Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Yeni başlangıç.

@mavibirhayal22

Eda'nın anlatımı.

Kader. Beş harften oluşan bir kelime. Herkesin dilinde olan, bir şeyi yapamadıkları zaman tek suçlu olan kader. Evet alnımıza yazılıdır doğduğumuz ve öleceğimiz an. Ama ortada olan o kısacık yaşam, yani iki nokta arasındaki mesafe bize aittir. Yani doğduğumuz gün elimize verilen beyaz sayfa bizimdir. Ya güzellikler dolduracak o sayfaları, ışıl ışıl her rengin yer aldığı çiçekli bir bahçe olacak, ya da karamsarlık o kadar yer alacak ki, sayfalarda siyahtan başka bir renge yer bırakmayacak.

Bazı insanlar yaptıkları hataları bile kadere bağlar. Alnıma yazılı olan buydu, o yüzden böyle oldu der. Halbuki tek suçlu kendisidir, kader değil. Güçsüz insanların, kendi hatalarını görmekten aciz insanların sığındıkları bir liman, ya da günah keçisidir kader. Suçu başkasına atıp kendini temize çıkarmak kolaydır çünkü.

Ama unutmamak gerek, kader gayrete aşıktır. Sen hiçbir şey yapmadan bir köşeye çekilip beklersen, bu kaderimdir, olacaktır dersen olmaz tabi ki. Kaderin güzel olmasını istiyorsan ilk önce sen çabalayacaksın. Ne dilinden duayı, ne de elinden işi bırakmayacaksın. İşte o zaman kaderin gayretine aşık olur.

Birgün gelir kaderde yazılanı görürsün, işte ogüne kadar sabretmek gerek...

Berk'e sarıldıktan sonra ayrıldık ikimizde de bitmeyen bir gözyaşı. O kadar can yarası var ki, hangi yarayı kapatmak gerektiğini bilemiyor insan. Ne kadar sarsan da o yarayı birgün öyle bir yerden kan sızmaya başlar ki, şaşar kalırsın. Ne kadar sarsan bile bazen boş olur sargın. Bazen de dikiş tuttu sanırsın yaran. Canın yana yana en kalın urganla dikiş attın. Attığın ince ipliklerle olan dikişlerin hiçbirisi tutmadı çünkü. Zamanla tek çareyi kalın urganda gördün. Ben o urganların da dikiş tutmadığını gördüm. Üstünü örttüğün bir yara kabuk bağlamaz çünkü.

Anlatmadığın sürece hep kan sızar. Hoş anlatsan da dinleyen olmaz. Dinleyenler ise sana darbeyi nereden vuracaklarını öğrenmek için ilgili gibi davranırlar. Bu yüzden anlatmadım yıllarca kimseye. Tabularımı yıkıp Şefika ile tanışana kadar. Ama şimdi kalbimin kapılarını çalan adama açma zamanı. Yoksa bu yolda ne o bana doğru bir adım yaklaşır, ne de ben ona emin adımlarla giderim.

"Ben daha bebekken ailem beni yetimhaneye bırakıyor. Beni büyüten ailemin de hiç çocukları olmuyormuş ve evlatlık almak istemişler. Tek çareleri o kalmış. Çocuk hasreti çekiyorlarmış. Daha doğrusu annem çekiyormuş, babam annemi kaybetmemek için kabul etmiş. Beni almışlar. Ben 3 ve ya 4 yaşıma gelince beni büyüten annem son kez daha tedaviye başlamış ve sonuçta vermiş. Hamile kalmış.

Benim hiçbir şeyden haberim yok. Kardeşim olduktan sonra da bana ilk aldıkları gibi davranıyorlardı. Kanından, canından biri gibi, ya da ben öyle sanıyorum. Sonra kardeşim olduğunu bana babam söylemişti. Çocuk aklı işte o kadar çok sevinmiştim ki, benimde kardeşim oldu artık onunla oyun oynayacağım diye.

Hastanede koşturuyordum. Sonra ikinci kardeşim de oldu yine aynı mutluluk sardı evimizi. Üniversite döneminde ailemden değilde kız kardeşim sandığım kişiden öğrendim. En acısı da ne biliyor musun? 1 sene önce kanseri yenmiştim." Diyerek başımı kaldırıp Berk'e baktım. Bakışlarındaki anlamı çözemedim. Çözmek için çaba da harcamadım

"Zaten o kanser yüzünden her şey bozulduya. Sırf onlar kanser olduğumu öğrenmesin, üzülmesin diye hep yalan söyledik. Bu süreçte kız kardeşim gitmek istediği yerlere benim yüzümden gidemiyordu. Bu beni üzse de elimden bir şey gelmiyordu. İyileştikten bir süre sonra birgün benim evlatlık olduğumu 2 kardeşime de söylemişler. O zaman benim haberim yok evlatlık olduğumdan. Kardeşlerim bana değişik davranmaya başladılar. Hep bana öyle geliyor diye kendimi yedim. Kendimi böyle kandırmaya devam ettim.

Ne olduysa ogün oldu. Ben eve geldim kimse kapıyı açmadı. Anahtarımla girdim. O gün o evde son günüm, son mutlu saatlerimdi. İçeride bağrışlar, anlam veremediğim söylenen cümleler. Salona geçtiğimde hepsi oradaydı. En çok zoruma giden ne oldu biliyor musun? İnsan anne, babasını iylikle anlatır ya bende o olmadı. Kardeşimin bana söyledikleri kelimelerle beynimden vurulmuşa döndüm. Anneme ve babama baktım ama hiçkimse bir şey söylemedi. Yalan desin diye baktım ama değildi, her şey gerçekti.

Evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Kısacası böyle sonra ise kendim ayakta durmaya çalıştım, birazda Şefika sayesinde iyi oldum. Ailem dersen, öz ailemi bilmiyorum aramayı da düşünmedim hiç. Beni bıraktılarsa hiç sevmediler demektir. Sevilmediğim bir yerde de benim işim olmaz. Beni büyüten ailemi ogünden sonra hiç görmedim. Arada ararlar ama kendi çıkarları için ararlar." Göz yaşlarım durmadan akıyordu gözlerime sanki iğne batıyordu. Ayakta dengemi kaybedince Berk belimden tutup gözlerimin içine baktı "İyi misin?" diye ben sadece gözlerimi kırpa bildim. Arabaya binince kafamı cama yasladım. Gözlerimi dinlendirmek için.

Bu halimi Şefika'nın görmesini istemiyorum birazdan onlarla buluşcaktık. Birisinin sarsması ile gözlerimi açmıştım. "Hadi uyan uykucu kaç saattir uyuyorsun." Gözlerimi açtığımda araba durmuş Şefika ve Berk bana bakıyordu. Koltukta doğruldum gözlerimi ovup 'Kaç saattir uyuyorum ben?' Sorduğum soru üzere hepsi bir anda güldü. '1 saattir uyuyorsun.' Berk'ten gelen cevapla gözlerim açıldı o kadar saat ben nasıl uyudum ya. Ama başımın ağrısı hala geçmemişti.

"Sen benden bir şey saklıyorsun, gözlerin kızarık, yüzün solmuş. Bana bak Berk danası sana bir şey mi yaptı?" Hah bir şey de kaçsın be kuzum. Berk'e doğru adım atınca kolundan tuttum

"Bir dur be. Berk bir şey yapmadı sadece ben geçmiş sandığını açtım. Yeni bir yola çıkarken arada sır olsun istemedim. Bir şey deme sonra konuşalım olur mu?" Başını tamam anlamında sallayıp bir şey demedi. Sıkıca sarılması kelimelere bedel zaten.

"İsterseniz ilk önce yemek yiyelim, sonra da siz kendinize bir şeyler bakarsınız?"

"Olur Enes bu kıyafetle bir gün daha kalamam." Hep birlikte gülmeye başladık ve Avcılar'da alişveriş merkezine girdik. İlk kıyafet almak için mağazaya geçtik. Girdiğimiz ilk mağaza da rahat bir şeyler bakmaya başladık benim ve Şefika'nın beğendiklerimizi alıp soyunma kabinine girdik

En sonunda son denediğimiz kıyafetler kaldı diğerlerinin parasını ödeyip magzadan çıktığımızda Berk ve Enes'in yanına yemek katına çıktık. Bizi görünce 'Hele şükür' çektiler ikisi de biz gülmeye başladık. Şimdi yemek zamanı bu olaylar alışveriş karnımı çok acıktırdı. Ben her zaman aç olabilirim emin olamadım şimdi.

Şefika'nın anlatımı.

Enes'le kahve içtikten sonra sahaftan çıktık. Aşağıda Berk ve Eda bekliyordu. Arabaya bindiğmizde Eda uyuyordu. Galiba dün akşamki gördüğü rüyadan sonra düzgün uyuyamamıştı ne zaman geçecek bilmiyorum ama zaman lazım. Her şey zamanla bu da geçecek. Her yağan yağmurdan sonra illa gökkuşağı çıkar. Bir insan hata yapmadan hiçbir şey öğrenemez. Yada o acıları bir kez yaşadıysa, ikinci kez asla yaşanmaz, ama bu dünyada ne olacağımızı bilemeyiz. Eda'yı uyandırıp alışveriş merkezine gittik.

Alişveris bittikten sonra Enes ve Berk yemek katında bizi bekliyordu onların yanına çıktık. Bizi görünce Berk'in kaşları çatıldı. İkimiz de birbirimize baktık acaba açıkta bir şey mi var diye. Yoktu da her zaman giydiğimiz kıyafet yada onlara değişik gelmişti. Yemekleri seçip gelmesini beklerken, ,

"Buradan sonra eve mi gidelim, yoksa sahile mi? Hava da kararmış hem manzara izlersiniz, hem de temiz hava alırsınız. Eğer yorgunsanız eve gideriz size kalmış." İkimiz de olur diye kafa saladık. Yemekler gelince hepimiz yemeğe odaklanmıştık. Daha doğrusu konu açmaya çekinmiştik. Yemekler bitince hesabı ödeyip sahile geçtik.

Sahilde kayalıklara oturmuş denizi izliyorduk. O kadar sakin ve huzur doluydu ki, rahatlatıyordu insanı. Sanki içinde biriken tüm dertleri senden alıp götürüyor. Yerine bedelini hiçbir şeyle ödeyemeyeceğin salt bir huzur bırakıyor. Hiçbirimiz konuşmuyorduk. Herkes huzuru farklı yaşar çünkü. Enes konuşmaya başladı. "Size bir hikaye anlatmamı ister misiniz?" Hepimiz "Olur" dedik.

Mutluluk hikayesi...

Hikaye bu ya hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya koyulmuş. Ne yaptıysa da mutluluğu yakalayamamış. Kimden yardım istesem diye düşünürken, uzak bir diyarda, zengin bir bilgeyi önermişler. Bu bilge aklı, bilgisi ve malı ile ün salmış birisiymiş. Kim yardımına gelse sorularına cevap verip derdine derman bulmadan geri göndermezmiş.

Bu bilgeden yardım istemeye, mutluluğun sırrı nedir diye sormaya karar vermiş. Uzun bir yolculuktan sonra bilgeyi bulmuş, ancak kapısında derdine derman arayanlardan oluşan çok uzun bir kuyruk varmış. Bilgenin gerçekten sorusuna doğru cevap vereceğine inanmış, beklemeye başlamış.

Sonunda sıra ona da gelmiş ve bilgeye "Mutluluğu nasıl yakalarım?" diye sormuş. Bilge bu soruyu cevaplarsa sıradaki diğer insanların beklemekten sıkılacağını düşünmüş, adamlarından bir kaşık istemiş ve içine iki damla yağ damlatmış sonra demiş ki:

- Sarayımın her yerini gez ve sonra tekrar gel ama sarayımı gezerken yağı dökmeden bu kaşığı ağzında taşıyacaksın.

Adam sorusuna hemen cevap alamadığı için biraz şaşkın, "Tamam" demiş, sarayı gezmiş gelmiş. Bilge bakmış yağ hala kaşıkta, demiş ki:

- Aferin yağı dökmemişsin güzel, peki sarayımın güzelliklerini anlat bakalım, sarayımda neler gördün?

Adam yağı dökmeyeceğim diye uğraşmaktan pek dikkat edememiş, bir şey diyememiş. Sonra bilge:

- Olmadı, yağı dökmeden, kaşığı tekrar ağzında taşı, bu sefer sarayımdaki güzelliklere dikkat et, sonra tekrar gel.

Adam ne yapalım deyip tekrar kabul etmiş. Her yeri gezmiş, bu sefer sarayın güzelliklerinden çok etkilenmiş. Sonra ağzında kaşıkla yine bilgenin yanına gelmiş. Bilge sormuş:

- Sarayımın güzelliklerini gördün mü? Anlat bakalım.

Adam bu sefer hayran kaldığı güzellikleri anlatırken bilge onun sözünü kesmiş ve demiş ki:

- Güzel, peki, ama yağ nerede?

Adam sarayı hayran hayran dolaşırken yağı tamamen unutmuş, utana sıkıla bilgeye demiş ki:

- Şey... yağı dökmüşüm.

Bilge bizimkine anlamlı bir bakış atmış ve demiş ki:

- Mutlu olmak için hayatın bütün güzelliklerini yaşamak, tadını çıkarmak ve hayatın getirdiği sorumluluklara, kaşıktaki yağ gibi sahip çıkmak gerekir.

Adam mutluluğun sırrına ulaştığı için sevinmiş, bilgeye teşekkür etmiş ve bilgenin huzurundan ayrılmış."

Hayat akarken, iş yerinde başarılı olmak ama hayatın sadece işten ibaret olmadığını bilmek, sevdiklerinle gülüp oynamak, vakit geçirmek ama geçim sorumluluğunu ihmal etmemek. Mutlu insan, daha nice güzellikler ve sorumluluklar içinde hayat cambazı olarak dengeyi bulandır.

----------

Anlatılan hikayeden herkes kendi kabına sığan kadar ders alır. En büyük payı alan Berk oldu. Hikayeyi dinledikten sonra biraz da dış dünyayı görmesi gerektiğini anladı. Kendi kurduğu dünyayı yıkmasının zamanı gelmişti. Belki öyle yaparsa güzel şeyleri bir nebze de olsa görme şansı olurdu. Farkına varmıştı yaptığı hatanın. Bugünkü konuşmalar birbirilerine güvenmelerini sağladı ve artık farkındaydı karşısında duran tüm engelin kalktığının. Boğulduğu düşünce girdabıyla eve geldiklerini bile fark etmedi. Kendi dünyası daha kalabalıktı şimdi. Eski hatalarını tüm çıplaklığı ile görüyor ve yeniden yapmayacağı için sözler veriyordu kendine.

Babamın bir sözü aklıma geldi "Dimdik ayakta duran kadınlardan korkma ama ayaklarının üstünde duramayan kişiden kork. Çünkü onlar insanın canını çok acıtıyor."

Anlamadan dinlemeden Eda'ya yaptıkları geldi aklına. Kendine kızma zamanıydı şimdi. Bir şeyin de farkına varmıştı. Hiçbir şey yapmadığı halde dinlemeden yargılaması, yada sormadan kafasında kurduğu senaryolar yanlıştı. Bu yüzden gelmişti buraya. Kendisi ile yüzleşmeye. Bir yandan kendisine kızıyor, bir yandan da iyi oldu, yoksa bu hale gelemezdik diyor. Eda ile şimdiden kurduğu hayaller süsledi gecesini. İkisi de geçmişi bırakıp önlerine bakmalıydı.

Kendisine itiraf zamanıydı. "Onun yanında huzur dolu oluyorum. Gözlerine bakınca bütün gün konuşmasını bile dinlerim." diyerek gülümsedi. Aklına gelen bir anı ile silindi tebessümü, ama hemen aklından sildi. Çünkü artık yanında Enes, Eda ve Şefika var, yalnız diğili. Geçmişi geçmişin sularında bırakarak izledi geçenin sessizliğini. Onun gibi tamamlanmış hisseden kadından habersiz bekledi orada.

------

Merhaba arkadaşlar nasılsınız?

Yeni bir bölümle karşınızdayım. Bu bölüm biraz duygular ve geçmiş dedim)) Umarım beğenirsiniz.

Bu defa soru bırakmıyorum buraya. Soruların sizden gelmesini istiyorum. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum

Keyifli okumalar

 

Loading...
0%