Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Küçük bir adım.

@mavibirhayal22

Eda'nın anlatımı.

Her insan kalbinde bir korku taşır. Doğduğu günden beri büyüyen bir korku. Her gün biraz daha büyüyerek yüreğine sığmaz hale gelir zamanla. Yavaş yavaş ruhuna sızmaya başlar. Nasıl ve ne zaman ruhuna sızdığını fark etmezsin bile. Bir bakarsın ruhunun tüm zerresini kaplamış, geriye senden küçük bir iz bile kalmamış.

Önce kaybetme korkusu yaranır. Sevdiğin birisini, bir eşyayı, yada bir hayvanı. Neyi seviyorsan onu kaybetme korkusu ile karşı karşıya gelirsin. Çünkü sevmeden önce kalbine onu kaybetme tohumu serpilir. Sevmeye başladığın her gün o da büyümeye başlar. Dönüp kalbine baktığında fark edersin ki, korkun sevginin önüne geçmiş. Kaybetmekle karşı karşıya gelmeden korkun yüzünden onu kaybetmişsin bile.

İkinci bir korku ise sevme korkusudur. Küçük kalbin büyüdükce sevmek ister. Önce ailesindekileri sevmek ile başlar. Sevgi olmadan kalp atmayı bilmez çünkü. Sen büyüdükce sevdan da büyüyerek ailen dışında birilerini daha sevmeye başlarsın. Tam olarak o zaman büyümeye başlarsın.

Ama seni en çok büyüten aşık olduğun zamandır. O bambaşka. Şimdiye kadar kalbin atmayı bilmiyormuş gibi atmaya başlar. Bazen elini kalbine koyup "Onu görünce bu kadar hızlı atma kalbim. Benim kalbimsin onun için bu kadar kendini yıpratma!" dersin. Ne fayda. Seni dinlemez kalbin. Çünkü ilk defa aşkla tanışan kalbin kaldıramaz bu kadar sevmeyi ve onunla bölüşmek ister. İster istemesine de, asıl mesele o seni ister mi?

İşte korku bu zaman gelir yerleşir ruhuna. "Acaba" ile başlayan cümleler sıralar önce ruhun. Sonra bir bakmışsın aldığın nefes bile korku kokuyor. En büyük kaybetme korkun ile yüzleşirsin. Onu kaybetmemek için susmayı seçersin. Oysa aşık susarsa ölür. Kavuşamazsa ölür. Sen onu kaybetmemek için sustuğun her an kendini kaybederek ölürsün. Çünkü sevdiğini söylemeyi bilemeyen kaybeder. Korkun gerçekleşir.

"Enes ne demek Şefika yok? Şaka yapıyorsanız çok kötü olur." Korkudan ellerim titremeye başlamıştı. Ya ona bir şey olursa?

"Şaka yapmıyorum. Şaka yapacak konu değil. Dışarı baktım ama bulamadım." Sesime Berk odadan çıkmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Odaya dönüp telefonumu aldım. Nereye giderse telefonu yanında olur. Yengesi sık sık aradığı için telefonu olmadan diğer odaya bile geçmez. Bir kaç defa aramama rağmen açmamıştı. Telefonun sesi evden gelmiyordu. Hep birlikte dışarıya çıktık. Telefonu çaldırmaya devam ediyordum. Ormana doğru yaklaşınca telefonun sesi gelmeye başladı. Bizimkilere seslenip oraya koşmaya başladım.

Ses bir kuyudan geliyordu. Tefenonun ışığını aşağı tutunca onu orada gördüm. Sesime Berk ve Enes gelmişti. Şefika'yı görünce Enes eve koşup ip getirmeye gitti. Bir kaç defa seslenince kendine gelmiş, beni sakinleştirmeye çalışmıştı. Kıyamam kuzuma bu halde bile beni düşünüyordu.

Enes gelince Berk aşağı inip sırtına alarak yukarı çıkardı. Hem sarılıp, hem azarlamaya başlamıştım. "Seni öldürürüm biliyorsun değil mi? Gündüzü elinden alan mı var da gece çıkıyorsun. Hadi çıktın neden yalnız çıkıyorsun ki? Ya sana bir şey olsaydı? "

"Tamam kuzum sakin ol. Bak iyiyim. Bir şeyim yok. Sadece kolum ağrıyor o kadar. Bahçeye hava almaya çıktım, ama bir sincabın ayağına ip takıldığını görünce dayanamadım. Arkasından buraya kadar gelmişim. Tam geri dönüyordum ki karanlıkta bastığım yeri göremedim kuyuya düştüm." Hala sincap diyor ya.

Hep birlikte eve geçmiş koluna pansuman yapmıştık. Dal batmıştı koluna. Neyse ki, başka bir şey olmamış. Bir ağrı kesici içerek uyumuştu. Kaybetme korkusu çok ağır gelmişti. Benim yüzümden zarar gelseydi dayanamazdım. Onu kaybetmeye dayanamazdım. Daha 6 yıl oldu tanışalı ama sanki tüm hayatım boyunca yanımdaymış gibi. Tek ailem o. Nasıl dayanırdım ona bir şey olmasına. Sımsıkı sarılarak uyukuya daldım.

İki günlük tatil hepimize iyi gelmişti. Başta kötü başlasa da iyi geçmişti. Şimdi hep birlikte Konya'ya dönüyorduk. 4 gündür biriken işler bizi bekliyordu. Aslında bir haftalık diye plan yapmıştık ama Şefika'ya gelen telefonla kısa yapmak zorunda kaldık. Ay sonuna yeniden Azerbaycan'a dönmesi gerekiyor. Ve bu sürede en azından yarısını bitirmesi lazım. Bana kalsa hiç gitmesin derim. Orada bir işi var ve işine aşık birisi.

Akşama eve dönmüş, kendimize bir kahve yaparak koltuğa geçmiştik. Yemeği hep birlikte dışarıda yediğimiz için aç değildik. Yarın erken kalkacaktık. Kahveler biter bitmez odaya geçtik.

Sabah kalktığımda Şefika çıkmış, dolaba küçük not yapıştırarak haber vermiş. Ben de yalnız kahvaltı yapmayı sevmediğim için hazırlanıp işe geçtim.

Şefika'nın anlatımı

Huzurun sözlük anlamı ne bilmiyorum, ama benim için huzur kendimi özgür hissettiğim andır. Gözünü kapatıp içine çektiğin havada yaşadığını hiss etmektir. Konya sokakları bana huzuru aşılayan tek yer diyemem. Ama ruhumun özgür kaldığı yer diyebilirim. Her insanın doğduğu ve ait olduğu yer vardır. Ben çok uzakta doğsam da, ait olduğum yer bu sokaklar. Yıllarca rüyama girende bu sokaklar. Ne gariptir ki, yıllardır adım atmaktan korktuğum yer de bu sokaklar.

Ağır adımlarla Konya sokaklarından geçerek hocamın saklı mabedinin önüne geldim. Sabah erkenden hocam aramıştı. Neden çağırdığını bilmiyorum. İlk önce dergahtan el yazmanın nüshasını çıkarmam gerekiyor.

Kapıdan içeri girince adım atamadım olduğum yerde kaldım. Beni durduran neydi onu da bilmiyorum. Çöktüm duvar dibine. Çocukluğum geldi gözümün önüne. Büyüyemediğim, çocuk kaldığım o anlar geldi. Ne zaman ağladım bilmiyorum. Ta ki daldığım rüyadan müziğin sesi kesilinceye kadar.

Kalktım yerimden, yavaş adımlarla çıktım oradan. Nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm. Önüme çıkan parkta oturup devam ettim ağlamaya. Bir gölge belirdi önce. Sonra yanıma oturan birisi. Tanımıştı kalbim onu.

"Konuşamazsın bazen. Dilin susar, ama kalbin bağıra bağıra konuşur. Duyan olmaz.. Seni senden başka duyan olmaz. Bazen konuşmak istersin ama anlayan birisi olmadığı için susarsın yine. Dökülür kelimeler gözlerinden birer birer. Seni senden iyi bilen yoktur çünkü. Susma, bırak anlatsın gözlerin. Dilin sussa bile gözlerin asla susmaz bunu unutma. Ama konuşmak istersen seni dinleyen birisi vardır emin ol." Söyledikleriyle daha çok ağlamaya başladım.

"Teşekkür ederim. İyi geldi. Neden ağladığımı ben de bilmiyorum ama sanırım uzun ince bir yolda olduğum gözümün önünde canlandı. İyi oldu aslında rahatladım biraz." Sustum sustu.

"Dün konuşmanıza kulak misafiri oldum. Erkek arkadaşın sorun çıkarıyor sanırım." O kadar ani oldu ki, ne zaman ona döndüm hatırlamıyorum.

"Kim sorun çıkarıyor anlamadım?" Ona bakmamdan rahatsız olduğunu anlamam için yerinde hafifçe kıpırdandı. Kafamı önüme çevirdim.

"Dün Eda'ya anlatıyordun Cengiz rahatsız oluyor burada kalmama diye. Onu diyorum istersen hocam konuşsun diyecektim." Ha ben de diyorum ne diyor ya. Rahatladım valla. Bastım kahkahayı.

"Ben de diyorum ne diyorsun ya. Erkek arkadaşım yok. Cengiz kuzenim, aslında daha fazlası kardeşim diyebilirim. Beni tek gören. Bir bakışımdan derdimi bilen. Burada kalmama kızıyor. Yanlız bir başıma olduğumu düşünüyor. Ama güzel bir ailem var burada onu anlaması birazcık zor." Diyerek tebessüm ettim.

"Biraz özel ama sorabilir miyim?" Ne soracağını merak ettim.

"Tabi ki sorabilirsin."

"Sevdiğin birisi var mı? Neredeyse bir aydır birlikteyiz ama daha tanımıyoruz seni. Yani Eda hariç tanımıyoruz." Haklı aslında. Ben kendimi başkasına anlatmayı sevmem. Beni tanımak isteyen yavaş yavaş ona karşı tutumumdan tanır anca. Sanırım onlara karşı fazla tutumlu davrandım ki, beni bana soruyor kendi aynasına sormak yerine.

"Haklısın. Kapalı kutu olmayı seviyorum aslında. Anlatmak yerine gördükleri kadar tanımalarına izin veriyorum. Sevdiğime gelirsek yok. Sevdiğimi sanırdım. Onun da sevdiğine inanırdım. Ta ki kaza geçirinceye kadar. Babama yaptıkları gibi bana da suikast düzenlendi. Bir ay komada kaldım. O kısmı anlatmayı sevmiyorum, benim için zor geçen bir dönem oldu. Ailemin bir hain saldırıya mahkum olduklarını o zaman öğrenmem ağır geldi.

Uyandığımda başkasıyla sevgili olduğunu öğrendim. Asıl dokunan söylediği yalan oldu. Güya benim beyin ölümüm gerçekleşmiş o yüzden başkasıyla sevgili olmuş. Seven insan bir ay yas tutmaz mı ya. O yüzden 7 yıldır kimseye güvenmedim. Öyle yaklaşanları bir şekilde kendimden uzak tuttum. Seven sevdiğini yarı yolda bırakmaz ben bunu öğrendim hocamdan. Ha eğer karşıma beni gerçekten sevdiğine inandığım birisi çıkarsa kabul ederim."

"Her şerde bir hayır vardır. Komaya düşmen seni yalnış kişiden uzak tutmuş. Diyorsun ya uzak tutuyorum bu iyi, ama yakınına bırakmazsan bilemezsin. Bu harama yaklaş demek değil ama bir tanı demek." Baktım sessizce.

"Sen?" Yeterli bir cümleydi anlayana.

"Beni anlayan olmadı. Yobaz denildi. Çoban denildi. Hatta dinime saldıran oldu. İslam bu değil denildi. Sustum. Elbet beni ben olarak seven çıkar diye. Sevdim bir kere. Öyle gönül eğlendiren birisi değilimdir. Az da olsa tanıdın. Beni öyle yetiştirmedi babam. "İnsan bir defa sever sevdiğine sahip çık" derdi. Bende öyle yaptım. Üniversite zamanı iki yıl uzaktan sevdim. Ağır başlı bir kızdı. Hep elinde kitap olurdu. Bu yönüne aşık oldum sanırım." Yüzünde farkında olmadan hafif ama kırık bir tebessüm oluştu. Ben o tebessümde bir çocuğun intiharını gördüm.

"Son sene topladım cesaretimi çıktım karşısına. Anlattım duygularımı. Edebim el vermez yüzüne bakmaya. Kıyamıyorum ki bakayım. Uzun süre baktı yüzüme. Sonra ayağa kalkıp 'Senin gibi yobazı sevemem.' diyerek gitti. Ogün son oldu. Bir daha kimseyi kalbime alamadım. İzin vermedim beni tanımasına. Yaklaşık 6 yıl geçti ama izi kaldı. Kimse de görmek için çabalamadı. Parmakla gösterdiler hep. "Aa yobaz" diyerek. Oysa aşk bu, yobazlık değil. Aslına bakarsan ne söyledikleri hiç umrumda olmadı. Beni seven ve gerçekten tanıyan zaten yanımda." Hafif yan dönerek "Sen beni gördün mü?" Ne cevap vereceğimi bilemedim. Sustum bir süre.

"Ben seni göremem. Senin izin verdiğin seni görürüm. Ayıp etmişler derim onlara. Saygı duyuyorum, hatta hayranım diye de bilirim. Dinine bu kadar sahip çıkman gurur verici. Bunu göremeyecek kadar körlerse gözlerindeki perdeyi ne yaparsan yap kaldıramazsın. Bırak istediklerini söylesinler. Sen kendini biliyorsan gerisi boş." Kızı saç baş yolasım geldi. Ki ben kim şiddet kim. Ne demek yobaz ya.

Seni seveni böyle bir kalemde silip atmak kolay zaten. Sonra gidip olmadık şerefsizlere aşık olup adam yok diyorlar. Al sana adam gibi seven. Edebinden başını kaldırıp bakmıyor be. Sen git seni aladatanı sev. Güzel sevenlerin çektikleri nedir ya? İlla değerini bilemeyen birine aşık olmak gerekir. Aşkın ateşinde yanmak için. Aşkta yanmazsan o aşk olmaz. Heves olur sadece. Cayır cayır yanacaksın ki ben aşık oldum diye bilesin.

Öyle bir acıdır ki aşk seni hem bulutların üzerine çıkarır hem de zamanla yok eder. İsmi de buradan gelmiyor mu. Arapça da aşk kelimesi anlamını "aşeka" isimli sarmaşıktan alır. Usulca sokulur sarmaşık ağaca. Sarıp sarmalar. Önce mutlu eder. Sonra ağacın özündeki suyu emerek onu kurutur. Zamanla geriye hiçbir şey kalmaz ağaçtan. Aşkta öyle değil midir? İlk sevginin varlığında kendini kaybeder, mutluluktan benliğine sığamazsın. Dört bir yanını saran mutluluğa o kadar teslim olursun ki, gözün kapanır geride kalan her şeye. Bir süre sonra gerçek aşkla tanışınca senden geriye sadece bir "hiç" kalır.

Yüzüne öyle bir tebessüm oturur ki, farkında bile olmazsın. Bir yanı buram buram aşk kokar, diğer yanı kırgınlığın simgesi olur. Buruk tebessüm lafı da buradandır belki de. Usul usul fısıldarsın kalbine: "Kızma ona kalbim. O bana beni sev demedi ki. Ben sevdim, sen yangısını yaşadın, ruhum bu acıyı sabırla sarıp sarmaladı. Şimdi nasıl çıkıpta beni neden sevmedin diyeyim? Neden ben değil de bir başkası diyeyim? Diyemem be gönlüm. Severken ondan izin istemedim ki, isyan ederken onu kapısını çalayım. Bekle acıyı veren sabrını da verir."

Bir süre sonra "Gözler kolay, önemli olan kalpteki perdedir. Asıl göz kalple görür. Sen kalbini kapatma lütfen." Ne dediğini anlamıştım, ama ben kalbimi kapatalı çok oldu bilmiyor ki. Hafif tebessümle baktım önüme. Sessizce kalktık oradan.

Binadan içeri girdiğim de elinde demlik hocam karşıladı. "Gel bakalım deli kız. Yeter bu kadar kaçtığın. Hoş ne kadar kaçarsan kaç bir işe yaramaz ama sen yine de kaçtım diye bilmek için kaç bakalım. Ama kalbine "Bir işe yaradı mı kaçmam?" diye sormayı unutma." Yüzümde oluşan muzur gülümsemeye bakıp basdı kahkahayı. Biliyor ya iyi bir şey çıkmayacağını.

"Aşk olsun hocam diyeceğim ama aşk olalı çok olmuş. Ne deliliğimi gördünüz canım. Azıcık manyaklıklar yapmış olabilirim o kadarcık. Deli diye abartmayalım şimdi." Birlikte gülmeye başladık. Üniversitede yaptıklarım geldi aklıma.

"Daha ne yapacaksın be. Hocayı sandalyeye yapıştırdın. Onu geçtim seninle dilsiz diye dalga geçenin çantasına hemstır koyarak koridorlarda kaçırtdın. Bir de ne deliliğimi gördün diyor. Sen sessiz sakin değilsin. Sevdiklerinin yanında çıkıyor deliliklerin." Adam haklı dağılın.

"Onları ben yapmıştım değil mi? Ama suç bende değil ki. Hiç kimse benim karşıma geçipte sevdiğim birisine hakaret edemez. Hadi bakalım kurtarsın seni matematiğin yapıştığın yerden. Beni oturduğum yerden Yunus Emre'm kurtardı. O kıza da az bile yaptım. Dua etsin böcek koymadım. Tertemiz misler gibi olan hemstırımı koydum." Bu delilikleri ben yapmıştım kabul ama kimse benimle sevdiğim şeyler hakkında hakaretle konuşamaz.

"Tamam manyak hanım bir şey demiyorum. Sen bana neden ağlayarak gittiğinin hesabını ver bakalım." Başımı hafifce egerek

"Bilmiyorum. Geçmiş geçtiği yerde durmuyormuş. Üflediğiniz eser beni yıkmaya yetti. Kabul ediyorum kaçıyorum. Kaçma sebibimi de biliyorsunuz. Size sığınmıştım. Utanmadan, çekinmeden size anlatmıştım. Ben yapamam hocam yeniden güvenemem. Verdiğim sözü çiğneyerek benliğimi yok sayamam. Beni ben yapan yaşadıklarım değil karakterimdir. Benden kendimi değiştirmemi istemeyin. Benden geriye bir şey kalmaz o zaman."

"Güzel diyorsun da bilmez misin aşk yoluna çıkanlardan geriye "Hiç" bile kalmamalı. Kendinle savaştasın çıktığın yolda. Unutma kazanan kim olursa olsun sen mutlaka kendinden bir şeyler kaybedersin. Sevgi bir cemre misali düşerse kalbe orada sen diye bir şey kalmaz. Hadi kalk çay koy soğudu çaylar." Doğru ya kalp kazanır bu savaşı, ya da akıl. Hangisi kazanırsa kazansın kaybeden benimdir bu yolda...

----------

Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız?

Nasıl buldunuz yeni bölümü?

Enes kalbinin kapılarını kendi dili ile açtı. Aynı dil ile de Şefika cevabını verdi. Peki sonrası nasıl olacak?

Şefika kendisi ile girdiği savaşta hocasının sözleri ile nasıl bir yol izleyecek sizce?

Yeni bölümde görüşürüz. Seviliyorsunuz)

 

Loading...
0%