Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Sunum

@mavibirhayal22

Hayat hep sürprizlere gebedir. Seni mutlu, ya da mutsuz eden sürprizler seni adım adım takip eder bir gölge gibi. Varlığından haberin olmaz. Kısacık bir an hisseder gibi olursun ama gözünle görmeden inanamazsın. Öyle kısa bir an varlığını gösterir ki, gördüğüne emin olamaz, kendinden şüphe duyarsın. Oysa dört bir yanını kuşatmıştır. Aldığın her nefeste sana varlığını hissettirir ama sen o kadar umutsuzluğa köklenmişsindir ki, anlayamazsın.

Bazı insanlar ise tam tersini yapar. Sana inat mutludurlar. Etrafında olup biten her şeyden haberdarlardır. Yüzlerinde çektikleri acıya inat hiç silinmeyen bir gülümseme vardır. Mutluluğun kısa bir an varolduğunun farkında ve o anı yakalamak için uğraşmadıklarına kendilerini inandırmakdadırlar. Nefes aldığı her an mutluluk onlarladır zaten.

Öyle bir kaç kelimeye sığacak kadar basit değildir aslında. Cümleler yetmez yaşadığın o kısacık anı anlatmaya. İçinde uçuşan kelebekler nefes almana izin vermez, gözünü bile kapatmaktan korkarsın kaybolup gidecek diye. Korkun o kadar büyük olur ki, anı bile yaşayamazsın. Sessizliğin sana inat çığ gibi büyüyüp yutar seni. Tıpkı beni yuttuğu gibi.

Eve gidince beni bir sürpriz karşıladı. En iyi arkadaşım Şefika gelmiş. Beklemediğim bir anda karşımda görünce donup kaldım. Gözümü kapatırsam eğer yok olacağından korkarcasına baka kaldım. Ne bir adım atabildim, ne de tek kelime ede. Neyseki beni bu durumdan o kurtarıp varlığını belli edercesine sımsıkı sarıldı. Buradayım, hayal değilim dercesine sıcacıktı varlığı.

Bana en büyük sürpriz olmuşdu. Biraz konuşup banyo filan derken saat epey geç olmuş. Fazla vakit geçiremesekte daha önümüzde bir hafta vardı. Onun için gezme ve sohbet etme vaktimiz olacaktı. Ben işe gidince o da Mevlâna türbelerini gezecekmiş, vakit bulabilirsem bende onunla gezmek istiyorum. İlk önce bu elimdeki sunumu bitirirsem kalan vaktimde Şefika ile gezeceğim orası kesin. Bir hafta da patron efendi beni idare etsin canım ne olacak.

Bugün yapılacak toplantının sunumu kalmışdı yapmam gereken. Şefika geldiği için yapamadım. Masama oturup yapacağım zaman evde unutan aklıma övgüler yağdırıyorum. Hangi akla hizmet kopyasını evde unuttuysam. En iyisi Sanemden istemek kesin onda bir kopyası vardır. Telefonu elime alıp hızlıca aradım.

"Sanem"

"Efendim Eda hanım"

"Bana projeleri getirir misin? Sunumu hazırlıyacağım da." Projenin bir kopyasını evde hazırlamak için götürmüştüm ama sabah evde unuttum.

"Tamam Eda hanım. "

Sanem'in getirdiği projelere odaklanıp hızlıca sunumu yapmaya başladım. Neyseki seviyorum sunum yapmayı da zor gelmiyor satırlarla uğraşmak. Saate baktığım da yarım saat kalmış ve benim bir tane daha sunumum kaldı. Üstüne üstlük bir de restoran için şık giyinmem gerek. Nereden çıktıysa toplantının değişen mekanı. Kendi düşüncelerime daldığım zaman açılan kapı ile dünyaya dönüş yapma zamanı.

"Eda buranın hali ne?" Kabul ediyorum çalıştığım zaman ortalığı dağıtan insanlardanım. Düzenli çalışmak pek benlik değil. Zaten işim bitince ortalığı toparlayacağım, bari çalışırken serbest olayım.

" Şey ben dün sunumu yapamadım. Uzaktan bir arkadaşım geldi onun için yazamadım şimdi yazmaya çalışıyorum."

"Anladım. Hangisi kaldı sunumun?"

"Son bir tane kaldı ve son dakika haberim oldu toplantının restoranda yapılacağının." Cümlem çalan kapıyla yarım kaldı. Gelen Mert'le Berk beyin çatık kaşları ona döndü. Alıp veremediği ne acaba?

"Eda istediklerinin Şefika bulabildiklerini getirdim." Birkaç eşya için onu da yoldan geri çevirmişdim. Burada olmasına bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi. Can kurtaran simidi gibi her işe yarıyor.

"Teşekkür ederim Mert. Seni de okulundan ettim ama kusura bakma." Tabi bir yolundan ettiğim kişi de Mert oldu. Eve gidip üzerimi değişmem fazla vaktimi alacaktı.

"Yok önemli değil zaten ilk saat boştu bir şey olmaz."

"Tamam Mert yine de teşekkür ederim."

"Bir şey değil." Diyerek geldiği gibi sessiz adımlarla çıkdı. Ah be çocuk seni sessizliğe mahkum edenleri bir elime geçirsem.

Başımı iki yana sallayıp kendime geldiğimde elimdeki poşetlere ters ters bakan bir Berk bey beklemiyordum. Ellimdeki poşetleri kenara bırakıp son kalan sunuma geçmişdim ki, Berk bey elimi tutu. Kafamı ona çevirip bir ona, bir tuttuğu koluma baktım. Rahatsız olduğumu anlayınca kolumu bıraktı.

"Sen git hazırlan, ben bunu yaparım. Zaten son bir sunum kalmış."

"Tamam Berk bey."

Berk beyi odada bırakıp eşyalarla tuvalete gittim. Kabine girince istediğim elbiseyi bulmuştu. İstanbulda son gün gezerken beğenmişdim. Ne tuhaf değil mi insan? Kaçmak ister önce her şeyden. Kendine bahaneler üretir sırf bunun için. Hiç farkında olmadan kaçmak için şans yakalar ama bu defa da kalmak için bahane üretir.

Küçük bir çocuktum daha İstanbul'u sevmediğim zaman. Boğulurdum kalablık içinde. Hep bir kayetme korkusu sarardı dört yanımı. Ne zaman annem, ya da babamla dışarı çıksam sımsıkı tutardım ellerinden. Kısacık bir an bıraksam kaybolacaklarmış gibi gelirlerdi. Bir türlü yenemediğim korkum yıllar sonra somut bir halde karşımda dayandı.

Büyüdüm, bu defa da kalmak için bir bahane uydurdum. Beni bıraktıkları yerde belki bir gün gelirler de bana nedenini anlatırlar diye bekledim. Beyhude bir çabaya girdiğimin farkındaydım ama yine de orada bekledim. Kendim için attığım büyük adımların hiçbirinin değeri olmadı. Hep küçük bir adımmış gibi geldi. Belki de onların boşluğunu dolduramadığımdandır.

Farkında olmadan yerini dolduramayacağım bir boşlukta ben açtım. En zor zamanımda sorgusuz sualsiz elimden tutan adama güvendim hiç tanımadan. Tamam belki pişman olmadım. Beni hiç yalnız bırakmadı. Hani derler ya, 'bazen hisler sözlerden daha değerlli bir hal alır' diye, haklılarmış. Beni sevdiğini hiç söylemedi ama hep hissettirdi. Ben de korktum kelimeye dökersem gider diye. Belki de dökemediğim için gitti.

Başımı iki yana sallayarak İstanbulun tozlu anılarından sıyrılarak aynadaki yansımama baktım. Yeşil bir elbise ve altına tek bantlı topuklu ayakkabı. Saçlarıma hafif bir şekil verdim. Hafifte makyaj yaptığıma göre bir şey kalmadı. Odaya girdiğim de Sanem de Berk beye yardım ediyordu. Berk bey kafasını kaldırdığın da beni baştan aşağıya süzmüştü. Belki elbise biraz kısa olabilir ama yapacak hiçbir şey yok. Seçimlerime kimse karışamaz.

"Sanem sen çık gerisini ben halederim."

"Tamam Eda hanım." Sanem odadan çıkınca Berk beyle yanlız kalmıştık. Hemen kalanları toparladım. Nedense rahatsız oluyorum. Ciddiliği beni geriyor elimde olmadan. Evet dışarıdan başkalarına karşı umursamaz, sert görüne bilirim ama aslında tam tersiyim yakınlarıma karşı. Eskiden herkese karşı sıcakkanlıydım ama hayat çoğu şey gibi bu huyumu da değişmemi sağladı.

"Elinizdeki sunum bitti mi Berk bey?" Kendimi toparlamak için aklıma ilk gelen cümleyi kurdum. Ne kadar doğru bir cümle oldu bilemem.

"Evet Eda ve şu beyi ortadan kaldırırsan çok mutlu olurum." Bunu Berk bey mi söyledi yoksa ben rüya falan mı görüyorum?

"Tamam nasıl isterseniz." Ters ters bakınca "İstersen" diyerek düzelttim. Kesin kafasına bir şey düştü.

"Tamam. Hadi çıkalım geç kalacağız yoksa."

"Tamam Berk bey. "

"Ne demiştim ben az önce?" Ne demişti ki? Kendi düşüncelerime dalıp söylediğini duymadım mı acaba? Yüzüne baktığımda ters ters bakışlarından neyi kast ettiğini anladım.

"Pardon, Berk ." diyerek tebessüm ettim. Birkaç kişi harici kimse kırık dökük tebessümün gerçek tebessümün yerine geçtiğinin farkında değil.

"Şimdi oldu."

İkimiz de sessizce odadan çıkıp arabaya geçtik. Şefika'yı görmek bana ne kadar iyi gelse de, kaçmak istediğim geçmişimi tüm çıplaklığı ile gün yüzüne sermesi beni sersemletti. Tüm gece geçirdiğim mutlu anlarım rüyalarımda beni yalnız bırakmadı. Başımı yaslayıp sessizce izlediğim yol değil geçmişimdi aslında. Beni benden alıp bensiz bırakanlar. Bazen kızıyorum onlara, bazen de hak veriyorum. Kaldığım ikilem beni tüketse bile ne onlarla, ne de onlarsız oluyor.

Gidecegimiz yere geldiğimizde düşüncelerimden sıyrılıp kendime gelmek için derin bir nefes çektim ciğerlerime. Arabadan inip restorana girdik. Daha misafirler gelmemişti. Etrafı düzenledik, sunum için gerekli olan belgeleri de yerleştirdiğimizde her şey tamamdı. Son dokunuşlarıda yapıp beklemeye başladik. Saate baktığımızda baya geç olmuştu ama daha gelmediler müşteriler. Berk bey sinirlenmeye başlamıştı ayağa kalkıp bir sağa bir sola yürümeye başladi. Onun sayesinde benimde başım döndü. Tam bir şey diyecektim ki restorana 2 adam ve arkasından genç bir kadın girdi. Berk Bey biraz sinirli olsa da, belli etmemeye çalıştı.

Berk bey ve ben yan yana oturduk müşteriler karşımıza oturmuştu. ilk onlar konuşmaya başladılar aklımı ne kadar işe vermeye çalışsam da, diğer konuşmayan adam bana çok dikkatli bakıyordu. Rahatsız olmuştum ama işin içinde büyük bir proje vardı ve ben bunu mahv edemezdim. Onun icin susmak zorunda kaldım. Şimdi proje ve sunumu anlatık biraz düşünmek istedi ve ismini bilmediğim adam hemen lafa atladı.

"Kabul ediyorum. Sunum ve projeyi beğendim ama bir şartım var mimarımız bu proje bitene kadar bizimle birlikte çalışacak. " Ne diyor bu adam? Ben sana şimdi bir göstericem çalışmayı o olacak.

"Hayır olmaz! Biz sadece proje ve sunum diye anlaştık ve imzaladık sadece son bir imza kaldı ve bu şartları hepimiz kabul ettik." Berk beyin sinirli sesi gerilen ortamı daha da gerdi. Ben ağzımı açsam ortalık tamamen karışacak ama neyse. Şimdilik sus Eda. Kendini toparla ve lafını sokup ayrıl buradan.

"Ben şimdi kararımı değiştirdim olamaz mı." Olur canım neden olmasın. Yanına yatak odası da ister misin?

"Olamaz, ben buna izin vermiyorum. Kendisi bizim şirkette çaılışıyor ve proje sorumlusu. Öyle de kalacak. Anlaşma gereği Sevim hanımla sık sık temasta olup gereken işleri yürütecek o kadar. Kabul etmezseniz sözleşme iptal olur"

"Tamam siz kazandınız. " Ha şöyle yola gel Sancar efendi.

Benim yerime hep Berk bey konuştu. O da adamlara gıcık kapmıştı ama yapacak bir şey yok. Sonda başka bir şart çıkarınca ikimizde şok olmuştuk. Berk bey ne yaptı ne etti kararlarını değiştirdi. Zaten anlaşmada böyle bir şey yoktu, nerden çıkardı bu adam onu da hiç bilmiyorum.

Giden misafirlerin ardından ikimizde yerimize oturmuş, sakinleşmeye çalışıyorduk. Her halinden sinirli oluduğu anlaşılan Berk bey karavatını çıkarıp derin nefesler almaya başladı. Benim de ondan aşağı kalır yanım yok. Toplantı boyunca yiyecek gibi bakması yetmiyor bir de, onunla çalışacakmışım. Oldu canım başka bir arzun?

"Yemek yiyelim mi? Benim karnım acıktı." Sinirden yemek falan gözüme görünmedi.

"Olur ." Aç ayı oynamıyor. Adamın bakşlarından açlığımı da hissetmemiştim.

"Ne yiyelim ben kararsız kaldım?" Buranın hangi yemeği meşhur olduğunu bilemediğim için ben de kararsız kaldım. Hızlı bir şekilde menüye baktığımda dikkatimi çeken sebzeli bir yemeği tercih ettim. Benim aksime etli yemek seçen Berk bey biraz rahatlamış görünüyordu. Yaşananlardan sıyrılıp ana konsantre olarak yemeğin tadını çıkardım. Sonuçta biten bir toplantı beni bu kadar germemeli.

------------------------------------

Evet geldik bir bölümün daha sonuna. Umarım keyif alarak okuduğunuz bir bölüm olmuştur. İki kapalı kutu, ya da buz kütlesi bir arada çalışırsa ortaya neler çıkar ben de bilmiyorum. Onlarla yaşayıp öğreneceğiz. Gelecek bölüm ortalık iyice karışacak. Bakalım onlar bu karmaşadan nasıl çıkacaklar.

Siz ne düşünüyorsunuz? Bir birlerini yıpratmadan

anlaşa bilecekler mi? yoksa daha da paramparça mı olacaklar?

Yeni bölümde görüşürüz. Kendinize iyi bakın.

 

Loading...
0%