Yeni Üyelik
67.
Bölüm

67. Bölüm

@maviay_63

" Kaybolmak istemiyorum Peri kızı, beni hiç yanlız bırakma, olur mu?"

 

" Yanlız bırakmayacagım sevgilim. Söz veriyorum."

 

Gülümseyerek uzandığı yerden belime sarılarak kendine çekti. Ben de ona sarılarak bu kırsal alanın tadını çıkardım. Gözlerimi huzurla kapatıp açtığımda hastanede buldum kendimi. Yanı başımda da Savaş uyuyordu. Yine rüya görmüştüm anlaşılan.

 

Bir süre rüyanın etkisiyle ona izledim. Herşey o kadar çabuk geçti ki, bu günleri görebileceğimi bile düşünmemiştim. Zorla evlendiriliceğimi öğrendiğimde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Hayatım boyunca hiç sevmeyeceğim biriyle bir hayat yaşamaya mecbur ediliyordum. Ne kadar hayır desem de sözümün bir hükmü olmayacağını biliyordum. Ama kabullenmeyeceğimi de biliyordum. Fakat olaylar çok farklı ilerledi. Birbirimize iki yabancıyken, bir bütün olmaya başlamıştık.

 

Ne ben onsuz, ne de o bensiz olabiliyordu. Biz bir elmanın iki yarısı olup çıkmıştık.

 

Bir süre öylece onu izlemeye devam ederken, yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Benim cin gibi uyanık olduğumu fark ettiğinde istemsizce sırıtma gelmişti bir an.

"Benim bebeğimin annesi çabuk uyanmış anlaşılan."

 

"Bebeğinin babasını izlemekle meşgul olduğu içindir."

 

" Hım. Öyle diyorsun."

 

" Hıhım. Öyle." Diyerek nispet yapar gibi yüzümü buruşturdum. O sırada bana gülerek karnımdan gıdıklamaya başladı. " Sen bu sesle konuşunca çok sinir bozucu oluyorsun ha dikkat et!"

 

Kıkırdayarak, gıdıklamasını durdurmaya çalışırken o ise daha çok gıdıklıyordu.

 

" Bak olmuyor böyle? Haksızlık ama bu! Benim kolum yaralı burada."

 

Bunu dememle bir an yavaşlarken hüzünlenmek başladı. " Kolun hâla acıyor mu?"

 

Bu üzgün suratını görünce ben de biraz üzüldüm. Kolumun hâla yaralı olduğunu sonradan fark edebilmiştim. Bazen acısa da yavaş yavaş hafifliyor diyebilirim. Fakat bazen yine acısı daha çok nüksetmiyor değil.

 

"Bazen, sanırım şu sarılı kol işine hâla alışamadım."

 

"Bir daha alışmaman için elimden gelen her şeyi yapacağım."

 

"Üzülme sevgilim. Buna da şükür değil mi?" Dedim yanağını severken. Benden çok o üzülüyordu bu halime.

 

"Keşke senin can acını kendime alabilseydim. En azından bunun da acısını çekmezdin."

 

Huzurla gülümseyerek ben de yanağını avuçladım. "Ben halimden memnunum. Bebeğimizi kaybedeceğim bu acı da kafi bana. Evlat acısı kabul bağlamıyor Sevgilim."

 

Belime daha çok sarılıp kendine yaklaştırarak usulca başımdan öptü. "Buna kesinlikle katılıyorum. Ama böyle olmasaydı daha güzel olurdu."

 

" Ne yapacaksın, yangına düşmenin bir acısı olacaktı elbet."

 

" Hıhım, maalesef." Dedi daha çok bedenimi sararak.

 

Bir süre sessizce sarılı halde kalırken ne kadar kendimi tutsam da en sonunda Kara'nın konusunu açmaya çalıştım. " Kara'ya ne oldu Savaş? O nerede?"

 

" Korkuyor musun?" Dedi endişeli ses tonuyla. " Hayır, sadece ne olduğunu merak ettim. O kadar." Dedim mahsunca.

 

Kulağıma yaklaşarak derin bir nefes aldı. "Sorma Peri kızı. Öğrenmek istemezsin."

 

"Öldürmedin değil mi?"

 

" Başka ne yapmamı bekliyorsun?"

 

" Yaptın mı gerçekten?" Dedim endişeyle. Onun ölmesi değil, Savaş'ın elini kana bulamasını istemiyordum.

 

"Sorma, sadece artık onun sana zarar vermeyeceğini bil yeter Güzelim."

 

" Ya Tahir?" Dedim bu sefer. Bunu dememle çenesi gerilemeye başlamıştı. Hafiften sinirlenmişti. Haksız da değil hani.

 

"Peri kızı ne o Kara, ne de o amcası sağ değil. Bunu duymak istiyorsun değil mi? İkisi de öldü."

 

"Sen mi öldürdü?" Dedim yine korkarak. "Peri kızı, üzümünü ye bağını sorma diye bir laf vardır bilir misin? Hah işte o bu mesele."

 

Dudaklarımı kenetleyerek onaylayarak başımı salladım. İki gün boyunca sormadım, şimdi soracağım tutmuştu ama artık daha derinlere içmeyecektim. Bunun için de gerilerek kendimi zorlamamın anlamı yoktu.

 

Bir kaç saatin ardından kahvaltı vakti gelmişti. Doktorun tavsiyesi olan listeye uyurken babaannenin özel pekmezini de eksik etmemişti Savaş. Özellikle hamilelere güç vereceğini söyledi. Bu yüzden Savaş hiç bir öğün kaçırmaz bana yedirmeyi. Muhakkak bir kaşık alırdım.

 

"Bugün yemesem, artık tatlıdan gına geldi."

 

" Bebeğim bu sana kan olur ama. Hadi, bir kaşık sadece."

 

Mecburen bir kaşık yedim. Tadını sevmediğimden değil de her öğün bıktırmıştı. Ama gerekiyorsu yiyeceğim yapacak bir şey yok.

 

Pekmezini kavanozun kapatarak dolaba geri koyarken kapı çalındı. Gelen Beren ve Aslı idi. Müsait olduğumuzu anlar anlamaz içeri gelerek yanımda oturdular. Savaş ise önemli bir telefon görüşmesi için dışarı çıktı.

 

"İlaçlarına dikkat ediyorsun değil mi? Bu sabah da bir tane vardı diye hatırlıyorum." Beren'in bu haline gülümseyerek göz devirdim. "Dikkat ediyorum Beren merak etme. Bu sabah aç karna yedim."

 

"Aferim." Diyerek bir makas da alırken ben ise bu haline sadece sırttım. Bir süre öylece sohbet ettikten sonra Mavi de geldi. Üç gün boyunca zaten o da hastanedeydi. Rahatsız olmayalım diye sabah kahvaltısını bekler arar gelirdi. Üç gün boyunca başkaları tarafından da ziyaretler oldu. Osman babalar, Mavi ve ailesi, arkadaşlarım ve bazı tanıdıklar.

 

Bugün de taburcu olacaktım artık. Doktor kolumu çok fazla sarsmamamı ve kendimi fazla yormamamı söyledi o kadar.

 

Kızlar da gittikten sonra Mavi ile başbaşa kaldık. Bana ve bebeğimle sürekli ilgili ve üstünde duruyordu.

 

" Ben daha kızımın varlığına alışamadan bir torunumun varlığını alışmaya çalışıyorum. Gerçekten hayat sürprizlerle dolu."

 

" Evet." Dedim karnıma severek. "Az kaldı. Neredeyse beş aylık olmak üzere."

 

Hüzünle elimi tutarak yüzünü eğdi. Sonra bana dönerek ciddi bir ifadeyle konuştu. "Kaçırıldığını öğrendiğimde o kadar kötü oldum ki, seni yine kaybedeceğimi zannettim. Bunu bir daha kaldıramayabilirdim."

 

Yüzündeki hüzün kalbime işlemiştir resmen. Anne kız ilişkisi nasıl olurdu hiç bilmezdim. Menekşe annem yüzünden o kadar çok duygusuzlaştım ki artık bir anneye bile ihtiyaç duymuyordum. Gözümde hâla anne olamamıştı belki de.

 

" Mavi, ben gayet iyiyim. Artık endişelenmene gerek yok. Bundan sonra gayet iyi gidecek. Ben eminim. Her şey güzel gidecek."

 

Elimi öperek hafifçe sıkıp gülümsedi. "Benim güzel Mehir'im, ay parçam. Bana anne diyebilirsin. Bundan çekinmene gerek yok."

 

Bir an düşünceli bir halde ona baktım. Anne kelimesi bana o kadar soğuk geliyordu ki, bunu söylemek içimden gelmiyordu."

 

"Anne kelimesi içimden gelmiyor Mavi, üzgünüm."

 

Bir an hüzünlense de çok büyük bir tepki vermedi. Sadece başını sallayarak "Anlıyorum kızım." Dedi. Omzumu dokunarak hafifçe gülümsedi.

 

"Senin mutlu olduğunu göreyim bana yeter ay parçam. Sen de kardeşin de benim için çok değerlisiniz. Varsın anne demesen de olur. İyi ol yeter bana."

 

Yanağımı avuçlayıp başımdan öperek usulca sarıldı. Ben de sarılmasına karşılık vererek sarıldım. Bir süre sonra birbirimizden ayrıldıktan sonra ayrılmak için izin isteyerek ayağa kalktı. O sırada aklıma Tahir denen adamdan aldığım kolye aklıma geldi. Mavi ay parçam derken aklıma gelmişti. Demeye fırsat bulamamıştım.

 

Bir dakika durmasını isteyerek çantamdan kolyeyi çıkardım. Mavi hilal şeklindeki kolyeyi elime alarak hüzünle ona gösterdim. "Bu kolye babamın hediyesiydi. Yani hatırladığım kadarıyla." Çantamı biraz daha kurcalayarak fotoğraf ve eşyalarını da çıkardım. Belki de ona ait şeyler görmeye ihtiyacı vardı.

 

Ona uzattığım fotoğrafı titreyen elleriyle alarak dolan gözlerini sildi. Ağlamamak için çırpınıyordu adeta.

 

"Her gece fotoğrafına bakarım. Yüzündeki hiç bir ayrıntıyı unutmamak için." Resme usulca öperken konuşmaya devam etti. Sizin ve babanızın fotoğrafları hep yanımda taşıyordum. Hâla öyle."

 

Cebinden fotoğrafları çıkartarak bana gösterdi. "Her gece..." bir an yutkunarak hüzünle devam etmeye çalıştı. " Her gece bu anı göremeyi hayal ettim."

 

Acıyla gülümseyerek fotoğrafa bakarken konuşmaya devam etti. "Kardeşinin bir tutam saçında bir beyazlık vardı hep. O zamanlar korkmuştuk, acaba bir hastalığı mı var diye. Doğuştan gelen bir şeydi. Ben gibiydi."

 

"Beyazlık mı?" Dedim şüpheyle. " Evet, sol tarafında bir beyazlık vardı."

 

Bir an şüphe düştü içime. Aklıma o an Beren geldi. Onun da bir tutam saçında beyazlık vardı.

 

Birnan sessizleştiğimde endişelenmiş gibiydi. Ben ise bunu düşünürken elime dokunmasıyla fark ettim.

 

" Bir şey mi oldu kızım?" Gözlerine bakınca Beren'in de gözleri mavi tonlarındaydı. Onu şimdi fark ettim. Olabilir miydi? Bu kadar kolay olabilir miydi? Burnumun ucunda hem de.

 

"Bir şey olmadı, sadece...sadece kardeşimi hatırladım birden..."

 

Elimi ovarak desteklerken elini tutarak gözlerine baktım. " O... yaşıyor olabilir. Babam bir video bırakmış. Sonradan öğrendim. Kardeşimin yaşadığına dair bir mektup almış. Ben de araştırmaya başladım. Tabii bu haldeyken biraz ertelemek zorunda kaldım."

 

Bir an da donukça bakmaya başladı. Sanki yeni aydınlanmış gibi gözlerini kısarak yavaşça ayağa kalktı. "Sen ciddi misin Mehir?"

 

Başımı sallayarak onay verdin. "Onu hâla arıyorum. Burdan çıkar çıkmaz aramaya devam edeceğim."

 

Bir an şaskınca etrafına bakarken ne yapacağını bilmez halde oda da dolaşmaya başladı. " Sen iyi misin Mavi? Otur istersen. Biliyorum bunu beklemiyordun ama..."

 

" Ben sonra yine güzel kızım. Yapmam gereken şeyler var. " Diyerek odadan çıktı. Bir an söylemese miydim dedim kendi kendime. Belki de erkendi.

 

Bıkkınca yatağa uzanırken bir yandan Mavi'nin dediklerini düşünmeye başladım. Saçında bir tutam beyazlık vardı. Düşünceli düşünceli fotoğrafa bakarken gerçekten de olduğunu fark ettim. Bir kaç fotoğraf daha bakarken gerçekten de saçında birntutam beyazlık olduğunu fark ettim gerçekten de.

 

Düşünceli halimle fotoğraflara bakarken kapı tıklanarak açıldı. "Güzelim, bir şey mi oldu? Annen iyi görünmüyordu sanki. "

 

"Kardeşimin yaşadığını söyledim. Onu öğrendi."

 

Anlamış gibi onaylayarak ensesini ovaladı. Sonra da yanıma gelerek baş ucumda oturdu. " Sen nasılsın peki?"

 

"İyiyim. Hatta..."

 

" Hatta ne?" Diyerek çenemi tutup kendine çevirdi.

 

" Hatta bu konuda hissizleştim sanki. Her konuda hissizleştim. Artık umurumda bile değil gibi. Ama merak ediyorum. Kim? Onunla nasıl bir bağımız olur, sevebilecek miyim? Mavi'ye karşı bir heyecan hissedemiyorum. Onunla da hissedemez diye korkuyorum. Artık hiç bir şey umrumda değil ama bir yandan da önemli benim için. Bilmiyorum..."

 

Yanağımı avuçlayıp başımdan öperek usulca sarıldı. "Kafan çok karışık senin. Ondan böyle Güzelim. Kolay şeyler yaşamadın."

 

Bir an hüzünlensem de çabuk atlatarak Savaş'a döndüm. "Söyle bakalım, sence bebeğimiz kız mı erkek mi?"

 

"Ben erkek gibi hissediyorum ya."

 

"Hım. Ben üçüz olduğunu hissediyorum." Bir an sırıtarak boynunu eğdi. "Güzelim üçüz olsaydı en başından belli olurdu. Ayrıca ben cinsiyetini sordum sana."

 

" Belki doktor gözden kaçırmıştır olamaz mı?"

 

"Ümit fakirin ekmeği ne yapacaksın." Göz devirerek omzundan vurdum. "Olabilir. Bu hayatta her şey mümkün."

 

"Hadi üçüz oldu diyelim, üçüz görünmese de ikisi görünür akıllı karım benim. Ama bu kafa iyiymiş. Arada bende de olsa rahatlarım."

 

Göz devirerek gülümsedim. " Dalga geçiyorum ama güzel olmaz mıydı? Sen ikisini tutarsın ben birini."

 

Biraz dalga geçerek söylerken keyifle yüz ifadesini izledim. "Kafayı yememiz de ardından gelir. Öyle değil mi. Cuk oturur işte."

 

" Işın dalgası ama ben de merak ediyorum. Kız mı erkek mi? En azından kızım ya da oğlum diye sevebileceğiz."

 

Gülümseyerek başımdan öptü. "Hadi o zaman, yavaş yavaş toparlanalım o zaman. "

 

" Hıhım. Olur." Diyerek fotoğrafları toplayıp çantama koyup hazırlanmaya başladım. Savaş da hazırlanmaya yardım ederek eşyalarımızı toparladı. Bir süre sonra çıkarak kadın doğum bölümüne gittik. Kız mı erkek mi bilmiyorum ama içimde bir can taşımanın heyecanını daha çok hissetmeye başladım. Dört ay sonra kucağıma bildiğin. Allah'ım bu nasıl bir mucize böyle.

 

İçeri girerken bile nefesimi tuttum bir süre. Şimdi bebeğime ya kızım, ya da oğlum diyecektim. Bu inanılmaz bir şeydi.

 

Karnıma sürülen buz gibi jöleyi sürerken donma etkisinde bir titreme geldi. Heyecandan da olabilir.

 

Doktor hanım bir süre dolanmaya devam ederken, Savaş ise pür dikkat ekrana bakıyordu.

 

" Ee doktor hanım, bir şey söylemediniz."

 

" Savaş, bırak da doktor işini yapsın."

 

" Sakinim ben. Gayet sakinim." Sımsıkı elimi tutarken öyle göstermiyordu ama.

 

Doktor hanım bu halimize gülümserken makineyi kaldırarak peçeteyi uzattı. Savaş ise yerinde duramadan hâla büyük bekleyişteydi.

 

" Anlaşılan eşiniz birazcık heyecanlı." Dedi gülümseyerek. Ben ise " Birazcık olabilir." Dedim mahsunca.

 

" Öncelikle sağlık durumu nasıl?" Dedi bir an da mod değiştirerek. Savaş'ın bu zikzaklı halini şaşkınca izlerken, doktor hanım yanıma yaklaşıp boynundaki steteskopu çıkartarak kalp atışımı kontrol etti bu sefer. " Doktor hanım kötü bir şey yok değil mi? Kalp atışımı ölçmeniz..."

 

Doktor hanım steteskopu tekrar boynuna asarken ben de endişelenmeye başladım. Kötü bir şey olabilir mi?

 

" Merak etmeyin, kızınız gayet sağlıklı. Annenin durumunu da kontrol etmek için yaptım."

 

" Bak Güzelim bir şey yok...bir dakika, siz ne dediniz az önce?"

 

"Tebrik ederim, bir kızınız oluyor."

Savaş donup kalmıştı adeta. Bir süre tepki vermedi resmen. Acaba erkek beklediği için mi hayal kırıklığına uğradı? Endişeyle üstümü düzelterek ayağa kalkıp kolunu dürttüm. " Savaş, aşkım iyi misin?"

 

Bir an belimden tutarak sevinçle bağırıp havaya kaldırdı. Sonra da bir anda deli gibi döndürmeye başladı.

" Allah be! Kızım oluyor!"

 

Doktor da bir an şaşırmıştı. Ben daha çok şaşırdım tabii. Beni yavaşça yere indirirken hemen yanaklarımı avuçladı. "Şimdi sana benzeyecek bir kızımız mi olacak? Senin gibi güzel gözlü, güzel kalpli bir kızımız mı olacak?"

 

İstemsizce gülümsedim. Bir anda yüzümdeki endişe kaybolmuştu. " Ne yani gerçekten sevindin mi sen?"

 

" Tabii ki sevineceğim Peri kızı. Bir perim olacak. Nasıl sevinmem."

 

Huzurla gülümseyerek boynuna sarıldım. "İyi ki varsın Savaş Acar."

 

Belimden sıkıca sarılarak derin bir nefes aldı. " Sen de iyi ki varsın Peri kızı." Gülümseyerek daha sıkı sararken ben de derin bir nefes alıp kokusunu içime çektim. Bir erkeğe sevinmesi bu kadar mutlu etmezdi herhalde beni. Bunu görünce daha iyi fark ediyorum aslında. Doğru insanı sevmişim.

 

"Teşekkürler doktor hanım." Diyerek hızla dışarı çıkmaya çalıştı. Beni de kendiyle götürürken ayak uydurmaktan başka bir şey yapamadım. Hızla yola çıkarak eve döndük. Evde de sevinci tam gaz devam ediyordu. Ev ahalisine bir kızı olduğunu söylerken aile de hayırlı uğurlu olsun dilekleriyle tek tek tebrik etmişti. Beni de tebrik ederken ben de yarı şaşkınlıkla teşekkür ettim.

 

Savaş bir süre sonra bizimkilerle avluya inerken ben de ardından balkona çıktım. Adamlarına lokma dağıtmasını ve kurban keserek fakire fukaraya yemek vermesini emrederek dışarı çıkmaya hazırlandı. Fakat tam çıkacaktı ki bir şey hatırlamış gibi durarak benim olduğum tarafa baktı. Beni fark eder etmez yanıma gelerek başımdan derince öperek bir yarım saate döneceğini söyledi. Vedalaşarak tekrar aşağı inerken ben ise yarı şaşkın yarı mutlulukla ardına bakakaldım. "Seni hak etmek için ne yaptım acaba?"

Dedim kendi kendime.

 

Ben kız çocuk mahcubiyeti yaşar korkusu yaşarken, o ise lokma dağıtıp kutlamayı düşünüyordu. Üstelik bunu genellikle oğullar için yaptığını düşünürsek.

 

Ben hülyalı hülyalı bakmaya devam ederken Eminler ve Zara da yanıma gelerek tekrar geçmiş olsun dileklerini iletti. " Yenge gerçekten hepimizi çok korkuttun. Ama nihayet eve dönebildin. Abimi tanıyamadım resmen kaç gündür. "

 

Esra'ya huzurla gülümseyerek kolunu ovdum. "Endişen için hepinize teşekkür ederim. Kolay şeyler yaşamadım doğrusu."

 

" Yenge valla inanmayacaksın ama annem senin sayende namaza başladı. Sırf duaları kabul olsun diye."

 

"Esma hanım mı?" Dedim şaşkınca. Çünkü Emin'in bu dediklerine pek inanamamıştım.

 

" Senin kadar bende şaşkınım Emin ol, ama gerçek. Annem sanırım Alev kumasından sonra büyük bir ders aldı."

 

" Bilmiyorum artık." Diyerek kollarımı bağlarken avludan birileri girmeye başlamıştı. Bir kaç kadın, Esma hanımların tanıdıkları olduğunu söyleyerek avludan içeri girdi. Bir an çocuklara bakarken Emin yutkunarak taş parmaklıklar tutunarak fal taşı gibi açılan gözlerle aşağı baktı. " Mikserler gelmiş."

 

Esra da arkasından parmaklıklar yaslandı. Biraz korkmuş olabilirler.

 

" Bunlar benim belamı verir."

Diyerek arkasına bakmadan topukladı. Gitmeden önce Savaş ağabey gelene kadar sık dişini dedi yanlız.

 

Kadınlar başını yukarı kaldırırken Esra da hemen geri çekilerek görünmemeye çalıştı. O sırada beni görmüşlerdi. Gülümseyerek el sallarlarken ben de el sallayıp hoş geldiniz dedim. Esra arkamdan beni geri çekistirmeye çalışırken kadınlar da buraya doğru gelmek üzere harekete geçmişlerdi. Ben neler olduğunu anlamaya çalışırken Reyyan ana ve Esma hanımların sesi geldi içerden. Kadınlar merdivenlere yaklaşamadan Reyyan ana onları içeri buyur etti. Her şey çok ani oldu. Hâla neler olduğunu kavramaya çalışıyordum.

 

Kadınlar Reyyan ana ile içerI girerken Esra beni geri çekerek ortaya almaya çalıştı. O sırada Zara da benim gibi neler olduğunu anlamamıştı.

 

" Yenge, mümkün olduğunca içeri girme."

 

" Hayırdır inşallah, bismillah. Ne oluyor size be."

 

"Bunalr mikser. Ortalığı karıştırıp gider. Biraz dedikoducu, buraz nazarcılar. Onlar gittikten sonra hiçbir şey yoluna gitmez. Emin boşuna mı kaçtı sanıyorsun. Az daha evlensin diye dolandırıcı bir gelinle evlenecekti. O gün bu gündür Emin işini annelere hayatta bırakmaz. Ben de aynı şekilde. Bunlar kısmet bulmaya başlar, bir daha da bırakmaz seni."

 

"Abartma Esra. Sanırsın nedir."

 

Gitmek için davranacaktım ki Esra yine durdurdu. "Dur, mecbur kalmadıkça gitme. Kendi ayaklarınla belanı bulacaksın haberin yok!."

 

Esra'nin demesiyle bir korkmadım değil. "İnan bana onların dili zehir."

 

" Hanımım, Reyyan ana seni çağırıyor. Misafirlerin varmış."

 

Esra ile göz göze gelirken şimdi ne yapayım diye baktım. Esra ise kolumu bırakarak omuz silkti. " Reyyan ana bunu söylüyorsa bur bildiği vardır. Git."

 

Esra'ya ters ters bakarken o ise " Ne, Reyyan ana bu kadınlarla yıllarca muhatap olmuş. Ondan başka kimse kontrolü ele alamaz. O demese seni göndermezdim."

 

Bu dediklerine göz devirerek İçeri girdim. En fazla ne olabilirdi ki.

 

Koridordan geçerek salona geçecektim ki bir an durdum. " Acaba Esra'nın dedikleri gibi mi?"

 

Hemen bu geri vites düşüncesini kafamdan atarak derin bir nefes alarak içeri girdim. İçeri girer girmez bir karşılaşmalar, bir sevinçler. Hanımımlar, Efeoğlu gelini olarak güzellikler. Vay anam vay. İnsan bunların yanında ozguven patlaması yaşar.

 

Kadınlar beni bana sarılmaya çalışırken kaşla göz arasında Reyyan ana beni yanına alarak kendi koltuğunun yanında oturttu. Kadınlar da otururken, Reyyan ana beni omuzlarımdan tutarak kollarımı destekler gibi ovmaya çalıştı. " Kızım, beş dakika otur sonra işim var diye git tamam mı?"

 

" Tamam." Dedik kısıkça. Reyyan ana bile böyleyse benim arkama bakmadan kaçmam lazım.

 

"Ay Hanımım, çok geçmiş. Olsun gerçekten büyük badireler anlatmışsın. Geçmiş olsun."

 

Sağ dememe kalmadan başka biri konuştu. "Hıı! Koluna ne oldu güzel kızım."

 

Sarılı kolumu tutarak " talihsiz kaza." Dedim kısaca. " Ne oldu? Kolunu mu kırdılar."

 

"Silahla mi vurdular yoksa."

 

" Vış! Vay le le!" Birden ağıtlar yakmaya başlarken " Yok yok, yanık sadece." Dedim. Dedim de demez olaydı. Daha çok ağıt yakmaya başladılar. "Bu fakirimi diri diri yapacaklardı. Le le le."

 

"Yok şimdilik iyiyim." Desem de duymuyorlardı. Ağıtlar yakmaya devam ediyorlardı. Kendimi cenaze evinde hissettim resmen.

 

"Öldüm de haberim mi yok." Dedim sesli düşünerek. Kisa boylu kadin "Ölmekten beter etmişler seni ah kınalı kuzum."

 

Reyyan ana " Yeter!" Diye bağırırken ben bile hazır ola geçmek üzereydim.

Kadinalr da sus pus olmuştu neyseki.

 

"Yeter, gelinim yeni geldi haataneden. Üzüntünüzü kendinize saklayın. Doktor üzulmemesi gerektiğini söyledi. Ona göre konuşmaya çalışın."

 

Kadınlar onay verir gibi bas sallarken rahat bir nefes aldım sadece. Nihayet durmuşlardı.

 

"Haklısın hanımım. Başka şeyler konuşalım." Dedi uzun boylu olan. Bu muhteşem üçlü bir yandan tatlıydı be.

 

"Ee? Bebe ne zaman geliyor? Kaç aylık?"

 

"Nerdeyse beş aylık."

 

" Oh oh ne güzel. Bir Efeoğlu daha geliyor size. Hayırlı olsun."

 

"Bu arada Reyyan ana, gelininiz de pek güzelmiş. Ay parçası gibi. Bir hamileye göre yüzü de tertemiz, bembeyaz değil mi Ayten?"

 

" Maşallah diyelim. Maşallah." Dedi Reyyan ana tedirgince. "Yok Reyyan ana, ben gelini sevdim diye söyledim. Pek de temiz kalpli, güzel. Hen koskoca ağaların karşısına çıkıp berdeli bile red etti. Mangal gibi yüreği varmış seninkisinin. Üstelik Savaş oğlum gibi guzel bir oğlan da bulmuş."

 

"Ay evet, Savaş ile birbirlerine ne kadar da yakışıyorlar. Bunlari gördükçe gıpta ederim. Kırk yaşındayım. Boyle kısmet ben bulamadım."

 

" Maşallah deyin maşallah. Kızım az daha yanıyordu mazallah. İnsanın bahtı güzel olacak değil mi? Hem o kadar abartmayın."

 

" Yok be Reyyan ana sende. Az bile söylüyoruz."

 

" Maşallah deseniz daha iyi."

 

Reyyan ana onları ikaz ederken bir yandan da dualar okumaya başlamıştı. Şimdi mi gitsem acaba?

 

"Eee kızım, cinsiyeti ne öğrendiniz mi? Bir zahmet artık belli olmuştur."

 

" Belli oldu olmasına da..." Reyyan anaya dönerek kısıkça devam ettim. "Siz bu kadar niye merak ediyorsunuz."

 

Ben söylenerek Reyyan anaya donerken Eeyyan ana dizimi hafifçe vurarak artık sen kalk dedi sessizce.

 

"Eee, cinsiyeti belli mi?"

 

" Evet, kız ayten kız."

Reyyan ananın söylemesiyle kadınlara dönerken kadınlar bir anda durgunlaşarak kendi aralarında konuşmaya başladı. Sonra yine bize döndü.

 

"Olsun kızım, bir dahaki sefere erkek olur inşallah."

 

Cevap vermeden goz devirmekle yetindim. Nefesimi harcayarak gücum yoktu. Ama iki çift laf etmeden durmadım.

 

"Ben bu halimden çok memnunum teyzeciğim. Gül gibi kızım olacak. Benden mutlusu yok nerak etme."

 

"Ne güzel ne güzel. Allah arttırsın."

 

" Amin." Dedim huzurla. Bunlar çok yormadı beni.

 

" Ama erkek olsaydı daha güzel olurdu sizin..."

 

" Niye hanım teyze? Kendine mi alacaktın?"

 

Kapıdan gelen sesler herkes o tarafa döndü. Gelen Savaş'tan başkası değildi.

 

" Erkek olsaydı evlatlık mı alacaktınız. Bu kadar çok istiyorsunuz."

 

Kadın mahsunca ayağa kalkarak toparlamaya çalıştı. "Yok oğlum, sadece erkek çocuk soyunu devam ettirir ondan dedim."

 

Alayla gülerek kıkırdamaya başladı. Gerçekten de komik konuşuyorlardı. "Ben Osmanlı padişahı mıyım ki soyumuz devam ettireyim."

 

" Yok ondan değil de, insan erkek çocuğuna daha çok kheves sen de heves ediyorsundur..." o lafını bitiremeden Savaş cevap verdi. "Ben halimden memnunum. Hem size bir hanım geliyor. Daha iyi ya."

 

Bana dönerek bir şey söyleyecekti ki hızla onlara geri döndü. "Ayrıca benim bebeğimin cinsiyeti kimseyi ilgilendirmiyor. Herkes kendi işine baksın." Dedi sert bir dille.

 

Sonra yine bana dönerek odaya gelmemi söyledi. Kalabalığın içinde işi olduğunu söyleyerek merdivenlere doğru yürüdü. Ben de hızla ardından gittim. Fırsat bu fırsattı.

 

Ben giderken ardımdan kadınlar konuşmaya devam etti. "Ne de çok yakışıyorlar öyle. Gül gibi kız dalyan gibi oğlan. Pek de güzeller."

 

" Maşallah deyin!" Diye bir ses geldi arkadan. Neyseki Savaş onların göremeyeceği hizzadaydı. Ben de onunla beraber aşağı bakarken yürümeye devam ederek Reyyan anayı gider ayak dinlemeye devam ettim.

 

Kadınlar korkmuş gibi tek tek maşallah derken ben ise istemsizce sırıttım. O sırada Reyyan ana şalını düzelterek kıyafetini üstünde havalandırma çalıştı. "Nazar değdireceksiniz torunlarıma."

 

Diğer söylenmelerini dinlemeden odaya geçtim. O sırada Savaş balkon penceresini açarak kapısını açıp nefes almaya çalıştı.

 

" Bunlar insanı diri diri toprağa gömer."

 

Kıkırdayarak onu izlemeye devam ettim. "Vay be, bunlar seni de korkutuyorsa bayağı tesirlilermiş."

 

Yanıma gelerek ellerimi tutarak başını bıkkınca sağa sola salladı. "Dikkatler sana kesildiği an beş dakikadan fazla durma orada."

 

" Vay be! Bunlar neymiş. Emin de şimşek gibi fırladı. Esra desen son anda görünmekten kurtuldu."

 

"Haklı sebepleri var. İlk zamanlar ben de inanmıyordum. Ama başımıza gelen musibetlerden sonra ister istemez inanmaya başladım."

 

Ona dudak büzerek kafam karışık halde bakarken, o da sırıtarak anlatmaya devam etti. "Bu konularla gündemimize meşgul etmeyelim. Boşver, geçti."

 

Bir an gülümseyerek yüzüne bakarken, kafası karışık halde " Ne oldu?" Dedi. Ben ise boynuna sarılarak cevap verdim."Kadınların yanında ne kadar çelik gibiydin. Ateşten demir maşallah. Ama buraya gelince."

 

Yine sırıtırken devam ettim. " Tereyağı gibi eridin. Nefes alamaz hale geldin."

 

"Peri kızı, kocan dalga geçme."

 

" Dalga geçersem ne olurmuş?" Dedim küstahça. " Ne olacağını gösteririm şimdi!" Diye birden karnımdan gıdıklamaya başladı. Ben geri vites yapmaya çalışırken o ise kapana kıstırarak daha çok gıdıklıyordu.

 

"Dur duyacaklar sesimizi, rezil olacağız şimdi."

 

Yanağımdan öperek hızla kucağına aldı. " Sırası değil Savaş. Aşağıda misafirler var. Ayıp ayıp. Sesimizi duyacaklar birazdan."

 

Yatağa doğru yürüyerek omuz silkti. "Duymazlar merak etme. Reyyan ana onları sıkı teftişe alır şimdi."

 

" Vay be, siz bayağı bayağı çete olmuşsunuz."

 

Beni yatağa bırakırken ayakkabılarını çıkartarak yanıma uzanıp belime sarıldı. "Sen daha çetenin alasını görmemişsin."

 

"Hım, öyle mi diyorsun?"

 

Karnıma dokunarak usulca öpüp omzuma kavradı. "Onların dediklerine takılma. Biraz konuşmayı seviyorlar işte."

 

" Hıhım, belli oluyor. Lafı ağzıma çok güzel tıkıyorlar."

 

Sırıtarak başımdan usulca öptü. " Sen, ben ve kızımız çok güzel bir aile olacağız. Bunları dert etmeyelim artık."

 

"Haklısın." Diyerek bir süre sessizleştim. O sırada Savaş yine avucumu açarak her zaman ki gibi parmağıyla sonsuzluk işareti çizdi. Sonsuzluk işaretini yaparak yine avucumdan öptü.

 

"Sonsuza kadar benimsin peri kızı."

Gülumseyerek bu sefer ben avucunu açtım. Ne yaptığımi izlerken onun gibi sonusuz işaretini bir kaç kere yaparak avucundan öptüm.

 

" Sonsuza kadar benimsin Peri oğlan."

Sırıtarak boynuna geri alırken tekrar bana dönerek yüzünu buruşturdu. "peri oğlan deme, lütfen."

 

"Niye sen demiyor musun?"

 

"Ben ayrı, sen ayrı Peri kızı."

 

"Tamam Peri oğlan." Dedim alayla. O ise goz devirerek yanağımdan öperek hafifçe çenemi tuttu.

 

"Güzelim, yapma. Peri oğlan olmaz. İyice hanımcı yaptın beni."

 

Göz süzerek başımı çevirdim. " Ne varmış hanımcılık da?"

 

" Ne yok ki?" Dedi göz devirerek. Ben ise daha fazla uzatmadan tavana baktım.

 

"Hâla öğlen ama uykum var."

Başımdan usulca öperek belime sarıldı. " Uyu o zaman Peri kızı. Bu gün yeterince yoruldun. Yorulduk."

Son sözünü söylerken gülümsedim sadece. Sanırım beş dakika gözlerimizi dinlendirmekte zarar gelmez her halde.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%