Yeni Üyelik
59.
Bölüm

59. Bölüm

@maviay_63

 

Savaş'a arkamdan içten içe söverken, Mavi denen kadının yavaşça yanıma gelmesiyle suskunlaştım.

 

Mavi benim için bir destan gibiyken, yaşanmış bir aşk hikayesinin karakterinden iken, şimdi ise benim annemdi. Ben de bu aşk hikayesinin meyvesiydim.

 

Ben huzursuzca nefes almaya başlarken, usulca koltuğa oturarak bir süre beni izledi. Ben ise az önceki öfkemi yutmuş gibiydim.

 

" Benden nefret ettiğinin farkındayım. Ama hiç bir şey bildiğin gibi değil."

 

" Ne önemi var. Gerçekten şuan da ne önemi var? Ben bunların hepsini atlattım, artık istesem de eskisi gibi olamam."

 

" Bak, ben de hiç kolay yıllar geçirmedim. Hergün kaybettiğim ailemin düşüyle yaşadım. Hazar'ı ve kızlarımı kaybettikten sonra hiçbir zaman kendime gelemedim. Şuan bile ayakta zar zor duruyorum. Kızım biliyorum kızgınsın, biliyorum bana çok kırgınsın ama benim elimde değildi. Seni ve kardeşini benden zorla kopardılar."

 

"Keşke inanmasaydın. " Dolan gözlerimle ona bakarken konuşmaya devam ettim. " Keşke benim öldüğümü hiç inanmasaydın. Belki de bu sayede güzel bir hayat yaşayabilirdik. Belki sana ihtiyacım olduğu zamanlarda yanımda olabilirdin."

 

Elimi tutarak hüzünlenirken yutkunarak gözlerini yumdu. "En azından annem beni hiç sevmediğini, bana hiç sahip çıkamadı demezdim. On yaşındaki o Çilem olsaydım, emin ol yalvarırdım. Beni yanına alman için yalvarırdım. "

 

Boynumu bükerek süzülen göz yaşlarımı sildim. " O küçük Çilem'in sana çok ihtiyacı vardı." Sessizce yutkunurken boynu bükük kaldı.

 

O bir süre iki büklüm kalırken konuşmaya devam ettim. " Bizi niye terk ettin. Neden bizi annesiz bıraktın. Babamın da sana çok ihtiyacı vardı. Onu neden yanlız bıraktın? "

 

"Buna mecbur kaldım."

 

" Nasıl bir mecburiyet ki seni çocuklarını bırakmaya itti."

 

"Biraz sakinleştiğin zaman anlatırım. Şuan sadece bilerek yapmadığımı bilmeni istiyorum. Gerçekler için uygun zamanı arıyorum."

 

Yutkunarak hayal kırıklığına uğramış gibi olsam da pek bir şey demeden sadece Savaş ile basbaşa kalmak için beni yanliz bırakmasını istedim. Bu kördüğümün içinde kaybolmak istemiyorum.

 

Mavi ne kadar gitmek istemiyor gibi görünse de el mecbur kalkarak dışarı çıktı. Hemen ardından da Savaş içeri girdi. O sıra serumum neredeyse bitmek üzereydi. Çok geçmeden eve gideceğim için menundum.

 

" Nasılsın?" Dedi endişeyle. Ne konuştuğumuzu merak ediyor gibiydi.

 

" İyiyim. Sadece, her şey biraz ani oldu."

 

"Şu serumu da taksınlar gideriz. Tamam mı?"

 

Mahsunca başımı salladım. Çok yorucu bir gündü. Annemi karşımda görmem ise ayrı bir şoktu. Bir yanım onun nasıl biri olduğunu öğrenmek istese de, diğer yanım ondan nefret ediyordu. Ona karşı hiçbir şey hissetmek istemiyordum. Sadece babamın bana olan sevgisi samimi geliyordu bana.

 

Bir süre daha kaldıktan sonra eve döndük. Hemen yatağa geçip uzandım. O kadar halsizdim ki, serumdan sonra daha çok yorulmuş gibiydim.

 

Bir kaç saat uyuduktan sonra akşam yemeği için aşağı indik. Tabii oturur oturmaz benim konum açıldı.

 

" Anlaşılan annenin senin varlığından hiç haberi yokmuş." Reyyan ananın bodoslama konuya girmesiyle elimdeki çatalı bırakmak durumunda kaldım.

 

" Öyle görünüyor." Dedim sessizce. O da dizlerini masaya yaslayarak iki elini birleştirip konuşmaya devam etti. "Mavi ile Hazar olayını duyduğumda Mavi'nin evden kaçtığı söylenmişti. Sanırım her şey yanlış anlaşılmış."

 

Sinirle yutkunurken ona olan insaflı yüreğim birden bire değişmiş gibi hissettim. " O gittikten üç yıl sonra da çocukları olduğunu öğrendim. Bir kızı bir oğlu olmuş. Tüm Mardin onu kötü bellemişti."

 

" Kötü mü değil mi bilmiyorum. Ki umarım her şey için geçerli bir sebebi vardır. "

 

" Umarım." Dedi tek kaşını kaldırırken. Ben de devam ettim. " Şuna bu konuyu konuşmak istemiyorum. Lütfen artık kapatalım."

 

Etrafta bir süre sessizlik hakim olurken, Emin'in konuşmasıyla ona dönmeye başladık.

 

"O değilde bugünkü toplantı bayağı gerilimliydi. Silahlar ele alındı alınacak diyordum resmen. Kapıda desen korumalar diz boyu. Evet bu manzara yabancı değil ama bu kadar gergin olduklarını en son bir kan davasında hatırlamıyorum sadece."

 

" Emin süsü Emin. Ağzını hayra aç. Ne kan davasına buluşalım ne de başka bir şeye. Artık torunlarımı sevecek yaştayım. Bir bela daha kaldırmak istemiyorum."

 

Osman babanın sitemiyle çocuklar bıyık altından gülerken Emin kıkırdayarak konuşmasına devam etti. "Yok amcacım, korkma korkma daha da kötü bir şey görmezsin. Sen ki koskoca Efeoğlu aşiretinin ayakta kalmış çınarı..."

 

Reyyan ana sinirlenmiş gibi boğazını temizlerken, Emin de boğazını temizleyerek lafını düzeltmeye çalıştı. "İkinci çınarı demek istedim."

 

Reyyan ana 'ha şöyle!'der gibi baş sallarken devam etti. "Sen neler görmüşsündür kim bilir. Bunu da atlattık çok şükür."

 

Herkes karışık ağızdan çok şükür derken Emin de suyunu içerek konuyu yemeğini yemeye devam etti. Bir süre sonra büyükler yemeğini bitirir bitirmez Odalarına çekildiler. Bir tek biz gençler kalmıştık salonda. Eminler ve iki çift olan Polat abiler ve Zaralar.

 

Bir süre sonra bugünkü olaydan üstün körü bahsederek başka konulara girdik. Öyle havadan sudan, gelecekte doğacak çocuklarımızdan falan. Tabii konu bebeklere gelince kendini zar zor tutan Emin bey dayanamayan sorgu suallere başladı.

 

" Ee yengelerim? Çocukların cinsiyeti ne öğrenmişsinizdir. Gülsüm yenge, kız sen öğrenmişsindir cinsiyeti ne?"

 

Polat abi yanındaki yastığı kafasına fırlatırken öfkeyle bağırdı. "Saygılı konuş yengeyle, sanki askerlik arkadaşı!"

 

"Sakın ol abicim. Alt tarafı şakalaşırken. Ne var bunda. "

 

Gülüm göz devirerek sıritirken Polat abiyi durdurarak Emin'e döndü. " Emin, eğer bunu sofrada konuşsaydık seni mahvederdim. O iki gözünü oyar yemek niyetine sana yediririm!"

 

Polat abi hoşuna gitmiş gibi sırtını koltuğa yaslarken Emin savunmaya geçmek zorunda kaldı. " Biliyorum yengecim biliyorum. Bu yüzden sofrada katha ve katha sormamaya çalıştım. Bu yüzden şimdi soruyorum."

 

"Erkek oğlum erkek."

 

" Ooo! Amcasının bir cinyoru olacak desene!"

 

" Aman Allah korusun." Dedi Savaş birden. Ben ise bıyık altından sırıtırken konusmaya devam ettim. " Diğerine kendine benzetmişsin zaten. Bunu da benzetme aman."

 

" Okan'ımı diyorsun. Aa bak bu olmadı. O benim en iyi öğrencilerinden biri."

 

" Belli zaten, onu gördükçe seni hatırlıyorum. Kabus gibi!"

 

"Amcasının cinyoru işte ne yaparsın."

 

Savaş göz devirerek sırtını koltuğa yaslayıp kolunu da omzuma yaslayarak iç çekti. "Sen hiç akıllanmayacaksın Emin."

 

Emin de sırtını koltuğa yaslarken bu sefer bize yöneldi. " Ee çetrefilli çiftlerim, sizinkinin cinsiyetini öğrenebildiniz mi?"

 

Dudaklarımı kenetleyerek sırıtırken Savaş da bıyık altından gülümserken hemen bozuntuya vermeden suratını aşarak Polat abi gibi yanındaki yastığı kafasına fırlattı. " Seni ilgilendirmez koçum. Sen kendine bak."

" Ben de bakacağım bakacağım da, bilmiyorum. Talibim çok ama aklımdakine bir türlü yaslayamadım. "

 

Savaş doğrulurken, bıyık altından gülümseyerek Emin'e döndü. " Hayırdır? Var mı aklında biri?"

 

" Benim mi? Yok canım! Pek değil."

 

" Hım."

 

Savaş inanmamış gibi "Hıhım." Derken Emin göz devirerek " Valla bak, sadece gönlüme göre biri olsun istiyorum o kadar."

 

Savaş pek üstelemeden tekrar yaslanırken, Emin konuyu bir şekilde dağıtarak başka konular konuşmaya başladı. O sıra havadan sudan başka konular konuştuktan sonra çok geçmeden odalarımıza geçtik.

 

Bugünkü olaydan sonra sakin kafayla yanlız kalmak çok güzel olmuştu. Rahat bir nefes alabilmiştim nihayet.

 

Savaş banyoda işini halletikten sonra çıkarken ben de koltukta uzanmış kıt okudum. Tabii Savaş'ın kollarını bağlamış şekilde bana bakmasını hiç umursamıyorum.

 

" Ee? Mavi ile bir konuşma yapmayı düşünüyor musun?"

 

" Ne konuşması?" Dedim anlamaz bir ifadeyle.

 

" Mesela gerçekleri öğrenmek gibi. Sizi neden bıraktığıyla ilgili?"

 

"Bununla ilgilenmiyorum artık. Herkes kendi yoluna."

 

Kollarını çözerek bıkkınca nefes alırken Yanıma diz çökerek elimi tuttu. " Pişman olacağın şeyler yapıyorsun hep. Bir kere de burnunun dikine gitme be güzelim."

 

" Beni anlamıyorsun Savaş. Hazır değilim. Öğreneceğim gerçeklere hazır değilim ben. Ya o suçluysa? Onu suçlayacağım bir şey bulursam işler daha kötü olabilir."

 

" Ya olmazsa?"

 

" Ne?" Dedim şaskınca. " Düşünsene, annene bir iftira atılmış ve kimse ona sahip çıkmamış. Ona karşı bu kadar insanın içinde yapayalnız kalmış. Sefer Yaman ondan hep nefret etmiş. Babası desen gözünün ucuyla bile bakmaya tenezzül etmiyordu. Üstelik on beş yaşında bir çocuktu. Düşünsene kim bilir nasıl mecbur kaldılar da evlenmeye bile karar verdiler."

 

Dedikleriyle sus pus olmuştum. Haklı tarafları vardı maalesef, ama bu benim de yapayalnız kaldığımı değiştirmiyordu.

 

" Onunla konuşsam bile şimdi konuşmak istemiyorum. Şimdi onu dinleyecek ne gücüm var, ne de cesaretim."

 

Omzumu sıvazlayarak başımdan usulca öpüp sarıldı. "Zamanla olgunlaşacaksın. Belki de hissizleşeceksin. "

 

Bana dönerken devam etti. " Fakat seni tekrar hayata döndürecek bir şeyler olacak. Bu hep oldu. Hep de olacak."

 

Yavaşça ayağa kalkarak beline sarıldım. "Şimdilik senin büyümek isteyen biriyim. Üzgünüm."

 

Gülümseyerek boynumu öpüp tekrar sarıldı.

 

" Bir gün bu hikayenizi gülerek anlatacağız. Bundan eminim."

 

Hüzünle gülümsedim." Umarım."

 

" Neyse, hadi bakalım uyku vakti. İki bebeğimin de uykusuz kalmasını istemiyorum."

 

Gülümseyerek yanağını avuçladım. Bunu demesi hoşuma gidiyor yalan yok.

 

"Büyüğü biraz çirkef ama bir şey olmaz. Sen atlatırsın sanki."

 

Kıkırdayarak gülmeye başlarken beni birden kucağına alarak konuşmamı tamamladı. "Çirkef ki ne çirkef!"

 

Tek kaşım havada ona bakarken " Ne yani ben Çirkef miyim? " Dedim alıngan ses tonumla. Savaş bir an yutkunarak sıçmış gibi bakarken ben de daha fazla sürdüremeden gülerek omzuna yaslandım. "Yüzündeki ifadeyi görmeliydim. Demek hala korkutuyorum seni."

 

" Demek yalandı?" Diyerek balkona doğru yürüdü. " Seni buradan atarsam nefsi müdafa olur mu?"

 

" Savaş ne yapıyorsun. Bak elin kayar, hadi kocacığım yazıktır bana yapma."

 

" Kocacığım? Vay be! Demek ki dinsizin hakkından imansız gelirmiş."

 

" Savaş, beni bırakırsan kendinde gidersin bak söylüyor."

 

Boynuna sıkıca tutunarak daha net gösterdim. Bu halime bıyık altından gülerek geri çekip içeri aldı.

 

Ben de hemen inmeye çalışırken Savaş yatağa yatırarak derin bir nefes alıp ardımdan yanıma uzandı.

 

" Dedim bir bakayım gerçekten Peri gibi uçabiliyormusun, uçamıyor musun?"

 

Kolundan cimdikleyerek hıncımı almaya çalıştım. Didişmeye devam ederken kolumdan tutarak bedenimi sarıp başımdan öptü. Sonra da huzurla gözlerini yumdu. " Hadi Peri kızı uyu artık. Bugünlük bu kadar yeter."

 

Alayla sırıtarak sinirlenmiş gibi çenesini tutup sallayarak cevap verdim. " Bence de yeter."

 

Bu halime sırıtarak bana daha çok sarılarak homurdandı. Ben de bu haline gülerek göz devirip tekrar kolumu cimdikkleyerek gözlerimi kapattım. Savaş bir an irkildim gibi geri sıçrama da umursamadan atmaya devam etti.

 

En sonunda ben de uykuya teslim olarak derin rüyalara daldım.

 

İki gün sonra

 

Herkes iki gün boyunca her zaman ki günlük hayatlarına devam ettiler. Ben de öyle.

 

Hatta bugün alışveriş için çıkmaya hazırlandım. Savaş'a gideceğimi haber vererek alışveriş için hazırlanmaya başladım. Fakat hazırlığim bittikten sonda tam avluya inmiştim ki avluda Mavi'nin çıkmasıyla olduğum yerde mıhlanmıştım.

 

Bir süre göz göze bakıştıktan sonra en sonunda o bana doğru yürümeye başlayarak karşımda durdu.

 

" Beş dakika, en azından beş dakika konuşalım."

 

"Belki sonra."

 

"Lütfen. Beş dakika." Çaresiz bakışlarını görünce bir an duraksadım. Belki de ona bir şans vermeliydim.

 

" Tamam." dedim. Vazgeçerek. Beş dakikalığına konuşacağız öyle değil mi?

 

Tam içeri girecektik ki dısardan gelen bir bağırışla olduğumuz yerde dehşetle kalakalmıştık. Bu Sefer ağanın sesiydi.

 

" Sen! Sen benim ailemi yıktın. Sen iki oğlumu düşman ettin bana!"

 

Korkuyla Mavi'yi geri almaya çalışırken, korumalar Sefer ağayı tutmaya çalışarak içeri girmesine izin vermedi. Ben korkuyla geri adım atarken sefer Yaman korumalardan uzaklaşarak konuşmaya devam etti. "Sana buraya gelirsen bedeli ağır olur dedim. Sözümü dinlemedin. Bunun bedelini ödeyeceksin."

 

Hemen belindeki silahı çıkartırken konuşmasına devam etti. " Sen beni çocuklarından uzaklaştırdın, ben de seni evladına hasret bırakacağım."

 

Silahı bana doğru dogrulturken sıkması bir olmuştu. Korumalar da neye uğradığını şaşırmış halde bana dönerken, ben ise bana sarılı olan kadına bakakaldım. Sırtına baktığımda Mavi sırtından vurulmuştu. Dolan gözlerimle ona bakarken. " Mavi?" Diyebildim sadece.

 

Önümde diz çökerken, ikinci vuruş için kapçasını çekti. O sırada korumalar koluna sıkarken, ben de öfkeden kan kırmızısına dönen gözlerimle hemen ağzı açık çantamdaki silahı çıkartarak onun göğsüne sıktım. Sefer Yaman ise dehşetle bedeninden akan kanı izlerken, bir kaç saniyeliğine geri geri sendeleyerek yere yığılmıştı.

 

Her şey o kadar hızlı olmuştu ki, o silahı ne ara elime aldığımı anlamamıştım. Mavi'nin omzundan tutarak aceleyle kaldırmaya çalıştım. "Mavi! Hayır, hayır. Bu kadar erken olmaz."

 

Göz yaşlarıyla ona sarılarak sallanmaya başladım. " Ne olur gitme, sen de gitme."

Ben acılar içinde sallanırken, kapıdan hızlı geçen Savaş'ın sesiyle daha çok sarıldım ona.

 

" Ne oldu burada! Neler oluyor!"

 

Öfkeyle korumalarına bakarken, onlar da başını eğip bana bakmakla yetindiler.

 

Savaş hızla yanımda diz çökerken, yanaklarımı avuçlayarak bu sefer bana sordu.

 

" Ne oldu güzelim? Hı?" Titreyen bedenimle ve kanlı ellerimle anneme sarılmaktan başka bir şey yapamadım.

 

Ayağa kalkarak yeni toplanan Efeoğlu kadınlarına dönerek bu sefer daha çok sinirlenmeye başlayarak sorusunu tekrarlattı.

 

" Burada neler oldu! Biri bana açıklasın! Kim vurdu!"

 

Esra " Çilem!" Diye bağırdı heyecanla. Sonra da devam etti. " Sefer Ağa Mavi'yi vurunca, o da Sefer ağayı vurdu."

 

Herkes Esra'nın cesaretine şaşkınca bakarken, Savaş tekrar yanıma gelerek yine yanaklarımı avuçlayarak tekrar sordu. " Doğru mu bu? Konuş Çilem! Beni korkutma!"

 

Başımı korkuyla sallayıp hıçkırarak cevap verdim. " Evet!"

 

Bir an sessizliğe bürünürken ben ise hâla dumur gibi kalmaya devam etmiştim.

 

" Ben, ben katil oldum Savaş. Ben vurdum Savaş!"

 

Hemen yanımdan uzaklaşarak yerdeki silahı alarak tekrar yanıma diz çöküp silahın üstündeki izleri silmeye çalıştı.

 

" Bez falan verin bakmayın bana öyle!" Onun ikaziyla kendine geldiklerinde korumalardan biri bir mendil vererek bir adım uzaklaştı. Savaş da hemen silahı silerek peçeteyi cebine atıp bir el havaya sıktı. Herkes korkuyla iç çekerken, bana dönerek konuşmaya devam etti.

 

"Birazdan ambulansla polisler gelir buraya. Onlar geldiğinde hiçbir şey söylemeyeceksin. Onlara dedeni benim vurduğumu söyleyeceksin. Senin anneni dedenin vurduğunu, dedenin de benim vurduğumu söyleyeceksin."

 

Sonra da etrafına bakıp bağırarak tekrar ikaz etti. "Anladınız mı beni! Birden oldu her şey! Sefer ağa Maviyi vururken, ben de birden Sefer ağaya sıktım. Aynen böyle söyleyeceksiniz!"

 

" Hayır, olmaz hayır!" Hemen tekrar yanaklarımı avuçlayarak sinirle konuşmaya devam etti. " Beni dinle..."

 

" Hayır olmaz!" Diye bağırarak sözünü keserken tekrar bağırarak devam etti. "Dinle beni dedim! Bu halinle hapse girmeyi unut. Bunu kaldıramazsın."

 

" Ama..."

 

" Aması maması yok! Ben vurdum, sen de şok geçirmiş halde annenin yanına geldin."

 

Polis sirenleri sesi geldiğinde, tekrar etraftakilere dönerek son kez inkaz etti. " Çilem'in adını ağzınıza alırsanız, sonuçlarını çok kötü ödersiniz. Benim vurduğumu söyleyeceksiniz!"

 

İnsanlar endişeyle baş sallarken tekrar bana dönerek konuşmaya devam etti.

"

 

Çilem, bak bana! Ya benim yaptığımı söyleyeceksin ya da susacaksın. Asla ama asla 'ben yaptım.' Demeyeceksin. Anladın mı?"

 

" Ama..."

 

" Bak yine itiraz ediyor. Çıldırtma beni Peri kızı! Ne diyorsam o!"

 

Polislerin arabadan inme sesleri gelirken, içimdeki korku kat be kat artıyordu. Yanımda hâla sağ olduğundan emin olamadığım annemi sıkıca sarılarak daha çok ağlamaya başladım. Ben ne yaşıyordum böyle. Ne olmuştu birden bire, hiçbir şey anlamadım. Az önce yeni yeni hayatıma dahil olan annemi yerde kanlar içinde mi bulacaktım.

 

" İndirin silahları! Yat! yat! yat! yat!"

K

 

urumlar birden polislerin ikazıyla silahları bırakıp diz çökerken, Savaş da elindeki silahı bırakıp ayağa kalktı. Sonra elini birleştirerek polislerin olduğu tarafa döndü. Polisler " Ne oldu burada!" Diye sorguya başlarken Savaş başını dikleştirerek cevap verdi. "Kayın validemi öldürmeye çalışan bu adamı durdurmak için ben de ona vurdum."

 

Polisin ardından hemen ambulans da geldi. Sağlık görevlileri nabzını ölçerek aceleyle sedyeye yerleştirirken, annem ile Savaş arasında mekik kurmuştum resmen.

 

Sonra yeni kendime gelmiş gibi sirkelendim. Hemen Savaş'ın yanına gidip sıkıca sarılarak ağlamaya başladım. Savaş bileklerini yukarı kaldırıp beni kollarının arasına alırken, ben daha çok sarılarak gitmesine izin vermedim.

 

" Hayır! Gidemezsin. Olmaz beni..."

 

" Şşt! Bir şey olmayacak. Bu bir nefsi müdafa. Erkenden çıkacağım. Sana söz veriyorum."

 

Titreyen sesimle" Hayır hayır." Diye söylenerek yine sarıldı. " Özür dilerim. Çok özür dilerim."

 

Polisin yanımızda olduğunu bile fark etmeden konuştuğum için Savaş durumu toparlamaya çalıştı.

 

" Özür dilenecek bir şey yok. Hepsi o adamın evimize gelmesiyle başladı. O adamın suçu. Deden olması senin suçun değil. Üstelik haneye tacizde bulundu. Cezayı o çekecek. Sana söz veriyorum."

 

" Ayrılın artık. Kimin suçlu olup olmadığını karakolda söylersiniz."

 

Yine ağlayarak olumsuzca baş sallarken, Savaş hemen yanaklarımı avuçlayarak konuşmaya devam etmeye çalıştı. "Lütfen zorluk çıkarma bana. Bana yardımcı ol."

 

Karnıma dokunarak devam etti. "Bebeğimiz için. Lütfen." Savaş'ın yalvaran bakışlarıyla gözlerimi acıyla yumarak daha çok ağlamaya başladım. Ne kadar ağlamamaya çalışsam da olmuyordu. Çok korkuyordum. Ona zarar gelirse buna dayanamam.

 

Polis onu arabaya alarak konaktan uzaklaşırken, ambulans arabaları da oradan uzaklaşarak mahalleyi ölüm sessizliğine itmişti.

 

Ben ise yolun ortasında az önce yaşanan olayları idrak etmeye çalışıyordum. Fakat bir süre öyle kalırken çok geçmeden dizlerimin bağı çözülmüş gibi yere çökmüştüm. Ayakta durmak için ellerimi yere yaslarken hıçkırarak yutkundum. Yüzümde donukça bir ifade, bir de yanaklarımdan hâla süzülen yaşlar vardı.

 

Loading...
0%