Yeni Üyelik
99.
Bölüm

99. Bölüm

@maviay_63

Nice tuzaklar vardır, nice kötülükler vardır insanın hayatını mahveden. Fakat eninde sonunda kazanan iyiliktir. Geç kalınmış bile olsa...

 

Başımın ağrısıyla yataktan kalkarken kafamdaki net olmayan hatıralar kafamı bulandırmaya başlamıştı. En son Emin ile Beren hakkında konuşmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Emin artık bir şeyler itiraf etmesi gerekiyordu. Yoksa sonları hiç iyi olmayacaktı. Emin büyüdükçe daha olgunlaşmış sorumluluk almış bir çocuktu. Ne kadar benim küçük kardeşim gibi dursa da yirmi yedi yaşında genç bir adam olmuştu. Yani Beren'in yanında o büyük görünüyordu. Bence yaş konusunda takıntı olmayacak kadar çok şey yaşamıştı. Demirden sonra iyice içine kapanmıştı ve kendi yarasını saramadığı halde benim yaralarımı sarmaya çalışıyordu.

 

Yavaş yavaş toparlanıp "Ben neredeyim?" Derken ayağa kalkıp etrafa bakındım. Üstümde yatak örtüsü vardı. Yatak örtüsüne sıkıca sarılırken şok içinde etrafıma baktım. "Mavi odamı mı değiştirmiş. Savaş ile bizim odamıza benziyor ama." Dedim kafam karışık halde. Ama en önemlisi buraya ne zaman gelmiştim.

 

Banyodan biri çıktığında kalp atışlarım korkudan birden bire hızlanmıştı. "Ne oluyor ya!" Dedim iyice tedirginleşerek. Siyah tişörtüyle ve pantolonuyla çıkan Savaş'ı görünce birden rahat bir nefes aldım. Islık çalarak saçlarını kurularken yanıma geldi. Ben ise hâla neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Üstümde tişört vardı ama sadece tişört ve şort vardı. "Savaş, senin burada ne işin var?" Dedim şaşkınca. Bu sorumla kıkırdayarak parmaklarıyla gözlerini ovdu. "Hiçbir şey hatırlamıyorsun değil mi?"

 

"Neyi hatırlamam gerekiyor Savaş?" Bir an gözüm kayarken en son Savaş'ın bize geldiğini hatırladım ve yaşadığımız diğer olayları...

 

"Savaş?" Dedim pişmanlıkla dolu bir ifadeyle. "Dün akşam ne saçmaladım ben ve nasıl oldu. Beni kim sarhoş etti?"

 

"Ben." Dedi gülerek. O an kolunu vurarak "dalga geçme!" Diye öfkelenmeye başladım. O da gülerek "Seni buraya getirene kadar neler çektim bir ben bir Allah bilir." Dedi tatlı sitemle.

 

"Bu noktaya nasıl geldi?" Dedim dün geceki çekim enerjimizi hatırlayarak. Hani kızımız bulunana kadar olmayacaktı.

"Yani, dün gece bir şeyler..."

 

"İlaç, meyve suyumuza ilaç koymuşlar Güzelim"

 

"Ne! Ne alaka!" Dedim yine bir şaşkınlık yaşayarak. Burada neler oluyordu. "Onlar benim gitmem için çabalıyorlar, bir de bunu mu yapacaklar?"

 

"O tam olarak öyle değil!" Dedi ensesini kaşıyarak. Bu hali beni iyice şüphelendirmişti. "Sen annenlerde kalırken onlar da kendi akrabalarını getirmiş benimle yatsın diye." Bir anlık sinirle yüzüne tokat attığımda şaşkınca bana bakarak "Düzgün konuş çok fena olur." Dedim sinirle. "Ne dedim ben şimdi!" Diyerek dehşeti yaşarken gözlerimi kısıp onu gıcıkça taklit ettim. " 'Benimle yatsın diye.' Valla bak tüylerim diken diken oldu senden bunu duyunca."

 

"Nasıl anlatayım Çilem? Fanfinfon mu diyeyim, kuma mı?"

 

"Bak hâla!" Diye sinirlenirken kolunu çemkirerek bu saçma kıskançlığımın hıncını çıkartmaya çalıştım. Çünkü bundan sonrasında benimle uğraşıyordu. Bir süre üstüne gelmeye başlarken hemen bileğimden tutarak hızla yatağa yatırdı. İster istemez yutkundum. "Bana bak fazla şımarıyorsun sen ona göre."

 

"O kız nerede? Onu geberteyim yine sana sıra gelecek. Merak etme." Bana doğru eğilerek yanağımdan derince öptükten sonra yataktan kalkarak beni kaldırdı. "Önce bir duş al. Sonra sinirlenirsin."

 

"Ne yani şimdi bunlar üstüme kuma mj getireceklerdi?" Yeni farkına vardığım olayla kendime gelirken Savaş göz devirerek "Günaydın. Yeni mi fark ettin bunu dediğimi." Dedi tatlı bir sinirle.

 

Ben stresle ayağa kalkarak derin bir nefes almaya çalışırken yine belime sarılarak başımdan öptü. "Dün bir tuzağa düştük ama anlımızım teriyle çıktık vesselam." Dedi kıkırdayarak. Bu haline göz devirirken yine kendine çekerek devam etti. "Finalinden de hiç şikayetçi olduğumu söyleyemem."

 

Bir an yüzümü eğerken az buçuk utandım. Bunu beklemiyordum. "Kızımızı bulduktan sonra içim rahat ederdi diye düşünüyordum. Ama sana ihtiyacım olduğunu dün gece anladım. Hem duygusal hem bedensel. Bu dışardan nasıl görünür bilmiyorum ama ben karımı çok özlemişim. Her konuda, her anlamda. Sana duygusal olarak ilk defa bu kadar yakın hissettim." Çenemi avuçlayarak devam etti. "O kadar tatlıydın ki, seni ilk defa böyle gördüm."

 

"Sus hatırlatma. Düşündükçe utanıyorum. Ben neler yaptım böyle." Dedim hüzünle. Savaş güzelim derken göz yaşımı silerek banyoya girdim. Kendimi kötü hissetmiştim. Savaş ile birlikte olduğum için değil, sarhoş olduğum için.

 

"Allah'ım ne olur beni affet. Benim suçum değildi." Bu duygu değişimim Savaş'ı endişelendirmiş gibi kapının ardından kapıyı açmamı istedi. "Niye ağlıyorsun. Dünkü yaşadıklarımızdan dolayı mı?" Bir süre sessizleştikten sonra devam etti. Özür dilerim. Sen ayık olmadan bunu yapmamalıydım. Kendimi tutamadım, ilacın etkisi çok güçlüydü. Özür dilerim."

 

Banyonun kapısını açarak yanına yaklaştım. O ise endişeyle bana bakıyordu. "Niyetim seni üzmek değildi. Elimde değildi."

 

"Aptal ben ona mı kızıyorum sanıyorsun?"

 

"Peki ne? Niye ağlıyorsun." Dedi dibimde biterken. "Bak sen ağlayınca ben de kahroluyorum." Göz yaşımı silerek başımdan uzunca öptü. "Sen üzülünce elim kolum birbirine dolanıyor."

 

"Sarhoş olduğum için kendime kızıyorum. Ben nasıl anlamadım. Bu olmamalıydı." Bunu duyunca rahatlamış gibi soluk alarak huzurla gülümsedi. "Her şeye karşı güçlüsün ama kendine karşı hep yeniliyorsun."

 

"Nasıl yani?" Dedim burnumu çekerken. O an gülümseyerek çenemi tutup hafifçe sıktı. "Hata yaptığında kendine karşı çok acımasız oluyorsun. Ki bu senin hatan da değildi. Senin o çok zeki kardeşin Arda Bey bir kadeh kendine doldurmuş. Yanlışlıkla sen içmişsin."

 

Birden dişlerimi sıktım. "Ulan Arda, sana bunu ödetmezsem."

 

"Ee, peki tadı nasılmış? Beğendin mi bari?" Halinden zevk alır gibi gülümserken sinirle kolunu vurdum. "İğrenç ötesi bir şey!"

 

"E o zaman bu akşam da bir bardak ikram edeyim istersen. Bu akşam ki hünerlerini de görmüş oluruz."

 

"O vereceğin kadehi alır kafanda kırarım Savaş!" Dedim sinirle gülerek. "Şaklabanlık mı yapacağim size."

 

"Şaka yapıyorum. Tabii ki de içmeyeceksin. Biliyorum."

 

"Sen de öyle. Sen de içmeyeceksin."

 

"Aa bak o olmaz. Dün bir şişe daha bitirmişsin. Ödeşelim."

 

"Ne! Bir şişe. Allah'ım, Allah'ım ne olur bana kızma. Valla ne yaptığımı hatırlamıyorum." Biraz düşünmüş gibi yaparken "Birazcık anımsıyor olabilirim ama elimde değildi." Dedim kendimi aklamaya çalışarak.

 

Bu halime kıkırdayarak banyoya girip kapıyı ardından kapattı. Ben ise bu haline sadece güldüm.

 

💞💞💞

.....

 

Herkes yavaş yavaş kahvaltı masasına geçerken Sevil denen kız da gelmişti. Şaka gibi ama bunu gerçekten yaptılar. Ama ben tabii bunu yanlarında bırakır mıyım? Hayır tabii ki.

 

Bir süre sonra çığlıklar içinde aşağıya inen kız hemen akrabası olan Selma hanımın yanına gitti. Herkes endişeyle kıza bakarken "Yangın var! Odam yanıyor hala." Diye ağlamaya başladı. İlyas bey ve oğlu hızla yukarı çıkarken Savaş ise ağzı açık bana bakakaldı. Yasin bey ve Savaş da ardından giderken Selma hanım dehşetle bana baktı. "Sen! Sen yaptın!"

 

"Niye öyle düşünüyorsunuz? Sevil benim düşmanım mı?" Herkes derin bir sessizliğe boğulurken dediğine pişman olmuş gibi baktı. Ben de hazır erkekler yokken tek başıma bir hesap sorayım.

 

Yavaş adımlarla kıza doğru yürüyerek tek kaşım havada dik dik onlara baktım. Kız ürkmüş gibi halasının arkasına yaslarken Selma hanıma dönerek derin bir nefes aldım. "Ex kaynana? Bana kuma bakıyormuşsun."

 

Bunu bilmemin şaşkınlığını yaşarken "Selma hanım." Diyerek kızın saçından tuttuğum gibi kendime çekerek suratını masaya yapıştırdım. Kız korkuyla çırpınırken Selma hanımdan yardım istemeye çalıştı. "Hala yardım et! Hala ne olur." Artık kız ağlamaya başlarken, Selma hanım da korkmaya başlamıştı. "Ne yapıyorsun, bırak kızımı! Salih bey yardım edin!" Hızla bana vurmaya çalışarak kızı bırakmam için uğraşmaya başlamıştı. Kızlar ise hayretle bize bakıyordu.

 

Selma hanımın kolundan tutarak hızla geri yaslayarak kızın saçından tutup kaldırarak ileri attım. Selma hanımın da kulağına yaklaşarak sinirle konuşmaya başladı. "Ex kaynana, eğer ki yeğenini şimdi buradan göndermezsen, yetmezmiş gibi kahvaltıya oturtursan işte o zaman kahvaltının üstünde rezil ederim. Nasıl kocamın koynuna girmeye çalıştığını, hamile kalmakiçin nasıl pusu kurduğunuz söylerim. Sen bir süre rezil olursun geçer ama yeğenin, yeğeninin adı çıkar. Çıkartırım. Hakkını verir yeni."

 

"Tamam! Tamam kız gidecek." Diyerek benden hızla uzaklaştı. Yeğenine dönerek "şoföre söyleyeyim seni köye göndersin, yeni kıyafet de gönderirim sana. Tamam mı?"

 

Kız korkudan hemen tamam diyerek Selma hanıma sarıldı. Bana da şeytanlaşmış gibi bakıyorlardı. Kimsenin korkudan gıkı çıkmadı resmen. Herkes şok içinde bana bakakalmıştı.

 

Kadınlar korkulu gözlerle bana bakarken erkekler yukarıdan inerek başlarındaki teri silerek soluklandı. Salih bey ise sinirle çalışanlara bağırdı. "Nasıl oldu bu! O oda nasıl yandı? Bunun musebbi kim!"

 

Selma hanım hemen öne geçerek "Benim hatam olabilir." Dedi çaresizce. Herkes hayretle ona bakarken Salih bey bıkkınlık "Nasıl oldu bu!" Dedi. Selma hanım sinirle bana bakarken, tekrar Salih beye döndü. "Bir priz arızalandı. Kızlara değiştir diyecektim unuttum. O arıza yapıp alev almış olmalı."

 

"Aferim yani Selma! Az daha evi yakıyordun."

 

"Ne desen haklısın bey." Dedi Sevil'e sıkıca sarılırken. Ben ise kollarımı bağlayarak olanları izledim sadece. Erkeklere bunu yansıtmamın sebebi böyle daha zevkli olmasıydı ve bir yandan erkeklerle kavga edecek raddeye gelmek istemiyordum. Onu Savaş halledebilir.

 

Yarım saatin ardından Sevil bir manzeretle gönderilirken biz de kahvaltıya oturduk. Hiçbir şey olmamış gibi kahvaltımıza başlamış olduk. Kumalar burnundan soluyarak bana bakarken ben ise çatal bıçağını elime alarak afiyetle kahvaltımı yedim.

 

Elif ve kuzenleri de bizimle beraber yemek yerken Elif dizime dokunarak eğilmemi istedi. Ben de göz kırparak ne oldu dediğimde eğil bir şey söyleyeceğim. Dedi tatlı bir çekinmeye. Ben de gülümseyerek "Efendim." Dedim tatlı bıdığa. "Bugün beni dışarı çıkartır mısın?"

 

"Tabii olur. Ama bugün hastane randevun yok mu senin."

 

"Yok ama gidemez." Dedi karşıdan bir ses. Bunu diyen de Zeynep hanımdı. "Dikkat ederim." Dedim tekrar ona bakarak. "Hayır." Diye ekledi. "Torunum evde kalsa daha iyi olur. Bünyesi çok zayıf dışardan mikrop kapsın istemiyorum."

 

Bir şey diyemedim o an. Haklı olabilirdi. Ama temiz hava da alması lazım değil miydi? Salih bey Masadaki peçeteye ağzını silerken "Bugün dışarı çıkabilir." Dedi onay vererek. Bana ilk zamanlara göre daha anlayışlı davranmasının sebebi Savaş olabilirdi. Savaş eğer ikimiz de istenilmesi veya saygı görmesek buradan çekip Mardin'e döneceğini söylemişti. O günden sonra çok üstüme girmemeye başladı

 

Elif el çırparak sevinçle bana bakarken ben ise "Onay aldığımıza göre gidebiliriz." Dedim gülümseyerek. O sırada Savaş bana dönerek gülümsedi. Elif'e bu kadar sahip çıkabildiğim için, ona sıcak davrandığım için kendini iyi hissediyordu. Onu evlat edinmiş sayılırdı. Ailede ne annesi ne de babası sağdı. Bir Savaş vardı çok yakın gördüğü. Ve sanırım bana da büyük bir yakınlık duymaya başlıyordu.

 

Kahvaltıdan erkekler ayrılırken Savaş ayrılmadı. Benim yanımda kollarını masaya yaslayarak oturmaya devam etti. Çocukların da uzaklaşması bekleyerek dik dik kadınlara bakıyordu. Ben ise masadaki tabaklardan yemekleri yiyerek kahvaltımı yapmaya devam ettim. "Hayatım bana balı uzatsana."

 

Savaş onlara bakmaya devam ederken göz ucuyla bala bakarak eline uzatıp tekrar onlara baktı. Kimse de çıt yoktu. Herkes bir tek Savaş'ın kalmasıyla daha da tedirgin olmuştu. Ben ise iştahla yemeğimi yemeye çalıştım.

 

"Dün gece masama kim meyve suyuyu indirdi?" Kimsede çıt çıkmayınca masaya vurarak derin bir nefes aldı. Herkes yutkunarak başlarını eğerken ben de elimde ekmeğiyle ortadaki sucuğu bandırarak yemeğe devam etti. Evet, onlar yavaş yavaş azar yemeye başlarken ben lezzetli kahvaltıma devam ediyordum. Yapmam gerekeni yapmıştım çünkü.

 

"Siz nasıl rezil kadınalrsınız böyle." Öz babaannesi ortaya atılarak "Açıklayabilirim." Demeye başladı. Fakat Savaş buna izin vermedi. "Babaanne, bir daha böyle bir rezilliğe şahit olursam eğer, eğer ki küçücük bir şüphe duyayım. " Selma hanıma dönerek devam etti. "Bana veya karıma zarar verecek bir olay yaşanırsa olacaklardan ben sorumlu değilim. Karıma dua edin. Yoksa sizi konağın ortasında rezil etmesini bilirdim."

 

"Kız belki hatasını anlar da biraz utanır. Ona temiz bir sayfa açtım. Ama yok eğer biz bu aptallığa devam edeceğiz derseniz işte o zaman günah benden gider. O kızı da sizi de meydana getirtir tüm cümle aleme rezil ederim ona göre."

 

Zeynep hanım öfkeyle masaya vurarak torununa baktı. "Bana bak. Nasıl bir beladır getirdin evimize. Bu kızı getirdiğinde beri gram huzur..."

 

"Eğer ki istemiyorsanız sıkıntı yok. Gidebiliriz." Zeynep hanım çaresizce geri çekilirken Savaş devam etti. Çilem benim karım ve ona göre davranın. Ona yaptığınız en ufak saygısızlık banadır. Ona göre."

 

Kimse bir şey demedi. Demeye yüzleri mi vardı Allah aşkına. Bana cevabını verirlerdi ama Savaş'ın yanında süt dökmüş kediye dönerler tabii. Ellerinde tutmaya çalışıyorlardı ama çoktan kaybetmişlerdi.

 

Savaş son uyarıni da yaptıktan sonra ayağa kalkarak bana dönüp başımdan öptü. Ben de elini tutup kalkarak "seni karşılayım." Dedim kadınlara bakarak. Kadınlar burnundan soluyarak ardımızdan bakarken ben esim kıvıra kıbıra yürüdüm. Bir süre sonra dışarı çıkarak kapının önüne kadar yolculadım. Gitmeden önce belime sarılıp Yanağımdan öperek bir süre başını bana bana yasladı. "Gitmek istediğimden emin misin?" Dedi endişeli bir sesle.

 

"Eminim. Hatta benden, senden korktuklarını daha çok korkmaya başladılar. Merak etme." Dedim. Bununla kıkırdarken yanağımdan öpüp hoşça kal diyerek ayrıldı.

 

Ben de el sallayarak vedalaştıktan sonra saçımı arkaya sallayarak içeri girdim. İçeri girerken bir yandan da şu meşhur şarkıyı söylemeye başladım. "Karısının bir ranesi çat çat çat çat! Kocasının bir tanesi çat çat çat çar! Düşman çatlatırlar çat çat çat çat." Merdivenlerden yürürken "düşman patlatılan pat pat pat pat!" Diyerek keyifle devam ettim. Kendi kendime de şarkıyı mırıldanarak devam ettim. Odama geçerek hazırlanırken diğer bir şarkı dilime dolanmaya başladı. "Ablan bin yaşına da gelse taş taş taş taş! Çıtır gibiyim tap taze. Kovala boş! Boş boş boş boş..."

 

Parfümümü sıkarak ceketimi ve çantamı da aldıktan sonra dışarı çıkarak kapıyı ardımdan kilitledim. Artık kılıçlar çıktı ve son vuruşu yapmam gerekiyor. Onu da zamanla yapacağım artık.

 

Gerçi Savaş ağızlarının payını verdikten sonra bana gerek kalmamış gibi görünüyor ama olsun.

 

Elif'in kapısını çalarak içeri girerken "Müsait misin?" Dedim kapıdan bakarak. Evet müsaitim diyerek saçlarını taramaya devam etti. Çok heyecanlı görünüyordu.

 

"Saçını örmemi ister misin?" Dedim yanına geçerken. Takma saçıydı. Kemoterapiden dolayı saçları kalmamıştı. Özel takma saç kullanıyordu.

 

"Olur." Diyerek aynaya baktı. Ben de çantamı kenara indirerek yanına gidip saçını ördüm. Mısır örgüsü yaptım. Mısır örgüsünü sever umarım. Ben saçını örmeye başlarken Elif ise uzun uzun beni izliyordu. Bir süre öldükten sonra bitirerek tokayı istedim. Tokayı masasından alıp uzatırken "Çok güzel bir kızsın. Keşke ben de senin gibi güzel olsam." Dedi birden. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. "Sen de çok güzelsin Elif. Nasıl söz o öyle." Ona dönerek küçük ellerini tuttum. "Sen çok güzel bir kızsın. Kim sana bunu dedi."

 

"Kimse. Aynada görüyorum kendimi. Saçlarım olmayınca daha çok çirkin oldum." Yanaklarını avuçlayarak hüzünle ona baktım. "Sen çok güzel bir kızsın Elif. Aksini iddia eden gelsin karşıma göstereyim ona. Doğru söyle biri bir şey mi söyledi sana?"

 

"Kimse bir şey demiyor ama Zeynep annem çok ağlıyor. Beni gördükçe üzülüyor."

 

"Senin için endişeleniyor. Ondandır."

 

"Cennete gittiğimde annemi görmek istiyorum. Ona sarılıp bütün gün dertlerimi anlatmak istiyorum. Onu çok sevdiğimi, onu ne kadar çok özlediğimi söyleyeceğim." Dolan gözlerimi silerek yanaklarını tekrar avuçladım. "Böyle konuşma. Lütfen. Hem bak bana anlatabilirsin. Tüm dertlerini, tüm acılarını her şeyi paylaşabilirsin benimle. Dinlerim seni."

 

"Kızını bulduğunda unutacaksın beni."

Kaşlarımı çatarken "Sen nereden biliyorsun?" Dedim şüpheyle. Bu kız nereden duymuştu bunu?

 

"Babaannemler konuşurken duydum. Kızın varmış. Onu arıyormuşsun. Ömer amcama da baba diyecek mi?"

 

"Evet." Dedim gözlerim dolmaya başlarken. "Kızını çok özlüyorsun değil mi?" Bunu demesiyle gözlerim daha çok dolmuştu. Hemen kenara dönerek göz yaşlarımı silmeye çalıştım. Toparlanmam lazımdı. Kalbim acısa da toparlanmam lazımdı.

 

"Özür dilerim. Seni üzmek istemedim." Dedi başını eğerken. Ben ise acıyla gülümseyerek ona dönüp sarıldım. "Önemli değil. Üzülme." Dedim acıyla. İkimiz de aynı kaderi paylaşıyorduk. Anne baba yanında olmayınca tüm dünya sana sevgini verse de yalnız hissediyormuşsun. Bunu Elif'i görünce anladım.

 

"Hadi, çıkalım mı artık?"

 

"Olur." Diyerek çember tokadını takarak sırt çantasını sırtına takarak elimi tutup dışarı çıkmayı bekledi. Ben de gülümseyerek "Hadi." Dedim yürüyerek. Saat üç civarıydı. Aşağıya indiğimizde Aylin'i ailesi misafirliğe gelmişti. Hamile kızını ziyarete gelen baba kızının yastığını düzelterek ne durumda olduğunu sordu. Onunla ilgilenip şakalaşıyordu. Sonra kızının başından öperek sarılıp tekrar eski yerine doğruldu. O an gözümden süzülen yaşları fark etmemiştim bile. Bu manzara kalbimi acıtmıştı. Babam yanımda olsaydı, kızıma hamileyken yanımda olsaydı kim bilir nasıl mutlu olurdu. Kim bilir nasıl heyecanlanırdı.

 

Elif beni dürtüklerken anca kendime gelebilmiştim. Onun dürtüklemesiyle de sirkelenerek hadi gidelim. Dedim devam ederek. Onlara kısa bir selam verip iki dakika durduktan sonra kapıdan dışarı çıkarak arabaya doğru yürüdük. Elif neşeyle zıplaya zıplaya yürürken ben hiç elimden bırakmadım. Düşer diye korkuyordum. Bünyesi çok hassas ve bir düşme falan ona zarar verebilirdi.

 

Büyük bir heyecanla arabaya binerken içerden Zeynep hanım bana seslenerek bahçeye çıktı ve bana doğru yürüyerek Elif'i arabadan almaya çalıştı. "Zeynep hanım, merak etmeyin ona zarar gelmeyecek." Diye sert çıkışırken Zeynep hanım derin bir nefes alarak Elif'e bakıp tekrar bana döndü. "Bak, şu zamana kadar birbirimizi sevmedik kabul. Ama Elif'i bir yere götüremezsin. Mikrop kapar. Onu burada izole ediyoruz."

 

Elif hüzünle bize bakarken arabadan inerek yalvar yakar gelmesi için babaannesinin izin almaya çalıştı. Fakat izin vermedi. "Güzel kızım, daha yeni iyileşiyorsun. Ben korkuyorum sana bir şey olacak diye."

 

Kaynanalık konusunda berbattı ama bir babaanne olarak iyi biri olduğunu inanmaya başlayacaktım.

 

Elif dudak büzerek en sonunda pes ederek "Tamam." Dedi babaannesine sarılarak. Ben ise yorumsuz izledim. Benim yanımda başına bir şey gelirse kendini asla affedemem. O yüzden ısrar edemedim. Aksiyon dolu hayatımı düşününce yanımda olmaması daha güvenli gibi gelmeye başladı.

 

Elif dudak büzmüş halde bana dönerek "Sen git Çilem yenge. Ben gelmeyeceğim." Dedi hüzünle. Ben de ona eğilerek elinden öptüm. "O zaman şöyle yapalım. Savaş ağabeyin de olduğu bir zamanda hep beraber bir piknik macerasına çıkarız. Sonra da pazara gideriz. Olur mu?"

 

Başını heyecanla sallayarak "Tamam öyle çok daha güzel olur." Dedi sevinçle gülerken. Sonra da boynuma sarılarak bir süre durdu. Zeynep hanım ise kıskanmış bir bakış edasıyla, ya da Sabahın etkisiyle bana sinirle bakıyordu. Ben aldırmadı tabii. Sadece sarılmasına karşılık vererek başından öptüm. Çok geçmeden Zaynep hanım artık yeterli diyerek kızın elini tutarak içeri doğru yürüdü. Elif de ardından el sallayarak "Akşam görüşürüz." Dedi o tatlı heyecanıyla.

 

Harika, artık tutman gereken bir söz oldu Çilem. Hadi bakalım.

 

Görüşürüz diyerek ben de el salladım. Sonra da anahtarımı çıkartarak arabaya bindim. Annelerin evine gidecektim. O Arda'ya gününü göstermeye.

 

Arabayı sürerken Aslı aradı. "Alo, efendim." Dedim dalgıcna. "Günaydın deli bile deli"

 

"Ne saçmalıyorsun sen? Ne diyorsun?"

 

"Sarhoşken sayıklıyordun ya, onu diyorum. Ablan bin yaşına da gelse çat çat çat..."

 

"Tamam tamam sus hatırladım hatırlatma."

 

"Çıtır gibisin maşallah merak etme. Zar zor ayırtın her halde kocann!"

 

Kucağına atladığım anı ima ettiğinden eminim. "Aslı, birazdan ben sizi ayıltacağım merak etme. Bekleyin geliyorum ben."

 

"Gel gel, bekliyoruz canım." Telefonu suratına kapatarak bıkkınca soluklandım. Emin aklıma geldi bir an. O acaba ne durumdaydı.

 

Arabayı kenara çekerek telefondan rehbere girip cevap vermesini bekledim. Bora olayını hala anlatmamıştım bile.

 

"Alo, Emin."

 

"Ne var?" Dedi asabi bir sesle. "Hayırdır Emin? Karadenizde gemilerin mi battı bu ne asabiyet."

 

"Yok bir şey, ben seni sonra ararım." Diyerek telefonu suratıma kapattı. İk defa böyle sinirli görüyordum. Dün en son Beren'e ondan hoşlanan biri olduğunu söylemiştim. Tabii tersledi. İstemediğini ve halinden memnun olduğunu falan söylemeye başladı. Ben de tıpkı zamanın bana söylediği nutukları ona söylemeye başladım. Tabii imalı imalı bakmaya başlamıştı. Onun sözünü ona kullanıyordum.

 

Bir süre daha sık boğaz ederken en sonunda dayanamayıp kaçmıştı. Ben de topu bu sefer Emin'e atmaya çalıştım. Artık aşkını itiraf etmesi gerektiğini ve ondan yıllarca hoşlandığını söylemesi gerektiğini söyledim. Yoksa ben her şeyi anlatırım diye tehdit ettim. Fakat eğer söylemezse ben ufaktan ufaktan ip ucu gösteririm dedim. Hain damgası yesem de bunda kararlıyım Dedim. Tabii blöf yapıyordum. Yemin ettim nasıl söyleyeyim. Ama ona söyleyebilirim. Bu konuda yemin etmedim.

 

Derin bir nefes alarak tekrar arabayı çalıştırdım. Park ettiğim yerden çevirerek yola çıktıktan bir süre sonra aniden bir kızın arabaya çarpması ile frene bastım. Korkuyla iç çekerken hızla arabadan inerek kızı kontrol etmeye çalıştım.

 

Kızı yerde uzanmış halde görünce hızla koşarak yanına eğildim. Kalbim duracak gibiydi. "Hey ufaklık, uyan. İyi misin?" Kalbimi tutarak korkuyla yutkundum. "Hayır, hayır!"

 

Yanaklarını avuçlayarak hafifçe vururken gözlerini yavaşça açarak bana baktı. Uyandığını gördüğümde rahat bir nefes aldım. Sonra hemen sırtını tutarak yavaşça kaldırmaya çalıştım. "Bir yerine bir şey olmadı değil mi?" Bileğini tutarak iç çekerek kalkmaya çalıştı. Ona yardım ederek doğrultusunda "Bırak yardımını istemiyorum." Diyerek çemkirmeye başladı. Kızamıyorum doğrusu. Dikkat etmeliydim.

 

"Hastahaneye gidelim mi istersen?"

 

"Hayır istemiyorum." Diyerek bacaklarını büküp ayağa kalktı. Önden gelen başka bir çocuk kızın yanına gelerek "Efsun iyi misin?" Dedi endişeyle. Benim ise gözlerim şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı. Bu çocuklar çarşıda hırsızlık yapan çocuklardı. Bunu yanımıza gelen çocukla fark ettim. Bu çocuklarla karşılaşmanın olasılığı neydi. Belki de onlara bu bataklıktan çıkarabilecek kişi bendim.

 

🦋🦋🦋

........

 

Yengem haklıydı, artık itiraf etmemin zamanı gelmişti. Savaş ağabeyin öldüğünü düşündükten sonra aşka umudum kalmamıştı. Bir yandan da Beren gibi boncuk gözlü bir kız beni sever miydi? Hiç zannetmiyorum. Yaşımın ondan küçük olmasından ziyade ortamın şaklabanı gibi gezdiğim için belki de yakıştıramamıştım. Sırf bu yüzden daha ciddi ve sorumluluk alan bir erkek portresi yaratmaya çalıştım. Lisenin ilk zamanlarında bir kızın beni sınıfın ortasında aşağılamasından sonra bir daha hiç bir kıza aşık olduğu söylemedim. Yine rezil eder, beni hor görür diye korktum. Beren'in Demir ile olduğunu gördükten sonra da içimde büyüyen umudu hemen söndürdüm. Beren'in ona aşık olduğunu görünce artık onun hakkında hiçbir şey sormadım Çilem'e. Evlilik haberini duyunca da kendimi askere yazdırdım. Çünkü buna dayanamayacağımı biliyordum. Onu ilk gördüğüm zamanlar sadece hoşlandım vardı ama işi dalgaya alıyordum.

 

Fakat bir gün çok kötü bir olay olmuştu ve dayanamayıp gizli bir köşede ağlıyordum. Ne kadar kendimi tutmaya çalışsam da canım çok acıyordu. En çok kalbim. Ağladığımı görmelerine rezil olmaktan korktum. Fakat Beren beni fark edince yanıma gelerek durumumu sordu. Hiçbir şey söylemedim. Gitmesini beni yanlız bırakmasını istedim. Elimden geldiğince kibar olmaya çalıştım. Neyseki alınmamıştır. Taşın kenarında biraz uzağımda oturarak gök yüzüne baktı. Bir süre öylece durduktan sonra bana döndü. Tabii benim kalbim deli gibi atıyordum. İlk defa yakınındaydım. Beni düşünüyordu. Benim için endişeleniyordu.

 

"Ne zaman canın acırsa gökyüzüne bak. Peygamber efendimiz içi daraldığında gökyüzüne bakardı. Kendini yanlız hissetme." Dedi bana dönerek. "Ne zaman istersen konuşabiliriz. Ben seni dinlerim. Tabii istersen."

 

Hiçbir şey demedim. Sadece önüme dönerek teşekkür ettim. Onun varlığı acımı unutturmuştu. Artık onun heyecanından kalbim hızlı bir şekilde atıyordu. O zamanlar Demir ile karşılaşmamışlardı bile. Ben ona o gün aşık oldum. Belki de bir kızın ilgisinden dolayı olabilir belki de başka sebep ama ondan hoşlanmanın da ötesinde duygular yaşadığımı o zaman anladım. Fakat hiçbir şey söylemedim. Çünkü dediğim gibi travma vardı. Bunu kaldıramayabilirdim. Ama şimdi yirmi yaşında yetişkin biriyim. Artık bunu anlatabileceğim düşünüyordum.

 

Derin bir nefes elimdeki kırmızı gülleri koklayıp gülümsedim. Sonra Mavi'nin kapısını açarak bahçeye girdim. Biraz etrafıma.gız gezdirirken sonra arka bahçede olduğunu fark ettim. Heyecanla tekrar derin bir nefes alarak ona doğru yürümeye başladım. Sonra o adamı gördüm. Bora dene adamı. İyi de ne işi vardı ki burada.

 

Biraz daha yürüdükten sonra Bora'nın sesini duydum. "Beren." Dedim tedirgin bir sesle. Ne olduğunu anlamamıştım ama devam ettim. O da konuşmaya devam etti. Bir an yutkunarak dururken içimde bir huzursuzluk başlamıştı. Bora ise ceketinden bir kutu çıkartarak yavaşça eğildi. "Beren benimle evlenir misin?"

 

O an buz kesilmiştim. Kızarmaya başlayan gözlerim ve elimden düşen güllerle kalakalmıştım. Bunlar yaşanıyor muydu? Beren ve Bore sevgili miydi yani? Ama bundan hiç bahsetmemişti Çilem.

 

Gözlerim dolmuştu ama ağlamamıştım. Paramparça olmuştum. Yavaşça geriye doğru yürüyerek oradan sızlayan bacaklarımda uzaklaştım. Bedenim bir alev topunun içine girip çıkmış gibi hissetmiştim. Oradan uzaklaşarak kapıya doğru yürürken Çilem'in aradı. Telefona sinirle cevap vererek kapıyı açıp çıktım. Sonra da arabaya binerek onu biraz tersledim. Benim için endişelendiğini fark ettiğimde sakinleşmeye çalışarak "Ben seni sonra ararım." Dedim çaresizce. Sonra da suratına kapatarak oradan uzaklaştım.

 

Bak işte Emin. Beş yıl sonra sana bir işaret daha. Artık vazgeç. Öfkeyle direksiyona vurarak bağırdım.

 

Öfkemi boşaltmam gerekiyordu. Yoksa kafayı yiyecektim. Arabayı aşırı hızlı kullanıyordum ama gözüm hiçbir şey görmüyordu. Canım acıyordu. "Sen bir hiçsin Emin! Bir hiç!"

 

Önümden bir yaya geçtiğinde dehşetle sola kırdım. O an kafamda korkunç bir çarpmaya gözlerimi yumdum. Sonra derin bir nefes alarak ne anlamaya çalıştım. Elimle başımı tutarken kasımdaki yarayı sonradan fark ettim. O an sadece kahkaha atmak geldi içimden. Ama acıdan gülemedim. Sonra bilincim yavaş yavaş kaybolmaya başladı...

 

 

Loading...
0%