Yeni Üyelik
97.
Bölüm

97. Bölüm

@maviay_63

Reyyan ananın Savaş'ı görmesinden sonra kötü olmuştu. Benim gibi delirme raddesine geliyordu resmen. Onun Savaş olduğunu anlamıştı.

 

Osman baba da o an onun kötü olmasıyla gitmeye karar vermişti. Reyyan ananın ise Savaş'ı bırakmaya niyeti yoktu. Sonra zar zor Reyyan anayı toparlayarak ondan uzaklaştırmışlardı. Fakat bu sefer Savaş dayanamamıştı. Onu şefkatle dokunarak arabaya kadar götürdü. Ona sarılarak geri geleceğim. Yanına geleceğim, ama biraz beklemen gerek dedi ve kimseye bir şey söylememesini istedi. Reyyan ana bir an hayretle bakarken bir süre sonra hemen kabullenerek arabaya binmişti. Osman baba ise bana bakarak "Herkes kardeşiyle evlensin diye nasıl iğrenç ithamlar da bulundu sen biliyorsun." Dedi beni azarlar gibi bakarak. O an Savaş öfkeden "Ne!" Diye bağırdığında herkes hayretle Savaş'a döndü. Osman baba da ilk başta şüphelenmiş gibi baksa da tekrar bana döndü.

 

"Berdel olanlara karşı daha sert olduklarını çok iyi biliyorsun. Ama ben ne yaptım? Hepsinin ağzını kapattım! Böyle adice..." dilini ısırarak devam etti. "Sen öldükten sonra Savaş'ın yüzüne nasıl bakacaksın? Bu hayatta senin gibi bir kadın görmemiştim ben. Oğlum ne kadar şanslı bir adam derdim hep. Sen ne kadar şansız çıksan da."

 

"Evet, şansı olmayan bir kızım." Bir adım atarak gözlerine baktım. "Ben Savaş'a ihanet falan etmedim Osman baba. Ben..."

 

"Sen artık Çilem Efeoğlu değilsin. Sadece Çilem Soymansın. Oğlumun öldüğü gün karısı da ölmüş. Ben bugün bunu anladım."

 

"Osman Bey! Bu kızın da mutlu olmaya hakkı var. Onu bir acının içine bir ömür hapsedemezsin. Bunu yapamazsın."

 

"Evet doğru onun da mutlu olmaya hakkı var doğru." Bana son kez baktıktan sonra hızla tekrar Savaş'a dönerek "Ama bu seninle değil!" Diye bağırdı. "Sen de hiç utanmadın mı? İkizinin karısıyla evlendin!"

 

"Niye, sizin törelerinizde halbuki dul kadını evlendirmeye çalışırdınız. Bize gelince mi?"

 

"Hayır! Bunu ben kabul etmiyorum. Hem üstelik sen benim oğlum bilr değilsin." Savaş etkilenmiş gibi ona bakarken devam etti. "Sen benim oğlum falan değilsin." Ellerini göstererek acıyla konuşmaya devam etti. O sırada Reyyan ana da buna itiraz etmeye başlamıştı. Fakat Osman baba onu dymamış gibi devam etti."Ben biricik oğlumu bu ellerle mezara gömdüm." Acıyla yutkunarak "Ben iki oğlumu mezara gömdüm. Biri küçücük bir çocuktu. Biri de bu kızı kucağında elleriyle yanıma getirirken karşımda çaresiz duran çocuktu."

 

Savaş yutkunarak dolan gözlerine hakim olmaya çalışmıştı. Her an itirafta bulunur gibi bir hali vardı.

 

"Ben Çilem'e aşık olduğumda, ölmüş ikiz kardeşimin karısı olduğunu bile bilmiyordum." Bu bir süre etraf sessizleşirken Osman baba ellerini indirerek sessizce arabaya doğru yürüdü. O sırada Savaş göz yaşlarını silerek hızla içeri girdi. Osman baba da Reyyan anayla uzaklaşmaya başlarken Reyyan ana son kez bana hüzünle bakarak önüne döndü. Ben de dolan gözlerimi silerek içeri doğru yürüdüm. Gitmeden önce kaynanaların lafını aldırmadım. Tek düşündüğüm Savaş'ın bu andaki psikolojisiydi.

 

İçeri geçtikten sonra yukarı çıkarak odamıza girdim. Savaş yatağın üstünde oturmuş kendini toparlamaya çalışıyordu. Bakışlarından acı çektiği anlaşılıyordu. Dalgınca yere bakıyordu.

"İyi misin?" Dedim hüzünle. Dudaklarını içe doğru kenetleyerek başını iki yana salladı. O sırada hüzünle soluklanarak biraz doğrulup ona sarıldım. "Özür dilerim. Buna ben sebep oldum. Evlilik oyununu oynamamız gerekirdi. Seni beklemem gerekirdi."

 

Bedenime sıkıca sarılarak cevap verdi. "Onu o kadar çok özlemişim ki içim acıdı. O benim hep babam gibiydi. Bunca zaman neler çekmişsiniz böyle."

 

O bunları derken odan usulca uzaklaşarak yanaklarını avuçladım. "O senin baban gibi değil, o senin baban. Bunca zaman sizinle kaldım ve bir an bile senin üvey olduğunu hissettirmediler. bir kere bile." ondan yavaşça ayrılarak yanaklarını daha sıkı avuçladım. "Bak bana, artık bu çukura düştük ve geri dönemeyiz. ben de sen de. Artık bundan sonrasının sonunu getirmek zorundayız." huzurla gülümseyip devam ettim. "Ondan sonra ds bir özür borçlusun onlara. herkese."

 

sonra tekrar boynuna sarılarak bir süre öylece durdum. Sanırım Savaş'ın hayatının benden aşağı kalır yanü yoktu.

 

Saatler sonra Savaş toparlandığında çok geçmedén aşağıya indi. Ben de hazırlanarak annemin evine gitmek için dışarıya çıkmaya hazırlandım. fakat kapıya adımımı atamadan ex kaynanam beni durdurdu. "Nereye böyle dul gelin." Dedi hoyrat sesiyle.

 

Ağzına sı... diyeceğim ama hayır çilem terbiyeni bozmayacaksın. "Annemin evine gidiyorum. bir kaç gün orada kalacağım. "Saatler önce burada bir kıyamet kopar, sonra da çek git. oh valla güzelmiş. hem kocan izin verdi mi bakayım."

 

kaynanaların hepsi de aynı mıdır arkadaş. gerçi Esma yengeydi. ama kaynanadan farkı yoktu gerçi.

 

"Bu sizi neden bu kadar ilgilendiriyor?"

 

"bu evin hanım ağası benim. bana sormadan dışarı çıkamazsın."

 

"Öyle mi? peki çıkarsam ne olur?" Zeynep hanım alayla sırıtıp kollarını bağlayarak bana doğru yürüdü. sonra burnumun dibinde durarak çok muhterem ama tiiye almayacağım konuşmasını yapmaya başladı. "Burada istenilmediğini bir yerden sonra anlamışsındır diye tahmin ediyorum. torunuma nasıl bir büyü yapmışsan artık, kardeşinin karısıyla yatacak kadar kendini kaybetmiş." bedenimi baştan aşağıya süzerek devam etti. "Üstelik kartlaşmış otuzunda kadını alacak kadar büyük bir büyü yapılmış hem de."

 

o an öyle sesli güldüm ki kahkaha atmamak için ağzımı kapattım. şeytan diyor ki gelmişine geçmişine küfret. saçını başını yol. sonra da okallı bir tokatla kendine getir. ama az sabır. analarından emdikleri sütü burnundan getirmem için çok zaman var.

 

Bir süre sonra gülmem nihayet kesildiğinde kollarımı bağlayarak ona baktım. "Ne kadar da içi boş sözler böyle." ona bir adım yaklaşarak devam ettim. "Farkındaysanız bir torununuz var. hem de benden. onu bulmak üzereyim ve sizin çok sevgili torununuzun da amcası işte."

 

öz babası ama saklamak zorunda olduğum çakma amcası! kızımızı bulduğumuzda kafası karışmadan nasıl toparlayacağız cidden bilmiyorum.

 

"Torunumun başımın üstünde yeri var elbette. her zaman." bana sinirle bakarak "Ama sen, sen kesinlikle buraya ait değilsin. senin burada yerin yok. asla da olmayacak." Dedi o çakma özgüveniyle. Bu cesarer nereden geliyordu cidden merak ediyordum.

 

Kaşlarımı havaya kaldırarak başımı onaylar gibi aşağı yukarı salladım. "Hıhım. O zaman şunu iyi anlayın Zeynep hanım. benim olmadığım yerde ne kızım, ne de kocam olabilir. bu imkansız. anladınız mı?" kadın bıkmışlıkla ve endişeli bir ifadeyle bana bakarken bir yandan da güçlü görünmeye çalışıyordu.

 

"Güzelim, hayırdır neler oluyor?" Savaş şüpheyle bize bakarken, Zeynep hanım Savaş'a dönerek "Çilem dışarı çıkamaz?" dedi kollarını yine düğümleyerek. az önce benden korkan o değildi sanki. "Nedenmiş o?" dedi merakla bana bakarken. "Çünkü deden rahatsız oluyor. daha bir hafta geçti. dışarıya tek başına çıkmak da ne oluyor. kendi işini telefonla konuşmasına bir şey demedik ama bu kadarı. pes yani"

 

"Haklısın Zeynep hanım..." kadın keyifle gülerek bana bakarken "Bak, kocan da aynı fikirde." dedi. Tabii ben şok içinde ona bakakalmıştım. ciddi miydi bu?

 

"Yalnız olmaz. Ben de çıkacaktım zaten beraber çıkarız." Diye devam etti. Kadın bir şey demeden kolunu bağlarken, ben ise büyük bir imayla ona baktım. O da bozuntuya vermemeye çalıştı. "Neyse, tek başına gitmiyorsun en azından." Dedi aldırmamaya çalışarak.

 

Savaş ise hiçbir şeyi aldırmadan belime sarılarak hadi diye çıkmaya hazırlanıyordu ki arkama dönerek bir an onu durdurdum. O ne yaptığımı anlamaya çalışırken "Sen arabaya bin odadan bir şey alıp geliyorum." Dedim Zeynep hanıma göz ucuyla bakarken. O da omuz silkerek "Tamam, ama çabuk ol" Diyerek kolumu sıvazlayıp dışarı çıktı. Ben de Zeynep hanıma dönerek keyifle gülümsedim. "Bu kadar işte ex kaynana."

 

"Ex kaynana ne! Ne biçim komuşuyorsun?"

 

"Doğru değil mi? Kuma olarak gelmeye razı geldiğiniz bir evde benim size ne kadar saygı duymamı bekliyorsunuz ki?" Huzursuzca nefes alarak arkamı dönüp tekrar ona döndüm. "Her ne kadar kocam ile olmamda sizin genlerinizin payı olsa da..."

 

Alayla gülümseyerek kollarını bağlayıp

Beni baştan aşağıya süzmeye çalıştı. "Buralarda normal şeyler bunlar. Bu ailenin bir erkek çocuğuna ihtiyacı vardı ve ben de..."

 

"Yani bir kadının belli bir yerden sonra doğum yapamadığı için ve bir oğlu olmadığı için siz de seve seve ben olurum dediniz." Bir adım öne gelerek "Sa..." diye devam edecektim ki dilimi ısırarak onun şimdilik Savaş olmadığını yeni hatırladım. O ise cümleme devam etmeme izin vermeden küçümseyerek konuşmaya devam etti.

 

"Eğer kocana çocuk vermezsen kuma gelmesine razı olacaksın biliyorsun değil mi?" O an keyifle bir süre kahkaha atarak gözümdeki yaşı sildim. "Zeynep hanım, kocamın üstüme kuma getirme ihtimali, kanatlarıyla uçan bir kedi görme ihtimali kadar imkansızdır."

 

"Bunu zamanla göreceğiz." Diyerek kendinden emin konuşurken ben de bir adım atarak onun gibi kollarımı bağlayıp o özgüven cürretiyle devam ettim. "Eğer öyle bir ihtimal bile olsa." Gülümseyerek konağa bakıp tekrar ona döndüm. "Öyle bir ihtimal olsa emin olun ne size, ne de bu evdekilere katlanmaz, çeker giderdim. Bu konuda hiç merak etmeyin siz."

 

Zeynep hanım bu cümlemle şüpheyle bana bakmaya başlasa da bir şey demedi. Yavaşça kollarını çözerek bana bakıp gözlerimin içine baktı. Sonra "Sen, Ömer Asaf'ın Savaş olduğunu düşünüyorsun. Öyle değil mi? Bu yüzden bu evliliği kabul ettin." Dedi kendinden eminmiş gibi

 

Korkudan kalp atışım hızlanmıştı. yutkundum ama korkumu belli etmemeliydim. Yoksa yakalanırdık. Ne kadar bu şüphelere tamamen gerçek olsa da şimdi sırası değildi. "Bilmem, öyle mi?" Ona biraz yaklaşarak devam ettim. "Bu şüphenizin ardında bir korku mu yatıyor yoksa?"

 

"Evet öyle düşünüyorsun. Sen onu..."

Sözünü bitiremeden telefonum çalmıştı. O an bir dakika diyerek telefonu açıp hemen cevap verdim. Yoksa işler sarpa saracaktı. Arayan Beren idi. Nerede olduğumu soruyordu. Şimdi geleceğimi söyleyip annemlerde görüşürüz diyerek tekrar kapattım. Sonra o büyük öz güvenle Zeynep hanıma baktım.

 

"Sizce ben buraya neden geldim Zeynep hanım? Neden buradayım? Neden size katlanıyorum? Yoksa size göre ben böyle mi düşünüyorum?" Bakışlarım öyle cürretkardı ki kadın dilini yutmuştu.

 

Bir adım yaklaşarak ona baktım. "Beni ilk geldiğim günden beri istemediniz, beni bu aileden çıkartmak için türlü çareler arıyorsunuz. Doğrusu garip. Çok garip. Bu tavırlarınız normalinden daha şüpheli. Kabul edin."

 

Kadın artık gerçekten konuşamadı. Sadece bana bakakaldı. Ben ise alayla gülümseyerek çantamı koluma yasladım ve ona eğilerek son kez cevap verdim. "Zeynep hanım, hiç beklemeyeceğiniz şeyler bende yaşayacağınıza temenni ediyorum ve benim kim olduğumu öğreneceksiniz. Bundan şüpheniz olmasın."

 

Kadın endişeli bakışlarla bana bakarken arkamı dönerek çıktım. Arabaya bindiğimde Savaş ne dedin dedi yola bakarak. Ona dönerek söylemem gereken cevabı dedim sadece. O da "İyi yapmışsın." Diyerek kolu çevirip arabayı sürmeye başladı. Ben de kenara bakarak Adana'nın yolunu izledim.

 

Kocam hem Adanalı hem Mardinli. Ben hem Urfalı hem Mardinliydim. Tek şaşırdığım bu iki şehrin insanın bir araya gelmesiydi. Yani demek oluyor ki kızımız da hem Mardinli, Hem Adanalı, Hem de Urfalı. Aslında bu ırkçılık kavramını çürütecek bir teoriye dönüşmüştü. Hem kürt kökenli hem türk Adanalı olan kocamdan anladım. İnsanlar ırkçılık zihniyetiyle ne kadar kolay kandırılabiliyor böyle. Halbuki nefret edilen ırkın kanını da taşıyor sayılıyorsun. Vay be! Bu kadar büyük bir teoriyi benim kadar iyi tespit eden yoktur herhalde.

 

Neyse neyse, şimdiki zamana dönecek olursak yarım saat sonra beni annemlere bırakarak ne zaman istersen seni alırım diyerek gitmek için arabaya yönedli. Ben ise ona yaklaşarak yapmacık sinirimle gülmemeye çalıştım. "Arabamı yollarsın tatlım. Fazla havaya girme sen. Hadi bebeğim hadi."

 

Bu tepkime sırıtırken ellerini havaya kaldırıp peki patron diyerek hızla belimi kavrayıp kendine yaklaştırdı. O an kapının önünde olma korkusu ve yakalanma korkusuyla arkama dönerek hemen kolunu tuttum. "Savaş, biri görecek şimdi."

 

"Öpmeden bırakmam."

 

"Saçmalama, biri görürse rezil oluruz. Zaten sana düşman olmuşlar."

 

"Sence umurumda mı? Nasıl ki sen benim ailemi karşı gamsızsan, benim de senden aşağı kalır yanım yok."

 

"Seven sevdiğime mi benzer mi demek istiyorsun?"

 

"Hım, öyle mi diyormuşum?" Dedi gamzesini belli edecek bir gülümsemeyle. Ben ise yanaklarını avuçlayıp yanağından öperek "Tamam şimdi bırak." Dedim. O ise "Bu ne böyle? Çocuk mu avutuyorsun sen?" Dedi sinir ederek.

 

"Savaş, istesem bileğini kırar bir güzel postalarım. Şımarma bence." Dedim. Dedim ama bir yandan da gülmemeye çalışıyordum. Ey aşk senelere kadirsin. Koca adamı çocuklaştırdı. Tıpkı eski günlerdeki gibi...

 

Savaş bana yaklaşıp dudağımdan usulca öptüktem sonra anlını şakağıma yaslayarak gülümsedi ve "Vay be. Nereden nereye Peri kızı." Dedi fısıltıyla. "Az kaldı Peri kızı. Bu zamana kadar sağ kaldıysak, önümüz aydınlık."

 

"İnşallah." Dedim endişeli sesimle. Sanki aradığım bir cevabı vermiş gibiydi. "Seni seviyorum Çilem Efeoğlu. Sen benim Peri kızımsın." Kolunu tutarak gözlerimi yumarken konuşmaya devam etti.

 

"Baban benim kaçmamı istediğinde tek düşünebildiğim seni hayatta tutmaktı. O zamanlar meğerse geleceğimi hayatta tutmaya çalışıyordum." Belimi daha sıkı sararak devam etti. "Meğerse o zamanlar ben gelecekteki karımı baygın haliyle kucağıma almıştım. Sokakta yürürken tek düşündüğüm o noktaya nasıl geldiğimdi. Annem ile küçük bir kulübe de mutlu bir şekilde yaşarken, kucağımda baygın halde bir çocuk taşıyordum. Üstelik yaralı bir halde. Üstelik ben de çocuktum. Kimse yaramı görmesin diye de ceketimin önünü kapatmıştım. Ama yüzümdeki yaraları silmeye fırsatım olmamıştı."

 

Ona hüzünle bakarken konuşmaya devam etti. "Kim bilebilirdi ki gelecekteki kızımın annesini kucağımda taşıdığımı. Onu hayatta tutmaya çalıştığımı kim bilebilirdi ki?"

 

"Hiç kimse." Dedim yüzüne derince bakarak. "Allahtan başka hiç kimse bilemezdi. Kaderimizi ta o zamandan beri yazandan başka hiçkimse bilemezdi."

 

Bu sefer başımdan usulca öperek "Hoşça kal Peri kızı." Dedi. Sonra gitmekten vazgeçmiş gibi hüzünle çenemi tutarak devam etti. "Benden hiç vazgeçmediğin için binlerce kez minnettarım. Eğer seni başka bir adam..." sözünu tamamlayamadan susmuştu. Bunu kaldıramayacak gibi duruyordu. "Bunun için Rabbime o kadar minnettarım ki." Komuyu daha fazla uzatmak istememişti. Ama ben uzatacaktım. Benim de içimi yiyen şüpheler oluşacaktı yoksa.

 

"Sen?" Dedim bir anlık hüzünle. Hiç sormaya cesaret edemedim ama sormam gerekiyordu. "Sen hiç bir kadına dokundun mu peki?"

 

Gözlerim ister istemez doldu. Hafızasını kaybetmişti biliyorum ama bunu bilmek istiyordum. O ise kahkaha atarak etrafında dönmeye başladı. Ben ne olduğunu anlamamıştım.

 

"Ne oldu?" Dedim hayretle. "Sen bu yüzümü gördün değil mi?"

 

"Ee ne olmuş?" Dedim yine hayretle. Kendini zar zor tutarak devam etti. "İlk zamanlar daha kötüydü tabii ama kadınlar bu yüzü görür görmez kaçıyordu güzelim. Yani demem o ki nasıl mübarek bir kadınsan artık Rabbim her duanı kabul etmiş. Ben de zamanla kadınlardan soğudum bu sayede."

 

"Yani hiç mi? Elini bile mi tutmadın?"

Başıni iki yana sallayarak "Hayır. Maskemi çıkartana kadar yaklaşmayı aklımdan geçirmedim." Dedi bana dalgınca bakarak. "Ben de zamanla kadınlardan soğudum. Taaki..."

 

"Taaki?" Dedim endişeyle. Son an da bir şey mi olmuştu? Meraklı soruma huzurla gülümseyerek bana yaklaştı. "Taaki seni görene kadar."

 

O an kalp atışlarım kontrol edemediğim kadar çok hızlı atıyordu. O ise bana yaklaşarak çenemi tutup son kez cevap verdi. "Rabbim sanki aşkımızı kutsamış gibi. Görünmez bir duvar var ve bu duvar sen hariç herkese karşı bir set kurmuş. Milyonda bir gibi bir şey bu."

 

Bir süre sonra kapı açıldığında bu büyülü anın bozulmasıyla birbirimizden ayrılmıştık. "Sav...yani Ömer oğlum. Hoş geldiniz. Kızım kapıda niye duruyorsunuz. İçeri geçin hadi."

 

Savaş cebinden anahtarını çıkartarak annemi kibarca reddetip işi olduğunu söyledi. Sanki meraklıydım bakışıyla "Peki sen bilirsin oğlum." Diyen annem bu sefer bana yöneldi. O sırada Savaş ise çoktan arabaya binip uzaklaşmıştı. Ben de Ömer Asaf'ı günahı kadar sevmeyen annemle içeri geçerek bahçeye geçtim.

 

Fakat bahçeye geçtiğim sırada ağzım açık kamelyaya bakaldım resmen. Beren ve Bora kamelya da oturmuş bir dosya gözlemliyordu. Tabii onları yanlız bırakmayı düşünmeyen Arda da onları izliyordu. Hayretle bakakaldıktan bir süre sonra anca "Bora?" Dedim hayretle. Bir yandan da Beren'e sinirle bakıyordum. Bu adamın benden hoşlandığını duynuştum bir kere artık.

 

"Hah, Çilem de gelmiş." Diyerek ayaklanırken hoş geldin diyerek yanıma gelip beni kamelyaya doğru yürüttü. O sırada Arda da hoş geldin diyerek karşılarken burada neler olduğunu sorguladım tabii ki. Bora bey bizim serginin özel bir tasarım ortaklığı için teklifte bulunmaya gelmiş. Fakat ben bunu duyar duymaz reddetmek niyetindeyim.

 

"Hayır. Maalsef olmaz." Dedim. Ama Beren hanım beni ikna etme girişiminde bulunmak için müsade isteyerek köşeye çekti. Bora ve Arda ardımızda hayretle bakakalırken, beren bizi uzak bir köşeye çektikten sonra sinirle ve büyük bir imayla ona baktım. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Dedi zor sakin kalmaya çalışarak. "Bak, o senin evli olduğunu biliyor ve konu onda çoktan bitti."

 

"Benim bildiğimi biliyor mu?" Dedim kollarımı sinirle bağlayarak. "Hayır. Ona hiçbir şey söylemedim. Ama bak Çilem..."

 

"Ne istiyorsun? Senin niyetin ne?" Ressam kıtlığı mı yaşıyoruz?"

 

"Ayrıca ressam değil, müdür olarak gelecek. İhtiyacımız var biliyorsun. Hani malum yıldırım nikahıyla evlendin ya, işimiz İstanbul da biraz karışmış. İki gün sonra zaten uçağım var. O da müdür olarak önden gidecek işte."

 

"Ben biliyorum neden böyle yaptığını. Sa...Ömer ile evlendiğim için bunu yapıyorsun." Bir an sinirle dilimi ısırarak şaşırdığımı belli etmemeye çalışsam da Beren'den hiçbir şey kaçmaz maalesef.

 

"Ömerden bahsederken bile yanlışlıkla Savaş diyorsun." Bir adım yaklaşarak devam etti. "Sen o adamı Savaş olarak görüyorsun. Bunu saklama benden. İkiz kardeşinden hiçbir şey kaçmaz Çilem. O adamdan sonunda boşanacaksın. Onun Savaş olmadığını anladığın an boşanacaksın. Bunu ikimiz de biliyoruz. Ama tabii bu Bora ile zorla aranı yaptığım anlamına gelmiyor. Zaten sanat dünyasında bir tanışmışlığımız var. Ortaklık teklif sunmaya gelmiş. Ne istiyorsan onu yap." Diyerek en sonunda sinirle içeri girdi. Ben ise oflayarak bir süre kaldım. Beren'in sinirle gittiğini fark eden Bora ise derin bir nefes alarak benim yanıma geldi. Tabii Arda orada kendini zor tutuyordu. Benim yanıma da gelmesi onu rahatsız etmişti anlaşılan. Haksız da değildi hani. Adamın benden hoşlandığını düşünecek olursak.

 

"Her şey yolunda mı?" Diye sordu her şeyden habersiz karşımda dururken. "Kardeşler arasında boşver." Dedim kollarımı bağlayarak. "Sanırım benimle ortaklık kurman seni rahatsız etmiş."

 

Cevap vermeyince yüzünü biraz eğerek gülümsedi. "Tebrik ederim bu arada. Evlendiğini duyunca inanmamıştım. Yıldırım aşkı anlaşılan."

 

"Evet, yıldırım aşkı ve kocama çok aşığım."

 

"Buna sevindim. Dilerim bir ömur mutlu olursunuz." Biraz kötü hissederken "Teşekkür ederim." Dedim sadece. Bir süre sonra Bora ensesini kaşıyarak tekrar bana döndü. "Çilem bir şey söylemem gerekiyor."

 

Söyleme! Diye haykırarak içimden geçirsem de "Söyle, buyur." Dedim en sonunda. O ise büyük bir stresle devam etti. "Ben çok kötü bir şey yaptım."

 

"Hayırdır inşallah." Dedim hayretle. "Beren'e itirafta bulunurken yanlışlıkla sana aşık olduğumu söyledim."

 

O an hıçkırık tutmuştu bende. Ağzım açık kalbimi tuttum adeta. "Ne!" Diye bağırdım bildiğin. O an Arda ayaklanarak "Ne oldu!" Diye bağırırken "yok yok! Yok bir şey." diyrek bir şeye şaşırdığımı söyledim. Sonra tekrar ona döndüm. "Ne yani sen..."

 

"Evet. Beren'e aşıktım aslında. Şimdilik aşk demek belki erken olur ama ondan hoşlanıyorum ve onunla evlenmek istiyorum. Bunda kararlıyım."

 

O an ağzım açık bakakalmaya devam ettim resmen. Ne umdum, ne buldum arkadaş. Derken Tuncay ve Aslı da gelmesin mi? Bir de yanında Emin de gelmesin mi? Allah kahretmesin.

 

Emin ve Aslılar merhaba derken bu Bora'yı nereye saklayabilirim diye düşündüm sadece.

 

Allah'ım getiriyorsun, bari taksit taksit getir.

 

🦋🦋🦋

....

 

Selma hanım fistanının cebinden çıkartığı ilaç habını kıza vererek tekrar koltuğa yaslandı. "Evet Sevil, benim dediklerimi anladın değil mi? Dediğim gibi bu ilacı Ömer'e kızların ikram edeceği içeceğe koy."

 

"Karısı bugün gelmeyecek eminsiniz değil mi?" Dedi Sevil şüpheyle. "Merak etme, onun sabahki havasından belli gelmeyeceği. Bu akşam o kız olmayacak ve sen işini bu gece halledeceksin. Bu hapta ikiniz de yerinizde duramayacaksınız. Savaş sarhoş da olduğu an onu yavaşça yatağına götür ve..." Selma hanım, Zeynep hanıma bakarak "Hamile kalmaya bak." Dedi keyifle. "Bu güçlü bir ilaç, sana da güveniyorum."

 

"Ya yakalanırsam. Ya beni kovarsa."

 

"Merak etme, buna karşı gelemeyecek. Bu ilaçlar sayesinde yanında kalması için yalvaracak. Hiç şüphen olmasın."

 

Zeynep hanım arkasına yaslanarak "Görelim bakalım. Üstüne kuma geldiğinde yine o özgüvenle konuşabilecek misin?" Diye konuşmaya devam etti.

 

Selma hanım ise bir an surat asarken belli etmemeye çalıştı. Kumasını sevmez ama ona düşmam da değil. Hele de şimdi Çilem gibi bir tehlike varken.

 

Selma hanım, Zeynep hanıma göz devirerek tekrar yeğenine dönüp konuşmaya devam etti. "Benim güzel torunum. Senin bu evde yerin önemli benim için. Burada kalacaksın ve erkek torunu bize sen vereceksin. Anladın mı beni?"

 

"İnşallah Hala." Dedi kız heyecanla. Bir zamanlar Savaş ile evlendirmeyi düşünmüşlerdi. Fakat o istemedi. Yüzü yaralı diye. Ama şimdi halasının tatlı diliyle ve çok yakında bu konağın hanım ağası olacaksın vaadiyle ikna etmişti. Evet, böyle çirkin bir işe sebep olacaktı Selma hanım. Kendi mağduriyetini aklına getirmeden.

 

Kızı bir süre sonra dinlenmesi için odasına gönderirken Zeynep hanım sinirle ayağını sallayıp Çilem'e "Bakalım sana bir kuma getirdiğimizde de böyle cürretkar olabilecek misin?" Diye söylendi kendi kendine. Sonra kuması Selma hanıma döndü. "Bak demedi deme. Bu kız onun Savaş olduğunu biliyor. Bizden intikam almak için salağa yatıyor."

 

"Bundan ne kadar eminsin?" Dedi Selma hanım inanmayarak. "Gözler Selma." Dedi. "O keskin bakışlı gözler asla yanılmaz. Salak bir kız değil mi? Bir ip uçu buldu onun peşinden gidiyor."

 

Selma hanım rahatça arkasına yaslanarak kolunu koltuğa yasladı. "Sakin ol. Hallediyoruz işte. Çok yakında kendi ayaklarıyla gitmek isteyecek. Sen merak etme."

 

Zeynep hanım endişeyle kollarını bağlayarak titrek bir sesle "Umarım." Dedi sadece. Tek istediği Çilem'in bu evden gitmesi ve torununu ondan uzaklaştırabilmek. Ömer Asaftan sonra onu da kaydetmek istemiyordu.

 

 

 

Loading...
0%