Yeni Üyelik
75.
Bölüm

75. Bölüm

@maviay_63

Üç ay sonra

 

"Aslında şu koltuğu buraya koysak hiç fena olmaz."

 

" Öyle mi diyorsun?" Dedi elini beline alarak. Ben ise zavallı kocama gülümseyerek "Biraz geniş olsun burası. Doğuma az kaldı. Sonradan bunları düşünmek istemiyorum."

 

Savaş tek kaşı havada bana bakarken zavallı Emin içerden sandalyeleri getiriyordu. "Emin sandalyeleri şu tarafa koy."

 

Hazır ağuztosun son hünlerindeyiz ve yağmur yağmamışken dısarda yemek güzel olacaktı.

 

Emin tekrar içeri geçerken ben ise salıncakta hafifçe sallanarak onları izlemeye devam ettim. Bugün misafirlerim Maviler ve Osman babalardı. Son üç ayda dördüncü yemeğe davet erişimdi. Herkesi bir arada toplayacak bir zaman anca bulunuyordu. Bugün herkesin müsait olacağı bir zamandı. Amcamı ve Reha ağabeyim de çağırdım ama sadece Reha agabeylerim gelecekti. Amcam hâlâ iyi hissetmiyormuş kendini. Babasının ailesini ve gerçekleri öğrendikten sonra hâlâ toparlanamadı. Bu yüzden benim yüzüme bakmaya bile cesareti yok. Ekrem Yaman'a ne olduğu umrumda bile değil. Ama bazen şu aptal vicdanım koyamıyor. Alıyorum ister istemez. Ama yine de ona hiç yüz vermedim. İki kere benden af diledi ama affetmedim. Bana yaşattıkları unutulacak şeyler değildi.

 

"Selam gençler, kolay gelsin."

 

Savaş be Emin hep bir ağızdan konuşarak "Kolaysa başına gelsin." Dedi sinirle. O an Tunvay elini havaya kaldırarak " Tamam bir şey demedim sakin." Dedi tedirginlikle.

 

Ben de kıkırdayarak sallanmaya devam ettim. "Oo Türkan bey, siz mi geldiniz?"

 

" Sana da merhaba Sevimsiz hanım."

 

Savaş arkadan ensesine tutarak bir adım öne geldi." Kime sevimsiz diyorsun sen?"

 

"O zaman sen de karına söyle benimle dalga geçmesin artık."

 

Savaş kıkirdayarak kokunu onun omzuna attı. "Ama nasıl yakıyordu sana. O Türkan yok mu o Türkan. Seni iki günde mahfetmiş."

 

O sırada Emin sandalyeleri düzelterek birisinde oturdu. "Bari o Türkan'a aşkını itiraf et yoksa pişman olursun. Tıpkı benim gibi."

 

" Hayırdır, sen kime aşık oldun?" Savas'ın sorusuyla bir tık gerilen Emin tekrar ayağa kalkarak içeri girdi. O an birbirimize şüpheyle baktık. "Anlaşılan yaralı bir aşığımız var." Diyen Tuncayla düşünceli bir şekilde içeri geçerek beni bahçede yanlız bıraktı.

 

O sırada ben de sandalyede hafifçe sallanmaya devam ettim. "Askere gider ayak bir bu eksikti..." bir an sallanmaya durdurdum. Yoksa bu hâla Beren'e mi aşık.

 

Yutkunarak ayağa kalkarken gidip gitmemek arasında ikilemde kaldım.

 

"Böyle bir şey olursa ayvayı hakketti yerdi." Endişeyle içeride konuşmalarını izlerken telefon çaldı bir an. Bunun etkisiyle telefonu elime alarak numaraya bakmadan açtım. Hâlâ onları izlerken "Alo?" Dedim düşünceli bir halde. "Alo, canım nasılsın." Bir an gözüm bebeklerim büyüdü. " Beren, sen miydin?" Diyerek telefonu hızla bakıp tekrar kulağıma koydum. " Numaramı mı sildin şaşırdın kaldın."

 

"Ha yok. Biraz dalgındım numaraya bakmadan açtım. O yüzden böyle."

 

"Hayırdır. Ne seni böyle düşündürüyor." Yutkunarak "Bir şey yok." Dedim hızla. Sonra devam ettim. "Doğuma az kaldı ya, biraz korku var üstümde. Ondan."

 

"Endişelenme, stres yaptıkça daha zor olur sana yoksa. Olumlu ol. Pozitif ol. Her şey güzel olacak."

 

"Çalışırım." Dedim tedirgince sonra devam ettim. "Haklısın. Biraz fazla endişeleniyorum." Dedim konuyu kapatarak. O da aferim, böyle devam diyerek nişan hazırlıkları için bir fikir danıştı. İki ay önce yüzükler takılmıştı. Aile arasında bir söz kesilmişti. Yani pek akraba, kolu komşu yoktu. Demir'in ailesinden bir yakını vefat ettiği için de düğünü ertelemek zorunda kaldılar. Benden de iki gün sonra gelinlik provası için gelip gelemeyeceğimi sordu. Ben de gelirim diyerek telefonu kapattım. O sırada Savaş ve diğerleri kalan sandalyeleri dışarı çıkartarak olup olmadığını sordular bana. Ben de oldu dedim üstün körü. Emin askerlik kaydı için içeri geçerken hemen çocuklara dönüp. "E ne oldu? Konuşabildiniz mi?" Dedim merakla.

 

Fakat kimse cevap vermemişti. Tuncay bir işi olduğunu söyleyerek dışarı çıktı. Savaş da onu karşılamak için ardından gitti. Bunlar az önce sorumdan mı kaçtılar?

 

Savaş yanıma gelerek beni içeri almaya çalışırken ben ise şüpheyle ona baktım ve Savaş dedim imayla. "Burada neler oluyor?"

 

"Bir şey olmuyor. Erkek erkeğe bir konuşma yaşandı sadece."

 

"Öyle diyorsun? Ama nedense siz ikiniz bahçeye gelirken suratınız beş karış gibi görünüyordu."

 

"İçeri geçelim. Misafirler birazdan gelir."

 

Bir şey demeden hafifçe ayağa kalkıp onunla ayak uydurdum. İçeri geçmemizden bir süre sonra kapı çaldı. Misafirler geliyordu yavaş yavaş. O sırada Emin de yukarıdan kendini toparlayarak indi. O sırada bir an için üzüldüm. Fakat çok takılmadan Savaş ile kapıya doğru yürüdüm. İlk gelen Reha ağabiler ve çocukları idi. Buyur ederek içeri geçirirken çocuklar heyecanla bana sarılarak bebeğe kaç gün kaldığını sordu. O sırada melek yengem "Mert." Diye sertçe çıkışırken sorun olmadığını söyleyerek Mert'e döndüm . "İki hafta kaldı Mert'çim."

 

Karnımı usulca sevdikten sonra içeri geçerek bahçeye çıktılar. O sırada Reha ağabeyleri karşılayarak içeri geçtik. Biraz oturduktan sonra diğer misafirlerimiz de gelmişti. Maviler ve Beren ile beraber ardından Osman babalar da geldi. Onların da gelmeleriyle yardımcım toplu bir kahve yaptı. Böylece bir süre sohbet ettik. O sırada Emin ise elinde telefonla sohbetten tamamen kopuktu. Hâlâ eski moralsizliği üstündeydi. tam o sırada, şansına Beren'in düğünü konuşulmaya başlandı. Reyyan ana düğün ne zaman diye konuya girmeye başlamıştı. O an stresle Emin'e baktım. Emin ise bir an etrafa bakar oldu ama tekrar telefona döndü. Bir an yutkunmadım değil. Umarım bana öyle geliyordur.

 

Beren'in düğün konusundan başka bir konuya girdiğimizde Emin de bir telefon görüşmesi olduğunu söyleyerek dışarı çıktı. Zamanında gitti, akıllı çocukmuş. Komik momik ama çocuk zeki. Nerede ne yapması gerektiğini biliyor.

 

O bahçeye çıktıktan sonra Reyyan ana gül ve Mavi konuşmaya başlamıştı bu sefer. Emin için üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi...umarım yanılıyorumdur. Evet evet yanılıyorumdur. Kafamda kuruyorum.

 

Ben böyle derin düşüncelere dalarken en sonunda Savaş yemek için bahçeye yönlendirmeye başladı. Kızların çoktan hazırladığı masaya doğru geçerek akşam yemeğine geçtik. Saat on sekiz civarıydı. Neyseki hava aydınlık ve güzeldi.

 

Herkes yemeğini yemeye devam ederken Zara ve Beren'in huzursuz olduğunu hissetmeye başlamıştım. Ikisinde de sanki büyük bir problem vardı. Ama ne? İkisi de eşleriyle kavga etmiş diye yorumladım. Başka da bir şey gelmiyordu aklıma.

 

Bunlar aklımı kurcalarken Savaş bu düşünceli halimi fark etmişti. Bir ara bir şey mi oldu diye kısıkça sordu. Ben de bir şey yok diyerek geçistirdim. Belki de kendi kafamda kuruyorumdur.

 

Bir süre sonra yemek son bulurken çaylar da üstünden geldi. Hep beraber bahçedeki koltuklarda oturarak çay içmeye devam ettik. Sonra da ailecek geçirdiğimiz zamanı huzurla bitirerek yavaş yavaş dağılmaya başladılar. Fakat Zara biraz daha kalmak istedi. Kuzen kuzene bir şeyler konuşmak istedi. İlk başlarda Yılmaz itiraz etmek istese de, Zara'nın üzüntüsünü görür görmez kabul etmişti.

 

Bu sayede herkes dağıldığında Savaş odada olacağını söyleyerek odaya geçti.

Biz de kararan havada bahçede oturduk. Belliydi bir şey konuşacaktı.

 

"Seni dinliyorum." Dedim sakince. O da biraz huzursuzca ellerini bağladı. "Çilem." Dedi ilk başta. Efendim dedidiğimde yine bir süre sessizleşerek tekrar "Çilem." Dedi tedirgince. Sinirle bir soluk alarak " Adımımı mı ezberliyorsun, konuşsana." Dedim bıkkınca.

 

"Yılmaz bana karşı çok mesafeli. Eskisi gibi değil. Eskiden sıcak ve samimiydi. Beni her şeyin önüne koyuyordu. Fakat zaman geçtikçe..." Gözlerine acıyla yumarken devam etti. "Sanki benimle sırf bir şeyler kanıtlamak için evlenmiş."

 

" Nasıl yani? Anlamadım."

 

"Beni sürekli seninle kıyaslıyor. Eskiden sadece benimle ilgileniyordu, ama artık sadece benden kurtulmak istiyor gibi davranıyor." Ciddi birbifadeyle ona baktığımda gözünden süzülen yaşlarımı silerek hüzünle devam etti. "Üzgünüm, senden başka dertleşeceğim kimse yoktu Çilem."

 

"Sorun değil. Bazı şeyleri atlattık. Ne kadar kötü şeyler de yaşasak, bazen konuşmamız gerekebilir. Ama bu eskisi gibi olacağımız anlamına gelmiyor." Dedim düz bir şekilde. Zara biraz hayal kırıklığına uğramış gibi olsa da devam etti. "Tuncay ile konuşurken duydum, Tuncay ona sırf Savaş beni, yani seni sevdiği için evlenmek istediğini söyledi."

 

Ağzım bir an ona bakakaldım. Bu Tunvay'daki deli cesareti kimse de yok.

"Yani bunu yüzüne dan diye söyledi öyle mi?"

 

"En acısı da ne biliyor musun? Yılmaz bunu inkar etmedi. Bu doğru değil demedi. Sadece ne saçmalıyorsun deyip durdu. Tuncay üstüne basa basa üç kere sorduğu halde. Bir hayır bile diyemedi. Bir hayır bile. Tuncay doğru mu değil mi diye sorduğu halde bir hayır bile diyemedi."

 

"Peki bunu bana neden anlatıyorsun."

Savaş'a son anda anlatmaktan vazgeçmek zorunda kalmıştım. Doğumdan sonra belki kafamı daha rahat toparlayabilirdim diye düşündüm. Ama bir şeyi fark ettim, bu sırrı ne kadar çok saklansam benim için o kadar çok büyük bir sorun haline geliyordu.

 

"Senin de düşüncelerini de merak ediyorum. Sence...Yılmaz bana ihanet edebilir mi? Ya da beni terk edebilir mi?" Bir süre bir şey diyemedim.

 

" Saçmalama Zara. Sen de iyice şerefsiz ettin kocanı. Tamam, belki biraz takıntılı bir hali olabilir ama seni seviyor. Seni kabul etti. Senin için çırpındı hep." Bir şeyler söyleyerek onu da huzurunu da bozmanın anlamı yoktu. Olacaklar ne ise olacaktır. Ayrıca Yılmaz'ın gerçek duygularını bilemediğim için bir şey diyemezdim.

 

"Eğer olursa da Zara'yı hiç sevmemiştir demektir, ya da o sevgi bitmiştir. Ama bir yandan düşünüyorum da seven insan kolay kolay bırakmaz. Eğer seni gerçekten sevmiş ise senden başkası değil bakmaz, düşünemez bile. Gerçek aşk budur işte. Deli divane halde sadece kendi sevdiğini sevmek, sadece onu beklemek. Gerçek aşk budur Zara. Diğerleri hep boş, hep yalan...ya da zayıftır. Hem de çok zayıf."

 

"Onun beni sevdiğini hissediyorum ama bir yandan da hissedemiyorum." Belirsiz e başını eğerek düşünceli bir hâle büründü. "Emin değilim, ona hiçbir şeyde artık emin değilim. Yılmaz değişiyor ve neler olduğunu anlayamıyorum."

 

Bir süre hüzünle öylece kaldıktan sonra eline telefonu alarak Yılmaz'ı aradı onu alması için. Sonra da tekrar bana döndü. "Çilem, ben hamileyim." Bir an şaşkınca karnına bakarken tekrar ona döndüm. "Kimsenin haberi yok mu?"

 

"Henüz kimseye söylemedim. Bugün baktım çift çizgi çıktı. Test için de hastaneye gittim. Yarın kesin öğreneceğim." Karnına dokunarak hüzünle bana döndü. "Hamile olduğuma eminim. Fakat buna Yılmaz hazır mı, onu bilmiyorum işte."

 

"Kiminle gideceksin yarın?"

 

"Rüya ablamla. Beni o götürecek." Derken bir telefon çaldı. Zara'nın bakışlarında arayanın Yılmaz olduğu anlaşılıyordu. Hemen cevap vererek geliyorum dedi. Sonra da kalkmak için hazırlandı. Ayağa kalktığında ben de onunla beraber yavaşça kalkarak içeri geçtik. O sırada Savaş da kapıyı çoktan açmıştı. Gelen Yılmaz idi. Savaş ile selamlaştıktan sonra Zara benimle vedalaşarak önden yürüdü. O sırada Savaş koli kapıda asılı halde Yılmaz'a döndü. "Ne oluyor. Ne yaptın ona?"

 

"Bir şey yapmadım ben. Kendi kendine tripleniyor." Diyerek sinirle yürüdü. O sırada Savaş bu sefer bana döndü. "Zara'nın nesi var?"

 

Derin bir nefes alıp kollarımı bağlayarak onların ardından baktım. "Sanırım Yılmaz'ın sevgisine karşı şüpheleri var."

 

"Bunca ihtiras, hırsın içinde olacağız buydu."

 

" Nasıl yani?" Dedim endişeyle. "Yılmaz Zara'nın doğru düzgün yüzünü bile görmemişti. Sadece son gün gitmek üzereyken bir kere gördü. Sonradan ne olduysa onun kaderi olduğuna inandı."

 

Biraz düşünceli bir halde dururken devam etti. "Onhnla doğru düzgün bir vakit bile geçirmeden hemen evlenmeye kalktı. Halbuki isteseydi nişan zamanında daha yakından tanıyabilirdi. Bu sayede kendi kendilerine ikna olurlardı."

 

"Biz de zorla evlendirildik ama haklısın, birbirlerini tanımaya ihtiyaçları vardı. Bizimkisi tamamen şans. Belki hiç sevmeyecektik birbirimizi."

 

Yaslandığı kapıdan uzaklaşarak bana doğru yürüdü. Sonra yanaklarımı avuçlayarak burnumdan usulca öptü. "Şans falan değildi. Çünkü ben sana ilk gördüğüm anda vuruldum.." bir gözünü kapatarak düşünüyormuş gibi baktı. "Rüyaların da katkısı olabilir."

 

"Aslında ben de gördüm. Yüzsüz bir adamla çölün ortasında dans ederken buldum kendimi."

 

Gülümseyerek yanağımdan öpüp kapıyı ardımızda kapattı. Sonra da beni yavaşça kucağına alarak salona doğru yürüdü. Az önce yaşananların huzursuzluğun rağmen gülmeye çalıştım. Artık hiçbir şey eskisi değildi. Artık bir şeyler değişiyordu, ya da berraklaşıyordu. Zara için de benim için de.

 

Beni koltuğun üstüne bırakırken kaset çalardan sakin romantik bir müzik açtı ve yanıma gelip kalkabilecek misin? Dedi elini uzatarak. Ben de biraz dinlenerek sadece beş dakika dedim. Çünkü artık yorgundum. O da bunu anlamış olacak ki belimden tutarak hafifçe kaldırdı. Gerçekten de beni tanıyormuş gibi hissettim. Normalde yürüdüğümde üstümde bir ağrı olurdu ama şimdi belimin ağrısı Bike eskisi değildi. "Beni taşıyorsun sen bayağı." Dedim omzuna dokunurken. O da bu tatlı şaşkınlığıma huzurla gülümseyerek dans etmeye devam etti. Bir süre sonra şarkının sonlarına geldiğimizde uzun süren sessizliğini bozmuştu. "Bu şarkıyı bir adam da seviyordu. Bir filmde görmüştüm, karısı alzaymir olurken onu hatırlayamadığı için yıkılmıştı. Her gün her defa onu çok sevdiğini ve ona aşık olduğunu söyler dururmuş." Omzuma hafifçe yaslanarak konuşmaya devam etti. "Sen beni on kere de unutsan, ben seni ömrüm boyunca unutmayacağım gül goncam. Onu o kadar çok seviyormuş ki, tüm hayatını onu sevdiğini söylemiş. O ne kadar unutursa, o kadar söyler, o kadar anlatırdı. Taki ölene kadar."

 

Müzik biterken göz göze geldik. "Beni unutsan seni döverim. Ona göre. "Bu halime sırıtarak bana doğru yaklaşıp boynumdan öptü. Sonra tekrar bana döndü. "Bu dünya seni bana unuttursa da, kalbim hep sana ait olacak. Bundan hiç şüphen olmasın Peri kızı." Belime usulca sarılıp kendine çekerek devam etti. "Akil unutur ama kalp unutmaz. Çünkü ruhun kalbindekiyle bedenden ayrılır."

 

 

 

"Vay be Romeo. Romeo, Romeo olalı böyle bir şey görmedi. Alayla sırıtarak çenemi tuttu. "Bunu sanırım juliete borçluyuz."

 

"Hayır, bu sana bağlı bir şey. Hiç sevmeyen kadının bile kalbini yumuşatacak şeyler söylüyorsun."

 

"Yani seni mi?" Dedi usulca yaklaşırken. "Sanırım." Dedim yutkunarak. Belime sarılırken "Sanırım ya sanırım." Dedi alaylıca. Sonra usulca dudaklarımdan öperek biraz daha yaklaştı. O sırada belimi gıdıklamaya çalışarak uğraşmaya başladı. O sırada geri çekerek engel olmaya çalıştım. Fakat o anda bir sancı girmişti karnıma. Savaş'a durmasını söyleyerek karnıma sarıldım. "Sancım..." tekrar bağırarak iç çekerken Savaş endişeyle bana eğildi. "İyi misin?"

 

" Sanırım biraz uğraşmak istiyor bizimkisi." Karnıma dokunarak rahat bir nefes alırken tekrar çığlık attım. "Bebek mi geliyor yoksa?" Dedi endişeyle. "Ne bileyim ben! Daha iki haftası vardı!" dedim sinirle. Sancı korkunç artıyordu. Bir süre sonra tam geçti derken bu sefer suyum gelmeye başlamıştı. O an Savaş ile göz göze geldik. " Savaş geliyor. Bebek geliyor. Savaş."

 

"Ne şimdi mi! Gelemez! Sırasi değil."

 

"Tamam Savaş sen söyle o zaman kızına iki haftaya randevu alsın ne dersin?" Acıyla karnima sarıalarak "Kendine gel Savas!" Dedim bağırarak. "Hastaneye gitmeliyiz. Hemen!"

 

Savaş etrafta tur atarak anahtarını aramaya başladığında panik atak geçirmeye başlamıştı. İlk yalancı sancıda daha kötüydü ama bu gali beni korkutuyordu. "Savaş." Dedim endişeyle. Savaş sesimle tekrar yanıma gelirken yanaklarını avuçlayarak derin bir nefes aldım. "Savaş, bak burada ben acı çekiyorum." Bir an iç çekerek devam etmeye çalıştım. "Lütfen aklını toparla, sen beni daha çok korkutuyorsun. Lütfen ama!"

 

Yutkunarak yanaklarımı avuclayarak Tamam dedi. Elinden geleni yapacağını söyleyerek anahtarı vestiyerden alarak tekrar bana döndü. Bur kaç adım açtıktan sonra acıyla bağırdım. Sancım her arttığında daha da panikliyordum. Şuracıkta düşecek diye ödüm kopuyordu.

 

Savaş hemen beni kucağına alarak dışarı çıkarak arabaya bindirdi. Ben derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışırken Savaş da motoru çalıştırmaya başladı. Korkuyor muydum, evet hem de çok. Sanırım bu kısmını böyle hayal etmemiştim. Bu kadar acı normal değil mi?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%