Yeni Üyelik
3.
Bölüm

♡3. Bölüm♡

@mavii_bulutt345

"Habeş maymunun olayım mı kız?"

 

Sabah, halam geç bir saatte geldiği

için direkt yatmıştı. Üzerime beyaz bir

pantalon ve mor bir kazak giyip, kahvaltı yapmadan evden çıktığımda çalıştığım kafeye gitmek için yürümeye başlamıştım.

 

Ellerim ceplerimde, gözlerim karşıya

geçmek için sağı solu kolaçan ediyordu.

Karşıya geçerek kafenin bulunduğu

sokağa girdim. Cebimdeki telefon

titrerken elim cebime gitti.

 

Halamın mesaj attığını düşünürken

dün geceki çocuğun mesaj attığını gördüm. Ekranı açarak mesajını okudum.

 

gizliçocuk: Günaydın.

 

Aydakiçiçek: Sana da.

 

gizliçocuk: Ne yapıyorsun?

 

Aydakiciçek: Sana ne?

 

gizliçocuk: Çok ayıp.

 

gizliçocuk: İnsan düzün bir cevap verir.

 

Aydakiçiçek: Düzgün bir cevap vermek zorunda değilim.

 

gizliçocuk: Yoo.

 

gizliçocuk: Bayağı bayağı düzgün bir cevap vermek zorundasın.

 

Aydakiçiçek: Sebep?

 

Yazdığım sorunun cevabını alamadan çalıştığım kafeye gelmiştim. Kapıyı iterek içeri girdiğimde sabah saatleri olduğundan ötürü kafede çok fazla kişi yoktu.

 

Çalan şarkıyı mırıldana mırıldana masaları silen Leyla beni fark etti. Gülümsedi ve ardından," Günaydın Çağla," dedi. Bu kızın benimle neden arkadaş olmak istediğini bir türlü anlamıyordum. Nerdeyse benden nefret etmesi için her şeyi denemiş, hatta yapmıştım ama işe yaramamıştı.

 

"Günaydın," diye mırıldandım. "Kolay gelsin, " diyerek içeriye girdim. Eşyalarımı bizim için ayrılan odaya bıraktığımda hemen üzerime beyaz tişörtümü ve kırmızı eteğimi giydim. Bu bizim bu kafeye ait olan formamızdı.

 

Üzerinde mavi renklerle " Ottoman" yazıyordu. Ottoman, bu kafenin adıydı ve Türkçe karşılığı ise "Osmanlı" demekti. Kafenin sahibi Orhan Bey, kafeyi ismine yakışır bir şekilde dekore etmişti. Duvarlarda tarihi tablolar ve Osmanlıca yazılar yazılıyken, ışıklandırmalar ise kandil lambasına benzetilmişti ve bunlarla beraber ufak tefek daha detay vardı.

 

Saçlarımı, kolumdaki tokayla güzel bir at kuyruğu yaptım. Telefonumu elime aldığımda mesaj sesinin gelmesi yüzünden gelen mesaja baktım.

 

gizliçocuk: Hatırlatayım, çünki benimle konuşuyorsun ya hani?

 

Aydakçiçek: Benimle konuşmayı isteyen de sensin ya hani?

 

Aydakiçiçek: Ben istediğimi derim beğenmiyorsan bas engeli bitsin gitsin.

 

gizliçocuk: Tamam da insan az kibar olur kibar!

 

gizliçocuk: Hem arada kendini engelletip benden kurtulabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun bilmiş ol.

 

gizliçocuk: Hem bir şey diyeyim mi?

 

gizliçocuk: Ben senin bu asi tarafını çok seviyorum, öyle böyle değil.

 

Aydakiçiçek: Seninde dediğin gibi asiyim ya ben hani?

 

Aydakiçiçek: Az bile yapıyorum az!

 

Aydakiçiçek: Dua et karşımda değilsin.

 

Aydakiçiçek: Yoksa burnunla bir yerlerin yer değişmiş olurdu.

 

gizliçocuk: Ben sana neden telefondan yazıyorum sanıyorsun??

 

Aydakiçiçek: Bilmem.

 

Aydakiçiçek: Belki de bir maymunsundur.

 

Aydakiçiçek: Ve benimle böyle iletişime geçmeye çalışıyorsundur?

 

Yazıp attığım cevap yüzünden yüzümü buruşturdum. Sabah sabah devrelerimi yakmıştı!

 

gizliçocuk: İfşa olduk iyi mi?

 

gizliçocuk: İfşa olduğuma göre evlenmeliyiz.

 

gizliçocuk: Beni nikahına al, soyadın soyadım olsun.

 

gizliçocuk: Hem belki ileride maymuncuklarımız olur.

 

Aydakiçiçek: Git kendine daha güzel maymunlar bul.

 

gizliçocuk: Senden güzel maymun mu olur kız?

 

Yazdığı mesaja bakakaldım.

 

Aydakiçiçek: Ne maymunu be!?

 

"Çağla?" adımı, soran bir tınıyla söyleyen Leyla yüzünden irkilip başımı telefonumdan kaldırdım. "Beş dakikadır dışarı çıkmadın. Bende sana bakayım dedim."

 

Beş dakika mı geçmişti?

 

"Tamam sen git, ben de geliyorum birazdan."

 

Leyla, beni onaylayıp dışarı çıktı. Hemen kafamı telefona gömdüm.

 

gizliçocuk: Habeş maymunu, sever misin?

 

Aydakiçiçek: Yaa, çok severim(!)

 

gizliçocuk: Habeş maymunun olayım mı kız?

 

Gözlerimi devirdim. Gülmemek için dudaklarımı dişlerken, hemen yazdım ona.

 

Aydakiçiçek: Gel ol(!)

 

gizliçocuk: Bekle beni güzelimmm

 

Aydakiçiçek: Sen noktalama işaretlerini biliyor musun acaba?

 

gizliçocuk: Nerden bileyim ben ya? Sayısalcıyım ben.

 

Aydakiçicek: git "(!)" bunun ne olduğunu araştır.

 

gizliçocuk: Sözelcilerin hakaret etme yöntemi felan mı?

 

Aydakiçiçek: Sen araştır. Benim işim var şimdi.

 

gizliçocuk: Çok yorulma ve müşterilere sinirlenme sonra migrenin tutuyor. Kalbime bir hançer saplanıveriyor.

 

Aydakiçiçek: Sen benim migrenimin tuttuğunu nasıl biliyorsun?

 

gizliçocuk: Sinirlenince migrenin tutar senin.

 

Aydakiçiçek: Sen bunu nerden biliyorsun?

 

Benim migrenim olduğunu ben ve halam haricinde kimse bilmezken bu çocuk nerden biliyordu bunu?

 

gizliçocuk: Meslek sırrı.

 

"Çağla! İşinin başına geç hemen! Her şey Leyla'nın üzerine kaldı!" diyerek kapıyı hızla açıp bana sesini duyurmak için bağıran Can'a baktım. Burada çok fazla kalmıştım. Gizliçocuğun yazdığına cevap vermeden odadaki cam sili ve mavi el bezini alarak masaların bulunduğu kısma geçtim.

 

Cam silden bir iki fıs masaya sıkıp bezle güzelce sildikten sonra diğer masaya geçiyordum. Leyla ve Dinçer yeni yıkanan bardakları ve tabakları ellerindeki bezlerle kurularlarken Can'da müşterilerle ilgilenip onlara isteklerini götürüyordu.

 

Öğlene doğru ve öğle arasında kafe ağzına kadar dolmuştu. Dördümüz de hızla müşterilerin isteklerini yerine getirmek için koştursakta ne yazık ki tam olarak yetişemiyorduk.

 

Kafedeki bütün masalar ve sandalyeler doluyken, elimdeki üç dilim pasta ve dört taze sıkılmış portakal suyunu hiçkimseye çarpmadan götürmeye çalışıyordum.

 

Nihayet servis etmem gereken masaya ulaştığımda, masada oturan dört kişiden mavi gözlü ve erkek olanı resmen tıslarcasına konuştu. "Hele şükür siparişlerimiz geldi," dedikten sonra iğnelercesine yüzümde gezdirdi bakışlarını.

 

"Kusura bakmayın, kafe bugün çok yoğun bu yüzden biraz geç geldi siparişleriniz, afiyet olsun," diyerek her ne kadar benim yapmayacağım fakat yapmam gereken şeyi yaptım.

 

Adamın bakışları aynı iken sakin olmam gerektiğini kendime hatırlatırken, tek tek tabakları tepsiden alıp masaya koydum. En son bana sataşan kişiye içeceğini verirken tamamen bilerek olacak şekilde masadaki eliyle küçük bir hareket yapıp bütün içeceği üzerine döktü. Refleks olarak masadaki diğer üç kişi sesli olarak bir tepki verirlerken üzerine içecek dökülen adam bir ok misali oturduğu yerden fırladı.

 

Boğanın, kırmızı renkli bezi görüp öldürücü gözlerle ona baktığı gibi karşımdaki adam da bana öyle bakıyordu. Üzerindeki beyaz tişörtü parmaklarının ucuyla tutup bakışlarını üzerinde gezdirdi. Benim yüzümde bir mimik dahi oynamazken, masalarda oturan birçok müşterinin bakışları bize dönüşmüştü.

 

Elimdeki tepsiye parmaklarımı bastırdım. Sakin olmam gerekiyordu çünkü burada suçlu olan ben olarak görünüyordum ve yapacağım en ufak bir hareket beni haklıyken haksız duruma düşürecekti.

 

Hiçbir şey demeden adama bakarken, Leyla yanımıza geldi ve büyüttüğü gözleriyle adamın üzerindeki ıslanan yerlere baktı. "Biz çok özür dileriz," dedi işleri toparlamak için. Adam, yanıma geldi ve yumruk yaptığı eliyle beni omzumdan itti ve benim geriye sendelememe sebep oldu. Leyla, küçük bir çığlık attığında, "Ne yapıyorsunuz siz!" diye bağırdı. Adam ona bakma gereksiniminde dahi bulunmazken, "Bu tişörtün kaç para olduğundan haberiniz var mı? Bu tişört sizden pahalı!" diye bağırdı ve sesi kafenin içinde yankı yaptı.

 

Şu an, sinirlerim tepeme çıkmıştı ama ne bir cevap vermeye ne de bir harekette bulunmak için bir çaba gösteriyordum. Kafenin kameraları her şeyi çekmişti ve bu onun ceza almasına yeterdi. "Yürü Leyla, gidelim," dedim. Adam alay edercesine bana baktı ve parmağını hızla salladı. "Benden özür dilemeden hiçbir yere gidemezsin!" diye bağırdı.

 

Tam, adam üzerime yürüyüp bana bir hamle yapacakken, birinin onu iki yakasından tutup masaya yatırmasıyla adam gözlerini sonuna kadar açıp ne olduğunu bile anlayamadı. "Bir kadının üzerine yürümeye utanmıyor musun sen!" diye bağırdı. Adam, Emir'in iki yakasında olan ellerinden kurtulmak için çırpınırken, gözleri korktuğu için büyümüştü.

 

"Kendin döktün o içeceği ve kızdan özür dilemesini mi bekliyorsun?!" Emir, sinirle çenesini birbirine bastırırken hızla adamı doğrulttu. "Özür dile kızdan!" diye bağırdığında adam tiksinircesine bana baktı. "Özür dile," diye sakince konuştu Emir ama dişleri birbirine yapışık olduğu için sesi tıslarcasına çıktı.

 

Adam, "Özür dilerim," diye mırıldandı ama bu kesinlikle Emir'e olan korkusu yüzündendi. Emir, adamı sarsıp, "Duyamadım," dedi kulağını adama doğru uzatıp. Adam sinirle bir nefes bıraktı havaya. "Özür dilerim," dediğinde, Emir adamın omzuna vurup, "Aferin," dedi.

 

Benim yanıma gelip yavaşça bileğimden tuttu. "Gidiyoruz," diye beni çekiştirirken son anda elimdeki tepsi aklıma geldi ve Leyla'ya uzatıp,"Tut," dedim alelacele. Leyla, elimden tepsiyi aldı.

 

Emir'in beni sürüklemesiyle kafeden çıktık ve kafenin önüne park etmiş olduğu motorun önünde durduk. Motordan bir kask alıp kafama bıraktı. "Artık vakti geldi," dediğinde ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordum.

 

 

Loading...
0%