Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Kaza

@mavibirhayal22

Eda'nın anlatımı.

Küçük bir ölümdür uyku. Farkında olmadan ölüme en büyük adımı atmışsındır. Ya kalacaksın orada, ya da yeniden nefes alacaksın. Bazen öyle anlar olur ki, ölmek için yalvarırsın Allah'a. Canın öyle çok yanıyordur ki, ölüm tüm acılarını dindirecek ve derin bir nefes alacakmışsın gibi gelir. Aldığın tüm nefesler ciğerlerinde tıkanıp kalır. İçini parçalara ayırdığı an vermek istersin, ama onu bile yapamazsın. Ölüm sana yaklaşmıştır artık bilirsin. Yüzünde şimdiye kadar oluşmayan o kadar güzel bir tebessüm oluşur ki, gören herkesi kıskandırır. Ölümü bile.

Yüzündeki o tebessümle dalarsın uykuya. Öldüğünü sanırsın. Rüyalar sana ya cenneti yaşatır, ya da cehennemi. Bazen o kadar güzel bir rüyanın içinde bulursun ki, kendini bir daha uyanmak istemezsin. Zaman dursun, tüm her şey kaybolsun. Tanıdığın, sevdiğin kimse olmasın. Sadece sen ve rüyan olsun. O huzurlu anın içinde yok olmak istersin. Kimseyi görmeyeceğini bilsen bile, asla uyanmak istemezsin. Çünkü cennette yaşamaktır o an.

Bazen de tam tersi olur. Her şeyden kaçmak için sığındığın rüyalar sana cehennemi yaşatır. Kaçmaya çalıştığın her şey birer birer karşına çıkar. Ne kaçacak bir yerin vardır, ne de saklanacak bir gölgen. Uyanmaya çalışırsın, sanki göz kapakların sana inat edercesine açılmamaya direnir. Uyanmak yerine daha da içine çekilirsin. Rüya yerine bir gerçeği yaşarsın. Hani bir laf vardır ya, "İnsanoğlu kaçtığı şeylerle sınanır" diye. Evet bu defa kaçtığın şeyle sınanırsın. Ölüm senden uzaklaşmıştır artık. Acılarla yaşamaya alışma zamanıdır. Ya savaşarak kazanacaksın, ya da sürünerek hayatını kaybedeceksin.

Sabah o kadar güzel uyandım ki. Aylar sonra ilk defa kabus görmeden uyandım. Her gece o son günü görürüm. Miraç'ın söylediği son cümle ile evden çıkmıştım. Onları son görüşüm oldu. Beni öylece bıraktılar. Her gece aynı şeyleri yaşamaktan yoruldum. Ayakta kalacak gücü bulamadığım anlar her şeye inat tutunacak bir dal buldum kendime. Burnuma o kadar güzel koku geliyordu ki, uyku filan kalmadı, daldığım düşüncelerden beni çekip aldı. Hemen ayaklandım. Şefika yine mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. Yine döktürmüştü, eh bana da yemek düştü.

"Günaydın kuzuuuu."

"Günaydın canım." Sesimi duyduğu zaman daldığı dünyadan ayrıldı. Bir şeyler değişmiş. Her zaman 'Konya'ya gelirsem benden mutlusu olmaz. Onlarla birlikte o anları yaşarım ben. Huzurdan çok farklı bir duygu, aşk desem, hiç olmaz. Çok ama çok hafif kalır. Kelimelerle anlatamam ben.' derdi. Ama şimdi orada kaybolmuş, kendini de bulamıyor gibi.

"Yine döktürmüşsün kuzu. "

"Evet baktım sen uyku tulumu gibi yatıyorsun, ben de sen uyanana kadar kahvaltı hazırladım." Aha yine uyku yanımdan vurdu. Ne yapayım ben uykucuysam.

"Ellerine sağlık kuzum."

"Afiyet olsun." Kahvaltı yapmaya başlamıştık. Mert'i de aramıştık ama telefona cevap vermemişti, en iyisi mesaj atmak. Boş yere gelmesin buraya kadar.

"Giden kişi: Mert ben bu gün taksi ile gideceğim. Senin gelmene gerek yok. Aradım açmadın onun için mesaj atım. Akşam görüşürüz Mert." Mert'e mesaj attıktan hemen sonra Şefika'nın yaptığı nefis kreplere gömüldüm.

" Yavaş ye kız boğazında kalacak."

"Yyyok kalmaz conoso." ağzım doluyken konuşmaya çalıştım. Altını çiziyorum sadece çalıştım. Ama o beni bir bakışımla anladı, yarım yamalak cümleyle mi anlamayacak peh.

"Tamam hadi ye daha hazırlanacaksın."

"Bu arada saat kaç?" Yemeğe dalıp saati unuttum ben.

" 07:35 kuzum saat."

"Neee!" Allah geç kalıyorum.

"Ne oldu kuzum?"

"Geç kalıyorum."

"Tamam kalk o zaman. "

" Tamam."

Hemen banyoya girip ihtiyaçlarımı hallettikten sonra dolabın karşısına geçtim. Ne giysem diye düşünmekten kafayı yiyeceğim artık. İstanbulda sorun yoktu. Sıradan bir çalışan olduğum için o kadar dikkat etmezdim. Ama şimdi örnek olmam gerek. En sonunda Şefika gelip gri çizgili pantolon, beyaz gömlek, siyah stiletto ve siyah çanta ile konbini tamamlamıştı. İtiraf edeyim konu pantolon olunca güzel kombin yapar. Hafif makyaj yapıyordum Şefika da saçımı düzleştirmişti. Gözlüğümü aldığıma göre hazırım.

"Kuzu çok teşekkür ederim yardım ettiğin için. Yemekler içinde ellerine sağlık yarın da ben hazırlayacağım." Buyük konuştum çaktırmayın. Ben kim yemek yapmak kim. Tamam arada sırada yaparım. Yemek yapmayı biliyorum ama Tolga gittikten sonra yemek yapmayı da bıraktım. Sıcak bir yuva yoksa, yapılan yemeğin de tadı tuzu yoktur.

"Bir şey değil canım. Hadi git geç kalacaksın."

"Tamam öptüm."

"Ben de, dikkatli git." Her defa duyduğumda canım yanar. Evden çıktığım zaman dikkatli git diyen annem, dikkat etmeden gitti. Öyle bomboş kaldım. Koskoca evde boşluğu yaşadım. Her duyduğumda o boşlukta savrulduğum gibi, yine sarsıldım.

Evden çıkıp taksiye bindim. Gideceğim yeri söyledikten sonra kulaklığımı taktım. Acaba Mert mesaja baktı mı? Aklım onda kaldı ne yapıyor? Sanırım fazla alıştım ona. Belki de kendimi gördüm. Kendi kimsesizliğimi. Bu yüzden ona kimse olmaya çalışıyorum beki de. Kafamdaki sorularla sonunda iş yerine geldim. Taksi borcunu ödedikten sonra arabadan indim. Odama geçtiğimde masada beni bekleyen dosyalarla yerimde kaldım desem yeridir. Sözde Berk efendi gelince rahatlayacaktım ama nerede. O mu patron, ben mi anlamış değilim?

Odayı toparlayıp düzene soktuktan sonra kendime kahve almaya gittim. Pek derli toplu çalışan birisi değilim, ama oda dağınık olduğunda da nefes alamam. Çalışmaya başlamadan önce mutlaka düzenli olması gerek. Çalıştığım zaman dağılmasını umursamasam da, bunu umursarım. Kahvemi alıp odama giderken Sanem'i gördüm.

" Sanem odada bir kaç dosya var ama benim bilgim yok."

"Evet Eda hanım ben şimdi odanıza geldim, sizi bulamayınca çıktım. Elimdeki dosyaları Berk beyin odasına bırakıp hemen geliyorum." Hıh beyefendi gelmiş demek ki. Ne güzel yeni yeni anlaşmaya başlamıştık ama ben yine gıcık kapmaya başladım. Gördüğüm an üzerine saldırıp dövecek ışığı kendimde görüyorum şu an. Tamam sakin ol. Dövmekte nedir canım? Tamam en fazla saç baş diye girişirsin, ama şiddet yok.

"Tamam Sanem." Odama geçtim, orada biraz daha durursam beyefendinin odasına girip sabah sabah katliam çıkartmayı düşünyordum. Sessizce kahvemi hem yudumlayıp, hem de dosyaları gözden geçirmeye başladım. Geçen gün sunumunu yaptığımız dosya neden burada? İmzalar için Berk beyde olması gerekiyor. Bu proje benim değil ki.

"Sanem bu dosya niye burada?"

"Ben de bilmiyorum Eda hanım, bana gelen dosyalar hepsi burada. Bunları size vermem söylendi. Bu dosyalar imzalanacak ve bunlarda mimarların çizdikleri bakmanız gerekiyormuş." Koltuğunun altına sıkıştırdığı dosyaları tek tek önüme bıraktı.

"Tamam Sanem."

Sanem odada çıktıktan sonra, imzalanmalı dosyaları imzaladım. Sonra projelere baktım. Hepsi düzenlenmeli. Tamam çizimler iyi hoş, ama ruhsuz. Bir bina yaparken kendine yapıyor gibi çizmelisin. Para için yapmamalısın. Eğer senin hoşuna gitmiyor, baktığın zaman kendini huzurlu hissedip gülümsemiyorsan, o çizimi çöpe at gitsin. Hepsini toplayıp odadan çıktım. İki mimarın yanına indim. Yeni stajyerlerle ilgilenmeyi seviyorum. Ağaç yaşken eğilir derler. benim yaptığım da o. Gerçek bir mimar olmadan ruhlarını bulmaları gerek.

"Kolay gelsin arkadaşlar."

"Sağ olun Eda hanım ."

"Arkadaşlar bu projelerde çok eksik var. Çizerken biraz düşünün, biraz kontrollü yapın. Tamam kendinizce oluşturduğunuz bir hattınız var, ama unutmayın bu çizimler sizin, bir başkasının değil. Ne yaparsanız yapın, sadece kendiniz için yaptığınızı düşünerek yapın. Yapamadığınız, anlamadığınız bir şey varsa, ben hep buradayım. Başak, Barış ikiniz de şimdi bunu bir daha yapın, biraz sonra ben de geleceğim, hep beraber düzeltmeleri yaparız."

"Tamam Eda hanım."

"Kolay gelsin çocuklar. "

Odadan çıkıp asansöre bindim. Asansör durunca odama girip sunum yaptığımız projeyi aldım. Artık Berk beyin yönetiminde, ama niye burada ve bunu ben niye imzalıyorum? En iyisi Berk beyin odasına gitmek. Düşünerek kafayı yiyeceğim bu gidişle. Giderken yeniden Mert'i aradım, açmayınca mesaj atım ama hala cevap vermedi acaba başına bir şey mi geldi? Odadan çıkarken Mert aradı. Hele şükür.

"Alo Mert, niye telefonuna cevap vermiyorsun? Bir şey mi oldu? Şu an nerdesin? Cevap versene Mert!" Tüm kızgınlığımla açtım telefonu.

"Eda sen susmadın ki anlatıyım." Öyle bir şey yaptım değil mi? Hep Şefika'nın suçu. Taramalıya bağlamaya beni de alıştırdı.

"Tamam sustum şimdi anlat."

"Anlatacağım ama önce bir sakin ol ve iyiyim. Sabah dalgınlıktan bir kaza geçirdim. Şu an hastanedeyim. Ufak tefek bir kaç sıyrık var, bir de kolum ezilmiş o kadar. Kendime geldiğimde seni aradım merak etme diye. Birazdan çıkış işlemlerini yapıp derse geçeceğim." Anlattıklarıyla olduğum yere çökmüştüm. Ben birini daha kaybedemem ki. Toparlanamam bir daha.

"Ne diyorsun Mert. Sen iyi ol başka bir şey istemiyorum. Okula gitme! Eve git, dinlen kendini yorma. Olmazsa direk bize geç ben de geliyorum." İş falan düşünecek durumda değilim şimdi. Üstüme çöken geçmiş kırıntıları ile yıkıldım yine. Sen kendini yorma iç sesim. Ben hiç kalkamadım biliyorum.

"Bugün sınavım var, yarım saat sonra. Ona yetişmem lazım, eğer onu geçemezsem sınıfta kalma ihtimalim olabilir. O sınava girmem lazım." Bir sınav senden değerli değil ki? Ama verdiğin söz senden değerli değil mi?

"Kaç saat sürüyor sınavın?"

"Yaklaşık iki saat."

"Tamam o zaman ben gelene kadar sınav biter."

"Tamam kabul. Sen de üzülme artık. İnan iyi olmasam buradan çıkmam, için rahat olsun." Görmeden rahat edemem ki ben.

Telefonu kapatır kapatmaz hemen eşyalarımı toparladım. Üstümü başımı düzeltikten sonra çantamı alıp odadan çıktım. Acaba dediği gibi iyi mi? Bir kaza geçirmiş ve benim daha yeni haberim oluyor. O kadar dalmış yürüyordum ki, Sanem'in sesini duymamıştım.

"Eda hanım."

"Pardon Sanem, çok dalmışım sesini duymadım. Ne oldu Sanem?" Bir sorun çıkmasın ne olur. Hiç toparlayacak durumda değilim.

"Size bıraktığım, imzalamanız gereken bir dosya vardı. Hani geçen gün sunumunu yaptığınız."

"Sanem o dosya bir beklesin, Berk beyle konuşmam lazım şimdilik dursun."

"Tamam Eda hanım. "

"Bir de unutmadan söyleyeyim ben çıkıyorum soran olursa işi çıkmış gitti dersin." Berk bey dışında kimse sormaz da, neyse. Yine de işimi garantiye alayım ben.

"Tamam Eda hanım."

Sanem'le konuşup asansöre bindim. Her tek başıma bindiğim zaman aklıma ogün geliyor. İlk defa asansörde kalışım değildi. Ama her defasında yine aynı şekilde canım yanıyor. Çocukluğum canlanıyor gözlerimin önünde. O an ben yok oluyorum. 6 yaşındaki küçük Eda o karanlıkta sessizce ağlıyor. Korkudan çıkmak aklına gelmiyor. Duran asansörle kendime gelip dışarı çıktım. Taksiye bindiğimde adresi verip cama yaslandım. Başımın bedenime ağır geldiği anlardan birisi daha.

Radyoda şarkı çalıyordu. Bazı şarkılar önceki yaşadığım olayları hatırlatıyor. Şefika ile paylaştığım dertlerim, onun bana anlattıkları. ikimizde de o kadar yara açılmıştı ki ikimiz de kendi acılarımızın zorda olsa üstesinden geliyorduk. Belki de geldiğimizi sanarak kendimizi kandırmaya devam ediyoruz. Belki de biz büyüdükce onlar da bizimle büyüyor. Bu bütün acılar bir gün geçer mi?

Daha fazla dayanamayıp taksiyi durdurdum. Nefes alamıyordum. Biraz yürürsem belki toparlarım geçmişi. Bir saat kadar yürüdükten sonra üniversiteye gelmiş, ziyaretçi kartı alıp içeri geçtim. Attığım her adımda içimde biriken bir çığlık vardı. Mert'in sessiz çığlıkları yankılanıyor kulaklarımda. Sevdiği kızın ona yaptıkları canlanıyor attığım her basamakta. Bir köşede sessizce ağlayan bir kız daha giriyor sahneye. Mert için, çektiği acılar için ağlayan bir kız daha. Adım atmaktan korkan, ama kendisini geri çekemeyen bir kız. Ah küçük kız, neden sessiz ağlıyorsun? Her şeye inat bir kere bağır çağır, etrafı yak, yık, ama susma ne olur.

Sınıfa girince Mert köşede oturuyordu. Sınıftaki herkes bana bakıyordu ve fısır fısır konuşuyorlardı. Eh belki de haklılar. Tanımadıkları birisiyim sonuçta. Üstelik geldiğimden beri Mert'e baktım. Bu da onların dikkatini çekti sanırım. Onları görmezlikten gelip Mert'in yanına oturdum.

"Nasılsın Mert beyciğim?"

"İyiyim ve özür dilerim. Seni de endişelendirdim, ama bak iyiyim." Bok iyisin. Yüzün haritaya dönmüş, kolun askıda hala iyiyim de. Dur boşa gitmesin şimdi, bir külah alayım da ona anlat. Tövbe tövbe.

"Bu mu iyi? Kalk hadi doktora gidiyoruz!" Biraz sert çıkıştım çünkü bu hali ile okula gidemez rapor almalı.

"Daha yeni doktordan çıktım iyiyim bir şeyim yok." He canım ondan. Deli damarıma basma çocuk, burayı ayağa kaldırırım o olur sonunda.

"Olsun hem de rapor alacağız, hadi kalk ayağa." artık yüzümdeki ifade nasılsa, sessizce ayağa kalktı.

Tam ayağa kaldırmıştım ki bir an dengesini kaybedip düşecekti, kolundan tutum. İşte o zaman çok korktum bir şey olacak diye. Gözümün önünde kanlar içinde yatan Tolga canlandı. Yağmurlu bir günde vurulmuş, daha sonra bir şey demeden çekip gitmişdi. Ne kadar gerçeği öğrensem de, ona olan kırgınlığım bir daha geçmedi. Sanırım geçmeyecekte. Geçmişi silkeleyip üzerimden attığımda ayakta, elleri ağzına kapanmış, yazşlı gözlerle izleyen bir kız gördüm. Sensin değil mi mektup yazan? O halime rağmen yüzümde oluşan tebessüme engel olamadım.

------------------

Merhaba arkadaşlar nasılsınız? Ben hem yorgunum, hem de mutlu. İkisi bir arada nasıl oluyor ben de bilmiyorum. Şuraya içimi dökmeyi çok isterdim. Bana ağır gelen kırgınlıklarımı paylaşmayı, omzunuza yaslanıp ağlamayı. Ama sizi daha fazla hüzne bulamamak için yapmayacağım.

Mert hakkında ne düşünyorsunuz?

Eda bir kız gördü, ama acaba kim? Tahmini doğru mu acaba?

Ben Mert ve Deniz'i özledim. Ne dersiniz bir bölüm onlardan gelsin mi?

Seviliyorsunuz. Görüşürüz.

 

Loading...
0%