@maviay_63
|
Sevgili okurlarım bu hikayenin kitap olma gibi bir ihtimali var. Ama yok da yani karışık. Zaten profilde gösterdim. Eğer olursa sadece üçüncü sezonu yayınlamak için elimden geleni yapacağım. Cevap bekleyene kadar bitirme niyetindeyim. Umarım da biter.
Fakat finali buradan göremezsiniz de lütfen bana kızmayın🙏
Sizi seviyorum. Şimdilik hoşça kalın. Dilerim tüm mutluluklar sizi bulur.😘💞🌸🌺
🌺🌺🌺
Sinirle yakasını tutarken uğradığım şeyin gerçekliğini bir an sorguladım. "Kızımı kendi bebeğinle mi değiştirdin sen!"
"B...Ben b...buna mm...ec"
"Kekelemeyi bırak! Bana adam akıllı söyle şimdi."
Kadın bir anda kendini yere atarak dizlerine vurdu. "Evet, ben yaptım! Ama buna mecburdum! Buna mecbur kaldım ben!"
Sinirle bu sefer koluna yapışarak arabaya sürüklemeye çalıştım. Kadın korkuyla "Nereye?" Diye sorarken "Senin evine. Senayı almaya!"
"Orada değil artık." Diyerek kendini geri iterken bir an da durarak elini karnına sardı. "Onu aldılar. Eşimin ailesi onu aldı ve götürdü."
Bunu demesiyle kalbim duracak gibi hissettim. Endişeyle ona bakarken birden sinirlenerek boğazına yapıştım. "Bana sakin yalan söyleme. Seni buna pişman ederim."
"Yemin ederim. Dört yıl önce aldılar. Bir şey yapamadım." İyice nefes alamayacak hale gelirken öfkeyle iterek etrafımda turlamaya başladım. Sonra tekrar ona döndüm. "Seni ve kızını korumak için adam tuttum! Sonra bir gün kızınla beraber ansızın kayboldun! Uzaklara gitmen gerektiğini söylediğin bir mektupla çekip gittin! Sonra...güvende olduğunu ve artık kayınlarınla aranın düzeldiğini söyledin. Bebeğinle gittin!.."
Bir an acıyla yutkundum. "Benim bebeğim miydi?" Durumun gerçekliğini hâlâ kavrayamamıştım. Kızım yaşıyor olabilir miydi yani?
"Söyle bana, Sena gerçekten benim kızım mıydı?"
Birden önümde diz çökerek göz yaşları içinde ağlamaya başladı. "Ne olur affedin beni. Ben buna mecbur kaldım. Kızımı onların eline veremezdim. Veremezdim." Son sözünden sonra acıyla başını sallarken, ben ise sinirle çenesini tuttum. Kızarmış gözlerim öfkeyle kararmıştı. "Kendi bebeğini veremezdim ama benim bebeğimi verebilirsin öyle mi? Bunda sorun yok."
"Hayır. Onu elimden geldiğince korumaya çalıştım yemin ederim. Ama...ama annemi öldürmekle tehdit ettiler. Yemin ederim buna mecbur kaldım."
"Bana niye söylemedin!" Dedim çenesini savurarak yere düşürürken. "Sen nasıl bir annesin. Nasıl bir kadınsın sen! Sırf kendi kızın için benin kızımı kurban ettin sen! Kuzuyu kurtlara teslim ettin! Sen aşağılık bir kadınsın!"
"Yemin ederim buna mecburdum. Sizin beni koruyacağını aklımın ucundan bile geçirememiştim. Sizin güçlü olduğunuzu bilseydim yemin ederim bunu yapmaz sizden yardım ister..."
"Kes! Bu bir bahane değil! Bu bir bahane değil!" Birden saçından tutarak mezara sürükleyerek Alya'nın toprağının yanına yaklaştırdım. "Bak! İyi bak! İşlediğin günahın cezasını kimin ödediğini bak! Eninde sonunda yine kızından oldun. Tabii eğer senin kızınsa." Dedim hâlâ bundan emin olamayarak.
"Kendi menfaatin için bir yavruyu annesinden ayırdın. Pardon pardon iki yavruyu. İki masum cana kıydın! Hem kendi bebeğine hem de benimkine!" Hızla doğrularak başımı tutmaya başladım ve hızlı nefes alıp vererek etrafımda deli gibi dolanmaya başladım. Kalbime bir ok saplanmış da yeni çıkarmış gibilerdi. İşin kötü tarafı yerinden çıkan ok da canımı acıtmıştı.
"Odana geldiğinde çok ağlıyordu. Sütüm gelmiyor dedin. Sütün gerçekten gelmiyor muydu yoksa sen mi vermek istemedin?" Dedim sinirle. Bu kadından her şeyi beklerim. Belki de seve seve kayınlarına verecekti de ben koruyacağım dediğim için vazgeçmişti. "Benim sütümü ilk zamanlar kabul etmemişti. Bunu gizlemek zorunda kaldım. Sana sütüm gelmiyor demek zorunda kaldım."
Dolan gözlerimle içim cız ederken göz yaşlarımı silerek gökyüzüne bakmaya çalıştım. "Sanki hissetmişti. Benim yanımda bir türlü sakinleşemiyordu. Sanki seni istiyordu."
Yüreğim cız etti bir an da. Nasıl hissedemedim. Onun kızım olduğunu nasıl anlayamadım.
"Bebek odasında bebekleri değiştirdim. Senin ismini soy ismini hatırladığım için senin kızınla, kendi kızımı değiştirdim. En azında verdiğim kişiyi tanırım dedim."
Derin nefes alarak sakin kalmaya çalıştım. Yine bebeğimin öldüğüne dair bir haber duymayı kaldırabilirmiydim zannetmiyordum. Babamın mezarı boş olduğunda onun yaşadığına dair saçma bir umut beslemiştim. Fakat mezarını gizli tuttuklarını sonradan öğrendim. Sefer Yaman intikam için mezarını kazacaklarını biliyordu sanki. Bu yüzden herkese de gizli bir yere gömdüğünü söyledi. Reha ağabey de onun ölü bedenini kendi gözleriyle şahit olduğu için maalesef gerçek olduğunu anladım. Sonra gerçek mezarına giderek bir süre orada durdum. Ağlamamak için çok çırpınsam da yine ağlamıştım. Bu son dört yıl dayanılmaz bir acıydı. Dört yıl geçti ama ömrümden kırk yıl gitmişti ve ben her gün, her sene onlara kavuşmak için ölmeyi bekledim. Her günümü son nefesim olsun diye bekledim. Fakat şimdi...kızımı bulmam gerekiyordu. Onu o insanların elinden almam gerekiyordu.
"Ona haftalarca süt verdim. Benim kucağımdaydı. Ya hiç utanmadın ya! Hiç mi kalbin cız etmedi! Sen nasıl bir annesin! Bir anneyi evladından ayırdığın yetmiyormuş gibi masum bir yavrunun annesinin kokusunu bile almasına izin vermedin!"
"Ona kimsenin olmadığı zamanlar sarıldım. Kokusunu!" Acıyla iç çekerken devam etti. "Kokusunu içime çekerken deli gibi pişman oldum ama artık çok geçti. Bunu söyleyemezdim. Beni hapse atacakdın diye çok korktum. O zaman kızımı hepten kaybederdim. Velayeti onlara kalacaktı diye korktum, her şey sarpa saracak diye çok korktum."
"Ama sarpa sardı! Sen kızını kaybettin! Ben de..." Dedim iç çekerken. "Ben de kızımı kaybettim. Yaşayıp yaşamadığından bile emin değilim."
Birden sinirle Elçin'in üstüne giderek kolundan tutup zorla arabaya doğru ilerledim. Kız ise her şeyi kabullenmiş gibi zar zor ayağa kalkarak benimle yürümeye başladı.
"Evine gidiyoruz. Bana bilmem gereken her şeyi söyleyeceksin. Bana ona ait her şeyi vereceksin ve kızımın yerini söyleyeceksin!"
"Bilmiyorum." Birden durarak sinirle ona baktım. "Nasıl! Kendi kocanın ailesini tanımadığını söyleme bana!"
"Hayır öyle değil. Ortadan kayboldular. Nereye gittiler bilmiyorum ama..." Bir an düşünceli bir hale bürünürken kolunu tutarak "Ama ne!" Diye bağırdım öfkeyle. "İstanbul'a gittiğini duydum. Oraya yerleşmişler. Başka da bir şey bilmiyorum."
"Adları sanları ne!"
"Semih Vural! Kayın biraderim. Asaf Vural ise kayın pederim." Dedikleriyle biraz düşünceli bir hal alsam da onu içeri koyarak şoför koltuğuna geçtim. Sonra da onun evine doğru sürmeye başladım. Yarım saatten az bir süre sonra kapısının önüne geldik. Kadın da dışarı çıkarken "Yürü hadi." Dedim sert bir dille. Ona öyle öfkeliydim ki dövmemek için elimi yumruk yapıp duruyordum.
Elçin itiraz etmeden yürüdükten sonra kapının önünde durarak cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtı. Sonra bana öncelik vererek duraksadı. Bıkkınca nefes alarak içeri geçtikten sonra o da içeri geçerek ne bilmek istiyorsun dedi her şeyi kabullenmiş gibi.
"Kızıma ait her şeyi bana getir. Hemen."
Hiç itiraz etmeden içeri girerek bir kaç dakika sonra elinde bohçayla geri döndü. Koltuğa indirerek yavaşça açarken dolan gözlerime hakim olamıyordum. Bir saat önce kızımı yıllarca ölü bilerken şimdiyse kızımın başka ellerde olduğunu öğreniyordum. Kader benimle nasıl bir oyun oynuyordu böyle. Hem hayatın tokadını atıyordu sonra da saçımı sever gibi şefkatli davranmaya başlıyordu.
Kıyafetlerini ve battaniyelerini çıkartırken göz yaşlarıma hakim olamadım. Kalbimde derin bir jzdırap varken bir yandan da umut ışığıyla iyileşmeye başlıyordu.
"Bunlar onun muydu?" Dedim hüzünle. Sonra kıyafetleri elime alarak kokusunu almaya çalıştım. Fakat yoktu. O ilk gün kucağıma aldığımda duyduğun o güzel kokusu yoktu. Ondan geriye sadece bu kıyafetleri kalmıştı.
"Bu da onun saçlarıydı. Dört aylıkken bir miktar kestim."
"Bunu neden yaptın?" Dedim şüpheyle ve sinirle. "Olur da sana söylemeye cesaret edebilirsem bunu kanıt olarak veririm dedim."
"Çünkü ellerinden alacaklarını biliyordun." Dedim ekleyerek.
Mahçupca bakarken çok geçmeden anmesi gelmişti. Benim varlığımla bir an şaşkına uğramıştı. "Çilem kızım. Hayırdır inşallah."
Üzgün ve durgundu. "Siz biliyor muydunuz?" Dedim sakin kalmaya çalışarak. "Neyi?" Diyerek hayretle bakarken ben de kızına baktım. "Kızınızın bebeğimi kendi bebeğimle değiştirdiğini."
Kadın bir an iç çekerek elini ağzına alırken hayretle kızına baktı. "Doğru mu? Doğru mu der bu kız!"
"Ana sana anlatacaktım." Diyerek birden ayaklanırken bir tokat yemişti. "Başkasının kızını mı aldın? Bunu nasıl yaptın!" Hâlâ şaşkınlığı üstündeyken bir yere oturmaya çalışarak sakinleşmeye çalıştı. "Yani senin ölen kızın benim torunum..." Sözünü tamamlamadan nefesi daralmaya başlamıştı. Elçin hemen mutfaktan su getirmeye çalışarak geri gelirken annesi suyunu geri savurarak bağırmaya başladı. "En azından yaşıyordu diye rahat ettim. Kayınlarında ama yaşıyordu. Fakat sen kızını ölüme attın!"
Kadın hâlâ kızına öfke kusarken ben ise bohçayı geri bağlayarak annesine dönüp "Benim artık gitmem gerek. Başınız sağ olsun." Dedim solgun gözlerle bakarken. Sonra Elçin'e dönerek devam ettim. "Evladının acısı sana yeter. Şikayet etmeyeceğim seni. O da sırf annenin hatırı için." Diyerek kapıya doğru yürüdüm. Sonra gitmeden önce son kez ona döndüm. "Seninle yine görüşeceğiz. Sakın bir yere kaybolma. Kayınbiraderlerin hakkında her şeyi bana anlatacaksın." Diyerek son kez annesine bakıp çıktım. Arabaya binip eve doğru sürmeye başlarken son kez koltuğun üstünde poşete sarılmış saça bakarak yutkundum. Bu gerçek olabilir miydi? Kızım hâlâ yaşıyor muydu?
Eğer yaşıyorsa şimdi dört yaşındaydı yani. Büyümüştür. Küçük bir kız çocuğu olmuştur. Onu sadece bebekken görebilmiştim. Hem de öz kızım olduğunu bilmeden. Yanımda büyüttüğüm bebek için de aynı duyguları besliyordum ama. O da benim öz kızım gibiydi. Onun acısı hep kalbimde olacaktı. Ne kadar o kadın doğursa da haftalarca ben annelik yaptım. Onunla bir bağ kurdum. O da benim kızımdı.
Hüzünle ağlarken babamın kulübe evinin önünde durdum. Ne ben, ne de kızımın bahtı güzel değildi. Kızım annesinden uzakta büyümüştü. Tıpkı benim gibi. Beren ve benim yaşadıklarımı o yaşıyordu ve hayattaysa hâlâ yaşıyordu.
Hüzünle dışarı çıkarken gök yüzüne bakarak acıyla gözlerimi yumdum. "Ne olur Allah'ım. Bu umudumu boşa çıkarma. Ne olur bir mucize olsun. Kızıma bana geri ver ne olur. Sen her şeye kadirsin. Ne olur onu koru. Ne olur ben ona kavuşana kadar onu güvende tut. Ne olur." Gözümden süzülen yaşları silerken tekrar gözlerimi açıp arabadan kızımın eşyalarını alarak içeri girdim. Yıllarca burada yaşadım.
Hiçbir yer bana güvenli değildi. Kendi evimde korumalarla beraberken bile kızımı koruyamadım. Yani Elçin'in kızı olduğunu öğrendiğim bebeğimi.
Arada bir annemlerde yatıya kalsam da çok uzun süre duramıyordum. Tekrar buraya geri dönüyordum. Beren de benimle kalmak istese bile uzun süre kalmasını istemiyordum. Yanlız kalmak istiyordum. Bazen buna ciddi bir şekilde ihtiyaç duyuyordum.
🦋🦋🦋 1 hafta sonra...
Yaptığım DNA testleri sonucunda gerçekten de Senanın benim öz kızım olduğundan emin olmuştum. Vefat eden bebeğimin ise biyolojik annesi olmadığım ortaya çıkmıştı
Bugün hazırlanma günüydü. İstanbul'a yerleşecektim. Kızım oradaydı. Yerini bulmak için araştırmalara başlamıştım bir süre sonra da onu bulacaktım. Yani ben öyle umuyordum.
Kimse benim gitmemi istemiyordu. Yanlız kalmamdan ölesiye korkuyorlar. Fakat bir şeyi bilmiyorlardı. Ben artık o eski narin ruhlu Çilem değildim. Ben artık ruhsuz, kalbi taşlaşmış birine dönüşmüştüm. Kimseye acıması olmayan bir kadın olarak anılıyordum. Hayat bana kimseye karşı anlayışlı olmamam gerektiğini öğretmişti. Kimsenin merhametli olmadığını göstermişti. Sadece çocuklara gülümseyen bir kadına dönüşmüştüm.
Derin bir nefes alarak arabaya binmeye çalışırken Reyyan ana tekrar önüme geçerek hüzünle sarıldı. "Arada bir uğrayacağım sana. Sen de ara olur mu? Aklım sen de kalmasın."
Ona Alya'nın yaşıyor olabileceğini söylememiştim. Çünkü akıl sağlığımdan endişe duyabilirlerdi. Çünkü Savaş'ı da kaybettiğimi öğrendiğimde akıl sağlığım yerinde değildi bir süre. Sürekli kızımın ve Savaş'ın yaşadığını söyleyip durmaya başlamıştım. Beni beklediklerini, yanlarına gelmemi istediklerini söylüyordum. Şimdi düşününce hak veriyor insan. Çıldırmış gibiydim adeta. Onları özlüyor ve derin bir acı çekiyordum. Ruhsal acılarımı dindirmek için kendime acı verdiğim bile olmuştu. Vücudum hep yara bere içinde kalıyordu. Bu acı ruhsal acımı unutturuyordu sanki. Bedensel acım ruhsal ızdırabı çekmeme fırsat vermiyordu. Ya da hafifletiyordu. Kafamı çok kez vurduğum olmuştu. Doktor bir dönem hayal ile gerçeği ayırt edemediğimi söylemişti. Bu yüzden uzun süre gözlem altındaydım. Her gördüğüm insanda Savaş'ın yüzünü görüyordum adeta. Çok zor günlerdi. Kendimi tekrar öldürmeye bile kalkmıştım. Fakat bu da nihayet geçmişti. Her şey geçmişti ve yeni bir başlangıç yapacaktım. Hem de mucize eseri yaşadığını öğrendiğim kızımla.
Benimle beraber Beren, Aslı ve Emin de gelmişti. Bir de Reha ağabey. Bir kaç günlüğüne iş için gideceğini söyledi ama benim için geldiği barizdi. Kriz geçirmeden korkuyordu. Az yormamıştım onları. Kafamı duvarlara vurup kendime zarar veriyordum. Beni o halde gördüğü her an kahrolmuştu. Babamın bahtı gibi benim de bahtım kara diye yakınıyordu.
Uçağa binerek yolculuğa çıktığımızda derin bir nefes alarak kalbime dokundum. Bir yanım hâlâ yaprak dökerken bir yanım çiçek açıyordu. Kızımın yaşadığını düşündükçe ister istemez gülümsüyordum. Kim bilir belki kızım Savaş'a benziyordur. Şimdi dört buçuk yaşındadır.
"Alya, ben geliyorum kızım. Umarım mutlusundur. Umarım yaşıyorsundur." Yutkunarak gözlerimi yumarken koltuğa yaslanarak derin bir nefes aldım.
Ne kadar sürer, nasıl gider bilmiyorum. Fakat onu bulmadan geri dönmeyecektim. Kızımı bulmam gerekiyordu. Onu geri almalıydım.
........
Durumu her zamanki rutinle kontrol eden isviçreli hemşire bitkisel hayattaki adama dönerek üstündeki örtüyü düzeltip koluna her zamanki serumlardan birini taktı. Yirmi yıldan fazladır bu özel hastanede yatan adamın serumdan moraran kolundan iğneyi çıkartırken diğer koluna serum bağlamaya karar verdi.
Hemşire serumu taktıktan sonra son ayarı yaparak pencereyi kapatmak için pencere kenarına geçerken birden arkasındaki adam Mehir diye bağırarak yerinden fırlamıştı. O an Hemşire yüreği ağzında çığlık atarak arkasını döndü. Sonra nefes nefese kalbine dokunarak şaşkınca adama baktı. Adam ise "Nerdeyim ben?" Dedi hayretle. Şaşkın ve endişeliydi. "Buraya nasıl geldim?" Dedi etrafına bakarken. Kadın durumu kavrayınca rahatlayarak almanca dilinde bir şeyler söyledi. Ama adam anlamadı. "Öldüm mü ben?" Dedi endişeyle.
Hemşire hâlâ almanca konuşurken "Ne dediğini anlamıyorum. Neredeyim ben? Burası neresi?" Dedi hayretle.
İsviçreli hemşire onunla anlaşamayacağını anladığında telefonunu çıkartarak doktoru aradı. Almanca yine bir şeyler söyledikten sonra kapatarak adamın yanına gidip sakinleştirmeye çalıştı. Adam ise kolumdaki serumları çıkartmaya çalışarak buradan kurtulmaya çalışıyordu.
"Mehir'i bulmam lazım. O bensiz yapamaz." Diyerek tam kalkacaktı ki kapı açıldı. İçeri beyaz önlüklü, doktor olduğu anlaşılan adam girdiginde adam huzursuzca ayağa kalkmaya çalıştı. Fakat doktor yanına giderek durdurmaya çalıştı. "Kalkmayın Hazar bey. Yeni uyandınız. Biraz kendinize gelin kalkarsanız."
"Neredeyim ben? Burası neresi?" Dedi Hazar endişeyle. "Burası İsviçre de özel bir hastane. Burada güvendesiniz merak etmeyin."
"Ne zamandandır buradayım? Kızım, Mehir nerede?"
"Şimdiye yetişkin bir kadın olmuş. Mardinde yaşıyor. Ama önce sizi bir muayene etmeme izin verin."
Hazar ilk başta ürkse de kabullenmiş gibi tekrar geri oturdu. Aradan geçen birkaç saatin ardından Mardin'e Sefer Yaman'ı ziyarete gelen avukat, müjdeli haberi vermek için görüşmeye gelmesini bekledi. Sefer Yaman ilk başta kimseyi görmek istemediğini söylese de Hazar ağa ile ilgili olduğunu öğrenince hemen hücreden çıkıp görüşmeye gitti. "Ağam, Hazar bey uyandı."
"Uyandı mı? Emin misin?"
"Evet, doktor durumunun iyi olduğunu söyledi. Bir de Hazar beyin buraya gelmek istediğini söyledi."
Sefer Yaman rahat bir nefes alarak el açıl şükredersin heyecanla avukata döndü. "Hayır. Bir süre orada kalsın. Ben buradan çıkar çıkmaz yanına gideceğim. Şimdilik ona iyi bakın. Buradan çıkmak için beraat kararını bekliyorum. Bir sekilde çıkacağım biliyorum. O zamana kadar o size emanet."
Sefer Yaman ayağa kalkarak son kez avukatını ikaza ederek "Torunum sana emanettir. Onu oradan çıkartmayacaksın. Orada kalması için ne bulursan bul. Ama onu sakın çıkartma. Orada kalacak. Ben burada işlerimi halledene kadar."
Avukat bey peki diyerek baş sallarken Sefer Yaman tekrar içeri girerek gözden kayboldu.
Bundan sonra ne olacaktı hiç kimse bilmiyordu. Fakat hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu.
|
0% |