Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.bölüm

@maviay_63

Rüyaların hülyasından çıktığımda ayaklanarak banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkıyarak üstümü değiştirdiğimde, dışardan gelen bağırış sesleri ile bir an irkildim.

 

Neler olduğunu anlamak için dışarı çıktığımda büyük bir sorun olduğu her halinden belliydi. Dedem, geldiğim sırada amcamlarla konuşmaya devam ederken Osman amcalarla ilgili bir sorun olduğunu anladım. Çünkü dedem, Osman amcaya saydırıp duruyor, bütün kinini kusuyordu.

 

Demiştim ya, dedemin öfkesi çok kötüdür. Bir şeye sinirlendi mi durduramazsınız onu.

 

Dedem daha fazla öfkelenince babamlar çaresizce ne yapacaklarını saşırmıştı. Tek yapabildikleri şey Sefer ağayı yumuşatmak calışmaktı. Tabii bunda pek başarılı oldukları söylenemez. Sonradan bir toprakkavgası olduğunu anlamıştık.

 

Bu olay akşama kadar devam etmişti ve bütün Ailenin huzurunu bozmuştu. En az dedem kadar Osman amcam da inatçı biriymiş. Hiç kimse sakinleşmek aklından bile geçirmiyordu.

 

Aradan nerdeyse bir hafta geçmişti ama iki taraf nerdeyse kanlı bıçaklı olmak üzerelerdi. Bu olay iki ailenin korkusunu her geçen gün arttırıyordu. Neden bu kadar uzattıklarını da anlayamiyordum. Orta yolu bulsalar belki sakinleşirler ama yok, ikisi de gurur yapmıştı.

 

Tek sorunumuz o değildi. Aradan geçen bir haftanın ardından, kuzenim Ahmet'in Efeoğullarının kızına aşık olduğunu da öğrendik. Tabii bunu öğrenen sadece amcam ve evdeki kadınlar olmuştu. Kimse bunu Dedeme söylemeye cesaret edemezdi. Çünkü bu iki çınarın dâha çok öfkelenmesine sebep olacaktı.

 

Bir kaç gün sonra iş iyice ciddiye binmişti. Ahmet babasıyla bu konuyu tartışmaya kadar götürmüştü. Hepimiz avlunun ortasında toplanırken, amcamın Ahmet'i dövmemek için gösterdiği çabayı görebiliyorduk.

 

" Lan! Sen Salak mısın? Yoksa Salak numarası mı yapıyorsun! Oğlum nerdeyse kan davası çıkacak görmüyor musun?"

 

" Baba, bak ben Zelişi çocukluğumdan beri tanıyorum. Onu çocukluğumdan beri seviyorum baba. Ondan vazgeçmemi bekleme."

 

" Lan Mal! İki aşiret ağası birbirine bilenmişken çocuklarını verirler mi sence? Osman ağa bunu duyarsa kafana sıkar oğlum. Anlamıyor musun sen?"

 

" Sen ne derse de baba, ben Zeliş'i seviyorum ve ondan vazgeçmeye niyetim yok."

 

Bunu diyerek hızla dışarı çıkıp, kapıyı ardından çarpmıştı. Amcam ise bu tavrıyla iyice strese girerken hepimiz endişeyle koluna girerek oturtmaya çalıştık. Zavallı Adam oğlunun bu inatçı tavrıyla çok kötü olmuştu.

 

"Sakin ol Selim elbet sakinleştiğinde yine konuşursunuz, gençtir çabuk öfkelenir." Yengemin sözleri, amcamı ikna etmese de başını sallayarak onay verdi. Yengem de en az onun kadar korksa da kocasına moral vermek zorunda olduğunu biliyordu.

 

Amcamın omzunu sıvazlayarak ben de moral vermeye çalıştım.

"Yengem haklı amca, hem sende bilirsin Ahmet'in öfkesi saman alevi gibidir. Hemen söner".

 

Zara " Umarım." Dediğinde sinirle ona bakarak gözlerimi belerttim. Bazen kuzenimin de hiç ayarı yoktu.

 

Bu karışıklık nasıl düzelir bilmiyordum ama iyi sonuçlanmayacağı kesindi.

 

Aradan iki gün dâha geçerken Ahmet eve gelmemeye başlamıştı. İşin bir diğer kötü tarafı, dedemin bunu öğrendiğinde olayların iyice sarpasaracağı. Dedem bunu öğrendiğinde Ahmet'in yerinde olmayı hiç istemem doğrusu.

 

Dedemin öfkesi, biz kuzenleri çok korkuturdu. Dedem çabuk öfkelenen birisiydi ve yaramazlık yaptığımızda burnumuzdan fitil fitil getirirdi. Özellikle de bana çektirirdi.

 

Asıl konuya dönecek olursak Ahmet yoktu ve başımıza dâha neler geleceğini hiç bilmiyorduk. Herkes diken üstündeydi maalesef.

 

Kargaşa devam ederken telefonumdan gelen mesaj sesi ile şaşkına uğradım.

Kim bu sırada bana mesaj atıyor Allah aşkına!

 

Telefonu elime alarak kimin attığına bakarken göz bebeklerim yuvalarından fırlamış gibi bakakaldım.

 

0541*****: Çilem kimseye sakın çaktırma, benim Ahmet.

 

Yazıyı okur okumaz korkuyla yutkundum. Bir an etrafıma bakındığımda herkes kendi derdinden beni unutmuşlar bile. Bunu fırsat bilip kimseye çaktırmadan dışarı çıkmaya çalıştım. Ama pek işe yaradığı söylenemez çünkü dışarı çıkmaya niyetlendim an fark edilmiştim bile.

" Nereye?" Diye sorduklarında korkuyla cevap verdim. " Ahmet'i bulmaya gideyim dedim. Böyle oturmak ile olmuyor değil mi yengeciğim?"

 

"Ahmet'i nerde arayacaksın? Nerde olduğunu biliyor musun?"

 

Tekrar yutkunarak cevap vermeye çalıştım."Bilmiyorum ama arkadaşları ile konuşurken gittiği yerleri duymuştum."

 

Yengem önce bir şüphelense de ikna olmuş gibiydi.

"Cemiller de gelsin seninle o zaman."

 

"Yok!..Yani gerek yok, ben buradan giderim. Hem adamları görürse rahatsız olur şimdi koca adamı arabaya zorla alacak değiliz öyle değil mi?"

 

"Sen nasıl tutacaksın koca adamı Çilem hanım."

 

"Yenge benden kaçacak değil ya düşündüğüm yerde ise yanına gider konuşurum."

 

Herkes düşünerek sessizleşirken bende bir an önce sıyrılmaya çalıştım.

"Neyse ben bir bakayım, bildiğim yerde mıymış."

 

Arkamı dönüp kaçar gibi dışarı çıktım ve korumadan arabanın anahtarını alıp hemen arabaya bindim.

 

Neyse ki ehliyet için dedemle mücadele etmek zorunda kalmamıştım.

 

Kontağı çevirip arabayı sürmeye başladığımda telefonu hoparlöre alarak numarayı aradım. Çağrı sesinden bir süre sonra telefon açılmıştı.

 

"Alo..."

 

"Alo Ahmet sen nerdesin? Herkes deli gibi seni arıyor! Ne yapıyorsun sen gerizekalı!"

 

"Çilem, ben bir halt yedim."

 

Yutkunarak konuşmaya devam ettim.

 

"Ahmet ne yaptın sen!"

 

" ......."

 

"Ahmet! Ne yaptın?"

 

"Zeliş'i kaçırdım."

 

"Ne!"

 

Aniden arabayı frenlediğimde. Kalbim ağzımda çıkacaktı nerdeyse. Olayı her ne kadar abartsam da ne kadar hızlı frenlediğimi bu şekilde tahmin edebilirsiniz.

 

Şaşkınlıgımı üzerimden atarak toparlanmaya çalıştım. Sonra dişlerimi sinirle sıkarak konuşmaya devam ettim

"Sen...sen bunu nasıl yaparsın! Bunun sonucunu hiç mi düşünmedin mal!"

 

"yaptım bir delilik şimdi bunu tartışmanın sırası değil."

 

Sinirle taklidini yaparak kızmaya devam ettim. " 'Yaptım bir delilik!' Mal! Görende evcilik oynuyoruz zannedecek. Oğlum kız kaçırdın kız, pazardan karpuz değil!"

 

" Haklı olduğunu duymak için aramadım. Yardım edecek misin onu söyle."

 

Dilimi ısırıp elimi yumruk yaparak nerdeyse telefonu yumruklayacaktım ama kendimi son anda tuttum. Derin bir soluk aldım ve sakince konuşmaya çalıştım. Ne kadar sakin olacaksa artık.

 

" kızın ailesinin haberi varmı?"

 

"Şimdiye öğrenmişlerdir."

 

"Şimdiye öğrenmişler midir? Ne zamandandır kaçırdın bu kızı?"

 

" Eee..."

 

" Söyle lan!"

Bugün yeterince terbiyemi bozdum. Ben tek değil konağın en centilmen adamı olan amcam bile terbiyeni bozmuştu bu hayırsız yüzünden.

 

" Dünden beri."

 

Sinirle sırıtarak alkış tuttum. " Allah belanı versin Ahmet! Kaçırdığın yetmiyormuş gibi hâla burda, Mardin kalmaya devam ediyorsun. Valla zeka fışkırıyor sende be! Dikkat et taşmasın."

 

"Senin kinayelerini dinlemek için aramadım canım kuzenim. Senden bir şey isteyeceğim, onun için aradım."

 

Sırtımı şoför koltuğuna yaslıyarak bıkkınca sordum. " Neymiş o?"

 

Bir an sessizleşse de konuşmaya devam etti.

 

"Bir yerde buluştuğumuzda söylerim."

 

" Şimdi söyle Ahmet."

 

Sert sesimle etrafı yeterince korku sararken, Ahmet ise yürek yemiş gibi konuşmaya devam etti. "Görüşmemiz lazım, başka türlü olmaz."

 

Bir süre oflayarak bekledim. Ne yapmam gerekiyordu pek emin değildim ama bu aptal kuzenimin Başını b**tan kurtarmak bana düşmüştü. Derin bir soluk alarak cevap verdim.

 

" Çocukken gittiğimiz dere kenarına gel, orada konuşuruz."

 

" Tamam." Diyerek telefonu suratıma kapattı. Ben ise bu haline göz devirerek tekrar yola çıktım. Uzun yolculuğumun sonunda otlak bir yere gelmiştim. Arabayı göze çarpmayacak bir yere park ederek indim. Bu sefer de arabadan uzak dere kenarına yürüyerek yakalanma riskini iyice azaltmıştım.

Dere kenarına yetiştiğimde tek yapmam gereken beklemekti. Ne olur ne olmaz diye üstüme şal da almıştım. Annemin şallarından birini alarak başıma örttüm.

 

Biri görse bile tanıma riskini azaltır diye düşünmüştüm. İyi bir fikirdi bence.

 

Derenin şırıltısını ve rüzgarın sesini dinlerken tadını bile çıkaramadığı yandım. Buraya piknik yapmak için gelmeliydik. Böyle mutlu huzurlu bir halde. Ahmet'in ardını toplamak için değil!

 

Ahmetin yaptıklarını düşündükçe sinirden dişlerimi gıcırdatmaya başlamıştım bile.

 

Ben kafamda Ahmet'e ne çeşit işkenceler yapacağımı düşünürken bir atın kişnemesi ile kendime geldim. Biraz korkmuştum, İlk başta Ahmet olduğunu düşünsem de bunun mümkün olmayacağını sonradan fark ettim.

 

At kişnemesi uzaktan gelmeye devam ediyordu. Tabii benim korkum da her geçen dakika artmaya başlamıştı.

 

Çok güzel, bende bugün işler daha ne kadar kötü gidebilir diye düşünüyordum.

 

Kara bir atın üstünde dereye doğru ilerleyen bir adam gördüğümde korkuyla yutkundum. Beni görmeden yön değiştirsin diye dua ederken adam atıyla iyice bana doğru yaklaşmıştı. Sırtıma düşen örtüyü, hemen başımın üstüne atarak yüzümü saklamaya çalışırken kara at tam karşımda durmuştu.

 

Kollarım bağlı bir şekilde beklenmeyen misafirin gitmesini bir umut beklerken, o ise inadına durmaya devam ediyordu.

 

Ahmet, umarım beni bir yerde görüyorsun da almaya geliyorsundur. Yoksa seni elimden hiç kimse alamaz.

Allah belanı versin diyecem de vermiş vereceği kadar Ahmet Yaman.

 

Adam bana atıyla ilerlemeye devam ederken, ben ise kendime, içimden binlerce kez küfür ettim. Salak Çilem, ne diye tek başına gelirsin bu ıssız yere. Reha abiyi çağırsaydım ya belki yardım ederdi.

 

Boşuna kendini kandırma Çilem, Reha abinin elinde kalırdı o gerizekalı.

 

Adam tam karşımda durduğunda kalp atışlarım korkudan hızlanmıştı. Derin bir şekilde yutkunduğumda adam çoktan attan inerek bana doğru ilerlemeye başlamıştı bile.

 

Adam bana doğru yaklaşmaya çalışırken ben ise bir o kadar yandan yandan kaçar gibi uzaklaşmaya çalışıyordum. Ama adam ısrarla bana yaklaşmaya devam ettiği için artık durmam gerektiğini anladım.

 

Tüm cesaritimi toplayıp, derin bir nefes alarak kafamı kaldırıp öfkeli bakışlarımı ona doğrulttum. Adam ise transa geçmiş gibi bana bakmaya devam ediyordu. Kehribar gözleri buz kesilmiş gibi yüzüme bakarken ben kaşlarımı çatmayı bırakmıştım. Bir süre öyle kalırken ben de onda takılı kalmıştım ve ne diyeceğimi tamamen unutmuştum.

 

Onu tanımıyordum ama sanki daha önce görmüş gibiydim. Yüzü...yüzü hiç yabancı gelmiyordu. Tanıdık bir siması vardı. Ama bir süre birbirimize takılı kalsak da ben temkinli olmayı elden bırakmıyordum tabii.

 

İyiki de temkinliydim çünkü Kehribar gözlü genç adam elini kaldırarak yüzüme dokunmaya çalıştı. Son anda bir adım geri giderek kızmaya başladım.

 

"Hop hop! Kimsin de bana dokunmaya çalışıyorsun."

 

Adam söylediklerimden sonra nihayet kendine gelmişti.

 

"Pardon, sizi birine benzettim sanırım."

 

"Benzettiğiniz kişi olmadığımı fark ettiyseniz."

 

Hemen geri çekilip uzaklaşarak konuşmaya devam ettim.

 

"Uzak durun benden."

 

Bunu söyler söylemez kara atın olduğu yöne doğru ilerledim. Atın önünden geçerken birden bire at şaha kalktı. Tabii bende korkudan geri sendelerken ayağımı burkmamla dengemi kaybedip dereye düşmem bir oldu.

 

Dereye düşerken buz gibi suyu hissetmem ile tüylerim diken diken olmuştu. Derenin içinden çıkmak için tüm gücümle çırpınıyordum ama çırpındıkça dâha çok batıyor gibiydim. Kahretsin ki yüzme bilmiyordum ve bu çırpınışlarım sadece bir süreliğine nefes almamı sağlıyordu. Boğulmak üzereydim ve hiç bir şekilde kurtulamıyordum. Ama bir an belimden tutulduğumu hissetmemle yukarı çekilmem bir oldu.

 

Sırtım yumuşak bir yere değdiğinde kurtulduğumu anlamıştım. Yuttuğum bütün suyu kuru öksürüklerle çıkarttığımda nihayet nefes alabilmiştim.

 

Adam "İyi misin?" Diyerek önümdeki bir kaç saç telini kulağımın arkasına atıp endişeyle baktığında, Ben ona bakakalmıştım.

Bu ses... bu ses bana bir an neden tanıdık geldi?

Kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu peki ama en önemlisi neden bu anı dâha önce görmüş gibiyim. Sanırım bir dejavu yaşıyordum.

 

 

Loading...
0%