Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. İlk karşılaşma

@mavibirhayal22

Her gün biraz daha karanlığa kapıılır insan. Kendi karanlığı adım adım uçuruma sürükler. Ruhu kalbinin elinden tutarak bile isteye yürür uçuruma. Tüm yaşadıkların, geçmişine sünger çekmek istercesine gözünü kırpmadan atlar boşluğa doğru. Tam düştüm, bu defa son dediği an yeniden kendini dimdik ayakları üzerinde bulur. Ne kendisinden, ne de geçmişinden kurtulamamıştır. Uçurum ölüm değildir.

Neden mi? Çünkü içi daha karanlık ve dipsiz bir kuyudur. Her gece binlerce kez o uçurumdan kendisini atar. Hem de hiç düşünmeden yapar bunu. Kurtulacağını sanır geçmişi delik deşik edeceği zaman. Ne yazık ki, geçmişin onu asla bırakmayacağını unutarak. Öyle hain ve acımasızdır ki, geçmiş asla yarım bırakmaz seni. Sen kendini bırakırsın, ama o seni asla bırakmaz. Seni senden daha iyi tanır çünkü.

Gecenin karanlığında çalan kapıyla yerimde kala kalmıştım. Burada tanıdığım kimse yok, kapımı çalacak birisi hiç yok. İçimde kopan fırtınalara inat kapıya yakınlaştım. Elimde telefonu da hazır tutuyordum. Tanımadığım birisi ve beni rahatsız ederse polisi arayacaktım. Delikten bakınca Mert'i görmeyi beklemiyordum. Sanırım bir şey unuttu.

"Hoş geldin Mert?" Soru sorarcasına yüzüne bakıyordum. Gözleri kızarmış, ağladığı her halinden belli oluyordu. İçten içe endişelensem de, dışarı yansıtmamaya çalıştım. ne kadar başarılı olduğum ise muamma.

"Ho...." Daha cümlesini tamamlamadan ağlayarak bana sarıldı. Bunu beklemiyordum. Kim yeni tanıştığı birinin ona aniden sarılmasını bekler ki? Ben şok olsam da, ona destek vermek için sırtına dokundum, ağlaması biraz dindikten sonra benden uzaklaştı. Yüzüme bakmadan arkasını dönüp gitmeye başlamıştı ki, kolundan tuttum. Belli ki, bir derdi var ve anlatmaktan çekiniyor.

"Nereye gidiyorsun Mert?"

"Özür dilerim Eda hanım sizi rahatsız ettim akşam akşam ben gitsem daha iyi olur." Ah be çocuk ağlayarak o şansını kaybettin. İçim içimi yer seni bu halde gönderirsem. Diğer taraftan ise tanımadığım için içim rahat değil. İçimden bir ses ise bu gözler yalan söylemez diyor.

"Ne rahatsızlığı Mert. Ne oldu sana? Eve gelsene."

"Yok ben gitsem daha iyi ."

"Mert içeri gelecek misin!"

"Tamam Eda hanım."

Mutfağa geçip kahve yapmaya başladım. İkimizin de biraz sakinleşmeye ihtiyacı var. Hem anlatacaklarını kafasında toparlar belki. Mert de içeride oturuyordu. Acaba niye bu kadar ağladı ki? Her şeyin elbette bir cevabı vardır. En sonunda kahve hazır oldu, tepsiye bardakları koyup odaya geçtim.

"Hadi şimdi başla. Niye ağladın? Ne oldu anlat bakalım?"

"Bak şimdi ben hem okuyup hem de çalışıyorum. Evi öyle geçindiriyorum, ne annem var, ne de babam var benim. Babaannemi kaybedince kimse sahip çıkmadı. Yetimhanede büyüdüm. Ama asla pişman değilim. Sadece başkalarının gözünde hiçim. Artık umursamıyorum bunu. Acı dolu bakışlarına alıştım. Ben nerede hata yaptım Eda hanım? Hem okuyup, hem çalışmak suç mu? Ne olur yani bir insan yetimhanede büyürse? Her orada büyüyen hırsız, sokak çocuğu falan olacak değil ki?

Tamam siz beni daha yeni tanıdınız, ama gerçekten ben çok iyi biriyim. Evet ben de sizi yeni tanıdım, ama ben sizi bir abla olarak gördüm ve ilk kez bir kişiye özel konularımı anlatıyorum. Hiç kimseyle bu kadar konuşmuşluğum yok, daha doğrusu hiç arkadaşım yok ki. Olmaması boşluk oluşturmadı da. Kime içimi döksem beni orada bıraktılar. Ben niye bunları size anlatıyorum bilmiyorum. Belki de en başından beni tanımanızı istedim. Ya da anlatmaya ihtiyacım vardı, inan bilmiyorum doğru cevap hangisi. Özür dilerim kusura bakmayın gece gece sizi de rahatsız ettim. Neyse iyi geceler."

"Bir dakika, sen ne saçmalamaya başladın Mert? Otur şuraya hepsini baştan anlat." Kararsız kalsa da, yerine oturup anlatmaya başladı.

"Bak şimdi benim bir sevdiğim var, aynı bölümde okuyoruz. İşte ben onu seviyorum o bilmiyordu. Dün onun resmini çizdim. Sonra ara oldu kağıdı defterin arasına koydum. Ara bitince sınıfa girdim, sevdiğim kızın elinde bir kağıt vardı, herkes ona bakıyordu. Sonra ben de onların yanına gidince resmini çizdiğim için ağır laf etti. Çizdiğim resmi gözlerimin önünde yırtıp atı o zaman kalbim o kadar acıdı ki, amfiden çıkıp kafamı dağıtmaya çalıştım ama olmadı.

Ben bir söz verdim babaanneme avukat olmadan karşısına çıkmayacağım diye. Ama bu gün tutamadım sözümü. Tek sığındığım limana gittim. Meğer yandığım yerden birisini de ben yakmışım. Tam iki yıl gözümün önünde acı çekmiş. Ben bir başkasını, o ise beni izlemiş. Benim yıkıldığımı görünce beni ayağa kaldırmak için bir mektup yazdı. Sevdiğini söyleyemeyen birisi bu gün bana veda etti. Bana öyle bir güç verdi ki, anlatamam. Ben incitmekten korktuğum halde bir kadını yok etmişim meğer. Nasıl ve nereden başlayıp toparlayacağımı da bilmiyorum üstelik." Ne diyeceğimi bilemeden sessizce dinledim. İçindekileri dökmesi onun için daha iyi.

"O ne söz Mert ben de artık senin bir kardeşin sayılırım. Hoş senden pek büyük değilim. Ama olsun kardeşin olarak bil, ismimi söyle yeterli. Ne zaman başın sıkışırsa ara, ya da çık gel, her zaman kapım açık sana. Anlaştık mı?"

"Tamam Eda anlaştık. Neyse ben gideyim yarın okulum var ve seni erkenden alacağım haberin olsun. İyi geceler Eda."

"Sana da iyi geceler Mert."

Mert gittikden sonra kendimi uykuya teslim ettim. Her ne kadar uçakla gelsem de yola dayanamıyordum. Bir de sabah iş var. Umarım çabuk alışırım. Gerçi kaç yıldır orada çalışıyorum, ama ordakilerle fazla samimi değildim. Biraz düşününce benim fazla arkadaşım yok. En yakınım hiç görüşmesek bile Şefika'm. Özledim ha yeni konuşsakta. Ne yaparsın biz de böyle manyağız.

Kafamdaki düşüncelerle ne zaman uykuya daldım bilmiyorum. Sabah alarmın sesiyle uyandım. Bu gün yeni işimde ilk günüm. Biraz özenle hazırlandım. Kalem etek ve üzerine mavi bir gömlek giyindim. Siyah stilettolarımı giyince kiyafetim tamamdı. Sevmesem de saçımı at kuyruğu yaptım. Hafif makyajda yapınca tamamdım. Sabah kahvaltı yapmazdım. Bir bardak sıcak çikolata içip aşağı indim. Yeni dostumu bekletmek istemiyorum. Dün gece anlattıkları hala aklımı kurcalıyor.

Aşağı inince arabaya yaslanmış Mert'i gördüm. Yüzüme bir tebessüm yayıldı. Nasıl yayılmasın ki? İlk defa karşılaştığı bana güvendi, hayatını anlattı. Yardım istedi. Nasıl geri çevirebilirim ki? Gücüm yettiği kadar destek olacağım. Yıllar önce aynı yollardan ben de geçtim. İlk defa tanıdığım birine koşulsuz şartsız güvenip tüm kapılarımı açtım. Hakkını ödeyemem çok destek verdi, ta ki o güne kadar. Geçmişin tozlu sayfalarından silkelenip kendime geldim. Yeni bir sayfa açtın düşünme Eda.

"Günaydın Mert."

"Günaydın Eda hanım." Gel de delirme. Hala hanım diyor ya.

"Ne hanımı ya, biz bu konuyu halletmedik mi? Sinirlendirme beni arkadaş değil patron Eda'yla karşılaşırsın. Attırma benim olmayan laz damarımı."

"Tamam ya, kızma bir şey demedim. Bir de kadınlar çok konuşmam der, taramalıya bağladın iki saniyede."

"Bağlarım tabi, sinirlendirme beni bir daha kimin yanında olursa olsun hanım lafını duymayacağım. Ona göre."

"Tamam patron hanım sen ne dersen o. Patronun lafından çıkacak değilim."

"Aferin, şöyle yola gel. Lafa tuttun ilk iş günüme geç kalacağım senin yüzünden."

"Atla hadi gidelim yoksa gerçekten geç kalıcaksın."

Arabada şakalaşarak şirkete gittik. 15 katlı binaya hayran olmamak elde degil. Bir de benim odam 15 katta şirket sahibi ve benim odam var sadece. Bu da beni azıcık heyecanlandırdı. Şirkete adımımı atar atmaz herkesin dikkati benim üzerimdeydi. Ben gelmeden haberim gelmiş sanırım. Azıcık gerildim. Asansöre binip kendi katıma çıktım. Asansörden inince yanıma sekreter yaklaştı.

"Günaydın Eda hanım. Ben Sanem size ben yardımcı olacağım."

"Memnun oldum Sanem. Şirket mimarlarını toplantıya çağır. Görüşmek istiyorum."

"Peki Eda hanım. Berk bey bir haftalığına Fransa'ya gitti bütün yetkinin sizde olduğunu söyledi."

"Biliyorum Sanem haberim var." Ne kadar gerilsem de, üzerimdeki sorumluluğun farkındaydım. Bir yanım altından kalkamayacağımı fısıldasa da, diğer yanım daha ağır basıyor. Kendimden çok Enver beyin bana olan güveni için çalışacağım.

"İmzalanacak bir kaç dosya var efendim getirebilir miyim?"

"Getir Sanem. Bir de bana sütlü kahve söyler misin?"

Kahvem gelince kendime geldim. Toplantıda çok yorulmuşdum. Her ne kadar proje benim olsa da yapım zamanı burada değildim, hem de kaç ay geçmişdi projeyi yapalı. Bazı detayları unutmuşum. Bu yüzden boşluklar çok fazla. Bazı kısımlar yalnış yapılmış, bir çok yer yıkılıp yeniden yapılacak. Bu da fazla vakit ve para demek. Bunlarla uğraşırken vakit akşam olmuştu. Bir de Berk bey yok onun işleri de bana kaldı. Bu hafta baya yorulacağım anlaşılan.

Asansörden inince arabaya yaslanmış bir Mert beklemiyordum. Dün geceden farklıydı bu gün. Üzerine serilen hüzün örtüsünden sıyılmış gibi duruyor. Yüzüne taktığı maske onu duygusuz gösterse de, dün gece gerçek Mert'le tanışmam onu görmemi sağladı. Yapma çocuk, acını doya doya yaşa. Yoksa seni asla rahat bırakmaz. Her adımda seninle birlikte yürür. Ne ondan, ne de kendinden kaçamazsın.

"İyi akşamlar Mert."

"İyi akşamlar Eda. Eve mi gidiyoruz yoksa dolaşmak mı istersin?"

"Eve gidelim Mert dolaşmaya halim yok. Yalnız dolaşmanın tadı çıkmıyor."

"Tamam Eda. Nasıl istersen." Biraz arabada sohbet ederek eve varmıştık. Evi şirkete yakın tutmuşlar. Bu benim için büyük avantajdı. Sabahlar uyuya kalabilirim artık. Evet uykucu biriyseniz iki dakika bile büyük bir nimet sizin için.

"İyi akşamlar Mert."

"İyi akşamlar." Tam eve girecekken Bir kadınla karşılaştım. Yüzünde oluşan tebessüm bulaşıcı gibi anında bana da yansıdı.

"İyi akşamlar kızım."

"İyi akşamlar efendim."

"Ne efendimi kızım, ben senin üst komşunum. Adım Nurhayat. Sen teyze de yeterli." Bu kadar sıcakkanlı olmasını beklemiyordum. Sanırım burası bana gerçekten iyi gelecek.

"Tamam Nurhayat teyze. Çok memnun oldum tanıştığımıza."

"Ben de yavrum. Neye ihtiyacın olursa kapımı çalman yeterli."

"Baş üstüne. Teşekkür ederim."

"Ne demek kızım. Sen de benim bir evladımsın. İyi geceler kızım yorgunsun belli."

"İyi geceler Nurhayat teyze, tekrar teşekkür ederim."

Eve girdiğimde gerçekten yorulduğumu anlamıştım. Berk bey olmadığı için daha bir hafta idare etmem gerekecek. Azıcık bir şeyler hazırlayıp yesem hiç fena olmaz. Ama o kadar yorgunum ki hiç uğraşamam. Hoş yorgun olmasam da, yemek yapmayı pek sevmem. Ekmek arası bir şeyler yapıp atıştırdım.

Bir hafta sonra

Kafamı kaldırdığımda saat çok geç olmuştu. Buraya geleli bir hafta olmasına rağmen hala toparlanamamıştım. Bir çok konuda eksikler vardı. Toparlandım çıkmak için. Berk bey gelse de, daha ne kendisiyle karşılaşmış, ne de toplantılara katıldığını gördüm. Şirketten çıkmak için asansöre gittim. Asansörü beklerken bir adam yaklaştı. Kim olduğunu bilmiyorum. Bu katta çalışanlar olmazdı, aman neyse. Birlikte asansöre bindik. Bir kaç kat inmişti ki asansör durdu, ışıklar kapandı. Hah bir bu eksikti. İyi de ben kapalı ve dar alanda kalamam ki. Hay kafama hangi akla hizmet asansöre biniyorsun ki. 15 katı nasıl inip çıkacaksam artık?

Sakin ol Eda bir şey yok. Şimdi açılacak kapılar. Başka şey düşünmeye çalış. Yaparsın sen. Off sakin olamıyorum. Ne yapacağım ben? Başım da dönmeye başladı. Gözüm kararırken gördüğüm son şey bana doğru dönen adam. Gerisi karanlık bir boşluk.

 

 

 

Loading...
0%