Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@maviay_63

Uzun süre yatakta kalmaya devam ederken aklım o tespihte kaldı.

Adamın tesbihi ve ceketi hepsi bende kalmıştı.

 

Bir süre sebepsizce vicdan azabı çeksem de onun bana verdiğini hatırlayarak biraz rahatladım ama belki...

 

Ya tespih onun için önemliyse? Baba yadigarı da olabilir...

 

Aman! Neyse ne! Ben mi dedim sanki ceketini ver diye. Allah Allah!

 

Bir an gözüm çekmeceye takıldı. Vicdan azabıyla dudaklarımı ısırırken tereddütte kalmıştım. Acaba gerçekten önemli miydi?

 

Ben kafamda bu sorularla talan olurken birden kendimi çekmeceyi açarken buldum.

 

Tespihi elime alıp, biraz incelemeye başladım. Özel olarak yapılmış olduğu belliydi. Bu işlerden pek anlamazdım ama böyle bir tespih görmediğimi de iyi biliyordum. Belli özel bir tespihti.

 

İncelemeye devam ederken avluda kopan gürültüyle birden irkildim.

 

İsmimi duyar duymaz, yutkunarak pencereye baktığımda, babamın öfke dolu gözlerini görebiliyordum. Neler olduğunu anlamak için hemen tespihi çekmeceye koyarak aşağı indim.

 

Avluya çıktığımda, babam, öfkeyle bana bakıyordu ve bu benim korkumu dâha çok arttırmıştı. Sadece ben değil, avluya toplanan herkes korkuyla bizi izliyordu.

 

Babam telefonunu açıp ekranı gösterdiğinde şok içinde ekrana bakakaldım.

 

"Bu sen değil misin?"

 

Korkuyla göz bebeklerim büyürken iyice sessizleşmiştim. Bu yüzden daha çok suçlu durumuna düşmüştüm.

 

"Konuş!" Diye bağırırken yerimden irkilerek cevap verebilmiştim.

 

"E...evet baba."

 

Cevabımdan sonra tam elini kaldırıp tokat atacaktı ki son anda vurmaktan vazgeçti.

 

Yine başını tutarak sakinleşmeye çalıştı çünkü beyni allak bullak olmuştu. Ne yapacağını, ne diyeceğini artık kendisi de kestiremiyordu. Bana vurmak istemiyordu, bu yüzden kendiyle büyük bir mücadele veriyordu. bu öfkeyle kızaran suratından belliydi. Ama beni cezasız bırakmaya da niyeti yoktu. Biliyordum çünkü Ekrem Yaman'ı çok iyi tanıyordum.

 

"Madem Ahmet'i buldun, niye bize haber vermiyorsun sen!"

 

"Baba..."

 

"Ne baba ne! Söyle, niye sakladın bunu?"

 

" Önce ben konuşayım dedim, olayı belki telafi ederim diye."

 

"Ahmet senden yardım istemiş kaçmak için, sende buluşup konuşuruz demişsin. Niye yalan söylüyorsun ha!"

 

" Olayı düzeltmeye çalışıyordum."

 

"Düzelttin mi peki! Ahmet de kaçırdığı kızda Efeoğlu konağunda ölüm ile burun burunalar!"

 

Yengem bunu duyduğunda sesi tüm konağa inletmişti. Bir annenin feryat sesleri kalbime bir ok gibi saplanırken tüm yaptıklarımdan çok pişman olmuştum. Her şey benim yüzümdenmiş gibi hissetmeye başlamıştım.

 

" Ekrem abi sen ne dersin? Oğlum...oğluma ne yaptılar. Allah aşkına söyle."

 

Babam hüzünle sessizleşince Yengemin korkusu dâha çok artmıştı.

 

"Kurbanın olayım abi, oğluma ne oldu söyle! Ne olur söyle!"

 

"Hâla bir şey olmadı yenge korkma. Kimse Ahmet'e bir şey olmasına izin vermeyecek ama her şey zamanla belli olur maalesef."

 

Bunu söylerken öfkeyle bana bakıyordu.

 

Cümlesini bitirdikten sonra kolumdan tutarak merdivenlere çıktı.

 

" Bugün odandan çıkmayacaksın. Ortalıklarda görünme anladın mı!"

 

" Bey ne yapıyorsun! Bu yaşta cezamı verilir. Dur Bey Allah aşkına!"

 

" Sen karışma Menekşe! Zaten yüklüsün odana çabuk. Bugünlük bu kadar dert bana yeter."

 

Bunu söyleyerek koridora çıkıp yürümeye devam ederken bir an durdu. Koridorun sonundaki kapalı kapıya bakakalmıştı. O kapı hep kapalıydı. Oraya hiç kimse giremezdi.

 

Küçüklüğümden beri oraya yaklaşmak bile yasaktı bize. Orda ne olduğunu hep merak etmiştim ama en çok da annem ve babamın kapıyı görünce neden bu kadar üzgün olduklarını hep merak ediyordum.

 

Babam sirkelenerek yürümeye devam etti ve sonra kapımı açarak beni odaya itmişti. Bir an kapıyı yüzüme kapatığında hemen kapıya giderek açmaya çalıştım ama buna fırsat kalmadan kapıyı kilitlemişti.

 

"Kimse açmayacak bu kapıyı anladınız mı!"

 

Ben ise kapının kolunu kurcalıyor, tüm gücümle çırpınıyordum.

 

"Baba aç şu kapıyı ne olur!"

 

Kapıyı ne kadar yumruklasam da hiç bir sonuç vermiyordu.

 

" Ekrem kızcağızı odaya kilitlenmenin anlamı ne Allah aşkına!"

 

" Sen karışma Menekşe!"

 

Bir an sessizleşse de devam etti. Ben ise korkuyla babamı dinliyordum. "Babam bu mesaj olayını duydu. Sence bu kıza ne yapar biliyor musun? Ona kıyar, hiç acımaz kıyar ona ve bunu benden dâha iyi sen biliyorsun."

 

Babamın söylediklerini duyar duymaz göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Bu sefer başımın gerçekten belada olduğunu dâha çok kavramaya başlamıştım.

 

" Bu kızın mesajı saklaması yüzünden berdel olursa ne yapacağız? "

 

" Sen ne dersin Bey? Nasıl olur!"

 

Babamın söyledikleri ile elimi ağzıma kapatarak uzun bir süre şok ve korkuyla kalakaldım.

 

Dışardan bir adamın sesi geldiğinde hâla kendime gelememiştim.

 

" Ağam işler karışmış, ya Ahmet ağamı öldürecekler ya da berdel olacak diyorlar."

 

"Babam Zara'yı hayatta vermez."

 

Sanki inadına bilmezlikten gelir gibi konuşuyordu. Bunu biliyordu ama kabullenemiyordu Babam.

 

"Ağam... Sefer ağam Çilem hanımı verecekmiş."

 

Babam dedemi iyi tanıyordu. Onun da annemin de korktuğu başına gelmişti. Ben ise yere çökmüş vaziyette kendime gelmeye çalışıyordum. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Sanki yer ayaklarımın altından kaymıştı.

 

" Öyle saçma şey mi olur!"

 

"Yılmaz ağa ile berdel olacakmış."

 

"Ne!"

 

Babamın sesindeki endişe her halinden hissediliyordu. Korkuyordu ilk defa benim için korkuyordu. Benim durumum ise dâha kötüydü.

 

Bacaklarımı içime çekerek kollarımla sallanıp durdum. Gerçekten sonum gelmişti. Burdan sonrası yoktu. Artık gerçekten bitmiştim. Beni buna zorlayacaklardı. Beni sevmediğim, bilmediği bir adamla evlendirmeye zorlayacaklardı. Bana bir pazardan aldığı mal gibi bakacaklardı. Çıkış yoktu.

 

"Allah'ım ne olur yardım et bana, ne olur beni bu esaretten kurtar. Ne olur."

 

Bütün gün ağlayarak burdan kurtulmak için dua ettim. O kadar çok dua ettim ki bir süre sonra umudum tükenmişti.

 

"Seni yaratandan ümidini kesmek varlığını inkar etmektir." Bu sözler aklıma geldikçe vicdan azabı çekiyordum ama bir çıkış da düşünemiyordum. Burdan sonrasında çıkış göremiyordum. Dedem yumuşamazdı, Osman amcanın da vazgeçmeyeceğini iyi biliyordum. Berdel olayı hafife alamayacağım kadar ciddi bir konuydu çünkü. " Allah'ım burda, şuan canımı al. Ne olur artık beni bu dünyadan çıkar. Nefes alamıyorum artık...nefes alamıyorum."

 

Ağlayarak yüzümü dizlerimin üzerine yasladığımda bir an annemin çığlık sesleri geldi.

 

"Ahh! Bebek geliyor!"

 

Annemin cümleleri beni dehşete düşünürken, göz yaşlarımı silerek hemen ayağa kalktım. Zamansız bir zamanda, zamansız bir misafir.

 

Harika! Bende bugün dâha ne kadar kötü gidebilir diye düşünüyordum.

 

"Melek yenge, Hatçe teyze çıkarın beni buradan ne olur... Zara, Sevgi sesimi duyan yokmu ne olur açın kapıyı."

 

Kimseden ses çıkmıyordu. Herkes annemle ilgileniyordu sanırım.

 

Kimsenin sesimi duymadığını anlayınca etrafı biraz kurcalamaya çalıştım. Kapıyı açmak için bir şeyler bulmam lazımdı. Alel acele etrafa göz gezdirirken pek bir şey bulamamıştım.

 

Kapıya dönerek kendim kırmaya çalıştım. " Hadi Çilem, bunu yapabilirsin hadi! Bir...iki... üç!"

 

Omzumla kapıya hızla vurarak kırmaya çalıştım neyime güvendiysem artık kapıyı sağlam haliyle bile açamazken.

 

Bir kaç kere dâha denedim ama hiç bir işe yaramadı. Fakat vazgeçmeye niyetim yoktum. Son kez derin bir soluk alarak tüm gücümle kapıya vurdum ama kapı değil benim kolum kırılmıştı. Açıdan iç çekerek omzumu sıvazlamaya çalıştım. " Yuh be! Neyden bu kapı, taştan mı? Alt tarafı tahta parçası!"

 

Kolumu ovuşturarak acımın dinmesini beklerken kapının açılma sesi ile bir an durdum. Kapı açılırken nefesimi tutmuş korkuyla bekliyordum ama kapının eşiğinde Sevgi'nin kafasını gördüğümde rahat bir nefes alarak yanına gittim.

 

"Sevgi, tam zamanında geldin."

 

"Acele et, anneni hastaneye götürdüler."

 

Elindeki araba anahtarlarını uzattığında şaşkınca bakakaldım.

 

" Bununla çabuk gidersin."

 

Birden Sevgi'ye sarılarak yanağından öptüm. "Sağol fıstığım."

 

Sevgi'ye çoğunlukla minnettar olduğumda fıstığım derim. Benim koyduğum takma isimdi. Çünkü yanakları tombik tombik ve tatlı biriydi.

 

Hemen dışarı çıkar çıkmaz arabaya binerek hastaneye yetişmeye çalıştım. Hastaneye vardığımda da annem doğum hanedeydi. Bir kaç saatin ardından bir odaya almışlardı annemi ben de hemen yanına gittim. Onu görünce rahat bir soluk alarak yanına gittim.

 

" Anne sen iyimisin?"

 

"Merak etme kızım ben iyiyim."

 

" Ya kardeşim o nerede."

 

"bebek odasında, birazdan getirirler."

 

ARahat bir nefes aldım. Annemden çok ben endişelenmiştim. Sanırım anne olsam nasıl olurdu düşünemiyordum. Kardeşimde bile bu kadar endişeli isem anne olunca düşer bayılırım her halde...

 

Bir an yüzüm düştü. Berdel olayı aklıma gelmişti çünkü. Zaten hayatım bitmişken çocuk da onunla beraber getirmek istemiyorum. Çocuğum birbirini sevmeyen bir anne ve babayı hak etmemeli.

 

Bir süre kardeşim, ardından babam gelmişti. Ben ise onlara bakakalmıştım.

 

Bebeğin kız olduğun öğrendiğimde endişelenmiştim. Benim gibi onada sevgilerini vermeyecekler diye ödüm kopuyordu. Fakat korkularımda çok yersizdim çünkü babam bebeğin yanına gidip anlından öptü. Annem ve babam bebeğin etrafını dluşturmuş izliyorlardı. Güzel bir aile tablosu oluşturmuşlardı. Acıyla gülümsedim

Sanırım bu manzarayı kıskanmıştım. O bebeğin yerinde olmayı çok isterdim ama mutluyum en azından o sevgi dolu bir evde büyüyecekti. Ya da ben öyle düşünüyordum.

 

Olaylar ise hâla düzelmemişti. Durum çok karışıktı. Fakat kimse bunu düşünmeyecek kadar başka bir şey ile meşguldu.

 

Babam bir süre sonra taburcu işlemleri için dışarı çıkarken ben de arkasından gittim.

 

"Baba!" Diye seslendiğimde bir an durdu. Korkuyla nefes alarak devam ettim.

 

"Baba, beni vermeyeceksiniz değil mi?"

 

Yutkunup endişeli gözlerle sormuştum. Durumu bilmek istiyordum.

 

" Git annenin yanına."

 

Tekrar arkasına dönüp gidecekti ama yine çağırdım.

 

- Baba, beni bu kadar da sevmiyor olamazsın öyle değil mi? Bu kadar da sevilmemiş olamam değil mi?

 

Göz yaşlarım artık akarken her zamankinden dâha çok korkuyordum. Ama ne yapabilirdim. Gidecek yerim, sığınacak hiç bir limanım yoktu.

 

Bu cümlelerimden sonra babam bana dönerek sıkıca sarıldı. Ben ise acıyla gözlerimi yumdum.

 

"Özür dilerim, elimden hiç bir şey gelmiyor, Efeoğulları senin olmanı istiyor."

 

Dona kalmıştım. Neden ben?

Neden inadına benim evlenmemi istiyorlar. Zara'yı versinler, o Yılmaz'ı çok seviyordu. O bunu seve seve kabul eder öyle değil mi? Yanılmıyorum öyle değil mi?

 

Ben acıyla yutkunurken babam konuşmaya devam etti.

 

" Dedenin ağzından çıkan neyse o olacak, Efeoğulları lafı geri almayı kabul etmiyor."

 

Bu cümleleri söylediği gibi ardına bakmadan çekip gitti.

 

Bundan sonra ne olacaktı? Bilmediğim tanımadığım bir adamla bir ömür mü yaşayacaktım. Zaten ben doğduğumdan beri gün yüzü göremüyordum şimdi de bütün hayatımı çalıyorlardı.

 

Ağzımı kapatarak hıçkırıklar içinde ağlamaya başladım. Bir karadelik gibiydim. Hayatım kötüye gittikçe dâha çok kötüyü yutuyordum. Göz yaşlarımı sıcaklığı artık gözlerimi acıttığında hiç bir şekilde umursayamıyordum. Aksine gözlerimdeki acıyı hissettikçe dâha çok ağlıyordum. Artık acıdan zevk alıyordum. İnadına dâha fazla acı çekmek istiyordum. Çünkü güzel olan herşeye artık alerjim var gibiydi.

 

Uzun bir süre sonra kendimi toparlayarak annemin yanına döndüm.

Annem bütün gün bebeği izliyordu. Bense onu izliyordum.

Acaba bana da böyle bakmışmıydı?

 

 

Loading...
0%