Yeni Üyelik
91.
Bölüm

91.bölüm: Yalanlar ve palavralar

@maviay_63

Şarkı Zeynep Casilini Duvar

 

"Hazar bey, bugün çok daha iyi gördüm sizi."

 

"Beni ne zaman Türkiyeye göndereceksiniz?" Dedi Hazar çaresizce. Ne dil biliyordu ne de bir yol. Kapana kısılmıştı.

 

"Dedim size, hâlâ tedavi görüyorsunuz. Tedaviniz bittiği zaman hazırlıklara başlayabiliriz."

 

Hazar caresizce bahçeye bakarak sandalyesine yaslandı. Dedesinin onu esir tuttuğunun farkındaydı. Doktor hemşirenin getirdiği ilacı vermesi için işaret yaparak giderken hemşire de başıyla onay vererek ilaçları hazırlamaya başladı. Hemşire ilaçları Hazar ağaya uzatarak yutmasıni bekledi. Hazar düşünceli bir şekilde ilaca bakarak avucuna alıp ağzina aldı. Sonra ikincisini alarak yuttu. Hemşire bir süre durduktan sonra "Bir şey isterseniz düğmeye basmanız yeterli." Diyerek dışarı çıktı. Hazar ağa çıktığından iyice emin olduktan sonra ilaçları ağzından çıkartarak saksıdaki bitkinin toprağına gömdü. Sonra onlara verdiği çalışma masasına giderek mektubunu yazmaya devam etti.

 

Sevgili Reha, dilerim bu mektup senin eline ulaşır. İsviçre'de botem de shol adında özel bir hastahanede kalıyorum. Bitkisel hayattan bir yıl önce çıktım. Fakat beni Türkiyeye göndermeye niyetli değiller. Muhtemelen dedem beni burada tutuyor. Çünkü Sefer dedemin adı geçti. Lütfen beni bir an önce bul ve buradan çıkar. Kızımı çok özledim. Bir yıldır kokusuna hasret kaldım. Mehir'e onu çok sevdiğimi söyle olur mu? Beni ölü olarak bildiğinizi öğrendim. Doktor telefonda konuşurken duydum. Ben yaşıyorum ve buradan çıkmak istiyorum. Beni bul ve buradam hemen çıkar. Tek güvenebileceğim kişi sensin. Ve ben gelene kadar kızıma iyi bak olur mu. Şimdi yirmi dokuz yaşına girdiğini öğrendim. Genç yetişkin bir kız olmuş. Reha, lütfen bu mektubu okurken korkma ama ben Hazar. Hazar Yaman. Ne olur beni buradan çıkarmanın bir yolunu bul. Yoksa burada sonsuza kadar kalabilirim. Mehir'e onu çok sevdiğimi söyle.

 

Bu arada eğer bu mektuptan şüphe duyarsan el yazımı kontrol et. Lütfen bunu boş geçme.

 

27 Mart 2024

 

Mektubu katlayarak ay ve hilal şeklinde bir kolye çizdim. Sonra da temkinlice dışarı çıkarak sağdan ikinci odaya girdim. John çantasını hazırlamış çıkmaya hazırlanıyordu. "Nihayet gelebildin."

 

"Bu mektubu Türkiye'de sana söylediğim adrese gönder. Mektubun sahibi Reha Yaman. Adresi unutabilirsin diye bir kağıda yazdım."

 

"Tamam. Ben giderim. Turkiye'ye. En kısa zamanda çıkman dileğiyle."

 

"Teşekkür ederim. Sana borçluyum."

Hazar ağa'nın kolunu sıvazlayarak "Önemli değil. Dilerim kızına kavuşursun." Diyerek desteklediğini gösterdi.

 

Hazar da "Sağol." Diyerek sarılıp veda ettikten sonra kendi odasına gitti. Hira'yı da bulmayı umut ediyordu. Buradan çıkar çıkmaz Mehir ile hasret gidermeyi umut ediyordu. Hemen sonra da Hira'yı aramaya koyulacaktı. Ümidini kaybetmemişti hâlâ. Kaybedemezdi. Kızını son bir kez görmek için bunu yapamazdı.

 

 

🦋🦋🦋

 

......

 

Nefes nefese korkuyla ona bakarken "Savaş?" Dedim heyecanla. Sonra emin olmak için yüzüne dokunarak dolan gözlerimle ona baktım. "Savaş, bu sen misin?"

 

Herkes hayretle bize bakarken Arda'nın adamları iki el silah sıkarak kavga çıkaranları zar zor dışarı çıkartmışlardı. Ben ise şok içinde bakakalmıştım. "Savaş." Dedim tekrar. "Sen yaşıyorsun." Heyecanla etrafa bakarken "Benim gördüğümü siz de görüyorsunuz değil mi? Savaş bu! Ama bu nasıl olur?" Hızla ona dönerek yanaklarını avuçlarken daha çok baktım. "Savaş sen yaşıyorsun, inanmıyorum yaşıyorsun."

 

"Ben Savaş değilim." Dedi hayal kırıklığına uğramış sesle. Derken yandan bize doğru hayretle yürüyen Osman amca, Emin ve de diğerleri hayretle yanımıza geldi. Ben ise göz yaşları içinde ağzımı elimle kapatarak nefes almaya çalıştım. Heyecanla tekrar oma yaklaşarak sıkıca boynuna sarıldım. "Seni çok özledim. Çok özledim. Seni öldü sandım." İçimde bunların rüya olduğuna dair bir korku vardı.

 

Savaş kolumdan tutarak hayretle Osman babaya sonra bana dönerek hüzünle "Üzgünüm." Dedi. "Ben sizi anlayamadım." İlyas Bey'e bakarak "Amca burada neler oluyor?" Dedi kafası karışık halde. Osman baba da öfkeyle İlyas beye dönerken "İlyas burada neler oluyor!" Diye bağırdı birden.

 

İlyas bey bir kaç adım atarak bize bakarak bıkkınca nefes aldı. "Size bunu söylemediğim için çok üzgünüm. Ömer Asaf, Savaş'ın ikiz kardeşi."

 

Herkes hayretle "Ne!" Diye tepki verirken ben ise hayretle tekrar ona döndüm. "Bu...bu olamaz. Savaş ikiz kardeşi olduğunu hiçbir zaman söylemedi."

 

İlyas bey karşımıza geçerek devam etti. "Muhtemelen kardeşini hatırlamıyordur. Annesi de ondan hiç söz etmemişti anlaşılan."

 

Beren hayretle "Tıpkı bizim gibi." Derken bu kadar tesadüfe hayret ediyordu muhtemelen. Kimse pek inanamadı. İlyas bey ise cebinden telefonunu çıkartarak bir kaç fotoğraf göstererek bize gösterdi. "Bakın. Bu onların bebeklikleri. İki üç yaşlarındayken çekildi."

 

Telefonda gördüğüm ikiz çocukları bir süre bakarken o kehribqr gözleri nerede olsam tanırdım. Ama hayır, o Savaş idi. Bunu biliyorum. Bu gerçek olamaz. "Hayır, o Savaş." Hemen yanına giderek yanaklarını avuçlayarak göz yaşlarıyla konuşmaya devam ettim. "Sensin Savaş biliyorum. Sen Savaş'sın."

 

Savaş hayretle amcasına dönerek ona doğru yürüdü. "Bir ikiz kardeşim vardı ve bana söylemediniz öyle mi?"

 

"Sandığın gibi değil. Biraz problemler vardı Ömer."

 

"Bu yüzden beni onunla karşılaştırdın öyle mi? Neyin peşindesin sen!"

 

"Sadece sana söyleyebilmek için yaptım. Başka türlü sana söyleyemezdim. İkiz kardeşine kavuşamadan kaybettiğini söyleyemedim. Böyle söylerim zannettim."

 

Savaş sinirle yakasına yapışarak

"Yani bunca zaman Çilem benim yengem..." yutkunarak susarken bana dönerek hüzünle baktı. Ben ise sıkışan göğsümü tutmaya çalıştım. O ise bir süre etrafa baktıktan sonra bir şey demeden kapıya doğru yürümeye başladı. O an kafayı yemiş gibi koşarak onu durdurmaya çalıştım. "Savaş, dur!" Adam bir an da durarak bana dönerken hızla kollarımı tutarak "Ben Savaş değilim!" Diye bağırdı birden. "Ben o değilim. Bu akşam söylediklerim için çok üzgünüm. Unut! İkiz kardeşimin eşi olduğunu bilmiyordum. Ben Ömer Asafım. Savaş değil."

 

Kollarımı birden bırakarak hüzünle gevşetti. "Üzgünüm. O ben değilim." Başımı acıyla iki yana sallarken "Hayır." Dedim acıklı bir sesle. "Sen Savaş Acar Efeoğlusun. Adımın Çilem olduğundan emin olduğum kadar eminim."

 

"Senin adın Mehir Karaca!" Bunu demesiyle büyük bir hayal kırıklığına uğradım. O Savaş olsaydı bu kadar çabalamazdı ki. Ben Savaş değilim niye desin. Sanırım ben inceden inceden kafayı yiyordum. Ya da bana öyle geliyordu. "Mehir Yaman." Diye düzelttim acıklı bir sesle. Bakışlarında pişmanlık sezsem de devam etti. "Ne fark eder. Haklıyım. Ben Savaş olsaydım saklar mıydım?"

 

Acıyla kafamı iki yana sallarken "Hayır." Dedim hüzünle. "Savaş benden vazgeçmezdi." Dolan gözlerimle yüzümü eğerken söylediklerine pişman olmuş gibi hüzünlenip "Üzgünüm. O olmadığım için üzgünüm." Diyerek demir kapıyı açarak çekip gitti. Ben ise arkasından bakakaldım. O Savaş'ın ikiz kardeşiydi. Fakat İlyas Bey neden bunu bana yapmıştı. Neden ikizini hep karşıma çıkarıyordu. Yaramı deşmek için mi yapıyordu?

 

Sinirle İlyas Ağabeye doğru yürüyerek hesap sormaya çalıştım. "Bunu neden yaptın? İkiz kardeşini burnumun dibine getirerek ne amaçlıyordun!"

 

"İkiz kardeşini öğrenmesini istedim. Bunu ben söyleyemedim. Bizzat seninle öğrensin istedim."

 

"Bunu acı cekeceğimi bile bile yaptın!"

 

"Belki..." birden duraksarken devam etti. "Belki onu seversin diye düşündüm. Belki..."

 

"Ne saçmalıyorsun sen! Nasıl bir adamsın!" Birden yakasına yapışarak hesap sormaya devam ederken İlyas bey bileğimden tutarak sakinleştirmeye çalıştı. Canını yakacağımı bildiğim için karnına tekme atarak ondan uzaklaştım. "Bana bunu yaşatmaya hakkın yok!" Diye bağırdım. O ise karnına sarılarak acıyla inledi.

 

Bir yandan da Osman baba şüpheyle onun yanına yaklaştı. "Ne yani? Sen Savaş'ın öz amcası mıydın? Ve bunca zaman bizden sakladın!"

 

"Saklamak zorundaydım! Yoksa Savaş bana düşman kesilecekti. Babasından nefret ediyordu. Ben de babasının kardeşi olduğuma göre benden de nefret edecekti. Babaannesi dedesinin yüzünü bile görmek istemiyordu. Onları tanımıyordu Osman ağabey! Kendi ailesinden bir haber sizinle yaşadı!"

 

Bir an etrafı sessizlik kaplarken devam etti. "Annesi, babasıyla problem yaşayınca evi terk etti gitti. Savaş'ı tek almasına izin verdik. O da oğlu ona sahip çıkar diye düşündük. Hatta Hazar'ın karşısına ev tuttuk sırf gözümüz arkada kalmasın diye."

 

Birden dikkat kesilirken "Babamı nereden tanıyordun?" Dedim hayretle. Bu kadar maziydi yani arkadaşlıkları.

 

"Mardin'de bir arkadaşı ziyaret etmek için giderken tanıştım. Üç yıl arkadaş kaldık. Aynı yaşlardıydık hemen hemen."

 

"Babası annesini öldürürken neredeydin!" Dedi Emin birden öfkeyle.

 

"Kan davası çıkmıştı. Biz Savaş'ı alalım derken birden kanlılar tarafından kaçırıldı." Birden bana dönerken devam etti. "Biz tabii kafayı yedik. Her yerde onu aradık."

 

O bu açıklamayı yaparken çoğu kişi gitmişti. Meraktan burada kalmak isteyenleri de korumalar kibarca kapıyı göstererek düğünün bittiğini söyledi. Biz ise burada hikayeyi dinliyorduk.

 

"Hazar'ın kızını da kaçırdığını duyduk."

 

"Yani beni." Dedim dalgınca. "Evet. Yani sen." Derken dalgınca devam etti. "Orada ne oldu tam olarak bilmiyorum. Fakat Çilem ve Savaş'ın tek başına yara berelerle eve geldiklerini duydum. O sırada ilk kapıya basarak yardım istemişsiniz. Savaş yani o zaman ki Acar seni kucağında yaralı halde taşıyarak ilk Osman ağabeyin kapısına getirmiş. Hatırlarsın sen ağabey."

 

Osman baba göz yaşlarını tutarak "Evet, hatırlıyorum." Dedi hüzünle. "Savaş'ı tanıyordum o zamanlar. Bir kaç kere görmüştüm. Bu yüzden tanıdım onu. Onu ve Çilem'i."

 

Bana bakarken hüzünle arkasını dönerek dışarı çıktı. Ben ise düşünceli bir şekilde İlyas Bey'e bakmaya devam ettim. "Hazar Savaş'ı benim almamın büyük bir hata olacağını söylemişti. Bizden nefret edecekti. Hakıydı da. Bu yüzden o ailede kalmasına izin verdim. Onu yakından takip etmek için de Efeoğulların aile dostu oldum. İş ortaklığı ile tanışarak yılları böylece devirdik."

 

İlyas bey mahçup bir şekilde bana bakarken sadece "Üzgünüm. Fakat o Savaş değil." Diyerek Ömer Asaf denen adam gibi çekip gitti. O sırada dalgınca önüme baktım. Bana Peri kızı demesi, leydim demesi... bunlar tesadüf olamazdı ama. Bunu Sadece Savaş derdi bana. Ama o Ömer Asaf idi. Yoksa Savaş neden beni kendinden saklasın ki? Yoksa neden bunu yapsın ki?

 

🦋🦋🦋

.......

 

Ömer Asaf hızla eve gidip babaannesinin karşısına geçerken "Bir ikizim olduğunu neden söylemediniz!" Dedi öfkeyle. Aile dehşetle çocuklarına bakarken dedesinin ilk Karısı Selma hanım kaşlarını çatarak "Bunu sana kim söyledi." Dedi sinirle.

 

"Amcam! Sevgili amcam!" Birden öz babaannesine dönerek konuşmaya devam etti. "Benden bunu neden sakladınız! Hafızamı kaybettim diye aptal yerine mi koymak istediniz beni!"

 

"Olur mu öyle oğlum. Sen üzülme diye..."

 

"Hep aynı palavralar! Bana gerçeği söyleyin. İkizimin adı Savaş imiş. Doğru mu?"

 

"Acar." Dedi birden babaannesi. "İkizinin adı Acardı."

 

"Onlar niye Savaş dedi o za..." sözünü keserek "Başka bir ailede büyüdüğü için Savaş koymuşlar."

 

"Bizi niye ayırdınız peki?" Babaannesi kumasıyla göz göze gelirken Ömer Asaf öfkelenmişti birden. "Birbirinize değil bana bakacaksınız bana! Neden bizi ayırdınız?"

 

Konağın tüm ev ahalisi avluya toplanırken Elif de avluya inmişti. Amcasının bu halini ilk defa görmüştü. Haliyle korkmuştu.

 

Babaanne sinirle yakasına tutarak "Senin annen seni terk ettiği gün ikiz kardeşini de kaçırıp gitmişti. Bize bağırıp durma!"

 

"O kadın benim annem değil. Beni terk edip gitmiş biri benim annem değil."

 

"Evet, kesinlikle. Sizi ayıran anneniz. Bizi suçlamayı bırak!"

 

Tam bir cevap verecekti ki Elif korkudan titreyen sesiyle "Amca, sakin ol lütfen." Dedi ürkerek. Elif'in varlığını sonradan fark etmişti. Onu fark eder etmez de sakin kalmaya çalışarak babaannesinden yakasını sirkeleyerek "Bu konuşma burada bitmedi." Dedi ve sonra Elif'in yanına gidip kucağına alarak içeri girdi. O sırada öz babaannesi Zeynep hanım kumasına dönerek "Bu çocuk bunları nereden öğrendi?" Dedi korkuyla. Bir an çocukların varlığını fark ederken "İçeri!" diye bağırarak komut verip uzaklaştırdı. Sonra yine kumasına döndü. "Bu çocuk bunları nereden öğrendi? Bu nasıl olur?" Kısık sesle konuşmuştu. Ömer Asaf'ın, yani Savaş'ın duymasından ödleri kopuyordu.

 

O sırada Savaş'ın dedesi de bahçeden girerek karılarına baktı. "Burada neler oluyor? Korumalar Ömer Asaf'ın burnundan soluduğunu söyledi."

 

Kumalar birbirine baktıktan sonra kocalarına dönerek olup biteni bir bir anlattı. Bu sefer Salih ağa burnundan soluyarak etrafında dört dönmeye başladı. "İlyas! Sen..." lafını bitiremeden İlyas da gelmişti. Onun geldiğini görünce öfkeyle ona doğru yürüyerek yakasını tutup kimsenin duymaması için bahçeye doğru sürükledi. Kumalar ise arkalarında bakakalmıştı sadece.

 

Salih Bey iyice uzaklaştıktan sonra durarak hızla oğluna tokat atmaya çalıştı. Fakat İlyas bey elini tutarak sakince yere indirdi. Salih Bey şaşkınca oğluna bakarken oğlu ise son derece kararlı duruşuyla "Bugünkü düğün Çilem'in kardeşinin düğünüydü." Dedi

Salih ağa dehşetle oğluna bakarken birden öfkeyle "Ve sen de Ömer'i elini kolunu sallaya sallaya oraya getirdin ha! Gelin tarafının misafiri olduğunu söyledin. Benden bunu sakladın demek. O kızı görmesi için götürdün oraya demek!"

 

"Evet. Onun için." Salih ağa birden tokatı yapıştırarak sinirle yakasına yapıştı. "Bunu nasıl yaptın! Lan biz geçmişini silmeye çalışırken, biz ona yeni bir sayfa açmaya çalışırken sen..."

 

"Sen istesen de istemesen de o kız onun karısı. Eninde sonunda hafızası yerine gelecek. O zaman ne cevap vereceksin? Bu yaptığın zulüm. Ona da karısına da!"

 

"İlyas! İlyas! Sen anlamıyor musun? Eğer Acar geçmişini hatırlarsa bizden nefret edecek. Bu aileyi gözünü kırpmadan bırakıp gider. Hâlâ bunu anlayamadın mı?"

 

"Sen de onu buraya bağlamak için evlendirmeye çalışıyorsun baba! Ama olmayınca olmuyor. Kızlar yaralı yüzünden dolayı bir evlilik istemiyor. İsteyen de parası için istiyor. Savaş da aptal değil anlıyor. Bu yüzden de iyice uzaklaşıyor. Onun ailesini ondan alarak bir aile veremezsin baba!" Hızla yine oğluna tokat atarken "Bunu konuşacağız seninle!" Dedi burnundan soluyarak. "Sana kalmadı bu!"

 

"Kaldı! Amcası olarak ona bunu borçluyum. Onu hayatını çalan amcası olarak borçluyum buna."

 

Babası sessizce oğlunu dinlerken İlyas Bey devam etti. "Onu az daha diri diri yakacaklardı. Araba kazasıyla onu kapana kıstırıp kafasına sopayla vurdular. Sonra da onu Mardin"in sınırında bir yerde diri diri yakmaya götürdüler. Fakat onlardan önce ben gittim oraya ve adamları tek tek temizleyerek yeğenimi onların elinden kurtardım ve sırf onlara ibreti alem olsun diye o katilin adamlarını yaktım!"

 

Birden elini göstererek sinirle konuşmaya devam etti. "Bu eller, yeğeni için elini kana bunayan bir amcanın elleri. Tıpkı o Kara itini yaktığım gibi onları da yaktım. Sonra Savaş o yaşadığı kafa travmasından sonra hafızasını kaybetti. Bunu öğrenir öğrenmez buraya getirttin. Bir şey diyemedim. Ailesinin yanında daha güvende olacağını düşündüm. Ben o...neydi adı. O kanlımız olan. Kardeşimin kanlısı olan adamı bulana kadar Adana'ya size emanet ettim. Fakat siz ne yaptınız?"

 

Babası öfkeyle "Çünkü o bizim çocuğumuz! Benim öz torunum o! Onun yanı öz ailesinin yanı." Dedi hiddetle.

 

"Sanki yıllardır burada yaşamış gibi bir hikaye anlattınız." Dedi sinirle sırıtırken. "Bir şey diyemedim. Size uydum. Ama bu onu karısından ayıracağınız anlamına gelmiyordu."

 

"Lan!" Diyerek çıkışırken "Karısı bize uyar mıydı sanıyorsun? O gerçek neyse onu söylerdi. Hem o kız dursa efeoğulları durmaz. Bu yolun çıkışı yoktu. Her halükarda."

 

"O kadın var ya o kadın, kocasını ve kızını öldüren adamı gözünü kırpmadan vurdu. Bize ne yapar kim bilir."

 

"Hiçbir şey. Çünkü o kız bu Adana'dan gidecek ve bunu sen sağlayacaksın. Etraf sakinleşsin Savaş'ı da, yani Ömer'i de en kısa zamanda Türkiyeden çıkartacağım. Taaki evlenip bir aile kurana kadar. "

 

İlyas bey bir an huzursuzca nefes verdi. Savaş artık onu yengesi olarak tanıdığı için ve ondan hoşlandığı için kendinden utandığından başka bir evliliği daha çabuk kabul edebilirdi. Bunu hiç düşünmemişti. Fakat Savaş'a gerçeği söyleyememişti. Onu kaybetmekten içten içe korkuyordu. Ailesinin de onu temelli reddetmesinden korkuyordu. Kızı Nisa ve Hilal'e nasıl bir açıklama yapacaktı ki. Hele de Kızı Hilal'in evlilik arefesindeyken. Fakat her halükarda gerçeği söyleyemezdi. Babasına susacağına söz vermişti. Kızlarının üzerine yemin etmişti hem de. Ailesine düşkün biriydi İlyas bey. Bu yüzden hiçbir şey söyleyemedi. Diğer yeğeni Ömer Asaf öldükten sonra aile derin bir yasa gömülmüştü ve Savaş onlara iyi gelmişti. Onlara Ömer Asaf'ı hatırlatıyordu ve onların kardeşinden bir oğlu daha olması, ondan bir parça daha olması onlara iyi geliyordu.

 

Kardeşinin kendini iyice içkiye vermesi yüzünde yeğeni derin bir travma yaşadı ve onu almaya kıyamadı. Babasına karşı öyle bir nefret besliyordu ki bir kere babaannesini bulduğunu ve onu istediğini söylediğinde çok öfkelenmişti ve onları göreceğime ölmeyi tercih ederim diyerek küplere binmiştı. O günden sonra da konuyu açamadı. Bu adımı atıp atmamak konusunda çok düşünmüştü. Bütün işi babasından gizli yapmıştı. İstanbul'a giderken bile bir iş görüşmesi için gittiklerini söyledi. Diğer karşılaşmalar ise tamamen tesadüftü. Sanki kader onları bir araya getirmek için elinden geleni yapıyordu. İlyas Bey bunu anlayınca yaptıkları için daha çok pişman oldu.

 

İlyas bey huzursuzca yanlız başına kalırken Savaş ise konakta yeğeni Elif ile odaya çıkarak onu yatırmaya çalıştı. "Bugün uyu. Kemoterapide çok yoruldun zaten."

 

"Kardeşin mi varmış!" Dedi heyecanla ve hayret ederek. Savaş hüzünle gülümserken "Evet, öyleymiş." Dedi burukça.

 

"Kardeşin de buraya gelir o zaman. Beraber yaşarız. Sen de mutlu olursun." Savaş yine hüzünle gülümserken başından usulca öperek "yarın bol bol konuşuruz." Dedikten sonra iyi geceler dileyip odadan çıktı. Kapıyı kapatmadan önce Elif "Amca." diyerek onu durdurdu. Savaş ise "Efendim." Diyerek güçlü durmaya çalıştı. "Seni çok ama çok ama çok seviyorum." Hüzünle gülümseyerek "ben de seni çok, ama çok ama çok seviyorum. Hep de seveceğim." Diyerek yavaşça kapıyı kapattı. Sonra da kendi odasına girerek kapıyı ardından kapatıp kapıya yaslanıp yavaşça yere oturdu.

 

"Olabilir mi? Ailem dediğim kişiler bana yalan söylemiş olabilir mi?" Gözlerini yumarak kapıya yaslanırken bir den bir anı görmüş gibi oldu ve dehşetle tekrar gözlerini açtı. Amcasından kardeşini öğrenirken gerçekleri hazmedememişti. Kardeşinin karısı mıydı diye hayrete düşmüştü. İkizinin olduğunu öğrendi ve onun karısına aşık olmuştu. Kendinden utanıyordu. Fakat bir yandan da içten içe Savaş'ın kim olduğunu merak etmeye başlamıştı. O kızı bu kadar tanıyormuş gibi hissetmesi normal değildi. Bunun farkındaydı. Fakat orada o kızın umut beslemesini de istemedi. Bir travma daha onunla yaşayabilirdi.

 

Yavaşça ayağa kalkarak çekmeceye koyduğu sonsuzluk kolyesini eline alarak yatağa oturup uzunca baktı. Amcasının ve ailesinin çok açıklama yapması gerekiyordu. Hem de çok mantıklı bir açıklama.

 

İkiz kardeşinden neden uzakta olduğunu ve ikizinin eşinin bundan neden haberdar olmadığını açıklamaları gerekiyordu.

 

 

Loading...
0%