Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Can yaram.

@mavibirhayal22

Eda'nın anlatımı.

Hayat.. Kimine tatlı, kimine acı..

Peki hayatı tatlı yapan ne? Anılar. Sevdiklerimiz..

Ya acı yapan ne? Anılar.. Sevdiklerimiz..

Nasıl mı? Cevap soruda saklı aslında. Sevdiklerimiz anılarımızı süsler. Anılar bizi şekillendirir. İnsan en çok sevdiğine kırılırmış derler. Doğru. Tek bir söz, tek bir bakış bile seni paramparça etmeye yeter. Seni ölmeden mezara koyar. Öyle bir boşluğa düşersin ki, kimseyi görmez duymazsın. Sonra bir el uzatılır. Korkarsın tutmaya. Yine canım yanacak diye tutamazsın. Tutmak istemezsin aslında.

Bir bakmışsın tutmaktan korktuğun el tüm çevreni sarmış, öyle korunaklı bir hale getirmiş ki, etrafını onun sen olduğunu anlayamamışsın. Uzaklaşmak istersin ama kendini nasıl bırakacağını bilemezsin. O diye bir şey kalmamış artık. Sen diye de bir şey yoktur geriye. Senden onu çıkarsan bir hiç kalır geriye. Yalnız kalırsan ne sen eski sen olursun, ne de o.

Öyle bir sarıldı ki, tamamım dedim. Bitdi her şey. Geçti. Beni ben olarak sevdi dedim. Peki ya ben? İşte bu sorumun cevabı yok. Sustum sustu.. Sessizce çıktık oradan. Neden burada? Beni nasıl buldu bilmiyorum. Sormaya halim de yok.

Gözlerimi açtığımda bir odada uyuyordum. Burası neresi bir fikrimde yok. Telefon yeniden çaldığında çantadan çıkarıp arayana baktım. Solmaz yenge arıyordu. Onları da endişelendirdim. Telefonu açınca rahatlamıştı. Sesi ağlamaklı geliyordu. Beni hiç görmeden benimsemişti. Benim için ağlıyordu. Peki ya yıllarca beni büyüten kadın hiç mi merak etmiyor? Hiç mi görmek istemiyor? Bu kadar kolay mı vazgeçmek?

Kendi kafamdaki düşünceleri bırakıp odadan çıktım. Karşılıklı iki oda vardı. Merdivenlerden inince sırtı bana dönük Berk'i gördüm. Sessizce yanından geçip mutfak olduğunu düşündüğüm odaya geçtim tahminimde yanılmamıştım. Sesime Şefika döndü, telefonu alıp dışarı çıktı. Bende Enes'le konuşup salona geçtim. Bakmadım, Bakamadım ki, yüzüne. Nasıl bakayım?

Kim sever ki, kipriklerinden hüzün damlayan birini? Sustum sustu. Ta ki Enes'in "Buda geçer ya Hu" deyişine kadar. Ne demek istediğini anlamadan baktım yüzüne. İkinci tekrar Şefika'dan geldi. Enes'in ne dediğini bir o anladı sanırım. Yanıma gelince avcuma kolye bıraktı. Asıl beni şaşırtan kolyenin ucundakı yüzük oldu. Dikkatli bakınca aynı kelimenin yazıldığını gördüm. Hiç bahsetmemişti bundan. Yüzüne bakınca topu Enes'e atıp kahve almaya gitti. Nasıl o kadar sıcak içiyor anlamış değilim. Kahveyle gelip yanıma oturdu. Sığındım hemen en güvenli limanıma. Enes anlatınca kendimi tutamamış ağlamıştım. Hikayenin sonunda neden bu hikayeyi anlattıklarını anladım.

"İkinize de teşekkür ederim. Başka bir zaman bu hikayeyi dinlesem bu kadar tesir etmezdi. Haklısınız her şey geçti bu da geçer ama izi çok derin Enes. Ben başa çıkamıyorum artık. Her şey üstüme geliyor. Tutunduğum tek dalım şimdi yanımda, güvendeyim diyorum kendime. Beni ben olarak tanıyan, seven, elimden tutan o.

Hani herkes der ya mesafelerden ne arkadaşlığı diye? Biz arkadaş değiliz ki. Kardeşiz. Kardeş için mesafenin bir önemi yok. Yazdığın tek bir cümleden bile seni anlar. Konuş demez susalım der. Ben şimdi susyorum. Duyanım o. Biliyorum gözüne baksam ağlayacak. Bakamıyorum." Devam edemedim sustum. Başımı kaldırdığımda Berk'in kırmızı gözlerle baktığını gördüm. Bir süre sonra Enes'in "Şefika yardım eder misin bir çay koyalım?" dediğini duydum.

Sessizce bekledik. Oturduğu koltuktan kalkıp önümdeki sehpaya oturdu. Gözümün içine bakarak ellerimi tutup "Ağla. Ama canımı yaktığını bilerek ağla. Kalbimi kor ateşlere atdığını bilerek ağla. İlk defa izin veriyorum ağlamana. Bir daha izin yok iyi değerlendir ha." diyerek tebessüm etmemi sağladı. "Neden?" diye saçma bir soru döküldü.

"Seven kalbe neden diye sorulur mu hiç? Cevabını bilseydim belki de çok önceden severdim seni, ya da bir başkasını. Hani diyorsun ya izi derin diye. Haklısın izi çok derin. Ben 5 yaşımdan sonra hiçbir kadına güvenmedim. Hiçbir kadına yaklaşmadım, kendimi açmadım. Bir babam bir Enes oldu yanımda. Başka kimseye ihtiyaç düymadımda. Bir kere güven yıkıldı mı bir daha tamiri yok Eda.

Sonra sen geldin. Hiç beklemediğim bir anda. Öyle bir dokunmuşsun ki kalbime çok sonra anladım senden başka kimseye yer kalmadığını. Ben ilk defa aşık oldum. İlk defa bir kadını sevdim. İlk defa etrafımdaki bir kadının masum ve kendisi oluğunu gördüm. Hiçbir kalıba sığmadın. Kim ne der demedin. Kendin oldun hep.

Kıskandım seni, hem de çok kıskandım. Mert'i sevgilin sanmam bu yüzdendi. Biliyorum çok yaktım canını. Ne kadar özür dilesem az. Ama ne olur affet bu seni seven kalbi." Öyle bir baktı ki ilk defa gözlerindeki pişmanlığı gördüm.

"Ne yaşadın bilmiyorum sorarak canını yakacak değilim. Benim ne yaşadığımı az çok öğrendin. Şimdi anlatmaya gücüm yok. Ne zaman anlatabilirim bilmiyorum. Eğer gerçekten seviyorsan bir daha kırma. Bu sefer toparlanmaya gücüm yok." Bu sefer kalkıp yanıma oturdu. Sarılışına karşılık verdim. Nedenini biliyorum.

"Seni kırmam demiyorum. İlla bir eşeklik yapıp kıracağım. Ama tüm bunlar seni sevdiğimden, seni kıskandığımdan olacak. Ha birisi çıkıpta ben bu adamın sevgilisiyim derse sakın inanma bozuşuruz ona göre." Kendimi geri çekip

"Ne alaka ya. Ne sevgilisi? Kim sevgilin?" Ne diyorum ben ya. Nasıl saçmaladıysam artık bastı kahkahayı. Dayanamadım bende gülmeye başladım.

"Sen hep gül ben hep saçmalarım" diyerek saçlarımdan öptü.

"Ha bu arada baştan anlaşalım bir daha ortadan kaybolmak yok. Beni bu kadar korkutmaya hakkın yok küçük hanım. Anlaştık mı?" Başımı olumlu anlamda sallayınca sarılmaya devam etti..

Genç kadın da diğerleri gibi ilk defa dinliyormuş gibi sessizce dinledi. Her defa hissettiği duyguları yeniden yaşadı. Enes'in Eda'ya hitaben kurduğu cümle Eda'yı kendine getirmişti. Konuşunca gözleri doldu. Ama ağlayamazdı. Biliyordu eğer ağlarsa o da ağlar. Sanırım Enes bunu anlamış olacak ki, çay bahanesiyle genç kızı odadan çıkardı.

Mutfağa geçince "Teşekkür ederim" deyince "Etme. Teşekkür edilecek bir şey yapmadım. Asıl ben teşekkür ederim. Yaralı bir kalbi yalnız bırakmadığın için. Sizin dostluğunuz sayesinde Eda burada Berk'e iyi geliyor." dedi. Ne düşüneceğini bilmeden cama yaklaştı. Boğaz çok güzel bir manzara sunuyordu. Kendini tutamayıp içinden geçenleri anlatmaya başladı.

"Bir sözüm vardı. Senin için İstanbul'a geleceğim diyordum hep. Onun için geldim ama böyle gelmeyi istemezdim. Burayı birlikte dolaşacaktık. Vapurda çay simit sohbet edecektik. Ama şimdi kardeşimi toparlamak için burdayım. Ben yoruldum onu mutsuz görmekten, onun için endişelenmekten." Cama yansıyan silüetten onunda dışarıyı izlediğini anladı.

"Hayatta hiçbir şey kolay değil. Yıkılırsın defalarca. Çoğu zaman ayağa kalkmak için bir umudun olmaz. Düştüğün yerde kalmak istersin. Bazen okuduğun bir kelime, bazen de dinlediğin bir müzik seni kendine getirir. Silkelenir kalkarsın ayağa. Hz. Mevlana'nın şiirini bilir misin?"

"Hangi şiirini?"

"Allah der ki "Kimi benden çok seversen onu senden alırım".... Ve ekler: "Onsuz yaşayamam" deme, seni onsuz da yaşatırım.

Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur, aklın şaşar.

Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya.

Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur......

"Düşmem" dersin düşersin, "Şaşmam" dersin şaşarsın.

En garibi de budur ya "Öldüm" der, yine de "Yaşarsın."

Şimdi iyi düşün, düştüğün yerde kalmak mı? Yoksa ayağa kalkıp dimdik durmak mı? Düşmek kolay. Orada kalmakta kolay. Asıl marifet yeniden kalkmaktır. Ve sen bunu defalarca başardın. Belki kendin için, belki de başkaları için. Ne farkeder. Sen kalkmayı başardıysan. Bir kere de arkadaşın için kalk, kendine gel. Onun senden başka tutunacak dalı yok sanırım. Sen düşersen kim kaldıracak onu? Ben mi? Hiç sanmıyorum. Benim yanımda rahat değil. Güvenmiyor, çekiniyor. Haklı da. Kim tanımadığı, sadece bir kaç defa gördüğü birine güvenir ki?

Berk mi? Bizim eşek kafalı onu daha çok kıracak. Kendi ördüğü duvarları yıkmadan bir başkasına güven veremez. Önce kendisi güvenecek sonra güvendiğini hissettirecek. Bak bizim bildiğimiz seçimler tükendi. Geriye sen kaldın. Sen düşersen seni kaldıracak biz varız ama onun için biz yokuz. Seni ayağa hocam kaldıracak. İster sözleriyle, ister ney'le. Ama bunlar Eda için geçerli değil. Onun gönül gözü açık değil. Senin dinlediğin eseri dinler ama senin hissettiğini ne o ne ben hissetmeyiz." Sustu. Haklıydı adam, farkındaydı kadın. O an içinden fısıldadı: 'Ben düşemem. Kendime gelmeliyim. bu defa onun için kalkmalıyım, hadi Şefika kendine gel.'

"Teşekkür ederim Enes. Bu konuşma çok iyi geldi." İçeriden gülme sesleri gelince yüzünde tebessümle yeniden cama döndü. "Ben düşsem bile kalkmalıyım. Onun için bunu yapmalıyım. Benim elimden tutan ailem var ama onda yok. Kardeşi dediği adam gittiği zaman zor toparladı. Uzaklaştı benden bir yıkımı daha kaldıramam diyerek. Çok zor oldu yeniden güvenmesi. O zaman kendime bir söz verdim.

Her gün Hz. Mevlana'nın bir kelamını gönderdim. Seçtiğim kelamlar ne kadar işe yaradı bilemem ama yeniden güvendi. Mert girdi sonra hayatına. Sorgusuz sualsiz kabul etti. Ama Berk farklı. Onu seviyor mu bilemem, ama farklı Enes. Onun yanındayken davranışları değişiyor. Farkında değil ama elleri titriyor, parmaklarıyla oynuyor, ha birde sık sık kafasını kaşıyor. Bunu bilmediği bir şey olduğunda yapar.

Konuşurken hiç bakmadı Berk'e. Korkuyor duygularının karşılıksız olmasından. Ben de korkuyorum Eda'yı anlamamasından. Anlar değil mi?" İlk defa bakışlarını çevirdi adama. Onu zor durumda bırakacağını bile bile ilk defa baktı.

"Anlar. İnsan sevdiğini nasıl anlamaz. Onun da korkuları var. Geçmişi büyük bir bataklık. Korkuyor yine aynı şeyleri yaşamaktan. Yine o boşluğa düşmekten. Ama emin olduğu tek bir şey var o da Eda'ya olan sevgisi. Burada bize diyecek bir laf yok beklemekten başka. Sadece bu yolda onların yanında olup onlara destek olabiliriz. Senden tek isteğim Berk'e önyargıyla yaklaşma. Bak olur mu?" Haklıydı önyargıyla yaklaşıyordu şu an. Arkadaşının yeniden kırılmasından korktuğu için, hayatına giren herkese önyargı ile yaklaşıyordu.

Biraz daha konuştuktan sonra çayları alıp salona geçtiler. Eda ve Berk yanyana oturduğu için bu defa tekli koltukta oturmayı seçti. Az da olsa arkadaşının yüzü gülüyordu. Bu da içinin rahatlamasına yeter de artar. Tebessümle onu izliyordu ta ki gelen soruya kadar.

"Şefika amcan nasıl? Ne zaman geleceksin?" Hıh bir de bu vardı değil mi diye düşündü.

"Amcam iyi Berk. Bir kalp spazmı geçirmiş. Sağ olsun bana haber vermemeleri için bir de tembih etmiş. Neyse ki, kuzenim haber verdi. Bu hafta sonu dönecektim. Bileti almak kalmıştı. Erkene almış oldum. Hem bu sebeple kardeşimle azıcık İstanbul turu yapmış oluruz." Diyerek göz kırpmıştı.

"İyi fikir ha. Patron ben değil miyim izin veriyorum kendime de. Birkaç günlük tatil yapalım azıcık Enes sen de durum nasıl?" Hepsi bakışlarını Enes'e çevirip ondan gelecek cevabı beklemişlerdi.

"Yok kardeşim. Benim dersim var. Konya'ya dönmek için bir çok dersi öne aldım, iki öğrencimin dersi bu ay bitecekti onları öne alıp bitirmeye çalışıyorum. Bir de sahaf var. Yarın çok önemli misafirler gelecek. Bir toplantı yapacaklar. Orada olmam gerek." Merak etmişti kadın ne toplantısının olacağını. Enes'in edebiyat ile ilgili oldugunu bildiği içindi merakı.

"Ne toplantısı? Yardım edebilirim. Eğer dersin varsa ben sahafa gidebilirim."

"Yunus Emre hakkında olacak. Ders verdiğim üniversiteden profesör öğrencilerine dersi sahafta vermek ve hat sanatıyla tanıştırmak istemiş, ben de kabul ettim. Sahafın bir kenarı hat eserleri ile dolu. Öğrencilerimin de eserleri var. Ben onlar için gereken ayarlamaları yaptım. Bir sorun olacağını sanmıyorum. Aslında iyi olur. Ben de derse geçer iki gün sonraki dersi öne alıp sizinle dönebilirim." Buna sevinmişti kadın. Kitaplar onun için çok değerli, hele işin içine hat sanatı girince daha bir önem kaplıyor. Anlayamadıklarını harfler ile anlatmayı tercih ediyor. Odasının bir bölümü hat eserleri ile kaplı. Bir çoğu da ailesinin evinde öylece bekliyor.

"Tamam benim için problem değil. Severim Yunus Emre'yi. Hem bir seminer dinlemiş olurum, hem de eserlere bakarım. O zaman yarın ben sahaftayım siz ne yapacaksınız?" Bu sorusuyla ikisi birbirine bakmış, cevabı Berk vermişti.

"Aslında Eda'yı götürmek istediğim bir yer var, ama sever mi emin değilim? Yarın öğrenmiş olacağım." Diyerek Berk sorusunu cevaplamıştı. Eda merakla ona baksa da, cevap alamamış. Biraz daha sohbetten sonra dinlenmek için ayağa kalktıklarında gece saat 4 oluyordu.

"Şefika saat 10 gibi gelecekler ben seni sahafa bırakıp üniversiteye geçerim. 9 gibi evden çıksak olur mu?" Başını evet anlamında salladımıştı.

"Tamam olur. 8 gibi kapıyı tıklatabilir misin? Kalkamayabilirim. Eşeğimi sağlam kazığa bağlayayım da."

"Tamam ben sabah seslenirim. Siz Berk'in odasında kalın Berk sen de salonda yatarsın abi."

"Oğlum insan bir der sen misafirsin benim odamda kal ben salonda yatarım diye ama nerde."

"Sen misafir olduğuna emin misin? Ha misafirsen anahtarı ver evdeki eşyalarını da al kardeşim. O zaman misafir olduğunu kabul ederim. Benden çok kullanıyorsun be evi." diyerek çıkışınca hepsi gülmüş ve iyi geceler diyerek odalara geçmişti. Bakalım yarın ne olacak.

------------------

Bölümü nasıl buldunuz? Umarım okurken keyif almışsınızdır.

Gelelim asıl meseleye. Eda ve Berk arasında neler olacak?

Berk Eda'yı nereye götürecek?

Enes ve Şefika ikilisini sormuyorum onlar ağır ağır ilerliyor. Önce bizim yaralıları iyileştirelim değil mi 😊

Gelsin yorumlar, severek okuyorum hepsini 😊

 

Loading...
0%