Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Menfa

@mavibirhayal22

Merhaba arkadaşlar. Bu defa başa duyuru yazıyorum. Menfa benim ikinci kalem tecrübem. Benim için de yeri çok ayrı. İki kitap birbirisi ile bağlı.

Mert karakteri Menfa kitabının ana karakteri. İki kitabı sadece Mert birleştirmiyor. Şefika orada da bilmeden varlığından haberdar olduğu, ama kim olduğunu bilmediği birisine bilmeden yardımcı olacak. Geri kalanını söylemiyorum. Onu kitaba saklıyorum. Keyifli okumalar.

-------------------

Şefika'nın anlatımı.

Hayat her zaman bir ikilem üzerine kuruludur. Bir yanın her şeyi arkanda bırakıp gitmek ister, diğer yanın her şeye inat kalıp savaşmak. Kendi içinde büyük bir savaş içinde kalırsın. Kim kazanırsa kazansın, yine de mağlubu sensin bu savaşın.

Hani bir soru vardır ya, gitmek mi zor, kalmak mı? Bu sorunun cevabı insanlara göre değiştiği gibi girdiğin savaşın kazananı da değişir. Ben kalmayı değil, gitmeyi zor bulanlardanım. Bana göre kalmak kolay. Anılar sende kalır. Onlara sığınarak belki bir gün döner diye beklersin. Onun sana bıraktığı onca hayal sana ayağa kalkmak için umut ışığıdır.

Gitmek daha zordur. O raddeye gelene kadar sürekli kendinle bir savaş halindesindir. Gidersem ne değişecek? Gidebilir miyim? Ayaklarım gidiş yoluna adım atar mı? Nasıl ayağa kalkacağım? Gittiğim sokaklar bana yine onu hatırlatacak mı? Baktığım her yüzde onu görecek miyim? Onsuz ben ben olacak mıyım? Ve bunun gibi bir sürü soru daha aklının en ücra köşesinden çıkarak karşında dayanır.

Tüm bu sorularla savaşırsın ilk önce. Verdiğin her cevap başka bir soruyu doğurur. Bu zincirle baş etmeye çalıştıkca bir bakarsın sol yanın kırılacak bir parça daha bulamaz hale gelmiş. Bunu anladığın an tüm yalnızlığı, tüm hayal kırıklığını, tüm anıları, tüm acıları sırtına bir kambur gibi yükleyip kendini geride bırakarak gidersin.

Seni yargılayanlar 'Giderek her şeyi yıkıp gitti, seni burada böyle çaresiz bıraktı.' Ve bunun gibi daha bir çok cümle kurarak devam ederler yargı mahkemesine. Bilmezler ki, gidişin kavurucu ateşi yolcuyu kül eder de dumanı tütmez hale getirir. Siz gitmeyi bu kadar kolay sanırken, hangi kazanmaktan, hangi savaştan bahsediyorsunuz?

Kaçmak istiyorum kendimden. Geçmişimin tozlu sayflarında tutklu kaldığım için utanıyorum. Karşıma çıkan herkes aynı sanıyorum. Beni tanımadan yine benimle para için iletişim kurduklarını sanıyorum. Belki de bu yüzden birileriyle sosyal medya üzerinden iletişim kurmayı, ya da yeni birileri ile tanışmayı sevmiyorum. Zihnimin oyununda yenik düşüyorum.

Yıllardır özlemini duyduğum şehirdeyim. Buraya gelirken bile kendimle yüzleşmekten korkmuştum. Rüyalarımın boşuna olmadığının da farkındaydım. Enes'in evinde kaldığımız zaman da görmüştüm bir rüya. Uyandığım zaman fark etmiştim Enes'in tutmunu. Ve yine korkan ben kaçmayı tercih ettim. Bu güne kadar.

O kadar farklı bir insan ki, söylediği tek kelime binlerce cümleyle eş değer. Öyle süslü laflar söylemedi ama dediği tek bir cümle ile benden izin istedi. O an çok düşündüm. Hayır desem sönük kalacaktı. Onun beni anlayacağı şekilde hayır dedim. Dilim dedi, ama kalbim hala bana karşı isyanda. Büyük savaşın ortasında yalnız kaldım.

Kazanmak ve kaybetmek diye bir şey olmadığını ben biliyorum, ama kalbim ben kazanacağım diye bana karşı büyük bir cephe aldı. Kalbim kazanmadan durmayacak, ama ya ben? Ah kalbim, bunca yıl sessiz atarken neden şimdi bu hale geldin? Kendi düşüncelerime dalmışken Sille çayına vardığımı anlamam uzun sürmedi. Evde dayanamadığım için sokaklara çıkmıştım. Belki yürüyerek düşünürdüm. Benim gibi kendisini buraya atan birisi daha varmış.

"Onu unutmak istiyorum. Ne kadar tek taraflı aşk olsa da, içimdeki ses buna izin vermiyor. Ben onu ilk gördüğümden beri seviyorum, ama o beni görmüyor. Yada ben kendimi göstermek istemiyorum. Öğrenirse belki dalga geçer diye korkuyorum. Her defasında tam yaklaşıp tekrar kaçmak için delik arıyorum.

Hergün onu görüp bir şey diyememek, yüzüne, gözlerinin içine bakamamak çok canımı yakıyor. Neden mi o? Bilmem. Birini sevmek için bir bahanen olmaz ki. Bazen bir bakışı, bazen bir sözü, bazen de bir tebessümü yeter kalbinin onun için atmasına." Çok doğru bir cümle. Birini severken onun kaşı gözü değil, bazen tek bir hareketi, bazen de bir bakışı yeter.

"Ben neden onu sevdim bilmiyorum. Onun bir bakışını bile görmedim. En son ne zaman tebessüm etti? Çok uzun zaman önce. Bana bir tebessümü hiç olmadı ki. Görünmez birisiyim belki de. Hoş ne kadar var olsam bile o görmek istemediği sürece onun için görünmezim ya. En çokta bu yakıyor canımı..

Mert çok içine kapanık ve fazla kişi ile konuşmayı sevmeyen, derslerinde başarılı ve gözlemlediğime göre kitap okumayı çok seven birisi. Diğer çocuklardan çok farklıydı bana göre. Belki de bu yüzden başka kızlar onun peşini bırakmıyorlardı. Sinirlerim hep bozuluyordu. İyi ki Mert onlara bakmıyordu. Beni en çokta bu sevindiriyordu. En çok üzende bu ya.. Başkasına bakmadığı gibi bana da bakmıyor.

Bende dert bitmiyor ki. Tek yaram sevdiğim, ama beni görmeyen o değil ki. Babam annem öldükten sonra bana çok değişik davranıyordu. Başkalarının dediğine göre anneme çok benziyormuşum ama ben annemi hiç hatırlamıyorum. En son 5 yaşımdayken görmüştüm ve o günden sonra annemi hiç görmemiştim.

Hep dadıların elinde büyümüştüm. Babam bile geçen seneden beri yanımda kalıyordu, yoksa onu da hiç görmemiştim. Neden benden nefret ediyor onuda anlamış değilim. Bunu ne kadar sorsam da, bana bu konu ile ilgili hiçbir şey söylemiyorlardır.

Anne sevgisi baba sevgisi olmadan büyümek çok can acıtıcı bir şey. Hiç sevgi bilmeyen ilgi bilmeyen bir kızın içindeki sevgiler mutluluklar ne? Dünyaya gelirken duygularını sen yaparsın. Ya kötü ya iyi bu senin elinde, kendini mutlu etmek de senin elinde. Bu ipleri başkasının eline verirsen işte o zaman ne duygun olur ne sevgin olur, hiçbir şey olmaz! Bir robottan farkın kalmaz.

Onun için duygularını kimsenin eline vermeyeceksin. Kimseye yenilmeyeceksin, hep çabalayacaksın. Onlar seni pes ettirmeye çalışsa da, sen etmeyeceksin! İçin ne kadar paramparça olsa da, dışın asla öyle olmayacak. Sadece tek kalınca olacak, o zaman dahada hırslanıp onu bile yeneceksin.

Ben kim miyim? Hayatı boyunca hiç sevilmeyen, sahte ilgilerin arasında büyüyen, kendine duvarlar örüp o duvlararın altında ezilen bir kız.

Şimdi dönüp bakıyorum geriye ben çok şey kaybetmişim. Sevgiyi kaybetmişim ben. Hiç unutmam küçükken dadılarımın beni sevmesini isterdim. Okula giderken arkadaşlarımı annesi babası götürürken hep neden benim babam beni götürmüyor diye sorardım. Hoş hala cevabını bulamadım. Bulmak bile istemiyorum. Kırık dökük bir kalp şimdi neyin cevabını ister ki?

Hadi diyelim cevabını verdi ya benim 22 yılımı geri getire bilecek mi? Hayır. Koca bir hayır. Ben sevgi nedir bilmeden büyüdüm. Ara sıra halamın anlattığı anılarla yaşadım. Rüyamda annemi görür ona yalvarırdım beni de yanına al diye. Ama annem beni dinlemez beyaz elbisesinin içinde bir melek gibi uzaklaşırdı benden." Ah be güzel kız neler yaşamışsın sen öyle. Sevdiklerine değil de sessizce akan bir çaya sığınacak kadar sevgiyi bilmemen ne çok yakar canı.

"Ağlamak iyi gelir, döker kalbindeki tüm acıları. Hafiflersin önce, sonra gözlerin acır tüm anılarına. Hadi dök birer birer. Sana ağlama geçecek demem. Diyemem ki. Ne yaşadığını bilmeden anlamadan sana destek olamam. Ama sana bir omuz verebilirim kendini rahat hissedene kadar. Sonra kalkar giderim hiç var olmamış gibi. Ağlamak ister misin?" Kendimi tutamamış, yanında bulmuştum. Belki de anne ve baba acısının ne demek olduğunu bildiği içindi. Sanki onu dinlememiş gibi oturdum yanına. Kendisinin anlatıp rahatlamasını istediği için yaptım bunu.

Öylece bakıyordu yüzüme. Kim bu diye geçiriyordur içinden kesin. Ben olsam ben de, bu deli nereden çıktı derdim. Bir süre yüzüme baktıktan sonra sessizce koydu başını omzuma ve içi sökülürcesine ağladı. Sadece sarıldım. Ben burdayım, yalnız değilsin der gibi sarıldım. Konuşmama gerek yoktu ki sarılsam yeterdi. Hiçbir kelime sarılmaktan daha anlamlı değil çünkü.

Hıçkırıkları dinince konuşmaya başladı. "Kimsin bilmiyorum, ama çok teşekkür ederim. İhtiyacım olan tek şey bir insanın sarılmasıymış meğer. Çok geç anladım. Olsun." Başını kaldırıp küçük bir çocuğun annesine bakarken istekli halı gibi baktı gözlerime "Anlatsam dinler misin?" Göz yaşlarını silip "Sen istediğin sürece konuşmadan dinlerim." Diyerek baktım gözlerini en derinine. Kendimi gördüğüm bir ayna gibi izledim sessizce. Bazen insan tanıdığına değil hiç görmediği birine anlatmak ister. O da öyle yaptı.

"Dün hastaneden çıktım. Görünürde sadece kırılan kolum ama ben ruhumu kaybettim. Bir baba neden sevmez çocuğunu? Neden her baktığında nefretle bakar? Neden sesine, varlığına tahammül edemez? Ben 22 yıl bu sorulara cevap aradım ama bulamadım. Ben ondan para pul istemedim hiç, sadece sevgisini istedim. Beni sevsin istedim. Sevmedi. Hatta dün mutlu yemeğini mahvettiğim için kızdı. Ben istemedim ki.

Ya ben ölebilirdim belki. Belki şu an komada olurdum ama o sadece yemeğini düşündü. Annemden sonra ilk defa birisini sevmişmiş ve ben bu mutluluğuna engelmişim. Okulumu yurtdışında okumam için ayarlamalar yapıyormuş. Bana ne yurtdışından özel üniversiteden. Hiç sormadı ki "Kızım sen burada mutlu musun?" diye. Ben çok mutluyum. Burası bana huzur veriyor. İlk defa bu sokakta karşılaştım ben onunla. Elinde kitap şu çimlere oturmuştu.

İzledim onu. Sormadan, etmeden, izin almadan izledim. Sonra üniversite başlayınca bizim sınıfta olduğunu görünce nedensiz sevinmiştim. Çok geç anladım ona aşık olduğumu. Ve kaybettim korkaklığımdan. Her gün onun bir başkasına aşkla baktığını gördüm. Onunla konuşmak için çabalarını gördüm. " Acı bir tebessümle başını kaldırıp yüzüme baktığında ağladığımı gördü, ama nedenini sormadan yeniden devam etti konuşmasına

"Benim yapamadığımı yaptı. Resmini çizdi. O gün yediği hakaret çok canını yaktı. Yanında olmak istedim ama yapamadım. Öyle bir baktı ki sevdiğine ben yerime mıhlandım. Ben ağladım onun yerine. Ama en büyük acım onu yara bere içinde sınıfta görünce oldu. Benim gözümden sakındığım adam kaza yapmış. O gün bir kez daha yandı canım.

Onu almaya gelen kıza bakışı yaktı canımı. O zaman karar verdim susacağım diye. Ve öyle de yaptım. Her şeyi içime attım ama artık içim kaldırmıyor ki. Kendimi adımı aldığım denize atmak istiyorum, belki su alıp götürür tüm acılarımı." Şimdiye kadar sessizce dinlesem de dayanamadım artık. Son cümlesi içimde bir şeyleri koparıp götürdü. Ne kadar sesimi toparlamaya çalışsam da, ağlamaktan boğuk çıkıyordu. Neye ağladığımı da bilmiyordum.

"Bak güzelim. Sana bu acıların geçecek diyemem. Geçmiyor ki. Bende geçmedi mesela. Annemle babamı aynı gün kaybettim ben. Ağır bir travma yaşadım. Yıllarca psikolojik tedavi aldım. Tam toparladım derken onların kaza yapmadıklarını ve ölümüne kaza süsü verildiğini öğrendim. Toparlamam zor oldu ama tek dayanağım amcamın, yengemin yanımda olması oldu. Haklarını ödeyemem ama çok acı çektirdim onlara. En büyük yenilgiyi aynı kaza süsüne kurban gidip komada kalınca verdim.

Amcamın yüzüne oturan kırışlar, yengemin ağaran saçları yaktı canımı. Onlar için toparlandım. Sil baştan yeniden başladım. Üniversiteyi kazandım. Son senemde açtığım sayfayla hayatımın en büyük döngüsünü yaşadım ben, kardeşim dediğim insanı buldum. Yanımda oldu. Mesafelere inat kenetlendik. Şimdi onun için geldim buraya. Onu görmek için. Ben onu yıkıldığı yerden toparlayıp getirdim yeniden bir başlangıç yapması için. Ve sana bir tavsiye vereyim mi? " Diyerek sustum. Başını hafifçe evet anlamında salladı. Konuşmaya kelimeleri yoktu farkındaydım.

"Şimdi buradan kalkıyorsun ve o sevdiğin adama gidiyorsun. Sevdiğini söylemekten korkma. Söyle gitsin. Ha dersen ki ya beni sevmezse? Sevmesin. O sevmiyor diye sen sevginden vazgeçecek değilsin ki. Ama içinde keşken olmayacak. Söyleyemedim belki bir şansımız olurdu demeyeceksin.

Söyledim olmadı diyeceksin. Onunla kurduğun hayalin değil, onun hayali olacak sadece yanında. Ama bu seni hayata bağlayan bir adım olacak. Şimdi kalk buradan ve sevdiğine git geç olmadan deniz gözlü kız " diyerek göz yaşlarını silip kalktım yanından. Dediğim gibi hiç var olmamış gibi çıktım hayatından... Ve giderken ona keşke dememeyi öğreterek gittim...

Loading...
0%