@mavii_bulutt345
|
"Onunla konuşmak benim için nefes almak gibiydi. Bütün hücrelerime farkında olmadan iyi geliyordu ve ben buna istesem de engel olamıyordum."
Gizliyle konuşmamızın üzerinden iki gün geçmişti ve ben o olmadan, monoton hayatıma geri dönmüştüm ve şu anda bardakları silip yerlerine dizerken eskiden ve o olmadan önce nasıl yaşamış olduğumu düşünüp duruyordum zira şu an koca bir boşlukta gibiydim.
Yapılan bir yemeğe tuz, yapılan bir tatlıya da şeker konmamış gibi şu an hiçbir şeyden tat alamıyordum. Kendimde yazmak istemiyordum çünkü onunla konuşmak istesem de o beni seviyordu ve benim ona yazmam, onu umutlandıracaktı ama benim onun bu duygularına verebilecek bir karşılığım yoktu. Bu onu çok üzerdi ve ben, benim için değerli birini üzmeyi hiç ama hiç istemiyordum.
Serkan, "Çağla, " diye bana seslendi bir tepsi bulaşığı iki elinde zar zor tuttuğu anlında boncuk boncuk oluşan terlerden çok bariz bir şekilde belli oluyordu. "Şu masanın siparişini alır mısın? Ben bunları içeri bırakacağım ve dört numaranın isteklerini götüreceğim. "
Elimdeki son bardağıda silip yerine yerleştirdiğimde, umursamazca omuzlarımı silkeledim. "Tamam," dedikten sonra başıyla gösterdiği masaya ulaştım.
"Hoş geldiniz, buyrun ne alırdınız?"
Masada oturan ve yirmili yaşlarının başında olduğunu pek âlâ anladığım kişi, güneş gözlüğünü çıkardı ve ben onunla göz göze geldim.
Karşımdaki kişiyi hiç ama hiç beklemediğim için gözlerim hafifçe açıldı. "Atlas? Senin burda ne işin var? Gizliye bir şey mi oldu yoksa?" diye kalbim ağzımda sordum çünkü iki gündür ondan hiçbir mesaj almamıştım ve o da hiç çevrim içi olmamıştı.
"Bir sakin ol, istersen otur konuşalım." aslında, iş saatleri bu yasaktı ama ben etrafı kolaçan ettim. Herkes kendi işleriyle ilgili olduğu için beni fark etmezlerdi bile. Önümdeki sandalyeyi çekip karşısına oturdum ve sorularımı yanıtlayacağını umarak beklentiyle ona baktım.
Kollarını masaya koyup hafifçe masaya doğru eğildi. "Merak etme o senden, benden bile iyi," diyip sırıttı. "Sadece final sınavları yaklaşıyor ve çok çalışması gerek, bu yüzden de çok fazla sana yazamadı."
Aramızda bir sessizlik olduğunda, "Demek her yerde beni takip ediyorsun?" dedim rahatsız olduğumu gözlerimden belli ederek.
Hafifçe öksürdü ve dikleşip yüz ifadesini ciddileştirdi. "Gizli benim en yakın arkadaşım hatta dostum. Onun için her şeyi göze alırım. Dediğim gibi evine girmedim ve gittiğin yerler benim de gidebileceğim yerler. Özünde bu çok rahatsız edici bir durum ama onun amacı sadece senin durumunu öğrenmek. "
Bakışlarımı ondan çekip yutkundum. "Neden o takip etmiyor beni, peki?" diye sormak geliyordu içimden ama bunun onu üzeceğini bildiğim için bunu içime gömüyordum.
Atlas, ben sanki ona bunu söylemişim gibi, "O da seninle buluşmayı ve telefon olmadan seninle konuşmayı çok istiyor Çağla ama bazı şeyler bizim elimizde değil."
Diyecek bir şeyim yoktu, başımı sallamakla yetindim. "Sen ne alacaksın?" diye sorduktan sonra onun siparişini elimdeki not defterine, oturduğu masanın numarasıyla beraber, yazdım ve müsaade isteyip siparişlerini getirmek ve diğer müşterilerle ilgilenmek için masadan kalktım.
Saat, yediye yaklaşırken kafedeki son müşterinin siparişini, masaya bıraktım. Boş masaları silmek için elime bez ve cam sil aldım ve bir masadan başlayarak dört masayı silip sandalyelerini düzelttim.
Kafede akşam için çalışacak kişiler geldiğinde, onlara anahtarları vererek kafeden ayrıldım. Saat sekizde beşe kadar biz, beşten de on ikiye kadar başka kişiler kafede çalışıyordu. Ben, dün karakola gittiğim için o vaktin şimdi çalışarak doldurmuştum.
İstanbul'un karanlığa gömülmüş hali biraz tüylerimi diken diken etsede aldırmadım ve eve gitmek için bineceğim otobüsü beklemek için durağa geçtim. Sonbaharın ortalarında olsakta soğuk havanın etrafı ele geçiren soğuğundan ellerimi korumak için ceplerime koydum.
Yaklaşık beş dakika sonra, cebimdeki telefonuma mesaj sesi geldiğinde, istemsizce dudağımın kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
Telefonumu çıkartıp gelen mesajı okudum ve bir elimle cevap yazdım.
Gizliçocuk: Birileri beni özlemiş :")
Aydakiçiçek: Kimmiş o?
Aydakiçiçek: Hem sen bunu nerden biliyorsun?
Atlas'ın bunu ona söylediğini fark etmiştim ama ona da sormamın bir mahzuru olmazdı.
Gizliçocuk: Küçük bir kuş odamın penceresine kondu ve kulağıma fısıldadı diyeyim.
Aydakiçiçek: Atlas'ın küçük (!) olduğuna pek emin misin?
Gizliçocuk: HJSHUSHUSGHSVHFSYFSV
Gizliçocuk: Haklısın direk gibi bir çocuğa küçük denmez.
Derin bir nefes aldım, onunla konuşmak benim için nefes almak gibiydi. Bütün hücrelerime farkında olmadan iyi geliyordu ve ben buna istesemde engel olamıyordum.
Gizliçocuk: Ee, sen ne yapıyorsun?
Aydakiçiçek: Otobüs bekliyorum.
Gizliçocuk: Ben de çok iyiyim sillage, sorduğun için teşekkür ederim (!)
Aydakiçiçek: HJSHUSHUSGHSVHFSYFSV
Aydakiçiçek: Ne demek efendim her zaman.
Gelen otobüsle birlikte onun yazdığını bile umursamayan hızla mesaj attım ve otobüse bindim.
Aydakiçiçek: Otobüsüm geldi, gitmem gerek.
Aydakiçiçek: Görüşürüz gizli.
|
0% |