Yeni Üyelik
85.
Bölüm

85. Bölüm

@maviay_63

3.sezona son bir bölüm...

 

"Savaş, seni çok özledim." Dedim titreyen sesimle. Onu çok özlemiştim. Şuanki Savaş'ın bir yanılsama olması benim için yeni bir kabus olabilirdi.

 

"Yapma Peri kızı. Bunu yaparsan kendi asla affedemem. Bana ızdırabı yaşatma."

 

"Seni çok özledim Savaş. Sensiz nefes alamıyorum. Ben...artık yaşayamıyorum."

 

Önümde diz çökerek dudağımdan usulca öperek yanaklarımı avuçladı. "Ben asla bırakmam seni Peri kızı. Bizim kalbimiz mühürlendi bir kere ve mührü bir ömür taşıyacağız."

 

Yine bana yaklaşırken yanaklarımı parmağının ucuyla severek konuşmaya devam etti. "Kaf dağının ardı kadar uzak olsak da ben hep sana bir nefes kadar yakın olacağım." Yanağımdan öperek kulagımdan son kez fısıldayarak konuştu. "Söz veriyorum Peri kızı eninde sonunda yine kavusacağız. Lütfen biraz sabret. Bu dünuada olmasa da sonsuza kadar berabir. Buna inan."

 

Göruntüsü bir sis bulutu gibi dağılırken acıyla süzülen göz yaşlarıma dokunmadan yanaklarıma dokundum. O an onun dokunuşunu hissetmiştim sanki. Sanki o yanımdaydı. Ama değildi. O yanımda değildi.

 

Sızlayan kalbimle karnımi içime çekerken Beren'in sesiyle silahı ilk gördüğüm bir taşın altina saklayarak dizlerimi karnıma çektim.

 

"Çilwm?" Dedu endiseli sesiyle. "Ne yapıyorsun burada. Bak gece gece üşütme. Hadi içeri gecelim."

 

"Beren sen nasıl dayandın?"

 

"Ne?" Dedi sorumu anlamayarak. "Demir'in ihanetinden sonra nasıl ayakta durdun?"

 

Beren duşünceli bir halde yanıma gelerek köşeye geçip benim gibi diz çöktü. "Sen." Dedi emin bir sesle. "Senin varlığın, senin iyi olman için yanımda olmam beni güçlü kıldı."

 

Gökyüzüne bakarak devam etti. "Birlikte atlatacağız. Bundan yıllar sonra acımız yine olacak ama şimdiki gibi ağır olmayacak." Bana dönerek omzumu sıvazladı. "Yaralar geçer Çilem, sadece izi kalır. Bazen canımızı acıtmak için izin kalır."

 

Hüzünle ona sarılarak gözümden süzülen yaşları sildim. Zaman her şeyin ilacı olacaktı ama benim için umuttu zaman.

 

Bir süre sonra kalktığımızda bir ışık fark ettik. Uzaktan geliyordu.

 

Araba bahçenin dışında dururken kısık gözlerimle kim olduğunu anlamaya çalıştım. Sonra içinden biri çıktı. Çıkan Yılmaz'ın ta kendisiydi. O an içeridekiler de dışarı çıkarken ben ise öfkeden deliye döndüm bir anda.

 

"Senin ne işin var burada! Ne arayıyorsun burada!"

 

"Çilem ben çok üzgünüm tum bunların bu raddeye geleceğini tahmin etmedim."

 

"Ne tahmin ediyordun? Mutlu mesut bir aile olacağımızı mı? Sen bunları söylediğin gün huzurumuz bozulmayacak mı zannettin" adam dumur gibi kalırken işaret parmağımi sallayarak tehdit vari bir şekilde devam ettim. "Bir daha sakın. Sakın karşıma çıkma. Şimdi defol!"

 

Maviler neler olduğunu sorduğunda bir şey olmadığını söyleyip içeri girmelerini rica ettim. Ben de hemen ardınızdan geleceğim diye devam ettim. Beren'e bakarlarken tekrar bana dönerek kabul ederek geçtilet.

 

"Eğer sen kendini saklamasaydın. Berdel günü zara olduğunu söyleseydin bütün bunlar olmayacaktı. Bana yalan söylemeseydin..."

 

" ne diyorsun sen? Sen hâlâ ne diyorsun! Senin yüzünden bebeğimi kaybettim! Kocamı kaybettim. Sen hâlâ ne saçmalıyorsun! Defol git buradan! Defol! Bir daha yüzünü görmek istemiyorum. Hayatım mahfettin! Ailemi yıktin daha ne istiyorsun. Bak istediğin oldu! Artık ne Savaş ne de kızım kalmadı!" Dedim bir öfkeyle bağirırken. Yılmaz mahçup bir şwkilde bana bakarken göğsünden vurarak defolup gitmesini istedi. "Hâlâ ne duruyorsun defol git dedim sana! Yoksa elimden çok buyuk bir kaza çıkacak. Defol! Defol!"

 

"Duymuyor musun kızı git hadi!"

 

Yılmaz son kez bana bakarken hüzünle başını eğetek son kez cevap verdi. "Bütün bunları söylememe rağmen sana asla yan gözle bakmadığımı bilmeni istiyorum. Sadece Zara ile evliliğimizin bir yalan üzerine kurulması zoruma gitti. Üzgünüm."

 

Gözümden süzülen yaşları silerek derin bir nefes aldım. "Zars da en az benim kadar suçluydu. Ama o seni sevmişti. Seni çok sevmişti." Hayretle gözlerimin içine bakarken devam ettim. "Niye şaşırdın? Yoksa seninle evlenmeye niye razı olsun ki. Benim için hayatından vazgeçmez o."

 

Hüzünle içeri girmeye çalışırken kapıyi ardından kapatarak kapıya yaslandım ve diz çöküp oturarak sessizce ağladım. Suçlu bendim. Bu adamcağızın hayatını çalmıştım. Ona yalanlar uzerine kurulu bir evlilik yaşamasına izin vermiştim. Bunun bedelini kızımla ödedim ve de Savaşla...

 

Savaş'ın yanımda olması için her şeyimi verirdim.

 

"Allah'ım ne olur. Ne olur bir mucize yaşat. Ne olur. Benim artık umudum kalmadı."

 

Dizlerimi karnıma çekerek yüzümü kapatarak uzun bir süre öylece durdum.

 

🦋🦋🦋

.....

 

Benim hikayem bir günde tüm Mardinin diline destan olmuştu. Bebeğiyle feryat eden anne ve sevdiğine doyamadan ayrılan kadındım artık onlar için. Bir bahtsız hikayenin başrolüydüm anlayacağınız.

 

Öfkeyle ağaların evine doğru yürürken kimse benim neler yapabileceğini kestiremiyordu. Doğrusu ben de kestiremiyordum. Uçurumun dibindeydum. Ya atlayacaktım ya düşmanımı atacaktım.

 

Korumalat önumde durunca sinirle bağırıp karınlarından tekmelemeye çalıştım. Fakat kokumdan tutarak beni durdurmaya çalıştılar. O an öfkeyle geri çekilerek "Dokunma bana!" Dedim sinirle. Arkadan ağaların yaşlılarındam biri adamın ismini anarak geri çekilmesini emretti. Korumalar da sozün ardından açık kapının kenarına geçerek yol verdi. O sırada Devran ağa katili ve diğerlerini göstererek "Buyur. Hesap sormak en önce senin hakkındır." Dedi sakince. Karşımda eli kolu bağlı duran İzzet karasol ve ailesi gözümün önune getirmişti geçmişi. Bebeğimi kucağımdan alan o kadın da oradaydı. Dehşet ve korkuyla bana bakıyordu.

 

Öfkeyle ona bakmaya devam ederken mavi ve Berenler de ardımdan endişeyle gelmişti.

 

Kadın endişeyle İzzet Karasol 'a bakarken o ise küstahça sırıtarak bana bakıyordu. Yaptıklarından gram pişmanlık yoktu. Pişmanlık olacağına aksine iyiki yapmışım der gibi bir bakışı vardı

 

Bir kaç adım atarak önümde diz çökmuş halde duran adamı izlerken gözlerimin önüne zavallı kızımın göğsündeki kurşun izi geldi. Bir bebebeğe, masum bir cana hiç acımadı. Ben de ina hiç acımayacaktım.

 

"Zavallı kızını gömdün mü Soyman hanım." Bu dediklerine benden önce Beren, Aslı ve de diğerleri tepki verdi. Onu vurmaya çalışırken korumalar birden öne geçerek bizimkileri sakinleştirmeye çalıştı. İzzet denen adamsa bundan büyük zevk almış gibi gülümsüyordu.

 

Bir kaç adım ilerleyerek tam karşısına geçtim. Yine alayla sırıttı. Herkes benim ne yapacağımı merka ediyordu haliyle. Eimi cebime atarken beni sinirlendirmeye çalışıyordu hâlâ. "Kocanı ve kızını aldığım için üzgünüm. Ama ne Savaş ne de ona ait hiçbir sey bırakmaya niyetim yok. Bıraksalar seni de öldürürdüm. Fakat anlaşılan kuzenim onu becerememiş."

 

Sinirle sırıtırken onu dövmemek için kendimi çok zor tuttum. Herkes nefeslerini tutmuş benim ne yapacağımı bekliyordu. "Kızımı aldığıngece ne dediğini hatırliyor musu?"

 

Adam bir an şaşırırken ne dediğini hatırlamamıştı anlaşılan. "Bu yüze iyi bak İzzet Karasol. Çünkü bu gördüğün son yüz olacak." Diyerek hızla ceketimdeki silahı çıkartarak kalbine üç kez sıktım. Herkes dehşete düşmüş beni izlerken kadınlar korkudan çığlık atıp yüzleri kapattılar. O sırada Reha ağabey son anda kolumdan tutarak durmamı sağladı. Herkes dehşete kapılmış bir şekilde beni izliyordu ve de yerde kanlar içinde yatan adamı.

 

İnsanlar beni izlerken ben ise kanlar içinde yatan adamı izledim. Onu yaşatmak bana bir ızdıraptı. Artık yaşamaması gerekiyordu. Onun yaşaması masum insanlara hakaretti. Masumiyetin yok edildiği noktaydı.

 

Ağalardan biri şimdi ne olacak? Diye sorduğunda kafanımın ceketinden telefonu çıkartarak 155'e girdim. İnsanlar ne yapacağımı beklerken. Ben ise hopörlerden gelen ses ile cevap verdim. "Alo, polis merkez mi? Mardin Midyatta bir cinayet işlendi." Diyerek hemen adres verdim. Mavi hayır diye bağırıp beni durdurmaya çalıştığında hemen geri çekilerek ondan uzaklaşmaya çalıştım.

 

"Evet adres tam olarak bu."

 

Cinayet zanlısı kim diye bir soru yöneldiğini Beren kolumdan tutarak telefonu hemen kapattı. " Sen ne yapıyorsun! Bunu neden yapıyorsun!"

 

"Ne yapacağız? Cesedi mi saklayacağız?" Dedim alayla. "Hayır ama böyle olmaz Çilem."

 

Telefonu eline vererek Beren'in gözlerinin içine baktım. "Benim kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı Beren." Ona biraz yaklaşırken öfkeyle devam ettim konuşmaya. "O benim bebeğimi öldürdü. Daha kırkına bile yeni girmiş bebeğimi. Bunun aklı selim düşünülecek tarafı yok." Dedim arkamı dönerken. O sırada polislerin sren sesi gelmeye başlamıştı. Hüzünle yola bakarken derin bir nefes aldım. Bu senaryoları defalarca kurdum kafamda. Ama en çok da o adamı vurduğum için huzurluydum. Kızımın katili elini kolunu sallaya sallaya etrafta dolansaydı kafayı yerdim.

 

Polisler herkesin silahları bırakmasını söylerken konağa girip kanlı bedene tanık oldular. Ardından ambulans sirenlerin sesi gelmişti. "Nabzı çok yavaş atıyor." Dedi polis ayağa kalkarken. O an dehşetle bir adım attım ki Beren kollarımdan tutarak beni durdurmaya çalıştı. Ona bir süre dirensem de Reha ağabeyin de tutmasıyla iyice kilitlenmiş gibiydim.

 

Sağlık çalışanları ilk müdahaleyi yaparken ben ise sinirden küplere binmek üzereydim. O adamı vuramamıştım. İçimdeki ızdırap yine daha çok acıtmaya başlamıştı. O adamın yaşaması bana tam bir ızdırap gibiydi.

 

Polis burada neler oldu diye sinirden bağırırken ben yaptım diye bağırmak üzereydim. Fakat Reha ağabey ağzımı kapatarak ensemden bir sıkma hamlesi yaptı. O an gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı. Sonra gözlerim karardı. En son Reha ağabeyin beni tuttuğunu hatırlıyorum.

 

🦋🦋🦋

 

Gözlerimi açtığımda bir hastanenin odasında bulmuştum kendimi. Her şeyi hatırlamaya başladığımda hızla ayağa kalktım. "Neler oluyor?" Dedim dehşetle. "Neredeyim ben!"

 

Reha ağabey ve Mavi beni sakinleştirmeye çalışırken hızla uyanmamı istediler. "Korkudan bayılmışsın."

 

"Korkudan değil!" Dedim sinirle. Bunu Reha ağabeyin yaptığını biliyordum. O beni bayıltmıştı. Ama nasıl yapmıştı onu hâlâ çözememiştim.

 

"Beni nasıl bayılttın?" Dedim dehşetle. "Bu nasıl oldu?"

 

Reha ağabey her şeyi anladığımı görünce kalktığı yerden tekrar oturarak "Sen manyak gibi ben yaptım ben demeden için zorda kullanan zorunda kaldım."

 

"Ben hapse girmeye razıyım. Ben her şeyi göze alarak oraya gittim. Hapse girmeye de razıyım."

 

"Ben girmene razı değilim ama!" Dedi hiddetle. Hapishanelerde çürümene hiçbirimiz göz yumamayız!"

 

"Bak bana! Bana bak! Sence bende sağ kalan bir şey kaldı mı! Yaşayamıyorum ben artık. Ben yine keşfettiğim ailemi bir gecede kaybettim."

 

Reha ağabey suskun kalırken bir kapı ardından açıldı birden. "Ağam. Savaş ağayı bulmuşlar."

 

"Ne!" Diyerek dehşetle kalktığımda Reha ağabey "Neredeymiş o it herif!" Dedi hiddetle. Ben ise heyecanla ayağa kalkıp adamın karşısına geçtim. "Savaş nerede? Hayatta mı?" Dedim endişeyle. Belki bir yerde baygın halde bulunmuştur. Kim bilir belki bir mucize yaşanmıştır.

 

"Ağam sizinle dışarda konuşalım mı?"

 

"Ne oldu? Niue söylemiyorsun!"

 

"Tamam Çilem. Öğrenirim ben şimdi." Diyerek öne geçmeyen Reha ağabeyden kurtularak öfkeyle adamın yakasına yapıştım. "Çabuk söyle. Savaş nerede!"

 

"Hanımın, çok üzgünüm." Dedi başını eğerken. "Üzgünüm falan deme bana! Ne oldu?"

 

"Cesedi..." kelimeyi duyar duymaz kollarım boşalmış gibi yere savrulmuştu. Adam tedirgince Reha'ya bakarken devam etti. "Yanık cesedi."

 

"Ne! Yanık cesedi mi?" Nefes alışım hızlanmıştı. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Reha ağabey de "Ne!" Diyerek dehşete kapılmıştı. "Hayır, hayır." Dudaklarımın arasında sayıklarken yutkunarak pencere kenarına yürüdüm. "Hayır! Hayır hayır hayır hayır hayır!"

 

Acıyla katılan karnıma sarılarak diz çöküp yere düştüm. "Hayır. Hayır bu bir kabus. Ne olur kabus olsun." Ağlamaklı çıkan sesime kendim bile acımıştım.

 

Yutkunarak ayağa kalkıp göz yaşlarımı silerek tekrar adama döndüm. "Nerede?"

 

"Burada. Morga götürdüler." Acıyla elimi ağzıma alırken zar zor nefes almaya çalıştım. Hızla kapıya doğru yürüyerek morga girmek için çıkmaya çalıştım. O sırada ifademi almak için gelen polisler aceleci tavrımı hayretle karşıladı.

 

Yürüdükçe yer ayaklarımın altından kayıyordu adeta. Delirmek üzereydim. Bu bir kabus olsun. Bu koca bir kabus olsun.

 

Arkamdan kimin geldiğini bilmiyordum. Tek bildiğim ayakta duramadığımdı. Bu yüzden duvarlara tutunarak yürümeye çalışıyordum. Merdivenlerden aşağı inerken Çilem diye seslendiklerini duyuyordum ama cevap veremiyordum. Tek düşünebildiğim Savaş'ın o olup olmadığıydı.

 

Bir kaç dakikanın ardından morguna kapısına gelmiştik. O sırada bir adam dışarıya elinde bir poşetle çıktı. Elindeki poşete bakarken gözüme alyansı ilişti. "Bu...Bu Savaş'ın. Bu Savaş'ındı!" Birden ne olduğunu ben bile anlamadan bağırdığımda elindeki poşeti alarak yüzüğü çıkarmaya çalıştım. O sırada peşimizden gelen polisler buna izniniz yok dese de Reha ağabeyin tamam bir şey yok demesiyle durumun ciddiyetini iyi anlamışlardı.

 

Yüzüğü elime alırken korkuyla içine bakarak yazıyı okumaya çalıştım. Arasındaki sonsuzluk işareti yüreğimi burdayken Savaş ve Çilem yazısı kalbime bir ok gibi saplandı.

 

Titreyen elimle ağzımı kapatırken göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Bu Savaş'ındı. Savaş'ın yüzüğüydü. Olduğum yerde çökerek hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Yüreğim acıyordu. Eskiden içimde sadece bir şüphe vardı. Ama şimdi umudum tükenmişti. Ben bitmiştim.

 

Ayağa kalkıp göz yaşları içinde morga girmeye çalıştığımda Reha ağabey kollarıyla beni sararak kilitlemeye çalıştı. "Yapma bunu. Artık dur. Artık dur. O...öldü. Savaş öldü Çilem. Bunu kabul et artık"

 

"Hayır. Bana ölmedi deyin. O beni bırakıp gidemez. Beni yanlız bırakamaz."

 

Reha ağabey kollarını gevşetirken Beren saçlarımı severek başımdan usulca öptü. "Çok üzgünüm kardeşim. Keşke sana güzel bir şey söyleyebilseydim."

 

🌸🌸🌸

......

 

Günler yıl gibi geçiyordu. Ne yeni doğan güneş bana huzur veriyordu. Ne de akşamın heyecanı vardı. Aklıma Savaş ile bahçeden serdiğimiz yorganlar geliyor bazen. Orada onunla uyumak çok güzeldi. Yıldızların altında bir mucize gibi bir güzellikte. Bir anı olmaya başladı. Artık yüzü silik gibi geliyordu. Bu durumdan korkuyorum işte. Bu yüzden hep fotoğraflarına bakıyorum. Alya ve onun fotoğraflarını ya telefonumdan ya da çantamın içinden çıkartıp bakarım arada. Artık eskisi kadar gülmüyorum. Sadece acı bir gülümseme. Fakat gülümseme demeye bin şahit ister. Mavi ve Beren'in desteğiyle iyi olmaya başlıyorum. En azından çalışıyorum.

 

Eskiden bir hayalim vardı. Buradan kurtulmak. Fakat artık buradan kaçmak istemiyorum. Çünkü burada Savaş ve Alya vardı. Bu topraklarda bütün olmuş ailem vardı ve onları özlüyorum. Hem de çok özlüyorum.

 

4 yıl sonra...

 

Savaş Efeoğlu. Doğum tarihi 1989 ölüm tarihi 2019...

 

Çilem bu yazıyı her gördüğünde göğsünde bir yumru oluşturdu. O morguna kapısından içeri girdiğinde bir an ayakta duramamıştı. Adamı zorla içeri getirip nerede diye bağırmaya başlamıştı. Sonra elindeki yüzüğü göstererek bu yüzüğün sahibi nerede! Dedi tekrar hiddetlenerek.

 

Adam halden anlar gibi endişeyle ondan uzaklaşıp bir morguna kapağını açtı. "Üçüncü dereceden yanık. Yüz hatları biraz olsun belli. Siz..." Adam bir an susarken Çilem ise Savaş'ın yanık ayaklarıyla nefesini tuttu. Buna dayanabilir miydi emin değildi.zaten bir kaç adımdan sonra açıdan bayılmıştı. Bir gün sonra da yine bir cenaze oldu. Çilem İzzet Karasolu öldürme şüphesiyle bir kaç hafta hapishaneye girdi. Yoğun duruşmadan sonra da nefsi müdafa ile serbest bırakıldı. İlk başlarda bunu bilerek yaptığını söylemek istiyordu. Fakat annesinin madem bunu yapacaksın bu silahı al benim de kalbime sık. Ben kızımın ceza evlerinde görmeyi kaldıramam.

 

Yeterince evlat acısı çektiğini bile Çilem ise en sonunda pes etmişti ve durumun nefsi müdafa olduğunu söylemişti. Bu sayede cezasını iptal ettirdiler.

 

Çilem mezarlığa dalgınca bakarken getirdiği çiçeği yeni hatırlamıştı. Hemen arabaya gidip çiçeği alarak tekrar mezara gitmeye çalıştı. Fakat mezara yaklaşırken. Bir kadın fark etti mezarın başında. Yeni gelmiş olmalıydı. Ama kimdi ki bu kadın? Biraz daha yaklaştığımda Elçinin ta kendisiydi bu.

 

Tam ona seslenip ne işin var burada diyecekti ki Elçinin sesiyle durdu. "Affet beni güzel kızım. Ben senin burada daha güvende olacağını zannettim. Senin Efeoğulların yanında el bebek büyürsün diye verdim. Ama seni aldılar. Seni benden aldılar kuzum."

 

Çilem şaşkınlıkla bu konuşmaları dinlerken Elçin devam etti. "Seni değiştirmemeliydim. Seni Çilem denen kıza vermemeliydim. Sena'm benim. Benim güzel kızım."

 

"Elçin?" Dedi Çilem şüpheyle. "Ne dedin sen?" Elçin bir anda dehşete kapılmış gibi arkasını dönerken hızla ayağa kalkarak kaçmaya yeltendi. Fakat Çilem kararmış gözleriyle ona doğru yürüyerek hızla yakasından tuttu. "Sen az önce ne dedin?"

 

"Hiç. Hiç bir şey demedim." Dedi yutkunarak. O an Çilem'in kafasına bir şeyler dank etmeye başladı. O bebek bu yüzden karşısına çıkmıştı. Sena aslında gerçek Alya mıydı?

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%