Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@maviay_63

Her karanlığın ucunda gerçekten ışık var mıydı? Yoksa sadece bir yanılsama mıydı? Bu bir mucize miydi? Yoksa kötü olayların başlangıcı mıydı?

 

Bu sanki koca okyanusta boğulmaya başlarken küçük bir yelkenlinin seni çıkarması gibi ama seni boğulmaktan kurtaran iyi biri miydi? Yoksa kötü biri mi?

 

Sanırım güven konusunda büyük bir problemim vardı.

 

" Sana diyorum Sefer ağa, indir o silahı!"

 

Dedem önce şaşırsa da istifini bozmadan konuşmaya çalıştı.

 

" Hüküm verildi! Yılmaz ile Çilem evlenecek." Bunu söylerken bana dönmüştü.

 

" Evin en büyük oğlu dururken hüküm küçük kardeşe verilmez."

 

Osman Ağa şaşkınlığını gizleyememişti.

"Sen de nerden çıktın oğul?"

 

Kehribar gözlü adam, dedeme bakmaya devam ederek konuştu.

" Sonra konuşuruz baba, şimdi bu konuyu halledelim."

 

Osman ağa şaşkınlığını üstünden atarken dedeme dönerek düşünceli tavrıyla cevap verdi.

 

"Oğlum doğru söyler Sefer. En büyük oğlan olarak onun hakkıdır."

 

Dedem bu olanları bir süre düşündükten sonra emin olmak için son kez sorusunu sordu.

" Berdel gerçekleşecek yani?"

 

" Merak etme Sefer ağa! Bu berdel olacak!"

 

Herkes anlaşmaya varırken ben ise yok sayılıyordum. Ama ben buna izin vermeyecektim. Beni bir eşya gibi kullanmalarına seyirci kalmayacaktım. Bunu yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.

 

" Önceden söylediğim söz hala geçerlidir. Efeoğullarından hiç kimse ile evlenmeyeceğim.'

 

Bunu derken, adının Savaş olduğunu öğrendiğim adamın gözlerine içine bakıyordum.

 

Ben sinirle bakmaya devam ederken Savaş ağa ise bana doğru yürümeye başladı. Ben derin bir yutkunuşla elimi sıkarken Bedenim de zangır zangır titriyordu. Kalbim, göğsümün içinden çıkacakmış gibi atıyordu.

 

" Sakın korkma Çilem! Sakın! Eğer boyun eğersen, cehenneme açılan bu yol seni sonsuza kadar kendine çeker. Bir başkalarının dâha seni harcamalarına artık izin verme. Yeter! Artık yeter..."

 

Yavaşça bana eğilirken gözlerimi bir an bile çekmedim. Çekersem kaybedecektim çünkü.

 

Savaş, hırsla konuşmasına devam etti.

"Sen istesende, istemesende bu evlilik gerçekleşecek."

 

Kararmış gözleriylee bakmaya devam ederken, bir hışımla cevap verdim.

 

" Asla! Bu asla olmayacak."

 

Sinirden dişimi sıkarken öfkem artmıştı. Savaş bir anda kolumdan tutarak kaldırmaya çalışırken herkes hayretle bizi izliyordu. Savaş, kolumu sıkarak çekiştirirken ben ise kendimi geri iterek elinden kurtulmak için tüm gücümü kullanıyordum. Ama adam öyle inatçı ki tekrar öfkeli bakışlarıyla beni azarlayarak kendine doğru çekip dışarı çıkarmaya çalıştı. Babam ona engel olmak için bir adım atarken dedem eliyle barikat kurarak engel oldu.

 

"Bırak!" Diyerek tüm gücümle bağırırken bir an da kendine dâha çok çekip dişlerinin arasında sinirle konuştu.

 

" Zorlama ufaklık! Bana mecbursun."

 

İlerlemeye devam ederek kapının önüne çıktığımızda korumalar teker teker çekilmeye başlamışlardı. Dâha büyük bir belaya bulaştığımı istemesemde anlamıştım. Korkarım dâha kötü birine denk gelmiştim.

 

Diğerleri de hiçbir şey yapmıyordu. Şaşkın bir şekilde bizi izliyorlardı sadece.

 

Kolumdan tutarak arabaya koymaya çalışırken, hiç beklemediği bir şey yaparak ona yaklaşıp son gücümle konuştum "Savaş ağa, eğer ki beni buna zorlarsan ki bunu yapamazsın. Sana sadece bela olurum. Bu konağı başına yıkarım!"

 

Biraz daha yaklaşarak sinirle konuşmaya devam ettim." Emin ol bunu yaparım. Bana cehennemi yaşatmaya kalkarsanız, sizi o cehenneminizde yakarım.."

 

Savaş ağa küstahça gülümseyerek bana yaklaştığında istemeden de olsa yutkundum. Biraz ürkmüştüm.

 

Umarım fark etmemiştir.

 

Ben bunu söylemeye kalmadan gözleri yutkunan boğazıma deyince bunun için çok geç olduğunu anladım.

 

Hass...

 

İçimden kendime küfrederken Savaş ağa alayla gülümseyip biraz dâha yaklaştı. Sonra kulağıma yöneldi ve fısıldayarak konuştu.

" Cesur bir korkaksın ufaklık. Seni tanımak eğlenceli olacak."

 

Hoşt! Git başkasını tanı, hangi hakla beni tanıyacaksın. Küstah!

Ne saçmalıyorsun Çilem Allah aşkına!

İyice delirdin sen de ha! Neyin derdine düştün.

 

Ben tekrar yutkunurken kolumdan tutarak arabaya bindirdi. Bu sefer hiç itiraz etmeden geçmiştim. Kabul, biraz korkmuştum. Dedem ile babamın huyunu biliyordum ama bu adamın huyunu hiç bilmiyordum. En azında babamın ceza vereceğini, dedemin döveceğini her zaman tahmin ediyordum ama bu adam hakkında hiç bir şey bilmiyordum.

 

Ne yapabilir di ki? En fazla o da döverdi. Öldürme desen, uzun bir süre o da görülmüyor gibi.

 

Adam da şoför koltuğuna, yani yanıma geçerek arabayı çalıştırıp ordan uzaklaştı. Savaş arabayı sürerken ben ise dedemlerin hâla buna nasıl izin verdiklerine şaşırıyordum. Tamam beni öldürmek üzereydi ama yine de hiç bir şey yapmamaları şaşırtmıştı.

 

'Namuslarıydım' ne de olsa.

 

Adam arabayı sürerken ben ise ne olacağını beklemeye başlamıştım. Gerektiğinde kendimi korumaya çalışacağım zaten.

 

Şimdilik bir problem yoktu. Benimle zorla evlenmek isteyen biri olması dışında hiç bir problem yoktu.

 

" Yaşın kaç?" Birden sorulan soruyla afalladım. " Ne?" Diyebildim sadece.

 

" Yaşın kaç diyorum, on sekiz misin? Umarım dâha küçük değilsin, bir çocukla hiç uğraşamam ben."

 

" E evlenme o zaman!"

 

" lan adam gibi soru sorduk!" Ben biraz ürktüğümde genç adam derin bir soluk alarak devam etti. "Yemin ederim geldiğimden beri dengelerimi bozdunuz!"

 

" Bir kadınla nasıl konuşman gerektiğini bilmiyorsan, benim sorunum değil."

 

" Sadece senin gibi şımarık kızlara karşı böyleyim merak etme. Şimdi tekrar soruyorum, yaşın kaç?"

 

Göz devirerek koltuğa yaslandım.

" yirmi iki yaşındayım."

 

" hım. Yaş farkımız çok değilmiş."

 

" Sen kaç yaşındasın ki?"

Dilimi ısırarak anlıma vurdum.

 

Çok mu merak ettin Çilem. Sana ne!

 

Adam kırdığım pota sırıtarak cevap verdi. " Kırk yaşındayım."

 

Gözlerim fal taşı gibi açılırken adama bakakaldım. " oha! Ciddi misin?"

 

" Ne o? Daha mı yaşlı görünüyorum."

 

" Taş çatlasa otuz!"

Sırıtarak direksiyonu sağa kırdı. Sanırım şaşırmam hoşuna gitmişti.

 

" Sanırım kırk yaşında olmam seni memnun etmemiş gibi."

 

Yüz ifademi gördükten sonra sırıtarak tekrar yola baktı.

 

Acaba benimle dalga mı geçiyordu? Gerçekten kırk olabilir mi ya?

 

Çilemcim, bakıyorum çok ilgilisin yaşına, kendine mi alacaksın yoksa? Mal mısın kızım sanan ne!

 

Ben şaşkınlığımla konuşmaya devam ettim. " En fazla otuz beşsin! -En fazla- o da zar zor."

 

Bir an kafama vurarak kendime geldim. Kendi cellatımla güle oynaya sohpet ediyordum resmen.

 

Kollarımı bağlayarak camın kenarına yaslandım. Tuhaf bir adamdı. Az önce avluda öfke kusan adam benimle alay ediyordu resmen. Bugün yaşadığım en kötü gün müydü yoksa en tuhaf gün mü? Pek anlamadım.

 

Araba bir süre sonra durduğunda, onunla ilk karşılaştığımız nehir kenarına getirmişti. Ben şaşkınlıkla Savaş'ı izlerken hızlıca inerek arabadan dönüp kapımı açtı.

 

" İn!" Adamı şaşkınca izledim resmen. Demin alayla sırıtan adam yine öfke doluydu.

 

Kollarımı bağlayarak oturduğum yerde kaldım. Savaş bu halimi görünce, bana doğru eğilerek konuştu.

" Nazlanan kadınları sevmem ben."

 

Bir anda Savaş'a dönerek öfkeyle baktım. O ise öfkeme memnuniyetle karşılık vererek konuşmaya devam etti.

 

" İnecek misin? Yoksa zorla mı indireyim?"

 

Öfke dolu bakışlarımın ardından pes etmiştim ve oflayarak dışarı çıkmıştım. Savaş önümden ilerleyerek yanına gelmemi bekledi. Ben de karşısında durarak olacakları beklemeye başlamıştım.

 

"Evleneceğiz." Tok ve net çıkan sesine hayır demekte zorlandım ama cesaretimi toplamaya kararlıydım.

 

Öfkeyle cevap verdim

 

" Asla!"

 

Bu sefer Savaş bana öfkelendi ve bana dönerek yaklaştı. Bense sabit durdum, çünkü kaçmam hiç bir şeyi değiştirmeyecekti.

 

" Sevgilin mi var?"

 

" Evlenmemek için illaha ki sevgilim mi olmalı?"

 

" Lafımı ikiletme! Sevgilin var mı yok mu?"

 

Yüzü sinirden kıpkırmızı kesilen adam beni korkutuyordu. Dengesizdi ve ne zaman saldıracağı belli olmayan bir yırtıcı gibi olmuştu.

 

Öfkeyle bağırıp cevap vererek "Sevgilim yok!..." dediğimde bir süre sesiz kalmıştı ve etraf buz kesilmişti. Sanki adam cevabımdan tatmin olmamış gibi sinirle bakmaya devam ediyordu ama eskisinden biraz dâha sakin ve biraz da şaşkın bakıyordu.

 

" Ama sevgilim olsa da olmasa da bunun bir önemi yok. Ben seninle evlenmek istemiyorum." Bir adım ilerleyerek konuşmaya devam ettim.

" Seni istemiyorum." Bakışlarımı kaçırmadan bakmaya devam ederken o da benim gibi bakışlarını gözlerimden ayırmıyordu.

 

Bu sefer o bir adım yaklaşıp kolumdan sertçe tutarak konuştu.

" Merak etme, bende sana meraklı değilim."

 

" Madem değilsin, neden avlunun ortasında "karım karım!" diye bağırıp duruyordun Savaş Efeoğlu?"

 

Birden kolumu bırakarak, kendi kollarını bağladı ve bu sefer sakince konuşmaya devam etti.

 

" Ailenin sana yaptıklarına rağmen hâla onlarla mı yaşayacaksın?"

 

Ben adama hüzünle bakarken konuşmaya devam etti.

 

" Uçurumda söylediklerin..."

 

Sözünü yutarken, bu sefer de o beni şaşırtmakla sınıyordu.

" Sen...sen ne zaman?..."

 

" Burdan kurtulmak istiyor musun, yoksa istemiyor musun?"

 

Şüpheyle ona bakmaya devam ettim. Ne dediğini anlayamıyordum. Bir yandan da uçurumda ne ara görmüştü beni diye kendi kendimi sorguluyordum.

 

" Çilem, seninle evlenmeyi kabul etmemin sebebi Yılmaz'ın sevdiği bir kadın olmasıydı."

 

" Ne?"

 

"Öyle, bu yüzden seninle ben evlenmem gerekiyordu"

 

Önce bu dediklerine şaşırsam da kendimi toparlayarak cevap vermeye çalıştım.

 

" Kendine yazık etmişsin çünkü ben asla evlenmeyeceğim. Sizin oyuncağınız falan değilim ben! Hem beni hiçbir şeye zorlayamazsınız. Buna asla izin vermem. "

Bütün bunları gözlerimi kısarak söylüyordum.

 

"Bu evliliği kabul et sana yeni bir hayat vereyim."

 

" Ne demek istiyorsun sen?"

 

"Evlendikten bir süre sonra boşanırız ve başka bir ülkeye yerleştiririm seni. Bu sayede istediğin gibi yaşarsın işte."

 

" Ben aptal değilim Savaş ağa! Berdelle evlenilen bağın kopamıyacağını çok iyi biliyorum. O evden anca kefenle çıkabilirim."

 

Haylazca sırıtarak cevap verdi.

 

"Bizde onu yapacağız zaten."

 

"Ne!.. Ne saçmalıyorsun sen, beni öldürecek misin?"

 

Biraz dâha yaklaşarak konuşmak için eğildi. Ama bir yandan da gözlerini benden kaçırmamaya devam ediyordu.

 

" Sende bunu istemedin mi?"

 

Bir anda afallamıştım. Kendi tuzağıma düşmüş gibi hissediyordum.

 

Hissetmiyorum, gerçekten düşmüştüm!

 

Dudaklarının yukarı kavislenmesi ile sırıtmıştı. Bu beni dâha da tedirgin ederken konuşmaya devam etti.

 

" 1 yıl, sadece bir yıl sonra buradan herkesin seni bir olarak sanması ile gideceksin."

 

Gözlerimi ona dikerek konuştum.

 

"Senden nasıl emin olacağım peki? Sana nasıl güveneceğim ben?"

 

Gevşeyen kollarını tekrar bağlayarak küstahça devam etti.

"Başka şansın var mı?"

 

Pislik çaresizliğimin kullanıyordu ve bu beni çileden çıkarmıştı. Aslında hâla gidip kafama silahı dayatabilirim bence.

 

Kendine gel Çilem! Deden eninde sonunda evlendirecek. Öldürmeyeceğini sen dâha iyi biliyorsun. Ne de olsa sen lazımsın ona 'Biricik' torunu için.

 

Savaş, güvensizliğimi hissetmiş olacak ki kendinden emin ses tonuyla konuşmaya devam etti.

 

"Merak etme, buralardan çok uzaklara gideceksin ve senin bütün masraflarını ben karşılayacağım. Kimsenin seni tanımadığı, bilmediği çok uzak diyarlara gideceksin."

 

O cevabım için gözlerime odaklanmışken, bense kafam karışık bir şekilde donup kalmıştım ama uzun bir süre düşününce başka çarem olmadığını eninde sonunda kabullenmiştim. Derin bir soluk aldım.

 

"Tamam, kabul ediyorum."

 

Gözlerimiz birbirine kenetlenirken ciddiyetle beni izledi. Ne düşündüğümü anlamaya çalışıyor gibiydi.

Bir süre öylece kaldıktan sonra anlaşmaya vardığımızı anlayarak elini uzattı.

 

"O zaman anlaştık."

 

Ben de elimi uzatarak elini sıktım. Bir an elini sıktığımda tuhaf hissettim de kendimi hemen toplayarak cevap verdim

 

" Anlaştık o halde." Elimiz hâla bağlıyken son anda konuşmaya devam ettim.

 

"...Ama bir şartım var."

 

Tek kaşını kaldırarak sorgular bir şekilde konuştu.

 

"Neymiş o?"

 

"Ayrılık gününe kadar bana asla dokunmayacaksın, anladın mı? Bana yaklaşmayacaksın."

 

Uzun bir süre sessizleşmişti. Ben ne cevap vereceğini beklerken o ise sinsi bir sırıtışla konuştu.

 

" Bunu sen isteme de."

 

" ha ha ha çok komik! Laubaliliğe gerek yok. Şartım bu anlaştık mı?"

 

Elimi tekrar sıkarak alayla cevap verdi.

 

"Tamam."

 

O kabul etse de ben şimdiden pişman olduğumu hissedebiliyordum.

 

Allah aşkına yok mu beni durduran? Kendimi kurtaramıyorum da! Nasıl bir yola düştüm böyle!

 

Elimi sıkarken gözlerimden başka hiç bir yere bakmamıştı. Ben de bu bakışmaya son vererek elimi çekerek el sıkışmayı sonlandırdım.

" Ee bakalım, Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete."

Söylediklerime sırıtarak arabaya doğru geçti. Kapıyı açarken aklına bir şey gelmiş gibi durarak tekrar konuştu. " Bu arada otuz yaşındayım korkma. O kadar da yaş almadım hâla."

" Sağol ya! İçimi rahatlattın. Ben de bu yaş farkını ne yapacağımı düşünüyordum." Söylediklerime tekrar sırıtarak arabaya geçti. Ben ise içimden bu bir yılı nasıl geçireceğim diye düşünmeye başladım.

Böyle bir dengesiz herifle bu bir yılı nasıl geçireceğim ben!

Bu bir yıl çabuk bitsin ne olur!

 

 

Loading...
0%