
Hoş geldiniz.
Oy verdiniz mi ?
Tıklayın bakalım yıldıza,
teşekkür ederim şimdiden ☆
Satır arası yorumlarınızı unutmayın.
Keyifli okumalar..
Bölüm Şarkıları :
Dedublüman,Belki
Gökhan Türkmen,Açık Adres
⚓️
Sencer Saruhan
Bazı insanlar değişmeye mecbur bırakılırdı,başıma gelmeseydi bu yargıya hak verir miydim bilmiyorum. Gördüğüm eğitimin,beni ben yapan tüm her şeyimi almasıyla kalakalmış ve sürükledikleri karanlığın ta kendisi olarak doğrulmuştum yerimden. Oturduğum koltuk,öldürdüğüm insan sayısı,düzenin aksine yaptığım işlerin hepsi omuzlarıma yük olmuştu ve kurtuluşu yok gibiydi.
Efil'in hayatıma girmesi tüm imkansızlıklara rağmen yüreğime bir sevda düşürmüş,tutunulacak bir dal vermişti. Tüm yüklerimden kurtulup onunla mutlu olma umuduyla yanıp tutuşuyor,bebeğimiz doğmadan tüm bu olayların kapanması için çabalıyordum ama gerçekler canımızı yakmaktan hiç vazgeçmiyordu.
Ses yapmamaya özen göstererek kapının kulpunu indirdim,aynı sessizlikle içeri girdiğimde gözlerim direkt yatağı buldu. Efil'i görür görmez yüzüme yayılan tebessüme alışmıştım artık,tahmin ettiğim gibi uyumuştu. Hep olduğu gibi üstü açık ve bir eli de karnındaydı. Bebeğini istemeyen halinden korkularını aşıp bu haline ulaşması bir mucize kadar güzeldi.
Uyandırmamaya dikkat ederek üstünü örtüp önünde diz çöktüm,yüzünü kapatan saçlarını geriye iterek masum çehresine hayranlıkla baktım. İçimdeki korku ateşi daha da harlandı,onu kaybetmenin hayatımı bir felakete sürükleyeceğini bir kez daha kabullendim.
"Gitmezsin." dedim çaresizce,başka yolumun olmadığını biliyordum. "Ne yapıyorsam sadece senin iyiliğin için yapıyorum,yeniden aynı acıları yaşama diye yapıyorum." Başımı iki yana salladım. "Beni bırakıp,gidemezsin."
Fısıltıma rağmen rahatsız olmuş olacak ki yerinde kıpırdandı huysuzca,bir kaç hareketten sonra tekrar aynı pozisyona gelip uykusuna devam etti. Bir yanım ona sarılıp uyumak isterken bir yanım nefes alamayacak kadar sıkışmış durumdaydı. Çaresizce çıktım odadan,ne yapacağımu bilemez halde merdivenleri inip salona girdim.
Hayatımı cehenneme çeviren kadını görmeyi beklemiyordum,kendi vicdanımda onu haklı çıkardığım tüm günlere lanet ediyordum. Onun gözlerine bakmaya tahammül edemediğimden arkamı dönmüştüm ki "Sencer!" diyerek durdurdu beni. Dinlememeli ve çıkmalıydım buradan ama içimde ona karşı o kadar şey birikmişti ki kaçmamaya karar verdim.
Yüzüne bakmadan oturduğu yerin tam karşısına oturdum. Kısa bir sessizliğin ve ısrarlı bakışların ardından "Neden ben ?" dedim. Bir gün bu konuşmanın olacağını ikimizde biliyorduk,Efil'i alıp buralardan gitmeden önce içimde biriken tüm kötü duygulardan kurtulmalıydım. "Seni sevip sayan sadece bendim,abimin tüm aykırılığına rağmen ben senin etrafında pervane olmuştum. Bu muydu bedeli ?"
Koyu kahve gözlerinden çok duygu geçti ama bir annenin şefkatine rastlamadım,ondan sevgi beklediğim zamanlarda olduğu gibi yine sertti. "Seni ödüllendirdiğimin farkında değil misin ?" deyince alayla güldüm. "Paranın içinde yüzüyorsun Sencer,Saruhan'ların tüm gücü babanda ya da amcanda değil bizzat sende. Ben seni sıradan bir insan olmaktan kurtardım oğlum."
"Oğlum deme bana!" diye çıkıştım yüksek bir sesle,içimde tutamadığım öfkem dilime vurduğunda duramadım. "Paranın değil kanın içinde yüzüyorum,senin güç dediğin şey insanların hayatını karartmaktan başka bir şey değil! Ödül dediğin bu mu ? Ödül dediğin sonsuz bir karanlık mı ?"
"Beni anlamamakta ısrarcısın."
"Anne.." dedim,titreyen bir nefes verdim. Belki de son kez kullanıyordum bu kelimeyi. "Ben doğmamış bebeğimi bu hayattan kaçırmaya çalışıyorsam sandığın kadar güzel bir ödül verememişsin bana." Gözlerini kaçırdı ama o nasıl acımadıysa bana bende susmadım. "Her gün ölümün kollarında olduğumuzu bile bile nasıl yaşadın ? Bizi kaybetmekten hiç mi korkmadın ? Bu mu annelik ?"
Sinirlendi. "Şimdi de anneliğimi mi sorguluyorsun ?"
Onun aksine daha sakindim,gözlerim doluydu ve dudaklarımda içimdeki acıyı yansıtan bir tebessüm vardı. "Efil uyurken bile elini karnından çekmiyor anne, sanki elini çekse ondan alırlar diye korkuyor. Daha doğmadan canını böyle kollamak mıdır annelik yoksa parası olsun diye ölüme terk etmek mi ?"
Muhtemelen verecek cevabı olmadığından gözlerime büyük bir öfkeyle bakmayı sürdürdü. "Bir şeyler söyle!" dedim hiddetle. Ayağa kalkıp bir ileri bir geri gittim. "Bir şeyler söyle ki soğusun içim,özür dile ki nefrete dönüşmesin öfkem! Kendini affettir,kendini affetirecek bir şeyler söyle ki senden gidebileyim!"
"Gerçekleri mi istiyorsun ?" dedi benim gibi ayağa kalkıp.
Kafamı salladım,koyu kahve gözlerinin birdenbire nefretle karardığını gördüm. İşaret parmağını göğsüme değdirdiğinde "Sizden de,babanızdan da hep nefret ettim." dedi. Öyle keskindi ki sesi,kalbim sızladı. "Sizi seviyormuş gibi davrandığım tüm anlar zulümdü bana,ilk kurbanım sendin çünkü en çok sen babana benziyordun. Hepinizin hayatını mahvetmek istedim!"
"Neden ?" dedim şaşkınlık ve sitemle. "Ne yaptık biz sana ?"
"Başkasına aşıktım!" dedi yükselerek,gözlerinde bir çok duygu vardı ama en belirgin olan bize olan nefretiydi. "Babanla evlendirildim,kaçmayı düşündüm abine hamile kaldım! Sevdiğim adamın düğün haberini aldığımda karnımdaki kızım erken doğumdan dolayı öldü!" Derin bir nefes verdim,bir ablamı kaybettiğimi bilmiyordum. "Sonra dayanamadım canıma kıyacaktım,sana hamile kaldım. Sırf sen yaşa diye bu iğrenç hayata katlandım!"
Dizlerim titremeye başladığında arkamdaki koltuğa oturdum ve "Bizim bir suçumuz yoktu." dedim.
"Hala anlayamadın mı oğlum ?" dedi,başımı kaldıramadım. "Tüm kötülükler kör bir ok gibidir,yayı çekip serbest bıraktığında okun kime gideceğini biz seçmeyiz." Arkasını dönüp kapıya doğru bir kaç adım attı ve durdu. "Olmaz Sencer,sen bu dünyanın ta kendisi olmuşken kaçman imkansız. Siyaha boyanmışken mutlu olman da ve beyazı araman da manasız. Vazgeç bu hayallerinden.."
Salonda yalnız başıma kaldığımda arkama yaslandım,zihnim duyduklarımı tekrar ederken algılarımı yitirmiş gibi hissediyordum. Kalbimin bir yanı parçalara bölünmüş gibi,hayatımın bir kısmı ellerimden kayıp gitmiş gibi. Hissettiğim felaketin dilde bir çok tarifi vardı ama kalbim laldi.
Ellerim saçlarımın arasından kayıp gitti,gözlerimi ovaladım biriken yaşlarım akmasın diye. Burnumdan aldığım nefes göğüs kafesime hapsoldu. Annemin rahmine düştüğüm için hayatımın bir cezaya dönüştüğünü bilmiyordum,bu düşünülebilecek en zalimce şeydi. Var olmak benim suçum değilken bedelini yaşayan bendim ve bunu bana dayatan annemdi.
Aklım almıyordu.
Aklım bu gerçekleri reddediyor,idrak edemiyordu. "Sencer.." diyen naif sesi duyduğumda başımı kaldırdım. Karanlığın ortasındaki karımı seçebiliyordum, dolu gözleriyle bana bakması da konuşmaya şahit olduğunu belli ediyordu. Ben cevapsız bırakınca küçük adımlarla yanıma geldi.
Elleri elimin arasında kaybolurken bakışlarımız kesişti. "Tüm bunları birlikte atlatacağız." dedi,acılarımızın da ortak olduğunu biliyordum. "Birilerinin hayal dediğini başardığımızda tüm kötülükleri geride bırakıp üçümüzün olacağı bir hayat kuracağız."
"Ya başaramazsak ?" dedim fısıltıyla,sesimin bile güçlükle çıktığını hissediyordum. "Seni,bebeğimizi bu felaketten kurtaramazsam ?" Duraksadım, korkularım zihnimi ele geçirdi. "Gider misiniz Efil ? Beni bırakıp gider misiniz ?"
"Kocam." dedi ellerini yanaklarıma yerleştirip,teninin sıcaklığı soğukluğumu örttü. Gözlerinden akan yaşları silmek istedim ama elimi bile kaldıramadım. "Tüm Karadeniz karşımıza dikilse seni bırakmayız!" Benim söylediğim cümleye ithaf yaptığında ikimizde aynı anda tebessüm ettik. "Biz senin kalbinin en güzel yerindeyken zaten güvendeyiz.."
Elleri arasından ayrıldım ve akan yaşlarımı görmesin diye dizine yattım. Hüngür hüngür ağlamak istediğim yerde dudaklarımı dişledim,içimde öylesine büyük bir acı vardı ki ben kaldıramazken Efil'e bunu yansıtmak istemiyordum. O da benim gibi üzülsün,acıya bulanmasın diye sessizce ağladım ama yine de ağladı. Ben sessiz ağladım o sesli,ben dudaklarımı dişledim o saçlarımı okşadı.
"Seni o kadar çok seviyorum ki.." dedi kulağıma doğru,fısıltısı kalbimi okşadı ve gözyaşlarımı durdurdu. "Şimdiye kadar seni sevmeyen kişilerin yerine de seviyorum." Başımdan öptü,sonra da ıslak yanağımdan. "Kalbinde sakladığın tüm iyi duyguları görecek kadar seviyorum seni." Bir kez daha öptü,öpüşleriyle ikna ediyor gibi öptü. "Kalbine siyah bir örtü örttüler diye kalbin siyaha bürünmez,o örtüyü kaldırabilecek tek kişi sensin ve bunu yavaş yavaş yapıyorsun."
"Senin sevgini hak edecek naptım ?"
"Sen demiştin ya bazı acılar hak edilmez diye." dedi Batum'daki sözümü hatırlatırken,kafamı salladım. "Bazı sevgilerin de hak edilmesine gerek yok, sen beni severek bana en güzel ödülü verdin zaten."
Üstümde öyle bir etkisi vardı ki kalbinden döktüğü kelimelerle kendime gelebiliyordum. Doğrularım onun doğrularından ibaretti,ne söylese boyun eğecek kadar çok seviyordum. Dokunuşlarıyla yaralarımı sarabilecek güçteydi, gülüşüyle ve bakışlarıyla her şeyi yoluna sokabiliyordu. Öyle ki bu karanlıktan kurtulabileceğimize tekrardan inandırmıştı.
Karnına bir öpücük kondurup yerimde doğruldum,belinden tuttuğum an direkt kucağıma oturttum. "Napıyorsun ?" dedi gülerek ama çoktan hazırmış gibi ayaklarını açarak yerine yerleşti. Ensesinden tutup dudaklarımızı buluşturdum,yıllardır onun dudaklarına susamışım gibi ama canını yakmaktan da korkar gibi öpüyordum.
Soluklanmak için ayrıldığımızda alınlarımızı yasladık. "Yakalanacağız." dedi salonda olduğumuzu ima ederken. Umursamadan ellerimi tişörtünün içinden geçirdim ve beline tutundum. Alt dudağını dudaklarımın arasına aldığımda hafifçe inleyip kendini daha da bastırdı üstüme doğru.
"Karım değil misin ?" dedim fısıltıyla,ensemde ve saçlarımın arasında dolanan parmakları beni daha da çıldırttığından tekrar dudaklarına kapandım ve onu kucaklayarak ayağa kalktım. "Seni çok seviyorum." dedim öpüşlerimin arasından. Odamıza ilerlerken içimdeki yangına kendimi öyle kaptırmıştım ki kimseyi umursamadım. "Seni çok seviyorum." diye tekrar ettim tüm öpüşlerimin ardından,süslü bir cümle değildi ama bizi birbirimizden ayıramayacak kadar kuvvetliydi.
"Seni son nefesime kadar hep çok seveceğim."
⚓️
Efil Saruhan
Kaçıncı olduğunu bilmediğim bir esneyişin ardından aynanın karşısından çıkıp odaya döndüm. Dün uyumak yerine yaptığımız şeyler yüzünden tabi ki uykusuzdum,bebeğimin sağlığı için olmazsa kahvaltı etmez sadece uyurdum ama içimdeki bey ya da hanım kahvaltısız güne başlayamazdı.
"Hadi inelim." dedi Sencer tabletini yatağa atıp. Kıpırdamadan bir yatağa bir de kendisine tek kaşımı kaldırarak baktığımdan dolayı mesajı aldı. Tableti yataktan alıp bozduğu yeri düzeltti ve tabletin de kapağını kapatıp çekmecenin üstüne koydu.
"Şimdi inebiliriz." dedim sevimli bir gülüşle. Hamile hamile yatağı düzeltmişim tabi ki bozulmasın diye çaba gösterecektim. Karnım burnumda olmasa da artık çok yoruluyordum.
Odadan çıktık el ele. "Şirketteki işleri çok aksattım." dedi Sencer. "Yokluğumun dikkat çekmemesi için bugün uğrayacağım. Poyraz da yok zaten,onun işleri de bana kaldı."
Güldüm gururla. "Aralarında en zekisi sen olduğun için sana bırakıyorlardır."
Küçük ve tatlı bir kahkaha atıp saçlarımın arasından öptü. "Sen öyle diyorsan öyledir." dedi. Bu hanımcı hallerine ayrı düşüyordum,beni mutlu etme çabası hayran bırakacak kadar güzeldi.
Salona girdiğimizde masada sadece çalışanları görünce şaşırdım. "Herkes nerede ?" diye bir soru yönelttim.
"Kimse kahvaltı etmek istemedi gelin hanım."
"Babaannem ?"
"O odasında bir şeyler atıştırıp ilaçlarını aldı ve sonrasında uyudu."
İkimizde aynı anda kafamızı salladık,kendi yerimize oturduğumuzda karşımızdaki iki tabağın sahibini bildiğimizden sorgulamadık. "Bu kahvaltı geleneği son buluyor gibi ?" dedim ve ağzıma bir salatalık attım.
"Çok gerekli değildi zaten."
Atakan'ın "Günaydın." diyen neşeli sesi aramıza girdiğinde kapıya döndüm, Yağmur'la el ele içeriye girip karşımıza kadar gelmişlerdi. Karısının sandalyesini oturması için çektiğinde "Yine kimse yok anlaşılan." diye ekledi ve kendi de oturdu.
"Günaydın abi."
Yağmur'un tebessüm eden yüzü benim dikkatli bakışlarım sayesinde solarken bakışlarını kaçırıp çatalını eline aldı. "Efil sen nasıl oldun ?" dedi Atakan, başımı onun yönüne çevirip gülümsedim.
"Daha iyi."
Çalışanlar çay servisini yaparken benim önüme portakal suyu koymuşlardı, Sencer bunu söylediğinden belli taze sıkılmış meyve suyuları servis ediyorlardı benim için. Çayın bir zararı olmasa da faydası da yok diyerek beni kandırma çabalarında başarılı olmuştu çünkü bende artık keyifle içiyordum.
"Abi Selim Bey'lerle olan toplantı bugün mü ?" diyen Sencer haşlanmış yumurtamın kabuğunu soyup tabağıma koymuştu,sonra kendi ağzına peynir atıp çayından yudum aldı.
Atakan başını sallayarak onayladı. "Yağmur'u Arman'ların evine bırakacağım sonra geleceğim şirkete,muhtemelen toplantıya bende yetişmiş olacağım."
Yumurtamı istemeye istemeye yerken gözlerim tekrardan Yağmur'a kaydı, bundan rahatsız oluyordu. Normalde sürekli birbirimize nefretle bakıştığımız kardeşim gitmiş yerine bir şeylerden kaçmaya çalışan kardeşim gelmişti. Benim bakışlarımdan kaçmasının bir çok sebebi varken gerçek neydi bilmiyordum.
"Her konuda ortak olmamızı istemesini anlayamıyorum." dedi Sencer,ekmeğin üstüne kaymağı özenle sürüp bal ekledi. "Her istediğine evet demeyeceğimizi bugün anlaması lazım,kendini bizim kanatlarımızın arasında saklayamaz." Ekmeği tabağıma bıraktığında gülümseyerek elime aldım. "O durmazsa ben onu durdururum ve o kadar hukukumuz varken bunu yapmak isteyeceğim son şey."
"Başkan'ın masada söylediklerinden sonra ortaklık konusunu diretecek."
Onların konuşmasını dinlerken telefonuma gelen bildirim sesiyle odağım dağıldı,bir elimle portakal suyumu yudumlarken diğer elime telefonumu alıp ekranı açtım. Ekranda Sencer'le olan fotoğrafımıza gülümseyip gelen bildirime tıkladım. Nehir "Ne yapıyorsun ?" yazmış,ardından da "Yağmur buraya gelecekmiş,sende gelsene benim yanıma." diyerek eklemişti.
Sencer'in bu fikre pek sıcak bakmayacağı aşikardı,Batu'nun evde olmadığını bilsem de bu onu ikna etmezdi. Yine de sırf bu yüzden Nehir'i yalnız bırakamazdım,evde olsa da olmasa da Nehir'in yanına gitmeliydim. Zaten evdeki ilk gecesinde yoktum Sencer'in sürprizi yüzünden,eğer Kerem yanında olmasaydı çok suçlu hissederdim.
"Sencer." dedin telefonu bırakıp,abisiyle konuşan kocamın odağı direkt bana döndüğünde sevimli olmak için gülümsemeye çalıştım. "Atakan beni de bıraksın Yağmur'la,Nehir'i de görmüş olurum." Eğer Batu evdeyse ve Sencer beni bırakırsa karşılaşma ihtimalleri çok yüksekti,bunu göze alamazdım.
"Nehir gelsin buraya ?" diye bir fikir sunmaya çalıştı.
Derin bir nefes verdim. "Zaten o haliyle iki gün boyunca o geldi Sencer,bu kez ben gideceğim."
Kaşları çatıldı. "Batu o evde!"
"Sencer,Batu seni niye bu kadar rahatsız ediyor ?" dedi Atakan aramıza girerek. Gerçeği bilmediği için sorguluyordu Atakan ama Yağmur'un bakışları bildiğini belli ediyordu. "Kuzen oğlum kuzen,kızın kuzeninden ne diye kıskanıyorsun ? Birlikte büyümüşler."
"Sen karışma abi."
Atakan sustuğunda Sencer'le tekrar göz göze geldik. Sert bakmıyordu,öfkeye dair hiçbir parça bulamadım. Kızmak yerine aksine rica eder gibi bakıyordu, onu bu konuda dinlememi istiyordu çünkü Batu'nun bana bakması bile onun için felaket demekti. Anlıyordum,bende onun yerinde olsam böyle olabilirdim ama zaruri bir durum olmasa zaten gitmezdim.
İnatçı bakışlarımı önüme çektim,tabağımda kalan son parçayı ağzıma attıktan sonra ayağa kalktım. Telefonumu aldıktan sonra "Hazırlanıp geliyorum." dedim ve Sencer'e hiç bakmadan salondan çıkıp odaya yöneldim. Kafamın dikine gitmemden hiç hoşlanmadığı gibi ilk defa onun fikrini yok saymıştım ve bunu onu kızdırarak yapmıştım.
İçimde bir suçluluk hissiyati olsa da geri adım atmadım,üstümdekileri hızlıca çıkarıp giyinme odasına girdim. Çıplak karnımla aynada bakıştığımda hep olduğu gibi yine avucumun içi bebeğimle buluştu,onunla aynı bedende olmayı şimdiden çok seviyordum. Gözle görülen varlığının güzelliğini kelimelere dökemiyordum.
O üşümesin diye beyaz boğazlı bir kazak giydim,üstüne de siyah kot tulumumu giydikten sonra saçlarımı da düzeltip son dokunuşlarımı yaptım. Odadan çıkıp aşağı indim,beni kapının önünde beklediklerini gördüğümde vestiyerden ceketimi aldım ve botlarımı giydim hızlıca.
"Geldim,geldim!" dedim nefes nefese aralarına girerek. Sencer ve Atakan'ın sohbeti yarım kalmış olacak ki ikisi de bana döndü. Sencer kısa ve ifadesizce beni süzdükten sonra arkasını dönüp arabasına ilerlemeye başladı. Beni bırakmayı teklif etmemesine şaşırırken bir yandan trip attığını anlamıştım.
Garipti evlilik,inişlerinin çıkışlarının birbirine girdiği ortak bir ömür gibiydi. Birbirinizi çok sevseniz dahi fikir ayrılıklarında tartışabileceğiniz,bazen hep gülebileceğimiz bazense hep sırt sırta verebileceğimiz bir hayattı. Kızmıştık birbirimize belki ama sözlerimizle yaralamamıştık,gün sonunda yeniden sarılacak ve birbirimizin kollarında uyuyacaktık.
Atakan çok kısa bir sürede bizi bırakıp yola tekrar çıktığında Yağmur'la bahçeden içeri girdik. "Batu burada değil,endişe etme." dedi birdenbire,başımı onun yönüne çevirdiğimde masadaki bakışlarını da hesaba katıp nereden bildiğini sorguladım. "Çok yıllar öncesinden biliyordum, o bakışları görmemek için ya kör olmak lazım ya da senin gibi saf."
"Batu'nun evde olmadığını nereden biliyorsun ?"
Tam kapının önünde durduğumuzda bana döndü,bende ona. Bir eliyle diğer elinin orta ve yüzük parmağını avucunun içine alıp gülümsedi hafifçe. "Her şeyi sorgulamak zorunda mısın ?"
"Konu sen olunca." dedim alaylı bir gülüşle.
"Sana iyilik yaramadığı konusunda haklıyım."
"Çilek ağacını kışın toprağa gömsen ne fayda,onun mevsimi yazdır." İkimizin de gülüşü silindi yüzümüzden. "Vaktini kaybetmiş hiçbir eylemin etkisi yoktur Yağmur."
Önüne dönüp kapıyı çaldı,son söylediklerimin bir cevaba ihtiyacı yoktu. O ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştı ama ben Yağmur'daki değişimi bir türlü anlayamamıştım. Bazı konularda nasıl gözlerim çok sonradan açılıyorsa bu konuda da aynı olacağını biliyordum. Çalışanlar kapıyı açınca montumu çıkarıp onlara verdim. Yağmur babaannem tarafından kapıda karşılanırken ben onları es geçip Nehir'in odasına yöneldim.
Kapıyı çalmadan içeri "Ben geldim!" diye daldım. Onu beklediğim gibi bulamamanın verdiği hüzünle yüzümdeki gülüş soldu. Tekerlekli sandalyesine oturmuş pencereden bahçeyi izliyordu,benim gelişimle hafifçe bana doğru döndü.
"Hoş geldin." dedi solgunca.
Arkamdan kapıyı kapattım,çalışma masasındaki sandalyeyi kaptığım gibi pencerenin önüne ve hemen karşısına oturdum. "Neyin var ?" dedim ellerini avucuma alırken. Sencer bir de gelmememi söylüyordu,onu dinleseydim nasıl bir kardeş olurdum Nehir'i yalnız bıraktığım için ?
"Bir şey yok."
"Kerem mi mevzu ?"
Anında kafasını salladı,bakışları kenetli olan ellerimizdeyken sol gözünden bir yaş aktı. Onu çok nadir ağlarken görürdüm,bu da o anlardan biriydi. Tıpkı benim Sencer'e bağlandığım gibi o da çok kısa bir sürede bağlanmıştı Kerem'e. Babam onları sürekli yan yana getirmeye çalıştığından dolayı her anları birlikteydi ve bu onların birbirlerine alışma sürecini hızlandırmıştı.
"Başka bir hayatta bir şansımız olur muydu diye sordu."
Şaşkınlıkla ağzım açılırken "Ee ?" dedim.
"Abim geldi o anda,cevap veremedim ama verecek bir cevabım da yoktu zaten." dedi ve yanaklarındaki yaşları sildi. "Hayatımda ilk defa bu kadar çaresiz hissediyorum,sanki neyi seçsem sonunda canı yanan yine ben oluyorum."
"Seni bu kadar arafta bırakan ne ?"
"Geçmişi." dedi tek nefeste. "Onunlayken mutluyum Efil,hayatımızdaki tüm kötülüklere rağmen onunlayken her şey soyutlanıyor ve sadece biz kalıyormuş gibi." İçli bir nefes verdi,yaşları tekrar hücum etti. "Gülüyorum,hayaller kurabiliyorum,içimdeki o boşluk sanki onunla göz göze geldiğimizde bile kapanıyor gibi."
Tüm bu güzel hislerin hep olduğu gibi bir aması vardı. "Ama ?"
"Şimdi tüm çapkınlıklarını bir kenara atması öncesini değiştirmiyor." dedi,başı cama döndüğünde bende onu takip ettim ve yağan yağmurla karşılaştım. Hava kasvete bürünmüştü. "Onlarca kişiyle gönül eğlendirmiş,birlikte olmuşken bunları nasıl yok sayabileceğimi bilmiyorum. Bu şehirde karşılaştığım herhangi bir kadın onun geçmişinin bir parçası olabilir ve bunun düşüncesi dahi berbat bir şey." Boğazını temizledi. "Tüm bunlar bir yana bu konuda ona nasıl güvenebileceğimi bilmiyorum,geçmişini özleyip bir hata yapmayacağının garantisini kim verebilir ki ?"
Aramızda bir sessizlik oluştuğunda Nehir cama uzandı,açmak istediğini bildiğimden onun yerine ben camı araladım ve anında yağmur sesi odayı doldurdu. Tekrar yerime oturduğumda ikimizde sesli bir nefes verdik.
Kendimi onun yerine koyduğumda,Sencer'in böyle bir geçmişi olduğunu düşündüğümde bende pek iyi hissetmiyordum. Üstelik buna dair çok yakın zamanda bir tartışma yaşamışken onu çok iyi anlayabiliyordum.
"Anlattığın her şeyde çok haklısın." dedim lafa girerek. "Tüm bu negatif durumların senin içinde onun içinde ileride bir sorun oluşturabileceğini biliyoruz ama hangi aşk sınanmadan huzura ermiş ki ?" Gülümsedim hafifçe. "Sencer'le bir ateş hattının üstümdeyiz,sınandık ve sınanmaya da devam edeceğiz biliyorum ama onunla birlikte olduğum sürece tüm her şeyi atlatabilirim. Bunu neden siz yapmayasınız ki ?"
"Sencer'le Kerem bir değil." deyip başını iki yana salladı. "Sencer sana deliler gibi aşıkken Kerem'in duygularının boyutunu bilmiyoruz bile. Benimle mücadele edecek mi ? Hayatını ve kendini değiştirmek için ne kadar çabalayacak ve benim için bunu yapabilecek mi ?"
"Canımın içi bunu onunla konuşmadan ve ona bir şans vermeden nasıl anlayabiliriz ki ?" Gözyaşları durmuştu,o yağan yağmuru izlerken devam ettim. "Zaman her şeyin ilacıyken sonranın telaşlarını şimdi yaşaman yersiz;birlikte güzel vakit geçiriyorsunuz,bu süreçte onunla ilgili soru işaretlerini giderebilirsin. Hislerinin boyutunu ve seninle ilgili ne istediğini sorabilirsin."
Kasıklarımda bir sızı hissettiğimde arkama doğru yasladım,hafifçe karnımı ovaladıktan sonra dudaklarımı aralamıştım ki çalan telefon araya girdi. Nehir telefonunun ekranını bana çevirdiğinde 'Kerem' yazısını gördüm. Hafifçe tebessüm ettiğimde aramayı cevapladı ve hoparlöre aldı.
"Hazır mısın ?" dedi Kerem'in sesi.
Nehir kaşlarını çattı. "Neye hazır mıyım ?"
"Bugün fizik tedavi günü,unuttun mu ?"
Unutmuştu,sadece o değil hepimiz unutmuştuk. Hatırlayan tek kişi Kerem'ken onu önemsediğini bundan bile anlayabilirdik. Nehir onun unutmamasına şaşırırken uzun bir süre sessizlik oluştu.
"Sen mi götüreceksin beni ?"
"İstemez misin ?" Duraksadı bir kaç saniye. "Benimle olmayı."
"Hazırlanıyorum." dedi Nehir,az öncenin aksine gülüyordu.
"Bekliyorum." dedi Kerem,sonrasında açık olan camdan bir korna sesi duyuldu. Bahçenin girişine park ettiği arabayı gördük,kendi camını açtığında kulağındaki telefonu indirip el salladı bize doğru. Sebepsizce ayakta durduğumda kasıklarıma bir ağrı saplanıyordu,şimdi olduğu gibi. Bu yüzden eski yerime oturup tekrar ovaladım karnımı.
Nehir heyecanla sandalyesini dolabın önüne sürdü. "Annemi çağır Efil."
"Ben varım ya Nehir."
"Hamile halinle beni kaldırmana izin vereceğimi mi sanıyorsun ?"
Aşka inanmayan ya da ona uğrayacağını düşünmeyen Nehir'den bu heyecanlı hallerine dönüşmesi inanılmazdı. Korkularını anlayabiliyordum,bende en az onun kadar korkuyordum. Onun üzülmesi benim kahrolmam demekken elbette üzülsün istemezdim. Ama içinde bu kadar kuvvetli duygular varken kendilerine bir şans vermezlerse hep bir ukde olarak kalacak ve hep pişmanlığını yaşayacaktı Nehir.
Onu Kerem'le gönderdikten sonra eve girdim,amacım montumu alıp bir taksiyle eve gitmekti ama babaannemin önümü kesmesiyle durmak zorunda kaldım. Yanında da Yağmur varken yine ne saçmalayacaklar diye beklemeye başladım.
"Nehir kizum olmazsa senu evume almaz idum."
"Nehir olmazsa senin evine ayağımı basmazdım zaten." dedim alayla gülüp. "İzninle montumu alacağım ve bu lanet evinden def olup gideceğim."
"Dilun olmuş pabuç kadar,bunlaru sağa Asiye karisu mi öğretiy ?"
Kasıklarıma tekrardan keskin bir ağrının saplanmasıyla bu sefer iki büklüm oldum ve hafifçe inledim. "Çekil önümden artık." dedim zorlukla,bu halim onu korkutmuş olacak ki aniden geriye çekildi. Merdivenlerin ilk basamağına oturup derin bir nefes verdim.
"İyi misin ?" dedi Yağmur,ikisi de beni korkuyla izliyordu. Babaannemin korkusu Sencer'ken Yağmur'u bilmiyordum.
Karnımı ovalaya ovalaya başımı salladım,onunla temas ettiğimde ağrı kesiliyordu ama bugün üçüncü kez bunu yaşadığım için içime bir korku düşmüştü. Sencer'i de korkutmak istemediğimden ona haber verme fikrini düşünmek istemiyordum.
Yağmur yüz hizama eğildi. "Sencer'i aramamı ister misin ?"
"Yok." dedim,nefeslerim düzene girdi usul usul. "İyiyim."
Duvardan destek alıp ayaklandım,sanki bıraksam gider diye korktuğum için elimi karnımdan çekmeden montumu giydim. Yağmur kapının eşiğinde beklerken ben telefonumu çıkarıp doktorumuzu aramıştım. Telefon çalıyordu ama yanıt yoktu,öylesine çok korkuyordum ki kalbim kasılıyordu.
Bahçeye bir araba giriş yaptığında kim olduğuna bakamadan Sencer'in numarasını tuşladım,uzun bir süre çalsa da yanıt alamadım. Neden buraya bizim arabalardan biri olmadan gelmiştim bilmiyordum,hem korku hemde sinirle saçlarımı karıştırdım.
Bahçeye giren araba tam önümde durduğunda şoför koltuğunda oturan Batu'yla göz göze geldim. Bu olması istediğim en son şeydi ama her şeyin üst üste gelmesi ve bunaltması bu olsa gerekti. Arabadan inmeden camını indirdi, uzun yıllardır beni çok iyi tanıdığı için "Atla,nereye istiyorsan bırakayım seni." dedi. "Taksi geçmiyor buralardan."
Tereddütlüydüm,bu yapacağımın Sencer'i ne kadar kızdıracağını biliyordum ama mevzu bebeğimizdi. Üç kere sancım olmuştu ve doktorla görüşmediğim sürece içim rahatlamayacaktı. Elimdeki telefonun ekranını açıp Sencer'i tekrar aradım. Bu kez ikinci çalışta telefon açıldı ve bir kadın sesi kulaklarımı doldurdu. "Ben Sezin Yılmaz,Sencer Bey'in asistanıyım. Şuan kendisi Simge Balcı ile toplantıda olduğu için size yanıt veremiyor."
"Merhabalar Sezin Hanım." dedim,öylesine sinirlenmiştim ki sesime yansıtmamak için direniyordum. "Ben Sencer'in eşi Efil. Toplantısı ne zaman biter ?"
"Memnun oldum efendim,maalesef kesin bir şey bilmiyorum."
Hala arabasında beni bekleyen Batu'ya göz ucuyla baktım. "İkisi içeride yalnız mı ?"
Sezin Hanım duraksadı,sonrasında "Evet efendim." dedi.
"Teşekkür ederim Sezin Hanım." dedim sinirle,Batu'nun arabasının yolcu koltuğuna doğru ilerledim. "Sencer toplantıdan çıktıktan sonra hastaneye gideceğimi iletirseniz sevinirim."
Telefonu kapatıp fırlatırcasına kucağıma bıraktım,kemerimi taktığımda Batu arabayı çalıştırmıştı. Hastaneye dediğim için talimatı almış bahçeden çıkmıştı. Ben bu durumda bile onun düşüncelerini önemseyip tereddüt ederken o telefonlarıma bile bakmıyordu. Toplantı da dahi olsa telefonlarımı açan adam ona en çok ihtiyacım olduğunda neden yanımda değildi diye kızıyordum içten içe.
"İyi misin ?" dedi Batu sessizliği bölerek. İyi değildim,Sencer'in Simge'yle baş başa nasıl bir toplantı yapacağını düşündükçe sinirleniyordum. Şuan bir şeyleri kırıp dökme isteğini bastıramadığımdan dolayı tırnaklarımı avucuma batırıyordum. "Neden hastaneye gidiyoruz ?"
"Bebeğim için." dedim kısaca. "Mecbur olmasam arabana binmezdim Batu,o yüzden lütfen beni hastaneye bırak ve konuşma."
Dediğimi yaptı,o andan sonra önüne dönüp benimle konuşmadan arabayı sürdü. Yolu izlerken hem Sencer'e öfkeleniyordum hemde karnımı okşayıp iyi mi değil mi diye meraklanıyordum. Bu kasılmalardan bahsetmemişti doktorumuz,bir kanama söz konusu değildi ama yine de ağrılar beni korkutmaya yetiyordu. Üstelik önceki yaşadıklarımzdan sonra..
Hastaneye geldiğimizde hızlıca arabadan indim. Batu'ya "Sen gidebilirsin, burada taksi bulabilirim." desem de dinlemedi ve arkamdan geldi. Şuan onu umursamayacak kadar telaşlıydım. Ezberime kazıdığım yolları geçtim,kendi doktorumuzun kapısının önüne geldiğimizde şansıma kapının önünde asistanla karşılaştım.
"Efil Hanım." dedi beni görür görmez.
"Merhabalar,Banu Hanım müsait mi ?"
"Hastanın doğumundan yeni çıktı,sorun nedir ?"
Sabahtan beri yaşadığım kasılmalardan bahsettikten sonra tahlil vermemi isteyip beklememi söyledi. Korkularımın yersiz olduğunu söylese de kalbim hala rahatlamamıştı. Yanımda asistan ve Batu varken bahsedilen aşamalardan geçtim ve doktorun kapısının önünde oturup beklemeye başladım.
"Sen git artık." dedim Batu'nun yüzüne bile bakmadan. Ayakta olduğundan sırtını duvara yasladı,konuşmadı ama bu hareketi beklemeye devam edeceğini gösteriyordu.
Aklımın bir köşesinde Sencer varken içim içimi yiyordu. Onun sözünü dinlemediğim için mi yapıyordu bunu, kıskanmam ve onu anlamam için mi ? Ona karşı öfkeyle dolmamdan başka hiçbir şey değişmemişti,şuan korkudan titriyordum ve elimi tutan bir Sencer yoktu. Çünkü beyimiz kendisine aşık olan bir kadınla baş başa bir toplantıdaydı.
Cebimde telefonumu aradım ama muhtemelen arabada unuttuğumdan dolayı yanımda değildi. Batu'ya dönüp dudaklarımı aralamıştım ki "Efil!" diyen bir ses lafımı böldü. Bu ses koridorun başında bize doğru öfkeyle gelen Sencer'e aitti. Aynı öfkenin benimde içimde olduğundan habersizdi,şuan bebeğim ön planda olduğundan onunla bu konuda savaşmayacaktım.
Bıkkınlıkla başımı eğdim,yanıma kadar geldiğini ayaklarından anladım. Sıktığı yumruklarına alayla baktım,o benimle değil Batu'yla ilgileniyordu. "Senin benim karımın yanında ne işin var ?" Batu ona istediği cevabı vermeyip sadece gülmekle yetindiğinden bana döndü,başımı kaldırıp ateş gözlerine yorgunca baktım. "Böyle mi saygı duyuyorsun bana,bu adamın senin yanında ne işi var Efil ? Ben sana bundan uzak dur dedikçe sen niye dibinde bitiyorsun ?"
Gittikçe yükselen sesiyle kaşlarımı çattım ve "Sesini kıs." dedim. Parmakları saçlarının arasından kayıp giderken sinirden daha da hareketlendi. Burada neden olduğumu sorgulamasını bekledim ama o kadar öfkeliydi ki gözü kör olmuştu. "Telefonlarımı açsaydın buna mecbur kalmazdım."
"Toplantıdaydım!" diye bağırdı,koridordaki bir kaç kişinin bakışı bize döndüğünde gözlerimi yumdum. Bana bağırılınca kızan adamın şu an bana bağırmasını sindiremeyecek kadar hasasstım.
"Evet!" diye bağırdım tıpkı onun gibi. "Simge Hanım'la baş başa bir toplantıdaydın ve üst üste aramama rağmen telefona bakma zahmetinde bile bulunmadın!" Bedenlerimiz arasında mesafe yoktu,nefeslerimiz bile öfkeliyken geri adım atmadım. "Hiç korkmadın mı! Bu kadın beni üst üste aramazdı, arıyorsa bir sebebi vardır demedin mi! Doğru ya,o sıralar bana olan öfkenden telefonu açasın gelmemiştir ya da Simge Hanımla olan sohbetini bölememişsindir."
"İşle ilgili bir toplantıydı Efil,babası yerine o gelmişti!" dedi,sesi artık daha kısıktı. "Senin gibi boktan bir sebepten yan yana gelmiyorum anlayacağın. Telefonlarını açsaydım yanımda onun olduğunu anlayıp üzülürdün,üzülmeni istemedim!"
Alayla güldüm. "Boktan bir sebep ?" dedim sorarcasına. "Nerede olduğumuzun farkında mısın Sencer ? Ben neden hastanedeyim düşündün mü ?" Bakışları karnıma kaydı,bir şeyleri yeni farkına varıyormuş gibi kaşları çatıldı. "Sabahtandır ağrıdan hareket dahi edemiyorum!" dedim sertçe,çok ağlayasım vardı ama bir damla yaş akmadı. "O lanet evin önünde taksi geçmiyorken seni defalarca kez aradım,korkudan titrerken o telefonunu açman için defalarca kez dua ettim ama sen açmadın! Senin kıskançlıkların için bebeğimin hayatını tehlikeye atamazdım,Batu'dan başka kimse yoktu ve bende bebeğim için yapmam gerekeni yaptım!"
Yutkunuşunu izledim,içimdeki kırgınlıklar onun boğazına battığında pişmanlıkla bakıyordu. Doktorun kapısı aralandı ve asistan "Efil hanım doktor sizi bekliyor." dedi. Ona son bir kez hayal kırıklığıyla baktıktan sonra hızlı adımlarla odaya girdim,arkamda olduğunu hissediyordum.
"Hoş geldiniz." dedi Banu Hanım,tebessümüyle içimi rahatlatmaya çalışıyordu ama bebeğimi görmeden rahatlayamayacaktım. Oturmadım,ayakta beklerken doktora korkuyla bakıyordum. "Efil Hanım lütfen sakin olun,eminim ki miniğimiz ufak bir oyun oynamak istemiştir."
"O doğsun bende onunla oynayacağım." dedim sinir bozukluğuyla. "Annesini korkutmak neymiş o zaman görsün."
Hafifçe tebessüm etti,muayane yerini gösterirken "Ağrılarınızın şiddeti ne boyutunda ve ne şekildeydi biraz bahseder misiniz ?" dedi. Sedyeye otururken Sencer'le göz göze gelmemeye özen gösteriyordum,ona uzun bir süre kızgın olacağımı biliyordum.
"Sabahtan beri üç kez oldu." dedim ve tulumumun kollarını indirip kasıklarıma kadar sıyırdım. "Her biri bir kaç saniye sürüyordu ve sanki bıçak saplanıyormuş gibiydi ama sonuncusunda daha ağırdı ve iki büklüm oldup bir süre yerimden kalkamadım." Uzanıp kazağımı yukarıya çektim,karnım açıkta kaldığında Banu Hanım jeli sıkıp cihazla karnımda dolanmaya başladı. Normalde Sencer'in elini tutardım ama bu kez kazağıma tutundum.
Ekranda bebeğim belirirken gözlerim dolmaya başlamıştı,oradaydı ama iyi miydi bilmiyordum. "Kalp atışlarını dinleyelim,lütfen her şeyine bakın Banu Hanım. İyi olduğuna emin olamazsam kendime gelemeyeceğim."
Sessiz kaldı,ekranda birden fazla şeyle uğraştıktan sonra bastığı tuşla aşina olduğum kalp atışlarını duydum. Hep olduğu gibi sık sık ve güçlüydü,akmayı bekleyen yaşlarım süzülürken şükür dolu bir nefesi bıraktım. Aynı rahatlamayı başımda bekleyen Sencer'de yaşamıştı. "Merak etme annesi,miniğimiz gayet iyi ve hatta keyfi yerinde."
Hafifçe doğruldum. "O kasılmalar neydi peki ?"
"Bebeğiniz büyüyor,büyüdükçe de vücudunuzda farklı reaksiyonlara sebep oluyor. Stres,üzüntü ve yoğun tempolar buna sebep olmuş olabilir." derken cihazı karnımda bir noktada bekletti. "Bunun yanı sıra sanırım sizinki cinsiyetini göstermek istediği için sabırsızca sizin buraya gelmenizi sağlamış."
"Cinsiyeti belli mi ?" dedi Sencer,ilk defa konuşmuştu ve ona bakmasam da sesindeki heyecanı hissedebiliyordum. "Henüz erken değil mi ?"
"Yaklaşık 2-3 hafta sonra gösterir diye bekliyordum ama sizinki fazla heyecanlı ve sabırlı." İkimize kısaca baktı. "Söylememi ister misiniz ?"
"Hayır." dedim direkt. Sencer'le aramızda bir kırgınlık varken ve özellikle korkunun eşiğinden henüz yeni kurtulmuşken bu habere hazır değildim. Bebeğimin cinsiyetini buruk bir mutlulukla sevinmek istemiyordum,bu haberi en güzel şekilde öğrenmek ve ölümsüzleştirmek istiyordum. "Siz bir zarfın içine yazıp koysanız olur mu ?"
"Elbette." dedi tebessümle.
"Her şey yolunda diyorsunuz yani ?"
"Keyfi gayet yerinde diyorum,onu iyi besliyorsun annesi."
Banu Hanım aleti karnımdan çekerken kopardığı peçeteyi uzattı ve kendi yerine geçti bende karnımdaki jeli temizleyip doğruldum. Sencer yardım etmek için uzansa da ona kalmadan ayağa kalktım. Kazağımı indirip tulumumu da giydikten sonra onu arkamda bırakıp doktorun yanına geçtim. Elindeki zarfı bana doğru uzattığında buruk bir heyecanla aldım. "Sağlıkla gelsin."
Son bir kaç tesellisini de dinledikten sonra içim rahatlamış bir şekilde odasından ayrıldım. Sabah yaşadığım korkudan sonra bebeğimin iyi olması saatlerce şükredebileceğim bir şeydi,o kadar çok stres yapmıştım ki tüm vücudumun ağrıdığını hissediyordum. Batu kapının karşısında oturmuş beklerken beni görünce ayaklandı. "İyi misiniz ?" dedi beni ve bebeği kastederek.
Benden önce arkamdaki Sencer davrandı. "Sana ne ? Defolup git evine,ben buradayım zaten."
"İkimizde iyiyiz." dedim bıkkın bir nefes verip. "Teşekkür ederim yardımın için."
Daha fazla ses duyacak tahammülüm kalmadığından dönüp çıkışa doğru yürümeye başladım. Elimdeki zarfı sıkıca tutuyor,onun bile mutluluğunu yaşayamadığım için Sencer'e kızıyordum. Sindiremeyecek kadar büyük bir öfkenin içimden dolup taştığını hissediyordum. Belki de ilk defa böyle öfkeleniyordum ona.
Sabah bana karşı anlayışsız olması bir yana,onu defalarca kez aramama rağmen açmamıştı. Normalde bir kere arar ve açmazsa ısrar etmezdim, aradıysam bir sorun vardır diyerek açmak yerine ben başkasıymışım gibi asistanına yönlendirmesi saçmaydı. Benim Batu'nun olabileceği bir yere gitmem onu çileden çıkarıyorken kendisi aynı odanın içinde saatlerce kalabiliyordu.
"Efil!" diye seslenen kişi Sencer'di. Beklemedim ve arabasının yanına kadar yürüyüp kilidi açmasını bekledim. Bana yetiştikten sonra arabayı açtı,biner binmez kemerimi takıp sırtımı döndüm. O da kendi yerine binip kapıyı kapattı ve "Yapma böyle.." dedi bana doğru. "Beni bir dinle."
Yüzüne bakmadım. "Eve gidebilir miyiz ?"
"Güzelim sen üzülme diye-"
"Beni yağmurdan kaçırıp doluya maaruz bırakma Sencer." deyip gözlerimi yumdum,daha da söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Zarfı kalbime bastıra bastıra radyoda çalan şarkıyı dinleye dinleye sadece sustum. O araba sürdü,ben sustum. O bana baktı ben ondan kaçtım.
Beklediğimden kısa sürmüştü yol,evin bahçesine girdiğimizde yerimde doğrulup kemerimi çıkardım. Araba durar durmaz beklemeden indim ve eve doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Sencer'in de arkamdan geldiğini biliyordum,öfkem hala dinmediği için yüzüne bakmak bile istemiyordum.
Çalışanların açtığı kapıdan içeri girip montumu çıkardım,yanımdan geçip giden kimseye pas vermeden merdivenlere yöneldim. Öfkeli olmamın tek sebebi Sencer'in düşüncesizliğiydi. Bu kadar çıkışmamın,öfkemi kusmamın tek nedeni bebeğimi kaybetme düşüncesiyle tekrar yüzleşmekti. Belki de bunun acısını Sencer'den çıkarıyordum..
O kadar bunalmıştım ki odanın kapısını sertçe çarpıp zarfı da yatağa fırlattım. Ağlayıp ağlamamak arasında gidip gelirken boğazımı düğümleyen şeyin Sencer değil bebeğimizi kaybetme korkusu olduğunu anlamıştım. Daha kaç kere bunu yaşayacaktım bilmiyordum,bu lanet olası hayatın karanlığı daha ne kadar yaralayacaktı bizi ?
Kapının açılmasıyla Sencer'in geldiğini biliyordum,durmadım ve giyinme bölümüne geçtim. Arkamdan geldi,sırtını girişe yaslarken beni izliyordu. Tek kelime etmedi,konuşmasının şuan benim için pek iyi olmayacağını bildiği için sustu. Tulumumu kollarımdan sıyırıp soyduktan sonra üstümdeki beyaz kazağı da çıkardım,yine de içimdeki ateş sönmedi. Raflardan rastgele bir tişört alıp üstüme geçirdim,Sencer'in önünden geçip yatağa uzandım ve yorganı başıma kadar çektim.
Bir yanıyordum,bir üşüyordum. Bir ağlıyordum,bir susuyordum. Bir savaşıyordum,bir pes ediyordum. Girdiğim döngünün sancılarında kıvranıp duruyordum. Tüm her şeyden yorulan ruhum isyan edercesine kendini kapatıyor,iyileşmeye bile çaba göstermek istemiyordu. Ne zaman her şeyi arkamızda bırakıp gidecektik ?
Yatağın diğer yerinde hissettiğim ağırlıkla gözlerimi açtım,sırtım ona dönük olsa da Sencer'in geldiğini biliyordum. Yorganın altından belime sarıldığı gibi bedenlerimizi buluşturdu,varlığı varlığımı sarmaladığında gözyaşlarım bu anı bekliyormuş gibi akmaya başladı. O tüm içimi dökebileceğim bir liman gibi,ben ondan başka kıyım olmayan bir deniz gibiydim.
Saçlarımı okşayıp geriye iterken ağlayışım sesli hıçkırıklara döndü. Bu patlamanın sebebini biliyordu,bildiği için sadece öpücükleriyle sakinleştirmeye çalıştı. "Yoruldum." dedim,omuzumdaki yükleri almak ister gibi omuzumdan öptü. Saçlarımı her okşayışında onun merhametine daha da bıraktım kendimi. Dün ben onun yaralarını sarıyordum bugün o benim,bizden esirgedikleri şefkatle seviyorduk birbirimizi.
"Daha kaç kere onu kaybetmenin korkusuyla sınanacağım ?" dedim ağlaya ağlaya,cevabının olmamasını bilmeme rağmen soruyordum çünkü artık bitsin istiyordum. "Hep sevdiklerimizle sınanmaktan yoruldum." Belimdeki kollarına sardım ellerimi. "Ben artık birilerinin ölümüne üzülmek istemiyorum."
"Geçecek." dedi Sencer,sadece bunu söylemesinin sebebi titreyen sesiydi. Benim yorulduğum kadar o da yorulmuştu,kaçmak istediğim kadar o da kaçmak istiyordu. Yapabilecek miyizin ikileminde sonunu bilmeden,garantisi olmadan sonsuz mutlu olacağımız bir hayat için çabalıyorduk. Başaracak mıydık ?
"Beklemeye gücüm yok artık." dedim,burnumu çekip ağlayışımı durdurmaya çalıştım. "Tüm kartları açık oynamanın vakti geçiyor,bunu zamana yayarsak gittikçe yıpranacağız."
"Kerem." dedi,kollarından çıkıp doğrulduğumda o da duruşunu dikleştirdi. Ufak bir tebessümle "Bir şeyler bulmuş." diye ekledi. Yüzümdeki ifade dağılıp yerine heyecanı bırakırken bir çocuk gibi zıplamamak için zor duruyordum.
"Ne bulmuş ?"
"Bilmiyorum." dedi dudaklarını büküp. Başımı göğsüne yasladım. "Nehir'le birlikte gelecekler birazdan, hem akşam yemeğimizi yiyeceğiz hemde bu konuyu konuşacağız."
Gözlerimdeki yaşları sildim,başımı kaldırıp alttan alta baktım. "Bize notu gönderen kişiyi,baba- yani o adamın sakladığı kişiyi mi buldunuz Sencer ?"
"Bilmiyorum güzel gözlüm." dedi,kolu belimi daha sıkı sardığında ona bakan gözlerime ve sonra da karnıma baktı pişmanlıkla. "Özür dilerim." Burnuma bir öpücük kondurdu. "Telefonlarını açmayıp seni yalnız bıraktığım için,kimsenin sana bağırmasına tahammül etmeyip sana bağırdığım için özür dilerim." Gözlerim tekrardan dolduğunda bu kez alnımdan öptü. "Kıskançlığıma ve öfkeme yenik düşüp senin neden orada olduğunu sorgulamadım bile,bunun içinde özür dilerim."
"Sana kızmıyorum." dedim elimi yanağına yanaştırıp. "Her an birbirimizin yanında olamayız tabi ki ama o kadar çok korkmuştum ki önüme kim çıksa aynı öfkeyi kusardım."
Başını iki yana sallayıp "Her an olmasa da o an yanında olmalıydım,telefonunu açmalıydım ve bunun bahanesi olamaz." dedi. Bu kez sessiz kaldım,başımı tekrar göğsüne yaslarken ikimizinde eli karnımın üstünde buluştu. Sonrasında gözüm yatağın üstüne fırlattığım zarfta durdu,onun da şuan ona baktığını hissediyordum.
"Bir adım uzağımızda."
"Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar merak ettiğimi hatırlamıyorum."
"Hani emindin ?"
"O benim gönlümdeki." dedi gülerek.
"Erkekse ?"
"Hiçbir şey fark etmeyecek." dedi saçlarımı okşayıp. "Kız olduğunda sevgim artmayacak,erkek olduğunda sevgim azalmayacak. O benim,bizim bebeğimizken sağlığından başka önemli ne var ki ?"
"Bakalım mı ?"
Ben cevap beklerken telefon melodisi aramıza girdi,Sencer cebinden telefonunu çıkarıp kulağına yasladı. "Tamam Kerem,siz direkt çalışma odasına geçin bizde şimdi geliyoruz." deyip kapattı.
"Çalışma odasında nasıl yemek yiyeceğiz ?"
"Koltuk takımının ortasına küçük bir masa yerleştirdim,orada yeriz."
Göğsünden kalkıp yataktan çıktım,o da aynı şekilde doğrulup ayağa kalktı. Ben Kerem'in anlatacakları için heyecanlıyken Sencer zarfı eline alıp bana sorar bakışlar attı. Aklıma gelenle "Eğer beklerim dersen,tüm aileyle birlikte öğrenelim." dedim. "Yarın Sevda abla ve çocuklar eve dönecekmiş,Umay'ları da görüntülü ararız. Böylelikle hep birlikte oluruz."
"Sen nasıl istersen."
Giyinme kısmına ilerleyip üstümdekini çıkardım,bol bir sweattişört ve taytımı giyip tekrar odaya döndüm. Sencer üstündekileri çıkarmadığı için beni bekliyordu,zarfı ve telefonumu elime alıp yanına geçtim. Birlikte odadan çıkarken "Nasıl rahat ediyorsun bu gömlek ve pantolonla ?" dedim.
"Uzun yıllardır gün içinde hep böyle giyindiğim için alıştım." dedi,ama bu durumdan o da memnun değilmiş gibi yüzünü buruşturmuştu. Bir insanı giyim tarzına kadar değiştirmeye mecbur bırakıyorlardı.
Tüm bunlar geçecek ve geride birer anıdan ibaret olacaktı.
Aşağı kata inip Sencer'in çalışma odasına ilerledik,kapısı açıktı ve iki çalışan oradan çıkıyordu. Ellerindeki tabaklardan sofrayı kurduklarını anlayabiliyordum. Bizi görünce içlerinden biri "Dilediğiniz gibi hazırladık her şeyi Sencer Bey." dedi.
"Ellerinize sağlık."
Açık olan kapıdan girdiğimizde koltukların birinde oturan Kerem'in neşeli yüzü karşıladı bizi. İlk tanıdığım Kerem'den farklı bakıyordu gözleri,başkaydı artık. Yanında Nehir'i görmeyi düşünüyordum ama yoktu,ona doğru yaklaşırken "Nehir nerede ?" dedim merakla.
Onun imali tebessümünün ardından arkamdan "Buradayım." diyen bir ses duydum,Nehir'in sesiydi. Arkamı döner dönmez kapının hemen yanında ellerini arkasında birleştirmiş ve ayakta duran Nehir'i görmeyi beklemiyordum. Öylece kalakaldığımda tek yaptığım ayaklarına bakmaktı.
"Çok şükür." diyen bir ses ilişti kulağıma,Sencer'in sesiydi. Ben hala kendime gelemiyordum,Nehir şuan ayakta mıydı ? Tekerlekli bir sandalyede oturmuyordu. Benim yüzümden mahkum olduğu o sandalyeden kurtulmuştu, geçici olsa da iyileşme sürecini bilmediğimiz bu engel ortadan kalkmış mıydı ?
"Nehir ?" dedim,adım adım bana geldiğinde daha da şaşırdım. Sanki asırlardır o haldeymiş ve bunun yükünü ben taşıyormuşum gibi hafifledim. Sonunda kendime geldiğimde "YÜRÜYORSUN!" diye çığlık atmış ve yetmemiş sarılmak için üstüne atlamıştım.
"Yürüyorum." dedi,kollarımız birbirimize sarılı halde kaldık bir süre. Ağlıyorduk ve bu mutluluk gözyaşlarından ibaretti. "Sonunda yürüyorum."
"Biz olsak el sıkışır geçerdik,bunlar üç saattir sarılıyor." dedi Kerem,acıktığı için sabırsız davranıyordu biliyordum.
Sonunda ayrıldığımızda o Kerem'in yanına bende Sencer'in yanına geçtim. "Nasıl oldu bu ?" dedim merakla. "Tedavi esnasında mı oldu ?" Kerem'in imalı gülüşünden sonra kaşlarımı çatıp Nehir'e döndüm. Kerem'in kolunu sıktıktan sonra bana sevimli olmaya çalışan bir gülüşle baktı.
"Yavaş yavaş hissetmeye başlamıştım zaten,ben ses etmiyordum." dedi tebessümle. "Hatta belimdeki ağrı bazen ayaklarıma bile vuruyordu. Bugün de birdenbire ayaklanıverdim işte."
"Allah'a şükürler olsun."
"Allah bir daha göstermesin Nehir."
"Sağ ol enişte bey."
Kerem yemekleri işaret etti. "Başlayabilir miyiz artık ?"
"Zıkkımlan Kerem." dedi Nehir'de.
İkisine gülüp elimdeki telefonu ve zarfı masaya bıraktım. Çatalımı elime aldıktan sonra hala inanamadığımdan dolayı Nehir'in kıpırdattığı ayaklarına bakıyordum. "O zarf ne ?" dedi Nehir merakla.
Heyecanla güldüm. "Bebeğimizin cinsiyeti."
"Şaka yapıyorsun ?" dediğinde gözleri büyüdü. "Neymiş ? Öğrendiniz mi ? Bize neden söylemiyorsunuz ?"
"Çünkü daha açmadık." dedi Sencer gülerek,çatalını bırakıp bana bakarak arkasına yaslandı. "Efil'imin istediği gibi yarın hep birlikte öğreneceğiz."
"Ben bakayım mı bari ?" dedi Kerem ağzı dolu dolu.
"Hayır,hep birlikte öğreneceğiz."
"Efil şey yapalım mı ?" dedi Nehir heyecanla. "Bir pasta yaptıralım,içindeki kremanın rengine göre öğrenelim cinsiyeti. Pembeyse kız,maviyse erkek olsun."
"Olur olur." dedim aynı heyecanla.
"Sen bana zarfı ver ben yaptırayım pastayı yarına kadar."
"Açıp bakmak yok ama."
Nehir yüzünü buruşturup "İyi be tamam bakmayacağım." deyince gülerek zarfı uzattım ona. Yarın karnımdaki miniğin cinsiyetini öğrenecektik ve ben içimdeki minik ayakların sahibine kızım mı oğlum mu diyeceğimi öğrenecektim. Hemen yarın olsa ne olurdu ki ?
Kerem çatalını bırakıp suyundan bir yudum aldı. "Şimdi asıl konumuza gelelim."
"Anlat bakalım."
Gözlerim ikisi arasında gidip gelirken aynı zamanda önümdeki etten bir parça attım ağzıma,heyecanlı ama aç bir hamileydim. "Bahsettiğin bölgenin civarındaki her yeri inceledim,kamera kayıtları dahil her şeye detaylıca baktım."
Kerem'in duraksamasından sonra "Ee ?" dedim merakla.
"Bir depo var."
Sencer burnundan soludu. "Bu piçin depoya olan takıntılığı ne anlamadım."
"Deponun her yeri sayısız korumalarla korunuyor,bu açık açık yapılmaktan ziyade sivillerle yapılıyor. Deponun arkasında bir hurdacı haricinde hiçbir şey yok." Bir şeyleri düşünür gibi duraksadı. "Adı da Kazım Hurdacı'ydı,diyorum ya aslında her şey normalmiş gibi ilerliyor ama değil. O hurdacı bile onların adamı olabilir."
"O depoya girmemiz lazım." dedi Sencer,yerde bir noktaya odaklanmıştı. "Gerekirse zorla ama içerideki kişi tüm bu çabamızı ödüllendirecek biri. Son dokunuşu onun bildikleriyle yapacağız."
Nehir'de onlarla katıldı. "Öyle diyoruz ama bir çatışma sonucunda masada problem çıkaracaklar."
"Bu prenses haklı."
"Sensin prenses."
Kerem gülüp Nehir'e göz kırptı ve Sencer'e "Masadakilerin dokunulmazlığı var ve sen Volkan'ın adamlarına bile zarar verdiğin an kıyas istenecek." dedi.
"Peki ya bu eylemimizin sonucunda Volkan suçlu duruma düşerse ?"
"Nasıl yani ?" dedi Nehir.
Sencer'in ne demek istediğini anladığımda göz göze geldik. Tebessümüyle topu bana attığını ifade edip arkasına yasladı. "Volkan'ın sakladığı kişiyi ortaya çıkardığımızda ve masaya bu gerekçeği sunduğumuzda asıl suçlu Volkan olacak." Çatalımı bırakıp hevesle kıpırdandım. "Yani ortaya çıkaracağımız kişinin masayla bir bağlantısı olduğuna yüzde doksan dokuz eminken bu riski göze almaya değer diyoruz."
Kerem kafasını salladı düşünceyle. "Peki ya masayla bağlantısı yoksa ?"
"O zamanda Efil'le alakası olacaktır." dedi Nehir gülerek. O da amacımızı ve çıkış yolunu anlamış gibi gülümsedi. "Esir olan kişinin Efil'e mektup göndermesinin başka hiçbir sebebi yok,Efil'le bir ilişkisi olan birini saklarsa da amcam cezalandırılacak."
"Masa üyesi Sencer Saruhan'ın eşi Efil Saruhan'a düzenlenen bir tuzak diye nitelendirilecek." dedim tamamlayarak.
"Aranızda kendimi aptal gibi hissediyorum." dedi Kerem,güldük hepimiz onun bu şaşkınlığına. Nehir'in bakışlarına kaydı gözlerim,onun için Kerem her şeyin en iyisiydi biliyordum. Çünkü benim için de her şeyin en iyisi Sencer'di,o olmasa bile..
"Bir şeyi daha araştırmanı istedim."
"Esir olan kişi Efil'in hamile olduğunu nereden biliyordu,Volkan nasıl bizden hep bir adım önde,gelen notlardan Volkan'ın nasıl haberi oldu ve son olarak kurduğun plandan Volkan nasıl haberdar oldu ?"
Kerem'in saydıklarına karşılık Sencer kafa salladı,ne zaman düşünecek olsa durgunlaşır ve belirli bölgelere uzun bir süre kaşlarını çatarak bakardı. Şimdi de yeri izliyordu ama yavaşça kafasını kaldırıp Kerem'e baktı. "Kısaca içimizdeki hain kim ?"
"Hain mi ?" dedim irkilerek.
"Bunun için net bir şey bulamadım kardeşim." dedi Kerem.
"Şüpheliler listem var ama hiçbirine anlam veremiyorum."
"Sencer ne haini ?" dedim,bana derin gözlerle bakmakla yetindi. Gözlerimden çaresizliğimi anla der gibi baktı,savaştığım şeylerin sana zarar vermemesi için susuyorum demesinden anlamalıydım. Volkan'ın benden bir adım önde olmasından anlamalıydım. Şaşkınlıkla dudaklarımı araladığımda zihnimde tek bir isim yankılandı.
Konduramadım,kendi zihnime bile inanmadım,tüm olasılıkları yok edip dilimi susturmak istedim ama yine de engel olamadım ve "Yağmur.." dedim. Tek bir ismin dudaklarımı ateşe çevirmesine izin verdim. "Yağmur mu ?"
Çocukluğumun çığlıklarını susturdum,benliğime zarar veren tüm hakaretlere kulaklarımı kapattım. Kardeşimin beni ittiği tüm karanlıklardan sıyrıldım, onun içime düşürdüğü tüm ateşlere su döktüm. Zihnimi kendi kalbimin gücüyle susturdum. Geçmişin acısına rağmen hissettiklerimin doğruluğuna inandım.
"Yağmur böyle bir şeyi yapmaz."
⚓️
Bölüm Sonu.
Maalesef bir trafik kazası geçirdiğim için bölüm geç geldi.
Kusura bakmayın,anlayışınız için teşekkür ederim.
Artık yavaş yavaş gerçeklerle yüzleşiyoruz.
Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz ?
Son kez bebeğimizin cinsiyeti hakkındaki
tahminlerinizi alalım -》
Diğer bölüm görüşmek üzere.
Hoşça kalın ballarım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.48k Okunma |
3.11k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |