Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@maviay_63

Hastanede bir kaç gün kaldıktan sonra eve dönmüştük. Etraf sakindi. Sanırım merhamet gösterip beklemeye karar vermişlerdi.

 

En azından insafları varmış.

 

Eve geçtikten sonra annem ve bebeği dinlenmek için odasına çekilmişti. Ben ise ne yapacağımı bilemez haldeydim. Korkuyordum, hem de deli gibi ama bir yandan da mutluydum çünkü kardeşim biraz olsun hüznümü alıyordu benden.

 

Kıyametin ortasında bir mucizeydi benim için. Herkes için öyleydi.

 

Yanına gidip sallıyor bazen de kucağıma alarak seviyordum. Benim için iyi gelen tek şey kardeşimdi sanırım.

 

Bir süre onu sevmeye devam ederken, emzirme saati ile dışarı çıkmak zorunda kaldım. Emzirene kadar bekleyebilirdim ama uyku vakti de geldiği için dâha fazla durmadım. Kapıyı ardımdan kapatarak odama gitmek için koridordan geçtim.

 

Koridordan geçerken de Zara ile karşılaştım. Mutsuz görünüyordu.

 

"Zara ne oldu böyle? yüzünden düşen bin parça."

 

Kolları bağlı bir şekilde sinirle konuşmaya başladı.

 

"Bir de soruyor musun? Senin yüzünden berdel oluyor."

 

" Biliyorum bunu söylemem gerekiyordu sana ama fırsatım olmadı."

 

" Yılmaz ağa da gözün vardı değil mi? Bir de pazarda bana ne kimse kim havaları. Meğer ne kurnaz çıktın."

 

"Kafayı mı yedin sen benim burada hayatımla oynuyorlar sen bunu mu düşünüyorsun!"

 

"Ahmet abimi de sen ele verdin değil mi? Dedem de zaten seni ortaya atar diye düşündün bu yüzden bunları yaptın."

 

Aşkın gözü kör derlerdi de bu kadar da kör olamazdı ya! Dediklerimi bile duymuyordu

 

"Aloo! Zara benim kuzenin, çocukluk arkadaşın, tek kız kardeşin hani."

 

"Kız kardeşliğini göremedim, kardeş kardeşe bunu yapmaz!"

 

"Zara zorla evlendirilmeye çalışılıyorum farkında mısın?"

 

" Sinsi biri olduğunu bilmiyordum, benim gibi saf bir şey sandım seni."

 

"Kafayı mı yedin Zara? Ben burda ne haldeyim görmüyor musun? Hem madem bu kadar çok seviyorsun dedeme söyle seni versinler hem iki taraf mutlu olur bende kurtulurum artık. Allah aşkına."

 

Ben ona ne desem boştu. Hiç duymuyor gibiydi. Konuşmasına tam gaz devam ediyordu.

 

" Bir de beni düşünüyor ayakları."

 

Dalga geçer gibi güldükten sonra tekrar yüzünde ciddiyet büründü.

 

"Genç kız olduktan sonra okuldaki herkes sana hayrandı. Peri kızıydın onlar için. Şimdi de aşık olduğum adamı çalıyorsun benden."

 

" Zara sen kendinde değilsin, kendine geldikten sonra tekrar konuşuruz tamam mı güzelim."

 

" Hayır şimdi konuşacağız. Hep bir adım önde oldun. Resim yarışmasında birinci oldun, üstelik o resim yarışması için bütün günümü harcamıştım. Ama ikinci oldum senin yüzünden. Okulda bir çocuk vardı ya. Bir zamanlar onu seviyordum ama o da seni seviyormuş. Hayatta hep ikinci plandaydım. Senin yüzünden!"

 

Ağzım açık kalmıştı. Meğer ne kadar çok dolmuş bana karşı.

 

Fakat artık bende öfkelenmiştim. Hayatım boyunca sevgisiz, huzursuz bir ortamda büyüyen bendim, bunların içinde güzel bir şeylerin olması mı onu rahatsız etti. Sevdiği çocuğun benden hoşlanması hariç, benim de canım acırdı herhalde ama diğerlerini fazla görmesi hiç hoş değildi.

 

Kollarından sıkıca tuttum. Canını acıtıyormuydum bilmiyordum ama benim için şuan bu önemli değildi.

 

" Ben mi şanslıydım, aptal! Ben bu konağın üvey evladı gibiyim. Ben senin gibi hiç sevilmedim, ben senin gibi babamın omuzunda taşınmadım. Amcam bile o eksikliğimi görüpte beni de omzuna alır seninle beraber benimle de ilgilenirdi. "

 

Gözlerimden yaşlar firar etmeye başlamıştı. İçim sızladı. Hayat gerçekten insana çok acımasız oluyormuş.

 

" Sen annenin öpmesi ile uyurken, ben yağmurlu gecenin şimşeğinde yorgana sarılarak uyurdum. Baban sana hikayeler anlatırken bense her gece babamın bana hikaye anlatmasını hayal ederdim. Sen prenses gibi bir hayat yaşarken, ben ise sevgi dilenen lanetli, zavallı bir kıza dönüşmüştüm."

 

Kollarını sıkmayı bırakıp dâha fazla konuşmadan hışımla odama gittim. Çok kötüydüm, hemen odama çekilip deli gibi ağlamak istiyordum. Etrafı darma duman ederek içimdeki çığlığı dışarı kusmak istiyordum. Bu kadarı artık fazlaydı çünkü. Zaten Günlerdir zor dayanıyordum. Bir de gelip hesap sorar gibi azar yiyorum. Bütün bunlar benim suçum değildi. O gerizekali kuzenim her şeyi mahvetti. Ama beni en çok üzen Zara'nın bunca yıl bana olan kiniydi.

 

Zara bana karşı neler biriktirmiş böyle bana tek kız kardeşim derken bir yandan da bana karşı kin tutuyormuş. Halbuki ben ona karşı hiç bir zaman kin gütmemiştim. Sadece gıbta ederdim. Ama mutluydum onun için, en azından o mutluydu diye.

 

Bir günde herşey nasıl böyle sarpa sarıyordu...

 

*********

 

1 hafta sonra

 

İki hafta nerdeyse dolmuştu. Annem tüm gününü bebeğin yanı başında durup kucağına alarak geçiriyordu. Kokusunu hep içine çekip 'Kuzum' Diyerek ninniler mırıldanıyordu.

 

Bir kaç gün önce de kulağına ezan okunmuştu. Adını Hediye koymuşlardı.

İmam Hediye dediğinde huzurla gülümsedim. Herkes için hediyeydi ne de olsa. Benim için de öyle...

 

Bu kötü olayın içinde bile hayal ediyordum. Şimdi biz kardeşimle parka da gider salıncakta da sallanırdık değil mi? Kendi kendime bu soruları sorup moralimi düzeltmeye çalışıyordum kendimce.

 

Bu günleri iple çekiyordum sadece. Her şeye rağmen...

 

Annem adının Hediye olmasını istemişti. Komik ben çilelerle dünyaya geldiğim için Çilem, o ise anneme hediyeydi.

 

Madem kız çocuk da sevilebiliyordu ben niye sevilmedim? Erkek çocuğunu aldığım için mi?

 

Kardeşim geç doğmasaydı. O kordon bağı onu boğmasaydı şimdi dâha güzel bir hayatım olabilirdi. Ama bunun yerine çileyle, uğursuzlukla gelmiştim.

 

Sanırım Çilem ismimin hakkını veriyordum ve hakkını vermeye de devam ediyordum.

 

Kucağıma aldığım minik kardeşimle oynayarak zamanı bir şekilde geçiriyordum. Her şeyi akışına bırakmıştım. Bir kaç gün sonra ne olacaktı bilmiyorum ama bu anın kıymetini bilmeliydim. Son günlerim de olsa...

 

Bir süre sonra uyutmak için anneme verip odadan çıktım. Salona geçerek avluya çıktım. Damda biraz hava alarak rahatlamaya çalıştım.

 

Damda iken yine derin düşüncelere daldım ama bu sefer dâha farklıydım. Değişmiştim... artık ailemin bana olan tavırları pek umrumda olmuyordu. Bir süre sonra ciddi bir umursamazlık baş koyuyordu. Sadece Hediye'ye olan sevgileri yüreğimi sızlatmıştı ama dâha sonra... sonra her şey geçmişti. Artık duygularım ölmüştü. Sonrasını bilmem ama şuan tek hissettiğim şey, umursamaz duygularım.

 

Derin düşüncelerimden sıyrıldıktan uzun bir süre sonra mutfağa geçtim ama tam içeri girecektim ki Fatoş ablanın cümleleri beni durdurdu.

 

- Gördün değil mi? Kuzum benim nasıl da mahsun mahsun bakıyordu kardeşine.

 

" Ee haklı annesinden göremediği sevgiyi kardeşi görüyordu."

 

" Kız Hayriye hatırlıyor musun? Bir kaç gün kızı kucağına bile almıyordu. Hazar ağa zar zor kucağına veriyordu o toy haliyle. Bazen de kendisi bakardı. Garibim, nasıl da ağlayıp duruyordu.

 

" Çilem'i hep Menekşe hanımın kucağına verip duruyordu. Kız cağıza, annelik yapmayı reddetmişti resmen."

 

" bir de görüyor musun? Bir şey eksik olunca nasıl da kızıp duruyor, Çilem de bu kadar endişeli değildi. Ona baktıkça hep ağlayıp duruyordu."

 

Bu kadar cümleden sonra dâha fazlasını kaldırabileceğimi zannetmiyordum. Gözlerimden süzülen yaşlarla dışarı çıkarak hava almak istedim. Avluya inip dışarı çıkmaya çalışırken korumaların durdurması ile olduğum yerde kalakalmıştım.

 

Çıkmak için yine hareket etmeye çalışırken yine engellenmiştim. Sinirle göz devirdim.

 

" Ne bekliyorsunuz! Gidecek bir yerim mi var sanki kaçayım. Bırakın yoksa sonu fena olur."

 

" Çilem hanım Sefer ağam kesin emir verdi. Buradan çıkmayacaksınız."

 

" Soluklanmakta mı yasak!"

 

" Çilem hanım emir böyle kusura bakmayın."

 

Adamın inadından artık yaka silkerken arkamı dönerek içeri girdim. Korumalar vazgeçtiğimi zannederken bense onları hayli hayli bela olmaya hazırlanıyordum.

 

İçeri girer girmez babamların odasına girdim. Çünkü babamın sandığında bir silah olduğunu biliyordum

 

Bunu iyi hatırlıyordum çünkü eskiden bir kere denk gelmiştim. Tabii onu elime almam ile azar işitmem bir olmuştu.

 

Sandığın yanına giderek üstündeki süs eşyalarını kolumla kenara savurarak kapağını açtım. Kat kat örtüleri bir kenara fırlatarak silahı aramaya koyuldum. Dağıtığım odayı umursamıyordum bile çünkü ölmüş olduğunu zannettiğim bazı duygular yeniden dirilmişti. Acı duygusu gibi, yalnızlık duygusu gibi ve en kötüsü sevgisizlik duygusu gibi...

 

Nihayet silahı bulduğumda elime alarak biraz alışmaya çalıştım. Ağırlığı orjiinalliğini dâha çok gösteriyordu. Bayram günleri aldığım oyuncak silahlar gibi değildi. Çocukken bunun ağırlığına şaşırmıştım. Tabii bu silahı elime almam hiç iyi sonuçlanmamıştı. Çünkü elimde silahla, babama yakalandığımda fena kızmıştı. Ki haklıydı kızmakta, bir çocuğun elinde silahın işi olmazdı.

 

Silaha alıştığımda ayağa kalkarak bir hışımla avluya indim.

 

Korumalar elimde ki silaha dehşetle bakarken birden havaya bir el sıktım. Onlar dehşetle bana bakarken ben ise tekrar emir verdim.

 

" Çekilin hemen önümden! Yoksa kim vurduya gideceksiniz."

 

"Yapmayın hanım ağam, Sefer ağam bizi mahfeder."

 

"Bende sizi mahfederim, bunu biliyorsunuz değil mi? Şimdi çekilin önümden!"

 

Ben korumalarla tartışırken yengem ardımdan gururlanırcasına konuştu.

 

"Dedesinin torunu işte."

 

Gururla söylese de ben bunda gurur duyulacak hiç bir şey göremiyordum. Aksine ona benzemek benim için bir utanç kaynağı olabilirdi.

 

" Kızım bırak o silahı."

 

Annemin endişeli sesi bile beni durdurmuyordu. Herkesin korku dolu gözlerle beni izlemesi güzel bir histi. Bu sefer acıyarak bakmıyorlardı çünkü.

 

İnsanların benden çekinmesini, acımasına tercih ederim.

 

Ben dâha çok inatlaşınca korumalar bu halimden çekinmişti. Benden korkmuşlardı ve bu görülmeye değer bir senaryoyu çünkü belki ilk defa güçlü hissettim kendimi.

 

Korumalar kapının önünden çekildiğinde hemen dışarı çıkarak arabaya bindim. Silahı kenara indirir indirmek gazladım. Uzun yolculuğundan sonra bir uçurumun kenarında durdum. Bir süre çıkmadın arabadan. Sadece koltuğa yaslarak manzarayı izledim.

 

Canım acıyordu. Bu duygudan hep nefret ettim. Bu duygu beni hiç rahat bırakmamışlar. Her zaman kalbimi acısıyla sızlatmayı başarıyordu.

 

Derin düşüncelerimden sıyrılarak dışarı çıkmaya karar verdim. Uçurumun ucunda dururken aklım geçen tek şey atlamaktı. İleriye bakmak...

 

" Aşağı bakma, aşağı bakma sadece ilerle. İlerle ve bu esaretten sonsuza kadar kurtul...Kurtul..." cesaretimi toplayım son bir adım dâha atacakken bir an durdum. Aklıma gelen fikirle bir adım geri giderek durdum. " Hayır! Bunu kendime yapamayacağım. Bu kadar savaşmışken vazgeçmeyeceğim. Hayır! Buna izin vermeyeceğim. Bana yaptıklarını yanına kâr kalmayacaktı."

 

Öfkeyle arabayı tekmeleyerek söylendim. "Hayır! Hayır! Hayır! Buna izin vermem. Sizin yüzünüzden kendimi cezalandırmayacağım. Yeter!"

 

Bir hışımla uçuruma tekrar dönerek avazım çıktığı kadar bağırdım.

" Aaaaaaaaa!.. Yeter! Yeter! Yeter artık!"

 

Burnumdan sömüren öfkeyle konuşmaya devam ettim.

 

"Neden! Neden sevmedin beni anne!.. madem bir kız evladını sevebiliyordun beni niye sevmedin! Neden!..Neden ben! Ne yaptım ben sana, bile isteye ne zararım dokundu sana!"

 

Biraz soluklanırken nefes nefese kalmıştım. Yorgunluk ruhuma rağmen konuşmaya devam ettim.

 

" Ya sen baba! Erkek evlat, erkek evlat deyip duruyordun şimdi ne değişti! Bir kızıda sevebiliyormuşsun ya sen!"

 

Şimdi bu dediklerimi dışardan başkası duysa ayıplardı herhalde. Koskoca kız olmuşsun kardeşini mi kıskanıyorsun diye. 'Kardeşine verilen sevgi mi çok görüldü.'

 

Fakat benin neler yaşadığımı bilmiyorlar ki. Benimneler çektiğimi bilmiyorlardı.

 

Bir süre uçurumu izledikten sonra arabaya dönerek hızlıca oradan uzaklaştım.

 

Arabayı öfkeyle sürmeye devam ederken önümde beliren siyah arabalar ile birden frene bastım.

 

Öfkeyle onlara bakarken, kim olduklarını biliyordum. Sefer ağanın adamlarıydı. Diğer arabadan korumalar ilk defa görsem de benim için geldiklerini biliyordu..

 

Korumalar yanıma gelip beni arabadan zorla çıkardığında arabadaki silahı unutmuştum.

 

Kahretsin, onları korkutabilirdim!

 

Beni kendi arabalarına bindirdiklerinde konağa döneceğimi zannetmiştim ama araba Efeoğlu konağına gittiğinde içimi korku sarmıştı.

 

" Bırakın beni! Gelmek istemiyorum bırakın!"

 

Korumalar beni hiç bir şekilde kâle almadan konağın önüne getirdiler.

 

Ben yutkunarak konağa baktığımda, korumalar ilerlemeye devam ederek beni Efeoğullarının avlusuna bir paçavra gibi fırlatmışlardı. Bu bizim korumalardı. Sanırım onlara silah çekmemin hıncını alıyorlardı.

 

Yere düşmemek için dengede durmaya çalışırken öne doğru sendeledim. Sonra öne eğik ve havada dengelenen kollarımla kalakalmıştım. Kısa bir süre öyle kalırken yutkunmadan edememiştim. Çünkü sonum hiç iyi görünmüyordu.

 

Doğrularak beni izleyen gözlere baktığımda hiç yabancı olmayan göxleri görmüştüm.

-Bana acıyarak bakan gözleri-

 

" İşte torunum budur, berdel de bugün gerçekleşecek. Anladın mı Osman Ağa!"

 

Dedemin kanun gibi çıkan sözlerine korkuyla bakarken kalbim sıkışmıştı. Çocukluğumu, varlığı mahvettikleri yetmiyormuş gibi bir de geleceğime karar veriyorlardı.

 

Buna izin vermeyecektim. Bu yüzden öfkeyle bağırarak konuşmaya çalıştım.

 

" Asla! Bu asla olmayacak!"

 

Bağırmam ile tokatı yemem bir olmuştu tabii. Artık yere kapaklanmış halde yerdeki taşlara acıyla bakakaldım.

 

"Sana sormadım Çilem!"

 

Yüzümü hiç kaldırmadan tekrar öfkeyle konuştum.

" Ne yaparsanız yapın! Asla evlenmeyeceğim!"

 

Dedem öfkeli haliyle yaklaşırken yutkunmadan edememiştim.

 

" Yılmaz ağa ile evleneceksin, o kadar!"

 

" Asla evlenmeyeceğim!"

 

Yüzümü dedeme dönerek öfkeli gözlerle ona baktım. Dedem bu halimden iyice sinirlenirken dizini büküp çenemi eline alarak konuştu.

 

" Evleneceksin diyorsam, evleneceksin!"

 

Osman Ağa öfkeyle bağırarak araya girmeye çalıştı.

 

" Sefer! Kızı zorla evlendirecek değiliz. Kız istemiyor işte, torunun pisliğini bu masum kıza yıkamazsın. Buna ben izin vermiyorum o kadar!"

 

Osman Ağa'nın cünleleri içimde ölen umut kırıntısını yeşertmişti. Dedemin yüzüne bakıp, sırıtarak konuştum.

 

"Bak, Osman Ağa bile istemiyor. Şimdi ne yapacaksın sevgili dedeciğim."

 

Tekrar sırıtırken dedem öfkeyle silahını bana doğrulttu. Herkes iç çekerken babamlar, beni korumak için dedeme engel olmaya çalıştılar. Osman Ağa bile buna öfkelenmişti. " Bu ne saçmalıktır Sefer! Benim konağımda böyle bir kepanzelik olamaz! İndir o silahı!"

 

Osman Ağa dedeme öfkeyle bakarken ben ise durumumu kabullenmiş halde, başımı öne eğerek son kez konuştum.

 

" İstediğini yap dede ama asla evlenmeyeceğim."

 

Babam, son anda araya girerek beni korumaya çalıştı.

 

" Baba ne yaptığını sanıyorsun! Öldürmene asla izin vermem! Kızım o benim!"

 

Ben artık gözlerimi yummuş kaderime razı gelirken bir yandan da babamın bu haline şaşırmadan edememiştim. Efeoğlu konağındaki herkes hayretle ve endişeyle bizi izlerken, bende babama aynı şekilde bakıyordum.

 

Babam önümde durmaya devam ederken ben ise hâle hayretler içerisindeydim. Babam beni koruyordu. Korumaya çalışıyordu.

 

"Benim karım olacak kadını, kimse kolay kolay öldüremez Sefer ağa!"

 

Ben babamın şokunu hâla atlatamamısken kapıdan gelen ses ile dâha çok şaşırmıştım çünkü karşımda duran adam dere kenarında gördüğüm adamın ta kendisiydi.

" Savaş ağanın karısı olacak kadına kimse dokunamaz Sefer ağa!"

 

 

Loading...
0%