@maviay_63
|
"Kimsin sen?" Dedim soğuk sesimle.
"Kimsin ve neden hep karşıma çıkıyorsun?"
Evet, artık bazı sorulara bir cevap bulmam lazımdı. Sanki beni takip ediyormuş gibi hep karşıma çıkıp duruyordu bu adam. Peki niye. Niye bunu yapıyordu? Şüphelerimde haklı mıydım? Yok hayır, mümkün değil. Bu imkansız. O Savaş olamayacak kadar gerçek dışıydı. Fakat kimdi?
"Benim karşıma çıkan sensin. Benim memleketime, benim semtime gelen sensin." Kollarını bağlayarak bıyık altında gülümserken devam etti. "Asıl benim sormam gerekiyor. Senin burada ne işin var?"
"Kardeşimin düğünü için geldim. Annemin eski eşi buralı."
"Hım, anladım." Dedi devam ederek. "Peki sen neden bunu yapıyorsun? Bu kadar şüphe?" Bir adım atarken devam etti. "Bu kadar agresif tavrınız?"
"Hayat." Dedim bıkkınca. "Sadece hayat."
"Anlıyorum." Dedi sadece. Bir süre sessizliğe bürünürken düşünceli bir şekilde ona baktım. Sesi ona benziyordu. Sesi, vücut yapısı, çene hattı. Savaş'a inanılmaz benziyordu. "Bu arada geçmiş olsun. İlyas bey söylemiş. Yüzünüz için çok üzgünüm."
Beren ve Yaren dehşetle bana bakarken ben ise Ömer denen adama döndüm. Bunu nasıl sorarsın der gibi bakmıştı kızlar. Sanırım bunu sormam çok ayıp kaçmıştı. "Evet, bir kaza sonucu böyle oldu." Diyerek istemsizce yüzüne dokundu. Sonra tekrar bana dönerek elini arkana yasladı. "İyi günler o zaman. Sonra belki yine görüşmek üzere."
"Umarım görüşmeyiz." Dedim kinayeyle. Fakat bir yandan da Savaş mı diye meraktan geberiyordum. Kafayı yememe çok az kalmıştı. "Bu arada, senden rica etsem maskeni çıkarta bilir misin?"
Adam tuhaf bir bakış atarken Beren de o tuhaf bakışı atmıştı. O sırada Ömer "Neden bu kadar yüzümü merak ediyorsun?" Dedi hayretle. "Dün cafede de aynı şeyi söylemiştin. "
Bir adım yaklaşarak cevap vermeye çalıştım. "Beni boğulmaktan kurtarırken birine çok benzettim. Denizdeyken yüzün açıktı ve..." Bana eğilerek yaklaşırken yutkunarak devam etmeye çalıştım. "Birine çok benziyordu. Hem de çok."
"Kime?" Dedi hayretle. "Birine. Tanıdığım birine." Savaş desem Beren benim yine delireceğini düşünecekti. Bu yüzden açık açık konuşmadım.
Ben ona dikkatle bakarken geri çekilerek arkasını dönüp "Belki başka zaman." Diyerek bizden uzaklaşarak gitti. Beren ve Yaren de tuhaf bir bakışla beni izliyordu. Kollarımı bağlayıp bir şey demeden çarşıdan çıkarak arabaya geçtim. Kızlar da bir şey demeden arabaya geçti. Sonra da Beren bıkkınca soluk alarak arabayı çalıştırmaya başladı. Çalıştırırken bir yandan da "Senin için endişeleniyorum." Dedi sadece. Sonra geri vites yaparken devam etti. "Başını beladan eksik olmuyor. Belayı çekiyorsun resmen."
"Bela beni seviyor anlaşılan. Her halde belaya başa çıkabiliyorum ki öyle oluyor." Bu cevabımla birlikte bir şey demeden sürmeye devam etti.
2 gün sonra
Sabah gözlerimi açtığımda güneş hâlâ doğmamıştı. Sabah saat beşti. Ayağa kalkarak biraz gerildikten sonra abdest alarak namaza durdum. Sonra da ellerimi açarak çaresizce, belki de artık kaybettiğim ümidimle dua etmeye başladım. "Allah'ım, ne olur kızımı bana geri getir ne olur. Ben çok yoruldum. Çok çaresizim. Zenginim ama kızım yanımda olmadıktan sonra bu malın mülkün bir anlamı kalmadı. Eskiden bana ait bir zenginlik isterdim ama şimdi kızımı istiyorum ne olur. Sen ol dersin olur. Ne olur bu kulunun yükünü hafiflet. Doğduğundan beri hayır yüzü görmemiş bu kuluna yardım et. Artık dayanamıyorum." Acıyla göz yaşları içinde ağlarken çaresizce yüzümü kapattım. Kendimi yetim kalmış küçük bir kız çocuğu gibi hissettim. Çocukluktan beri annem babam zannetiğim kişiler beni yeterince kimsesiz hissettirmişlerdi. Şimdi ise yine kimsesiz ve yapayanlız hissetmiştim. Çocuğum ve eşim yanımda olmayınca yine o yanlızlığa bürünmüştüm.
Ne kadar Mavi ve Beren de olsa kurduğum ailem gibi değildi. Onlarsız eksikti.
Namazlığı katlayıp kenara indirdikten sonra banyoya girip ılık bir duş alarak bahçeye çıktım. Herkes hâlâ uyurken uyanık olmak bazen güzel hissettiriyordu. Sessiz ve kafa dinleyecek zamanım oluyordu.
Bir süre daha dolaştıktan sonra bahçedeki kamelyaya oturarak biraz sallandım. O sırada güneşin doğuşu ve kuşların cıvıltısı eşlik etmişti bana. Gökyüzüne bakarken İstanbul'un ne kadar gürültülü ve soluk bir yer olduğunu fark ettim. Binalarla dolu yerler ne doğayı ne de gökyüzünün tadını çıkarmamıza izin vermiyordu. Ya da en azından ben sakin bir yer bulamadım diyebilirim.
Derin bir nefes alarak sırtıma yastığı yaslarken bembeyaz kedi sallandığım kamelyaya atlayarak miyavlayıp bana yanaşmaya başladı. Huzurla gülümseyip başını severek kucağıma aldım. Kedi mırıldanarak beni yastık niyetine kullanırken ben ise deli gibi sevmemek için kendimi zor tuttum. Bir süre sonra bahçıvan da gelirken ilerdeki otlakta çamları budadı. O sırada konaktan yardımcı bir kadın yanıma gelip günaydın diyerek hatırımı sordu. Sonra da bir şey isteyip istemediğimi sordu. Ben ise yok hayır teşekkür ederim dedim. O da çok uzatmadan içeri girdi. Bütün çalışanlar kalktığına göre saat epeyce ilerlemişti anlaşılan.
"Saat ne ara sekiz oldu." Dedim kendi kendime. Epey zaman geçmişti
Bur süre daha oturduktan sonra kediyi de kucağıma alarak içeri geçtim. Reyyan analar da gelecekti düğün için. Annem bizzat davet etti.
İçeri geçip salona oturduğumda bizimkiler teker teker aşağıya iniyordu. Bir yandan de bu tatlı kediyi seviyordum. "Pamuk seni sevmiş anlaşılan."
Yaren'in heyecanlı sesiyle gülümserken Pamuk olduğunu öğrendiğim kediyi sevmeye devam ettim. Beren ve Annem ile beraber aile tam kadro hazır olduktan sonra yavaş yavaş kahvaltıya geçtik. Pamuk'u yavaşça yere bırakarak elimi yüzümü yıkamak için kendi banyoma gittim. Sonra da aşağıya inerek kahvaltıya oturdum. Pamuk'un mamasını da yere indirdiklerinde ardından üç tane yavru kedi getirdiler. "Ayhh! Yavruları da mı var?" Diyerrk Beren heyecanla yavruların yanına giderken ben de giderek dayanamadan sevmeye başladım. Annem ise oradan gülümseyerek söyleniyordu. "İkizler bir kahvlatınızı yapın önce. Sonra ilgilenirsiniz. Hadi daha çok işimiz var."
Kedileri doyunca severek optükten sonra tekrar ellerimizi yıkayarak tekrar kahvaltıya geçtik. Bir süre sonra da hazırlık için işe koyulduk. Gelinin çeyizini getirmek için evine gittik. Saatler sonra da kuaföre gidip akşam hazırlığını yaptık. Ben siyah renginde mavi desenli abiye giyerken Beren de lavivert tonlarında şık bir abiye giymişti. Sonra kuaförden gelini tekrar eve götürerek damadımızla beraber allı şanlı düğünle kızımızı almaya gittik. O an Savaş'ın beyaz atıyla evin önüne geldiği zamanlar aklıma geldi.
Benim duvağımı açtığındaki ilk yüz ifadesi... Bana aşık bakıyordu ve mal ben anlamamıştım. Sahi, nasıl anlayayım ki. Anne babamın sevmediği bir kız çoçuğuydum. Onun seveceğine pek inanamazdım. Zaten ilk başlarda pek inanmamıştım da. Sonra beni öyle güzel sevdi ki o sevgiye mübtela oldum ve onun sevgisinden başka hiçbir erkeğin sevgisi bana bu duyguları yaşatmayacaktı. Savaş bana güzel sevilmeyi öğretmişti. Güzel sevmeyi öğretmişti. Ve belki de biz sadece birbirimizle güzel olduk.
Gelini alarak yola çıktıktan sonra ayarlanan kır düğününün yerine giderek misafirleri ağırladık. Emin, Osman amca, Polat ağabey ve Esma hanım gelmişti. Emine hanım ise aileden, mardin'den sürgün edilmişti. Bana yaptıkların, Yılmaz'ı nasıl doldurduğunu öğrendikten sonra Osman baba bir daha Mardin'e gelmesine izin vermedi. Küçük bir evde Urfa'nın bir köyünde yaşıyordu artık. Kendi çocukları bile artık yüzüne bakmıyordu. Telefonlarına cevap vermiyordu. Fakat bu son dönemde dayanamamışlardı. Babalarına yalvar yakar gitmişlerdi. Ne kadar büyük hatalar yapsa da anneydi. Özlüyolardı onu.
Neyse, konumuza dönecek olursak, biz düğüne gelen misafirleri karşıladıktan sonra düğüne geçerek kutlamaya katıldık. Arda ve Buse'nin ilk dansı yapıldıktan sonra İlyas bey ve Ömer Asaf denen adam da gelmişti.
Düğün sahibi olarak annem ve ben karşılamaya gittik. Bir de gelin tarafından iki kişi karşılamıştı. Yani şimdi ben İlyas beyi tanıdığım için karşılamasam olmazdı. Ayıp olurdu. O yüzden ben gittim. Savaş'ın aile dostuydu ne de olsa.
"Hoş geldiniz İlyas bey."
"Hoş bulduk kızım. Artık darısı ikizine ve kardeşine."
"İnşallah hayırlısıyla." Diyerek gülümserken Ömer Asaf'ın gülümsediğini hissettim. Ama hissettim sadece. Yani pek açık olan bir şey değildi.
Daha fazla tutmadan içeri buyur ettik. Sonra da çalgılı çengili oyun oynanmaya devam edildi. O sırada ben ise ister istemez Ömer Asaf'a bakıyordum. Bir köşede durmuş oyunu izliyordu. Kimseyle pek samimi değildi anlaşılan. Ya da olmak istemiyordu. Etrafıma bakarak bana ihtiyaç var mı diye kolaçan ettikten sonra ona doğru yürüyerek kenarda durup kollarımı bağladım. Bana şaşkınca baktıktan sonra keyifle gülümseyerek bir elini cebine attı. "Benden hoşlanacağınız hiç aklıma gelmezdi leydim."
Dehşetle yüzüne baktım. Bir an gözüm doldu. Leydim mi demişti o. Tıpkı Savaş gibi. O Savaş olamayacak kadar yabancıydı ama. Başka biriydi.
Bana dönerken "Ne oldu? Kötü bir şey mi dedim ben?" Dedi şaşkınlıkla. Bir an gözlerimi silerken "Özür dilerim sadece takılıyordum. Kötü niyetli değildim." Dedi pişman olmuş gibi.
"Hayır, önemli değil." Diyerek gök yüzüne baktım. Sonra da derin bir nefes alarak ona tekrar döndüm. "Senden bir şey istiyorum."
"Benden mi? Nedir?" Diye sordu hayretle. Benim bu tavrım onu şaşırtmıştı anlaşılan. "Maskeni çıkartır mısın?" Bir an sırıtırken yüzünü yere eğetek tekrar bana döndü. "Yüzümü neden merak ediyorsun?"
"Görmek istiyorum. Kim olduğunu görmek istiyorum." Kalabalığa rağmen bana dönerek bir kaç adım yaklaştı. Fakat bir an kalabalıkta olduğumuzu fark edince durarak arkasına bakıp etrafı izledi. Sonra bana dönerek "Yüzümü gösteremem." Dedi acı bir sesle. "Neden?" Dedim çaresizce. Sesini her duyduğumda Savaş olduğundan emin olmaya başlıyordum. Tek eksik yüzünü görmemdi. Onun yüzünü görerek içimde büyüyen bu şüpheyi dindirmem lazımdı. Farklı yüz çıkacaktı belki ama içim rahat edecek. Daha rahat bir nefes alacaktım.
"Yüzümü görürsen..." bir an duraksarken devam etti. "Benden uzaklaşmandan korkuyorum." Yutkunarak ona bakarken, o ise doğrularak devam etti. "Sana aşık oldum Peri kızı ve... ve bu büyülü anın bozulmasına hazır değilim." O an nefes alamadım. Savaş konuşmuştu sanki. Savaş'ın cümlelerine ne kadar da benziyordu.
"Bana Peri kızı deme." Dedim kendime gelirken. Sinir etmişti ister istemez. Dişlerimi sıkarak öfkeyle bakmaya başladım. Her şeye rağmen o Savaş değildi. "Bana sadece Savaş Peri kızı diyebilir. Yani kocam. Anladın mı?"
Adam ilk başta şaşırmış gibi tepki verirken biraz duraksadı. Sonra bir kaç adım geri çekilerek devam etti. "Bu yüzden işte. Yüzümü görmesen de olur. Hiçbir şey değişmeyecek. Sen hâlâ eski kocana aşıksın. Ben de sana. Ve böyle kalacak. Yarım."
Arkasını dönerek gittikten sonra boğazımı ovarak nefes almaya çalıştım. Dolan göz yaşlarımı silerek makyajımın akmamasını diledim. Fakat iyiye gitmiyordum. Bu yüzden hemen lavaboya giderek yüzüme su çarptım. Makyajım biraz bozulmuştu. Maalesef yüzümü tamamen silerek makyajımı silmek zorunda kaldım. Makyajımı silerken o adamın dediklerini düşündüm. Tıpkı Savaş gibi konuşuyordu. Onu yanımda hissetmiştim sanki.
Bir anda yine gözlerim doldu ve kendimi ağlarken buldum. "Bu imkansız. O Savaş değil. O Savaş değil. Bu imkansız. Mümküm değil." Ağlayarak yüzümü kapattırken bir kadının içeri girmesiyle toparlanmaya çalıştım. Hemem tekrar yüzümü yıkayarak saçlarımı arkaya attım. O sırada kız makyajını tazelemeye başladı. Benim kötü olduğumu fark edecek ki "İyi misin?" Dedi birden bire. "İyiyim. Biraz başım ağrıyor da." Dedim yalandan.
Kız hüzünle bana bakarken "Emin misin?" Dediğinde tekrar gözlerim dolmuştu. O an kendimi dışarı atmaya çalıştım. Kız ise bir şey demeden arkamdan bakakalmıştı sadece.
Eteğimi toplayarak çimenlerin üstünden yürürken bir kavga sesi gelmişti. Şüpheyle yürümeye devam ettiğimde bir arbede yaşandığını fark ettim. Arda da bu arbedeyi durdurmak için adamlarıyla araya girmişti. Annem her ne kadar onu geri çekilmesi için yalvar yakar dil dökse de anne sen geri çekil lütfen diye ikaz etmesinden başka cevap alamadı. Ben de yanlarına giderek annemin yanına gelirken "Allah aşkına yakışıyor mu size! Bu düğün gününde. Sakin kalın ya da çıkın!" Dedim bur anlık öfkeyle. O an adam "Sen bizi kovuyor musun?" Diye hiddetlenirken. Tartıştığı adam kavganın fitikini ateşlemeye niyetli gibi "Senin gibi bir dangalağı kovmayacak da kimi kovacak!" Dediğinde adam "Lan kimse seni elimden alamaz." Diye hiddetlenerek sandalyeden birini yüzüne fırlatarak büyük kavgayı başlattı.
Hay dilini eşek arısı soksaydı Çilem. Ne diye karışırsın ki!
Annem Arda'yı aradan alarak uzaklaştırmaya çalışırken Arda ise annemi ve benimkileri koruyun diyerek kavgayı ayırmaya çalıştı. Artık sandalyeler havada uçuşurken hemen korumanın boşluğuna denk gelerek araya girip durdurmaya niyetlendim. Dövüş taktiklerini bildiğim için bir özgüven vardı bende tabii. Olmaz olaydı!
Artık silah ve bıçaklar ortaya çıkarken araya girdiğim kavganın içinde bir adamın bıçağı havada salladığını fark ettim ve bir an da birine çarparak silahı bana doğruyken patladı ve o an ne olduğunu anlamadım. Bir anlık şokla gözlerimi kapattım. Fakat kollarımda hissettiğim bir elle çekildiğimi hissettim ve gözlerimi açar açmaz Savaş'ı gördüm. Yine o yaralı yüzü, uzun saçları. Tıpkı Ömer Asaf denen adamdaki gibi. O kehribar gözleri, o kumral saçları ve sivri kareli çenesi. Bu Savaş idi.
Nefes nefese korkuyla ona bakarken "Savaş?" Dedim heyecanla. Sonra emin olmak için yüzüne dokunarak dolan gözlerimle ona baktım. "Savaş, bu sen misin?"
🦋🦋🦋 ......
İstanbul'un popüler bir kafesinde deniz manzarasıyla kahvelerimizi yudumluyorduk. Kahvelerimizi yudumlarken yine o kızı gördüm. Deniz kenarına geçmiş gökyüzünü izliyordu. Acısı büyüktü anlaşılan. Bir süre saha onu izledikten sonra birden suya düştü. O an neye uğradığımı saşırdım. Hemen ayağa kalkıp koşarak denize girdim. Kız yüzme de bilmiyordu. Çünkü çırpınıyordu adeta. Hızla belinden tutarak yukarı çıkarmaya çalıştım. Fakat bana birden sarıldı. O bakışları öyle bir hüzünlüydü ki. Sanki beni bekliyordu. Sanki benim onu çıkarmam için denize düşmüştü.
O kadar sıkı sarılmıştı ki yüzüye çıkarken bile hâlâ sıkı sıkı bağlamıştı kollarını boynuma. Hızla kıyıya çıkıp yere yatırdıktan sonra kalp masajı yapmaya çalıştım. Bir yandan da hadi diyordum emir kipiyle. Sonra dudaklarına yaklaşarak suni tenefüs yapmaya başladım. Sonra korkuyla tekrar kalp masajı yaptım ve uzun uğraşlardan sonra nihayet kendine gelmişti. Hızla yuttuğu suyu kusarak öksürmeye başladı.
O an rahat bir nefes alırken insanların bakışlarına maruz kaldığımı fark ettim. Bazıları kızın durumuna bakarken bazıları da beni izliyordu. Bu bakışlara daha fazla dayanamadığım için hemen maskemi elime alarak yüzüme geri taktım. O sırada Çilem denen kız dehşetle ve şüpheyle bakıyordu yüzüme. Maskemi çıkartabilir misin dediğimde ne diyeceğimi şaşırmıştım. Bu kız neden yüzümü merak etmişti birden bire. Sonra çarşıda da aynı şey oldu. Yine maskemi çıkartmamı istedi. Beni merak etmişti. İlk karşılaşmaya göre çok değişmişti tavırları. Aslında bu hali hoşuma gitmeye başlamıştı. Ben de onunla takılmaya başladım. Belki de benimle ilgilenmesi hoşuma gitmişti. Hiçbir kadının maskeliyken bu kadar ilgi duyması hoşuma gitmemişti halbuki. Aslında karşıma çıkan kadınlara karşı hep bir soğukluk hissettim. Ailemin ısrar kıyamet inadıyla mecburen tanıştım. Fakat yüzümü görür görmez kendileri benden uzaklaşıyordu. Bu psikolojik açıdan biraz kötü etmişti beni ama iyiydim. Fakat şimdi yüzümü göstermesini istemiyordum. Eğer maskemi çıkartırsam tıpkı diğerleri gibi benden uzaklaşmasından korkuyordum. Onunla konuştukça onu daha çok yakın hissediyordum kendime. Onunla ölesiye yakın olmak istiyordum. Yakınımda olsun hiç sevmesin. Sanki ona ihtiyacım vardı. Onunla yaşamak istiyordum. Sanki onu yıllardır tanıyordum.
Az önce yine maskemi çıkartmamı rica etti. İlk başta ister istemez güldüm. Düğünde bile hâlâ benim yüzümü görmek istiyordu. Fakat beni üzen bir şey oldu. Kocasından bahsetti ve kocasının isminin Savaş olduğunu öğrendim. O an kulaklarımda Savaş ismi çınlamıştı adeta. Bu kadar tesadüf olabilir miydi? Ben Savaş denen adamı tanıyor muydum? Aslında mümkün idi. İlyas amcam Savaş denen adamın aile dostuydu. Belki biz de karşılaşmışızdır. Belki bu kızla da karşılaştık.
O zaman ben o adamın karısına mı göz dikmiştim? Hayır! Hayır, ben bu kadar şerefsiz biri değilimdir. Hayır. Göz koymamışımdır. Hoşlanma bile olamaz. Eğer ki böyle bir şey yaşandığını hatırlarsam kendimi damdan atmaya niyetliyim artık.
Bu düşüncelerden sıyrılarak çıkan kavganım farkına yeni vardım. Sonra Mehir araya girerek olayı daha kötüye çevirdi. Bir de yetmiyormuş gibi o kavganın içine girmeye çalıştı. Bu sinirli adamların arasına girerek sakinleştireceğini mi düşünüyor?
Başımı bıkkınca iki yana sallarken yanına doğru yürüyerek oradan uzaklaştırmayı düşündüm. Fakat ondan iki adım uzaktaydım ki bir silahın ona doğrulttuğunu fark ettim. Fark eder etmez de hızla kollarını tutarak geri çektim. O sırada hızla döndüğüm için maskem düşmüştü. Korkudan gözlerine kapatan kız beni görür görmez dehşete kapılmış gibi bakmaya başladı. Tahmin ettiğim gibi. Yara izim onu korkutmuştu.
"Savaş." Bir dakika o az önce bana Savaş mı dedi? "Savaş bu sen misin?"
Ne yani? Ben onun ölen kocasına mı benziyordum? Birden sıcak avucunu yanaklarıma değdirerek dolan gözleriyle heyecanla bakmaya başladı.
Burada neler oluyordu?
|
0% |