@mavibirhayal22
|
Eda'nın anlatımı. Bir zehirdir gözyaşı. İçini yakıp kavuran, seni olmazlara sürükleyen bir ateşin somut halidir. İçinde tuttukca zehir gibi tüm organlarına yayılır. En sonunda kalbine ulaşır. Son durağa gelmiştir artık. Kaçacak bir yerin kalmamış. Ağır gelir kalbe gözyaşının zehri. Dayanamaz, feryat edip seni uyandırmaya çalışır. 'Yıkımın büyük olacak, kendine gel' diye avazı çıktığı kadar bağırır. Unutmuştur oysaki, zehrin kulaklara ilk önce ulaştığını. Kimse duyamaz kalbin feryatlarını. Ağır ağır ölümünü bekler. Tam bitti dediği an yeniden başlar. Farketmiştir ruhu ölümün ağır sessizliğini. Her zerresi karanlıkla kaplanmadan önce tutar kalbin elinden. Gözler ile anlaşır önce. Zehri dışarı akıtmanın yolunu bulmuştur artık. Gözyaşları seve seve kabul eder ruhun davetini. Canının bu kadar yanacağını bilemeden zehri dışarı akıtmak ister. Geçtiği her yeri ateşe veren zehir itiraz edemeden kendisini bedenden temizlenirken bulur. Feryat figan eder, direnir gözyaşına. Onu ikna etmek için tatlı yanını gösterir önce. Ama ruha verdiği sözden geri dönmeyen gözyaşı inanmaz zehre. Gerçek yüzünü ortaya çıkarır zehir, gözyaşını yaka yaka kurutur. Tatlı su tuzlu suya çevilerek geçtiği her yeri yakar. Hele bir de soğuk hava ile temas ederse, acının şiddeti daha ağır olur. Dayanamaz insan, yüzüne çarpan ayaza. Oysa canını yakan rüzgar değil, içinde biriktirdikleridir. En yakınım dediklerinden aldığı darbeler, sırtına yediği hançerler, sevdiklerinden gelen ihanetler ve daha bir sürü şey. Dayanamaz artık kalbi. Hayata yeniden başlamak için yeni bir sayfa açması gerekir. Evet kalemle karalanmış bir sayfanın üzerine beyaz bir sayfa açarsan, altta kalan safadan kirli görünür. Ama bu sayfaya güzel anılar yazılmayacağı anlamına gelmiyor. İnsan isterse, hayatına sadece fazlalık olarak dahil olan herkesi ve her şeyi atar. Geride bırakır tüm yaşanmışlıkları, acıları ve anıları. Yeter ki, seni üzen insanlardan uzak olmayı ve kalbini temiz tutmayı iste. Zehir gibi olan insaları hayatından uzaklaştırmak zor değil. Asıl zor olan zehrin farkına varmaktır. Gece eve geç gelmiş, biraz da Şefika'yla sohbet ettiğimiz için geç uyumuştuk. Sabah kafamda alarm yerine konuşan bir adet Şefika'yla şimdi ayaktayım. Sabah kahvaltı yapmayan ben şu bir kaç günde kahvaltı yapıyordum. Sonra midem ağrıyor gün içinde ama arkadaşımı kırmamak için bir şeyler atıştırıyorum. Bu sabah uykulu olduğum için hiçbir şey yemedim, kahve iyi geldi. Üzerimi değişip evden çıktım. Mert'in sınavı olduğu için gelmemesini söylemiştim. Taksiye binip şirkete gittim. "Günaydın Sanem. Nasılsın? " Her sabah nasıl enerjik oluyor anlamış değilim. "Günaydın Eda hanım. Ben iyiyim de siz pek iyi görünmüyorsunuz" O kadar belli oluyor ha. Ne yapayım canım uyumayı seviyorum, geç uyuyunca da gün içinde ceset gibi dolaşıyorum. "İyiyim. Ama uykusuzum. Şöyle bir kaç ay hiç uyanmadan uyusam anca kendime gelirim --" Yine mi ya? Ben neden bu adama hep rezil oluyorum. Kim mi? Doğru tahmin Berk bey. Koridoru dolduran bir kahkaha atıyor. Bu adam her güldüğünde kendimi rüya görüyor sanıyorum. Hala inanamıyorum bu adam gülebiliyor. Kesin ikizi falan var bunun. Sıra sıra geliyorlar şirkete. Yoksa bu adam kafayı sıyırdı. "Kendini yormasaydın Eda şöyle bir kaç yıl uyusan anca kendine gelirsin gibi duruyorsun. Arasaydın izin verirdim o kadar gaddar bir patron muyum canım cık cık" Ağlayacağım ama ya, hala gülüyor. "Dalga geçmeyin ya, ne yapıyım canım arkadaşım gelmiş birkaç güne gidecek azıcık hasret gideriyim. Ayrıca akşam yemekten geç çıktığımızı hatırlatmama gerek yok sanırım." Hala gülüyor ya.. "Bir şey demedim canım. Hadi bugün iyi günümdeyim erken çıkabilirsiniz ama bir şartla" İki kaşımı "nedir o" der gibi kaldırdım. Anlamış gibi devam etti konuşmasına "Şimdi dün Şefika çok meth etti benim de canım çekti bana şöyle bol şerbetli baklava ve yanında da bol köpüklü kahve yaparsan şimdi bile gidebilirsin" hıh fırsatçı ne olacak. "Oldu paşam başka bir emriniz? Yemek falan da isteseydiniz, çekinmeyin söyleyin söyleyin. Uşağınız mı var karşınızda?" "Paşam? Sevdim bunu. Tavuk pilava hayır demem" Pişkince sırıtıyor ya. Neyyy? Paşam mı? Ben paşam mı dedim? Yok canım demedim değil mi? Yüzüne bakılırsa dedim. Off.. "Bir de tavuk pilav diyor ya. Yok tavuk pilav. Ben niye yapıyorum ya, Şefika yapsın onun için uykusuzum bana ne." Yine kahkaha atmaya başladı. Of offf ben neyin içine düştüm böyle? "Tamam Şefika yapsın. Ne zaman geleyim?" Ne? Nereye? "Nereye? Zaten uykuluyum kafam yerinde değil açık konuşun ya" Cidden anlamıyorum kafam algılamıyor. Gecenin 3. de uyuyup sabahın 8. de kalkarsam böyle olur tabi. Ders olsun bu sana Eda hanım. "Nereye olacak size yemeğe. Sana niye soruyorsam yemeği Şefika yapacağı için ona sorsam daha iyi" Şefika'nın numarasını nereden biliyor? "Şey kusura bakmayın bölüyorum ama Berk bey Samet bey toplantı yapılacak yerin adresini göndermiş buraya iki saatlik mesafede." Ay bir de Sanem'e rezil oldum ya konuşmanın hepsini duydu muhtemelen. Duyar tabi koridorda konuşunca duymaması mümkün değil. "Tamam Sanem. Adresi bana at. Biz Eda hanımla çıkıyoruz arayan olursa bana haber verirsin. Çıkalım mı?" Bu gün toplantı var mıydı ya? "Bir dakika ne toplantısı ben bilmiyorum?" Yüzüme ben uzaylıyım demişim gibi bakmaya başladı. "Şaka değil mi?" Yüz ifademi görünce şaka yapmadığımı anlamış olmalı ki konuşmaya devam etti. "Kolçak holding'le yaptığımız anlaşma sonrası projenin nasıl yapılacağıyla ilgili ön hazırlık için olan toplantı." Doğru ya iki gün önce yapılan anlaşma vardı. Ben toplantıya katılmadığım için detayları bilmiyorum. Yolda bakmak için dosyayı almıştım. Konya'nın köklü şirketlerinden birisiydi Kolçak holding. Sadece Konya genelinde değil Türkiye genelinde tanınmış bir şirket, sadece giyim sektöründe değil takı sektöründe de isimlerini duyurmuş bir şirket. Dosyadan başımı kaldırıp yola baktığımda şehir dışına çıktığımızı farkettim. "Biz nereye gidiyoruz?" Bir an yoldan kafasını bana çevirmiş sonra tekrar yola odaklanarak cevapladı. "Tam bilmiyorum. Sanırım Konya çıkışına yakın. Navigasyonun gösterdiği yere gidiyorum. Şehir merkezinden uzak onu biliyorum. Buraya yeni geldiğim için ne nerede tam olarak bilmiyorum." anladım der gibi kafamı salladım. Aklıma üniversite zamanı Karaman'a geldiğimiz anlar geldi. Aslında Konya'ya gelecektik ama son anda Karaman'a gelmiştik. 11 kişilik bir ekip, yeşillik bir alan, değme keyfimize. Şehri bile gezmemiştik. Sadece orada akşama kadar eğlenmiştik. Dosyayı arka koltuğa bırakıp yolu izlemeye başladım. Baktıkça gözümün önünde o anlar canlanıyordu. Çok güzel bir yerdi. Ağaçlar dans eder gibi akıp gidiyordu yol boyu. Bu güzel manzarayı taçlandırmak için radyoyu açtım. Çıkan şarkıyla yüzümde gülümseme oluştu. Şarkıya eşlik etmeye başladım. "Yardım et ne olurrr.. Kurtulmak istiyorum senden. Ne var sanki unutabilsem seni? Bana küfür etsen.. Yok yok iyi davran bana, Yoksa unutamam seni. Hakettim ben bunu artık Sevemem kimseyi.. İlla senin için mi yazmam gerekiyor bütün sözleri? Her şey senin için mi sanıyorsun? Sıkıldım bu bencil tavırlarından Başkasını sevemez miyim? Yapamaz mıyım gerçekten? Yardım et ne olur.. Kurtulmak istiyorum senden. Ne var sanki unutabilsem seni? Bana küfür etsen.. Yok yok iyi davran bana, Yoksa unutamam seni. Hakettim ben bunu artık Sevemem kimseyi.. " "Sesin güzelmiş." Hıı ne? Ay ben bunu unuttum. "Teşekkür ederim. Kaptırmışım kendimi. Sevdiğim şarkı olunca böyle oluyor unutuyorum her şeyi, nerede olduğumu." Yüzüm yanmaya başladı. Ben nasıl unuturum şimdi kurtul dilinden kurtulabilirsen. oofff. "İyi oldu, sesinin güzel olduğunu öğrenmiş oldum fena mı? Eee arada söylersin bize güzel şarkılar." Yok artık. Oldu canım başka bir arzun? Tabi ki, bunu yüzüne söyleyemedim. Yolda arabadan indirecek potansiel var çünkü. "O kadar emin değilim. Şarkı söylemeyi daha doğrusu başkalarının yanında söylemeyi bırakalı çok oluyor." O anları hatırlayınca gözlerim dolmaya başladı. Evlatlık olduğumu yüzüme vurdukları zaman kardeşim olacak o herif "Senin tüm masraflarını benim ailem karşılıyor asalağın tekisin" deyince onlardan para almayı bırakmış bir arkadaşımın yanına taşınıp barda şarkı söylemeye başlamıştım. 4 yıl boyunca hem şarkı söylemiş hem de ek işte çalışarak üniversiteyi dereceyle bitirip işe girmiştim. İşe girince şarkı söylemeyeceğim diye kendime söz vermiştim. Sadece Şefika'nın yanında şarkı söylüyordum. Nasıl olduysa, kendimi kaybedip Berk beyin yanında da söyledim. "İyi misin? Rengin soldu?" Değilim. Ne yaparsam yapayım da iyi olmayacağım. Sadece öyleymiş gibi rol yapacağım. "İyiyim. İyi olacağım da." Son konuşmamız bu olmuştu. Yarım saat sonra duran arabadan ikimiz de sessiz şekilde indik. Tek katlı bir restoranın önünde durmuştuk. Duvarları boydan boya camdı ve etrafını renkli çiçekler süslemişti. Tam adımımı atmıştım ki, Berk beyin telefonu çaldı. "Efendim kardeşim" Bir kardeşi mi var? "----" "Tamam. Ne zaman döneceksin?" Bir yere gidiyor qaliba? "----" "Desene bir hafta aç kaldım. En azından bir akşam yemeğini Şefika'ya yükledim de 6 güne indirdim." İyice merak ettim kimle konuşuyor? Ben Şefika'ya aç diyorum ama bu adam onu solda sıfır bırakacak cinsten. "----" "Aşk olsun hiç senin üzerine gül koklar mıyım." Vallahi iğrençti. Birisi bu adama şaka yapmamasını söylesin lütfen. "----" "Tamam be bir şaka yaptırmıyor. Git ne yaparsan yap ben bunun özleminden kendimi açlığa vurayım bunun bana dediklerine bak." Nasıl ya sevgilisi mi? Kardeşi mi? Kafam iyice karıştı. "----" "Güzel bir laf söylerdim ama neyse. İnince haber ver. Neriman sultana selam söyle" "----" Yüzünde hafif tebessümle mi, sırıtmayla mı emin değilim ama öyle bir ifadeyle bana dönünce hemen ciddi ifadeye büründü. İstemsizce kaşlarımı çatmış yüzüne bakıyordum. "Geçelim mi?" Başımı evet anlamında salladım. Önden geçmem için yol verdi. Henüz hiçkimse gelmemişti. Birer kahve söyleyip beklemeye başladık. Bir kaç dakika sonra diğer şirketten de adamlar gelmiş toplantı başlamıştı. 3 saatlik bir toplantı sonrası benim kafam iyice gitmişti. Uykusuz bir adam bu kadar çalıştırılır mı ya... "Kalkalım mı?" Ben ayılmaya çalışıyorum adam kalkalım mı diyor. "Bir bardak çay içip sonra kalksak olur mu? Anca kendime gelirim." Çayla uyanmasam hiçbir şey beni uyandıramaz arabaya biner binmez kesin uyurum. "Tamam. Yanında bir şey ister misin?" Başımı evet anlamında sallayınca çay ve yanında çikolatalı pasta söylemişti. Ben de kafamı masaya gömüp uyku pozisyonu aldım desem yeridir. Bana ne karşımdaki patronum olabilir ama şu an iş yerinde değiliz değil mi? "Sen baya uykucu çıktın. Çok merak ediyorum sabahları nasıl kalkıyorsun?" Gelen çayımdan bir yudum alarak sorusunu cevapladım. "Henüz nasıl kalktığımı ben de çözmüş değilim. Alarm sesine kalkabiliyorum. Ama sadece kendi telefonumun sesine kalkıyorum. Eğer çok yorgunsam onu kapatıp öyle uyuduğum zamanlar çok. Ha eğer akşam sabah kalkamayacağımı anladıysam, sabah alarm yerine Şefika'nın aramalarıyla anca uyanıyorum." Kahkasanının ardından gülen bir yüzle konuşmaya başladı. "Şefika'ya acıdım. Seni uyandırmak için neler çekiyodur şimdi." Yok ya hiç acımıyorum, ben de onu uyandırıyordum, hele sinav günü varsa, onunla sabahladığım günler vardı. Bunları düşünerek bende gülmeye başladım. Biten çay ve pastanın -çok çabuk bitti ya- ardından hesabı ödeyerek kalkmıştık. İki gün sonra bir toplantı daha olacak ve imzalar atılacaktı. Ön koltuğa iyice yerleştim. Fazla uykum vardı ve uyumam an meselesi. Arabanın sarsılarak durmasıyla tatlı uykumdan uyanmak zorunda kaldım. Ben ne ara uyudum? Asıl soru biz neden durduk? "Yakıt bitti. Gelirken bir kaç kilometre ileride bir kulübe görmüştüm yaşayan var sanırım, oraya kadar gidelim belki araç ya da yakıt buluruz." Kafamla onaylayıp çantamı alarak arabadan indim. Hava kararmak üzereydi ve ben Şefika'ya haber vermemiştim. Telefonu elime alınca çekmediğini gördüm. "Hiç iyi olmadı" Berk bey bakınca "Telefon çekmiyor ve Şefika'ya haber vermedim. Merak etmiştir," diyerek açıklama yaptım. "Sana ulaşamazsa şirketi arar. Birlikte çıktığımızı söylerler endişelenme." Umarım diyerek yürümeye devam ettim. Yarım saattir yürüyorduk. Ne bir araba geçmiş, ne de bir kulübe görmüştük. Biraz yürüyünce kulübe görünmeye başladı. Kulübeye yaklaşıp kapıyı çaldık. Yaşlı bir çift açtı. "Merhaba amca. Bizim yakıtımız bitti. Siz de yakıt var mı?" "Yok evladım biz araba kullanmayız. Ama sabah erkenden kasabadan süt getirirler. Bu gece kalın sabah gelen araçla şehire dönersiniz." Ne gece kalmak mı? Şefika beni kesin öldürücek. "Size rahatsızlık vermeyelim gece gece." "Olur mu öyle şey evladım. Ne rahatsızlığı, siz bahçede oturun ben size çay getireyim yemekler ısınıncaya kadar içiniz ısınır. Dinlenirsiniz." Yaşlı teyzeye yardım etmek istesem de izin vermemiş çardağa yönlendirmişti. Çaylar içilmiş güzel sohbet başlamıştı. Mercan teyze yemekleri getirmek için içeri geçti. Yardım etmek için içeri geçeceğim zaman ayağıma dokunan tüylü bir şeyle çığlığı basmış ve arkama dönüp koşacağım zaman bir şeye çarpmıştım. "Yine mi ya, gitti burnum." Ben niye hep bu adama çarpıyorum acaba? "Ne oldu niye bağırıyorsun?" Ben niye bağırdım? Aklıma gelince, "B-bir şey ayağıma dokundu." Arkama dönen Berk bey kahkaha atınca ben de baktım ama bakmaz olaydım. Tekrar bir çığlık atarak resmen adamın arkasına saklanarak koluna yapışmıştım. "Sakın bana şu minicik şeyden korkuyorum deme?" Neresi minik onun ya? "Yok canım ne korkması sadece tırsıyorum." Hı ben ne dedim? Ay iyice rezil oldum. Adama da eğlence çıktı güler tabi. "Korkma kızım ısırmaz o. Endişelenme sen geç masaya ben onu arka bahçeye bırakıp geleyim. Sen rahat rahat yemeğini ye," diyen Samet amcaya minnetle bakarak masaya geçtim. Berk beye bakınca hala sırıtıyordu. Yüzümü başka tarafa çevirsem de, güldüğünü biliyordum. Yemekleri yemiş masayı toplayıp içeri geçmiştik. Mercan teyze bizi bir odanın önüne getirip "Kızım bu gece burada kalın. Rahat etmezsiniz biliyorum ama idare edin. Evimiz Küçük Haliyle odalar da küçük ama temizdir." Tebessüm ederek elini avcuma aldım. "Olur mu öyle şey Mercan teyze? Sorgusuz sualsiz kapınızı açtınız ne demek rahatsız olmak. Asıl siz kusura bakmayın. Biz size rahatsızlık veriyoruz." "Ne rahatsızlığı kızım misafir Tanrı misafiridir. Hadi karı koca yalnız kalın ben çıkayım." diyince bana jeton yeni yeni düşmeye başladı. Kapıdan çıkan Mercan teyzenin arkasından baka kaldım. O az önce karı koca mı dedi? Berk beye bakınca onunda kapıya baktığını ve yüzünün şeklinden hiçte iyi olmadığını analadım. Bana dönerek "Karı koca mı dedi?" diyerek sorunca başımla evet dedim. Odaya geçince bir şok daha yaşadım. Bu ne Allah aşkına? Küçük bir yatak ve dolaptan başka odada bir şey yoktu. Peki biz şimdi nerede yatacaktık? Berk beye dönünce onun da yatağa baktığını görünce hapı yuttuğumuzu anladım. Buyurun cenaze namazına. Evet herkes cenaze törenine davetli. Ruhuma El-Fatiha. --------------------------------- Evet geldik bir bölümün daha sonuna. Nasıl buldunuz? Evet biliyorum ilk defa bu kadar eğlenceli bir bölüm yazdım. Yüzüme vurmayınız lütfen. Ve gelelim bölüm sonuna acaba bizim iki deli ne yapacak ve geceyi nasıl geçirecek? Berk'i bilemem ama Eda her şekilde uyuyacağa benziyor siz ne dersiniz? Sizce aralarında bir elektrik olur mu? Berk hafif Eda'ya karşı bir şey hissetmeye başladı zaten, ama asıl soru Eda bu gece ne yapacak? Berk'e karşı bir şey hissedecek mi? Yoksa odun odun uyumaya devam edecek mi? Ben de merak ediyorum. Yorumlarınızı esirgemeyin. Keyifli okumalar. Seviliyorsunuz.
|
0% |