" Gözlerini dikmiş düşünceli bir şekilde bana bakarken, ben ise daha çok sinirleniyordum. " Her şeyi yanlış anladın."

 

" Neyi mesela? Gerçek babanın başka biri olduğunu mu? Yoksa benim gerçek babamın ölümüne sebep olduğunu mu?"

 

" Bunda benim suçum yok biliyorsun. Kimse kendi ailesini seçemiyor Çilem." Yanına yaklaşarak bıkkınca cevap verdim. "Doğru seçemiyor. Ama nasıl yaşayacağını tercih edebiliyor. Dürüst bir şekilde ve ya yalanlarla..."

Hüzünle ona bakarken devam ettim. "Hiç mi utanmadın? Bana sevgi gösterileri yaparken, aşıkmış gibi davranırken hiç mi utanmadın?" Yutkunarak hüzünle bana bakarken yine devam ettim. " Hiç mi utanmadın bebeğinin haberini duyarken? Yarın bir gün çocuğunun yüzüne nasıl bakacaksın sen?"

 

" Güzelim yapma böyle ne olur." Diyerek belime sarılmaya çalıştı. Fakat hemen omzundan iterek hışımla geri savundum. " Hâla devam ediyorsun! Hâla direniyorsun!"

 

hafifçe göğsüme dokunarak hüzünle konuşmaya devam ettim. " Bu kalbi oyuncak mı zannettin sen? Sana bu kadar aşıkken, hiç kimsede yaşamadığım duyguları sende yaşamaya başlarken, buna nasıl devam edebildin sen?"

 

Öfkeyle omzunda vurarak bağırdım. "Nasıl yapabildin diyorum sana! Benimle bir kukla gibi oynarken hiç mi utanmadın!"

 

Birden bire yanaklarımı avuçlayarak yüzüme yaklaştı. Ben bir an şaşkınlıkla bakakalırken, bir süre sonra nihayet dili çözülmüştü.

 

" Utandım! Hem de bir köpek gibi utandım! Senin varlığın beni bir değil bin kere yaşattığından beri bin kere yaşadım, bin kere de utandım!"

 

Alayla güldüm sadece. Bunu söylemenin bir anlamı yoktu şuan. Bunca zaman ki yalanlarından sonra buna da inanmıyordum. Belki de Alev'in bir yıl boyunca oyun oynadığını söylerken itiraz etseydi inanırdım. Ona o kadar ki çok güveniyordum.

 

" Çilem. Kabul ilk zamanlar sadece bir oyundu. Seni kendimi aşık ettirmek için her şeyi yaptım... Fakat bir şey oldu. Çok kötü bir şey oldu." Anlını anlıma yaslayarak yanaklarımı sevmeye başladı. " Ben sana sırılsıklam aşık oldum Çilem. Bu hayatta en azından bir kadını mutlu ederek gideyim dedim. Sevmesem de sevgiyi tattırayım dedim. Ama şimdi...şimdi ise bu aşk kapanından çıkamıyorum. Sana olan duygularımı artık hiç bir şekilde saklayamıyorum. Lütfen, tüm öğrendiklerini unut, kaldığımız yerden devam edelim. "

 

Yüzüme bakarak gözlerimi süzdü. Benden bir cevap bekliyordu. Belki bir umut affederim diye. Fakat ben artık çoktan gemileri yakmıştım.

 

" Bana yalandan nefret ettiğini söyleyen sendin. Fakat sen yalancının en büyüğüymüşsün. Bebeğini bile sırf menfaatin için dünyaya getirecek kadar aşağılık bir adam olmuşsun." Cevabımla beraber ellerini usulca geri iterek dışarı çıktım. Hemen valizimi elime alarak koridordan yürürken, Savaş olduğu yerde durmuştu sanırım. Belki de verdiğim cevabın yıkımını yaşıyordu.

 

Merdivenlerden aşağı inerken, kahvaltıya oturmak üzere olan Efeoğlu ailesi ise benim elimde valizle inmemle bana bakmaya başladılar. " Hayırdır gelin. Nereye böyle?"

 

Esma hanımın sorusuyla duraksarken valizi düzelterek Omzumu dikleştirdim. "Gidiyorum, hem de sonsuza kadar."

 

Esma hanım şaşkınlıkla yukarı bakarken birden sinirlenmeye başladı. " Savaş, ne diyor bu karın? Ne saçmalıyor!"

 

"Bir şey saçmalamıyorum Esma hanım. Buradan gidiyorum. Hoş gerçek gelininiz de değilim."

Esma hanım korkuyla Reyyan anaya dönerken ne dediğimi tahmin ediyordu. Fakat emin değil gibiydi. Kayıp gorümcesinin oğlu olduğunu zannettiği için, benim de bunu öğrendiğimi zannetmiş olabilir.

 

"Ben attık yokum! Efeoğullarını gelini falan değilim artık."

 

Valizi tekrar elime alarak kapıya doğru yürürken, Osman babanın bağırışıyla içime ürperti girdi birden. " Orda dur önce gelin! Kafana estiği gibi buradan çıkamazsın!"

 

Konak bu sesle yankılanırken, ben ise ciddiyetle arkamı döndüm. " Gelin, bu konakta kafana göre gideceğini kim söyledi. Üstelik gebesin de!" Tekrar omzumu dikleştirerek karşımda duran Osman ağaya baktım. " Baba sana saygım büyük, fakat beni buna zorlama. Artık bu evde bir dakika bile kalmak istemiyorum. Ben çok düşündüm. Artık burada duramıyorum. Nefes alamıyorum."

 

" İki aklı selim gençsiniz. Konuşun anlaşın problem ne ise. Böyle olmaz."

 

" Konuştuk merak etmeyin." Arkada bizi sessizce izleyen Savaş'a bakarak konuşmaya devam ettim. " Konuyu kapattık."

 

" Konuyu kapattığımızı hatırlamıyorum ama ben. " Sakince yürüyerek yanımıza gelip usulca kollarını bağlayıp devam etti. " Konu kapanmadı. Konuyu sen kapattın."

 

" Beni burda durmam için zorla tutmanız lazım. Bunu yapmayacağınıza göre..." Valizimi tekrar elime alıp " Giderim." Diyerek dışarı çıktım. Arabaya binerek oradan uzaklaşmaya çalıştım. Arabanın onlara ait olması umurumda değildi. Ne kadar buradan ayrılsam da elimden aldıkları haklarım vardı ve ben tek tek almaya kararlıydım. Hepsinden.

 

Hemen ardımdan Savaş gelirken, hiç aldırış etmeden sürmeye devam ettim. Muhtemelen Aslıya gideceğimi zannediyordu. Fakat benim daha iyi planım vardı.

 

Bir süre sonra arabayı durdururken, Alev'i gördüğüm gün aklıma geldi. Bana söylediği tüm gerçekler Yüzüme bir tokat gibi çarpmıştı.

 

Babamın yıllar önce yaşadığı bu evde, ben de yaşayacaktım artık. Eskiden darlanan, ruhu sıkışan herkes aynı şey istiyordu. Issız bir yerde küçük bir ev, ve bir göl kenarı.

 

Buranın arka bahçesinde küçük bir göl de vardı. Umarım hâla vardır. Az koşturmamıştım orada.

 

Acıyla gülümseyip süzülen göz yaşlarımı sile sile eve doğru yürüdüm. Savaş'ın beni görmesini istemiyordum.

 

Kapının kolunu tutarak aşağı indirirken birden duraksayıverdim. Küçük tokmak gelmişti aklıma. Çok heves edip takmakla kapıyı çalmak istiyordum. Bunu gören babam benim için küçük bir tokmak yaparak benim de tokmak kullanmamı sağlamıştı.

 

Daha fazla durmadan içeri girerek kapıyı kilitledim. Sonra da etrafıma bakınarak yatağa doğru geçtim. O sırada kırılan çerçeveyi yatağın kenarında fark etmiştim. Titreyen kalbimle elime alarak bir süre baktım.

 

Hazar Yaman ve Mehir Yaman. 20 Nisan 1997. Fotoğrafın arkasındaki tarih ve isimleri okurken bir tuhaf oldum. " Mehir Yaman. " acıyla gülümsedim. "İsmin bile yalan Çilem. Sen de Savaş da bir yalandan ibaretmişsiniz. Çilem ve Savaş diye bir şey yokmuş. Sadece kendimizi buna inandırmışız. "

 

Boynumdaki kolyeyi çıkartarak içindeki resimlerimize baktım. " Birbirinin gerçek ismini bile bilmeyen iki yabancıymışız."

 

Huzursuzca ayağa kalkıp pencereye baktım. Savaş'ın karşımda hâla beklediğini fark ederken, kendi kendime konuşmaya devam ettim. " Bir bebek beklediğimiz halde."

Yutkunarak kapıya doğru yürüyüp dışarı çıktım. Tam karşıda beni bekleyen Acar Soyman'a baktım. Bir bimece gibi olan Acar Soyman'a.

 

Yanına giderek kolyeyi avucuna verirken şaşkınlıkla ve enduşeli gözlerle bana baktı. Ben ise tek bir duygu bile göstermeden cevap verdim. " Artık bitti. Her şey." Savaş çaresiz bakışlarla gözlerime bakarken son kez konuştum. " Git! Bir daha da geri gelme." Usulca bana doğru eğilerek çenemde tutmaya çalıştı. Fakat buna izin vermedim. Yine de istifini bozmadan yaklaşıp cevap verdi.

 

" Ben öldüğüm gün senden vazgeçerim. Anladın mı? O zamana kadar benden kurtuluşun yok. İstesem seni şimdi dağa kaçırıp barışına kadar orda tutardım. Fakat gebeliğindem dolayı stres yaşamanı istemiyorum. Sadece bekliyorum. Sakineşmen için."

" İyi, o zamana yaşlanarak kadar beklersin. Elli yaşına girdiğinde anlarsın belki affetmeyeceğimi."

 

Bir şey demesine fırsat vermeden içeri girerek kapıyı surati

 

Yere çöküp diz çökerken içimde tuttuğum göz yaşları yavaş yavaş süzülüyordu yanaklarımda. İyice göz yaşlarıma boğulduğumda, ağzımı kapatarak hıçkırıklar içinde ağladım. Bunca zaman bir yalanı yaşıyordum. Yıllarca benden nefret eden annem babam var diye yaşıyordum. Fakat beni canı pahasına seven babamın varlığında mahrum kalmıştım. Onun benim babam olduğunu bilseydim, kalbime bir nebze olsun huzur verirdi belki de. Yeterince zorlaşan çocukluğumu kolaylaştırırdı.

 

Kalbime dokunarak acıyla yutkundum. " Bu kalbe böyle paltür küldür girmemeliydin Savaş. Kalbimi bu kadar acıtmamalıydım. Üstelik seni hâla bu kadar severken, bana bunu yapmamalıydın."

 

Bana aşık olduğunu söylüyor ama doğru mu bilmiyorum. Güvenmiyorum da artık. Belki de yine o oyunlarından biridir. Ki olsa da ne değişecek. Bana haksızlık değil miydi? Ona bu kadar aşık olurken, onun bunu sırf kendine bağlamak için yapmaya ne hakkı vardı.

 

Hıçkırıklar içinde ağlamam bir süre sonra bittiğinde, şişen gözlerimi kapatıp göz yaşlarımı silerek arkama yaslandım. Sonra alayla güldüm.

 

" Normalde benim çığlık atıp bağırmam gerekiyordu değil mi? Sonra kendimi paralamam ve saçımı başımı yolarak daha çok ağlamam gerekiyordu."

Tekrar güldüm. " Sanırım bunu kaldırabilecek raddeye gelmişim de haberim yokmuş."

 

Aradan bir kaç dakika geçti geçmedi bir kapı sesi gelmişti birden. Hemen kim olduğuna bakmak için ayağa kalktığımda, merakla kapı deliğine baktım. Sonra göz devirerek kollarımı bağladım. " Git buradan!"

 

" Artık burada mı yaşayacaksın yani?"

" Evet!" Dedim bağırarak. Kapının ardından bıkkınca soluklanırken cevap verdi. " Çilem. Bak tamam, ben Eşeğin önde gideyim! Ama bunu bebeğimize yapma bari. Sen de o da böyle bir yerde nasıl yaşarsınız?"

 

" Yaşarım ben merak etme. Benim çocukluğum burada geçti. Bebeğim de annesinin büyüdüğü yerde büyür. Mis gibi hem de!"

 

"Merhaba, hayırdır inşallah neler oluyor?"

 

Dışardan Aslı'nın sesi gelirken, heyecanla kapıyı açarak hemen içeri aldım onları. Beren ve Aslı ne olduğunu şaşırırken, Savaş da suratına yine kapıyı yemekle kalmıştı muhtemelen.

 

Kızlar ise elindeki fırça ve paspaslarla bana bakalmıştı. kolumu sıvıyarak "Başlayalım" dedim. Kızlar ilk başta şaşkınlıkla birbirine bakarken, Beren eşyaları yavaşça yere indirerek usulca yanıma geldi. Sanırım bu tavırlarım onları sersemletmişti. " Çilem, sen önce bir otur istersen. Gerçek anne babanı öğrendiğinde beri iyi değil gibisin."

 

" Ben gayet iyiyim çocuklar. Hadi çok zaman kaybetmeden buraların tozunu alalım bak akşam olmadan bitirmeliyiz."

 

" Nasıl yani burada mı kalacaksın?"

 

" Evet. Tabii ki!"

Aslı da elindekileri indirerek o da yanıma gelirken, ortam iyice karışmıştı. " Tamam yeter! Neler oluyor? Savaş ile ilgili ne oldu da böyle ani bir karar verdin?"

 

" Belki başka zaman anlatırım. Lütfen Aslı, şimdi anlatmak istemiyorum."

 

Sözlerimden sonra göz devirip yere indirdiği poşeti aldıktan sonra masaya indirerek tekrar bana döndü.

 

" Kahvaltı yapalım öyle o zaman. Bizi öyle erken çağırdın ki kahvaltıyı bile yarım yamalak yaptık."

 

" Muhtemelen sen de bir şeyler yemedin." Diye eklerken başımı hafifçe iki yana salladım. Aslı yine göz devirerek omuz silkerken, ben ise onu izledim. " Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum ki."

 

" Bir şeyler yapıyorum. Sadece...neyse boşver." Diyerek konuyu açmadan kapattım. Sonra da sandalyedeki tozu silerek yanında oturdum.

 

Hep birlikte kahvaltıya başladık. Sonra da ayaklanarak etrafı temizlemeye çalıştık. Her yeri silip süpürüp tozunu aldıktan sonra, yatak örtülerini de değiştirerek saatler sonra anca bitirdik. Neyseki örtü ve battaniyeler poşet paketlere sarılıydı da çok toz almamıştı.

 

Öğleden sonrasında kızlar pert olmuş halde yatağa dökülürken, ben de dolapta ve yatağın altında bulduğum kutu ve kasetlere bakmaya koyulmuştum.

 

Hamileliğimden dolayı yorulmaya pek izin vermiyorlardı ama yine de iyi geçti. Kızlarla bir değişiklik olmuş oldu. Yani gerçekten vefalı arkadaşlarım varmış. Bunu öğrenmiş oldum.

 

Onlar dinlenmeye devam ederken kutunun içinde küçük bir bezbebek, (muhtemelen benim oyuncağım) yanında bir kaç bilye ve topaç bulmuştum bile. Bir de fotoğraf albümü vardı. Fakat onu şimdi açmayacaktım. Dayanamaz ağlayabilirdim. Bu yüzden sonraya bıraktım. Bir de kasetler vardı tabii.

 

Hepsini bakmam için toparlanmam gerekiyordu. Şuan toparlanmışken bir yıkılmaya daha hazır değildim.

 

"Ocak sağlam duruyor. "

 

Aslı'nın mutfağa bakmasıyla albümü kutuya koyarak kenara indirdim. Sanırım hepimiz yavaş yavaş acıkmıştık ve Aslı hanımın bir aşçılık hevesi başlamıştı. Fakat şimdilik kalsın. Daha fazla yorulmaya gerek yok.

 

Telefonu masadan alarak, internetteki bir lokantanın numarasına aradım. Kı "Alo, lokanta mı orası... ben üç kişilik bir tantuni sipariş edecektim de. Yanında da 3 ayran."

 

Kadın siparişimi aldıktan sonra adresi de alarak en kısa zamanda göndereceğini söyledi. Ben de teşekkür ederek kapattı.

 

Telefonu kapatarak kızlara döndüm. "Bu iş de bitti."

 

Bir süre sessizlik hakim olurken, tekrar bir soru yağmuruna başladılar. " Şimdi sen, ciddi ciddi burada kalacaksın."

 

" Hıhım. Burada kalacağım. Neresini anlamadınız?"

 

" Biz de kalıyoruz."

 

Beren ile beraber Aslı da "Evet kalıyoruz!" Diyerek destek çıkarken, ben ise göz devirdim sadece.

" İlk gece yalnız kalmak istiyorum kızlar. Lütfen ısrar etmeyin. Kafamı dinlemeye ihtiyacım var."

 

" Mal mısın evladım! Tek başına nasıl kalabilirsin! İti var kopuğu var! Ya bir şey olursa, ya..."

 

" Merak etmeyin. Silahım var benim."

Belimdeki silahı yönelerek elime aldığımda küçük bir çığlık atmışlardı. Avukat olan Aslı Korkmaz bile korkmuştu. Hallerine sırıtarak cevap verdim. " Korkmayın kuru sıkı, akşam doldururum."

Kızlar birbirlerine hâla sarılıyken silahı parmak uçlarıyla yavaşça indirerek uzaklaştırmaya çalıştı. " Yine de kaldır sen onu, şeytan doldurur mazallah. "

 

Silahı masaya indirirken kızlar dehşetle bana bakıyordu. Elime silah aldığımı görmedikleri için bu tepkileri normaldi. " Çilem sen beni korkutuyorsun artık. Bu adam ne yaptı da seni bu hale getirdi?"

 

Tek kaşım havada Aslı'ya baktım. " Ne varmış halimde? Kendimi koruyamaz mıyım?"

 

Saçını arkaya alırken derin bir nefes alarak cevap vermeye çalıştı " Tabii ki koruyabilirsin canım! Sen bir kadınsın. Kadınlar her zaman bir savaşçıdır. Her konuda."

 

" Hıh. O zaman sıkıntı yok gibi." Diyerek silahı tekrar elime alırken Aslı silahı tekrar masaya indirerek bana döndü. " Ama sen yine de indir. Çantana falan koy olmadı. Çok gerekmedikçe çıkarma. Tamam mı tatlım?"

 

" Tamam." Dedim ürkmüş sesini taklit ederek. Bunu fark ettiğinde omzundan hafifçe vurdu. Sonra da telefonu alarak maillerini kontrol etmek için arka kapıdan bahçeye çıktı. O giderken ben de Beren'in yanında oturdum. Fakat ben yanında oturur oturmaz, omzunu dikleştirerek elindeki telefonu yere indirdi. Bunu fark ettiğimde soracağım tabii ki. " Beren? Hayırdır?"

 

" Yok bir şey." kaşlarımı kaldırarak şüpheyle konuştum. " Hım. Öyle diyorsun." Eli boynuna gidince şüphem artmıştı.

 

" Eee? Hiç konuşmadık. Var mı hayatında birileri. Ufukta bir evlilik falan."

 

" Yaani." Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. " Yaani derken?" Bıkkınca soluk verdi. "Aha yakaladım! Konuş."

 

Bıkkinca soluklanarak pes etti. " Yani bir evlenme teklifi oldu gibi ama..."

 

Ağzım açık bakakaldım. " Ciddi misin." " Evet ama sessiz ol. Aslıya hâla bir şey söylemedim"

 

" İyi de neden" tekrar ensesini kaşıdı.

"Çünkü Aslı bu kişiden hiç haz etmiyor ve bunu öğrenirse beni paramparça eder "

 

O sırada Aslı da telefonla konuşmasını sonlandırarak yanımıza gelmişti. Onun gelişiyle biz susarken, kapı da ardından çalınmıştı.

 

Bu ne böyle. Gerilim filmi çekiyoruz sanki. Hey Allah'ım!

 

Kapının çalmasıyla hemen ayağa kalkıp kapıyı açmaya çalıştım. Kargo yemeği uzatırken, çantamdan çıkardığım parayı uzatmaya kalmadan elini sallayarak " Hayır. Hesap ödendi." Diyerek motosikletin doğru yürüdü.

 

Karşı tarafta bana bakan Savaş ile neden böyle dediğini anlamıştım. B8r şey demeden göz devirerek kapıyı yine suratına kapattım. Sonra kızlarla beraber oturarak yemeğimizi yedik. sonra da akşama kadar oturup sohpet ettik. Dünkü olay, benim hastanelik olayım hiç biri konuşulmadı. Sağolsunlar çok üstüme gelmediler. Akşama gittiklerinde de neyseki ısrar etmediler. Savaş'ın burada olacağının güveni vardı belki de.

 

Hava bir süre sonra iyice kararırken, içime bir ürperti girmişti. İlk defa yalnız kalmayacaktım fakat bu farklıydı. Her ne kadar bunu kabul etmek istemesem de Savaş'ın orada olması bile beni rahatlatıyordu.

 

" Hayır Çilem! O adama karşı yumuşama. Bunu sakın kendine yapma."

 

Dışardan bir an baykuş sesi gelirken iç çektim. Yutkunarak kendini sakinleştirmeye çalıştım. " Korkma Çilem. Baykuş sesi. Gayet normal."

 

Göğsüme dokunarak derin bir nefes aldım. " Allah'ım sen beni yanlız bırakma ne olur. Benim senden başka hiç kimsem kalmadı. Hiç kimsem."

 

Masanın üstüne yeni indirdiğim radyoyu fark ettiğimde pencereden ayrılarak biraz kurcalamaya koyuldum.

Radyo hala çalışıyordu neyseki.

 

Bir kaç müzik geçtikten sonra bir muhabirin sesiyle durdum. Sesi de biraz açarak kollarımı masaya indirip başımı yasladım.

 

" Evet sayın dinleyiciler. Şimdi de sizi nostalji zamanlarına götürelim. Erol evginden, işte öyle bir şey."

 

Nostalji melodisiyle çalmaya başlarken derin bir nefes aldım. Şarkı sözlerini dinledikçe yaşadıklarım gözümün önünden geçiyordu. Savaş'ın o bal gözleri, bana karşı bakışları ve gülümsemesi... En acısı da tüm bunların bir yalandan ibaret olmasıydı. Acar Soyman ve Mehir Yaman. Aile ile alakası pek de olmayan iki insan berdele kurban gitmişti. Berdele mecbur kalmıştı.

 

En başından beri Zara ve Yılmazı evlendirselerdi bu kadar sorun olmazdı halbuki. Bu kadar seyker yasamazdık.

 

Bıkkınca başımı pencereye çevirerek gaz lambasını biraz daha açıp tekrar yaslandım. Orada, arabanın içinde olduğunu biliyordum. Bir baba olduğu için, ailesine sahip çıkması gerektiğini biliyor elbet. Bana gerçekten aşık olmuş muydu? Yoksa yine numaralarından biri miydi onu bilmiyordum işte. Savaş belki de sonsuza kadar şüphe edeceğim bir hayat vermişti bana.

 

" Bizim seninle sonumuz nasıl olacak Savaş?"

 

Derin bir soluk alarak bir süre sadece pencereye baktım. Ne yapacağımı hiç bilmeden...

 

 

Loading...
0%