Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Dağ evi 2.

@mavibirhayal22

Eda'nın anlatımı.

Bazen sorarım kendime nedir unutmak? Bir insanı, anıları, seni sen yapan hatıraları unutabilir misin? Unutmak diye bir şey var mı? Bu kadar kolay mı bir şeyi geride bırakmak? İstediğin zaman yapabilir misin? Gözünden yaşı sildiğin gibi tüm yaşanmışlıkları da silmek mümkün mü? Aklımın bir köşesinde dönüp duran, ama cevabını bulamadığım soru yığınları.

Belki de cevabı sorunun içinde saklıdır. Ne kadar inkar etsek bile, unutmak diye bir şeyin olmadığını iyi biliriz. Ama bazı şeyleri hatırlamadığımız an unuttuk sanırız. Açık yaralarımız kabuk bağladı diye düşünür, iyileşmek için büyük bir adım attığımızı sanırız. Bir nevi mutluluk kapıları açılmıştır sanırız. Yarabandına ihtiyacımız kalmadı. Kanayan yaramıza attığımız dikiş tutmak üzeredir. Yıllarca kanayan yaramız kabuk bağlıyor artık. Nasıl mutlu olmayasın ki?

İçinde susmadan konuşan ses: 'Ben sana ne demiştim? Bir gün unutacaksın. O yara istemese de kabuk bağlayacak. Sızlayan tek bir hücren dahi kalmayacak demedim mi?' Hak verme zamanıdır senin için. Düştüğün yerden daha dik kalkmışsındır. Ruhun etrafına neşe saçar. Uzattığı eli tutmuşsundur artık. Birlikte güçlü yürüme zamanıdır. O ana kadar.

Kurduğun mutluluk kalesi büyük bir gürültüyle yıkılır. Ne altında kalmışsındır, ne de kenara çekilmiş. Öylece bir bilinmezlikte. Adım atacak tek bir yer kalmamıştır sana. Doğru bildiğin yanlışın sana tokat misali gerçekleri gösterdi. Geçti dediğin hiçbir şey geçmedi. Unutmadın. Unutmuş gibi yaptın. Kendini kandırmak için yalanlar söyledin sadece.

Unutmak istediklerini kapalı bir kutuya itekledin. Kalbinin en ücra köşesine anahtarını fırlatsan da, en küçük bir olayda o kutu gürültüyle açılıp tüm acıları ruhunun her zerresine serpecek. Ne kadar itiraz edersen et, ne kendinden, ne de geçmişinden kaçamazsın. Unutamazsın. Unutmak diye bir şey yok. Unutamamak diye bir şey vardır.

Bu oda neden bu kadar küçük? Odada koltuk falan da yok ki, birimiz orada uyuyalım. Bizi karı koca sanmasalar sıkıntı yok, birimiz salonda falan kalırız ama gel de şimdi onlara gerçeği anlat. Neyi nasıl anlatasın ki? O kadar yakın davranırsan böyle anlamaları gayet normal. Suç onlarda değil ki, bizde. Sesli bir şekilde "Offfff" deyince Berk beyi daldığı rüyadan uyandıra bilmiştim. Bana dönünce:

"Biz nasıl uyuyucağız? Birimiz salona geçsek diyeceğim ama?" kendimi tutamayarak içimden geçenleri söylemiştim.

"Diyemiyorsun. Bunlar neden bizi karı koca sandılar ben onu anlamıyorum?" Ben anladım sanırım. Ama gel de bunu doğru kelimeleri kullanarak anlat.

"Bizim yakın davranmamızdan ve bana takılmandan yanlış anlamış olabilirler mi acaba?" ilk defa duyduğu bir cümle söylemişim gibi yüzüme bakmaya devam ediyordu. Yanlış bir şey mi söyledim diye düşündüm, ama yok yanlış bir şey demedim. Bizim gibi bir çift karşımda olsa, ben de öyle anlayabilirim.

"Eda ben kime nasıl davranacağımı gayet iyi biliyorum. Buna kimse de karışamaz. Bu benim ve karşımdaki kişinin arasında olan bir durum. Başka birinin de söz hakkı yok. Yanlış anlamaları onların sorunu. Biz evliyiz dedik mi? Hayır. Kendi kendilerine hüküm vermeleri çok yanlış. Bu yanlışlar yüzünden ne canlar yandı haberleri yok sanırım. Kaç genç kız sırf bu yüzden hayatından oldu. Kaç kişi sırf bu yüzden cehennemi her aldığı nefeste yaşıyor. Bu olup bitene sessiz kalanlar iki yakın davranışa da laf söyleyemezler. Neyse sen burada uyu ben salona geçerim. Ikimizin aynı odada kalması onların yanlışını doğrular." Konuşması sert olsa da çok haklıydı. Kendi kendilerine böyle karar vermemeleri lazım.

Berk bey odadan çıkınca Mercan teyzeyle çarpıştı. Kadın elinde iki bardak sütle bizim odaya geliyormuş. O masum haline dayanamdım. Berk beyin söyleyeceği en ufak kelime kalbini tamiri imkansız şekilde kıracaktı. Tamam belki hata her iki tarafta da var, ama tüm suçu onlara yükleyemeyiz. Kalplerini kırmaya hakkımız yok. Dayanamadım

"Teşekkür ederiz Mercan teyze. Ellerine sağlık."deyip bardakları aldım. Iyi geceler deyip Mercan teyze arkasını dönünce Berk beyi engellemek için kolunu tutup sıktım. Anında kaşları havaya kalkarak bana döndü. Başımla içeriyi işaret edince bir şey demeden odaya geçti. Kapıyı kapatınca:

"Hayırdır Eda bir sorun mu var? Neden konuşmama izin vermedin?" Hıh ben ne diyeceğim şimdi? Aman aklına ilk geleni söyle. Kıvırmakla kaçamazsın.

"Şey... Söyleyeceğiniz tek kelime o kadının kalbini kıracaktı. Bize bu kadar yardım ettikleri halde dayanamadım kalplerinin kırılmasına. Bir şekilde uyuruz hem sabah erken kalkacağız nasıl olsa. Bırakın bu sefer böyle kalsın. O güzel insanların dünyasını yıkmayalım." Oh be söyledim sonunda.

"Tamam Eda bu sefer böyle olsun. Ama nasıl uyumayı düşünüyorsun çok merak ettim?" Ha bir de o var değil mi? Çık şimdi işin içinden.

"Iııı şey. Yer yatağı yapsak?" Adama küfür etmişim gibi yüzüme bakmaya başladı.

"Çok zekisin ayakta alkışlıyorum. Kim yatacak yer yatağında? Ben hayatta yatmam baştan söyleyeyim de"

"Ben yatarım sorun değil. Alışkınım zaten." Dolapta bir tane yorgan ve yastık vardı. Yorganı yere katlayıp serdim yastığı uzerine koyup yatağın üzerinde katlı duran battaniyeyi alıp üzerime örttüm. Zaten yorgundum bir de saat neredeyse gece yarısına geldiği için hemen uykuya teslim ettim kendimi.

-----------------------

Bir süre uyuyan kadını izledi adam. Sabah yaşananlar geldi gözlerinin önüne. Yüzünde oluşan tebessümle sanki yeniden yaşıyordu o anları. Sabah kızı o halde gördüğü zaman dayanamayıp gülmeye başlamıştı. Utandığı zaman kızarmaya başlayan yanakları onu farklı bir aleme sürükledi. Şimdiye kadar hiç bu hali ile tanışmamıştı. Uzaklaşmaya çalıştıkca daha çok kapıldı rüzgarına.

Ah hele bir de şarkı söylemesi yok muydu? Kapattığı gözleriyle kendi dünyasına kapanmıştı. O an o dünyada var olmayı istedi adam. Neler yaşadığını, gözünden akan tek damlanın sebebini çok merak etmişti. Ama sormadı, soramadı. Korkusu ağır geldi her zamanki gibi. Kaçmak kolaydı kendinden. Oysa neyden kaçarsan kaç, kendinden kaçamazsın. Sessizlik içinde süren yolculuğun sonunda kendine gelemeyen hali daha sevilesi görünüyordu adama. Hele bir de kendine gelmek için kahve değil çay istemesi. Yüzüne yansıyan şaşkınlığı gizlemek için çok çalıştı adam. Ne kadar uyanmak istese de, oturduğu yerde uyuyacağı her halinden belliydi oysa.

Kendine benzetiyordu kızı. Bir yanı değil, bir çok yanları aynıydı. En önemlisi de arkadaşına verdiği değerdi. Arkadaşını anarken bile yüzünde oluşan tebessüm, sesindeki özlem aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu. Enes'le olan bağı canlanmıştı gözlerinin önünde. Paylaştıkları acıları hatırladığında, iki kızın neler yaşadığını düşünmeden edemedi. Farkında olmadan çatılan kaşları, hızlı alıp verdiği nefesleri öfkesini gün yüzüne çıkarmıştı ama adamın bundan haberi bile yoktu.

Adamı en çok gülümseten ise çocuksu halleriydi. Yarım saatlik yol uykusunu açmaya yetmişti. Üstelik köpekten korkması ve bunu dile dökmekten çekinmemesi adamı daha da hayran bırakmıştı. Acılarını gizlemeyi başaran kadın, korkularını söylemekten de çekinmiyordu. Farkında değildi ama onu gülümseten köpekten korkması değil, burnunu çarptığı zaman küçük isyanıydı. O anı hatırlaması gülümsetmişti.

Yüzünde oluşan kırık tebessümü engelleyemedi. Kırılmıştı. Bunca zaman kızın her ayrıntısını izleyip, onu tanımaya çalışmasına rağmen onu zerre kadar tanıyamamış. Onlara kapılarını açan insanların kalbini kıracağını düşünmesi kırmıştı adamı. Kırgınlığının asıl nedeni ise kızın kendisine kör olmasıydı. İlk defa bunu da farketmişti. Yıllardır ondan uzak duran, kapısını çalmayan duygular şimdi hiç düşünmeden, kapısını çalmadan yerleşmişti kalbine. Söküp atamaması canını yakıyordu.

Çatılan kaşları ile kızı izlerken, onun kendisine yer yatağı yapıp uzanması daha çok kaşlarını çatmıştı. Oysa sadece tepkisini merak etmişti. Onu kızdırmak hoşuna gidiyordu ama dediği lafla kala kalmıştı. Ne demişti az önce? 'Alışkınım zaten.' Yer yatağında uyumaya alışacak kadar ne yaşadın? Kim yerde uyumana izin verdi? O an bir eline geçirse öldürmekten beter edecekti kesin. Düşüncelerinin gittiği yeri farkedince hışımla çıktı odadan. Yanında kaldığı anlarda büyüsüne kapılıyordu. 'Bugüne kadar ördüğüm tüm duvarlarımı yıkmak üzeresin küçük hanım ve en kötüsü de benim sana dur diyecek gücüm yok..' diyerek geçirdi içinden

Kızı sarsmadan yatağa yatırarak odadan çıktı. Biliyordu, biraz daha yanında kalırsa kendine itiraf etmekten korktuğu şeyleri ona itiraf edecek. Bahçeye çıkıp temiz havayı içine çekti. İyi gelmişti. Kapının önündeki basamağa oturup gökyüzünü izlemeye başladı. Ne kadar öyle kaldı bilmiyordu ama Boncuğun sesi ile kendine gelmişti.

'Eda senden nasıl korktu bir anlasam. Onu anlamak hiç kolay değil. Ne zaman neye nasıl tepki vereceği beni şaşırtıyor. Çalışanlarla çok ciddi konuşsa da bir dertleri olunca ilk o koşar. Kimse bir şey saklamaz. Ama gözlerindeki hüzün bir tek Şefika'nın yanında dağılıyor. Aralarındakı bağ imrenilmeyecek bir türden değil. Onlara baktıkca Enes ve kendimi görüyorum. Ben nasıl Enes'e kardeşim dediysem onlar da dört yılda hiç görüşmeseler bile "kardeş"liği tam anlamıyla yaşamışlar.' diyerek geçirdi içinden. Daldığı düşüncelerden Samet amcanın sesiyle çıktı.

"Hayırdır evladım neden burada oturuyorsun? Oda küçük biliyorum ama temizdir evladım," Eda haklı sanırım. Söylediğim tek cümlede kalpleri kırılacaktı.

"Yok amca olur mu öyle şey. Eda uyudu beni uyku tutmadı. Küçük hanımı rahatsız edip uyandırmamak için dışarı çıktım. Yerimi değişince uyuyamıyorum." Diyerek açıklama yapmaya çalıştım. Yoksa kalpleri çok kırılırdı.

"Anladım evladım. Üşüme sana battaniye getireyim öyle otur." İtiraz edemeden içeri geçmişdi. Bir kaç dakika sonra elinde battaniye ile gelmiş, omzuma bırakıp iyi geceler deyip içeri geçti.

Sabaha kadar orada oturup sessizliği dinledim. Samet amcanın dediği gibi sabah 7 civarı süt arabası gelmişti. Amcayla konuşup bizi araba geçen bir yere bırakıp bırakamayacağını sorunca, merkeze ineceğini söylemişti. Bu işime geldi. İçeri geçip Eda'yı uyandırmaya çalıştım. Altını çiziyorum gerçekten çalıştım. En son uyanmazsan Boncuk'u üzerine salarım diye tehdit edince gözlerini açmasa bile oturur pozisyona geçti. Bu bile büyük başarı.

Mercan teyze elinde bir bardak çayla içeri girdi. Çayı alıp burnuna tutunca yavaş yavaş gözlerini açıp elimden çayı aldı. Çaya olan zaafını öğrenmiş oldum. Süt arabasıyla şehir merkezine gelince teşekkür edip taksiye geçtik. İlk önce Eda'yı eve bıraktım. Eee tabi Şefika'dan güzel bir azar da yedik. Haber vermediğimiz için baya endişelenmiş. Gözlerinin morluğu uyumadığını ele veriyordu.

---------------------

Sabah sabah Berk beyin seslenmesi ile güzel rüyamdan uyanmış oldum, ama hala gözlerimi açamıyordum. En son Boncuk ile tehdit edince zorla oturur pozisyona geçtim. Bir insanı korkuları ile tehtit etmek hangi kitaba sığar acaba. Mercan teyzenin getirdiği çay işe yaramış uyanmamı sağlamıştı.

Süt arabasıyla şehire gelip oradan taksi ile eve geçtik. Tabi Şefika'dan güzel bir azar da yedik. Bir nevi haklı da. Haber vermeden ortalıktan kaybolduk. Ne kadar şirketi aramış olsa da, endişelenip geceyi uykusuz geçirmiş. Berk bey "Bu gün sana izin, uyu anca yarına kendine gelirsin" deyip dalga geçtikten sonra gitti. Bir bu eksikti. Adamın dalga konusu oldum iyi mi?

İçeri geçip tüm olanları Şefika'ya anlattım. Yatak konusu kafama şimdi takılmıştı. Ben yerde uyudum ama yatakta uyandım. Ee o zaman bu adam nerede uyudu? Daldığım düşüncelerden Şefika'nın sesi ile çıktım:

"Hadi hazırlan gidip kahvaltı yapalım. Mert'in ilk dersi boşmuş bizi almaya gelecek birazdan." Kafamı tamam anlamında sallayıp üzerimi değişmek için odaya geçtim. Rahat bir şeyler giyinip odadan çıktım. Şefika da salaş bir şeyler giyinmişti. Hoş kızı tanıdıktan beri bir kere günlük hayatda elbise giyindiğini görmedim ya neyse. Korna sesiyle aşağıya indik. Mert arabaya yaslanıp bizi bekliyordu.

"Günaydın Mert." Dedik aynı anda

"Günaydın güzel hanımlar. Nasılsınız?"

"İyiyim"

"Uykum var" deyince ikisi de gülmeye başladı. Doğruyu söylemekte kabahat oldu artık.

"Kızım dün gece hiç uyumayan ben, ama uykusuz olan sen. O nasıl oluyor acaba? Hadi binin şu arabaya da bir şeyler yiyelim en son dün öğlen yedim."

"Neee?? Neden yemedin bir şeyler."

"Kızım seni düşünmekten yemek aklıma gelmedi hadi geçin şu arabaya." Sinirli söylendiğin de ikimiz de susup arabaya geçmiştik. Mert bizi bir kahvaltı mekanına götürecekti. Bu sefer seçimi Mert'e bırakmıştı. Mert radyoyu açınca karşımıza bir Azeri şarkısı çıktı. Mert şarkıyı mırıldanmaya başlamıştı.

Şarkının sözleri çok derindi. Hiç duymamıştım. Sanırım Şefika'nın sevdiği bir şarkı değil, yoksa paylaşır, ya da bana atardı. Şefika'ya baktığım da gözlerini kapatıp sıkmış, yüzü gerilmişti. Bir an gözlerini açıp:

"Mert değiştir şu şarkıyı, ya da tamamen kapat." deyince dikiz aynasından Mert'le bakışlarımız kesişti. Gözlerimle onaylayınca radyoyu kapattı.Şefika'nın rengi değişmişti. Ne oldu bir anda? Onu sarsacak ne vardı bu şarkıda?

"Canım iyi misin?" başını hayır anlamında salladı. Yüzünden de iyi olmadığı belli oluyordu.

"Mert arabayı sağa çek. İn kuzum. Hadi temiz hava iyi gelecek." Beni başıyla onaylayıp indi. Derin derin nefes almaya başladı. Biraz sakinleşince yeniden arabaya geçtik.

"Gidelim Mert" diye konuştu. Mert arabayı çalıştırıp arada bize bakıyordu. Benim gibi o da endişeli gözlerle izliyordu.

Mekana gelince biz arabadan indik Mert park etmek için yanımızdan ayrıldı. Mert'in yanın da soramadığım soruyu şimdi fırsatını bulmuşken sordum.

"Kuzum ne oldu? Neden öyle tepki verdin? Şarkıda seni etkileyen neydi?" yüzüme boş boş bakıp:

"Bilmiyorum Eda bilmiyorum. Tek bildiğim o şarkıyı dinleyince her şeyin gözümün önünde canlanması. Hani diyor ya "En böyük yalnışımsan" diye işte o an en büyük yanlışımın o arabaya binmemek olduğunu hatırlıyorum. Keşke diyorum keşke o arabaya binseydim de bende ailemle birlikte gözlerimi kapatsaydım. Bak hayattayım ailem dedğim amcamlar var koruyup kollayan, ama anne ve babamın yerini tutmuyor be. Hani geçirdiğim kazayı anlatmıştım ya sana" başımı evet der gibi sallayınca konuşmaya devam etti. "işte o kazadan sonra uyanmak istemedim. Ailemin yanına gitmek istedim. Bir aydan fazla komada kalınca amcamları ne kadar üzdüğümü rüyamda annem gösterdi bana.

O an kendime gelmek için çabaladım. Beni bekleyen ve gerçekten seven birileri vardı. Arkamda onları öyle bırakıp gidemezdim. Onlar için kendime geldim. Yengemin gözündeki acıyı görünce gerçekten sevildiğimi anladım. Onlar olmasaydı ben toparlanamazdım. O kazadan sonra evde kaldığım sürece daha çok bağlandım kitaplara. Sayfanın açılması böyle gelişti. İyi ki açmışım yoksa seni tanıyamazdım." Yüzünde oluşan buruk tebessüme ben acı tebessümle karşılık verdim, ta ki Mert gelinceye kadar.

Mert gelince içeri geçmiş ve neşeli sohbet başlamıştı. Hep böyle yüzün gülsün kuzum. Sende bende çok acılar çektik. Şimdi mutluluk zamanı..

--------

Herkese merhaba. Nasılsınız?

Geldik bir bölümün daha sonuna. Nasıl buldunuz?

Berk kendine itiraf etmeye başladı. Sizce bundan sonra ne olacak? Nasıl bir adım atacak?

Küçükte olsa Şefika'nın yarasını da öğrendik. Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kendinize iyi bakın seviliyorsunuz

Şarkı: Elçin Məhərrəmov - Yanlışımsan.

 

Loading...
0%