Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bu Da Geçer Ya Hu

@mavibirhayal22

Şefika'nın anlatımı.

Zaman.. Sadece beş harflik bir kelime. 'Bir kelime ne kadar ağır olabilir?' sorusunun anlam bulmuş karşılığı belki de. Herkesin geçer dediği ama geçmeyen tek şeydir zaman. Ağırdır çoğu zaman geçen süre. Neden mi? Canın yandığın zaman geçmez zaman. Sanki daha fazla sana acı çektirmek için çabalıyor. Acını bir tokat misali yüzüne çarpar ve izi asla geçmez. Geçmesi için elinden geleni yaparsın ama mümkün olmaz. Kısacık bir anın içinde sıkışıp kalmışsındır çünkü.

Acı der geçeriz. Geçmeyen bir acı için geçti deriz. İlk önce kendimizi kandırmaya başlarız. Ayna da gördüğümüz yüze ilk yalanı söyleriz. Daha sonra başlar en büyük yalanalar. 'Nasılsın?' sorusuna hep yalan söylemişizdir 'İyiyim' diyerek. Oysa acıyı en sevdiğimize sarılarak geçirebiliriz. Ne zor değil mi gönülden sarılmak? Kalbindeki tüm acıları aktarmak. Senin yerine omuzlarındaki yükü bir insanın sırtlanarak taşıyacağına inanmak zor değil mi?

Bağırıp çağırmak istersin. Herkese iyi olmadığını haykırmak istersin. Yalan söylemekten yoruldun artık. Yüzendeki maskeyi taşımak ağır geliyor şimdi. İçinden binlerce kelime geçer ama hiçbiri seslere dönüşemez. İçinde binlerce çığlık kopar duyan olmaz. Canın yanar gören olmaz. Üç maymunu oynayan insanlık diye bir toplumda yapayalnız, başın dik ama omuzların çökük bir şekilde yürümeye devam. Ne seni tüm gerçekliğin ile gören, ne de sessiz çığlıklarını senden başka duyan yok çünkü.

Karşımda kenardan baktığınız zaman sadece sarılan iki insan var. Ama onlar sadece sarılmadı. Birbirirlerinin sessiz çığlıklarını duydular. Kim kimin acısını taşıdı bilinmez. İki yaralı yürek acılarıyla ve mutlulukları ile bir bütün oldular. Eksik parçası bulunmuş bir yapboz misali. Bunları duymasını istemezdim. Eda'nın özel anıydı ama ben dur diyemedim. Seven kalbe nasıl dur dersin ki? Desen bile durur mu?

Sustum.. Sustular.. Onlar sarılarak konuştular ben dinleyerek..

Oradan nasıl çıktık hatırlamıyorum bile. Tek hatırladığım arabaya bindiğimiz ve Eda'nın dizimde uyuya kalması. Uzun bir süre sonra arabanın durmasıyla kendime gelmiştim. Berk'e hiç nereye diye sormadım. Biliyorum güvenli limana götürecek. Eda'yı yavaşca kucağına alarak merdivenlerden çıkmaya başladı, tabi bende peşinden. Üçüncü kata çıktığımızda sessizce kapıyı çalmamı istedi ben de çaldım. Birkaç dakika sonra kapı açıldı ama ben dondum. Aynı şekilde karşımdaki adam da öyle. Hiç konuşmadan içeri geçtik.

Berk bizi kapı önünde bırakıp içeri yöneldi. Bende selam verip Berk'in peşinden gittim. Odaya girdiğim de Eda'yı uyandırmadan yatağa yatırıyordu. Ben de ayakkabılarını çıkarınca Berk odadan çıktı. Yavaşca montunu çıkarıp dışarı çıktım. Koridora çıkınca Berk ve Enes'in sesini duydum daha doğrusu Enes'in kızmasını. "Oğlum ben sana git kızla konuş dedim kızı kaçır değil." deyince kendimi tutamadım basdım kahkahayı.

"Ama ben dedim ya bizim taş kafalıya birisi doğru yolu göstermiş diye. Yalnız Berk efendi biraz geç kalmadın mı? Hadi her şeyi geçtim Mert'i nasıl sevgilisi sanırsın? Hadi sandın diyelim o şekilde konuşman neye yaradı? Ben söyleyeyim Eda'yı kaybetmekten başka bir işe yaramadı. Berk o çok hassas. Ben onu zor toparladım. Kaç gece birlikte ağlayıp kaç sabaha yüzümüzde maskeyle kalktık sayamam. Bildiğim tek bir şey var onu üzmene izin vermem. Şimdi burada sakin konuşuyorsam içeride uyuduğu için. Onu daha fazla kırmamak için.

Ben seni tanımıyorum. Ailen kim bilmiyorum ama şunu sakın unutma ailesini kaybeden bir kız çocuğunun yıkılması çok kolay Berk. Her yıkılışında tekrar kalkar ama orada ruhundan bir parçayı bırakarak kalkar. Ruhu olmayan bir kadın sevmez, sevemez... Ben onun hep yanındayım. Bak, bize iyi bak. Onun nerede olduğunu bilecek kadar tanıyorum. Aynı şekilde o da beni öyle tanır. Ortadan kaybolsam nerede olduğumu tek o bilir. Bu kolay olmadı. Hem de ayrı ülkelerde olmak hiç kolay olmadı Berk. Biz çok şey atlattık. 4 yıl dile kolay. O 4 yıla biz çok şey sığdırdık. Senden tek bir şey istiyorum bir daha onu dinlemeden yargılayıp kırarsan seni öyle bir kırarım ki bir daha kimse toparlayamaz."

"Bak Berk kıza ne yaptın bu hale geldi bilmiyorum. Eğer gerçekten seviyorsan geçmişi geçmişte bırak. Her kadın aynı değil. Güvenmeyi öğren, sevmekten önce. Dinlemeyi öğren, konuşmadan önce. Yargılama, sorgulama güven ve dinle Berk, sadece dinle. Kırma, dökme yeter." Bunları duymak beni rahatlattı. Bana destek olan biri var buna eminim artık. Ben olmadığım zaman kardeşimi kollayacak biri var. Yüzümde tebessümle Enes'e dönünce Berk'e baktığını gördüm.

"Berk ben senin geçmişini bilemem. Sormam da geçmişte ne yaşadığını. Sadece şunu diyebilirim Eda farklı. Aslında herkes farklıdır. Eda'nın farklılığı şu ki, o çok kırılgan. Toparlaması zor oluyor. Etrafına neşe saçsa, bile için için kendini yer. Sana ne yaşadığını anlatmam. Kendisi anlatmak istemediği sürece susarım. Ama kırılmasına izin vermem. Onu tanıdığım zamana geri dönmesine izin vermem. İyi düşün sevmek mi? Kırmak mı? Kırmak kolay.

İnsan en çok sevdiğine kırılır. Ama sevmek zor. Yüreğinle seveceksen ona yaklaş aksi taktirde seviyormuş gibi yapma." Berk'in düşünmesi için ayağa kalkıp "Enes bey rica etsem kahvenin yerini gösterebilir misiniz? Bir kahve herkese iyi gelir." Benimle birlikte mutfağa geçmişti. Mutfağa girince kendime bir bardak su doldurdum. Anca kendime gelirim. Bu sırada Enes kahveyi ve bardakları çıkarmıştı. "Süt var mı?" diye sorunca dolaptan süt çıkarmış konuşmamıştı. Benim de konuşacak halim yok. Güya kahveleri ben yapacaktım adamın üstüne yıktım iyi mi?

"Şefika Solmaz teyze aradı. İkinci defa aradığı için açtım. Geri aramayı unuttuğun için endişelenmiş. Müsait olunca ara." Ben telefonu nasıl yukarıda unuturum ya. Akıl kalmadı ki. Telefonu alıp balkona çıktım. Diğerleri anlamasa da Eda Azerice konuşabiliyor. Kapıyı açarken son duyduğum şey Eda'nın Enes'ten özür dilemesiydi. Sanırım akşam akşam rahatsız ettiğimiz için özür diliyordu.

Telefonla konuşmam uzun sürmüştü. Yengem çok endişelenmişti. Belli etmese de Eda'yı kızı gibi benimsemişti. İçeri geçtiğim de mutfakta kimsenin olmadığını görüp salona geçtim. Eda ikili koltuğa oturmuş önündeki sehpaya, Berk'te ona bakıyor. Enes ise parmağındaki yüzüğe. Tam adımımı atacakken Enes'in kurduğu cümle yerimde kalmama sebep oldu.

"Buda geçer ya Hu" benim gibi Eda da beklemiyordu bu cümleyi. Anlmasız bakışlar atarak Enes'e baktı. "Buda geçer ya Hu" dediğim zaman tüm bakışlar bana çevrildi. Tabi bir kişi hariç. O yüzünde hafif tebessümle yüzüğe bakıyordu. Bende de var o yüzükten. Ben kolye olarak taşırım. Ne zaman yorulsam dokunmak iyi gelir. Koltuğa yaklaşırken kolyeyi boynumdan çıkarıp yüzüğü Eda'nın avcuna bıraktım. Böyle bir şeyi beklemediğini bakışlarından anlamıştım. Soru soran gözlerle bakıyordu. "Cümleyi kurana sor bana değil. Ben tekrar ettim o kadar. Enes bey anlatsın hikayeyi."

"Öncelikle şu beyi kaldıralım. İsmimi söyleyin. Evime geldiyseniz benim için değerlisinizdir. Bu eve Berk dışı kimse gelmedi. Ha emri vaki olduğunuzu düşünmeyin. Benim için değeriniz olmasa içeri davet etmezdim." diyerek gülümsedi. Çok ilginç bir insan diye geçirdim içimden ama sanırım anlıyorum. Aynı şeyi ben de yapıyorum. Ailemle kaldığım eve kimsenin girmesine izin vermiyorum. Anıları kirlenmesin diye. Onları düşününce gözlerim dolduğunu anladım. kimse görmesin diye başımı çevirdiğimde Enes'le göz göze gelmeyi beklemiyordum. Hemen bakışlarını çekmişti. Ben de öyle yaptım. Kahvemden bir yudum alınca soğuduğunu ve şekersiz olduğunu anladım.

"O zaman Enes anlatmaya başlasın ben kahvemi tazeleyeyim" diyip mutfağa geçtim.

Gece gece beklemediği misafirleri ile donup kalmıştı genç adam. Sorgulamadan kimseyi almadığı evinin kapılarını açmıştı onlara, yüreğinin kapılarını açtığı gibi. Henüz farkında olmasa da, hayatında bir dönüm noktası olacaktı bugün onun için de. Bir süre sonra öğrendikleri şeyin ağırlığı altında ezilmiş, arkadaşına kızsa da, ortalığı toparlama girişimine girmişti. nasıl toparlayacağını bilemiyordu üstelik.

Kahvesini eline alacağı zaman yüzüğüne kaydı bakışları. Tabi ya "buda geçer ya Hu." Bu sefer sesli söyledi. Bir kez daha tekrar edeceği zaman beklemediği bir ses yankılandı. Şimdi tüm bakışlar kendisinden ona yoğunlaştı. Ama adamın dikkatini çeken elini kaldırması oldu. Elini takip edince boynundan kolyeyi çıkardığını ve yaklaşıp Eda'nın avcuna koyduğunu gördü. Beklemiyordu bunu.

Beklemediği şey hikayeyi bilmesi değildi, boynunda taşımasıydı. Kadının kahveyi sıcak içtiğini öğrenmiş, kendi kahvesinden bir yudum aldığı zaman soğuk olmadığını farketmişti. Kaçtığını düşünse de, Eda'nın 'Bir kere de soğuk içsen şaşarım' diye kısık söylenmesini duyduğu zaman kaçmadığını anlamıştı. Birkaç dakika sonra elinde dumanı tüten kahveyle Eda'nın yanına oturup kolunun altına çekmesini ve kahvesini yudumlamasını yüzünde tebessümle izleyerek daha fazla konuyu uzatmadan anlatmaya başladı genç adam.

"Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini tavsiye ederler.

Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar.Onların anlattıklarından Şakir'in bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında başka bir çiftlik sahibidir.

Derviş Şakir'in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de, ailesi de hem misafirperver, hem de gönlü geniş insanlardır.

Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir'e teşekkür ederken, "Böyle zengin olduğun için hep şükür et."der. Şakir ise şöyle cevap verir: "Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer..."

Derviş Şakir'in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Bir kaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir'i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir'den söz eder. "Haa o Şakir mi" der köylüler, "O iyice fakirledi, şimdi Haddad'ın yanında çalışıyor."

Derviş hemen Haddad'ın çiftliğine gider, Şakir'i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad'ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad'ın hizmetkarıdır.

Şakir bu kez Dervişi son derece mutevazi olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır... Derviş vedalaşırken Şakir'e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir'den şu cevabı alır: "Üzülme... Unutma, bu da geçer..."

Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde olup biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı içinde bütün varını yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakire bırakmıştır. Şakir Haddad'ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır.

Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: "Bu da geçer..."

Bir zaman sonra Derviş yine Şakir'i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir'in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: "Bu da geçer..."

Derviş, "Ölümün nesi geçecek?" diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir'in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir'den geriye bir iz dahi kalmamıştır...

O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın... Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz. Sultanın adamları da bilge Dervişi bulup yardım isterler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: "Bu da geçer" yazmaktadır."

"Buda geçer Ya Hû" sözünün aslı bundan bin küsür sene önceye, Bizans dönemine uzanır. Bizanslılar fena bir işe uğradıkları zaman "Bu da geçer" manasına gelen "K'afto ta perasi" demektedirler. İbare Selçuklular zamanında İran taraflarına geçer; ama Farsçalaşıp "İn niz beguzered" olur. Osmanlılar devrinde Türkçe söylenip "Bu da geçer" yapılır. Derken tekkelerde ve dergâhlarda da benimsenir ve sonuna "Ya Allah" manasına gelen bir "Ya Hû" ilave edilip "BU DA GEÇER YA HÛ" haline gelir..." Şefika'nın kurduğu cümleler sadece genç adamı değil diğerlerini de şaşırtmıştı. Eda'nın başını kaldırıp bakmasından bunları bilmediği ortaya çıkmıştı. Yine hayran kalmıştı genç adam. Onunla her karşılaştığında farklı bir yönü ile karşı karşıya gelip, her defasında hayran olmaktan kendini alamadığını çok geç fark etmişti. Hocasının neden ona bu kadar güvendiğini de öğrenmişti.

"Hayat inişli çıkışlıdır. Her zaman bulunduğumuz durumun gelip geçici olabileceği aklımızdan çıkmamalıdır. En basiti geçmişi düşünün. Dün ya da ondan birkaç gün, ya da birkaç ay önce yaşadıklarınız geçmedi mi? Evet izi kalsa da geçti. Hepsi geçer. Bazen zaman alır, bazen yakar, bazen de sizden geriye bir şey bırakmaz ama yine de geçer.

Üzülmeye değmeyecek bir şeyi gün gelir çok büyütür. zaman geçince ben bunu mu bu kadar düşündüm der kendinize kızarsınız. Değmez. Hiçbir şey sizden kıymetli değil. Hayatınıza giren herkes mutlaka kendinden bir iz bırakır. Önemli olan sizin onu nasıl uğurlamanız. Bu da geçer Eda unutma. Sen istediğin sürece bu da geçer."

Genç kızın daha fazla geçmişteki acılarla boğuşmasına ve arkadaşının kendine gelip kırdığı kalbi tamir etmesine yardım etmek için son cümlelerini Eda'ya hitaben söylemiş, ama herkesin bu satırlardan kendine bir pay çıkardığından emin olmuştu. Tıpkı kendisinin de çıkardığı gibi.

------------------

Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız? Nasıl buldunuz bölümü.

Berk ve Eda acılarıyla kaldıkları bu andan birlikte çıkabilecekler mi? Eda affeder mi Berk'i? Yada ona karşı kalbinde bir yer var mı?

Enes biraz kendisi ile yüzleşti. Aşktan kaçmayan ve doğru kişiyi bekleyen adam gerçekten doğru kişiyi buldu mu? Yoksa bir yanılgının içinde mi kaldı?

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Ve unutmayın bugüne kadar gelip geçen her şey gibi bu da geçer. Bak az önce aldığın nefes bile geçti. Ne için üzülüyorsanız yapmayın. Kendinizi kısacık bir anın içine haps etmeyin. Zaman haindir aldığını geri vermez. Kendinizi yıpratarak yenik düşmeyin zamana.

 

Loading...
0%