@mavibirhayal22
|
Eda'nın anlatımı. Büyük bir oyundan ibarettir hayat. Oyunun ana kahramanı da sensin, yan oyuncuları da. Hem tüm seçimler sana ait, he de hiçbir seçim senin değil. Bir bakarsın arkanı çevirip tüm karanlıklar bir toz bulutu olmuş havada oradan oraya savrularak hayatından uzaklaşmış, yerine günşeli bir baharı bırakmış. Kalakalırsın olduğun yerde. Bu benim mi hayatım diye düşünürsün. Vakti zamanında görmediğin ama senin en mutlu yanların bir fotograf karesi gibi orada sana gülümsüyor. Kendine kızmayı bırakıp önüne döndüğün zaman geçmişte içinden çıkamadığın tüm karamsarlıklar tam karşında duruyor. Vesvese en öne geçerek güneşi görmene engel oluyor. Hani dedim ya bir bakarsın tüm seçimler senin diye. Karamsarlık ve vesvese bu defa izin vermez. Öyle bir ruhuna işlerler ki, kendini bile göremez hale gelirsin. Tüm hayatını korkularının eline teslim edersin. Ruhun diz çöktüğü, her şeyden vazgeçtiği an sanki bir yerden tokat yemiş gibi irkilirsin. Elini bıraktığın ruhunun elinden sıkı sıkı tutarak kaldırırsın düştüğü yerden. Kendine geç kalmadan dimdik durursun her şeyin önünde. Çünkü bilirsin: bir defa kendine geç kaldığın zaman bir daha asla sen, sen olamazsın... Hayır hayır..... Yataktan sıçradım. Yine kabuslar, uykusuz günler başlamıştı. Şefika'yı rahatsız etmeden yataktan kalkıp bir bardak su içip balkona doğru gittim. Berk elinde kupa balkondaydı. İkimiz de birbirimizden korkmuştuk. Galiba onuda uyku tutmadı, ve ya kabus görmüştü. Balkondaki sallanan salıncağa oturdum. Hava biraz serindi. Berk üşüdüğümü gördüğünde köşede duran battaniyeyi alıp ikimizin üstüne örttü, beni biraz daha kendine çekip sıkıca sardı. Kafamı göğsüne koyup dışarıyı izlemeye başladım. Hayat o kadar acımasız ki, iyilik bile yapsan karşılığını sana vurulan ağır darbeyle alırsın. Bir insana kendinden fazla değer vermeyeceksin. Eger verirsen o değerle kaybolursun. Yine birine sığınmaya başladım. Yaşadıkların ağır geldiği zaman birine sığınma ihtiyacı duyarsın. Kendine güvencin artıyor, ama bir yandanda onu kaybetme korkusu sarıyor tüm benliğini. Berk'in neden böyle olduğunu şimdi daha iyi anladım. O çektiği acıları anlatınca benim acılarım onun yanında az kalıyor. Benim bunu öz ailem yapsaydı işte o zaman bende aynı Berk gibi olurdum. Tamam üvey ailemdi ama ben onları öz ailem gibi sevdim. Ama onlar canımı yaktılar. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı.. Sabah üşüyerek gözlerimi açtığımda ben ve Berk balkonda uyumuşuz. Berk'in battaniye hiç üstünde yoktu. Koluna dokunduğumda buz gibiydi. Benim yüzümden hasta olacak. Yanına oturmak yerine içeri geçelim deseydim böyle olmazdı. Telefonu görünce elime alıp saate baktığımda sabah dokuza geliyordu. Biz kaç saattir böyle uyuyoruz? "Berk hadi uyan hasta olacaksın." Uykulu gözlerle bana bakmaya başladı. Uykuluyken gözleri içe çökmüş, çekik gözlü olmuş, hafif uzamış sakalları, dağınık şaçları o kadar tatlı görünüyordu ki onlarla oynamamak için kendimi zor tutuyordum. Birden beni kendine çekip sarıldı "Biraz daha uyuyalım." Bu salağın hasta olma niyeti var galiba. "Kalk hadi zaten geceden beri üşümüşüz bak birde öksürüyorsun hadi kalk." Salıncakta biraz toparlanıp "Tamam" dedi. İkimiz de kalkıp içeri geçtik. İçerisi sıcacıktı. İlk mutfağa gidip ballı sıcak süt yaptım yoksa hasta olmamız garanti. "Al bakalım iç şunu biraz da olsa iyi gelir." "Bu ne?" Bir elimdeki bardağa, bir bana bakıyordu. Oradan bakınca neye benziyor acaba? "Ballı süt boğazına iyi gelir." Bardağı elimden alıp "Kahvaltıyı dışarıda yapalım mı? Açık havada ne dersin?" "Benim için sorun değil, önemli olan Enes ve Şefika onlar ne der bilemem." "Tamam hadi onları uyandırıp soralım. Kabul etseler vakit kaybetmeden üstümüzü değiştirip çıkalım. " İyi olurdu aslında. Ne kadar sevmesem de özledim bu şehri. Ama Konya bir başka huzur veriyor. "Tamam o zaman." Deyip odaya doğru adımladım. Odaya gittiğimde çoktan uyanmış, banyosunu yapmış, saçını taramaya çalışan bir kişi duruyordu. Her zamanki gibi gidip arkasına geçtim. Elindeki tarağı alıp saçını taramaya başladım. Saçlarını dağınık örgü yaptıktan sonra yanına oturdum. Bu sırada ikimiz de hiç konuşmamıştık. "Erkencisin bugün? Kahvaltıyı dişarda yapalım diyoruz Berk'le sorun olur mu?" Başını hayır anlamında sallayınca konuşmaya devam ettim. "Tamam o zaman ben de bir duş alıp üzerimi giyineyim sonra çıkalım olur mu?" Yine başını evet anlamında salladı. Bir şey olmuştu ama ne? Diğerlerini bekletmemek için üstelemedim ama yalnız kalınca ifadesini alıcaktım. Kendimi banyoya attım. Sıcak su iyi gelmişti. Üzerimi giyindikten sonra hafif makyaj yapıp, saçımı da dağınık örgü ya Odadan çıktığımda erkeklerde hazırdı. Hep birlikte evden çıktık. Enes güzel yeşillik manzaralı bir kahvaltı yerine getirmişti. Temiz hava iyi gelmişti ama ben ve Berk aralıklı öksürüyorduk. E tabi tüm gece balkonda yatarsak cezası bu olur. Şefika bana baksa da bir şey yok diyerek kapatıyordum. Yemekten sonra hesabı ödeyip mekandan çıktık, şimdi nereye gitsek diye düşününüyorduk. Hep yapmak istediğim bir şey vardı. Enes'e yaklaşıp sadece onun duyabileceği sesle fısıldadım. O da tamam dedi ve yolculuk başlasın. Küçük ama şirin bir dağ başına gelmiştik biraz temiz hava ve gürültüden kurtulmak, kafa dinlemek için güzel bir yerdi. Hepimiz arabadan indiğimizde Berk ve Şefika benle Enes'e bakıp "Burası çok güzel" dediler. "Konya'ya dönmeden böyle güzel bir iki gün kafa dinlemek bize iyi gelecek." İçeri geçtiğimizde evi dolaşmaya başladık. Önceden küçük bir pilan yaptığım için arabaya bir iki parça kıyafet koymuştum. Odalara baktıktan sonra eşyaları dolaba yerleştirip salona geçtik. Buraya gelene kadar akşam olmuştu. Yemek yedikten sonra şöminenin başına oturduk. Dağ evi olduğu için hava serindi. Şömineyi yakmıştık. Karşıda gitar vardı ve Şefika bir ona bir de bana baktı şarkı söylememi istiyordu. Ama ben buna hazır mıyım bilmiyorum? Bir kere Berk'in yanında söylemiştim. Enes'te yabancı değil, sanırım yapabilirim. Kafamı sallayıp minderden kalkıp gitarı aldıktan sonra tekrar yerime oturdum. Berk bana bakmaya başladı. Ona aldırmayıp çalmaya başladım.. Dursun geceler aaah olmasın sabahlar Gözlerim senle açılmıyorsa... Yansın yer yüzü, ters dönsün gökyüzü Umrumda değil bu gece Belki az sevdik belki yalandı Belki de bu bitirdi bizi aaaahh Yalaaanmış, değiiilmiş Ne farkeder ki senin beni sevmen Onca düş, onca hayal sebepsiz de severim Göz görmeyince gönül katlanmıyor artık Ne kadar acı, bilemezsin ama gelmesen de beklerim. Gözlerimden bir iki damla yaş aktı ama kimse görmesin diye hemen sildim. Buraya tatile gelmiştik. Geçmişin beni üzmesine izin vermeyeceğim. Artık mutlu olma zamanı. Her şey geride kaldı şimdi yeni bir başlangıç ve yeni insanlar olacak hayatımda. Geçmişte olan hepsi artık geride kaldı. Bir daha tekrarlanmasına izin vermeyeceğim. Ayağa kalkıp lavaboya gittim biriken göz yaşlarım sel olmaya başladı. Duyulmasın diye hıçkırıklarımı bastırdım elimle. Göz yaşları asla susmadı. Yüzümü yıkayıp yatacağım odaya geçip üstümü değiştirip yatağa girdim. Kendimi uykuya teslim ettim. Belki geçer diye... Berk'in anlatımı. Enes bir yere sürdü arabayı. Nereye gideceğimizi söylemedi. Bir kaç saat geçtikten sonra bir dağ evine gelmiştik. Sesiz sakin tam da kafa dinlemelik bir yer. Yemekten sonra şömine başında sessizliği dinliyorduk. Herkesin sessizliği, huzuru başka. Benim huzurum karşımda oturuyor. Bir süre sonra Şefika Eda'a baktı bir şey anlamasam da aradan bir kaç dakika geçtikten sonra Eda ayağa kalkıp köşede duran gitarı alıp yanımıza tekrar oturdu. İlk bir iki kere gitardan bir şey çaldıktan sonra başladı şarkı söylemeye. İlk kez duymuyorum bir kez daha o güzel sesinden duymuştum şarkı ama o başkaydı şimdi başka. O kadar narin söylüyordu ki kendimi ona bakmaya kaptırmışım. Biz ne zaman böyle iç içe olmuştuk? Bana her şey bir rüya gibi geliyor. Uyanmaktan korktuğum, ya kaybedersem diye kendimi yediğim güzel bir rüya. Bu rüya değil biliyorum gerçekti. Birgün böyle bir şey olacağını hiç düşünmezdim. Ben ve bir kadına güvenmek, onu kendimden bile sakınmak. Bu bana bir rüya, bir hayal gibi geliyor. Uyanmaktan deli gibi korktuğum bir rüya. Eda'nın gözünden yaş gelmeye başladı. Hemen sildi ama ben gördüm. Keşke unuttura bilsem onu sarsan geçmişini. Biliyorum, geçmişi olmayan birisinin geleceği de olmaz. Ama insan her aldığı yarada o geçmişi silip atmak ister. Şarkı bitince Eda kalkıp lavaboya gitti. Şefika kahve yapmak için mutfağa geçti. Enes'te ona yardıma gitmişti. Eda hala gelmemişti. Yanına gitsem mi? Kararsız kalmıştım. Yok böyle olmayacak en iyisi bakmak. Kalkıp lavaboya gidip kapıyı çaldım ama ses yoktu. Yine çaldım ses yoktu. En sonunda dayanamayıp kapıyı açtım ama Eda yoktu. Nereye gitti şimdi bu. Odanın kapısını açtığımda yatakta uzanmış uyuyordu. Sesizce yanına gidip oturdum. Yavaşça dokunmaya kıyamadığım saçlarına dokundum. Hafif eğilip saçlarından yayılan cennet kokusunu soludum. Şu an zaman dursun isterdim. Hiç usanmadan, yorulmadan onunla böyle kalmak isterdim. Aklıma babamın anlattığı bir hikaye geldi, "Oğlum sen gülü mü seversin yoksa dikeni mi?" Biraz düşündükten sonra "Tabi ki, gülü severim baba." "Neden diken değil de gül oğlum?" Soruncaya kadar hiç düşünmemiştim aslında. Elimi kanatan diken yerine, kokusuyla mest eden gül demiştim. "Çünkü gül güzel kokuyor güzel görünüyor, ama diken öyle değil ne güzel kokuyor ne de güzel görünüyor. Sadece dikenleri canımızı acıtıyor." "Bak oğlum ilk dikeni sevmek gerekir sonra gülü. Çünkü dikeni ilk seversen bütün acılara razı gelirsin ve sonra gülü seversin, gülü seversen o gülün güzelliğine ve kokusuna bağlanırsın. Ama bir gün bir şey olur, o gül sana hiç hazır olmadığın anda dikenlerini batırır ve canını acıtır. Yanı ilk dikeni sev oğlum sonra gülü sev." Babamın bu sözü beni çok etkilemişti. Küçük kalbim ilk dikeni seveceğine dair söz vermişti. Oysa bilmiyordu o zamanlar bizi en çok yaralayan geçmişin bir diken olacağını. Odadan sesizce çıkıp Enes'le kalacağımız odaya girdim. İki tane tekli yatak vardı birisine kendimi atıp tavanı izlemeye başladım. Nereden nereye derler ya önceki hayatın ne kadar berbat olsa da, asla şimdiki hayatınla kıyaslamayacaksın. Yoksa o hayatın da berbat olur. Üstümü değiştirip uyumayı tercih ettim. ------- Enes bu güne kadar bu kadar huzurlu hissetmediği bir kadının varlığı ile kendi duygularıyla baş başa kalmanın mutluluğunu yaşıyordu. Bir yanı haram sevdadan uzak dur dese de, diğer yanı helal olacak bir sevda için vazgeçme diye telkin ediyordu. yaşadığı araf sonu bilinmeyen bir yolculuğa çıkarıyordu onu. Diğer yanını dinleyerek sevdiği kadın ile bir anı paylaşmak ve arkadaşının kendisi ile baş başa kalıp ne yapacağına karar vermesi için mutfağa geçti. Kendisine kahve yapan Şefika Enes'i görünce sormadan bir bardakta ona yapıp masaya bıraktı. Kendi kupasını alıp camın önünde dışarı izleyen ve sessizliğin içinde kaybolan kadını bir süre izledikten sonra onu rahatsız etmemek için kupasını alarak salona geçti. Ama bir yanı mutfağa geçmesi için savaş verdi. Aradan geçen kısa süre sonra mutfağa geçti, ama Şefika yoktu. Salona geçmedi emindi. Geçse görürdü. Diğer odalara salondan geçiliyor. O zaman nereye gitti ki? Aralık olan mutfak kapısından dışarı çıktı, ama ortalıkta kimse görünmüyordu. Hava iyice kararmıştı. Buraları tanımıyor nereye gidebilir ki? Aklında dönüp dolaşan sorular ile ne yapacağını bilemedi. Etrafı iyice aradı, ama yoktu. Eve dönüp diğer odaları da kontrol etti, ama kendi kalacakları odadan başka hiçbir yerde yoktu. Eda'nın kaldığı odanın kapısını tıklattı dayanamayarak, "Eda bir bakabilir misin?" "Efendim Enes bir sorun mu var?" "Şefika odada mı?" "Hayır da neden soruyorsun?" Nasıl diyeceğini bilemedi o an. Ensesini eliyle ovup "Şefika yok. Mutfak kapısı açıktı. Dışarı çıkmış sanırım ama Dışarıyı aradım bulamadım," "Ne? Ne demek Şefika yok?" |
0% |