Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Kabulleniş

@mavibirhayal22

Berk'in anlatımı.

Bir ağac kadardır insanın ömrü. İyisi, kötüsü, her şeyi ile o kadar. Kısa bir ana sıkıştırılmış bir ömre bedel bir zaman dilimi. Zamanla büyür ağaç. Yıllara meydan okuyarak, rüzgarlara göğüs gererek büyür. Olgunlaştıkca dimdik durmayı öğrenir. Her şeye rağmen, eğilip bükülse de, ayakta kalır. Kalması gerek çünkü

Mevsimler değişir bir süre sonra. Ayak uydurur. Önce küçük bir tomurcuk açar, yaprak yaprak büyür. Daha sonra çiçeklenir, belki bir meyve verecek, belki de sadece etrafa huzur yayacak. Ama yine de çiçek açacak. Umuttur çiçek. Bir umuda tutunmak ister gibi sıkı sıkı sarılır ağaç. Sanki tek bir yaprağı düşse kırılıp dökülecek. paramparça olacaktır. Bir daha ne düştüğü yerden kalkabilecek, ne de yeniden başlamak için bir adım atabilecek.

Ağaç gibi sıkı sıkı tutunur çiçek dalına. Zamanla güçlenir. Küçük bir tomurcuk büyür. Büyüdükçe serpilir. Serpildikce olgunlaşır. Artık savaşmayı öğrenir. Savaşmazsa kaybeder. Çünkü yaz bitmiş, sonbahar kapıya dayanmıştır. Şimdi yaprak dökme zamanı. Usul usul dökülür yapraklar. Bir bir terkeder ağacı. Oysa ağaç ne çok mücadele vermiştir onları büyütmek için. Kendi benliğinden kopan her yaprak onun özüyle beslenerek büyümüş, en değerli parçası haline gelmişti zamanla. Ta ki, yaprak yaprak dökülene kadar.

İnsan da öyle değil mi? Etrafında bir sürü insan vardır. Yanındadırlar, yanı başındadırlar. Her zaman yanında gibi görünürler. Ta ki, yaz bitip sonbahar kapıyı çalana kadar. O zaman birer birer eksilirler. En ufak zorlukta seni yolun en başında bırakırlar. Yıkıla kalka ilerlersin. Arkamdalar dersin. Oysa orada kimse yok. Sana değer veren arkanda değil, her zaman yanında olur. O yolu seninle yürür.

Bunu çok geç farkeder insan. İş işten geçmiştir artık. Şimdi hazanı yaşayan bir ağaçtır. Ne eksik ne de fazla. Boynunu büker ağaç gibi her yaprak eksildiğinde. Oysa bilmez ki, dökülen her yaprak yeni bir baharın habercisidir. Ne demiş Hz. Mevlana: 'Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük, bir başka bahar için sadece yaprak döktük.' Şimdi yaprak dökme zamanı.

Bir hafta, tam bir hafta oldu. Kabullendim mi? Evet. Yıllarca kaçtım. Kendimden, kendi duygularımdan. Geçmişimden, beni yaralayan, yarım bırakan, korktuklarımdan. Kısacası her şeyden kaçtım. Ama şimdi bir kadın geldi, hayatıma öyle bir girdi ki, ne yaparsam ona çekiliyorum. Çekilmek istiyor muyum? Hayır. Geçmişi karanlık olan bir adam geleceğine ışık tutamaz. Benim ışığım kapanalı çok oluyor. O gün ne değişti bilmiyorum, ama ona doğru çekildiğimi anladım. Kırdım parçaladım, paramparça oldum.

"Berk neredesin abi?" Enes'e tam anlatamadım neden uzaklaştığımı. O da farkında bir şeylerin değiştiğinin.

"Oğlum bir ses ver en azından. Hem ne oluyor sana, döndüm bıraktığım Berk yok? Ne değişti?" Hah bu sefer kurtuluş yok. Aslında kurtulmak değil, anlatıp rahatlamak istiyorum.

"Enes ben birisine kapılıyorum."

"Nee?"

"Yavaş be kulağımın zarı patladı"

"Bir zahmet patlasın. Kafanın patlamadığına dua et." O da öyle demişti. Ah be kadın sen ne yaptın bana? Her yerde seni görüyor, sesini duyuyorum.

"Bak benim için zaten zor, bir de sen zorlaştırma ne olur. Kabullenmem zaman aldı. Ben kimseyi sevemem Enes. Babama bir söz verdim. Ben hiçkimseyi sevmeyeceğim. O kadın gibi birisi bana aynı acıları çektirmeyecek." Yıllarca hiçkimseye güvenmedim. Hayatıma giren tek kadın Enes'in annesi oldu. Ona koşulsuz şartsız yaklaştım. Farkında olmadan, benden izin istemeden birisi her şeyi tepetaklak etti. Ne altından kalkabiliyorum, ne de her şeyi orada bırakıp yoluma devam edebiliyorum.

"Berk hiçbir kadın aynı değil. Tamam kabul ediyorum canın çok yandı. Ama geçmiş geleceğini şekillendirmemeli. Hani diyorsun ya diğer kadınlardan çok farklı. Kendisi gibi. Doğal, masum. Şimdi soruyorum sana, böyle birisi sana ihanet eder mi? İyi düşün Berk kaybetmenin kıyısında dolaşıyorsun, en küçük hatanda kaybedersin. Ki, böyle davranırsan eğer sen çoktan kaybetmişsindir." Onu kırdığımın farkındayım. Bir yara da ben açtım onda. Ruhunda açılan yaralara birisini de ben ekledim. Onunla birlikte bu defa ben de yara aldım.

"Ben ne yapacağımı bilmiyorum Enes. Bir boşluktayım. Savruluyorum. Kanayan yaramı sen biliyorsun. Nasıl davranacağımı bilmiyorum. Bir hafta oldu kabulleneli. Bu bir haftada eski huysuz Berk oldum. Uzaklaştım. Ondan değil kendimden. Her uzaklaştığımı sandığımda yine ona çekilirken buldum kendimi. Ne yapmalıyım?" Cevabı benden saklı olan soruyu bir başkasına sormak ne kadar doğru?

"Bak ne güzel diyorsun 'her kaçtığımda kendimi ona çekilirken buluyorum' diye. Çekilen sen değilsin Berk, çekilen kalbin. Kalbin çoktan yolunu bulmuş. Kendini boş yere uzaklaştırma. Her şey kendi yolunu bulur. Akışına bırak. Bırak kalbin huzur bulsun. Bırak senin bile bilmediğin yaralarını sarsın. Bırak Berk bırak." Ah be kardeşim ben bırakırsam eğer, bulamam ki beni. Ben benliğimi bırakırım orada, ama yeniden bulamam. Kendimi geçemiyorum. Geçmişim geleceğime gölge. İzin vermiyor güneşli günlere. Bazen imreniyorum etrafımdakı insanlara. Sanki geçmişleri yok gibi, her şey çok güzel gibi.

Enes'le konuştuktan sonra odama geçtim. Şimdi düşünüyorum da bir hafta da Eda'ya çok çektirdim. En son gezi günü kendim gibiydim. İlk defa bu kadar güldüğümü görmüştü. Sonra yine buz kütlesi Berk geri döndü. Çok üzülüyorum. Böyle olmak istemezdim ama ben buyum kimseye güvenmeyen, herkesi aynı kefeye koyan. Yaklaşan herkesin elinde bıçak arayan, herkesi iki yüzlü, art niyetli sanan. Kimseyi yakına bırakmayan. Yaşadıklarım bana böyle olmayı öğretti belki de.

Bu sabah ruhum da hava gibi sisli, karanlık. Ama bir karar verdim. Artık kendim olma zamanı. Kaybediyorum, kendimi ve onu. Bir kayıp daha kaldırabilir miyim? Sanırım bu defa toparlanmam daha zor olur. Üzerimi değiştirip evden çıktım. Bir haftadır şirkette de kan kusturmuştum. Hoş eskiden de güleryüzlü biri değildim ama şu son bir hafta da her şey üst üste geldi. Bir kaç hafta önce imzaları attığımız şirket mimar olarak Eda'yı görmek istiyor. Adamın bakışları o gün de hoşuma gitmemişti.

Bundan daha Eda'nın haberi yok. O gün sessiz kaldı, yeni geldiği için belki de. Nedenini bilemem. Ama bu onu yem edeceğim anlamına gelmiyor. Bir kadın kim olursa olsun, bir erkeğin malı değil. Bir erkeğin zevki hiç değil. Evet kadınlara güvenim yok, ama onları aşağılayıp küçük düşürecek kadar şerefsiz hiç değilim. Elimden geldiği kadar korurum ama kendime yakın tutmam.

Bu düşüncelerle şirkete varmıştım. Tam kapıdan girecekken dalgın dalgın yürüyen Eda'yla karşılaştım. Bakışları önünde yürüyordu. Çoğu zaman dalgın. Etrafına dikat etmez. Kimsenin işine de karışmaz. Nerede kime nasıl davranacağını da iyi bilir. Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimden sıyrıldım. Tam karşısında dayandım. Hala beni görmüyor. Bana bakıyor ama görmüyor. Neden bu kadar dalgınsın? Yine en sevdiğim kısım. Çarpışma.

"Ay pardon. Ben göremedim sizi." Yine siz olduk. Bu siz kelimesi neden bu kadar canımı yakıyor? Ders olsun bu sana Berk efendi. Bunu kızı bu hale getirmeden önce düşünecektin. Seni adam yerine koyup cevap verdiğine dua et.

"Önemli değil Eda." Yüzümdeki gülümseme onu şaşırtmış olacak ki, şaşkın şaşkın bana bakıyor. Bu halleri içimde sarılma isteği uyandırıyor. Yapma, bu kadar tatlı olma. Sana inat seni saklarım her şeyden, kendimden bile.

"Ay yok ben kesin emin oldum. Bu adamın başına bir şey düştü." Kendi kendine konuşuyor sesli konuştuğunun farkında bile değil. Kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım.

"Yok kafama bir şey düşmedi. Sen sormadan ben söyleyeyim bir şey de içmedim, yani sarhoş değilim. Aksine çok iyiyim." Hala şaşkın şaşkın bakıyor. Dayanamadım yanağından makas alıp asansöre bindim. "Hala orda durucak mısın?"

"Hı ne?"

"Diyorum ki, orda daha çok kalacak mısın, yoksa asansöre binecek misin?"

"Ha tamam. Anladım. Şey siz çıkın ben şey ederim. Ay ne diyorum ben ya kafam karıştı. Ben bir hava alayım en iyisi." Arkasını dönüp çıkışa doğru yürüdü. Buraya bir dengesiz yeter. Sen kendne gel.

"Sanem bana kahve getir. Eda hanım gelince bana haber ver." Burada olması içimi tarifsiz bir hisse buluyor. Bu güne kadar kimse bana bunları hissettiremedi.

"Peki efendim." Sanem odadan çıkınca camın önüne geçip dışarıya bakmaya başladım. Eda banka oturmuş telefonla konuşuyordu. Yüzündeki gülümseme insanın içini ısıtacak cinsten. Bir ara kafasını yukarı kaldırınca göz-göze geldik. Yüzündeki gülümseme kayboldu. Bu çok canmı yaktı. Daha fazla dayanamayıp camın önünden ayrıldım.

Şefika gittikten sonra içine kapandı. Tamam önceden de sessiz birisiydi, ama şimdi çok farklı. Belki farkında değil ama sık sık dalıp gidiyor. Bir şeyler düşünüyor. Farkında olmadan bir damla düşüyor gözlerinden. Bazen telefonda bir şeylere özlemle bakıyor. Kaybettiği değerli bir şeyi arar gibi bakınıyor etrafına. Birisi çıkıp gelecekmiş gibi yollarda sürkli gözleri. Şefika onun gülen yüzüymüş. Amcası iyiymiş ama ne zaman geleceğini bilmiyor. Umarım erken gelir.

Mert denen zibidiye ayrı kıl oluyorum. Senin ne işin var bekar genç kadının evinde. Anladık kaza geçirdin git evinde kal, yok ama illa benim sigortalar atacak, eski Berk ortalığı birbirine katacak, ondan sonra ne oldu? Neden sinirlendin diye sorular başlayacak. Ne yapayım, illa elime mikrofon alıp sağır sultana mı duyurayım? Bir kendinizden anlasanız ne güzel olur.

"Gel. Nerde kaldı kahveler Sanem? Afrika'dan mı getiriyorsun?" Sinirden Sanem'e patladım. Aklıma türlü türlü şeyler geliyor. 'Senin aklına gelmeyen şey de kalmadı' diyen iç sesime de hak verdim. Yok ben iyice delirdim. Hadi hayırlısı.

Eda'nın anlatımı.

Sabah Şefika'yla konuştuktan sonra hazırlanıp çıkmıştım. Kahvaltı yapmaya zamanım yoktu. Aslında kahvaltı yapan birisi de değilim. Benim kahvaltım ya bir bardak sıcak süt, ya da sıcak çikolata o kadar. Geç kalırsam Berk beyden azar yiyebilirim. Adama bir haftada bir şey oldu. Eski somurtkan Berk bey geri geldi. Pardon onun iki katı geri geldi. Eski haline bağışıklık kazanmıştım ama bu daha fazla.

Tam asansöre bineceğim birine çarptım yine. Başımı kaldırınca Berk beydi. Aha gülüyor. Kesin kafasına bir şey düştü. Sesli konuşmuşum ya rezil oldum adama. Ah Eda bir doyamadın rezil olmalara. En son makas alması bende ipleri kopardı. Neler oluyor bu adama böyle? Bir öyle bir böyle. Kafam çok karışık. En iyisi Şefika'yla konuşmak. Bana çıkış yolunu bir tek o gösterir. Banka oturup Şefika'yı aradım. Açmadı. İşi var sanırım. Ben yine düşüncelere dalmışken geri aradı.

"Oy oy benim kuzum beni mi özlemiş? Hasretime dayanamadığını bu kadar belli etmene gerek yok kuzu beni sevdiğini biliyorum." Deli ya beni güldürmeyi yine başardı. Keşke her zaman yanımda olsan... Her sıkıntımda sana koşup sarılsam...

"Hasretinden saçlarıma aklar düştü dayanamadım, özleminden yüzüme kırışlar yerleşti." Telefonun diger tarafından kahkahaları duyulmaya başladı.

"Bu kadar belli etmeseydin kuzum. Bak sonra başına kalırım. Şakayı geçtim. Hayırdır bir sorun mu var?" Hah bir şey de kaçsın be kuzum.

"Kuzu yardımın lazım. Benim kafam allak bullak."

"Neden karışık canım?"

"Bak şimdi Berk bey gezi günü tamam değişmişti, ama ertesi gün yine değişti. Aksi, asabi, somurtkan biri oldu. Ama şimdi tam tersi kuzu sanki gezideki Berk geri geldi. Bir de benimle dalga geçti ya."

"Neee? Nasıl? Ay ben neden orada değildim. Ama aşk olsun ya bensiz eğlence ha. Size hiç yakıştıramadım." Ben ne diyorum bu ne diyor.

"Ay yeter bir sus ya. Bana ne senin eğlencenden aaa. Bir konuşturtmadı. Sus bir. Bak şimdi ben yine asansörün önünde adama çarptım. Neysem baktım adam gülüyor içimden 'kesin kafasına bir şey düştü' diye geçirdim ama meğer sesli söylemişim" Elimi yüzüme kapattım. Rezillik diz boyu, hangisini yok sayayım?

"Neeee?" Aha başladı yine sustur sustura bilirsen. Ama haklı ya ben de gülmeye başladım.

"Sonra 'orada ne kadar durucaksın? gelmeyi düşünmüyor musun?' diye sordu ben kekeleyince yanağımdan makas alıp asansöre bindi kendimi zar zor dışarı attım. Kuzu bu adama ne oluyor?" Ben işin içinden çıkamıyorum. Nereye dönsem aklıma geliyor. Gözümü kapatsam orada. Benden ne istiyor?

"Hımm bak şimdi sana bir şey diyeceğim, ama hemen kestirip atma olur mu? İyice bir düşün." Aha kesin altından bir bakla çıkacak sevmediğim.

"Söyle bakalım başımın belası söyle"

"Hıh bir de bela oldum. Yalnış cevap canım tatlı bela oluyorum." Ortalığı önce yumuşatıp, daha sonra beni çıkmaza sokacak bir cümle qgeleceği kesin. Hadi bakalım ne çıkacak?

"Tamam tamam tatlı bela ol."

"Hah şöyle yola gel bakalım" Deli ya.

"Artık söylesen mi?"

"He tam söylüyorum kızma ya" Delireceğim artık bu kızın bu huyunu niye sevemiyorum acaba. "Kuzum Berk sana aşık diyemem, ama sana karşı duyguları var. Geçmişi acı dolu. Ne yaşadı bilemem, ama ben yemekte konuşurken onun gözlerindeki sisleri gördüm. Ve o yara geleceğine mani oluyor. Senden, duygularından kaçmaya başlamış, ama en sonunda yine sana çekildiğini anlayınca seni kırmaktan vazgeçmiş. Aslında içimden bir ses biri doğru yolu gösterdi diyor ama neyse.

Her şeyi akışına bırakmış. Senden kaçmaktan vazgeçmiş, sana doğru adım atmış. Şimdi sıra sende. İyice bir düşün sen ne hissediyorsun? Ona aşıksın diyemem, ama kalbin sana ne fısıldıyor? Onu dinle olur mu? Kalbin sana doğru yolu gösterecek tek adres. Şimdi işten çıkıyorsun benim hocamın yanına gidiyorsun. Kendimi bulmaya ihtiyacım var de o sana neyin iyi geleceğini bilir. Hadi kuzum kalbin seni bekliyor." Deyip telefonu kapattı. Of kuzum ben seni bana yardım et diye aradım ama sen daha çok aklımı karıştırdın. Sanırım kalbimi dinlemeye ihtiyacım var...

----------

Merhaba arkadaşlar nasılsınız? Bu yazarınız yorgun. Yine bir çıkmaza girdi. Eda gibi neyin ne olduğunu anlayamıyor. Ne tarafa gitse yüzüne kapanan bir kapı var. Kimse sesini duymuyor, aksine daha da çıkmaz sokağa itiyor. Bana yol gösterecek bir Şefika da yok. Hoca bile yarıda bıraktı. Yazarınıza bir tavsiye verin. İhtiyacı var.

Neysem gelelim bölüme. Nasıl buldunuz?

Berk kalbinin sesini dinlemeye başladı. Kırıp dökmek, uzaklaşmak yerine Eda'ya adım adım yürüyor. Sizce ne olacak?

Eda gerçeği görebilecek mi?

Berk'e ne tepki verecek?

 

Loading...
0%