Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Doğum günü kızı

@mavibirhayal22

Eda'nın anlatımı.

Sessizce kaybolmak istersin bazen. Kimsenin seni tanımadığı, aslında kimsenin senin olduğun yeri bilmediği, ıssız, dört bir yanı denizle çevrili, yada ormanlık bir alan. Hiç fark etmez. Yeter ki, seni seninle yalnız bırakacakları bir yer olsun.

Sanırım insan alacak bir nefesinin olmadığı zaman kaybolmak ister. Ama gerçek olan ise, kendisiyle yüzleşme cesaretini bulduğu zaman sessizce çekip gitmek ister. Belki de giderse her şeyden uzaklaşacak, yaşadığı acılar geride kalacak. Seninle geleceğini bile bile gitmek istersin oysa. Bilirsin çünkü yüzleşmek kolay değildir. O an ne sen kalırsın geriye, ne de yanında olan bir başkası.

Kimse görmesin, duymasın, sana acıyan gözlerle bakmasın. Halbuki o zaman acınacak halde değil, en güçlü halindesindir. Yaşadıkların gibi yüzleşeceklerin de ağırdır çünkü. Ve sen o an ölüp yeniden dirildiğinin farkındasındır ama bir başkası değildir.

Zamanın içinde kaybolduğumuz an, tükendiğimizi, yok olduğumuzu hissettiğimizde bir el uzatılır. İlk korkarsın. Tutunca canının yanacağını biliyorsun. Diğer yanınsa, 'Canın yeterince yanmadı mı? Ne kadar kaçabileceksin kendinden? Bir adım at!' diyerek seni kendine getirmeye çalışıyor.

Ben içimdeki sesi dinleyerek tuttum elini. Daldığım düşüncelerden gelen bildirim sesiyle kendime geldim. Tabi ya yarın 1 Eylül. Ben bunu nasıl unuturum? Hanımefendinin kendisinin de unuttuğu kesin. Bunu avantaja çevirmenin yolu Solmaz teyze. Telefonun kilidini açıp Solmaz teyzeyi aradım. Bir kaç çalıştan sonra

"Oo hayırsız kız Konya'ya gideli beni aramaz oldun." Haklı kadın ya unuttum ben kendi derdimden.

"Aşk olsun sultanım ben seni hiç unutur muyum? Tamam birazcık aramamış olabilirim, ama sadece o kadarcık." Kahkaha sesini duyunca rahatladım.

"Tamam deli kız bir şey demiyorum. Nasılsın?" Annemden 6 yıldır görmediğim sevgiyi beni hiç görmeyen kadından görüyordum. Dolan gözlerimi bir kaç defa kırpıştırıp kendimi toparlamaya çalıştım.

"İyiyim Solmaz teyze. İyi olacağim. Sizler nasılsınız?" Tek temennim ve kendime söylediğim en büyük yalan.

"Biz iyiyiz kızım. Sen iyi olmaya bak. Şimdi sıra sende. Ne zaman geliyorsun buraya?"

"Söz gelicem. Aslında ben seni Şefika için aradım-" Cümleyi bitiremeden

"Ne oldu kızıma? Nesi var?" Hah telaşlandırdım durduk yere iyi mi.

"Sakin ol sultanım. İyi bir şeyi yok. Yarın doğum günü ama bizimkisi şu el yazmadan dolayı unutmuş gibi. Acaba bizde mi unutmuş gibi yapsak. Sürpriz kutlama yapsak ne dersin?" Sadece yarını değil, o kendini de unuttu geldiğinden beri. Takıldığı zaman çok zorlanır. Sanki tüm hayat orada durmuş gibi kalır. Bazen günlerce, bazen de aylarca haber alamazsın ondan. Varlığı da yokluğu da farketmiyor.

 

"Diyorsun ki yarın erkenden kutlama akşama kutla. İyi güzel de ya birisi yazarsa? Kutlama diyorsun ama bizimkisi kutlamaz ki. Ya ters teperse?" Bak ben bunu düşünemedim. Cadı niye kutlamadığını da demiyor ki, ne yapacağını bilesin. Hadi diyelim ayarladık, ama mesajları nasıl yapacağız? Tabi ya Enes. Bir yerden başlaması gerek. Canı yanacak ama yanmadan yeni sayfa açamaz ki.

"O iş bende Enes halleder onu. Zaten internetini kapatıyor, akşama kadar girmiyor dikkati dağılmasın diye. Telefonunu sessize aldık mı tamamdır."

"Tamam öyleyse. Ben de bizimkilere söylerim aramazlar. Nerede yapmayı düşünüyorsun?" Hiç düşünmemiştim ki.

"Bir kaç kafe bakacağım. Burası aşık olduğu şehir, onun seveceği gibi bir yer bulurum sanırım."

"Benden sana küçük bir tüyo, kitap kafeler varya bir onlara bak. Öyle yerleri çok sever." Ben bu kadını çok seviyorum ya..

"Sen varya süpersin." Karşı taraftan bir kahkaha sesi gelince bende gülümsemiştim. Biraz daha konuşup telefonu kapatmıştım.

Sıra kafeyi bulmaya geldi. Biraz araştırma yapınca seveceği tarzda bir yer bulmuştum. Yarın mekana gitsem iyi olur. Adresi not alıp, Berk, Enes Mert ve benim olduğum bir grup açarak yarınla ilgili mesaj attım. İkisi de dünden hazır gibi. Neysem. Yarın işten de yırttım. Sabah erkenden Berk beni alıp kafeye geçecektik.

"Ya sen yine mi telefondasın. Yok bu böyle olmuyor ben şu Berk'le bir kavga edeyim en iyisi. Gün içinde görüşemiyoruz bari eve gelince yüzünü göreyim ama nerede? Eda hanım telefona gömülmüş durumda." Bizimkisi başladı taramalıya. Ama haberi yok ki onun için uğraşıyorum.

"Az dur da motorun soğusun be. Bağladın taramalıya." Elinde havluyla bana dönüp "Asıl sen sus be. Hem suçlu hem güçlü. Duşa girdim çıktım sen hala telefondasın." Ne ara duş aldı ya? Yok Eda yok sen gizli işler çeviremiyorsun. İyice soyutlanıp yakalanırsın.

"Tamam be sustum. Kahve içer misin?" Başını hayır anlamında sallayıp

"Yok canım biliyorsun uykum geliyor. Daha çevirmem gereken bir kaç sayfa var. 5 gün sonra geri dönmem gerek ama ortada daha pek bir şey yok. Sen bir çay koysana, ben de üzerimi giyinip geliyorum." Bir de şu el yazma var. Güya tatile geldi ama yine de çalışıyor. İşin içinde başka bir şey de var. Ama ne? Bir bulsam. Kendinden kaçıyor haberi yok.

Tam bir hafta oldu geri döneli. Ne değişti? Neden bu kadar kendini hırpalıyor bir anlasam. Boynuma dolanan kollarla çığlığı basmıştım.

"Her defasında nasırına basılmış ayı gibi ne böğürüyorsun? Benim ya. Evde başka biri mi varda sarılacak. Ama yok ben Berk sarılsın isterim diyorsan orasını bilemem." Yüzündeki muzır gülümsemeye bakılırsa pek bir egleniyordu hanımefendi. Ama ben de Eda'ysam yapacağımı bilirdim.

"Ha yani sen illa gel beni kaşı diyorsun öyle mi? Seve seve canım. Benim de elim kaşınıyordu." Ee anladı tabi durur mu? Başladı kaçmaya.

"Bak sakın yapayım deme fena olur." He canım ben de bu lafla duracak biriyim ya.

"Hı hı aynen. Sen beni korkutacaksın da ben sessiz kalacağım öyle mi? Oldu canım başka bir arzun?"

"Uzun ömür can sağlığı. Başka bir şey yok." Koltuğun yanından geçeyim derken ayağı takılıp yere düştü.

"Aaa aşk olsun. Deseydin ya ben sevdiceğimi özledim. Sizi bu kadar ayrı tutmazdım. Ay kıyamam bak nasıl da özlemiş seni. Ayrılamayor. Merak ettim şimdi ayaklarına kapanıp evlilik teklifi etti mi?"

"He canım bende kabul ettim, haftaya da düğünümüz var. Sana sürpriz yapalım dedik. Görünce dayanamadım sarıldım sevdiceğime." Diyerek o da bastı kahkahayı. Bizim kaçma kovalamaca da böylece bitti.

Birlikte mutfağa geçip çaylarımızı içmiştik. Ben salona, o da odasına geçmişti. İş beklemez ne yapacaksın. Biraz eve getirdiğim dosyalara bakıp odama geçtim. Sabah erken kalkacaktım. Alarmı kurup yatağa geçtim.

Sabah alarmın sesiyle zorda olsa uyanıp kendime geldim. Kısa bir duş alıp üzerimi giyindim. Hafif bir makyajla tamamdım. Berk'in aramasıyla çantamı alıp dışarı çıktım.

Arabaya yaslanıp beni bekliyordu. Yanına yaklaşıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Yüzümdeki tebessümle geri çekildiğimde aynı tebessümle bana bakıyordu. Sarılıp kokumu içine çektiğinde çok mutlu olmuştum. Ondan beklemediğim hareketlerdi bunlar.

Birlikte arabaya binip not aldığım yere gittik. Kapıdan içeri girdiğimde aşık olmuştum. Ben bu kadar hayran olduysam Şefika'yı buradan çıkarabilene aşk olsun. Hayran hayran etrafı izlerken mekan sahibinin ne zaman geldiğini bilememiştim. Doğum günü kutlamak istediğimizi söylediğimizde kabul etmemişti. Duvarda 'Vav' tablosu bizi kurtardı diyebilirim. İyi ki de Şefika'yı dinlemişim. Sonunda adamı ikna etmiş, mekanı kapatmıştık.

Dışarıya çıkıp süslemeleri aldık, bir de sevdiği pastadan sipariş verdik. Enes'e de konum atmıştım. Kuzumu getirmek ona kalmıştı. İçeriyi Şefika'nın seveceği gibi sade süslemiştik. Bana kalsa güzel şaşalı dekore ederdim ama, o sadeliği seviyor. Hem bu mekana da öyle bir şey yapamazdım. Mekanın tüm büyüsü kaçardı.

Bunlar aç gelecek tek pastayla olmaz. Ev yemekleri satan bir yer bulup sevdiği yemeklerden aldık. Geri dönüp masayı hazırlamaya başladım. O sırada Berk'te hediye almaya çıkmıştı. Benim hediyem çoktan hazırdı.

Masayı hazırlamayı yeni bitirmiştim ki, Berk geldi. Bizimkilerin gelmek üzere olduğunu söyledi. Bende pastaya mumu koyup Solmaz teyzeyi aradım. Muhabbete dalmışken kapı açıldı. Ben mumu yakıp öne çıkınca hep bir ağızdan 'İyi ki doğdun Şefika' demeye başladık.

Kıyamam ya. İçeriyi böyle görünce ağlamaya başlamıştı. Ağladığı şeyin bizim kutlamamız olmadığını anlamıştım. Pastayı Berk'e verip. Arkadaşıma sarıldım. Akan tek damla yaşına kıyamam ben. Geri çekilip,

"20 yıldır kutlamıyorsun biliyorum ama yeniden doğma zamanı gelmedi mi?" Yüzüme acı tebessümle bakıp,

"Toprağa gömüldüğüm gün yeniden doğacağım. Bu ilk ve son. Bir daha yapayım deme. Kalbini kırarım." Diyerek benden uzaklaştı. Mumu üfleyip etrafına bakmaya başladı.

"Sen burayı nasıl buldun?" Burayı seveceğini biliyordum.

"İnternetten buldum. Azıcıkta Solmaz teyzeden yardım almış olabilirim." Masada duran tableti göstermemle Akif amcaların da bizi duyduğunu anlamış oldu.

Bize yaşlı gözlerle bakan amcası ve yengesini görünce o da aglamaya başladı. "Siz bilə-bilə niyə icazə verdiniz?" (Siz bile bile neden izin verdiniz?) Solmaz teyze elini ağzına kapatınca bizimkisi dayanamadı. "Bibi ağlama. Canım yanır, sən də odun atma nə olar.. Məni bildiyiniz halda etməyin." (Yenge ağlama. Canım yanıyor, sende (ateşe) odun atma ne olur.. Beni tanıdığınız halde yapmayın.)

"Bir yerdən başlamalıydın" (bir yerden başlaman gerekiyordu.) diyen Cengiz'e "Heç olmasa sən demə. Niyə qeyd etmədiyimi sən bilirsən. İlk ve son." ('Bari sen söyleme. Neden kutlamadığımı sen biliyorsun. İlk ve son.') diyerek konuyu kapatmıştı. Bizi sessizce dinleyenlerden hocası dayanamayarak "Qızım bugün mutlu ol. Burax keçmişdə qalsın. Səni kölgə kimi izləməyinə icazə vermə." ('Kızım bugün mutlu ol. Bırak geçmiş geçmişte kalsın. Seni bir gölge gibi takip etmesine izin verme.') Olur anlamında kafasını sallayıp masaya geçtik. Hep birlikte yemek yemiş, pastayı kesmiştik. Bir ara Şefika masadan kalkıp 'Vav' tablosunun oldugu duvara yakınlaştı. Özür dilemek için yanına gittiğim de,

"Biliyor musun ben de vav gibiyim." Gözlerimin içine bakıp konuşmaya devam etti. "Canım yanıyor. Ama ben hiçbir şey olmamış gibi davranıyorum. Ben yoruldum. Toparlanmış gibi davranmaktan, mutluymuş gibi davranmaktan yoruldum." Gozlerinden akan yaşı bile silmedi. Ne kadar silerse, silsin yenisi ondan izinsiz akmaya devam edecek. Boğazındaki hıçkırık kaçmasın diye dudaklarını birbirine bastırdı.

"Düştüğüm de ayağa kalkmak için çabalamaktan yoruldum. Her ayağa kalktığım da ruhumdan bir parçayı orada bırakmaktan yoruldum. Ben artık Vav gibi boynumu bükmek istiyorum. Elif gibi dimdik durmaktan yoruldum.. Vav gibi cenin pozisyonu alarak kendi kabuğuma çekilmek istiyorum. Belki de, vav gibi yeniden doğmak istiyorum."(Tasavvufta Elif ölümü, yani insanın mezara düz bir şekilde konulmasını, Vav ise doğumu, yani insanın hem anne karnında cenin pozisyonunda olmasını, hem de alnını her secdeye koyduğunda bükülmesini simgeler. Bu yüzden de, namaz yeniden doğumu simgeler. Elif gibi dik duran insan, namazda Vav gibi boynunu Rabbi için büker. Elif'in boynunu bükmüş halidir vav.) Ona sarıldığımda bana sarılacak gücü bile yoktu. Solmaz teyze haklıydı. Onu daha da yıpratmaktan başka bir işe yaramadım.

Şefika'dan ayrıldığımda başını önüne eğmiş Enes'le karşılaştım. Umarım duymamıştır. Ne yazik ki yanılmam uzun sürmedi.

"'Elestü bi-Rabbikum' sorusuna 'kalu bela' demedik mi?" Soruya Şefika göz yaşlarını silmeyerek, arkasını dönüp evet anlamında başını salladı. Bunlar hangi dilde konuşuyorlar bir anlasam. Konuya Fransız kalmayı bile geçtim, hiçbir şey anlamadım. "O zaman nedir bu isyan? Yakıştı mı Şems'in yolunu görene?" Az önce ne dedi bilmiyorum ama bu Şefika'yı kendine getirdi diyebilirim. Göz yaşlarını silerek dimdik durdu.

Hep birlikte masaya geçmiş, sohbete katılmıştık. Yanlış mı yaptım diye düşünmekten kendimi alamadım. Nasıl yıkıldığını bir ben, bir de ailesi gördü.

"Ee sohbet muhabbet güzel. Ben yaşlı adamım siz konuşmaya devam edin, ben hediyemi verip gideyim." Diyerek hocası ayağa kalkmış, çantasından bir kitap çıkarmıştı. Şefika'ya baktığımda gözünden bir damla yaş düştüğünü gördüm.

"Çok teşekkür ederim. İki yıldır arıyorum ama satışta bulamadım." Diyerek sarılmıştı.

"Bu da benden güzellik." Diyerek Berk bir kutu uzatmıştı. Kutuyu açtığında içinde Elif ve Vav harfinin birleştiği bir kolyeydi. "Teşekkür ederim. Benim için çok değerli." Diyerek Berk'e sarılmıştı.

"Benimki her zaman yanında taşıya bileceğin bir şey değil, ama yüreğinde taşıyacağını biliyorum." Diyerek büyük bir hediye paketi uzatmıştı. Paketi açtığında "Hiç" yazılı bir tablo vardı. Sanırım Enes'ten böyle değerli bir hediye bekliyordum.

"Bu sahaftaydı. Bunun üzerine konuşma yapmıştık. Ben nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim." Vay be..

"Bana bakmayın ben evde vereceğim. " Dediğimde herkes kahkaha atmıştı. Bir kaç saat orada oturduktan sonra eve gitmek için ayağa kalktık.

"Şefika benimle gel istersen. Hem konuşmuş oluruz." Bugünü konuşacağını biliyordum.

"Kaçış yok diyorsun."

"Hayır yeterince kaçtın diyorum." Bence de bu kadar kaçış yeterdi.

--------

Hepinize merhaba. Yeni bölümle geri döndüm. Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.

Kapalı kapılar yavaş yavaş açılmaya başladı. Bakalım neler olacak. Şimdiye kadar Eda ve Berk kalbinin kapısını açtı. Şimdi sıra Şefika ve Enes'te.

Ne düşünüyorsunuz?

 

Loading...
0%