Yeni Üyelik
53.
Bölüm

53. Bölüm

@maviay_63

İçeri girdiğimizde kasetlerin ve makinesinin yerde parçalanmış halde bulmuştum. O an dehşetle göz bebeklerim büyürken, hemen yanında Savaş'ın olması ayrıca bir şaşırmıştı beni. "Savaş? Burada ne yapıyorsun?" Dedim sadece.

 

" Ben gelirken kapının açık olduğunu fark ettim. Ne olduğunu anlamak için içeri girdiğimde, böyle bir şeyle karşılaştım birden. Anlamadım."

 

Şaşkınca kasetlere baktıktan sonra bize döndü. " Ne olmuş burada? siz neredeydiniz?" Aslı elini beline yaslayarak sinirle cevap verdi.

"Telefonun kapalıyken, Çilem'i hastaneye götürdük. Yani, az daha gidiyordu çocuk!"

 

Savaş dehşetle baba bakarken birden yanıma gelerek yanaklarımı avuçlamaya çalıştı. Fakat ben elini kaldırmasını fırsat vermeden bir tokatla durmasına sebep oldum.

 

O an kızlar korkuyla iç çekerken ben ise burnumdan soluyordum. " Kasetleri sen parçaladın öyle değil mi?"

 

" Çilem, sen ne saçmalıyorsun. Bunu benim yaptığımı nasıl düşünürsün!"

 

Sinirle sırıttım. " Onca yaşanandan sonra bu konuda nasıl güveneyim sana. Sen aylarca beni kandırdın! Şimdi mi kandırmayacaksın?"

 

" Çilem..."

 

" Ben artık senin benim Savaş'ım olmadığını kabullendim. Artık o gözüm kapalı güveneceğim adamın sadece hayallerimden ibaret olduğunu kabullendim ben. Ben artık senin yüzünden hiçbir şeyin toz pembe olmadığını anladım."

 

Hüzünle gözlerime baktı bir an.

" O kasetlerde ne vardı. Ne için parçaladın onu? Söyle!"

 

" Sana ben yapmadım diyorum!"

 

" Kanıtla! Bunu senin yapmadığını kanıtla!"

 

" Nasıl kanıtlayabilirim. Az önce geldim ben!"

 

" Bunu bilemem." Burnundan soluyarak bir adım ilerledi. "Çilem!"

 

" Sakın! Bana bağırmaya kalkma. Öfkeni benden çıkaramazsın! Buna izin vermem!" Hemen ensesini ovarak burnundan solumaya başladı. Ya gerçekten o yapmadı, ya da çok iyi bir oyuncu.

 

O sırada kızların da araya girmesiyle daha çok gerilmişti. Etrafında dört dönüp tur atarken, benim yerime kızlar Savaş'ı dışarı atmaya çalıştı. Kızlara sinirle bakarak uyarmaya çalıştı. "Bu mesele benimle karım arasında bir mesele." Dişlerini sıkarak sakince devam etmeye çalıştı. "Siz karışmayın. Karı koca arasına girmeyin."

 

"Ne karısı! Ne kocası! Biz artık seninle Karım koca değiliz hâla anlamıyor musun?"

 

Bir adımla bana yaklaşarak elimi tutup parmağındaki yüzüğü gösterdi. " Bu yüzük parmağında olduğu sürece, hem resmi ve hem dini nikahta evli olduğumuz sürece biz karı kocayız."

 

Bir nefes kadar yaklaşarak sinirle gülümsedi. " hem de sonsuza kadar."

 

Parmağımı bırakıp öfkeyle kapıya vurarak hışımla dışarı çıktı. O sıra Aslı, Savaş'ın arkasından saydırırken Beren ise omzuma dokunarak iyi olup olmadığımı sordu. Sanırım uzun bir süre sessiz kalmıştım. Bunu Beren'in beni sormasından anladım.

 

" Bilmiyorum Beren, bilmiyorum." Diye cevapladım. O sıra aslı da yanıma gelerek omzuma dokunurken, ben de yere eğilerek parçalanmış kasetleri aldım.

 

" Bunlarda ne olabilirdi ki? Bunu neden yaptın Savaş?"

 

" Ona tetiği çekecektin. Çekecektin ki görseydi anyayı konyayı."

 

"Aslı tamam yeter! Delirdin yine."

 

" Bunlar düzelmez değil mi?"

 

" Malesef öyle görünüyor. Baksana makarayı bile koparmış."

 

Derin bir nefes alarak kasetleri toplayarak öfkeyle çöpe attım. " O kasetlerden ne olduğunu öğrenmeme kimse engel olamayacak. Buna izin vermeyeceğim."

 

Alt çekmeceyi yoklayarak günlüğün yerinde olup olmadığını kontrol ettim. Günlüğü yerinde bulduğumda, rahat bir nefes alarak tekrar yerine koyup kızların yanına gittim.

 

"Bu kaseti o mu yaptı bilmiyorum, fakat benden bunca şeyi saklayan bir adamdan bana karşı dürüst olmasını pek beklemiyorum artık."

 

Kızlar bir süre birbirine baktıktan sonra bana dönerek anlaşmış gibi ciddiyetle konuşmaya başladı. Aslı kollarını masaya yaslarken, Beren de kollarını bağlayarak sandalyeye yaslandı.

 

" Şimdi bize işin iç yüzünü anlat bakalım. Neler oluyor? Savaş ile neden konuşmuyorsun? Ne yaptı sana ve neden kasetleri parçaladı. Anlat dinliyoruz."

Beren baş sallayarak " Evet, dökül." Derken, ben de bıkkınca soluklanarak anlatmaya karar verdim. " Hazar ağa'nın benim babam olduğunu siz de öğrendiniz. Bunu Savaş yıllardır bikiyormuş. Bunca zaman hep numara yapıyormuş bana."

 

Kızlar ağzı açık bana bakarken konuşmaya devam ettim. " Benimle de, sırf Hazar Yaman'a bir nevi borcunu ödemek için evlenmiş. Yani beni gerçekten hiç sevmemiş."

 

Hep bir ağızdan "Ne!" Diye bağırırlarken, neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Aslı " Bir dakika bir dakika, sen bize Savaş'ın seni sadece borcunu ödemek için mi sevmiş gibi yaptığını söylüyorsun."

 

Araya Beren atıldı öfkeyle." Bu düpe düz sahtekarlık!"

 

"O kim oluyor da sana bunu yapıyor!"

 

" En azından o bu yalanı söylemeseydi orada ölür bir kere de kurtulurdum. "

 

" Allah korusun! O da olmasın tabii de..." Birden sözünü keserek içerlemeye başladım. "Bunca zaman sırf beni kendine bağlamak için numara yapmış! Bunca zaman bir aptal gibi kandım onun sevgisine!"

 

Boyun bükerek sinirle nefes alırken, kızlar artık daha durgundular.

 

" Tamam, üzülme bunlar da geçecek. Bunu atlatacaksın."

 

"Ama ben ne yapacağımı biliyorum."

Karnıma dokunarak kararlı bir şekilde devam ettim. "Bebeğimizi bu oyuna alet etmeyecekti."

 

"Ne yapacaksın?" Diye merakla soran Beren'e dönerek kaşlarımı çatarak ciddi bir şekilde cevap verdim. "Öğreneceksiniz. Herkes görecek."

 

Bir süre durgunlukla oturmaya devam ettikten sonra ayaklanarak yatağa geçip uyumaya çalıştım. Huzursuzdum ama moralimi bozmamaya çalıştım. Çünkü olan bana ve bebeğime oluyordu. Fazla yorgundum ve artık güçsüz hissediyordum. Şimdilik...

 

Kızlar ise mutfakta bir şeyler hazırlamaya başlayarak ocakta bir şeyler pişirmişlerdi. Ben ise en erkenci olarak uyumaya çalıştım. Biraz açtım fakat yemek yiyecek hiç halim yoktu. Yediğim serumlarla idare edecektim...

 

Çok geçmeden uykuya daldıktan uzun bir süre sonra kendime geldiğimde, kızlar geçen gün aldığımız minder ve yastıkları yere sermiş yatıyordu. Sanırım bana sormadan yukarıdaki odalara gitmek istememişlerdi, ya da yer yatağı tatlı gelmişti.

 

Kızlar kolu bir tarafta, ayağı bir tarafta yatarken ben ise bu hallerine sırıtarak yavaşça ayağa kalktım ve elimi yüzümü yıkıyarak kendime gelmeye çalıştım. Sonra da mutfağa geçerek kahvaltı hazırlamaya başladım. O kasetleri kırıp parçaladın için kıyameti koparmam gerekiyordu belki fakat bunu yapmadım. Daha fazla ilelri gitmedim çünkü bunun bedelini çok ağır ödeyecekti. O kasetin içinde ne olduğunu deli gibi merak ediyordum fakat bir yandan da belki de dinlemeye hazır değildim de kader izlememe izin vermedi diye düşünüyorum. İlk videodan sonra sancım tuttuğundan olsa gerek diğerlerini izlemekten artık korkmuştum. Sanırım gerçekten yeni şeyleri birden kaldırabilecek bünye yoktu bende. Fakat bir şeyi iyi biliyorum, o gerçeği eninde sonunda öğrenecektim. Bu videoyu Savaş veya başkası parçalamışsa içinde ne olduğunu biliyordur. Ben bunu günlükte de öğrenirim diye düşünüyorum. Yani umarım öğrenirim.

 

Hüzünle soluk alırken demin tavaya yerleştirdiği krep hamurlarını çevirdim. Niye krep yaptım ki, bana Savaş ile olan eski anılarımızı hatırlatıyordu.

 

Kreplerin yavaş pişmesi için kısık ateşte bırakarak arka bahçeye geçtim. Sonra da kalbimi tutarak iç çektim.

 

" Bugünü zor geçireceğim kesin. Ne yapacağımı, nereden başlayacağımı hiç bilmiyorum. Bilemiyordum."

 

Bir kaç dakika derin düşüncelerle kaldıktan sonra tekrar içeri girdim. Bugün kesinlikle kendimi üzmemeliydim. Hep pozitif, hep mutlu olmam gerekiyordu. En azından bebeğim için. Bir de kardeşim için. Nerde olduğunu bilmediğim kardeşim için.

 

Kızlar hâla uyurken ben de tüm kahvaltıyı kremini çevirmeye devam ederek diğer. Kahvaltılıkları çıkartmaya başladım. Çok geçmeden çayı da koyduktan sonra masa hazırdı. Tek eksik bizim kızlardı. Tekrar kızlara döndüğümde bayağı derin bir uykudalardı. " Yok yok, bunların uyanacağı yok."

 

Küçük bir tepsiyle, demir kepçeyi alıp birbirine vurarak uyan uyan şarkısını söyledim. " Uyan uyan! Haydi uyan uyan, işte yeni bir gün başlıyoor! Bir iki üç, dört beş altı yedi sekiz dokuz, on on on!"

 

Kızlar çıkardığım gürültüden oflayarak yastığı kulaklarına sararak tekrar yatağa gömüldüler. Bir ara Beren bana yastık atacaktı ki mutfakta olduğum için vazgeçip tekrar yatağa uzandı.

 

Bir süre daha böyle kafalarını yorduktan sonra anca kalkabildiler. Bana kırmakta haklılarda çünkü bugün pazarda. Bu yüzden birazcık kızmış olabilirler.

 

Kızlar, oflaya oflaya banyoya girip elini yüzünü yıkadıktan sonra masaya geçerek yarı baygın halde yemek yemeye çalıştılar. "Allah aşkına, bugün pazar!"

 

" Bir şey olmaz. Hem ilk gün kahvaltımız."

 

Aslı, göz devirerek dilimdiğim salatayı yerken, Beren ise telefonuyla meşgul olmaya başladı. Bunu benden önce fark eden Aslı hanım ise tepkisiz kalamadı.

 

" Ne o, lise arkadaşın mı yine?"

 

" Hıhım. Buluşalım mı demiş. Malum ne zamandandır görüşmedik "

 

"Hım. Anlıyorum." Aslı çayını yudumlarken bana döndü. İnanmadığı çok belliydi.

 

" Çilem, biliyor musun bizimkinin bir arkadaşı varmış. Hem de çok yakın arkadaşı. Liseden kalma. Buralara gelmiş. Öyle konuşuyorlar."

 

"Anladım." Diye kısa bir cevap verdim. Çok pot kırmasam daha iyiydi.

 

Kahvaltı da böyle bittikten sonra Beren ve kızlarla dışarı çıkarak biraz dolaştık. Fakat ne tesadüf ki çarşıya geçerken bir bakalım kiminle karşılaştık. Tabiki Demirle. Anlaşılan o ki Aslı'nın bugün bayağı canı sıkılacak. Beren'in dediğine göre Aslı Demir'in hı haz etmemeye başlamıştım. Sanırım bu ağalık, aşiret işlerini bu kızın buluşmasını hiç istemiyordu.

 

" Demir, hayırdır. Hangi rüzgar attı buraya?" Aslı büyük bir imâlı bakışlar Beren'e bakarken Beren ise göz devirip yanına giderek artık her şeyi anlatmaya karar verdi. " Yeter, Aslı anladığını biliyorum. Evet, Demir ile beraberim."

 

E tabii, son derece iyi bir avukattan saklayamazdı zaten.

 

"Bana evlenme teklifi etti. Ben de kabul ettim."

 

Gülmemek için dudaklarımı kentlerken Aslı ise " Ne!" Diye bağırarak kısa bir anlığına şok geçirdi.

 

" Çıkma bile değil. Direk evlenme!"

 

Beren onu zar zor susturmaya çalışarak etraftakilerin bize bakmasını önlemeye çalıştı. O sıra Aslı ise sinirden kıpkırmızı olmuştu.

 

Beren kalabalıkta daha fazla rezil olmamak için hemen koluna girerek çarşıdan çıkartmaya çalıştı. Aslı ise kısık sesle söylenerek Beren'e demediğini bırakmıyordu tabii.

 

Nihayet müsait bir yere geldiğimizde Aslı öfke kusmaya devam ediyordu. O sıra Beren, Demir'i sonra arayacağım, şimdi gitmesi gerektiğini söyledi.

 

Aslı, sakin bir yerde duruduğumuzda sinirle konuşmaya devam etti. " Sen bunu kendine masil yaparsın! Bu aşiretler ne kadar tehlikeli biliyor musun sen? Bunların sloganı, namus tire cinayettir."

 

"Çilem de..."

Aslı elini beline yaslayarak alayla sırıttı. " Ee Çilem de? Görüyoruz. Kız evden çekti gitti. Bak görüyorsun yüzü burada."

 

" Aslı, abartma. Sevmişler birbirlerini. Bunda ne var."

 

" Ne ara, hangi ara sevdiler. Ya Beren sen bu adamı ne kadardır tanıyorsun?"

 

" Yetimhaneye gidip gelirken onunla karşılaşıyorsun. Böyle böyle birbirimizi tanıdık işte."

 

Aslı huzursuzca başını iki yana sallayarak arka mahalleden dönerek uzaklaştı.

 

Ben ise Beren'in yanına giderek omzuna yaslandım. " Ee? Düğün tarihi ne zaman?"

 

" Sen de dalga geçme! Zaten burnumdan bezdirecek bu?"

 

Evlenme teklifinden sonra kabul ettiğini ve bunun için yetimhaneye giderken konuştuklarını söylemişti. Söz, isteme olayları için harekete geçilmişti.

 

Tabii önce ailelerle tanışılacak. Sonrasına Allah kerim.

 

Omzuna hafifçe vurarak Aslı'nın ardından yürümeye başladık. Beren ise bıkkınca nefes alarak söylendi. " Bu kız beni mahfedecek."

 

" Dert etme! Alışır. Sadece biraz korkuyor. Buradaki hiç kimseye güvenmiyor. Benim olayından sonra iyice endişeleniyor."

 

" Biliyorum ama yine de zor olacak." Huzurla gülümseyerek omzunu sıvazladım. Karşıdaki caddeye geçerek Aslı ile beraber biz de arabaya bindik. Hâla burnundan soluyan Aslı hanım yol boyunca sessizdi. Arabada çıt yoktu bildiğin.

 

Eve vardığımızda, anahtarı rica ederek arabadan çıkıp içeri girdi. Kapıyı biraz sert çarpmıştı fakat olsun. Bu da geçer elbet.

Biz de ardından sakince inerek içeri girdik. Bugün de böyle biteceği varmış.

 

Çok geçmeden akşam olurken, Berenle pencere kenarına ayırdığımız köşeye oturarak yeni yaptığım kahveleri yudumladık. Aslı ise yukarıda ayarladığım odalardan birine geçerek biraz uyuyacağını söyledi.

 

Pencere kenarında dalgınca etrafa bakarken, Beren'in sesiyle yüzümü çevirirken ne dediğini ilk başta anlamadım. "Gözlerin, birilerini arıyor sanki. Yanlış mıyım?"

 

" Yanlışsın, hiç kimseyi aramıyorr gözlerim." Kaşlarını kaldırarak imayla baktı.

 

Ben ise giz devirerek konuyu ona çevirmeye çalıştım. " Söyle bakalım, nasıl hissediyorsun? Aslı da bildiğine göre yüz yüze daha rahat konuşabiliriz."

 

Bir anda yüzünde gülücükler saçarak anlatmaya başladı. "Nasıl desem, kendimi bulutların üstünde gibi hissediyorum. Bana karşı olan tavrı, bana olan sevgisi o kadar güzel ki sanki yeniden doğmuş gibiyim. İlk zamanlar ona o kadar sert ve dobraydım ki, yine de benimle hayat yaşamak istiyor. Yani çok kavga ederdik. Öyle böyle değil. İki düşman askeri gibiydik."

 

İkimizde kahkahalarla gülerken koluna vurarak başımı salladım. "Bilmez miyim! Demir de dobra biri. Dışardan belli. Ee, demek ki çivi çiviyi sökerim."

 

Tatlı bir gülümsemeyle omzunu kaldırıp kollarını birleştirdi.

" Bu arada Beren sana bur şey soracağım."

 

" Sor." Dedi merakla. Omzundan sarkan saçlarının arasındaki sarı saçlarını tutarak cevap verdim. "Bu doğuştan böyle ama sana çok yakışıyor. Sanki saçtı bir sarı ben gibi."

 

Gülümsedi. " Evet, doğum izin bir nevi. Kumral saçlıyım ama sarışın genetiğim de var anlaşılan."

 

" Sayi, annenle babanı bulabildin mi? Hala yaşadığını duydum." huzursuzca başını sallayarak cevap verdi.

 

"Buldum. Ama gidemem. Yani gitmek istemiyorum."

 

" Kimmiş peki? Adı sanı yok mu bunların?"

 

" Burada yaşadıklarını öğrendim. Bir kaç kilometre uzakta. Fakat ben gitmeyeceğim."

 

" Neden? Bunca zaman bunu bekliyordun."

 

" Artık umurumda değil çünkü. Ben artık yeni ailemi kurmaya başlıyorum. Bu yüzden geçmişi silmeye karar verdim. Herkes kendi yoluna."

 

" Demir seni çok değiştirmiş anlaşılan."

 

" Değiştirmedi. Sadece bir şeylerin farkına varmamı sağladı. Mizacı biraz sert olabilir, fakat yine de dürüst. Her şeyi dürüstçe söylüyor."

 

" Benimkinin aksine." Tepkisiz kalırken cevap vermeden elimi sıktı. Ben de tekrar konuyu değiştirmeye çalışarak devam ettim. " Yine de körü körüne güvenme ona tamam mı? İnsanlar kusursuz değildir Beren."

 

" Biliyorum. Bunun farkına vararak büyüdüm." Kollarını bağlayarak sandalyeye yaslanıp bıkkınca soluklandı. "Hele de o avukat ailesinden sonra."

 

Sessizleştim. Maalesef avukat ailesinde çok kötü anıları vardı. Tacize uğramıştı. Hem de küçücük yaşta. O daha sekiz dokuz yaşındayken bu istismar başlamıştı. Son gece, avukat kadın dışarı çıkarken avukat kocası tarafından tacize uğramak üzereydi. Son anda kaçıp canını kurtarmıştı. Ona şiddet uygular kollarında ve omzunda sig*ra söndürürdü. Yıllarca nasıl dayanmış hâla hayret ediyorum. Benim ailem de bana şiddet uygurdı ama beni son anda kurtarmaya gelen Reha abim veya yanımda kuzenlerim vardı. Onun hiç kimsesi yoktu. Aslıyla iki yıl boyunca ayrı kaldıkları pek dertleşemiyorlardı da.

 

Hayat, bazı çocuklara karşı çok acımasız oluyorda maalesef. Toz pembe hayatların içinde büyümek her çocuğun hakkı oysaki.

 

" Geçen gün hapise giren avukatın öldüğünü duydum."

 

" Ciddi misin? Belasını bulmuş işte."

 

" Bunu zor da olsa Demir'e söyledikten bir kaç gün sonra duydum."

Şaşkınlıkla ona baktı." Ne tepki verdi?"

 

"Sakin karşılamadı haliyle."

 

"Çok takma boşver. Cezasını erkan bulacak işte."

 

" Neyse, konuyu kapatalım. Bir daha açmak istemiyorum."

 

" Anlıyorum. Haklısın. Ama bu da geçecek. "

 

" Geçecek biliyorum."

Gülümseyerek elini sıktım. Bir insan kendini bu kadar yakın nasıl hissedebilir ki. Bazı insanlar huy bakımından birbirimize benzediğimizi söyler. Sanırım üzüm üzüme baka baka kararıyor deyimi tan da bizim için söylenmiş olsa gerek.

 

" Beni boş verelim de, biraz da seni konuşalım. Sen ne yapacaksın?

 

" Nasıl yani?" Dedim kafam karışırken. " Savaş ile bu problemi çözmen lazım."

 

"Ben ortada bir problem göremiyorum." Bıkkınca soluklanarak konuşmaya devam etti. " Dün de konuşmasından sonra sustun kaldın. Durgunlaştın iyice."

 

Anlamsızca ona bakarken devam etti. "Yani o kasette ne olduğunu da öğrenemedin. Sence o mu kırdı?"

 

" Başka kim olacak? Ondan başka kimse yoktu burada. Yine benim bilmemi istemediği bir şey saklıyor. Bunu biliyorum. Benim için bitti. Artık Savaş ve Çilem yok! Bitti!"

 

" Tamam, biz konuyu değiştirelim en iyisi."

 

Ayağa kalkarak göz süzdüm.

" Neyse, ben yatıyorum."

 

" Tamam canım. Sen yat. Yeter ki sakin ol." Bu ürkek haline bıyık altından gülerek yatağa geçtim. Bir süre sonra o da yatağına geçerken ben de bu hafta yapacaklarımi düşündüm. Yapmam gerekenleri düşünüp durdum.

 

Bir hafta sonra

 

Aslı eskisine göre biraz daha sakinleşirken, durumu ciddi bir konuşmayla kabullenmeye karar verdi. Hâla Demirden uyuz olsa da Beren için kabullenecekti. En azından öyle görünüyor.

 

Öğle yemeği için hazırlıklara başlarken Beren salatalık hazırlarken, ben de fırındaki pideyi çıkartarak yerine bdiğer pideler koydum. Bugün aynı anda evde olduğum için güzel bir şey yapalım demiştik. Özellikle Aslı'nın işleri yoğun geçtiği için sabahları pek sakin geçmez.

 

" Çilem! Seni hayırsız evlat! Çık dışarı!"

Sefer ağanın sesiyle elimdeki eşyaları bırakırken korkumu gizleyemedim. Neler oluyordu böyle?

 

Hemen kızlar temkinli adımlarla dışarı çıkarken ben de raftaki silahı çıkartarak biraz sonra giydiğim ceketin içine koydum. Elimi cebimden de hiç çıkarmadım. Herhangi bir aksilik yaşamak istemiyordum.

 

Sefer ağanın karşısına çıkarken nefesimi tutmuştum. Sanırım ona olan korkularım hâla devam ediyor. "Ne oluyor? Ne hakla evime gelirsin?"

 

Elindeki dosyaları yüzüme fırlatarak öfkeyle bağırmaya devam etti. " Ne bunlar! Miras davası açmışsın!"

 

Aslı yavaşça önüme gelerek sakince konuşmaya çalıştı. Tabii etrafında topladığı adamlardan biraz ürkmüş olsa da korktuğunu asla belli etmedi.

 

" Avukatı benim. Ben açtım davayı!" Beren de yanıma gelirken öfke dolu sesiyle konuşmaya devam etti. Sen kim oluyorsun da Yamanlara dava açıyorsun! Senin bu ailede hiç miras hakkın yok. Tıpkı Zara'nın, tıpkı Rüya'nınolmmadığı gibi!"

 

Rüya Zara'nın ablasıydı. Bakmayın ona iyi davrandığına aslında kız çocuklarına hiç bir hak görmüyor normalde. Rüya da dobra bir kız olduğu için dedemle hep atışırdı. Ona kolay kolay el kaldıramazdı. Çünkü babası buna izin vermezdi. Fakat benim babam öldüğü için bana karşı saha rahat davranıyordu. Bu yüzden belki de anne babam zannettiğim ailem bana sahip çıkmamıştır. Belki de oğullarının ölümüne sebep olduğumu düşünürsek onlar için varlığım tam bir eziyetti tahminimce.

 

Rüyanın da buralarda olmama sebebi yurt dışına okumaya gitmesiydi. Bu sayede ne dedemi görmek zorunda kalırdı, ne de ceremesini çekerdi.

 

" Ben hakkımı alacağım! İstesen de istemesen de böyle!"

 

" Yok öyle! Bu ailede kızlara mirası falan yok! Hele sana hiç yok! Kocan versin sana!"

 

" Önce o sesinizi kışın Sefer bey! Müvekkilim ile böyle konuşamazsın!"

 

Elini kaldırarak tokat atmaya hazırlanırken elini tutarak geri çektim. O an neye uğradığını şaşırmış halde bana bakakalmıştı. Belki de beni böyle hiç görmemiş olduğu içindir.

 

" Sakın!.." Bir adım öne atılarak devame ttim. " Sakın arkadaşlarıma dokunmaya cürret bile etme! Seni buna pişman ederim."

 

Yüzüne eğerek sinirle kıkırdamaya başladı. Ben ise öfkeyle bakmaya devam ediyordum. Artık karşısında o küçük kızın olmayacağı anlamalıydı.

 

Hala öfkeyle ona bakmaya devam ederken birden boğazımdan tutarak sıkmaya başladı. Kızlar çığlık atarak vurmak için harekete geçerken, Sefer ağanın adamları da silahlarına davranmışlardı. Her şey göz açıp kapayıncaya kadar olurken bir an ne yapacağımı yapacağımı şaşırmıştım. Fakat hemen kendime gelerek elimdeki silahı çıkartarak karnına doğrultarak uyarmaya çalıştım. Kolumdaki silahı görünce sıkmayı bırakırken, hâla bırakmamıştı. Kızlar benim silahımı görünce ikinci bir sokla nefeslerini tutmuşlardı.

 

" Bugün ben ölürsem, Emin ol seni de yanımda götürürüm ve inan bana bunu yaparım."

 

Adam dehşetle bakakalmısti sadece. Her geçen gün daha çok cesur oluyordum. Günler geçtikçe, içimdeki öfke daha da alevleniyordu. Bu da gözü kara birine çeviriyordu beni.

 

" Haa! Diyelim sen sağ kurtuldun, bense öldüm. O zaman da Efeoğullarıyla uğraşırsın. Torunlarının canına aldığını duyduklarına sana karşı pek merhametli olacaklarını zannetmiyorum."

 

Bir süre öylece kalırken, birden öfkeyle elini indirerek bana baktı. Sonra da işaret parmağını bana doğru sallayarak tehdit vari bir şekilde konuştu. " Bu burada bitmedi. Buna pişman olacaksın."

 

" Kimin pişman olacağını zamanla göreceğiz."

 

Tüm silahlar inerken sefer Yaman ve ardındaki adamlarla arabalara binerek oradan uzaklaştı. Bu kadar adamı getirmenin ardındaki sebep gözümü korkutmaktı. Fakat ben de bir şey öğrendim bugün. Sefer Yaman, korkağın tekiydi. Benden daha korkaktı. Hep güçlü gözüktüğü için bunu belli etmiyordu.

 

Kızlar rahat bir nefes alırken hemen yanıma gelerek sarılmaya başladılar. Aslı " Aferim kızıma!" Diyerek omzuma vururken birden kendine yeni gelmiş gibi kalbini tutuarsk soluklandı. "Ölüme şu kadar kalmıştı. Şu kadarcık."

 

Gülümseyerek elimdeki silahı gösterdim. " Bu varken biraz zor."

 

Aslı silahı hemen yere doğrultarak bir adım uzaklaştı. " Yine de sen onu çok sallama. Şeytan doldurur falan."

 

"Aslı zaten dolu." Dedim kıkırdayarak. "Neyse ne! Anladın beni."

 

Beren de benim gibi başını sallayarak güldü. Kısa süreli bu adrenalinin kalbimizi durdurmasını çok az kalmıştı. Silahtan olmasa korkudan gidecektik.

 

Bir süre sonra içeri geçerek yemeğe başladık. Sonra da sofrayı kaldırarak biraz oturduk.

 

Bu miras olayı canımızı sıkacaktı anlaşılan. Fakat ben de vazgeçmeye niyetli değildim. Hayatımda bana zarar veren herkesi silmeye kararlıydım. Artık o eski Çilem yoktu. Olmayacaktı.

 

Ve çok yakında Çilem Efeoğlu olarak değil, Çilem yaman olarak kalacaktım. Evet, Savaştan boşanmaya karar vermiştim. Artık bütün adımları atacaktım. Körelmiş duygularımla...

 

.....

 

Sefer Yaman öfkeyle kapının önünde dururken kimsenin olmadığından emin olmaya çalıştı. Sonra da kapıyı çalarak beklemeye başladı. Bir süre sonra bir çalışan kapıyı açarken onun gelmesiyle yol verdi. Sanki geleceğini önceden biliyordu.

 

O sırada Dilan Hanım kıymetli petunyalarıni suluyordu.

 

" Demek geldin Sefer Yaman."

 

" Sana çok iyi bir teklifle geldim."

 

Dilan hanım sinsice gülümseyerek doğularak saksı çiçeğini son kez severek yavaşça arkasını döndü.

 

" Yine torununu küçük gelin etmeye geldiysen ben artık evli bur kızı almıyorum Sefer ağa."

 

Dalga geçer gibi sırıtırken, Sefer Yaman da kollarını bağlayarak cevap verdi. "Hani sen kızı alacaktın. İntikamını alacaktın. "

 

" Bazı aksilikler oldu diyelim, Savaş Efeoğlu diye bir aksilik."

 

" Biliyor mu? İntikamını öğrendi mi?"

 

" Evet. Ama hâla peşinde olduğumdan haberi yok. Fakat karısına uzaktan koruma tutmuş. Yanına yaklaşsam şüpheleniyor. Tam oldu derken!... Alev s*lağının yüzünden önlem almaya başladı. Ben de bu yüzden adamlarımı geri çekmek zorunda kaldım. Yoksa şimdi çoktan almıştım kızı."

 

"Hım. Demek ki Savaş Efeoğlu hiç de hafife alacağın biri değilmiş. Öyle degil mi Dilan hanım."

 

Birden kahkaha atmaya başladı. " Fakat seni hafife almış anlaşılan. Torununu düşmanına verdiğinden haberi yok garibimin." Gülümsemesi kesilirken sinirle konuşmaya devam etti. " Kim bilir seni öğrense neler yapar sana."

 

" Hiçbir şey yapamaz. Merak etme."

 

" Ben merak etmiyorum. Fakat sen dikkatli olsan iyi edersin. İnce ip üstünde yürüyorsun. Dikkat et de ölümün bugün karnına silahı doğrultan torunundan olmasın."

 

" Efeoğuları ve ailemden olmasaydı benden olurdu merak etme."

 

" Benimle bir yıldır görüşüyorsun. Ailen bir öğrense, seni onların elinden kim kurtaracak acaba."

 

" Benim ailemi dert etme sen. Kendi problemlerini düşün."

 

Çilem'e olan öfkesi, düşmanıyla bile anlaşma yaptıracak kadar gözünü karartmıştı bu adamın. Yıllarca ailesinin korkusundan Çilem'i öldürememişti. Ya da herhangi bir yetimhaneye bırakamamıştı. Fakat Hira'dan kurtulmuştu.

 

Reha, ailenin en güçlüsüydü. Küçük olsa da değer görülüyordu ve Hazar'dan sonra sevdiği torunuydu Sefer ağanın. Bu yüzden dikkatli hareket ediyordu. Hazar'ın ölümünü Çilem'den biliyordu. Ona göre Çilem küçük gelinliği kabul etseydi. Kaçmaya kalkmasaydı Hazar bugün belki yaşıyor olurdu. Fakat onun kanser olduğunu bile bile suçlunun Çilem olduğuna inandırıyordu kendini.

 

" Ailemden hiç kimseye zarar vermeyeceksin ona göre. O Çilem denen kızı alıp git sadece! Onun gibi bir derdi artık çekmeyeceğim. Ondan kurtul."

 

" Vay! Ne hayırlı bir dede böyle! Sanırsın düşmanının kızı. Ben bile o kıza karşı senden daha insaflıyım. Sefer Yaman kollarını arkaya bağlayarak yanına yaklaşarak konuşmaya devam etti. " İster sev, ister döv. Ne yaparsan yap. Ama o kızı benden uzaklaştır. Anladın mı?"

 

Sefer Yaman ondan uzaklaşarak kapıya doğru yürürken son kez durarak devam etti. " O kız başıma bela olmaya başladı. O belayı başımdan def et!.. o kadar."

 

Kapıyı hışımla açıp çıkarken Dilan hanım ise keyifle gülümsedi. İşinin daha kolay olacağı hiç aklına gelmemişti Bu kadar sabırlı olmasının mükafatını alacağını inanıyordu artık.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%