@maviay_63
|
Başımdaki ağrıyla uyanırken kuruyan boğazımı sonradan fark edebildim. yavaşça ayağa kalkarak nerde olduğumu anlamaya çalıştım. en son Emin ile arabadan indiğimi hatırlıyorum. sonra Savaş gelmişti. "bir dakika. ben nerdeyim?"
Hemen odaya göz gezdirirken kapı açıldı birden. o an biraz ürksem de Savaşın olmasıyla şaşkına uğradım. bir kaç adım atarak ona dokunurken "Sen gerçek misin?" dedim hayretle. Yanaklarını avuçladığım elimi öperek yanağına yaslarken "Evet peri kız8ı. Gerçeğim ben." Cevabıyla yutkundum. Bir süre sonra gerçek olduğuna daha emin oldum.
Sonra birden öfkeyle göğsüne vurarak göz yaşları içinde bağırmaya başladım. "Neredeydin! ben acılar içinde kıvranırken sen neredeydin!" ağlamaklı çıkan sesimle bağırırken göğsüne vurmaya devam ettim.
"Burada ne yapıyorsun sen!" bileklerimi tutarak hızla kendine çekerek sakin ol diye bağırırken ben ise nefes nefese acıyla baktım. "Ben kızım zannettiğim bebeğimin cesetini koynuma sararken. onu toprağa verirken sen neredeydin?" En sonunda vücudumda derman kalmadan yere çökerek ağlamaya başladım. onun sevincini yaşarken bir yandan da geçmişin yarası vardı.
Ben çok yapayanlız kalmıştım. hem de ona en çok ihtiyacım olduğu zamanda. "Anlamıyorum. neden! neden!.. önce gittin. sonra yine geldin. yanı başımdaydın. Sergime geldin. sonra da bana Ömer Asaf olduğunu söyledin." burnumu çekerek acıyla ona dönerken "Bana bunu neden yaptın? Neden beni yalnız bıraktın?" dedim sadece. elimi tutup uzunca öperek hüzünle bana döndü. bir süre bana baktıktan sonra "Özür dilerim Peri kızı." dedi kısık sesiyle. sonra saçlarımı severek bana yaklaşıp "Özür dilerim güzelim." diyerek bu sefer başımdan öptü. Ben ise göz yaşlarımı silerek toparlanıp ayağa kalkarak dışarı çıkmaya çalıştım. Çünkü nefes alamıyordum. Bunca zaman bunu neden yapmıştı anlayamıyordum. Beş yıl. beş yıl boyunca benim yanımda olmadan nasıl dayanabildi. bunca zaman neden Ömer Asaf olarak kaldı anlayamıyordum. anlamaya çalışıyorum ama bir türlü anlayamıyordum. ben bu kadar ızdırap çekerken o nasıl dayanabildi. O nasıl beni yanlız bırakabildi.
Göğsümü tutarak derin nefes almaya çalışıp dışarı çıkmaya çalıştım. hızla kapıya doğru yürüyerek kolunu çekerken bir an duraksayarak kapıyı yavaşça açtım. gecenin karanlığında bir yayladaydık. Bunun etkisinde hemen çıkmaya çalışarak dışarı doğru yürüyüp bahçede tur atmaya başladım. bütün bunları neden yaşatmıştı bize. Neden bunca zaman hiç gelmedi? kollarımı bağlayarak yutkunurken Savaş arkamdan bana sarılarak sakinleştirmeye çalıştı. Fakat hemen onu kendimden uzaklaştırarak ona döndüm. "Dinliyorum seni. Birbirimizi dinlemeden çok şey kaybettik öyle değil mi? Hem sen..." gözlerine bakarak "hem de ben." Dedim acıyla. "Mantıklı bir açıklama sun bana. Çünkü ben hiçbir şey bulamadım."
Savaş düşünceli bir şekilde başını eğerken elini cebine atarak derin bir nefes alıp bana döndü. "Beş yıl. Beş yıl boyunca Ömer Asaf olarak yaşadım doğru. Çünkü hafızamı kaybettim." O an ağzım açık ona bakakalmıştım. "Na...nasıl? Sen ne diyorsun Savaş?"
Elini cebinden çıkartırken bir kaç adımda yaklaşarak devam etti. "Beş yıl boyunca seni unuttum. Beş yıl boyunca kayboldum. Geçmişim yoktu, çocukluğum yoktu." Bana iyice yaklaşarak kollarımı sıvazlarken dehşetle ona bakmaya devam ediyordum. "Sen yoktun. Senin kadar acı çekmedim. Her şeyi unuttum. Her şeyi."
Hüzünle başımı kaldırırken yutkunarak yanaklarını avuçladım. "Ne oldu? Nasıl geldin buraya?"
"İlyas bey hayatımı kurtarmış. Yani öz amcam." Dedi acıyla gülümserken. "Bunca zaman öz amcammış. İkiz kardeşim de varmış." Yutkunarak başımı eğdim. Sonra tekrar ona döndüm. "Bu kaderin nasıl bir oyunu böyle. O kadar...o kadar saçma ki! Bunun olasılığı nedir? Hem senin hem benim ikiz kardeşimin olması. İkimizin de kardeşlerimizden ayrı kalması..." ensemi ovarken etrafımda yine turlamaya başladım. "Bütün bunlar niye bizim başımıza geliyor. Kimin tavuğuna kış kış dedik. Kimin çocuğuna kızdık biz."
Bir an sırıtarak kafası karışık halde bana baktıktan sonra bana doğru yürüyerek belime sarılıp başımdan usulca öptü. "Seni o kadar çok özledim ki, bu şaşkın hallerini bile hasret kalmışım."
Ben de usulca beline sarılarak sakıca sarmaladım. "Lütfen bu bir rüya olmasın. Yine güzel bir düşten uyanmayayım. Yine o hastanede uyanmayayım. Çünkü ben artık dayanamıyorum."
"Gerçiğim Peri kızı. Bu sefer gerçeğim." Dedi bedenimi daha sıkı sararak. "Bu son. Artık bu son. Her şey geçecek."
Bir süre sarılı kaldıktan sonra yavaşça bana dönerek yutkunup yanağımı sevdi. "Çilem. Kızımız nerede?" Dedi titreyen sesiyle. "Emin anlattı. Bebeğimizi mi değiştirdiler?" Biraz gergin ve sinirli çıkmıştı bu sefer sesi.
"Evet. Bunu..." başımı eğdim bir süre. Boğazım düğümlenmişti. Bebeğimle hiç vakit bile geçirememiştik. "Bunu bir yıl önce öğrendim." Dedim zar zor. "O zamandan beri ölü zannediyordum."
Yine bana sarılarak defalarca özür diledi. "Seni yanlız bıraktığım için çok özür dilerim." Bunu defalarca kez söyledi ve acısı sesinden okunuyordu.
Sonra başımdan usulca öperek "Sana söz veriyorum hepsini unutturacağım sana. Bütün bunları atlatacağız." Dedi acıyla. Ben ise göz yaşları içinde sadece yutkundum. O da beni usulca kendine çekerek sıkıca sarıldı. "Kızımızı da geri alacağız. Buralardan da gideceğiz. Yeni baştan sıfırdan başlayacağız. Her şey çok daha güzel olacak Peri kızı. Sana söz veriyorum iyileşeceğiz."
Sadece beline sarılıp gözlerimi kapamakla yetindim. Sözlerin yerine gelmesi için bazen şansın bizden yana olması gerekiyordu. Bunu çok acı bir şekilde öğrendim. Bu yüzden bir sey demedim. Çünkü artık konuşamayacak kadar yorgundum. Hem ruhen hem fiziken.
Bir süre öyle durduktan sonra aklıma gelen bir şeyle tekrar ona döndüm. "Hafızan nasıl yerine geldi peki? Nasıl oldu bu?"
"Senin benim Savaş olduğumu söylemenden sonra bir rüya gördüm. Seninle yaşadığım anıları gördüm. Sanki ben gerçekten Savaş idim. Sen de benim karım." Bana hüzünle bakarken devam etti. "O zaman Ömer olduğumu zannettiğim için bunlara anlam veremedim. İlyas amcama Savaş'ın kim olduğunu ve hikayesıni dinlemek istediğimi söyledim ve o da bana baştan sona her şeyi anlattı. Seni çocukken kurtardığım anı, sonra berdelde son an da kurtardığımı ve kaçırıldığını..." bana düşünceli bir şekilde bakarken devam etti. "Sonra fark ettim ki bunları ben yaşadım. Rüyamda bizzat ben vardım. Başkasının hayatını bizzat ben yaşamıştım. Gözüme baka baka bana yalan söyledi. Bu yüzden ondan iyice şüphelendim ve senden videoları istedim." Elimi tutarak yutkunup devam etti. "Videoları görünce bazı anılar gözümün önünde geçiyordu. Bir kaç gün burada kaldım. Bu yaylada durdukça kendime gelmeye başladım. Hafızam yerine gelmeye başladı. Sonra seni hatırlamaya başladım." Diyerek yanağımı avuçlamaya başladı. "Ve şimdi buradayız."
Hüzünle gülümserken "Demek hafızanın yerine gelmesi için benim yanımda olman gerekiyor öyle mi?" Dedim tatlı bir imayla. "Öyle gerekiyormuş." Dedi o da tatlı edaysıyla. Sonra yanağımda öperek içeri doğru ilerlemeye başladık. sonra da yatağa geçip bir süre sonra uyuduk. Birbirimize bu kadar hasretken ayrılmaya hiç niyetimiz yoktu.
Gözlerimi yumarak uykunun beni esir almasını beklerken, boynumdan öperek beni kendine daha çok yaklaştırıp usulca sarıldı. Ben ise onu hiç bırakmadım. Bırakamadım. Bütün bunların bir rüya olmasından o kadar korktum ki onu bırakamadım.
Böylece sabahı bulduk. Fakat ben kalkmadım. Bu anı biraz daha yaşamak istiyordum.
Bir süre sonra o da uyandı ve doğrulmak için kendini biraz çevirerek bana dönüp başımdan usulca öpmeye başladı. "Ben öylece yaşarken sana neler yaşatmışlar böyle." Burnumdan öperek bir nefes kadar yaklaştı. Bunu sesinin daha yakın gelmesinden anladım. "Keşke sana ait tüm acıları kendime yükleyebilseydim. Sana hiç acı kalmasaydı." Sonra çenemi hafifçe sıkarak "Bu kocan senin gerçekten uyuyup uyamadığını biliyor Peri kızı. Boşuna numara yapma."
Hayretle gözümü açarken hafifçe omzuna vurdum. "Nasıl anladın?"
"Sen uyuduğunda bu kadar kasılmıyorsun. Zamanla anlıyorsun." Dedi omuz silkerek. Ben ise sadece gülümsedim. Sonra da yanağını severek onu izledim. "Sen artık yanımdasın ya, bundan sonra çok mutlu olacağıma inancım tam benim Peri oğlan." Diyerek biraz daha yaklaştım. "Artık üstümdeki lanet beni bırakmış gibi hissediyorum. Çünkü sen varsın. Çünkü yaşıyorsun." Uzun süre öylece kaldıktan sonra Savaş yutkunarak belime sarıldı. "Yüzümden hiç mi çekinmiyorsun?"
"Nasıl yani? Ne alaka?" Belimi hafifçe sıkarak "Korkmuyor musun? Ya da tiksinmiyor musun?" Dedi hüzünle. Bunu demesiyle yara izini sonradan farj ettum. Bu haline biraz üzülsem de hüzünle gülümseyerek anlına vurdum. "Şapşal. Bir yara mı sevgimizi bitirecek. Hiç sanmıyor. Sen asıl başına bela olacağım için yakın." Alayla gülerek "Demek öyle." Deyip karnımı gıdıklamaya çalışırken ben ise durması için elini tutup engel olmaya çalıştım. Bir süre kıkırtılarla devam ettikten sonra nefes almam için durdu. Ben ise bir süre sonra hafifçe kalkarak yanağını avuçlayıp gözlerini öptüm. Sonra da yaralı olan yanağını ve yaralı gözünü yine öptüm.
O da beni kendine çekip belimden sıkıca sarılırken derin bir nefes aldı. "Yine dünyaya gelirsem, yapacağım ilk iş seni aramak olacak Peri kızı."
"O sırada kızların radarına takılma da."
"Aşk olsun. Gözüm senden başkasını arar mı hiç?" Gülümseyerek yataktan çıkarken "Neyse neyse. Bunu boş verelim de şimdi ne yapacağız? Eve geri mi döneceğiz, yoksa istanbul'a mı gideceğiz? Ama önce Efeoğullarına haber verelim. Yaşadığını öğrensinler..." demeden sözümü em sonunda yarıda bıraktı.
"Şimdi olmaz Güzelim." Bir an duraksarken "Nasıl? Neden?" Dedim hayretle doğrulurken. "Bir süre burada Ömer olarak kalacağım." Ona hayretle bakarken "Neden!" Dedim bir anlık sinirle. "Niye. Ne gerek var."
"Önce bir sakin ol güzelim."
"Yani niye. Bu oyunu neden devam ettiriyorsun. Anlayamıyorum."
"Şöyle ki kardeşimin, yani ikiz kardeşimin öldürüldüğünden şüpheleniyorum." Elimle ağzımı kapatırken dehşetle baktım. "Öldürmek mi? Ne kadar eminsin? Nereden duydun öldürüldüğünü?"
"Duymadım, öğrendim."
"Ne! Kim söyledi? Söylediyse eğer cinayete tanık da olmuştur."
"Bilmiyorum. Bilinmeyen bir kağıt geldi elime. Kağıtta kardeşin ölmedi, öldürüldü. Yazıyordu."
"Seni Ömer Asaf zannettikleri için onun ikizi öldürüldü demiş..." demeden araya girdi. "Hayır. Birileri benim hatırladığımı biliyor. Farkında ve bu haber bugün geldi." Elindeki kağıdı gösterirken bana uzattı. "Orada olmak zorundayım. Bir süre."
"Olmaz!" Dedim korkuyla. "Olmaz. Eğer biri Ömer Asaf'ı öldürmeye çalışıyorsa seni de öldürebilir. Olmaz kesinlikle olmaz." Bu endişeli ve stresimi hissedecek olacak ki ayağa kalkarak hemen yanımda bitti. "Lütfen sakin ol. Beş yıl boyunca sağ kaldığıma göre beni öldürmek katilin işine gelmiyor."
"Bu o katilin yapmayacağı anlamına gelmiyor!"
"Dikkatli olacağım. İnan bana." Korkuyla başımı iki yana sallarken dolan gözlerimle yanaklarını avuçladım. "Olmaz. Ben yine seni kaybetme riskini göze alamam. Hayır kesinlikle olmaz. Bunu yapamam!"
Tamam diyerek teskin edici kelimeler sarf edip bileklerimi tutarak hafifçe öptü. Ben ise krize girmeye başladım. "Olmaz. Ben yine seni kaybedemem. Hâlâ kızımızı bile doğru düzgün bulamadım. Ne onu babasız ne beni sensiz bırakma riskini alamazsın. Hayır! Olmaz!"
Bedenime sarılarak sakince sırtımı ovalamaya başladığında kriz geçirmek üzere olduğumu anladım. "Kalmak zorundayım. İkiz kardeşimin neden öldüğünü öğrenmek zorundayım ve onlardan intikam almak zorundayım."
"Olmaz! Ben bunu kaldıramam. Birilerinin sana zarar vermesini öylece bekleyemem Savaş!" Biraz düşünceli baktıktam sonra en sonunda "Peki." Dedi kendinden emin olmuş gibi. Bu cevabını beklemesem de heyecanla gülümseyerek elini sıkıca tuttum. "Tamam o zaman gidelim. Önce o aileye hesap soralım. Sonra da İstanbul'a dönelim. Bu oyun da burada bitsin."
Elini cebine atarak benim çekiştirmemle yürürken ilerlemeye başladı. Sonra da derin bir nefes alarak daha hızlı ilerledi ve belime sarılıp arabanın kapısını açtı. Sonra da kapıyı kilitleyerek arabaya bindik. O sırada Savaş biraz gergin görünüyordu. Ama onun hayatını tehlikeye atamazdım. Bu riski alamazdım. Üstelik ben hâlâ yaşadığını yeni yeni idrak ediyorum ve rüya olduğuna dair şüphelerim oluşmaya başlamıştı. Yine yatağımda tek başıma uyanacağım diye ödüm kopuyor her an.
"Savaş, başka yolları da vardır. Bir dedektif tutabilirsin. Araştırma yapabilirsin."
"Öyle yapmaya çalışacağım." Dedi hâlâ gerginliğini korurken. Sonra da bir süre sessizce arabayı sürmeye devam etti. Ben ise içten içe vicdan azabı duyuyordum. Kendimi onun yerine koymaya başladım. Beren için orada kalmaya devam edebilir miydim? Wderdim. Yüzde yuz ederdim. Bunu onun için yapardım. O katili deli gibi arardım. Sabretmem gerekiyorsa bile.
Ama bir yandan ben Savaş'ın da öldürülmesini göze alamazdım. "Elif'i de oradan alacağım. Orada yanlız kalmasına izin veremem." Dedi bir an düşünceli bir halde. O an derin düşüncelerimden zar zor çıktım "Elif?" Dedim kafam karışık halde. "Benim yeğenimmiş. Annesini ve babası bir trafik kazasında kaybetmiş. Kanser tanısı konulmuş. Şimdilik tedavi görüyor."
"Hım. Sana da düşkün diye tahmin ediyorum." Derin bir nefes alarak "Beni bir baba olarak görüyor." Dedi. Endişeli duruyordu.
Bir şey demedim. Başımı öne çevirerek suskunca yolu izledim. Aklıma kızım geldi. Kim bilir o şimdi ne haldedir. Acaba onu seviyorlar mıydı? Yoksa ondan nefret mi ediyorlardı? En çok da benim kaderimi yaşamasından korkuyorum. Elçin onların onu oğullarım emaneti olarak sahipeleneceğini söylüyordu. Ama yine de bir yandan ondan ayırmalarından korktuğu için değiştirdiğini söyledi. Fakat aile sert biriydi. Ona yine de zararları dokunabilirdi de.
Nefesim bir an daraldı. Derin bir nefes almaya çalışarak pencereyi açtım. Savaş'ın yaşadığını öğrendiğimde dünyanın en mutlu kadını gibi olmuştum. Ama şimdi Elif denen kızcağızın durumunu öğrenince biraz kötü olmadım değil. Ne yapacaktım bilmiyorum.
"Önce eve mi bırakacaksın beni yoksa o konağa mı gideceksin?" Soyman konağından bahsettiğimi çok iyi biliyor. "Seninle geldiğim için biraz tedirgin olacaklar. Sonra soruşturmaya başlayacaklar." Bunları derken direksiyonu sıkmaya başladı. "Sonra da sorularıma yalan söylemeye başlayacaklar ve o an da elimi masaya vurup." Bir an bana döndükten sonra önüne baktı. "Tek tek hesap soracağım. Hem de o şirketteki insanların önünde. Hem tüm Adana'ya rezil edeceğim hem evlerine ateş düşüreceğim."
"O nasıl olacak?" Dedim dalgınca. "Ne yapacaksın?"
Arabayı bir süre sonra durdururken bana dönerek "Beni kandırdıklarına pişman edeceğim." Dedi.
Sonra arabadan çıkarken korumalar birbirine bakarak kim olduğumu merak etmiş gibi duruyordu. Şirkete girip çıkan bazı çalışanlar da öyle.
"Abimin katili de uzun bir süre elini kolunu sallaya sallaya etrafta dolanacak işte." Dedi öfkeyle. Sonra tam içeri girecekti ki bileğinden tutarak hızla geri çektim. " Tamam tamam. Bir süre daha Ömer Asaf olarak kal."
Bıyık altından güldüğüne yemin edebilirim. Benim yumuşacağımı biliyordu. Yol boyunca bu yüzden öyle konuşuyordu. E bir buçuk yıl beraberlik olsa da kocan Çilem. En başından beri biliyordu. Bu yüzden hemen peki dedi. Bir insan adından bu kadar emin olmaz Savaş.
" Emin misin?" Dedi sormak için sorarken. "Sanki vazgeçmeyeceğimi bilmiyorsun. Tamam, bir süre böyle kal." Dedim ki bana sarıldı. Sonra hemen devam ettim. "Ama ben de o konakta kalacağım." Savaş'ın eli bir an gerginleşirken sinirle bana baktı. "Kesinlikle olmaz."
"Olur merak etme. Hem de çok güzel olur."
"Çilem." Dedi bir anlık sinirle. "Bunu kabul etmiyorum."
"Ya Savaş efendi. Sen kalayım derken güzeldi. Bak nasıl paçaların tutuştu."
"Oyun oynamıyoruz burada."
"Evet, ben de oyun oynadığımızı söylemedim."
"Gidiyoruz hadi. Kimse seni görmeden eve gidiyorsun." Diyerek arabanın kapısını açıyordu ki ben şirkete doğru yürümeye başladım. O ilerlediğini görünce hızla karnıma sarılarak havaya kaldırıp ters çevirdi ve arabaya koymaya çalıştı. "Kesinlikle olmaz. Sen annenin evine gidiyorsun. Benden cevap gelene kadar da orada kalacaksın."
Bunu dedikten sonra tam içeri alacaktı ki arabanın kapısına tutunarak sinirle ona baktım. "Ben bir daha o riski alamam. Ben bir daha seni kaybetmeyi göze alamam Savaş. Beni anlıyor musun?"
"Olmaz!" Diyerek sinirle kükrerken yutkunarak bana yaklaştı. "Bunu kaldıramam. Sana zarar gelirse bunu kaldıramam. Anlıyor musun?"
"Çok bencilsin!" Diye bağırarak koluna vurdum. Sonra kısık sesimle devam ettim. "Ben beş yıl boyunca ne yaşadım biliyor musun? Beş yıl neler çektim biliyor musun sen? Beni akıl hastanesinde tuttular iki yıl! Sen katlanamam diyorsun. Ama ben katlandım. Hayat sana her şeyi alıştırıyor. Sensiz yaşayamam dedim..." yutkunurken göz yaşımı silerek devam ettim. "Yaşadım. Ama bir cehennemi yaşadım ben." Dedim acıyla. Sonra elimle göğsüne vurarak hızla yakasını tuttum. "Benim için yaşayacaksın. Kızın için. Buna mecbursun. Eğer benim yaşamamı istiyorsan hayatını riske atmayacaksın. Anladın mı beni! Bana bir daha o ızdırabı yaşatmayacaksın."
"Çilem." Demişti ki devam ettim. "Her gece! Her gece ölmek istedim ama ölmedim. Ne bu can gitti, ne de ben. Sen bensiz yaşayacağın acıdan korkuyorsun ama ben bunu beş yıl yaşadım. Dile kolay beş yıl."
Bıkkınca soluk vererek yanaklarımı avuçlayarak başımı öpüp anlını anlıma yasladı. "Özür dilerim. Sadece, ben senin kadar güçlü değilim. Öyle ki dayanamadım. Hafızam yerine geldiği halde sensizliğe dayanamadım. Bekleyemedim. Beklemem gerekiyordu, sana bir süre söylemem gerekiyordu ama söyledim." Yutkunarak başını eğerken tekrar bana döndü. "Kağıt falan almadım. Kardeşim'in eşiyle beraber öldürüldüğünü öğrendim. Şüpheli bir ölüm diyor avukatım. Senin hayatını riske atamam ben."
"Bunun için çok geç Sevgilim." Dedim kısık bir sesle. "Ben artık gözümü çoktan karartmışım."
"Olmaz." Dedi yine ısrarla. O sırada bir araba bize doğru gelerek kenara park etti. Gelenler Salih bey ve tahminimce babasıydı. Savaş "olamaz." Diyerek kısıkça küfrederken yaşlı adam bize doğru yürüyerek Savaş'a baktı. "Ömer, ne oluyor burada? Bu hanım kızımız kim?" Keyfi yerinde gibiydi. Sanırım beni tanımıyordu.
Savaş "Dede, bir arkadaş..." dedi ki bitirmesine mani olarak elinden tuttum. Zaten az önce yakınlaştığımızı da gördüler. İnanmış gibi yapacaklarına bayağı bayağı görsünler. "Ben müstakbel eşi Çilem Soyman. Yıldırım nikahıyla evlenme kararı verdik."
Savaş dehşetle bana bakarken bir şey diyemez olmuştu. Beni yalancı çıkaramazdı.
Dedesi öfkeyle birden "Ne!" Diye bağırırken işaret parmağını bana doğru sallayarak "Sen o Çilem'sin? Savaş'ın" ilyas Bey "şşt." Diyerek şirketin önünde olduğumuzu göstererek dehşetle konuşmaya devam etti. "Hayır! Buna kesinlikle izin vermiyorum! Olmaz!"
"Biz çoktan dini nikahımızı kıydık. Çok yakında resmi nikahımız da olacak." Dedim Savaş'a gülümseyerek bakarken.
Dedesi ise öfkeli gözlerle Savaş'a bakarken hızla yakasına yapışarak öfkeyle konuşmaya başladı. "Bu ne kepanzelik Ömer!" Sinirle başını kenara sallarken devam etti. "İkiz kardeşinin karısıyla hem de." Bunu kendini zar zor tutarak sessizce söylüyordu. Savaş ise bu tavrından sonra kendisine bir aydınlanma gelmiş gibi sinirle dedesine bakarak "Ben ona aşığım ve yanlızca Çilem'i istiyorum. Eğer onunla evlenmezsem başka da kimseyle evlenmem o kadar."
Dedesi sinirle göğsüne vururken başını tutarak etrafta dönmeye başladı. Fakat çalışanların artık onları izlemeye başladığını fark edince "Arabaya binin konağa." Diye bir ikazda bulunarak kendi arabasına geçti. İlyas bey ise şaşkın ve şüpheliydi. Bu nasıl mümkün olabilir diye geçiriyordur içinden fakat bizim arabaya geçişimizden sonra kendine gelerek babasının arabasına bindi ve onları takip etmeye başladık. O sırada Savaş da bana köpürmeye başlıyordu. "Çilem." Dedi ilk başta sakince. "Hım." Diye ekleyince sinirle gülerek dedesi gibi başını kenara sallayıp tekrar düzeltti. Bir an hamilelik yalanını hatırladım. O zaman da bu ses tonunda komuşmuştu. "Sen bunu hallaç pamuğuna çevirdiğinin farkında mısın Çilem!"
O an gözlerimi yumarak dudağımı ısırdım. "Hamileyim yalanını söyleyeyim mi belki..."
"Aman ha! Sakın! Sakın..." bir an gülmek istesem de kendimi tuttum. "Sen bilirsin." Dedim sadece. O ise sinirle güldü. "Aferim. Afferim! Burnunun dikine git sen hep!"
"Yine olsa yine yaparım." Dedim dudağımı içe doğru çekerken. O ise sinirle gülerek "Haşa! Ondan hiç şüphem yok zaten." Dedi alayla.
"Ne yapacağız şimdi?" Dedim dalga geçer gibi. O an "Bu böyle olmayacak, onlara hatırladığımı söyleyeceğim." Dedi en sonunda. "Hayır, burada kalacaksın. İkimiz de bu oyuna devam edeceğiz. Ne yapacaklarını görmek istiyorum. Dedim düşünceli bir şekilde."
"Az önce ödün kopuyordu konağa gideceğim diye. Şimdi ne oldu?"
"Artık ben de varım. Bu yüzden rahatım. Onların her birinin burnundan fitil fitil getireceğim. Bana bunu yaşattıkları için bin pişman edeceğim."
"Hayır. Buna izin vermiyorum. Bugün istanbula dönüceğiz ve kızımizı aramaya devam edeceğiz."
Bir an düşünceli bir şekilde dururken ona dönerek "Kızımız Adana'da." dedim gergince. Bunu dememle frene basarak hayretle bana baktı. "Nasıl?"
"İstanbul'dan ayrıldığına dair bir duyum aldım. Elçin annesi söyledi. Adana'ya taşınmışlar. Ona da uzaktan akrabası söylemiş. Kulaktan kulağa böyle bir duyum almışlar."
"Onlar da bilmiyorsa ben de bir şey bilmiyorum." Dedi sinirle direksiyona vururken.
"İlk başta ben de şüphelendim. Elçin'e ve annesine karşı baskı uyguladım ama gerçekten de bilmiyorlardı. Üstelik bu aile her altı ayda bir yer değiştiriyormuş. Tam buldum derken bulduğum yerde taşındığını öğreniyorum ve böyle böyle sancılı geçiyor işte. "
Sessizce dururken "Üstelik Elif çok zorlanır. Yani yeğenin bu anı atlatana kadar da zamam lazım."
Düşünceli bir şekilde bana baktıktan sonra arabayı tekrar süretek yolu izledi. Ben de arkama yaslanarak devam ettim. "Belki de benim de orada olmam lazım. İkimizin de orada olması lazım. Daha iyi anlayabilmek için. Bu olayı çözebilmek için."
Yine bir şey demedi. Uzun bir süre sadece yolu izleyip arabayı sürdü. Sonra da o konağın önüne park etti. "Çilem." Dedi bir an nefes almaya çalışırken. "Alya'yı bulmamız lazım. Ben nefes alamıyorum. Onun bir yerde bizden habersiz yaşadığıni düşündükçe çok acı çekiyorum."
"Ben de." Dedim hüzüble. "Hem de bir yıl boyunca kafayı yedim. "
"Bizi merak ediyor mudur? Ya da başka birine mi anne baba diyor?"
"Bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum. Bilmedikçe de çıldırıyorum." Dedim hüzünle. O sırada Salih bey bize bakıyordu. Ne zaman çıkmayı düşünüyorsunuz der gibi bir bakış attı. Sinirli bir bakıştı.
Hemen kendimizi toparlayarak göz yaşlarımızı silip dışarı çıktık. Sonra da onlarla beraber içeri girerek ev halkının karşısına çıktık. Kadınlar ve çalışanlar benim kim olduğumu merak etmeye başlarken yaşlıca bir kadın öne atılarak "Ömer oğlum. Kim bu yanındaki kadın?" Dedi beni beğenmemiş gibi durarak. Diğer yaşlı kadın ise "Yoksa arkadaşın mı?" dedi merakla. O sırada dedesi sinirle "Kendisi Çilem. Ölen kardeşinin karısı!" Dedi hiddetle. O an herkes iç çekerek bana bakarken ben ise bana bunu yaptıkları içim neler yapacağımı düşünmeye başladım sadece. Yüzsüzce bunu hangi yüzle yaptın diye hesap da soruyorlar. Her ne kadar olayın sahte tarafı olsa da haklılık payları vardı ama onlar bunun yalan biliyorlar. Onun benim kocam olduğunu ve bana bu ızdırabı yaşattıklarını biliyorlar. Bu yüzden onlara hiç acımayacağım. Bu sefer olmaz. Benim hayatımı çalmak neymiş onlara göstereceğim. Tabii Savaş bütün gerçekleri söylemezse.
"Aslında bu gün sizin..." diyecekti ki Elif tahmin ettiğim küçük bir kız koşarak Savaş'a sarıldı. O an yumuşamış gibi sadece onunla ilgilenmeye çalıştı. Herkes dehşet içinde ve korkuyla bakıyordu ama durumlardan habersiz Elif amcasıyla ilgilenmekle meşguldu.
"Bu abla kim?" Dedi bir an beni fark ederken. Huzurla gülümseyip yanağından makas alırken Savaş düşünceli bir şekilde bana bakarak "o senin yengen oluyor." Dedi. O an ben de hayret kaldım. Oyunu bozacak zannetmiştim.
Elif "Evine "hoş geldin o zaman yeni gelin." Diyerek heyecanla "Düğün ne zaman?" Dedi amcasına bakarak. O an aile daha bir şok yaşadı. Ama sus pustu. Ne diyeceklerini, nasıl kurtulacaklarını bilemez haldeydi. Fakat bir şeyi bilmiyorlardı. Hâlâ kapana kısılmak ne demek bilmiyordular.
Savaş Elif'i yavaşça yere bırakarak bana dönüp elimi tutarken, tekrar ailesine döndü. "Çilem benim dini nikahlı karım. Bir hafta sonra düğünümüz olacak ve siz isteseniz de istemeseniz de bu evlilik gerçekleşecek."
Anlaşılan Savaş da nihayet bunu kabullenmişti. Bu oyunda kendi tuzaklarına sıkıştırmalıydık. Fakat önce katili bulmamız lazımdı.
|
0% |