Yeni Üyelik
57.
Bölüm

57. Bölüm

@maviay_63

"Savaş bu şerefsize toz kondurmamak için ve senin madur edilmemen için bunu yapacaktı. Yani niyeti tamamen farklıydı. Üstelik babana da bir yemin etmiş. Her ne olursa olsun sahip çıkacağına dair. Bu yüzden bu göz yumamamış."

 

Kapı sesi duyduğumda arkamı dönerken, Savaş ile göz göze geldim. İşte o an ne tepki vereceğimi bilemedim. Sanki bir araftaydım.

 

Çatık kaşlarıyla bize doğru yürüyerek ikimize bakmaya başladı.

"Hayırdır? Neyi konuşuyorsunuz?"

 

Yılmaz da arkasından gelirken, sinirle ona baktım. Fakat Savaş'ın şüpheli bakışlarından dolayı yapmacık gülümsemeyle cevap verdim.

 

" Seni soruyordum Tuncay'a. Dışarda durumlar nasıl diye."

 

" Eşin biraz endişeli gibi. Fakat bir sorun olmadığını söylüyordum."

 

"Anladım." Deyip bana dönerek konuşmaya devam etti. "Neyse, biz içeri geçelim."

 

" Tamam. Geçelim." Diyerek elinden tutmaya çalışırken, birden şaşkına uğramıştı. Bu kadar yumuşak olmam adamın dengelerini sarsmıştı sanki.

 

Herkes arkasından ağzı açık bakarken, ben ise Savaş'ı koluma alarak içeri geçtim. Savaş ise diğerleri gibi şaşkınlığını korumaya devam etti.

 

" Sen iyi misin?"

 

" İyiyim." Omuz silkerek önüne bakıp yürümeye devam ederken, ben ise burnumdan soluyordum. O Yılmaz denen adi pisliği vurmamak için kendimi zor tutuyordum. Nasıl bir aşağılıktır böyle. Sırf kendi menfaati için, sırf kendi çıkarı için başka bir kadını harcayacak kadar adiymiş. Meğer ne kadar çok vicdan azabı çekiyordum Zara ile evlenirlerken. Onu kandırıyoruz diye ne kadar üzülüyordum. Tamam, belki hâla haksızız ama bu adam da sandığımız gibi düşünceli iyi biri değildi anlaşılan.

 

Savaş ile içeri geçtikten sonra odaya geçmek için merdivenlere doğru yürürken herkes şaşkınca bize bakmıştı sadece. Sanırım barıştığımızı zamnetmişlerdi.

İnsanların bakışlarını aldırmadan odaya geçtikten sonra karşıma alarak bu sefer gerçekten konuştum.

" Şimdi bana tüm çıplaklığıyla anlat konuyu. Benimle evlenmeye sebep olan asıl şey neydi?"

 

" Tuncay sana ne dedi?"

 

"Konuyu değiştirme. Söyle bakalım. Benimle evlenmeni ne tetikledi."

 

"Asıl sebebini mi duymak istiyorsun." Diyerek bir adım öne geldi. Ben ise dinlemeye devam ettim.

 

" Evet. Nedeni ne? Bilmek istiyorum."

 

" Baban. Tek nedeni baban. Seninle kaçırıldığımız günü hatırlıyor musun?"

 

" Evet. Hatırlıyorum. O kehribar gözleri hiç unutmadım. Acar Soyman."

 

Acı bir gülümsemeyle bakarak konuşmaya devam etti. " İşte, o gün baban benden bir şey istemişti. Birbirimize sahip çıkmamızı istemişti."

 

Gözlerimden bir kaç damla düşerken bir an durdu. Fakat ben hemen gözlerimdeki yaşı silerek devam etmesini istedim. O da biraz düşünceli bir şekilde bakarak devam etti.

 

"Bu yüzden mi evlendin benimle. "

 

" Evet. Sözümü tutmak için. Fakat." Usulca yanıma yaklaşarak belime sarıldı. " Sana aşık olacağımı hiç hesaba katamamıştım. Senin, benim için bir nefes olacağın, aklımın ucundan bile geçmiyordu."

 

" Başka." Kaşlarını çatarak " Ne başka?" Dedi kafası karışık bir şekilde.

 

" Bunu tetikleyen başka bir şey olmadı mı?"

 

" Hayır. Tek nedeni bu." Dedi gözlerini kaçırmadan.

 

" Yani bana acıdığını için evlenmeden. Öyle mi?"

 

Acıyla gülümseyerek cevap verdi. " Çocukluğum, birilerinin bana açılmasıyla geçti. Sence ben sana acır mıyım, yoksa üzülür müyüm?"

Biraz daha yaklaşarak devam etti. "Senin için endişelendim sadece."

 

Başımdan öperek sıkıca sarıldı. Ben ise izin vererek onu dinlemeye devam ettim. " İkimiz de başkaları tarafından yeterince acındık Mehir Yaman."

 

Ona usulca sarılarak karşılık verirken, yutkunarak bu sefer ben cevap verdim. " Yani, Yılmaz Efeoğlu'nun üstüme kuma getirmeyi düşünmesi bunu tetiklemedi. Öyle mi?"

 

Bir an sessizlik kaplarken benden uzaklaşarak çatık kaşlarıyla cevap verdi. " Bunu nereden biliyorsun?" Bir an aydınlanma yaşamış gibi devam etti. " Tuncay ile ne konuştunuz? Ne dedi o sana!"

 

" Kimin dediği önemli mi sence? Benden bunu sakladın. Neden?"

 

Sinirle boynunu yana kaydırırken, derin bir nefes alarak cevap verdi. "Bir anlık sinirle söyledi bunu. Kötü niyeti yoktu."

 

Kollarımı bağlayarak cevap verdim. "Onun niyeti umurumda bile değil. Umurumda olan senin bunu söylememen. Orada, o Yılmaz'ın suratına tükürmediysem, sırf senin hatırın içindi. Kadını sıradan bir eşyaymış gibi gören, yaşadıklarını hiçe sayan bu adama sadece senin için ses çıkarmadım. Daha fazla üzulmemen için."

 

" Emin söyledi değil mi? Ah Emin ah! Seni bir elime düşürmezsem!"

Usulca beline sarılıp çenemi omzuna yaslayarak derin bir iç çekerek cevap verdim. "Savaş, sıfırdan başlayalım. Tam şuanda."

 

Konuşmamla sessizleşirken derin bir nefes alarak, saçımdan öpüp o da bana sarıldı. Konuyu şimdilik bir kenara atmös hibi cevap verdi." Sen nasıl istersen. Yeter ki eskisi gibi olalım."

 

Bir süre öylece sarılı halde kaldıktan sonra aşağı inerek akşam yemeğine indik.

 

Herkesin gözü üzerimizdeydi. Güle oynaya gelişimiz onları şaşırtmıştı neticede.

 

Şaşkın bakışların altında yemeye devam ederken nihayet Reyyan ana araya girdi.

 

"Anlaşılan aranız düzelmiş gibi."

Savaş baş sallayarak cevap verdi. " Evet babaanne. Aramız gayet iyi artık. Problemlerimiz biraz çetrefilliydi ama konuşarak nihayet hallettik.

 

"Çok güzel bir haber. Buna çok memnun oldum. Artık ağaların yanında da bu konuşmayı yaparsınız. Belki bu kuru gürültü son bulur."

 

Cevap veremedim. Sadece bakmakla yetindim. Savaş ise " Olur babaanne." dedi sadece. Böylece devam ettik.

 

O sıra Hejan, " Hayret, Çilem gelinin burnunun dikine gideceğini zannederdim. Malum yapmadığı şey değil." Bir göz süzmeyle bana bakarken, tam cevap vermek için ağzımı açacaktım ki Esma hanım benden önce davrandı. " Hejan. Sen aile işlerinde cevap verme. Bizim gelinlere laf söylemek sana düşmez. Özür dile."

 

Savaş da benim gibi saşırırken Hejan ağzı açık teyzesinin bakıyordu.

 

" Öyle bakma. Özür dile gelinden."

 

Ağzım açık bakakaldım sadece. Esman yenge beni mi savundu, yoksa bana mı öyle geliyor?"

 

Hejan da benim gibi şaşkın şaşkın bakarken bana dönerek " Özür dilerim." Dedi titrek sesiyle. O da neye uğradığını şaşırmıştı.

 

Herkes şaşkınlığını gizleyemezken Esma hanım yemeğine devam etti. Biz ise çok üstelemeden yemeğe devam etmeye çalıştık.

 

Yemekten sonra herkes salona geçerken ben ise uyuma bahanesiyle yukarı çıktım. O sırada Esma hanımın da odasına girmeden seslendim. Esma hanım sesimle beraber bana dönerken kapıyı geri kapatarak gelmemi bekledi. Ben ise hâla üstümdeki şaşkınlıkla karşısına geçtim.

 

" Esma hanım, siz iyi misiniz? Bugün çok..."

 

" Çok kibar mıydım?"

 

" Fazlasıyla. " Dedim sırıtarak. O sırada o da gülümseyerek ciddiyete büründü.

" Sen o gün Savaş'tan boşanmaya çalıştığında, bir şeyi fark ettim. Aylarca yanlış anladığım bir şeyi. Senin, Efeoğlu soy ismini almak istediğini düşündüm hep."

 

Kaşlarım havada bakakaldım.

" Bu hiç istememiş tavırların, iyi niyetin hep oyun gibi gelirdi bana. Fakat dün o cesaretin, hiç bir şeyi umursamadığını göstermişti." Bir adım yaklaşarak devam etti. " Ne Efeoğlu soy ismi, ne de serveti."

 

Bunu dusunmesi beni sasirtmışti. Fakat sorna bana yaptıkları aklıma geldi. "Yani sizin bana yaptıklarını haklı mı çıkartıyorsunuz? Bunu mu diyorsunuz?"

 

" Geçmişte haklı olduğumu söylemiyorum. Sadece ailemi korumaya çalıştım."

"Benden mi?" Dedim hayretle.

 

Alayla gülüp omzuma vurdu. "Bir kadının gücünü asla hafife almam kızım. Asla."

 

Şaşkınlığım daha çok artmıştı. Şimdi bu kadın benden korkuyor muydu? Yok artık daha neler!

 

Ben kadına böyle bakmaya devam ederken, o ise odasına geçerek koridorda kalakalmama sebep olmuştu.

 

"Vay be." Diyebilmiştim sadece. Koridorda öylece dururken Savaş ise çok geçmeden yanıma gelmişti.

" Güzelim. Burada ne duruyorsun."

 

" Hım? Burada mı?" Dedim şaşkınca. O da gülerek. " Evet." Dedi kolunu omzuma yaslayarak.

 

" Hiç, Esma yengeyle konuştum. "

"Peki nasıl geçti konuşma?"

 

" İyi, gayet iyi geçti." Diyerek arkamı dönüp odaya doğru yürüdüm. O da benimle beraber yürüyerek şaşkın halimi izledi.

 

" Anlaşılan çok beklemediğim bir konuşma yaşandı."

Başımı sallayarak alayla konuştum. "Hem de nasıl!"

 

Gülerek odaya girdikten bir sure sonra yatağa geçerek sessizce birbirimize sarıldık.

 

" Seni nasıl özledim anlatamam." Saçımı öperek kokarken devam etti. "Eskisi gibi olamamaktan cok korktum."

 

" Artık geçmişimizi bilerek yaşıyoruz. Yani kısmen." Derin bir nefes alarak devam ettim. " Beni bebekken gördüm demiştin ya."

 

" Evet."

 

" İşte oradan hikayeyi baştan anlat."

 

Bir süre sessiz kaldıktan sonra cevap verdi. "Günlerce yaşadığın yerin tam karşısında bir kulübe vardı. İşte orada ben yaşıyordum."

 

Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. "Gerçekten mi?"

 

" Evet. Orada ben ve annem yaşıyordu. Seninle orada karşılaştım. Daha doğrusu hâla yoktun. Annenin karnında doğmayı bekliyordun."

 

" Vay be! Sen ciddisin!"

 

" Evet. Sen ve kardeşin doğduktan bir kaç gün sonra ilk seni görmüştüm. Çirkin bir kızdın." Dedi yüzünü çirkin lafını söyleyerek ekşitirken. O sira göz devirerek omzuna vurdum.

 

Bu konuşma böyle devam ederken, çocukluğundan yetiskinliğine kadar tüm hayat hikayesini anlatmıştı. Bana Peri kızı demesinin sebebini de öğrenmiştim o gece. Beni ilk geldiğimde peri zannettiğinden beri aklında peri kızı olarak kalmıştım. Sonra hep peri kızı olarak kalmıştım.

 

Sanırım onun hayat hikayesini duyduktan sonra kendimi kötü hissetmiştim. Bir tek ben acı çekiyorum zannediyordum. Başkaları da hayattan çekiyor biliyorum ama bunu hissetmek bambaşka bir evreydi.

 

Sabaha kadar konuşurken. En sonunda uyuyakalmıştık. Haftaların acısını çıkartırsına sohpet etmiştik.

 

Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda, Savaş belime sarılmış vaziyette huzurla uyuyordu. Hiç kıpırdamadan yanına yaklaşarak vır süre ona baktım. O uyuyamaya devam ederken, ben de yanaklarını avuçlayarak onu izledim. Çok özlemiştim. Onunla nefes alıyormuşum. Bu gece onu fark etmiştim. Onu bir kez daha tanımıştım. Bir kez daha aşık olmuştum.

 

Hayat en başından beri kaderimizi yazmış da haberimiz yokmuş. Koca bağda bayırda iki ıssız kulübede yaşayıp birbirimizi en başından beri bulmuşuz. Gizli kırmızı ip bize bağlanmış ve tekrar kavuşan kadar bağlı kalmıştı. Sanırım kadere inanmak böyle bir şeymiş. Hiçbir şey tesadüf değilmiş. Hiçbir şey. Bunu yaşadıkça anlıyorsun. Şuana kadar ne yaşadıysa, iyisiyle, kötüsüyle, eksiğiyle, kusuruyla... hepsi olması gerekti.

 

Savaş belimden kavrayarak kendine yaklaştırırken bir an şok yaşadım. Neler olduğunu anladığımda ise göz devirdim. " Demek uyanıksın. Her zaman ki gibi."

 

" Benim uykum hafiftir. Bunu öğrenmen lazım. "

 

" Biliyorum da yine de seviyorum." Diyerek yanağını sevmeye devam ettim. " Bugün menüde ne var tahmin et."

 

Savaş tek kaşını, sorgular gibi kaldırdı ve "Ne?" Dedi kafası karışık bir halde.

 

" En sevdiğin yemek krep." Şaşkınca bana bakarken devam ettim. " Dün Serpil'den rica ettim. Yapar mı diye. O da olur dedi."

 

" Hım. Yani benim için yemek hatırlattın önden. Vay be. Büyük buhranımızdan sonra hızlı gidiyoruz sanki."

 

" Evet, sanırım öyle. Şikayetçi misin?"

 

" Hayır! Kesinlikle. Böyle devam eder. Yeter ki bir daha bunu yaşamayalım."

 

Huzurla gülümseyip " Bence de." Diyerek yanağımdan makas aldım.

 

" Hadi, kalkalım da aşağı inelim o zaman."

 

Benim kalkmamın ardından "Tamam." Diyerek kendisi de kalkıp benimle beraber banyoya girdi. Elimizi yüzümüzü yıkamak için lavaboya geçerken bir an bakıştık. Bir süre sonra Savaş " Önce bayanlar." Derken ben de "Yok canım ben beklerim beyimi." Diye alaycı ses tonumla buyur ettim. O da "Yok önce Hanımım. O güzel nur cemali yüzünü yıkasın da ferahlasın."

 

Ona bir an dumur bakarken ikimiz birden sırıtarak gülmeye başladık. Girişi dar olan kapının duvarlarına yaşlanarak gülmeye devam ettik.

 

" Osmanlı zamanındaki insanlara benzedik."

 

Em sonunda bu dalganın sonunu getirererek önce gen sonra o yüzünü yıkiyarak banyodan çıktık. Aşağı indiğimizde bir akç kişi dışında kimse yoktu. Hâla kahvaltıya inmemişlerdi.

 

Esma hanım, Emin, Polat abi ve Gülsüm vardı. Merdivenlerden aşağı inerken, bizim gelişimizle hayretle bizi izlemişilerdi.

 

Sanırım barışmamıza hâla inanamamışlardı. Çok bir tepki vermeden koltuğa geçerek onlarla beraber oturduk. O sırada Emin gülümseyerek rahat bir nefes almıştı. "Neyse ki artık barıştınız. Yemin ederim sizin probleminizde ben sorumlu tutuluyordum bu evde."

 

Polat abi ve Gülsüm sırıtarak başını eğerken, Emin söylenerek devam etti.

" Emin, gel buraya! Emin git buraya! Emin sus. Emin kalk! Emin otur! Resmen mazlum yahu! Hani yeşilcamda şakiri getirin diyordu ya bir adam. Hah! İşte ben tam olarak oydum."

 

Biz kıkırtıyla gülmeye başlarken Savaş ise tek kaşı havada Emin'e bakıyordu. "Merak etme Emincim. Sen yine mazlum olacaksın. Müsait bir zaman arıyorum sadece."

 

" Yine ne yaptım yav!"

 

"Çok konuşma. Yakında öğreneceksin."

 

Savaş'ın omzundan vurarak kulağına doğru kısıkça konuştum. " O bana söylemedi Savaş. Başka biri söyledi."

 

Bir süre duraksarken bana dönerek cevap verdi. " Tuncay'ın söylediğini biliyorum. Asıl sorunum, ona bunu kimin söylediği. Eminden başkası bilmiyor."

 

" Neyi?" Diye merakla sorarken Emin, ben yutkunarak Savaş'tan uzaklaştım. Savaş, kollarını bağlayıp koltuğa yaslanarak cevap verdi. " Bizi mi dinliyorsun sen?"

 

" Ben mi? Yok canım! Emin cümlesi duyunca bir an ilgimi çekti o kadar."

 

" Merak etme öğreneceksin çok yakında. Ama şimdi zamanı değil."

 

Kolunu tutup kendime yaklaştırarak tekrar kısıkça konuştum. " Bunu öğrenmeseydim seninle barışmazdım. Farkındasın, değil mi?"

 

Bir an da sessiz kalırken, haklı olduğumu anlamış gibi baktı. " Konuyu kapat. Artık sorun istemiyorum. Lütfen."

 

Bir şey demedi. Hafifçe baş sallayarak önüne döndü. Ben de sakinleşmesiyle rahat bir nefes alarak ayağa kalkıp mutfağa gittim. Krepler hazır mı merak etmiştim.

 

Kızlar bir kaç tabak çoktan yaparken ben de " Çok güzel olmuş. " Diyerek bir tanesini rulo gibi sarıp tadım testi yaptım. Sonra da götürülecek bir kaç tabağı alarak içeri geçtim. O sırada herkes yavaş yavaş gelmeye başlıyordu. Reyyan ana ve Osman baba da geldikten sonra masaya geçmeye başladık. O sırada diğerleri de geldikten sonra kahvaltıya başladık.

 

O sırada Reyyan ana masadaki krepleri fark etmesiyle ellerini kaldırıp birleştirerek ikimiz arasında mekik kurdu.

 

"Savaş'ın en sevdiği krepler de yapılmış. "

 

Reyyan ana tekrar bana bakarken, ben ise başımı eğerek bir şey demesini bekledim. "Bu kadar kaosun sonunun bu olacağı hiç aklıma gelmezdi doğrusu."

 

" Bakalım bugün ağalar geldiğinde ne olacak." Diye ekledi Osman baba. Ben ise dudaklarımı kenetleyip yumdum gözümü.

 

Anlaşılan Osman babanın sınırı geçmemişti. Olsun, bugün bir geçsin yumuşar elbet.

 

Reyyan ana"Bugün bizi neler bekliyor göreceğiz." Diyerek kreplerden bir kaç tanesini tabağına koyduğunda ben ise başım eğik durmaya devam etti. Osman babaya olan sevgim ve saygım ona karşı daha çok mahçup hissettiriyorsun. Bu eve geldiğimden beri bir abba gibi sahiplenmesi beni.

 

" Haklısınız babacığım. Durum biraz kritik oldu. Fakat bazen içimizdeki kızgınlığı, öfkeyi tutamıyoruz."

 

Cevap vermeden yemeğine devam etti. Bir süre sonra benim yemediğimiz fark edince elindeki çatalı indirerek bana döndü. " Neyse. Artık konuyu kapatalım. Bir şeyler ye yoksa açlıktan düşüp bayılacaksın. İki canlısın zaten."

 

Başımı sallayarak masadaki çatalı alarak tabağına krep koydum. Sonra da diğerleri gibi yemeye devam ettim.

 

Bir süre sonra yemek fasılları da bittikten sonra avlu hazırlanmaya başlamıştı. Koltuk görevi gören tahtalar yerleştirilip üstüne de minderleri yerleştirmeye başlamışlardı. Ben ise damda hazırlığı izliyordum. Kızlar eli kolu dolanmış gibi koşuştururken ben de dünkü olanları düşündüm.

 

Savaş kardeşine toz konduramıyrodu Anlaşılan. Onu o kadar çok seviyordu ki, toz kondurmaya kıyamıyordu. O kadar ki bunu Emin'ın söylediğini düşünmesiyle çocuğu pert etmeye niyetlenmişti.

 

Yılmaz ile olan ilişkisini sağlıksız bulamaya başladım birden bire. Belki de çok önceden fark etmediğim bir şey fark etmiştim. Yılmaz'ın Savaş'a karşı ilgisiz ve umursamaz olmasına karşılık, Savaş'ın tam tersine kardeşi için dünyaları yapabileceğini fark ettim.

 

Ben bu düşüncelerle boğuşurken Tuncay kapıdan çıkarak kenardan yanımda durdu. Ben ise tepki vermedim. Ne diyeceğini bekledim merakla. Öylesine gelmişti belki. Fakat konuşacaktı. Herhalden belliydi.

 

" Sana bunu söyledikten sonra bir şey fark ettim."

 

" Nedir o?" dedim, yüzümü hiç çevirmeden kızların hazırlıklarına bakmaya devam ederek.

 

"Belki de Zara'yı bu kadar çok istemesinin sebebi Savaş'ın ondan hoşlandığıydı. Yani senden hoşlanmasıydı."

 

Bir an dehşetle ona bakarken, elleri arkada bağlı halde avluya bakarak konuşmaya devam etti. "Bir ara çok hoş bir kız olduğunu söylemişti. Tabii o sıralarda Yılmaz bayağı kıskanıyordu Savaş'ı. Onun sevdiği, ona ait olan her şey onun olsun istiyordu. Bu yüzden Savaş'tan gizliden gizliden nefret ediyordu. Fakat yine de ona belli etmiyordu." Derin bir nefes alarak devam etti. " Ama ben fark ettim. Ne kadar onu sevse de, bir yanı hep nefret etti. Sanki onun yerini çalmış gibi."

 

" Sen nasıl anladın demeyeceğim. Dışardan arkadaşlar daha rahat fark ediyor."

 

" Umarım Yılmaz'ın bu hırsı, Zara'ya da sana da zarar vermez. Çünkü Yılmaz bence sevmiyor. Sadece kazandım düşüncesiyle ilerliyor."

 

" Öyle olsa benimle olan ilişkisini de kıskanmaz mıydı?"

 

Sırıtarak cevap verdi. " İnsan psikolojisi çok karmaşıktır Çilem. Büyüdükçe olgunlaşırsın ama, çocukluk hırsın bir ömür sürebilir. Tıpkı Yılmaz da olduğu gibi.

 

" Yani ben onun için bir hırstan ibarettim. Öyle mi?"

Baş sallayarak onay verirken " Emin misin?" Dedim büyük umutla. O da elindeki küçük topu havaya atıp tutarak cevap verdi. "Kendimden emin olmadığım kadar eminim Çilem Efeoğlu. Ve bir şey daha var ki."

 

Bir süre duraksayarak avluya baktıktan sonra devam etti. " Yılmaz ne kadar çabalarsa çabalasın, Savaş'ın nasibini alamamış. Demek Savaş'ın kaderi, Yılmaz'ın hırsının önüne geçebilecek kadar güçlüymüş işte."

 

Sessizce avluya izlemeye devam ettim. Düştüğüm durum daha da bir karmaşık hale geliyordu. İçimde bir korku da vardı. Sanki...sanki artık problem olan bir konunun sonuca yaklaşması gerekiyormuş ve bu da benim aracılığımda olacak gibiydi.

 

Ama olmasın. Benim aracılığımla hiçbir şey olmasın.

 

Tuncay konuşmadan bir süre sonra merdivenlere doğru yürüyerek aşağı indi. Bir süre ben de yukarıda kaldıktan sonra içeri geçtim. İçerde de küçük çaplı hazırlıklar yapıldıktan bir süre sonra ağalar yavaş yavaş gelmeye başlıyordu. Bugün ben ve Savaş için toplanacaklardı. Tabii ortamdan biraz gerginlik de olacak gibiydi.

 

İçerde pencere kenarında Savaş'ın ağalarla selamlaşmasını izledim bir süre. Bir süre sonra yerlerine geçerek oturdular. Bana ve Savaş'a ayrılan yerde Savaş tek başına otururken Emin'in kulağına bir şeyler söyleyerek bana döndü. O sırada ben de huzursuzca soluklanırken salımı üstüme atarak omzumu dikleştirerek merdivenlere doğru yürümeye başladım. Merakla birazdan olacakları bekleyen kadınlar sadece beni izliyordu. Ben ise içimdeki korkuyla yürüyordum. Böyle bir şeyle ilk defa karşılaşıyordum. Babamın günlüğü aklıma geldi bir an. Kendi aralarında yaptığı evlilik de böyle bunlar gibi toplanmalarına sebep olmuştu. Bu işi ancak başlık parasıyla halletmişler. Belli bir miktar para vererek çıkar yol bulmuşlardı. Keşke bizim işimizde belli bir miktar parayla hallolunabilecek kadar kolay olabilseydi.

 

Babamın günlüğünü bitirdiğimde kardeşime dair bir akç ip ucu da elde edinmiştim. Fakat o son videodan sonra başka bir şey bulamamıştım. Günlükte de bize dair anılar ve kardeşimi bulmamı istediğine dair şeyler yazıyordu. Sanki iki ve üçüncü videodan sonra günlük yazmaya fırsat bulamamış gibiydi.

 

Afferim Çilem. Ağaların karşısına çıkacaksın, düşündüğün bu mu şimdi.

 

İç sesimle beraber göz devirirken Emin'in görünmesiyle elimi kaldırarak biliyorum der gibi dur işareti yaptım. Bunu anladığında geri çekilerek merdivenlerden inmem için musade verdi. Ben de son kes derin bir soluk alarak aşağı indim. Ayakkabılarımı giyerek kapalı kapıyı açıp dışarı çıktım. O sırada tüm gözler üzerindeyken başımdaki örtüyü daha çok önüme alarak Savaş'ın yanına oturarak konunun açılmasını bekledim. Herkes bu sefer en yaslılardan biri olan kır saçlı adama dönerek konuşmasını bekledi. Kır saçlı adam ise oturduğu yerden kalkarak önce bize sonra diğer ağalara dönerek konuşmaya başladı.

 

" Bugün bu ikisi için bir araya geldik. Son olaydan sonra konu dağılsa da durumu toparlanmamız gerektiğini herkes biliyordur."

 

Onay verir gibi başlarını sallayıp aralarında konuşmaya başladıklarında, Fırat ağa olduğunu öğrendiğin o kır saçlı adam bana dönerek konuşmasına devam etmeye çalıştı.

 

" Bu berdeli öyle kafanıza göre kolay kolay bozamazsınız."

 

Savaş konuşmanın arasında girerek cevap verdi. " Boşanma işinden vazgeçtik biz." Bana dönerek konuşmasına devam etti. "Problemi kendi aramızda hallettik biz."

 

Diğer agalarin içinden biri öfkeyle kalkarken, endişeyle ne diyeceğini bekledik. " Madem barışacaktınız ne diye bu gırgır şamatayı çıkardınız!"

 

"Birbirimize olan öfkemiz aklımıza galip gelmişti. Ani bir öfkeyle biz de çok hatalar yaptık. Öyle değil mi! İnsanız! Öfkelenebiliriz."

 

Yine kendi aralarında konuştuktan sonra bu sefer bana dönerek ukala bir şekilde konuşmaya başladılar.

 

" Ne o gelin, dilini mi yuttun? Geçen gün hepimizi susturmuştun. "

 

Bunu demesiyle Savaş'a dönerken başını onay verir gibi sallayarak konuşmamı istedi. Önceden çok mecbur kalmadıkça konuşmamamı istemişti. Ağaların bu sefer iyice sinirlenmeleri bizim için iyi olmazdı.

Fakat şimdi konuşmamı istiyordu.

 

" O gün aramız iyi değildi. Doğruya doğru. Fakat ben o gün berdeli kabul etmiyordum. Berdelle olan evliliği reddetmiştim, Savaş'ı değil. O gün ben, bizi zorla evlendiren bu hükme bir ders vermek için boşamak istedim."

 

" Sen boşamak istemedin, ama ben kızımın boşanmasını istiyorum! Onu ve onun gibi bu zavallı kızların hak ettiği hayatı yaşamasını istiyorum. "

 

Mavi gözleriyle ciddiyetle ağalara bakan kadın derin bir sessizlik oluştururken, herkes iç çekmişti birden. Kadın kırklarında, başında benim gibi bir tülle ve son derece ağırlığını koyabilecekmiş gibi bakışlarını sağlayan bir kadına benziyordu.

 

Arkasından duran bir kaç kadın da, onunla beraber bir kaç adım öne gelirken, önceden sonuna kadar açık kapıdan girerek ağaları karşısına geçti. Nefesler tutulmuş, kendi aralarında konuşmaya başlıyorlardı.

 

"Bu Mavi'nin burada ne işi var böyle?"

 

" Belli değil mi?" Dedi yanındaki adam. "Kızı için gelmiş. Yıllar önce terk ettiği kızı için."

 

Tutulmuş nefesimle kadına döndüğümde gözlerinin içine bakakaldım. İçimdeki duyguları artık tarif edemiyordum. Şimdi, karşımda bu kadın benim annem mi? Yoksa ben rüya mı görüyorum?

 

 

 

Loading...
0%