Yeni Üyelik
78.
Bölüm

78. Bölüm

@maviay_63

Bütün aile büyükleri aşağıda toplanmış dualarla kuran okumaya hazırlanıyordu. Ben de kızımı mevlit için hazırlayarak bandanasını takmaya başladım bile. O bir süre etrafa melül melül bakarken ben de Reyyan ananın bana ayırdığı beyaz eşarbımı başıma örterek aynadan birazcık düzelttim. O sırada Savaş da içeri girmişti. İlk başta kızına baktı sonra bir şey demek için bana döndü. Fakat döner dönmez adım atacağı yerde bir an da duraksadı.

 

Başımda işlemeli beyaz eşarbı görünce huzurla gülümseyip bana doğru yavaşça yürümeye başladı. Sonra da belime sarıldı. "Çok naif, zarif bir güzellik katmış bu sana." Diyerek huzurla gülümsedi ve beni iyice kendine çekerek başımdan hafifçe öpüp tekrar yüzüme döndü. Sonra huzurla gülümsedi ve yanaklarımı avuçlayarak "Benim güzel kızımın, güzel annesi. İyi ki varsın." Dedi anlını anlıma yaslayarak. "İyi ki varsınız." Diye de devam ederkrn bir an da ben de huzurla yanaklarını avuçlayarak "Bizim için de sen iyi ki varsın. Sen hep bizim İyikimiz olacaksın Savaş Efeoğlu." Dedim sadece.

 

Soyman soy ismimi kullanmamı istemiyordu. Babasına ait hiçbir şey istemiyordu. Bu yüzden sadece Efeoğlu olarak kalmak istedi. Ben de olduğu gibi kabullendim.

 

Bir süre sonra burnumdan hafifçe öperek uzaklaşıp kızımızın yanına giderek "Alya, bebeğim." Diye sevmeye başladı. "Uyandın mı sen. Babayı özledin mi sen." Diyerek yanağından öpüp sarılmaya başladı.

 

İkinci haftasını bitirmeden vermiş olduğumuz ortak kararla adını Alya koymuştuk. Hem benim hem Savaş'ın aklına uymuştu. Nihayet herkes ismiyle seslenebilmenin rahatlığıyla sevmişti. Bugün de kırkı çıkıyordu. Kırkı için özel olarak mevlit okumaya karar verdik.

 

Savaş kızına sarıldıktan sonra sırtını sıvazlamaya başlayarak pışpışlamaya başladım sonra başından öperek derin bir nefes aldı. O an bir süre durmuştu. Her zaman onu kokusunu duymak için bir sürr duraksardı öperken. O kadar güzel bir manzaraydı ki, kalbim erimis halde izledim. Sonra telefonu elime alarak Savaş'ı ve kizımızın fotoğraflarını çekmeye başladım. Savaş belki de çekdiklerinin farkında olmadan kızını sevmeye devam ediyordu. O kadar güzel ve tatlıydı mi gülümse deyip poz vermesini isteyemedim.

 

Resimlerini çektikten sonra yanlarına giderek çektiklerini gösterdim. Savaş dikkatlice bakarken hemen "fotoğrafları bana gönder." Dedi bebeğini sevmeye devam ederken. O sırada ben de telefon resmini ona göndererek artık kızımı almak için kolumu uzattım. Savaş hâlâ onu kollarında tutarken vermekte zorlansa da nihayet verebilmişti. Sonra onu da çıkarmaya başladım. İlk başta kızından ayrılmakta zorlansa da nihayet başından usulca öperek oradan ayrıldı. Ben de bebeğimi usulca öperek ardından dışarı çıktım.

 

Merdivenlerden yavaşça aşağı inerken aşağıda ilahiler duyuluyordu. Serpiller mevlit şekerlerini, lokumluklarını ve hediyelik eşyaları dağıtmaya bşlamışlardı. Ben de o an araya girerek koltuğa geçtiğimde az önceki gibi bir ilahi daha söyleyerek benim de dahil olmamı istediler. Fakat ben dinleme tarafında olduğum için çok ısrar edemediler. Onlar ilahi söylemeye başlarken ben de Alya'yı küçük beşiğine koyarak hoca gelene kadar gelen misafirlerle ilgilendim.

 

Berenler beşikteki yeğenlerini severek ilgilenmeye başlarken, ben de müsade isteyerek mutfağa geçerek hazırladıkları yemekten birazcık yemeye çalıştım. Çünkü çok güçsüz düşmüştüm ve birazdan benimkisi de ağlamaya başlardı. Uzun süredir süt vermemiştim çünkü.

 

Mutfakta kızların hazırladığı yemeği önden birazcık yerken Reyyan ana yokluğumu fark etmiş olacak ki mutfağa gelmişti. "Kızım, yemeği bekleseydin keşke. Duadan sonra birazdan indirecektik."

 

"Babaanne sabah kahvaltı da doğru düzgün yapamadım. Biraz atıştırıp gelirim. Hem Alya da birazdan acıkır. Onu da doyurmam lazım." Elini bir araya getirip "Peki kızım. Sen bilirsin." Diyerek salona döndü.

 

Sabah midem biraz ağrıdığı için çok bir şey yiyemedim. Ama sabahki az yememden dolayı midem bayağı kazınmıştı.

 

Bir kaç lokma yedikten sonra tekrar salona geçmek için ayaklandığımda ebe hatun ile karşılaştım. Sanırım yeni gelmişti. "Kızım. Hayırlı uğurlu olsun. Allah analı babalı büyütsün inşallah. "

 

"Sağ ol Fatma ebe. Duacı ol bize. Kazasız belasız büyüsün." Bu cevabıma gülümseyerek "Amin inşallah kızım." dedi. "Geçelim mi?" Diye üstüne eklerken tabii diyerek yürümeye başladım. O da koluma girerek yürümeye devam etti. Yaşlılıktan olduğunu düşünsem de daha çok o benim koluma girmek istemiş gibiydi.

 

"Duyduğuma göre bir tane de süt kızın olmuş." Hım diyerek bakarken sonradan hatırlamış gibi "ha evet. Öyle bir şey olmuş."

 

"Ağalardan duydum. Kızın akrabaları sorunluymuş. Anneyi istemiyorlarmış."

Bir an bana bakarken ben ise nefesimi tutmuş halde buldum kendimi. O kızın Mavi'nin hikayesini yaşadığını ebe hatun anlatınca fark edebilmiştim ve bunun beni bulmasına daha çok şaşırmıştım. Bunca zaman aklımın ucundan bile geçmemişti bu benzerlik.

 

"Onların istememesi hiçbir şeyi değiştirmez." Dedim ciddiyetle. O ise alaylıca gülüp başını iki yana salladı."Annesinin olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Buldukları en ufak fırsatta alırlar onu. Ailesinden hiç kimseyi kendilerinden kolay kolay uzak tutmazlar onlar."

 

"Buna izin vermeyeceğim." Dedim kararlı bir bakışla. Bir anneyi çocuğundan koparmak nasıl bir akıldır. Nasıl bir caniliktir. Herkes mi Sefer Yaman gibi olur. Herkes mi onun gibi cani olur.

 

Bir an dururken yüzüme dikkatlice bakmaya başladı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken elini koluna bağladığı koluma dokunarak göz süzdü. "Olur da bir gün bu kıza bir şey olursa, onun çocuğuna bakabilecek misin?"

 

"Nereden çıktı bu birden bire. Bu sözleriniz yüzünden başıma gelmeyen kalmadı artık. Durun Allah aşkına ne diyorsunuz."

 

"Belki de ona anne olacak diğer kadın sessindir. Süt annesi olarak hem de."

Bu dediğiyle hemen elimi çekerek biraz ürkmeye başlamıştım. "Sizi büyücü falan mısınız? Ne konuşuyorsunuz Allah aşkına!"

 

Bu halimle o da gerilirken biraz geri çekilerek "Korkma kızım." Demeye başladı. O an da salonun dolu olduğunu yeni hatırlamıştım. Hâla uzaktaydık ama sese dikkat kesilseler duyarlardı. "Dün gece bir rüya gördüm. Kucağında iki bebekle bir bahçede oturuyordun. Birine Sena diyordun, diğerine Alya. Bilmiyorum belki dün bu olay aklımda kaldığı için bu rüyayı görmüş olabilirim."

 

"Kadın zaten elinde olsa çocuğunu bana verecekti." Dedim düşünceli bir halde. Onu korumak için ne yapacağını şaşırmıştı. "Sen de bu kabiliyeti görmüş sanki. Ona öz annesi gibi bakacağından çok emin."

 

"Yine kızımla süt kardeş olarak büyürler. Ama annesiz büyümek çok zor bir şey." Dedim bir yere dalarken. "Annesinin yanı daha güvenlidir. Ne olursa olsun."

 

"Onun yanında öyle görünmüyor ama."

 

"Sizce bunu bilerek mi yapmış?"

 

"Ya da kader kızım. Belki de Allah o kadına yardım etmen için seni göndermiştir. Kim bilir."

 

"Umarım o da ben de huzurla kızlarımızı büyütürüz. Ben artık daha fazla sorun istemiyorum hayatımda."

Ebe hatun gülümseyerek omzumu sıvazladıktan sonra "İnşallah." Diyerek içeri girip bir yere oturdu. Burayı şark odası gibi yapmıştık. Duvarlara yapışık yatay koltuklar ve üstünde duvar yastıklarıyla döşemeştik. Kalabalıkta herkes oturabilsin diye.

 

Ebe hatun duvar yastığına yaslanarak benim bebeğimi ve Mavi'yi izlerken ben de ister istemez oraya baktım. Mavi torununu kucağına almış seviyordu. Beren de Mavi ile beraber yeğeniyle ilgilenip seviyordu. Orta koltukta Alya ile ilgilenirken bir misafir daha kapıdan girdi. Gelen Elçin idi. Onu davet ettiğimi sonradan hatırlamıştım.

 

O an kucağında bebeğiyle içeri gelirken istemsizce Ebe hatuna baktım. O da gözlerime bakmıştı. Belki de benim gördüğümden daha çok şey görüyordu onda. Keşke ben de ne olduğunu anlayabilseydim.

 

Öylece onlara dalarken Mavi'nin

"Kızım orada niye dikiliyorsun. Gelip otursana." Demesiyle anca kendime gelmiştim. Biraz daha durduğum yerde kaldıktan sonra yanlarına gittim. "Elçin. Hoş geldin." Diyerek karşılık verirken o da beni gördüğüne sevinmiş gibi bana sarıldı. Sonra bana dönerek davet için teşekkür etti. "Savaş ağam, sizin benim bebeğim için de mevlit hazırladığını söyleyince hem kızım için hem sizi de tebrik etmek için geldim."

 

"Evet, ikimizin de kırkı çıktığı için sen de gel istedim. Tabii senin için sorun olmazsa."

 

"Çok sağ olun. Bu kadarını beklemiyordum." Dedi başını eğerken. Mahçup ve utanmış gibiydi. "Hem büyüdüklerinde süt kardeşiyle böyle bir anıları olduğunu bilirler. Aynı gün mevlit okuduklarını söylerler artık. Onların daha güçlü bir bağı olur belki."

 

Nahçupca gülümsedi sadece. Birazcık düşünceli duruyordu.

 

Kızıyla beraber koltuğa geçerken ardında hoca hanım da gelmişti. Hepimizi selamlayıp bizi de tebrik ettikten sonra birazcık sohpet ederek en sonunda duaya başladı. Kurandan ayetler okuduktan sonra nasihatler vermeye başladı. Peygamberlerin kavmini ve çekilen imtihanlar günümüz olaylarla karşılaştırarak her zaman bir imtihanda olduğumuzu anlatıyordu. Dünya acısıyla tatlısıyla sana sunduklarını yaşayacaksın, önemli olan kalbinin temiz kalabilmesi, önemli olan niyetini temizleyebilmekti.

 

"Amel niyete göredir." Diye devam ederken ben de ağlayan bebeğimi sakinleştirmeye çalıştjm. Fakat durmuyordu. En sonunda acıktığını yeni aklıma getirerek emzirmeye mutfağa götürdüm. Mutfakta kimse yoktu. Tüm kızlar salonda hocayı dinliyordu.

 

Bir süre sonra nihayet Alya sakinleşirken ben de rahat bir nefes almıştım. Bir süre elini yumruk yaparak bana bakarken ben ise melül melül bakan ifadesine gülümseyerek yanağındaki göz yaşlarını sildim. "Benim bebeğimi çok mu acıkmış. Yoksa babayı mı özledin sen?" Kırk gün boyunca Savaş'ın kucağından hiç ayrılamıyordu. Herkes onu kucaklayıp sakinleştirmeye çalışsa bile durmuyordu ama ne zaman Savaş'ın kucağına geliyorsa hemen sakinleşiyordu. Tabii benden çok onun kucağında olduğu için kokusuna alışmıştı.

 

Bir süre sonra yine uykuya daldığını gördüğümde yavaşça kendimden uzaklaştırarak battaniyenin etrafına hafifçe sarıp kucağıma aldım. O sırada hoca hanım konuşmaya devam ediyordu. Ben de yerime geçip kızımı indirerek dinlemeye devam ettim.

 

"Niyetler temiz olduktan sonra Allah yoluna asla taş koymaz. İşler sarpasarsa da yine de o yolunu bulursun. Geç olsa da bulursun. Şer zannettiğinizde hayır vardır. Bazen de çok isteyip de ulaşamadığını bir şeyde de şer olabilir. Tevekkül misali. Sen gerekeni hakkıyla yap, gerekeni Allah'a bırak." Diyerek devam ettikten sonra kuranı kerimi açarak dua okumaya devam etti. Sonra Alya ve Sena adına yapılan mevlitin hürmetine şifa ve huzur dileyerek el açıp dua ettik. Hem kızım için hem de babasız büyümek zorunda kalacak olan Sena için dua ettim. Babasız kalmıştı ama umarım daha güzel bir hayat onu bekler.

 

Mevlit bir kaç saatin ardından bittiğinde herkes yavaş yavaş dağılmıştı. Fakat beşikte uyuya kalan bebekleri ayırmaya kıyamamıştık. İkisi de huzurla uyuyordu ve o an ebe hatunun dediği aklıma geldi. Süt kardeş oldukları için görmüştü belki de bunu.

 

Ben onları dalgınca izlerken Elçin kızını almaya çalışarak müsade istedi. O sırada kendime gelerek onu kapıya kadar karşıladım. Avluda kapıya doğru yürürken her şey için teşekkür edip mahçupça minettarlık gösteriyordu. Ben de "Rica ederim. Ne demek o." Dedim sadece. "Hem kızım artık süt kızım da." Dedim bir an duraksayarak. Kadın utangaç bir edayla başını eğerek tekrar teşekkür etti. Sonra bebeği ile beraber arabaya binip gitti. Ben ise ardından baktım sadece. "Sena." Dedim bir an. "Alya ve Sena." Diye devam ederken gülümsedim. "Ben ve Beren gibi."

 

Ebe hatunun gördüğü rüyadan çok bir anlam çıkarmamalıyım ama onun rüyaları da hep çıktı maalesef.

 

Elçinin gidişinden sonra Tuncay ardından gelirken, ardından da Savaş gelmişti. Bu ikiliyi izlerken bir an gülümsemeden edemedim. Tuncay Aslı'nın da ondan hoşlandığını öğrendiğinde nasıl bir tepki verir acaba? Ama söylemeyecektim. Söyleyemezdim. Yoksa Aslı'nın gazabı beni beklerdi.

 

"Oo! Çilem hanım. Kocanızı kapılarda karşıladığınızı bilmiyordum." Bir an etrafına bakarken alaya devam etti. "E hani kırmızı halısı nerede bu kardeşimin?" Bu cevabıyla gülerken Savaş kafasından vurarak yanıma geldi ve belime sarılarak başımdan öptü. Ben de o sırada "Hoşgeldin." Dedim Tuncay'ı umursamadan. "Bir daha ki sefere kırmızı halımızı da bekliyoruz." Tuncay'ın buna devam etmesi beni sinirlendirmişti. "Sus sen Türkan Şoray. Sana sormayacağım kırmızı halı serip sermeyeceğimi."

 

Tuncay'ın bir an yüzü düşerken "Hay Türkanınız batsın!" Dedi sinirle. O an şanstan Aslı duymuştu. "Kimmiş bu Türkan?" Dedi bir an alayla. Merdivenlerden aşağıya inerken Savaş ile birbirimize bakarak sessizce sırıttık. Gülmemek için dudaklarımızı ısırmaya başlamıştık.

 

Bir süre sonra dudaklarımı kenetleyerek Tuncay'a döndüm. "Evet Tuncay, seni dinliyoruz."

 

Tuncay sinirle bana bakarken ben ise gülmemeye çalıştım. Tuncay dilini ısırarak gözlerini yumarken ne diyeceğini düşünmeye başladı. Aslı da aşağıya inmiş kolları bağlı halde cevap bekledi.

 

"Türkan Şoray'a bir hayranlığım vardı da. Ondan. Dalga geçiyorlardı." Bizi gösterirken aniden sırıttık. Savaş ile birbirimize dönerken sakin kalmaya çalıştık. Bildiğin çocuk gibi şikayet ediyordu bizi. Ey aşk, sen nelere kadir mişsin de haberimiz yokmuş.

 

Savaş kollarını bağlayarak ciddiymiş gibi Tuncay'ı dinlemeye devam ederken Aslı da hım diyerek yere bakmaya başladı. Biz bir an birbirimize bakarken. "Aslı, ne arıyorsun?" Dedim konuyu açarak. "Bilekliğimi kaybettim. Sabahtan beri gözüm onu arıyor ama bulamadım."

 

"Buraya gelirken bileğinde miydi?" Dedim ben de onun gibi aramaya başlarken. "Evet bileğimdeydi hatırlıyorum. Bu aralar kiliti gevşemişti fark etmeden kopmuş olmalı."

 

"Merak etme. Buluruz elbet. Buralardadır o zaman." Aslı'nın ardından ararken Aslı bir an bana dönerek hüzünle yüzüme baktı. "Çilem, o benim annemden kalan tek yadigar. Onu bulmam lazım."

 

Düşünceli bir şekilde ona bakarken omzuna dokunarak "Merak etme. Bulacağız." Diyerek teskin etmeye çalıştım. "İlk bulan sana getirir merak etme. Bizimkilere de söylerim. Bileklik bulurlarsa bana söylesin."

 

Peki çok sağol diyerek edişeyle etrafa bakmaya devam etti. Savaş ise kızının yanına gideceğini söyleyerek bizden ayrılmıştı. Biz de etrafta bilekliği aramaya devam ettik. Fakat bulamadık. Aslı da bir duruşmaya gitmesi gerektiğini söyleyerek daha fazla kalamadı. Kolyeyi bulduğunda haber veririm diyerek teskin ederek gönderdim. Yoksa duruşmasına çok geç kalacaktı. En sonunda gittiğinde ben de içeri geçerek bu sefer salona göz attım. O sırada Esma yengem ve Osman babamlar oturmuş dinleniyordu. Ben de onları çok rahatsız etmeden dışarıya oradan da dama çıktım. Fakat dama çıktığımda Okan ve Tuncay'ı avluda fark etmiştim ama onlar beni fark etmemişlerdi. Uzaktan onları izlerken Tuncay'ın, Okan'ın elindeki bilekliği almaya çalıştığını fark ettim. Biraz dikkat ettiğimde Aslı'nın bilekliğiydi.

 

"Oğlum, evladım ne yapacağın sen bilekliği. Kız gibi dolanacak mısın onunla? Bana ver hadi. Bak seni Avm'ye de götürürüm. Orada ne istersen alırım sana."

 

Okan "Sahi mi!" Diye heyecanlanırken Tuncay "Sahi ya sahi." Diyerek almaya çalıştı. Fakat baktı Okan kararsız cebinde bir kaç lira çıkartarak ona uzattı. "Yüzlük isterim ben."

 

Tuncay burnundan soluyarak tekrar cebine bakarken bir kaç yüzlük çıkartıp eline verdi. O sıra ben de merdivenlerden durarak onları izledim. Okan parayı kaptığı gibi kaçarken ben de merdivenlerin orada bu vukuatı izledim.

 

"Kız gibi ha? Vay Tuncay vay. Hiç değişmemişsin." Tuncay bir an sesimi duyarken biraz endişelenmiş gibi baktı. Ama ben olduğumu anlayınca rahat bir nefes almıştı. "Ee Tuncay, kaç paraya gitti?" Bunu sorarken hâla merdivenlerin oradaydım. "Bir beş yüzle ikna oldu hergele." Dedi başını kaşıyarak. Sonra elindeki bilekliği fark edince gülümsedi ister istemez.

 

Merdivenlerden inerek düşünceli bir şekilde konuşmaya devam ettim. "Bence artık ona gerçeği söylemelisin."

 

"Tepkisine kestiremiyorum ki! Aşk konusunda ters bir kız."

 

"Değil." Dedim tamamen inerken. "Sadece güven problemi var. Hayat onun için kolay geçmedi. Avukt olmak için bile nelerden vazgeçti."

 

Tuncay bir an başını eğerken, düşünceli bir şekilde tekrar bana baktı. "Bana onun hakkında bilgi verebilir misin? Ne yapmayı sever, nelerden hoşlanır..."

 

"Yazı yazmayı çok seçer. Şiir özellikle. Hem okur hem yazar arada."

 

"Demek şiir seviyor." Derken yüzünde bir gülümseme belirdi. "Tabii senin gibi akıllı birine şiir çok gereksiz olabilir."

 

"Yok! Kesinlikle olmaz. Hem ben de şiir severim."

 

"Öyle mi? En son ne zaman okudun peki?"

 

"Orta okuldaydı sanırım." Dedi ensesini kaşıyarak. Bu cevabıyla bir an gülerken kollarımı bağlayarak devam ettim. "Bu arada, onun yanında da kızlar onu yapmaz bunu yapmaz deme başlamadan ters düşersiniz söyliyeyim. Aşırı feminen bir tarafı var."

 

Bir an ciddi bir yüz ifadesiyle bana bakarken maç olayının aklına geldiğinden eminin. Benim de gülümsemem sönmüştü. Bir kaç adım ilerleyerek hüzünle kollarımı sardım. İlk başta bizim odanın penceresine bakarken tekrar ona döndüm. "Tuncay sana bir şey söyleyeceğim."

 

"Ben tahmin ediyorum ama sor bakalım."

 

"Yılmaz, çocukken beni nereden gördü. Yani ben Yılmaz isminde bir çocuk da hatırlamıyorum."

 

"Herkesi hatırlıyorsun yani." Dedi saşırarak. "Ben bile bazılarının adını unuttum."

 

"Ya hayır öyle değil. Yani Yılmaz ismi bir kuzenimin ismi. Muhakkak aklımda kalırdı. Bu yüzden."

 

"Öyleyse olabilir." Dedi düşünceli bir şekilde. Sonra devam etti. "Aslında o gün senden hoşlanan Yılmaz değil Savaş idi. Yani o zamanki adıyla Acar. Yılmaz da uzaktan seyirciydi. Maç oynamaya pek sevmezdi Yılmaz ve sana bir şey söyleyeyim mi, Savaş 'sanırım o kızdan çok hoşlandım.' demeyene kadar yüzüne bile bakmıyordu. Ama sonra senin tekrar geri gelmeni bekledi. Küçükken de öyleydi. Ona ait olan, onu sevdiği her şeyi elinden almak için mızmızlanır ağlardı çocukken."

 

"Yani Savaş gerçekten bana aşık mı olmuştu?"

 

"Evet, ama tabii seninle evlendikten sonra onun Zara olduğunu zannetmesi onu biraz germişti. Şimdi ona sorsan gözü senden başkasını görmüyor."Dedi hüzünle gülümserken. "O aşka olan, hayata olan inancını kaybederken seninle tekrar inanmaya başladı sanki."

 

Hüzünle başımı eğdim. Düşünceli bir şekilde yere bakarken yutkunarak acıyla gözlerimi yumdum. "Eğer gerçekleri söylemezsem aşka olan inancını da benimle kaybedecek."

 

"Söylesen ne olacak? Ben söyleyeyim. Bir kıyamet. Büyük bir kıyamet."

 

"Çocukken olan bir şey. Abartma." Dedim kıçümsercesine. Ama küçümsememem gerektiğini biliyordum.

 

"Savaş'ın Yılmaz'a olan duyarlılığının farkında bile değilsin." Bir adım yaklaşarak etrafa bakıp konuşmaya devam etti. "Burada hep bir yük gibi yaşadı. Yılmaz'a ait olan hayatı çaldığını hissetti hep. Sıcak kanlılığıyla ve bu aile için yaptığı fedakarlıklarıyla hep gözde oldu. Yılmaz ile bu yüzden hep bir sorun yaşadılar. Savaş da bunun için hep geri çekilmeye çalıştı. İstanbul'a Yılmaz için gitti. Orada yaşamaya karar verdi. Sırf Yılmaz ile daha fazla sorun yaşamamak için."

 

Benim gibi o da yukarıdaki pencereye bakarak konuşmaya devam etti. "Tâki berdel olana kadar. Bu olayı Eminden duydum. Yılmaz onu çağırmış. En büyük evlat olarak onun evlenmesini daha adil bulmuş haspam." Tekrar bana döndü. Yarı hüzünlü yarı gergindi. "Halbuki onu hiçbir zaman bu aileye ait görmüyordu. Onun hayatını çaldığını düşündüğü halde berdel hakkını ona vermeye razıydı...Tabii istediğini alamamıştı ondan." Dedi bana bakarken. O an elimi ve dişlerimi aynı anda sıkmaya başladım. O adamı öldürsem yeriydi. Bir piyon gibi görmüştü beni resmen. Olabilir mi? Gerçekten de sırf Savaş'a acı çektirmek için Zara, yani beni aramış olabilir miydi? Evet olabilir Çilem. Ne kadar tanıyorsun ki onu.

 

Eğer benimle zorla evlenmeye kalksaydı muhtemelen elimde kalırdı. Ya konağı onun başına yıkardım, ya da kendimi yakardım. Zaten onu görür görmez aşık olan Zara idi, ben değil. Bu bile ona büyük bir işaret olmalıydı.

"Anlatacağım." Dedim bir an da. "Sonuçları ne olursa olsun anlatmak zorundayım. Yoksa ben anlatmadan başka şekilde öğrenecek."

 

"Senin kararın. Ama benden yana konuyu bile açma."

 

"Açmak zorundayım." Dedim yutkunurak. "Ama burada değil. Eve döndüğümüzde. En azından kimse olmadan sessiz sakin bir durumda anlatırım."

 

Başını iki yana sallayarak arkasını dönüp gitti. Son söylediği şey güçlü kalmayı çalış idi.

 

Ben ise bu söyledikleriyle endişelenmiştim. Kaldırabilir miyim gerçekten ben de bilmiyordum.

 

Bir süre avlunun ortasında tek başıma öylece durduktan sonra derin bir nefes alarak içeri geçtim. Odaya vardığımda Savaş, Alya ile beraber koltukta uzanmış bir şekilde uyuyordu. Ya da gözlerini kapatmıştı. O kadar güzel bir manzaraydı ki onlara dokunmaya kıyamadım. "Sen mi geldin Peri kızı?"

Uyanık olmasına şaşırsam da üstelemeyip "Evet. " Diyerek yürümeye başladım. Sanırım sessiz olmam yine fayda etmemişti. "Ben sizi uyuyor biliyordum." Dedim sorgular bir ses tonuyla. "Sence kucağımda bu meleğim oldukça uyuyabilir miyim? Düşerse kalpten giderim."

 

Gülümseyerek "Evet fark ettim. Sanki bir bomba taşıyor gibisin." Dedim yanına geçerken. Bizim evimizdeki gibi çift koltuğu yoktu bu yüzden yatağa oturarak karşımda duran bu iki güzel baba kızı izledim. "Senin baba olduğuna hâlâ inanamıyorum." Drrim hayretle. O ise huzurla gülümseyerek

"Ben artık inanıyorum." Dedi kızının başından hafifçe öperken. "O benim her şeyim. Onun nefes alması bile bana mutluluk getiriyor."

 

Huzurla gülümseyerek Alya'nın başını sevdim. Sonra hafifçe ayağa kalkarak başından öpüp tekrar yerime oturdum.

 

İlk söylediği şey seni seviyorum Peri kızıydı. Bu sözüyle yine gülümsedim ve "Ben de seni seviyorum Peri oğlan." Dedim huzurla. Sonra Savaş'ın omzuna dokunarak artık almam gerektiğini söyledim. İlk başta pek rıza göstermese de onun da artık yatağına geçmesi gerektiğini biliyordu. Başından hafifçe tutup ayağa kalkarak beşiğe koydu. Fakat beşiğe koyduğu halde hâlâ kopamıyordu. Ben de yanına gidip ister istemez araya girdi. Aslında sadece Savaş'a sarıldım. Sarılmam ile dikkati bana çevrilirken bir an sırıttı. O da benim gibi bedenime sarılarak başımdan öptü. "Bir kıskançlık mı seziyorum." İster istemez gülümsedim. Belki biraz. "Yok canım, ne alaka. Kundaktaki bebeğimi kıskanacak değilim." Dedim göz devirerek. O ise bu halime gülümseyerek belime sarıldı. "Birbirimize zaman ayıramadığımızın ben de farkındayım." Kızına dönerek devam etti. "Sağ olsun kızımız gecelerimizi şenlerdiği için buna fırsatımız olmuyor." Onunla beraber ben de kızımıza bakarken devam etti. "Açıkçası ben böyle hayal etmemiştim. Gecelerin bu kadar zor geçeceğini kimse söylememişti." Biraz sitemli anlatmıştı.

 

"Seni korkutmak istememişlerdir." Dedim kıkırdayarak. O ise derin bir soluk alarak biraz yorulmuş gibi ensesini kaşıdı. Ben de bu haline gülümseyerek ensesine dokundum. "Yorulduysan, masaj yapmamı ister misin." Biraz çapkın edasıyla baktım. O ise tek kaşı havada ensesine yasladığım ellerime baktı. "Senin ellerinden olacaksa neden olmasın."

 

Şuan düştüm değil mi, evet düştüm. Belime usulca sarılırken aklıma Tuncay'ın dedikleri geldi. Gerçekten bunları öğrenirse bana o tavrı değişir miydi? Benden vazgeçer miydi?

 

Peki bunu ona nasıl söyleyeceğim ben? Eskiden ilk başta söyleseydim belki daha kolay olurdu ama şimdi...şimdi çok zor.

 

"Savaş." Dedim bir an. Yutkunsam da durmadım. Bunu alıştıra alıştıra söylemem lazım.

 

"Hani buraya geri döndüğüm gün sana bir şey söylemem gerektiğini söyledim."

 

Bir an kaşlarını çatarken ciddiyetle yüzüme baktı. "Evet, ama şimdi sırası mı?"

 

Biraz hayal kırıklığı vardı sanki. "Söylemem gereken bir konu maalesef." Dedim yüzümü eğerken. O ise çenemi tutarak kendine çevirdi. "Seni bu kadar üzen şey ne Peri kız?"

 

Beni üzen şey onu daha çok üzme ihtimaliydi. Ya da umarım ben yanılıyorumdur.

 

 

Loading...
0%