Yeni Üyelik
66.
Bölüm

66. Bölüm

@maviay_63

☘️🦋🦄

 

" Savaş biraz yavaş mı olsan? Kaza yapacağız yoksa!"

 

Poalat'ın endişeli ses tonunu tiye bile almadan sürmeye devam ettim. O adamı elime geçirdiğim an canını çıkartmazsam bana da Savaş Efeoğlu demesinler!

 

Nihayet dedikleri mahalleye yetiştiğimizde hemen İlyas beyin tarif ettiği evi aramaya koyuldum. Tekrar telefondan mesajlara bakarak nerede olduğumu öğrenmeye çalıştım ve çok geçmeden de bulmuştum.

 

Hızla arabadan inip koşarak içeri girdim. İlyas ağabeyin" Acele etme!" Diyen ikazını bile duymamıştım. Tek düşünebildiğim sadece içeri girip Çilem'i almaktı.

 

" Kara! Çık ulan ortaya!"

 

Etraf sessizdi. Her an bir silah patlar diye elimi belindeki silaha alırken hala ses yoktu. Bu sessizlik nefesimi daraltıyordu. Kaçmış olmazlardı değil mi? Onu almış olamazlar.

 

"Etrafıma arayün!"

 

İlyas ağabeyin ikazıyla koşusturmaya başlarken burnuma bir koku geldiğini fark ettim.

 

" Bu koku ne?" Dedim titreyen sesimle. Sonra bir duman gelmeye başladı. O sırada Kara sırıtarak konuşmaya başladı. "Karını artık kurtaramazsın. O artık kül oldu."

 

Kara'nın sözleriyle yer ayaklarımın altından kaymıştü sanki. Bir an donup kalmıştım. Yavaşça dumanın olduğu tarafa bakarak yürümeye başladım. Sonra kendime gelmeye çalışarak hızla koşmaya başladım. "Çilem! Hayır!"

 

Arka arka bahçeye koşarak icerden dumanları çıkan kapıyı açmaya çalıştım. " Hayır! Bu olamaz!" Kolumla kapıyı zorlayarak açmaya çalıştı. Kapı hareket etti ama kırılmadı. Bu yüzden daha da sert vurmaya çalıştım. Titreyen bedenim zar zor ayakta duruyordu.

 

Öfkeyle bağırarak kapıya son kez vurdum. Fakat kapı hâla açılmamaştı. Delirmek üzereydim. Ben çaresizce vurmaya devam ederken, Polar, İlyas ağabey ve adamları da vurmaya başladı. Bir akç vuruştan sonra nihayet kapı açılmıştı. Hızla etrafıma bakındığımda Çilem kenarda uyuyordu. Kolu yanmaya başlıyordu. Bunu görünce başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Hızla yanına giderek kazağımla ateşi söndürerek kucağıma aldım. Nefes nefese çimenin üstüne indirirken acıyla yüzüne baktım.

 

" Çilem, Uyan. Uyan Güzelim. Bak ben geldim uyan!"

 

Yanan koluna baktığımda acıyla gözümü yumdum. Etrafımdakiler de benim gibi arkasını dönerken, tökezleyerek ayağa kalkıp hızla arabaya gitmeye çalıştım.

 

" Çabuk arabalara! Çabuk!" Diye bagırabildim sadece. Şuan onu hastaneye yetiştirmekten başka bir şey düşünemiyordum. " Olmaz! Olmaz Peri kızı! Senin yerine ben olmalıydım! Ben olmalıydım!"

 

Hızla arabaya binerken Kara'ya olan öfkemi tamamen unutmuştu. Tek düşünebildigim Peri kızımın ela gözlerine tekrar bakabilmekti.

 

Kalbim sıkışıyordu. Araba ilerlemeye devam ettikçe benim başım dönüyordu sanki. Bu rüyaydı. Değil mi? Bu gerçek olamaz. Bu gerçek olamaz.

 

Kol bölgesi yanmış kıyafetinin parçasını biraz daha yırtmaya çalışırken kolundaki yarayı tekrar gördüm. O kadar kötüydü ki bakamıyordum bile. İs ve yanık kokuyordu. "Çok acıyacak. Kahretsin yetişemedim! Cok gec kaldim, cok geç..."

 

" ner...nerde...yim" zar zor çıkan bir sesle gözlerimi şaşkınlıkla açtım. " Çilem, Çilem güzelim."

 

Birden acıyla inleyerek yaralı kokunu tutmaya başladı. " Canım, canım çok acıyor."

 

Hızla kolunu üfleyerek acısını hafifletmeye çalıştım. " Dayan güzelim hastaneye yetişeceğiz birazdan."

 

Acıyla dişlerini sıkmaya başlarken bir yandan da sayıklamaya başlıyordu bu sefer. "Savaş..." cümlesini bitiremeden ağlamaya başladı bu sefer. Ben ise ne yapacağımı bilememiştim. Bir yandan yaşıyor olmasının seçince varken, bir yandan da acı çekmesi kalbimi paramparça ediyordu.

 

" Bebeğim..." iki büklüm halde karnına sarılarak göz yaşlarıyla konuşmaya devam etti. "Bebeğimiz oldu Savaş. O gitti."

 

Hâla şiş olan karnına sarılırken ben ise duyduklarım karşısında daha çok can çekişmeye başladım. " Şst...böyle söyleme." Yanağını avuçlayarak başından derince öptüm. " Sakın, hiçbir şey olmayacak. Sana da bebegimize de hiçbir şey olmayacak. Söz veriyorum geçecek. Geçecek Güzelim."

 

Bir yandan kolunun acısı bir yandan bebeğinin acısıyla zar zor ayakta kalmaya çalışıyordu.

 

"Canım çok acıyor. Kolum da karnım da çok acıyor Savaş."

 

Sağ kolunu yavaşça tutarak bur yandan da daha ona sarılıp sakinleştirmeye çalıştım.

 

"Şşt. Az kaldı. Yetişeceğiz. Sana söz veriyorum yetişeceğiz."

 

Gözlerini yumarken sessizleşmişti. Bu beni eskisinden daha çok korkutmaya başlıyordu. Başında uzunca öperek Polat'ın hızlanmasını söyledim. Yarı öfkeli yarı korkuyla. Sonra endişeyle sayıklamaya başladım.

 

" Geçecek Peri kızı. Bu da geçecek. Bu da bitecek. Az kaldı, bitecek. "

 

Kolunu öne getirerek çaresizce üflemeye devam ettim. Acıyı hissediyor muydu bilmiyorum ama acısını hafifletmekten başka bir şey düşünemiyordum.

 

Neredeyse yarım saatin ardından hastaneye vardığımızda hızla çıkarak içeri yetiştirmeye çalıştım. Deli danalar gibi hızla yürüyordum. Nereye,, ne yapacağım bilmeden.

 

" Sedye getirin! Hemen hemen!" Beyaz yakalı bir kadın yanıma gelerek kolundaki yaraya kontrol ederken bir sedye geldi. Hemen indirerek sürmeye başladım. Hemşireler de önden gitmesi gerek yere doğru götürüyorlardı.

 

Hızla acil bölümden yoğun bakıma alarak beni dışarı çıkartmaya çalıştılar. Ben ise gidemiyorum. Ayaklar geri gittikçe küfrediyorum bana resmen.

 

" Beyefendi lütfen zorluk çıkarmayın. İşimizi yapalım."

 

Kendim hakim olamıyorum. Kafam allak bullaktı. Çıkmam gerekiyordu biliyorum ama yapamıyordum. Sanki çıksam elimden alacaklardı.

 

" Ben de burada kalayım, hiç bir şey yapmam söz veriyorum."

 

" Beyefendi lütfen ama. İşimizi zorlaştırıyorsunuz sadece."

 

" Oğlum çıksana hadi!"

 

Polat'ın kolumu tutmasıyla yüreğim küt küt atmıştı bir anda. " Hayır, gidemem."

 

Yapamıyordum, ayaklarım olduğu yere yapışmıştı sanki. Çıkmayacağını anlayınca beni zorla çıkartmaya çalıştılar. Polat ve İlyas ağabey kolumdan tuttuğu gibi surukleye sürukleye dışarı çıkartmışlardı. Fakat onlar beni oradan uzaklaştıkça korkum daha çok artmıştı. Sanki o kapı kapansa Çilem gidecekti ve...Kapı kapandı. Kapı kapandı ve ben ortada kalakaldım. Bunu yaşıyordum gerçekten. Çilem'i kaybediyordum.

 

" Hayır! Hayır!" Kapıyı yumruklarla vurmaya başladım bu sefer. O en son basılmıştı. Bayılmıştı ve... Bir daha gozlerini açamadı.

 

Polat omzumu sıvazlayarak sarılmaya çalışırken benim gözüm hiçbir şey görmüyordu. Sadece kapıya bakakalmıştım. "Oğlum hadi otur şuraya. Önce bir sakinleş. Hadi."

 

" Bana otur deme Polat. Bana otur deme."

 

Son kez omzuma vurarak ısrar etmeden uzaklaştı. Ben ise donuk ifademle kapının önund edurmaya devam ettim. Elim kolum bağlıydı. Bekliyordum. Doktorun çıktıktan sonra ağzından çıkacak sözleri bekliyordum.

 

Kapı birden açılırken diğerleri de kalkarak hemşirenin başında toplandı.

 

" Hemşire hanım, karım nasıl. Uyandı mı?"

 

" Hayır, üzgünüm. Karınız hamile de anlaşılan. "

 

" Evet." Dedim endişeyle. " Bir şey mi oldu? Bebeğe bir şey mi oldu?"

 

" Henüz bilmiyoruz. Ama önce karınız için gerekli muayeneleri yapmaya çalışıyoruz. Birazdan doğum kontrol uzmanı Meryem hanım da gelir. Durumlar incelenir."

 

Hemşire oradan ayrılmadan önce kapıyı ardından kapatmaya çalıştı. Fakat ben kendimi tutamadım. İçeri girmeye çalıştım. Fakat Polat beni tekrar tutmuş geri çekmeye çalışıyordu.

 

" Sabretmek zorundasın. Onun güvenliği için beklemek zorundasın."

 

Hemşire kapıyı kapatmadan önce tek görebildiğim o yaralı kollarıydı.

 

Tekrar beklemeye başlamıştık ve bu bekleyiş her geçen dakika daha da ağır gelmeye başlıyordu. Neden bu kadar uzun sürmüştü ki? Neden hâla çıkartmadılar. Neden?

 

Ben içimde cevapsız sorularla boğuşurken babaannemle ve Yamanlar da gelmeye başlamıştı. Ardın Mavi ve de çocukları.

 

Babanne bir yandan neler olduğunu sorup bana moral vermeye çalışırken bir yandan Menekşe ve Mavi hanım ağıtlar yakıp göz yaşları içerisinde neler olduğunu başlamışlardı. Fakat benden hiçbir cevap anlamamışlardı. Dilim konuşmayı kesmişti adete. Tek odaklanabildiğim o kapının ardından çıkacak olan doktorun ne söyleyecek olmasıydı. İyi düşünmeye çalıştı. Sadece yanikla anlatmasını umarak durmaya devam ettim.

 

"Tahir ve yeğeni kaçırmış. Hani sizin küçük gelin olmasını neredeyse kabullenceğiniz adam ve yeğeni kaçırdı."

 

Başka bir sesler herkes arkasını dönerken, gelen kadın ise çantasını koluna alarak yanımıza gelip donuk ifadeyle bir köşede oturdu. Kapının yanında olduğu için bir anlığına yüz ifadesini fark etmiştim. Sinirle önüne geçerek işaret parmağımı sallayarak öfkeyle cevap verdim. " O benim karım. Ağzını topla."

 

Benim bu sinirime alayla sırıtarak ellerini gergince dizlerinin üzerine uzattı. Bir anlığına yüzüne eğerken öfkeli bakışlarla tekrar bana döndü. "Neyseki."

 

Mavi hanım Çilem'in kuzeni olduğunu bildiğim yanına gelerek öfkeyle cevap verdi. " Ne diyorsun sen! Ne kocası! Ne evlenmesi!"

 

Dişlerini sıkarak sinirle güldü. " Sen Çilem'in annesi olmalısın."

 

" Anlat bana, ne oldum Ne küçük gelini? Neden bahsediyorsun sen?"

 

Hızlıca konuştuktan sonra çaresizce cevap bekledi. Ben ise olanları bildiğim için dinlemek istemedim. Elimi sıkarak kapının önüne geri döndüm.

 

" Rüya, bunların sırası değil."

 

" Sırası sırası! Bunların tam sırası. Kadıncağız öğrenmeyecek de kim öğrenecek."

 

"Anlat o zaman!" Diye hiddetlendi Mavi endişeyle.

 

"Küçükken bir kan davası olmuş. Dediklerine göre, Ekrem amcamın öldürdüğünü dair iddialar dolanmış. Kaza da olabilir bilmiyorum."

 

Herkes bir an Ekrem Yaman'a dönerken ben de istemsizce döndüm. Şanterlerim atmıştı resmen. "Bir kazandı." Diyebildi. Tabii o sıra benim şanterler attı. Öfkeyle yakasına yapıştım. " Hem senin yüzünde kızın başı yansın, hem de üstüne çocukluğundan kan kuştur. Oldu!"

 

" Bir kazaydı dedim sana. Arbede yaşandı bir anda. Zaten nefsi müdafa olarak çıktı."

 

Bu yüzsüz açıklaması beni daha çok çileden çıkarıyordu. "Mesele bu mu lan!"

 

Babaannem ve Poalt kolumdan tutarak beni uzaklaştırmaya çalıştı. Ben ise daha fazla diyemeden yakasını bıraktım. Polisler beni çıkartırsa iyice delirirdim yoksa. Ama o adamı koyabilirim.

 

" Çık burada, sen de Yaman ailesi buradan çıksın. Hem de hemen. Toplatmayayım sizi gidin."

 

" Oğlum yapma, etme!"

 

"Karışma babaanne! Karışma!"

 

"Hadi Ekrem, kavga çıkacak yoksa "

 

Ağabeyi Selim amca onu zar zor ikna ederek buradan yavaş yavaş uzaklaştırmaya çalışırken, onunla beraber Menekşe hanımı da götürebilmiştiler sağolsunlar.

 

"Tahir o zamanlar 15 yaşındaydım. Çilem de 7'lerin ortasındaydı tahminimce. Öyle zorla beşik kertmesi gibi bir şey yapmaya çalışmışlar."

 

Bu Rüya bunları anlattıkça benim öfkem daha çok artıyordu. O adamın ismini duymak bile çileden çıkmama yetiyordu. O kadar sinirlenmiştim ki elimi sıktığımı bile fark etmemiştim.

 

" Çilem de bunu istememiş. O zamanlar inatçı bir kızdı. Israrla hayır demişti ama bir şekilde halletmişlerdi."

 

" Onun karısı değil Rüya." Birden kendimi tekrar yanında bu sefer elimi yumruk yaparken buldum.

 

" Değil tabii. Olayı anlatıyorum sadece." Tekrar Mavi hanıma dönerek konuşmaya devam etti. " O sırada da Hazar son anda kurtarmaya gelmiş işte. Bir de küçük bir çocuk daha varmış. Herhalde o da başka bir nedenden kaçırılmıştı. Onu da alıp kaçmaya çalışmış. Fakat yetişememiş. Onu çoktan vurmuşlardı. Anladığım kadarıyla Çilem ise o çocuk tarafından son anda çıkarılmış."

 

Bunu duyarken Reha'ya baktım istemsizce. O gün onu ben almıştım hatırlıyorum. Selim amca son anda yetişip bize vurmaya çalışan korumaya vururken ben ise hemen kucağıma aldığım gibi dışarı kaçıp arabaya sığınmıştım. İçerde biraz daha silah sesi geldikten sonra sesler kesilmişti. Ekrem Yaman kızını kucağına alırken Selim amca son anda çıkıp arabaya binmişti. Kendimizi nasıl yetiştirdiğimizi anlayamamıştık. Her şey bir anda olup bitmişti işte.

 

Sonra da Selim amcanın aracılığıyla Efeoğullarına dahil oldum. Hazar Yaman ile bağlantım olduğu için beni tanıyordu. Sefer Yaman da, Ekrem Yaman da öyle. Onlar da beni tanıyordu ama onlarla kaldıkça onlardan görmeye başlamışlardı.

 

"Sonra Çilem havale geçirdi, ateşi çıktı. Üzüntüden hastanede kaldı..."

 

Mavi iç çekerek ağzını kapatarak göz yaşlarına boğulmaya başlamıştı. Ben ise olduğum yerden duramadan etrafta dört dönmeye atmaya başladım.

 

O Tahir denilen adamın is anlaşmasını kabul etmemeliydim. Onda ters bir şeyler olduğunu hissetmiştim, ama maalesef anlayamadım. Nereden bilebilirdim ki. İzlerini silip gitmişlerdi. Kimse onları da tanımıyordu artık.

 

" Sonra..." diye devam etmeye çalıştığında artık dinlemek istemedim. "Yeter, Daha fazla anlatma." Sinirli bakışlarım onu durdurmuştu. Artık tek kelime bile edemeden bizim gibi beklemeye başladı. Mavi hanım ise ayağa kalkarak oradan uzaklaştı. Herkes endişeyle ne yaptığını merak ederken oğulları ve kızı ardından gitmişti.

 

Biz ise öylece izledik. Bu kadına bir zamanlar hayrandım. Muhteşem bir anneydi. Kızlarını o kadar çok severdi ki, hiç bir güç onun elinden alamazmış gibiydi. Bana annemi hatırlatıyordu. Fakat hayat ona karşı da pek insaflı değildi.

 

O gözden tamamen kaybolurken ben ise sadece kapının açılmasını bekledim.

 

Odada sadece Efeoğulları, Reha ve Ahmet vardı. Ben ise seslerden başla hiçbir şeyi algılayamıyordum artık. Tek düşünebildiğim kolunun nasıl olduğuydu ve bebeğimizin durumuydu.

 

Aradan bir saatin ardından anca cevap verebilmişti doktor. Şuan tüm Yaman ailesine öfkeliydim. Onlara bir daha görmeye tahammülüm yoktu. Belki sadece Reha.

 

"Daha bebeğimizin cinsiyetini ögrenecektik Peri kızı."

 

Onunla ilk defa kış tatiline gittiğimiz gün aklıma geldi. Onunla yol kenarında kahvaltı restoranında bahçede oturduğunuz günler ilk günkü gibi kalbimi delip geçiyordu. Uzun bir süre orada öylece oturmuştuk. O zamanlar ona yavaş yavaş aşık olduğumu hiç fark etmemiştim. Yıllarca gördüğüm kadının o olduğunu bile hala kavrayamamıştım. Fakat o gün, kışlık evine gittiğimizde hatırlamaya başlamıştım. Onu istiyordum. Onu gördükçe küçük çocuklarımızın kurmaya başlamıştım istemsizce. Halbuki hayatımda çocuk sahibi bile olmak istemeyen ben o gün kalabalık bir ailemizin ne kadar güzel olabileceğini hayal ettim birden bire.

 

O an içimde ona karşı dürüst olmadığım için derin bir pişmanlık oluşmuştu. Ama artık bir ailem olarak görmeye başlıyordum onu. Karım olarak. Kar tatilimizin ilk gününde bir şeyler değişti, bunu hissetmiştim. Ondan artık gerçekten hoşlanmıştım. Onunla yaşadıkça hayatım daha çok renkleniyordu. Karanlık soluk gibi görünen dünyam onun gülümsemesiyle rengarenk bir dünyaya dönüşüyordu.

 

Onun yanunda artık çocuk degilde, bir erkek olduğumu daha iyi kavrayabilmiştim desem yalan olmaz. Fakat bugün...bugün yine kimsesiz kalmış çocuk gibiydim. Tıpkı annemi hastane koridorlarında bekleyen Acar gibi. Şimdi ise karımi bekliyorum ve...ve onun da gitmesinden ölesiye korkuyordum.

 

Bir süre sonra doktor dışarı çıkmıştı. Hemen yanına gidip ne durumda olduğunu sordum. "Şimdilik biraz daha iyi. kolunda ikinci derece yanık var. İzi kalabilir ama o da geçer. Bir de dumana fazla maruz kalmış, bir süre nefes alma sorunu da yaşayabilir"

 

" Peki şimdi nasıl? Uyandı mı?"

 

" Uyandı, ama bir kişi girebilir."

 

Daha fazla beklemeden içeri girdim. Onu uyandığını kendi gözlerimle görmem gerekiyordu. İçeri girdiğimde gözleri açık halde yorgunca karnına sarilmıştı. Koku ise sargılı halde öylece duruyordu. Bu görüntüyle buz kesmişti. Bugünleri de göreceğim hiç aklıma gelmezdi.

 

Yavaşça yanına yaklaşarak tepkisini izledim. İlk başlarda hâla baygın gibi görünse de sonradan benim geldiğimi fark edebilmişti.

 

" Güzelim, iyi misin?" Temkinli davranmaya çalıştım, çünkü çok ürkek duruyordu.

 

Yavaşça uzandığı yerden kalmaya çalışarak bana sarılmaya çalıştı. Ben de rahat bir nefes alarak belini kavrayarak sıkıca sarıldım. Boynundan öperek hissettiğim teniyle nihayet biraz huzur buldum. " Neredeydin, neredeydin. Ne kadar korktum sen biliyor musun?"

 

" Biliyorum güzelim, bu aptal kocan yetişemedi."

 

Titreyen sesi kalbimi bir ok gibi saplanmıstı. Bebek gibi sevdiğim kadın kolunda yanıklarla acı çekiyordu.

 

Ondan usulca ayrılıp sargılı koluna bakarak ona döndüm. " Çok acıyor mu canın?"

 

" Birazcık." Dedi içli şekilde. " Yaranı gördüm Peri kızı. Birazcık acıyacak kadar değildi. "

 

Bunu dememle gözleri yine dolmaya başladı. Hay dilime essek arısı soksaydı.

 

Tekrar beline sarılarak yavaşça saçını sevmeye başladım. O kadar kırılgan duruyordu ki, dokunmaya bile korkarak sarılıyordum.

 

"Keşke benim kolum yapsaydı da, bu acıyı ben çekseydim."

 

Boynuna tekrar uzunca öperken o da boynuma sarılarak derin bir nefes aldı.

Güçsüz bedenini daha çok sararak sakinleşmesini bekledim. İçimde fırtınalar koparken onun yanında sakin kalmaya çalışıyordum. Onun her nefes alışı bana daha çok huzur veriyordu. Onun nefes aldığını, hareket ettiğini gördükçe bej yaşıyordum. Nefes alıyordum sanki.

 

"Bütün bunlar bitsin artık. Ben artık normal bir hayat istiyorum. Bebeğimizle beraber..."

 

Birden bir şeylerin farkına varmış gibi benden uzaklaşarak endişeyle yüzüme baktı. " Bebeğimiz! Bebeğimiz yaşıyor mu?"

 

Bir donup kalırken ilk başta ne diyeceğimi bilemedim. Çünkü o korkudan bebeğin durumunu sormaya fırsatım olmadı.

 

" Lütfen bana dürüst ol. Bebeğim nasıl? Bir şey olmadı ona değil mi?"

 

Yine ağlamaklı konuşmaya başlarken, daralan nefesimle yanaklarını avuçlayarak yine sakinleştirmeye çalıştım.

 

" Şst, böyle yapma. Ben hissediyorum Güzelim. Hiçbir şey olmayacak. Bak doktor birazdan gelip durumu açıklayacak."

 

Korkuyla başını iki yana sallayarak umudunu kaybetmiş gibi yere bakıyordu.

 

"Hayır, sakin ol. Böyle umutsuzluğa düşme, yapma güzelim. Beni de üzüyorsun bak."

 

Göz yaşlarımı silerek sakinleştirmeye çalışırken kapı çalındı. Gelen kadın doktordu.

 

Yavaşça kalkarak muayene etmesi ici nalan verdim. Doktor da karşı tarafa geçerek kenardaki makineyi çalıştırarak Çilem'e döndü.

 

"Çilem hanımdı değil mi?"

 

"Evet." Dedim heyecanla atılarak. Doktor bu halimi hoş görerek devam etti. "Ben kadın doğum doktoruyum. Bebeginizin durumunu bakacağım. Anlaşılan kanamanız olmuş."

 

Sinirle elimi yumruk yaparak sakin kalmaya çalıştım. Onu kanlar içinde gördüğümü hatırladıkça kafamı duvarlara vurmak istiyordum. İçimdeki acıyı beden acısıyla unutmak istiyordum.

 

"İlk yardım işlemi yapılmış ama net kontroller için bej bakacağım bir de."

 

Çilem cevap bekler gibi bana döndü bir an. Ben ise sakın kalmaya çalışarak yanına oturup elini sıktım.

 

" Muayeneye hazırız doktor hanım."

 

Doktor hanım gülümseyerek baş sallayıp bir kap aldı. Çilem'in karnını açmasını isteyerek makinenin son kontrollerini yapmaya çalıştı. Çilem ise merakla ne diyeceğini bekleyerek kontrolleri izledi.

 

Doktor hanım makineyi karnında gezdirirken nefeslerimiz tutmuş halde bekliyorduk. Kötü bir şey söylememesi için dua ediyordum içten içe. Eğer kötü bir şey söylerse ben bile toparlanamayabilirdim.

 

Bir ses geldi sonra. Onun kalp atışlarıydı. Bunu sesi duyunca rahat bir nefes alarak Çilem'in başından öptüm.

 

Bir süre daha kontrol ettikten sonra mkiney karnından çekerek peçeteyi uzattı.

 

"Doktor bebeğim durumu nasıl?"

 

Yüzünü bize çevirerek ciddi birbyuz ifadesiyle bize baktı.

 

" Bebeğinizin Kalp ritimleri çok zayıf. Az önce duydunuz ve sizde fark etmişseniz eskisinden daha zayıf bir kalp atışıydı."

 

Doktor bunu söyleyince bunu fark edebilmiştim. Zayıftı...o anki heyecandan olsa gerek dikkat etmemiştim.

 

"Ama toparlayacak. Merak etmeyin."

 

Çilem'in rahat bir nefes aldığını fark edince ben de rahat birnnefes almıştım.

 

Doktor ayağa kalkınca bana dönerek iki dakika dışarı gelmemi istedi. O sırada Çilem biraz endişelenmişti. Ben de öyle.

 

" Kullanması bazı ilaçlar hakkında bilgi vereceğim. Siz dinlenin eşinize anlatırım."

 

Çilem ürkekce bana bakarken gülümseyerek başından usulca öptüm.

 

" Biraz dinlen sen. İlaçlarını aldırırım. hem."

 

Endişeyle ayağa kalkıp doktorun ardından gittim. Kapıyı yavaşça ardından kapatırken dikkatle doktora döndüm. Lütfen bana güzel bir şey söyleyin.

 

" Karınız çok ağır bir düşük riski taşıyor. Orada iken söylemek istemedim. Yeterince strese girmiş anlaşılan."

 

Babaannem ve digerleri de buna kulak misafiri okurken sakince kapıdan biraz daha uzakalsarak devam etti. " Savaş bey, bebeğinizin şuan nefes alması bile mucize. Kalp atışı çok zayıf ama ümit var. Onu olabildiğince rahatlatmaya çalışın. Gerçekten bebek her am düşebilir."

 

Kadının cümleleriyle başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Etrafımdakiler iç çekerek endişeyle bana bakarken ben ise titreyen bedenimle bir kenara tutunmaya çalıştım.

 

" Savaş bey, iyi misiniz?"

 

Polat her an düşecekmiş gibi bana yakın dururken sandalyeye geçerek soluk almaya çalıştım.

 

Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Ben kendim bile ayakta duramazken karımı nasıl tutacaktım ben.

 

Doktor hanım iyi olup olmadığımı sorarken yavaşça kalkarak boğazımı temizleyerek beni endişeyle izleyen kalabalığa döndüm.

 

" Ben iyiyim. Karım biraz yanliz kalmak istiyorum sadece "

 

Onaylar gibi başlarını sallarken derin bir nefes alarak iceri girdim. İceri geçtiğim sırada Çilem'in endişeli bakışlarıyla karşı karşıya geldim. Yutkuanarak sakin kalmaya çalıştım.

Huzurla gülümseyerek yanına giderek ayakkabılarımı çıkartıp yanına uzandım. Örtüyü üstüme çekerken Çilem ise yanaklarımı avuçlayarak merakla konuşmamı bekledi. Şüpheleniyordu, bunu görebiliyordum.

 

" Bizimkileri ilacı eczaneden almalarını söyledim. İyi olacaksın."

 

"Korkuyor musun?" Diye sordu kendi korkusu önemli değilmiş gibi.

 

Saçlarını severek biraz daha yaklaşıp başından öptü. " Korkmuyorum. Çünkü senin çöl prensin şiddetli çöl fırtınalarıyla boğuştu. Susuzluğun üstesinden geldi. Bunu da yapacak. Biz beraber oldukça hiç bir şey olmayacak bize."

 

Sessizce belime sarılarak derin bir nefes aldım. "Sadece uyumak istiyorum. Bir daha o kabusu görmeyeyim Savaş. Başka bir şey istemiyorum."

 

Cevapsız kalmıştım. Onu koruyamadigım her geçen saniyede kendimi parçalamak istiyordum adeta. Artik bir şey de söyleyemiyordum. Sadece sessizce sarılabildim. Çok yorgundum, hem de çok fazla...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%