Yeni Üyelik
69.
Bölüm

69. Bölüm

@maviay_63

"Bu olabilir miydi? Beren...benim ikiz kardeşim mi? Ama bu nasıl mümkün olur?" Dedim itiraz ederek. " Bu imkansız. Bu kadar tesadüf nasıl olur? Yani üniversite hayatım boyunca ikiz kardeşimle miydim ben? Bu... bu mümkün değil." Dedim ağzımı kapatırken. Dolan gözlerime hakim olamamıştım. Kalbime bir ok saplanmıştı sanki. Ne kadar acı bir şeydi böyle. Üstelik bizi birbirimize benzetiyorlardı da. Her gören kardeş olduğumuzu bile zannediyordu.

 

" Allah'ım bu nasıl olur? Öz kardeşim burnumun dibinde miydi yani?"

Titreyen bedenimle ayağa kalkarak etrafımda dolanmaya başladım. "Hayır hayır. Bu...bu kadar tesadüf mümkün değil."

 

Belimi tutarak derin bir nefes aldım. "Ne yapacağım şimdi peki?"

 

İcimdeki bu sıkıntıyla kara kara düşünürken ardından Savaş geldi. O geldiği halde bile ben hâla kara kara düşünüyordun. Savaş ise fark etmişti bu halimi. Telefonunu kurcaladıktan sonra sehpaya indirerek yavaşça yanıma geldi. Tabii yüzüm sirke sattığı için fark etmişti bunu. " Güzelim? Hayırdır, bir problem mi var?"

 

" Galiba?" Dedim düşünceli bir şekilde. Kaşlarını çatarak şüpheyle bakıp " Ne oldu?" Dedi endişeyle. " Bebekle ilgili bir şey mi oldu?"

 

" Yok canım. Merak etme bir şey yok. "

Diyerek sakinleşmesini bekledim.

Bir şey yok desem de karnımı severek "Emin misin?" Dedi tereddütle. " Evet eminim." Dedim elini tutarak.

 

"O zaman sıkıntı ne Güzelim?" Dedi bıkkınca. Ben ise daha fazla uzatmadan elimdeki kolyeyi ona göstererek cevap verdim. "Kardeşimi bulmuş olabilirim."

 

Elimdeki kolyeye bakarken kafası karışmış halde tekrar bana döndü. "Nasıl yani? Kim? " Dedi merakla gözlerime bakarak. Dudaklarımı kenetleyerek kolyeyi gösterdim. " Bu kolyeyi bana Beren verdi. Bu da benim kolyem." Dedim hilal şeklindeki olanı göstererek. " Sence bu tesadüf mü?"

Kolyeyi alarak mıknatıslı kısmını benim gibi ayırmaya çalışarak tekrar yaklaştırdı. "Bu kolye çift kolyesi gibi bir şey." Dedim heyecanla.

 

"Oo...ooo! Bu çok..." Dili tutulmuştu adeta. Benden daha çok şaşırdığı belliydi.

 

"Onu..." derken bir an susarak yutkundum. Sonra devam etmeye çalıştım. "Onu bilerek yetimhaneye götürmüşler. Bizden koparmak için." Dolan gözlerimle başımı ovmaya başlarken derin bir nefes almaya çalıştım. Eğer bu gerçekten doğruysa bunu bedelini ödeteceğim kesindi. Bunu kim yaptıysa buna bin pişman edeceğim şüphem yok.

 

" Aslı ile konuşmam lazım." Diyerek hızla telefonu sehpadan aldım. Fakat Savaş elimdeki telefonu alarak hemen engel olmaya çalıştı. "Hey hey hey! Önce bir sakin ol. " diyerek telefonu tekrar yerine indirip kollarımı avuçladı. "Güzelim şimdi dur. Önce bir selim akıl düşünelim."

 

Beni yavaşça koltuğa oturtarak usulca yanaklarımı avuçladı. " Önce kardeşinin Beren olduğundan emin olmalısın." Sessizce kolyeye bakarken devam etti. "Yarın Aslılar muhtemelen ziyaretine gelecektir. O sırada Aslı ile de bir konuş. Akıl danışır ne yapacağınıza karar verirsiniz."

 

Hüzünle gülümseyerek göz devirdim."Tabii onun da kendine gelmesini bekleyeceğim."

 

Yapmacık bir gülümsemeyle gözlerime bakıp "Peki sen iyi misin?" Diye sordu saçlarımı kulağımın arkasına alırken.

 

Sormasıyl dolan gözlerime hakim olamadım. Hüzünle başımı iki yana sallayarak ağlamaya başladım. " İyi değilim. Hiç iyi değilim. Kendimi kötü hissediyorum Savaş. Her şey yavaş yavaş çözülüyor ama ben bu kadar şeyin altında eziliyor gibiyim."

 

Bana hüzünle baktıktan sonra sıkıca sarılarak usulca başımdan öptü. "Biliyorum Güzelim. Aklın hayalin alamayacağı kadar zor bir şey yaşıyorsun."

 

Başımdan derince öpmeye devam ederken saçlarımı sevmeye başladı. "Bu ihtimali ben bile hazmedemedim, seni düşünemiyorum artık."

 

"Neden bilmiyorum ama gerçeği hem öğrenmek istiyorum, hem öğrenmek istemiyorum. Mavi'nin annem olduğunu bile hâla alışamamışken, Beren'in kardeşim olduğunu öğrenirsem nasıl hissederim bilmiyorum."

 

Savaş'ın boynuna sarılarak dolan gözlerimi tutmaya çalıştım. " Ben Mavi'ye doğru düzgün anne bile diyemiyorum. İki kardeşim var ve onlarla hiçbir şekilde bağım yok. Bir yakınlığım yok. Bir de ikiz kardeşim olduğunu öğrendim. Eğer o Beren ise, bir an onunla da yabancı olmamızdan çok korkuyorum. Bu kadar samimiyken Mavi ile koptuğum gibi onunla da koparsam ne yaparım ben? Ya Beren hayal kırıklığına uğrarsa? Ya benimle konuşmak istemezse?"

 

" Hey hey hey!.. sakin Güzelim. Ne oluyor sana böyle. Bu kadar kötü şeyler niye düşünüyorsun böyle? Olmayacak şeyler hem de."

 

"Bilmiyorum." Dedim hüzünle. Süzülen göz yaşlarımı silerken daha fazla konuşamadım. Bir süre sonra da benden uzaklaşarak gözlerimdeki yaşları usulca silip yanaklarımı avuçladı. "Sanırım hormonlardan olsa gerek. Fazla olumsuz düşünüyorsun Peri kızı. Biraz rahat ol. Her şey yoluna girecek."

 

"Önce dna testi yaptırırız. Değil mi? Ama bunu gizli yapmalıyız. Bu gerçek olmazsa ne Beren'i ne de Mavk'yi boş yere umutlandıramam." Bir an durdum. Mavi'nin kizı olma ihtimalini tamamen unutmustu. "Hii! Mavi de vardı! Onun da kızı. O şimdi bunu da öğrense, ay ben çok tuhaf hissediyorum. Mavi ile Beren nasıl bir bağlantı. Bir de ben varım. Ayh bir kötü oldum ben."

 

Savaş söylediklerimle göz devirerek beni yavaşça kucağına aldı. Ben ise şaşkınca onu izledim. " Ne yapıyorsun?" Diyebildim sadece

 

"Uyuma vaktin gelmiş anlaşılan. Bu kadar stres ne sana ne bebeğe iyi değil. Düşünmeyi bir süre bırak." Diyerek dudağımdan öperek yatağa doğru götürüp yavaşça uzanmamı sağladı. Sonra kendisi diğer tarafa geçerek usulca uzandı ve belime sarılarak huzurla karnıma sevmeye başladı. "Bebeğim. Senin bu annen varya. Çok takıntılı biri. Pireyi deve yapmakta anneni hiç kimse geçemez. Bundan hiç şüphen olmasın Meleğim."

 

Gülümseyerek bu konuyu bir kenara atmaya karar verdim. Yarın ola hayır ola demiş atalarımız. Bu yüzden düşünmeyi bir süre bırakarak bize odaklandım.

 

" Adını düşündünüz mü sayın Savaş Acar bey?"

 

" Aslında bir kaç isim var aklımda."

 

" Yaa? Hangileri?" Diye sordum merakla. Bir süre sonra karnımı sevmeyi bırakarak bana döndü. "Zeynep olabilir."

 

" Zeynep? Hangi Zeynep?"

 

" Askerlik arkadaşım olan Zeynep."

 

" Ha yani askerlik arkadaşının kız kardeşi demek istedin?"

 

" Yuh Çilem yuh! Kıskançlık olur da bu kadarı olmaz be Güzelim!"

 

"Bilemiyorum artık. Zeynep ismi neden aklında kaldı."

 

Elimi öperek pişmanlıkla iki elini birleştirdi. "Çok özür dilerim haşmetlim, tuzak bir soru olduğunu bilmiyordum."

 

"Yok canım estağfurullah. Kul hata yapabilir. Olabilir böyle şeyler."

 

Gözlerini onaylar gibi sıkıca kapattı.

"Sen ne düşünüyorsun Çilem hanım?"

 

" Ben Yazgı ya da Duru ismini düşünüyorum. Tabii hâla seçenekler var."

 

"Hım. Duru güzel gibi."

 

" Bakalım." Diyerek bir süre sessizce durdum, sonra tavana dönerek sırt üstü uzandım. Bir süre sonra o da sırt üstü uzanarak sessizleşti. Ben de sessizleştim. Fakat bir süre sonra Savaş'a döndüğümde çoktan uyumuştu.

 

Benim ise gözüme uyku girmiyordu. Beren'i düşündüm durdum. Gerçek kardeşim o ise -ki umarım öyledir- bu onun için bile güzel bir haber olurdu. Yıllarca annesinin onu terk ettiğini düşünüyordu. Onu yetimhaneye bırakan aileyi bulmuştu ama gitmekten vazgeçmişti. Artık bıkmıştı. Bu yüzden hayatını onlarsız devam etmeye karar vermişti. Benim gibi...

 

Bir süre daha düşünmeye devam ederken birden bir şey fark ettim. Aile eğer Beren'i vermişse kimden aldığını da biliyordur. Hatta belki onu kaçıranlar bile olabilir. Evet, sanırım Aslı ile ciddi anlamda konuşmamız lazımdı. Kaçıran da o aile olabilir.

 

" Evet evet. Yerin ilk işim o olacak."

Kendimi teskin ettikten sonra gözlerimi kapatarak uyumaya karar verdim. Fakat bir süre sonra tekrar gözlerimi açtım. Nedenini bilmediğim bir şekilde Canım sanki böyle, bol proteinli, bir şey istiyordu.

 

Evet, canım et istiyordu bildiğin. Hem de kelle paça. Yarın öğlenden sonra yerim düşüncesiyle uyumaya çalışsam da olmuyordu. Daha fazla dayanamıyordum. Savaş'ı dürtükledim nihayet. Benim derdime anca o çare bulur. Hem ben istemedim. Kızım istiyor.

 

" Savaş, Savaş."

 

" Hım?" Diye mırıldandı uyku mahmurluğuyla. Tekrar kolunu dürterek " Savaş." Dediğimde gözlerini ovarak zar zor bana döndü.

 

" Ne oldu Güzelim hayırdır?" Tek gözü kapalı kalan kocama bir an acımam gelse de maalesef aşermenin saati olmuyor.

 

" Canım bir şey istedi de." Bir gözünü daha açarak kollarıyla destek alıp oturma pozisyonuna girdi. Sonra da yine bir gözü kapalı halde kollarını düğümledi. "Aşerdin mi sen?" Dedi çapkın gülüşüyle.

 

" Savaş, canım kelle paça istedi ya. Böyle sulu sulu." Bir süre gülümseyerek bakakaldıktan sonra tekrar bana döndü. Sonra derin bir nefes alarak yüzünü kapatıp yukarı kaldırdı. "Allah'ım, en azından yavaş yavaş gelsin. Böyle ne bileyim, meyve olur tatlı olur. Saatinde olur..."

 

" Aşk olsun ama, benim canın istemedi ki, kızın istiyor." Diyerek kollarımı bağladım. Biraz kızmış olabilirim. İdare edecek artık ne yapalım. Hormonlar normal değil.

 

" Tamam güzelim. Gideceğim ve gecenin ikisinde açık bir lokanta bulacağım tamam mı. C

 

" Tamam." Dedim. Sanırım bu stres beni acıktırdı. " Neyseki geç saate kadar açık olanlar var. "

 

Bu haline gülerek göz devirdim. Sanırım uyku çok tatlıydı. Bıkkınca soluk alarak ayağa kalkıp banyoya girdi. Kapıyı kapatmadan lavaboda elini yüzünü yıkıyarak havluyla tekrar içeri geldi. Bir yandan da siyah tişört ve pijamasına baktı tereddütle. " Bu halim çıkmak için iyi durumdadır. Değil mi?"

 

" Yok!" Dedim hiddetle. " Olmaz bu." Savaş birden şaşkınca bana döndü. "Yani, sen üstüne bir ceket falan da giy. Akşam akşam kızlar belki uyanıktır. Böyle çıkma."

 

" Çıplak çıkacağım demedim Çilem. Üstümde tişörtle çıkacağım."

 

"Ben de dar giyim. Ne dersin canım? Beraber çıkarız öyle." Dediklerimi biraz sinirlenir gibi havluyu kenara indirerek "İyi, üstüme bir şeyler giyeyim." Dedi burnundan soluyarak. "Sadece kadınlar için değildir bu Savaş'cığım. "

 

" Onu senden çok daha iyi anladım. Merak etme." Diyerek ceketini giydi. Ben de gülümseyerek ayağa kalkıp giydiği ceketin yakasını düzeltip. Sonra da omzuna vurdum. "Hadi evimin direği! Rızkıni karına bahşetmek için çık bakalım dışarıya."

 

" Hormonlarla böyleyse eğer, neyseki içiyorsun." Kıkırdayarak omzuna vurmaya devam ettim. "Hadi hadi, çok oyalanma. Bak tansiyonum düşüyor. Galiba bayılcağım." Göz devirerek güldükten sonra yanaklarımı sıktı. "Böyle oyunculuk holywood da yok."

 

"Ayh! Teşekkür ederim. Her zaman" Deyip omzundan iterek dışarı çıkarttım. "Şimdi hadi bakılan. Hadi hadi."

 

"Tamam tamam hayırdır bu kadar, gece gece hemde." Beraber aşağı inerken, bir süre mutfağa geçerek getirmesini bekledim. Fakat bir kaç dakika sonra geri gelmişti. "Gitmedin mi?" Dedimdudak büzerek. Hayallerim suya düşmüş gibi hissettim.

 

"Benim adamlara söyledim birazdan getirirler. " "ha iyi." Diye cevap verdikten sonra yanımdaki sandalyeyi çekerek benimle beraber gelmesini bekledi. Fakat ben artık nasıl acıktıysam yine bir şey istemeye başladım. "Şey, aşkım bir şey daha isteyecektim." Tek kaşını kaldırarak bana döndü. "Söyle bakalım."

 

Elini tutarak sevimli bir gülümsemeyle " Kelle paça gelene kadar iki yumurta kır da yiyelim." Tekrar sırıtarak başını indirdi. Bir süre sonra da tekrar bana döndü. "Bunu kaldırabilir misin pek emin değilim."

 

" Kaldırırım kaldırırım! Sen hiç merak etme." Bıkkınca bir nefes alarak yanağımdan uzunca öperek iki tel saçımı kulağımın arkasına attı. "Bugünleri de göreceğimi hiç düşünmezdim. Bir bebeğimizin olacağını, senin aşereceğini, hem de gece vakti.c

 

Huzurla gülümseyerek öpmek için yaklaşacaktım ki, ayak sesleriyle hemen uzaklaştım. "Biri geliyor." Diyerek tetikte bekledim. Savaş ise sanki kim olduğunu hissetmiş gibi göz devirerek kapıya doğru baktı. Kapıdan çıkan muhterem aile üyemizle neden göz devirdiğini anlamıştım. " Emin, senin bu gece yemeklerin bir bana mı işliyor. Doğru söyle."

 

Ensesini kaşıyarak mahsunca başını eğdi." Eheh. Şey midem kazındı biraz. Baktım ses seda da var."

 

" Yani bilerek geldin." İç çekerek ellerini hayır anlamında sallayarak "hâşa! Biraz acıktım diye geldim ben." diye itiraz etti. Savaş daha fazla konuşmayarak kollarını çözüp yaslandığı yerde sinirle kalktı. "Emin, sırf senin yüzünden bu evden taşınacağım."

 

Tavayı sinirle tezgaha indirirken, Emin ise sesin şiddetiyle gözlerini kapattı. "Yumurta mı kıracaksın?" Diye sordu büyük bir heyecanla. Ben ise o an kendimi tutamamıştım. Kıkırtılarla yüzümü kapatıp gülmeye başladım.

 

Savaş ise gülmeme sadece göz devirip işine devam etti. Yağı tavanın üstüne gezdirirken, Emin ise dolabın oraya doğru yürüyerek akşamdan kalan keki çıkardı.

 

O sırad mutfakta mis gibi bir koku gelmeye başlamıştı. Bir süre sonra Nihayet tavayı ve ekmeği önüme koyarken, Emin arkasına baka baka gidiyordu resmen. "Be be tiji tayn bur." (gel gel, sen de biraz ye.) Dedi pes ederek. Sanırım kıyamadı. Ben ise yumurtaya bandırdığım ekmeği yemeye başlayarak lezzetin tadını çıkarıyordum. Emin de keki bir kenara bırakıp masadan ekmek kopararak benimle beraber yemeye başladı.

 

Savaş'a sen de yemeyecek misin? Diye sorduğumda iştahım yok diyerek Emin'i izledi sadece. Emin ise elini mükemmel olmuş işareti yaparak yemeye devam etti. Ben ise bu ikiliye zevkle izledim.

 

"Çocuklar, bu koku da ne böyle?" Osman babanın sesiyle birden sessizleştik. Bu saate bu adamcağız bile uyandırmışız meğersem.

 

Emin ve Savaş birden hazır ola geçer gibi kalkarak durumu açıkladı. Benim aşerdiğimi ve yumurta kırdığını söyledi. O sıra bana dönerlerken yavaşça kalkarak ben de karşılamaya çalıştım. Fakat Osman baba omzumu tutarak kalkmamamı söyleyerek karşı masaya oturdu. Savaş ve Emin bir an birbirine baktıktan sonra tekrar oturdular. " Bana da bir tane yumurta kırin bakalım. Benim de midem aşınmaya başlamış."

 

O sırada kapı tıklanma sesi geldi. Hepimiz de kuruma kuşu gibi kapıya döndük. "Ağam, siparişleriniz geldi."

Korumanın zamanlamasıyla göz devirirken koruma masaya indirerek dışarı çıktı.

 

O sırada Osman baba bize açıklama yapmamızı bekler gibi bakarken, Savaş hemen "Çilem ile bir şeyler istedik." Diyerek konudan sıyrılmaya çalıştı. Kızacak değildi ama ister istemez gerilmiştik.

 

" Gece gece?" Dedi hayretle. Savaş bana dönerek al işte der gibi baktı. Sonra tekrar Osman babaya dönerek "Evet." Dedi.

 

" Neyse ki üç tane almıştım baba, bu da sana."

 

Osman baba burun kıvırıp sandalyeye yaslanırken "Yok, ben almayayım." Diye cevap verdi sadece. O sırada Emin ise Savaş'ın elindekini hiç beklemeden yavaşça aldı. "Ben yerim o zaman."

 

Emin' göz devirirken Osman baba tekrar konuştu. "Adamlara söyledim, kebap getirsinler."

 

Savaş şüpheyle "Baba?" Derken, Emin bir kaşık et suyu içerek tekrar konuya dahil oldu. "Menekşe yengem kızmasın amca. Kolesterolün falan.."

 

"Şşt, sen söylemezsen duymayacak eşşek sıpası. Hadi oğlum sen de ne duruyorsun, ara şunları getirsinler."

 

Savaş göz devirerek bıkkınca soluk alabildi sadece. Bir süre sonra da telefonu alarak numaraya girdi. O sırada el kaldırarak " Bana da getirir misin Savaş'cığım?" Dedim çok geç olmadan. Savaş aval aval bana bakarken, Emin de dahil olarak " Bana da." Dedi sesini benim gibi narince incelterek.

 

Savaş "Emin." dedikten sonra dişlerini sıkarak kısık sesle konuşmaya devam etti. " Osman baba var dua et. Hey Allah'ım, bir değil üç bebeğim var, üç."

 

Telefonu kulağına getirerek dışarı çıktı. Ben de kelle paçamı yemek için tabağın kapağını çıkartarak ekmeği aldı. O sırada Osman baba ve Emin kalkarak dama geçeceklerini söyledi. Kebaplar gelinceye kadar orada bekleyeceklermiş. Ben de omuz silkerek kelle paçayı ekmeğe bandırarak yemeye başladım.

 

Bir süre sonra yine Savaş geldi. Bıkkınca soluk alarak birazdan geleceğini söyleyip tekrar masaya geçti. Bir süre derin bir nefes alırken rahatlamaya çalıştı. Sanırım bu çocuğun fazla üstüne gittik.

 

" Sanırım bugün seni biraz yordum ha."

Bunu dememle yüz ifadesi yumuşamıştı birden. Hüznün yerini gülümseme alırken sandalyeyi usulca yanına çekti. "Sen beni yormazsın Peri kızı. Kızdığıma bakma."

 

Dudağımdan usulca öperek konuşmasına devam etti. "Bu anımızı bozulduğu için moralim bozuktu aslında." Çenemi avuçlayarak tekrar dudaklarıma bir buse kondurdu. "Seninleyken, yorgunluk morgunluk kalmıyor bende. Sen yanımda olsan yeter." Bu konuşmasıyla huzurla gülümseyerek boynuna sıkıca sarıldım. "Seni çok seviyorum Peri oğlan." Belime usulca sarılırken " Şu Peri oğlan kısmını çözmemiz lazım." Diyerek söylenmeye ihmal etmedi tabii.

 

O sırada avluda kapının açılma sesi geldi. Sesle birlikte birbirimizden ayrılırken, bir süre sonra koruma bizim siparişlerle kapı tıklatarak içeri girdi.

 

Savaş kebabı alırken iki tane olduğunu fark etti. Şüpheyle adamına bakarken, Osman babaların aldığını söylemesiyle rahatlamıştı. Sanırım bunu başbaşa kalmamız için yapmış olmalılardı. Emin değildir. Muhtemelen Osman baba söylemiştir.

 

Gelen kebaplar açarak yanındaki ayranın da bir güzel karıştırarak yemeye başladık. Bu saatte nerede bulduklarını hâla sorgulasam da, çok üstünde durmadım.

 

Yemeğin üstüne bir çay da içerek nihayet odamıza geçtik ve evet. Saat gecenin üçüne kadar kebap yedik doğrudur. Bir de ben ve Emin'in kelle paça ve yumurta yemesini de eklersek, yarın sağlam çıkmayabiliriz.

 

Bir süre sonra ikimizde yataklara geçip uyumaya hazıanırken, yine içimde bir hüzün belirdi. Bu gece güzel geçti ama, yarın ne yapacağımı hala bilmiyordum.

 

 

......

 

Kahvaltı sırasında Emin yoktu. Sanırım midesini biraz bozmuş görünüyordu. Neyseki ben iyiydim.

 

Kahvaltıdan sonra bir akç misafir gelip gitt. Geçmiş olsun dilekleriyle biraz oturup gidiyorlardı. Neyseki fazla soru sormalarına izin vermeden dinlenmem için odaya gönderiliyordum. Zaten çok geçmeden etraf sessizleşmişti.

 

Ondan sonra da Mavi ve oğlu Arda gelmişti. Onların gelmesiyle özel olarak balkonda oturmak istedik. Mavi dinlenmesi gerektiği halde buraya gelmişti. Benim çok merak ettiği aslında gözlerinden okunuyordu.

 

Bir süre konuştuktan sonra Arda en başında beri getirdiği kutuyu bana uzatarak "Küçük yeğenim için çam sakızı, çoban armağanı." Dedi huzurla gülümseyerek.

 

Kutuya bakarken " Ne gerek vardı. Zahmet etmeseydin." Dedim mahçupça.

 

 

"İlk yeğenim, içimden geldi." Bir gurur vardı konuşmasında. Çabuk adepte olmuştu bu kardeşlik olayına. Ben ise bir insan bu kadar kolay ısınabilir mi diye hâla sorguluyorum.

 

"Çocuklarımın birbirine böyle güzel uyum sağlaması beni nasıl mutlu ediyor anlatamam." Kutunun fiyonkunu çözerek içinde ne olduğunu kontrol ettiğimde pembe bir şey fark ettim. Kaldırıp baktığımda huzurla gülümsedim. Pembe bir zıbındı."Teşekkür ederim. Çok güzel bir hediye bu."

 

 

" Bu da benim hediyem güzel kızım."

M

 

avi'nin de hediyesini dizimin üstüne indirerek onun da pembe fiyonkunu çözdüm. İçinde bir battaniye çıkmıştı ve tanıdık bir battaniyeydi.

 

 

" Bu?" Diyebildim sadece. Gerisini Mavi tamamladı. "Senin bebeklik battaniyen güzel kızım. Düşündüm de, belki sen kızına bunu vermek istersin."

 

Birden dolan gözlerimle battaniyeyi alarak yumuşacık dokusuna dokunmaya başladım. Üstünde beş mavi ayıcık ve gecenin yıldızı ve ayı. O kadar tatlıydı ki sarılasım gelmişti.

 

"Teşekkür ederim." Dedim elini sıkarak. Bir yandan da dolan gözlerimi silmeye çalışıyordum.

 

"Bu benim için paha biçilemez bir hediye. Bunu saklayabildiğine inanamıyorum." Dolan gözleriyle elimi öperek cevap verdi. "Size ait hiç bir şeyi atamadım ki. Sen ve Hira'nın battaniyesi hep yanımda duruyordu."

 

 

Hira dediği an yüzümü eğdim. En son görüşmemizde sonra bu konuyu konuşamamıştık. "Onu arıyorum Mehir. Bulmak için her şeyi yapacağım. Onu da bulacağım."

 

" Umarım. Evladından ayrı kalmak ne kadar zor tahmin edebiliyorum." Diyerek karnımı sevdim. " Çok zor şeyler yaşadın. Sen de, babam da."

 

"Evet neredeymiş benim bahtsız bedevim. "

 

"Aslı, kızın moralini şimdiden bozacan sus."

 

Bir an yanımda birilerinin olduğunu yeni fark ettikleri için sustular. Aslı da kendini toparlayarak hanım hanımcık gülümseyip yanımıza geldi. "İyi günler Mavi hanım ve..."

 

Arda'nın ismini bilmediği için bir süre takilmıştı. Ama Beren hemen yardımcı olarak "Arda bey." Dedi. Onunla beraber Aslı da söylerken ben ise bir an dalgınca Beren'e baktım. Belki de gerçekten her şeyden habersiz annesini izliyordu.

 

Beren' hüzünle bakarken sesleri duymamıştım bile. Aslı yanıma gelip nasıl olduğumu sorunca kendime gelebilmiştim.

 

" Tatlım iyi misin?" Deyince çok daldığımı anladım. Yavaşça ayağa kalkarak Aslı'yı nihayet selim akılla sarılarak karşıladım. Beren de yanıma gelirken ona öyle titrek sarıldım ki. İçimde bir şey canlandı sanki. Şuan sarıldığım benim kardeşim miydi? Olabilir miydi bu?

 

Ben ona sarılırken karşıdan Savaş'ı fark ettim. Hüzünle benim tepkilerini izliyordu. Gözlerine baktım çaresizce. Öyle bir can alıcı noktadaydım ki her şey ya dagılabilir, ya da toparlanabilirdi.

 

Beren uzun süre sarılı kalmadan endişelenmiş gibi sırtımı sıvazlayarak "İyi misin canım?" Diye sordu. Ben da daha fazla şüphe uyandırmamak için ayrılarak gülümsedim. " Gelmenize çok sevindim." Cevabımla birlikle gülümserken, Arda artık gitmesi gerektiğini söyleyerek onların ardından ayaklanmaya başladı. O sırada Mavi de onunla beraber ayaklandı. Mavi son kez bana sarılarak veda ederken, Aslı ve Beren'e de sarılarak onlara da veda etti. Beren'e sarıldığında canım yanmıştı sanki. Sarıldıği kişin kızı olduğundan haberi bile yoktu belki.

 

 

 

Benim kayıp olduğum zamanlarda ona çok destek olduklarını duydum. Mavi o kadar kötüydü ki, Aslı ve Beren karşılaştıkları zaman teselli etmeye çalışmışlar. Belki de Rabbim onları böyle bir araya getirdi. Birbirlerine alışsınlar diye.

 

Beren ile ayrıldıktan sonra Arda'nın ardından giderek merdivenlerden aşağıya indi. Ben ise merdivenin başında gidene kadar yolcu ettim. Yüklü olduğumdan inip yorulmamı istememişti Mavi. Ben de bu yüzden çok ısrar etmeden merdivene kadar karşıladım. Kapıya gidene kadar gidişini izledim sadece. O sırada avluya inip kapıya doğru ilerlerken, yanıma gelen Beren'e kaymıştı bu sefer gözüm.

 

Şuan belki de bir anne ile kızı birbirinden habersiz burada duruyordu ve ben ne diyeceğimi hiç bilmiyorum. Bir anda söylesem ne tepki vereceklerini kestiremiyordum. Üstelik doğruluğundan emin bile değildim.

 

Çok geçmeden giderlerken ben ise, sessizce anne kızı ve beni izleyen Savaş'a döndüm.

 

 

 

Sonra kendimi toparlayarak onların yanına gidip oturdum. Benim konum açılıp kapandıktan sonra Beren'in ilişki durumuna gelimiştik bu sefer. Demir ile barıştığını burada yeni söyledi. Haliyle Aslı şoktaydı.

 

"Beren." Dedi bir anlık sinirle. Beren ise dudağını ısırarak "Efendim?" Diye cevap verdi. Aslı da derin bir nefes alarak devam etti. "Aklının başına gelmesi için başını kaç kere duvarlara vurmak gerekiyor. Söyle ben ne kadar vurayım. Belki düzelirsin."

 

" Aslı, Demir ile bir sorunumuz yok ki. Annesi biraz ön yargılıydı o kadar. Ama şimdi bunu kabul etmiş gibi gözüküyor. Hatta benden özür bile diledi. Mahçup olmuş işte."

 

"Beren, bir şeyi net söylemek zorundayım ki şuan en ideal olarak gördüğüm erkek fıtratı aha bu safımın kocası. O da hâla ona yaptığı eşekliği yok sayarak. Yani en mükemmel erkeğin bile bir kusuru oluyor ne yaparsın."

 

"Yani ben de hâla hatırladıkça sinirleniyorum ama artık çok takılmıyorum. Bundan sonrasına bakıyorum."

 

"Erkekler öküzdür. Net! Beren bak benim asabımı bozma. Demir, Savaş gibi değil. Bak bu kızın aile üyelerinden bile seveni var. Görüyorsun. İlişkide inan bana anne baba portresi de önemli. Hele de yetim diye bir kızı aşağılıyor ise!"

 

Anlaşıldı bunun siniri, bu kızcağızın hor gördüğünü duymuş. Hakaret davası açabilir mi merak ediyorum.

 

"Biliyorum, kaynana olarak hiç iyi bir portresi yok ama Demir'i seviyorum. Onunla bir hayat kurmak istiyorum Aslı. Yani, ilk defa kendimi değerli hissettim."

 

Bunu demesiyle hüzünle ona döndüm. İkiz kardeş olarak bile aynı duyguları yaşıyoruz. İkiz olduğumuz kadar kaderlerimiz de aynıymış. Aynı duyguları, aynı dıslanmışlık...

 

"Aslı, benim kaynanalarımı unuttun sen herhalde." Dedim dalgınlığıma bir kenara bırakarak.

 

"Reyyan ana, Osman Ağa. Bunların ikisi bile yeter sana canım. Kadınlar laf bile edemiyor."

 

Biraz haklı buldum gibi. Osman baba, baba yokluğunu aratmadığı gibi, Reyyan ana da sahipsiz hissettirmiyordu bizi. Savaş'a olan sevgileri buradan bile belliydi. Ne kadar öz evlatları olmasa da.

 

Aslı "Beren..." Diye devam edecekken onu susturan bir sesle geri çekildi.

 

"Herkese merhaba gençler."

 

Tuncayın sesiydi bu. Savaş ile merdivenlerden çıkarak bize doğru yürüyorlardı. Erkeklerin gelişiyle konu hemen kapanırken, Savaş yanıma gelerek kolunu omzuma atarak oturdu. Tuncay da kendini tanıtmak için harekete geçti tabii.

 

" Merhabalar benim adıma Tuncay, sizin adınız nedir acaba?" Beren gülümseyere kendini tanıttıktan bir süre sonra Aslı'ya dönerek tekrar konusmaya basladı. Fakat tam benim adım Tuncay diyecekti ki, dili tutulmuş gibi kitlenmişti.

 

"Mer...merhabalar. adınız." Dedi ilk başta. ben ise bu haline gülerek Savaş'a döndüm. " Sanırım önce kendini tanıtmayı unuttu." Savaş da benimle beraber kıkırdamaya başlarken Tuncay'ı izlemeye devam ettik. Tuncay elini uzatığında, Aslı parmak ucuyla selamlayarak " Aslı. Benim adı Aslı." Dedi gözlerini kısıp yapmacık gülümseyerek. Sonra düşünür gibi oldu bir an " Daha önce tanışmış mıydık?"

 

Aslı'nın sorusuyla Tuncay istemsizce gülümseyerek "Sanmıyorum, çünkü böyle güzel bir hanım efendiyi unutabileceğimi hiç zannetmiyorum." Dedi büyük bir özgüvenle.

 

Aslı şaşırmış gibi kaşlarını çatarak "Anlamadım?" Diyebildi sadece.

 

" Yani, görsel hafızam iyidir. Yüzleri kolay kolay unutmam. Hele de bir Türkan Şoray gözlerine sahipse. Bu arada ben de Tuncay, Tuncay Deniz."

 

" Tanıştığımıza memnun oldum Tuncay Bey." Dedi İstanbul hanım efendisi. Öyle diyorum çünkü bir leydi gibi takılıyor bazen. Kara saçları ve Tuncay'ın da dediği gibi Türkan Şoray gözleri vardı. Sevdiklerinin yanında dünya tatlısı olur ama yabancıların yanında bordo berelidir.

 

Tuncay tekli koltuğa otururken, kendini toparlayarak ortaya konuşmaya devam etti. "Bu arada tekrardan geçmiş olsun Çilem. Gerçekten zor bir badire atlatmışsın."

 

" Teşekkür ederim. Bir şekilde atlattım işte. Fakat bana kalan sanırım bu yanıklar olacak." Dedim koluma bakarak. Biraz moralim bozulmuştu. Ne kadar aldırmasam da bir nebze üzülüyordum.

 

Savaş hüzünlendiğimi fark edince, yaslandığı yerden yanağımı avuçlayarak saçımdan usulca öptü. "Benim Meleğim. Keşke elimden bir şey gelseydi."

 

Huzurla gülümseyerek ben de yanağını sevdim. Sonra öne dönerek tekrar konuştum. "Neyse, başka konu konuşalım. Ee Tuncay? Sen de durumlar nasıl? Nasıl geçiyor hayat?"

 

 

 

Savaş yaslandığı yerden Tuncay'a dönerken Tuncay da "Öyle böyle geçiyor." Diyerek geçiştirdi. Sanırım birazcık gergindi.

 

Kahvelerle beraber bir süre daha konuştuktan sonra Berenler izin isteyerek kalkmaya hazırlandı. O sırada Aslı'yı durdurmak için aklıma gelen bir planı devreye soktum. "Aslı, sen sonra gitsen. Seninle önemli bir mevzu konuşacaktım da ben."

 

"Hayırdır inşallah."

 

"Hayırdır hayırdır." Diyerek daha fazla soramamasını diledim. Beren ilk başta şüphelense de çok üstüne gitmedi. Demir'in annesi onu çağırdığı için biraz acelesi vardı. O yüzden bizimle vedalaşarak oradan uzaklaştı. O sırada Savaş'a beni yanlız bırakması için baş sallayarak içeri gönderttim. Tuncay ile beraber nihayet bizi rahat bıraktıklarında derin bir nefes alarak önce oturtmaya karar verdim. "Aslı, sana bir konu anlatacağım, ama önce şurada bir oturalım biz."

 

" Hayırdır kız? Kötü bir şey mi oldu? Bak bu halin korkutuyor beni. Çok ciddi de duruyorsun. Hii! Yoksa bebeğe mi bir şey oldu?"

 

"Allah korusun! Tövbe tövbe!" Endişeyle tahtaya vurarak zorlu oturttu. artık. Yoksa oturacağı yok bu kızın. "Ağzını hayra aç be kızım. Hamileyim burada."

 

" Tamam tamam. Sakinim. Böyle rahat olduğuna göre kötü bir haber yok."

 

"Yok!" Diyerek sinirle bağırdım. Biraz ürkse de rahat bir nefes alarak tekrar bana döndü.

 

Omzunu severek rahatlatmaya çalışırken Aslı ise şaşkın bir ifadeyle omuzlarına bakıyordu. "Çilem? Sen iyi misin?"

 

" İyiyim. İyiyim ama nasıl anlatacağımı bilmiyorum. "

 

"Bak tatlım. Birden söyle. Dan diye."

 

Göz devirerek sinirle soluklandım. Birden söylediğimde bir yerlerine inme inerse görürüm ben seni.

 

Serpil bir bardak suyumuzu da getirirken, Aslı biraz daha ürperiyordu.

Ben ise daha fazla uzatmadan önce Beren'in ailesini sormaya karar verdim. Yavaş yavaş anlatayım.

 

"Aslı, sana bir şey soracağım."

 

"Sor canım sor. Sor yoksa ben konuşturacağım seni burada. Hadi!"

 

" Beren'in ailesini bulduğunu söylemiştin ya."

 

"Evet. Ne olmuş?"

 

"Nerede yaşadığını biliyor musun? Yetimhaneye onlar vermiş dedin. "

 

" Evet, Mardin ile Urfa sınırında bir köyde yaşıyorlarmış. Ama Beren onlarla görüşmek istemedi. Bu yüzden ben de üstüne durmadım."

 

" Ben ve senin oraya gitmemiz lazım ama."

 

" Neden? Ne oldu?" Düşünceli bir şekilde bakarken Aslı da artık endişelenmeye başladı. " Bir şey mi oldu?"

 

"Evet, oldu." Diyerek cebimdeki kolyeleri çıkardım. Aslı Berenin kolyesini fark ettiğinde bir şaşırdı. Ben de ne aradığını sorguluyordur şimdi.

 

" Bu kolyenin diğer yarısı. Yani hilal ve dolunayı birleşimi."

 

Biri Mavi biri beyazdı. Tıpkı siyah ve beyazın uyumu gibi.

 

Aslı hayretle eline alırken " Bunu nereden buldun?" Diyebilmişti sadece. Ben ise daha fazla uzatmadan "Benim kolyem Aslı. Hilal kolyesi benim kolyem. Babamın doğum günü hediyesiydi. Tıpkı ikizime verdiği hediye gibi."

 

Eliyle ağzını kapatarak birden kolyeyi yere düşürdü. Dehşete düşmüştü adeta. Bir süre bana baktı sadece. Tabii dolan gözlerine de hakim olamadı.

 

"Aslı, Beren ikizim olabilir."

Ş

 

aşkınca kenara dönerken titreyen eliyle önündeki bardağı alıp biraz su içti. Sonra tekrar bana bakarak bakmaya devam etti. "Bu...bu inanılmaz bir şey. Ne yani, bunca yıl kardeş miydiniz?" Başımı sessizce aşağı yukarı sallamakla yetindim.

 

 

 

Aslı durunu hala hazmedememiş gibi hızla ayağa kalkarak etrafında dönmeye başladı. Ben ise sadece onu izledim. Elbet duracaktı. Sonsuza kadar dönecek değil ya.

 

" Buna inanamıyorum. Buna inanamıyorum." Nihayet durduğunda, yavaşça ayağa kalkıp yanına gittim.

 

"Beni o eve götür Aslı. Ne olduğunu öğrenmem gerekiyor. Mavi'ye bile hala söyleyemedim. Bundan emin olmam lazım. Bir tesadüf mü, yoksa gerçek mi öğrenmem lazım."

 

Koltuğa geçerek yavaşça oturdu ve ağzı açık boşluğa baktı. "Beren eğer böyleyse, çok şanslı bir kız olacaksın. Çünkü seni canından çok seven bir anne ve kardeşin olacak."

 

Yavaşça Aslı'nın omzuna dokunarak kendine getirdim. "Aslı, bugün bunları öğrenmem lazım. Bana yer söyle."

 

Yavaşca ayağa kalkarak telefonunu çıkardı. Sonra bir şeylere girerken bana yerini, ailenin adını soyadını her şeyini bir belgede kayıtlı halde gösterdi.

 

"Adamın adı Mahir demek."

 

" Gidelim o zaman." Hemen başımla onaylayarak aşağı inip beklemesini söyledim. Savaş'ı çağırarak ona da gitmemiz gerektiğini söyledim. O da tamam diyerek ceketini almak için vitrin tarafına gitti. Ben de geldiğim yoldan geri dönerek aşağıya indim.

 

A

 

şağıya indiğimde, Aslı endişeli bir şekilde etrafta tur atarak bekliyordu.

 

Fakat beni görünce duraksayarak daha rahat yürümem için kolumdan tuttu. O sırada Savaş arabanın kilidini açarken arka koltuğunu da açtı. Sonra da beni alarak oturmam için yardım etti. O sırada Aslı da diğer taraftan arabaya binerek yanıma aturdu.

 

Savaş çok geçmeden şoför koltuğuna geçerken, Tuncay da hemen yanına geçmişti. Sanırım o da geliyordu.

 

"Yer Aslı?" Diyerek cevap vermemizi bekledi. Aslı da hemen telefonunu açarak Savaş'a konum verdi. Savaş bunu duyar duymaz motoru çalıştırarak hızla oraya gitti.

 

Bir saatin ardından köye vardığımızda derme çatma eski bir ev karşıladı bizi. Herkesten önce ben giderek kapının tokmağını üç kez vurdum. Onlar da yanıma gelirken kapıya bir adam çıktı. Adam zazaça" Heyro?" (Hayırdır?) Derken Savaş öne atılarak kendini tanıttı. "Nami mi Savaş? Savaş efeoğlu." (Adım Savaş. Savaş Efeoğlu.)

 

Adam sanki bizi tanımış gibi korkuyla bakarak hemen kapıyı kapatmaya çalıştı. Fakat Savaş kapatnasına fırsat vermeden ayağını öne alarak adamın yakasına yapışıp duvara yasladı. Adam korkuyla yutkunurken, birden Türkçe konuşmaya başladı. "Kimsiniz? Benden ne istiyorsunuz."

 

"Bakıyorum Türkçe konuşmaya başladın birden, neden?"

 

"Sizin buradan olmadığınızı anladım o yüzden."

 

" Peki neden yüzümüze kapatmaya çalıştın? Bunu da açıkla!"

 

"Sebiyo? Kamo Mahir?" (Ne oldu? Kim o Mahir?)

 

Kadın konuştuktan sonra iç çekerek korkuyla Savaş'a baktı. Ben de hemen araya girerek onu bırakmasını istedim. Böyle anlaşmaya varamayız yoksa.

 

Savaş sinirle yakasını bırakırken bu sefer ben konuştum. "Sizinle konuşmamız gereken çok önemli konular var."

 

Benim konuşmamın ardında bu sefer Aslı yakasına yapışıp bağırarak konuşmaya başladı. " Beren'in babası sen misin? Konuş! Onu sen mi terk ettin? Söyle lan!"

 

Tuncay "Oo sert kız imiş." Diye alaya alırken Aslı sadece göz devirerek Savaş gibi yakasını iter gibi bıraktı. " Vallaha sizin ne dediğinizi anlamıyorum hanım kızım."

 

" Mahir, nina kamo? Vaj miri" ( Mahir, bunlar kim söyle bana.)

 

Kadın korkarak kocasının safını alırken içeri geçip öyle konuşalım dedim. Adam böyle davranmasaydı daha sakin ilerleyebilirdi.

 

"Hatçe ti şo zeri ez nika yena." (Hatçe, içeri gir ben şimdi gelirim)

 

"Hayır." Dedim gözlerimi kısarak. "Belki karınızın da söyleyecekleri vardır."

 

"Çiçi ni zana Mahir, se vano no keyni?" (Neyi bilmiyorum Mahir. Ne diyor bu kız?)

 

Kızın sorularını aldırmadan cebimden kolyeyi çıkartarak adama gösterdim. "Bu kolyeyi hatırladın mı?"

 

Adam dolunay kolyesiyle daha çok strese giderken karısı da şok olmuştu. Dehşetle bana bakakaldı. "Beren Yılmaz. Yani yirmi üç yıl önce yetimhaneye bıraktığın kızın kolyesi. Şimdi hatırladın mı?"

 

Ne saçmalıyorsun diye geçiştirmeye başladığında, sinirlerime hakim olamadım. Birden yüzüne okkalı bir tokat attım. Herkes nefeslerini tutmuş beni izlerken devam ettim. " Bu kadar korktuğunu göre bir belanın içine girdiğini biliyorsun. Sen bence beni de tanıyorsun, öyle değil mi Mahir. Dedemin bir zamanlar koruması olan Mahir!"

 

Herkes dehşetle bana bakarken, ben ise sinirli bakışlarla ona baktım. Bu adamın bana anlatması gereken çok şey vardı.

 

Loading...
0%