@maviay_63
|
Herkes üstüme gepmeye başlıyordu. Hep bir ağızdan itirazlar yükselmeye başlamıştı. Ağalardan biri yanımıza yaklaşarak itiraz etti. "Dinde kadının boşanma hakkı yoktur! Kendine gel!"
"Öyle mi? Peki bunu size kim söyledi? Mesela bir kadın, kocası tarafından şiddete uğrasa, hem de yıllarca bu eziyeti görse, o zaman ne olacak? Erkek boşanmıyor, benim esirimsin diye bas bas bağırıyor resmen! O zaman? O zaman ne olacak!"
Arkadan başka bir ağa araya girdi. "Gözünde bir morarma görünmüyor, yüzün de sağlam." Sinsi sırıtışıyla dişlerini sıkarken ben de dişlerimi sıkarak cevap verdim. " Evlendiğim gün, anlıma zorla silah dayanılması sizi tatmin etmiyor anlaşılan. Evlenmek için tehdit edilmem sizin umurunuzda bile değil belli ki!" Herkes buz kesmiş gibi sessizleşirken başka bir ağa kılıklı adam cevap verdi. "Töremize tabii ki uyacaksın! Yıllardan beri atalarımızın yaptığı adettir!"
" Peki ya atalarınız bir şey bilmiyorsa!" Bunun için Sefer ağadan az daha yine tokat yemek üzereydim ki bir an kendini durdurdu.
Sefer ağanın gözleri öfkeden patlamaya başlarken, bir kaç adım atarak anlıma silah dayandığı yerde durarak sertçe ayak basıp konuşmaya devam ettim. "Burada! İşte tam burada zorla evlenmek için anlıma silah dayandığı yerdeyken, ölümle burun burunaydım."
Etrafıma bakarak öfkeyle konuşmaya devam ettim." Sizin şuan gördüğünüz noktada, kimsenin beni umursamadığı noktada! Kimsenin benim hayatımı önemsemediği noktada!"
"Eee yeter! Sen çok konuştun!" Diye birden bir adam öne çıkarken, yaşlı bir bilge gibi görünen bir ağa, koluyla o adamı durdurarak dinlemeye devam etti.
" Ben buraya Savaş'ı boşamak için gelmedim. Benim asıl amacım bu değildi. Ben buraya!" Öfkeyle tüm ağalara bakarak devam ettim "O kirli berdelinize, kirli törenize alet ettiğiniz bu zavallı kızın sesi olmak için geldim. Onurunu, insanlığını hiçe saydığınız o kız için geldim!"
Gözlerim bir an dolarken, hızlıca üstten silerek konuşmaya devam etti. Çünkü bunların bir kadının göz yaşından, acı çekmesinden anladığını hiç zannetmiyordum.
" Ben buraya Savaş'tan boşanmak için gelmedim! Ben buraya Berdeli boşuyorum. Bu haksız berdeli reddediyorum!"
Herkes delirmişim gibi yüzüme bakarken konuşmaya devam ettim. " Burada, bu topraklarda binlerce kadının ahını aldınız!" Sefer ağaya bakarak devam ettim. "Binlerce kadının sırf kız çocuğu olduğu için dışladınız, bu da yetmedi zorla evlendirdiniz! Bu da yetmedi! Küçücük yaşta daha on, an iki yaşında evlendirdiniz! Hatta belki daha küçük yaşta!"
"Geç bu acındırmaları! Töre neyse odur. Hemen hemen hepimiz böyle evlendik. Kadınlarımız da halinden memnundur." Dedi yukarıda bizi izleyen kadınları göstererek.
" Öyle mi?" Dedim acıyla. O da " Öyle! Boş konuşmaktan başka bir şey yapmıyorsun!" Diye cevap verdi.
Sefer ağa " Haklı." Diyerek cevap verirken, işaret parmağımı havaya kaldırarak deli yüreğimle cevap verdim. " Benim sizin gibilerin zulmüne gücüm yetmez ama Allah'ın yeter! Bir gün, bu topraklarda, bu dünyada yaşayan herkes yaptığı zulmün, yaptığı haksızlığın hesabını görecektir. Merak etmeyin, tec*vüze uğrayan kız çocuklarınızın, namusu gitti diye töre ile ölüm kararını verdiğinizde, Allah bunun da hesabını soracak! Namusu iffette değil de, iki damla kanda arayan herkesin yaptığı zulümlerin hesabı görülecek. Yanlış anlamayın, ben zina denen illeti kabul ettiğimi söylemiyorum. Şüphesiz kurban olduğum Allah'ın da dediği gibi, zina şüphesiz ki çok çirkin bir iştir. Bunun günahı büyük, cezası da bir o kadar büyüktür. 'Fakat yine de onun tövbe etmesini sağlamıyorsunuz. Onun pişmanlık yaşamasını sağlamıyorsunuz. Edebiyle,adaletiyle. Onun iyiliğini düşünerek.' O da sizin kusurunuz."
Bir an sessizleşirken, tökezlemiş gibi hissetsem de devam ettim. " Fakat mazlum kadınların, iffetli kadınların iffetini kirletmeye çalışan şerefsizleri değil de, kirlenen mazlumu 'ki onlar sizden benden de temiz mazlumlar' öldürmeyi seçtiniz. Siz haksız olanı değil, gücünüzün yettiği güçsüzler cezalandırmaya seçtiniz!" " Konuyu berdelden nereye getirdi bu kadın. Biz niye dinliyoruz bu kadını?"
Ağalar birbirleri arasında yine konuşmaya başlarken keyifle gülümsedim. " Senin gibiler bana itiraz ettiğine göre, benim söylediklerim doğru olsa gerek. Çünkü keyfime göre değil, burada yapılan zulüme göre konuşuyorum. Şüphesiz ki aklıma, Allah'ın ne zaman yeryüzüne peygamber gönderse, ona karşı inkar edenler olur. Dediği geldi. Meğer içimizde böyle kavimler de var da haberimiz yokmuş."
" Bizi yargılamak sana mı düştü? Haddini bil! Şimdi de kendini Hz.Meryem gibi Saliha bir kadın olarak mı görüyorsun?" Dedi alayla sinire karışık. Belki de delirdiğim düşünüyorlardı.
" Hayır, ben kendimi bir zamanlar peygamber efendimize zorla evlendirildiği için şikayete gelen bir kadın gibi görüyorum. Ailesi tarafından kuzeniyle zorla evlenen o kadın gibi."
Herkes sessizce beni izlerken sus pus kesilmiş gibiydiler. Müslüman diyorduk kendimize, fakat islamın ne olduğunu dair maalesef hiç bir fikrimiz yoktu.
" Peygamber efendimiz, kavmine kızlarınızı zorla evlendirmeniz size haramdır, günahtır dediğinde kadına da boşanabileceğini söylemişti. Fakat kadın, ben şimdiki halimden razıyım, sadece bu adet yüzünden başka kızların madur edilmesini istemedim diyerek oradan uzaklaşmıştı. Savaş bana herhangi bir zarar vermedi. Zarar verdi desem, Allah'a bu hesabı veremem. Ben Savaş'ı değil, Savaş ile beni bu evliliğe zorlayan töreyi boşuyorum! Anlıma silah dayayarak bir töre uğruna hayatımla oynanmasını kabul etmiyorum! Kollarımı iki yana açarak yeryüzünü gösterir gibi konuşmaya devam ettim. " Bu toprağın altından yatan pek çok ağanın çektiği azabı bir görebilseniz, binlerce mazlum kızları haksız yere gömdüğü toprakta onların nasıl yandığını bir görebilseniz."
" Bu kızı hâla konuşturuyor musunuz? Susturun şunu. Hem töreye karşı çıkıyor hem atalarımıza saygısızlık ediyor! Atalarımızın izinden gideriz biz."
" Sanırım siz Müslüman değilsiniz."
Adam bir an şaşkınlığa uğrarken, korkuyla bakakalmıştı. Fakat sonra cevap verdi. " O ne demek! Elhamdülillah Müslümanım."
" Madem müslümansın, Allah'ın hükmü yerine niye kulun hükmünü ısrarla diretiyorsun."
Adam sus pus olurken tekrar işaret parmağımı havaya kaldırarak devam ettim. "Ey ağalar! Siz Allah'ın hükmünü değil, kulların ve elalemin hükmüne uyuyorsunuz. Burası Allah'ın yarattığı bir dünya. Siz buraya kazık bile çakamayacakken, eninde sonunda toprağın altını boylayacakken, ne oluyor size ki Allah'ı dinlemiyorsunuz. Size ne oluyor ki Allah'ın büyüklüğünden korkmuyorsunuz! Ne oluyor size ki, Allah'ın adaletinden korkmuyorsunuz!"
" Bana bak gelin. Senin dilin çok uzadı. Hem burada kocanı boşamaya çalışıyorsun, hem de gelip bize laf yetiştiriyorsun. "
" Susun!" Diye bağırdı ardından bir ses. Bunu en yaşlılardan olan bir ağa söylemişti. Herkes yine sus pus olduğun bana döndü. Ben ise bir anlığına yutkunmuştum. Korkuyordum belki, ama içimde bir ateşe atlayabilecek kadar deli yürek vardı." Allah'a karşı korkumuz büyüktür. Fakat işler istediğin gibi yürümez. Yıllarca süre gelen bir adettir bu. Bunu öyle kolay kolay bozamazsın. "
"Allah'tan hakkıyla korksaydınız, Bu töreyi değil Allah'ı dinlerdiniz. "
Adam mahçupça bana bakakalırken, aradan iyi niyetli olduğuna inandığım bazı insanlar öne çıkarak hak verir gibi konuşmaya başladı.
" Belki haklısın, fakat hepimiz aynı değiliz. Bazılarımız vardır ki kızının kılına zarar gelse dünyayı yıkar. Karısını sıkı sıkıya korur. Kız çocukları rahmettir. Allah kız çocuğun olduğu eve rahmet yağdırır. Allah'ın bu sözünü inkar edemeyiz. Fakat bazılarımız da vardır ki bu berdeli kolay kolay reddedemez. Yüzyıllardır süren bu hüküm kolay kolay ortadan kaldırılmaz. Bu berdel bir bağdır. Hakkını istiyorsun. Anlıyorum, fakat berdelin de artık hükmü belli oldu. Her ne kadar Yaman ailesinden bir kız daha alınmış olsa da..."
Sefer Yaman'a bakarken Zara'dan bahsediyordu. " Bu hüküm sen ve Savaş ile kabul edildi. Bu bozulmaz."
" Bozulur bozulmaz, bunu bilmem. Fakat bir şeyi iyi biliyorum. Sizi toprağın altında, haksızlıkla öldürülen kadınlar affetmeyecek. Mazlumlar sizi affetmeyecek. Tıpkı dedelerinizi affetmediği gibi. Tıpkı katillerinin yakasına yapışacakları gibi sizin de yakanıza yapışacak kadınlar var. Şuan susan, sessiz kalan kadınların da elbet sesi çıkacak. Bu dünyada olmasa, öbür dünyada sesi kulağınızı sağır edecek şekilde çıkacak. Şimdi, şuanda güç sizin elinizde. Beni ya öldürürsünüz ya da bu berdele devam ettirirsiniz. Fark etmez. Ben evli kalsam da, kalmasam da sizi affetmeyeceğim. Ahım üstünüzdedir. Korkmasanız da bir gün korkacağınız gün gelecektir. Hz. Ali'nın dediği gibi, Eğer zalim ısrarla zulme devam ediyorsa, bil ki sonu yakındır.. Eğer mazlum da ısrarla direniyorsa, bil ki zafer yakındır."
"Susturulan kadınların, öldürülen mazlumların zaferi, sizin sonunuz olacağı gündür. Dikkat edin ve unutmayın! Ölüm var! Hepimize bir ölüm var ve bu toprağın altında zalimlerin korkacağı bir ateş var. Dikkat edin de..."
Duraksayarak herkese baktım. Sonra tekrar cevap verdim." Ateş size de dokunmasın."
Yine aralarında sinirlenip, beni öldürmek gibi bir niyet beslemeye başladıklarında, biri onları susturarsk bir kaç adımla karşımda durdu. " Şimdi seni öldürmeye kalksam, değil senin ahın, karnınındaki sabinin de hakkını ödeyemem. Sen iffetli bir kadınsın. Bu her halinden belli. Derdi Allah olan, yerde kalmaz." Kollarını arkaya bağlayarak devam etti. " Aramızda kızlarını el üstünde tutan da var, yerin dibine sokan da..."
" Yerin dibine sokanlara neden hesap sormuyorsunuz peki?"
Sorumla dumur gibi kalsa da devam etti. " Aile arasındaki şeyler biz karışmıyoruz. Pek çoğunda haberimiz bile olmaz. Hem olsa ne yazar, biz ne yapabiliriz."
Alayla güldüm. " Ne mi yapabilirsiniz? Siz bu koca aşiretin en gözde ağalarındansınız! Buraların ilçeleri sizin elinizin altında. Ne kadar devlet yönetse de size sığınıyorlar çoğu insan. Sizden yardım istiyorlar. Yardım da ediyorsunuz fakat iş töreye gelince geri çekiliyorsunuz. Atalarınızın hükmünü, hâşa Allah'ın hükmü gibi uyuyorsunuz. Allah bunun da hesabını sormaz mı? Gücün varken benim adaletimi yaymadın diye! Merhametimle kullarımı korumadın diye."
Ağa iki dudağının ortasına işaret parmağını bastırıp sus işereti yaparak sakinleşmemi bekledi. " Önce o sesini alçat. Hakkını arıyorsun ama sakin araman lazım, ki seni haklı görebilsinler. "
Alayla sırıttım. Bir şey demedim. Sabırla dinlemeye devam ettim sadece " Hiçbir şey kolay değil Çilem Efeoğlu. Bir gecede değişmez bu yüzyıllık töre."
" Bir gecede tüm Mardin, Urfa reddetse, töreden eser kalmaz halbuki."
Bir kaç adım atarak kenarlarda yürümeye başlarken konuşmaya devam ettim. " Ben bugün aslında, tüm sesi kesilmiş kadınlar için buradayım! Ben ve benim gibi bir berdel için koyunlar gibi kurban edilen kızlar için buradayım... kocamı maalesef seviyorum."
Savaş'a bakarken, bir an şaşkın yüzüyle karşılaştım. Fakat durmadan devam ettim. "Evliliğimiz boyunca bana saygı duydu, benim kadınlık gururumu incitecek hiçbir bir şey yapmadı." Sonra Ekrem ve Sefer ağay baktım. " Aileme rağmen."
"Buna rağmen boşanmak istersin. Sen kafayı mı yedin kızım?"
" Hayır, buraya sadece sizden hesap sormak için geldim. Bana yaptığınız haksızlık için buradayım. Bana yaşattıklarınız için artık susmayacağım demek için geldim. Bir de..."
Beni sürekli küçümseyen adama dönerek devam ettik. " Gelinin selamını getirdim. Ona attığı iftiranın hesabını beklediğini söyledi."
İnsanlar dehşetle bana bakmaya başladı. " Sen...sen gelinimi nereden tanıyorsun. Dünkü çocuksun sen!"
Herkes kendi aralarında konuşmaya başlarken, benden ürkmüş olabilrilerdi. Çünkü bu konu uzun süredir hiç açılmadı ve benim durup dururken açmam ayrıca bir tuhaftı.
" Dün gece rüyama girdi. Tam burada, bu toplandığımız yerde acıyla bağırdığını gördüm." Bir an nefes alarak dolan gözlerime rağmen devam etmeye çalıştım. Bu adamı da daha önce gördüğüm için şuan da tanımakta zorlanmadım. " Son üç gündür benden ahımı al diyordu."
Adam dehşete düşmüş gibi korkuyla bana bakarken, acıyla yutkunarak devam ettim. " Namus davası diye öldürdüğün kızın, aslında çocuğu olmadığı için öldürmüşsün. Senin sevgili oğlun..." yanındaki kırklarındaki adamı göstererek devam ettim. "Karısı kısır olduğu için ondan kurtulmak istemiş. Bu yüzden babasıyla el birliği olup kızın iffetini dil uzatmışlar."
" Sen...sen gelinimi nerden tanıyorsun. Gelinim öleli yirmi yıl oldu."
Ağalar biraz korkmuştu. Resmen konudan konuya atlıyordum. Herkesin kafası karışmış durumdaydı.
Oğlu hızlı nefesler alıp verirken, babasına dönerek öfkeyle cevap verdi. "Sana dedim değil mi baba! Kara basan gibi her gece kabuslarıma giriyordu Şimdi de bu kız..."
Bana da bir şey diyemiyordu artık. Korkuyla nefes alıp veriyordu...ödü kopmuştu.
"Salim! Kızın dedikleri doğu mu? Gelinine iftira mı attın yoksa?"
" Salim ağa, eğer ki inkar edersen gelinin seni de rahat bırakmaz. Haberin olsun."
Cevabınla daha cok korkmuştu. Ben de her ne kadar bu olaydan ürkmüş olsam da, bir şekilde anlattım. İyi ki de anlattım.
Korkuyla başını eğerek," Evet." Dedi sessizce. Oğlu ayrı bir şok yaşıyordu zaten.
Herkes korkuyla bana bakarken, bu bildiklerimle dilleri tutulmuştu. Eğer oğlan kabuslarıma girmeye başlıyor demeseydi, belki de dediklerime inanmazlardı.
"Dün gece bir kere daha gelmişti rüyama. Burada, herkese tüm gerçeği anlatıyordu. Benim konuştuğum her şeyi söylüyordu. Her bir cümle sanki aklıma kazınmış gibiydi. Bugün ben değil, Gül pembe denen bir mazlum konuşuyordu. Berdelle zorla evlenen, sonra da buna el pençe mecbur kabullenen kız konuştu."
Buz gibi sessizlik oluşurken, herkes artık cevap veremez haldeydi. Artık benim kim olduğumu anlamaya çalışıyorlardı.
" Zorla evlendiği yetmiyormuş gibi bir de iftiraya maruz kalmış o kızın ruhu konuştu. Benden de bunu söylememi istedi."
İnsanlar gözleri yuvalarından fırlamış gibi bana bakarken, bazı ağalar gitmeye karar vermişti. Sanırım biraz huzursuz olmuşlardı. Aradan bir kaç kişi yuhalayarak adamlara hakaretler etmeye başlamıştı. Neyse ki onlar da bu durumdan rahatsız olmuştu.
" Peki ya bu adamlar! Haksız yere öldürdükleri kıza karşılık, bunlara bir ceza verilmeyecek mi?
" Verilecek!" Dedi yine o bilge gibi görünen bir adam. Bir yandan bana karşı olan şaşkınlığını gizleyemiyordu. "Mardin de itibarınız kalmayacak! Bunu cezasını ağır bur şekilde ödeyeceksiniz." Dedi öfkeyle.
Sonra ağalara dönerek konuşmaya devam etti. " Ağalar, bugünlük herkes dağılsın. Bu konu özellikle konuşulacak!" Dedi öfkeyle. Sonra da sesini kısarak devam etti. " Sizin konunuz da ayryetten konuşulacak merak etmeyin."
Ben ve Savaş'a bakarak konuştuktan sonra herkesi yavaş yavaş göndererek kendisi de gitti. Kadınlar da giderken, bazıları burun kıvırarak bana bakıyordu resmen.
Herkes tamamen gittikten sonra ben de gitmek için hazırlandığımda Osman babanın ikazıyla olduğum yerde kaldım. " Orada dur gelin! Nereye gittiğini zannediyorsun!"
Ben tepkisiz kalarak bakakalırken Osman baba devam etti. " Buradan boş yere gitmiyorsun! Artık burada kalacaksın." Bir şey dememe kalmadan Reyyan ana yanıma gelerek bir tokat atıp kollarımı avucuna alır gibi tuttu. "Kendini nasıl bir durumun içine soktuğunun farkında mısın! Üstelik bir de ağaların önünde! Delirdin mi sen!"
Savaş beni savunmak için yanıma gelirken, elinin tersiyle ona da bir tokat attı. " Ya sen! Hadi senin karın delirmiş, kendinde değil. Ya sen! Sen bunu hangi akılla yapıyorsun!"
Savaş kızaran yanağına rağmen Reyyan anadan usulca beni uzaklaştırarak cevap verdi. "Maalesef karımı korumak için bunu yapmalıydım. "
Ağzım açık ona baktım. Bu ne dedi şimdi. Nasıl korumak için?
" Oğlum sen manyak mısın? Bu nasıl bir korumaktır. Delirdin mi sen!"
Bıkkınca nefes vererek devam etti. "Kavgadan gözü kararan bir çifti anlayışla karşılayacaklardır."
" Afferim! Aferim benim mal oğlum! Afferim!" Olanları daha fazla kaldıramayan reyyan ana söylenerek içeri girdiğinde, Osman baba da son kez bana dönerek işaret parmağıyla paylar gibi bana doğru salladı. " Eğer böyle yapmaya devam edersen, kendinin de çocuğunun da sonunu getireceksin. Kendine gel artık. Aranızdaki problem her ne ise bir an önce çözün yoksa çok fena olacak."
O da bunu der demez giderken bizi merakla izleyen diğer aile üyeleri de uzaklaşmıştı. Bir tek ben ve Savaş kalmıştık.
Ben ona olan şaşkınlığımı bir kenara bırakarak çıkmaya yeltenecektim ki, korumaların önüme geçmesiyle kapıdan uzaklaştım.
" Önümden çıkın hemen!"
" Bir yere gitmiyorsun." Elimi belime alarak sinirle ona döndüm. " Nasıl gitmiyorum?"
" Uzun bir süre burada kalacaksın!"
"Neden?" Diye sabırla sorarken, bana yaklaşarak cevap verdi. " Ben öyle istiyorum." Bunu diyerek birden bileğimden tuttuğu gibi içeri doğru yürümeye başladı. Ben dilimi yutmuş gibi ona bakıyordum sadece. Şuan belki de kolumu çekiştirip bağırmam gerekiyordu. Fakat yapmadım. Sadece onunla yürümeye devam etti. Merdivenlerden yukarı çıktıktan sonra salondakiler bize bakarken, kimsenin yüzüne bakmadan yürümeye devam edip odaya götürdü. Ben ise mal gibi kalakalmaya devam ediyordum.
Kapıyı ardımızdan kapatırken kolunu duvara yaslayarak bana yaklaşmaya başladı. Ben ise hâla açılmayan bilincimle sadece bakıyordum. "Dışarısı senin için şuan tehlikeli. Olay hâla tazeyken çıkmak akılsızlık olur. Şimdilik burada kalacaksın. Anladın mı beni?"
Hiç itiraz etmeden başımı salladım. Şuan bunu mantıklı buluyordum. Dışarı çıktığım an dedem bile bana saldırabilir. "Orada dediklerinde ciddi miydin?"
Yutkunduğunun görürken bir an dumur kalmıştım. Fakat cevap verdim. " Seninle boşanamayacağımı biliyorum. Sadece berdel yüzünden bana çektirdiklerinin hesabını sormak için geldim."
" Sen...sen iyice delirdin. Ne yaptığını sen bile bilmiyorsun artık."
Savaş endişeyle bana bakarken, gözlerimi kısarak cevap verdim. "Aslında beni seni hiç sevmedim biliyor musun? Bunca zaman sırf ağalık rütben için seni kabul ettim. Baktım berdel yüzünden ayrılamıyoruz bari rahat yaşayayım dedim. Hem yakışıklısın da, dedim ben bununla devam ederim."
Bir an dehşete uğramış gibi bana bakarken ne diyeceğini bilememişti. "Sen ne dediğinin farkında mısın?"
" Evet, farkındayım. "
" Yani...Başka türlü yüzüme bile bakmazsın öyle mi?"
" Öyle." Dedim duygusuzca. Bir süre etrafında tur atmaya başlarken tekrar bana dönerek tekrar sormaya çalıştı. " Sen..." Fakat ben cümlesini tamamlanmasına icin vermedim.
" Bunu düşünmek bile canını acıttı. Öyle değil mi?" Şaşkınlıkla "Ne?" Diyebildi.
" Ben bunca zaman sırf paran için, sırf ağa olduğun için seni sevseydim ne hissederdin? Bunca zaman seni sevmediğimi, sadece çıkar için evlendiğimi söyleseydim bana kızmaz mıydın?"
Sorum karşısında sessiz kalmıştı. Şaşkınlığı hâla devam ediyordu ama.
" Alev'in 'Savaş seni sevmiyor, sana acıdığı için yanında.' Dediği günde başımdan aşağı nasıl kaynar sular döküldü tahmin ediyor musun? Hamile olduğumu öğrendiğinde seni ağına düşürmüş dediğinde ne kadar kötü oldum sen biliyor musun?"
Savaş bir an da sessizleşirken devam ettim. "Çocuğumu babasız bırakmaya niyetim yok. Seni affetmedim. Burdayım, çünkü bebeğimi düşünmek zorundayım."
Savaş elini cebine atarak düşünceli bir şekilde bakarken ben ise kollarımı bağlayarak konuşmaya devam ettim. "Şuan ne kadar kolay değil mi? İnsalar beni, şımarık zübbe, kendini beğenmiş bir kız gibi görüyor." Acıyla gülümseyerek devam ettim. "Fakat bu umurumda değil. Çünkü kimse ben değil, anlayamazlar. Dışardan insanları yargılamak inanılmaz kolaydır. Dışarda şımarık gördüklerimizi nasıl bir enkaz altında olduğunu pek umursamıyorlar sanırım ve bu benim umurumda değil artık. Çünkü beni yaşadığını hayal kırıklığını yaşamayan insanlar kolay yargılar. Benim çocukluğum, içimde yaşadığım tahribatı unuturlar. Çünkü bunu onlar yaşamadı. Ben yaşadım. Bu yüzden artık takmıyorum." Dedim omuz silkerek sonra devam ettim. "Seninle anlaşılan sonsuza kadar yaşayacağım Savaş Efeoğlu. Fakat affedebilir miyim, onu bilmiyorum işte."
Yanaklarımı avuçlayarak şüpheyle bana baktı. " Sen buraya geri dönmek için mi geldin?"
" Belki...belki de değil. Bu sana bağlı artık."
Bu dik bakışlarım gözlerine nüfus ederken bedenime usulca sarılarak derince nefes aldı. " Özür dilerim. Sana bunu yaşattığım için çok özür dilerim."
Tepksizce kaldım. Bugünden sonra ne olur bilmem ama, bir şeyler olacağı kesindi.
|
0% |