Yeni Üyelik
42.
Bölüm

♡42. Bölüm♡

@mavii_bulutt345

Bir yola çıkmadan önce, çıkılan yolun sonunuda hesaba katmak gerekiyordu.

 

Titreyen parmaklarımla kavradığım su dolu bardağı, dudaklarıma doğru götürdüm. Bir, iki yudum alıp bardağı farkında olmadan gürültülü bir şekilde masaya, aldığım yere bıraktım. Tuğkan'ın telefonu çalınca onun yanından güç bela da olsa kaçıp odama geçmiştim.

 

Bu karşılaşma, benim yıllardır beklediğim, uğruna ömrümü bile verebileceğim bir şeydi ama birden olunca da vücuduma bir kal gelmişti. Birden kendimi bir havuz dolusu buz gibi suyun içinde bulmuştum sanki. Aniden olan bu olaylar bünyeme iyi gelmemişti.

 

O an için, ne olduğunu düşünecek vaziyette değildim. Beynim eriyip yok olmuş gibi hiçbir şey düşünememiştim ama şimdi düşününce onunla aynı binada bulunuyordum. Hatta onunla aynı nefesi soluyor, ondan sadece bir, iki dakikalık bir uzaklıkta bulunuyordum.

 

Bunlar, benin yıllardır büyük bir arzuyla istediğim her şeydi ama ben bunları isterken, bu istemlerim gerçeklikten sonra ne yapacağımı ya da ne yapmam gerektiğini düşünmemiştim.

 

Bir yola çıkmadan önce, çıkılan yolun sonunuda hesaba katmak gerekiyordu. Ama ben bunu yapmamıştım, şimdi ise bunun acısını çekiyordum.

 

Çağla: Ben yarın yerine bu akşam size gelsem, yarına kadar kalsam olur mu hala?

 

Telefonumu elime alıp halama mesaj attım. Bu gece evde tek olmasam benim için iyi olmayacaktı. Hem Ece beni görünce çok sevinirdim Halama uğramdan eve uğrayıp kıyafetlerimi alabilir, Boncuk'a bu akşam için mamasını verebilirdim.

 

Halam: Olur canım.

 

Halam, iki dakika sonra bunu yazınca rahatladım. Benim gelmemi sorun etmezdi ama Hakan Ağabey'den biraz çekindiğim için halama sorma gereği duydum.

 

İki saatte, bir arpa boyu yol kat edemedim. Çevirdiğim yazıların üzerinden geçip bir hata yapıp yapmadığımı kontrol ediyordum ama kafam dolu olduğu için okuduklarımı tam olarak anlamıyor, başa dönüp dönüp tekrar okuyordum. Bu da beni hiçbir yere götürmüyordu.

 

Başımı kaldırıp saate baktım, altı buçuktu. Kafam doluyken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım. Tekerlekli sandalyemi biraz geriye doğru itip soluklandım.

 

Bu gece uyuyabileceğimi hatta yorgunluktan uyuyakalabileceğimi düşünmüyordum. Ruhumuzun hissettiği duygular, bedenimize de etki ediyordu. Bu yüzden de tahmini olarak en az üç gün doğru düzgün uyuyamazdım.

 

Çantama telefonumu atıp ayaklandım. Masamdaki sayfaları derleyip kolum ve göğüsümün arasına sıkıştırdım. Gece uyumazken boş boş oturmak yerine kalan işlerimi halledebilirdim.

 

Çalan kapıyla birlikte, "Gel," dedim ama gelen kişinin Aylin Hanım olduğunu biliyordum çünkü bu zamana kadar şirkette kalabilecek tek kişi Aylin Hanım'dı ama içimden bir ses bana kapının arkasında Tuğkan'ın da bulunabileceğini söylüyordu.

 

Onun benimle konuşacağını ve bizim aramızın düzeldiğini hayal ettim. Bana yine sillage derdi ama bu sefer onun sesini duyardım. Kulaklarıma, bir kemandan, bir piyanodan ya da bir neyden çıkan notanın sesi gibi nahif ve huzur dolu sesi dolardı. Ben de ona gizli çocuk derdim. Göz göze gelince her ne kadar utangaç biri olmasam da ondan utanıp gözlerimi kaçırırdım, o da benim bu halime genişçe gülümser yüzümün önüne gelen saçları yavaşça kulağımın arkasına sıkıştırıverirdi.

 

"Çağla?" Hani birden rüyadan zıplarcasına uyanıp boş boş tavana ve simsiyah odaya bakarak ne olduğunu anlardık ya, benim durumum tam da buydu. Özet geçip net bir ifadeyle ifade edecek olsam aynen bunları söylerdim; bir rüyadan uyanmak...

 

Gözlerim dolu doluydu, hayalim gerçek değildi ama duygu yüklüydü.

 

"Efendim?" dedim çatallaşan sesimle. "Sen iyi misin canım? Dokunsam ağlayacak raddedesin." Aylin Hanım, benim bu durumumu çözmek için sorular sormaya devam ediyordu ama benim kulaklarım uğulduyordu. İyi değildim, hatta masaya elimi koyup ona yüklenmesem yere kapaklanabilirdim.

 

Aylın Hanım, sözlü olarak benden bir cevap alamayınca elini koluma koydu ve hafifçe, dostane bir şekilde sıktı. "Çağla, kaçıncıya soruyorum bilmiyorum, iyi misin? Bak beni endişelenebiliyorsun." Sonda sesi hafifçe yüksek çıktı.

 

"İyiyim," dedim. Kötüyüm demeyi dilim deli gibi isterken beynim ona izin vermemişti. Hem doğruyu söyleyip kötüyüm deseydim bu seferde olanları anlatmam gerekecekti. Bunu anlatamazdım, özellikle de Tuğkan artık buranın patronu olmuşken.

 

"Emin misin, iyi değil gibisin?"

 

"İyiyim iyiyim," dedim onu inandırmak için. Bakışları hâlâ aynıyken, zoraki bir şekilde gülmeye çalışıp ona iyi olduğumu kanıtlamak istedim ama yüzümdeki tek bir kas dahi oynamadı.

 

"Benim çıkmam gerek," dedim bahane olarak. Halamların evi uzaktı ama bana sorun olacak kadar uzak değildi.

 

"O zaman yarın görüşürüz," diyen Aylin Hanım, pes etmişe benziyordu. Arkasını dönüp odamdan çıkmadan önce, "Görüşürüz," diye mırıldandım ona cevap olarak.

 

Yavaş adımlarla odamdan çıktım. Asansörü çağırdım ve içine girdim ama belki de kitaplarda olabilecek kadar büyük ve tuhaf bir tesadüf yaşadım; tam asansörün kapısı kapanırken biri kolunu, asansör kapanmasın diye uzattı ve en önemlisi ise bu kişi Tuğkan'dı.

 

Olduğum yerde, kaskatı kesilip ona bakıyordum ama onun bana bakması uzun sürmedi. Yanımdan geçip arkamdaki boşluğa geçti.

 

Ellerim karıncalanıyordu. Biraz önceki duygu yoğunluğundan ötürü ayakta zor dururken, onunla aynı asansörde ve bu kadar yakın olduğumu bilmek beni bayıltabilirdi.

 

Burnuma, kokusu doldu ve zihnimde "sillage" sözcüğü yankılandı; kokunun izi...

 

O benim koluma aşinaydı ama ben ilk defa onun bu okyanus esintisi andıran kokusunu ciğerlerimle buluşturuyordum.

 

Arkamdaydı. Arkamı dönsem, onunla göz göze gelebilir, ona sarılabilir ve ondan durmadan özür dileyerek eskiye dönmek istediğimi söylerdim ama artık eski yoktu, ne ben eski Çağla'ydım ne de o eski Tuğkan'dı. Mazi arkamızda kalmıştı, bizim yapacağımız tek şey önümüze, geleceğe bakmak olacaktı.

 

Asansör, büyük bir gürültü ve sarsıntıyla durdu. Korkudan gözlerim büyürken geriye doğru sendeledim. Arkam, Tuğkan'ın göğsüne çarptığında savrulan bedenim durabilmişti.

 

Ben nefes nefese kalmışken Tuğkan son derece sakindi. Elleri, omuzlarıma yerleşip beni tutmuştu. İlk defa ona bu kadar yakındım ve ışıklar gittiği için asansör kapkaranlıktı.

 

O an, yapmamam gereken bir şeyi yaptım, arkamı dönüp ona sarıldım. Ne olacağı umrumda değildi, bana ne yapacağı da zerre umrumda değildi. Yıllardır bu anı beklemiştim artık hiçbir şey umrumda değildi.

 

 

Loading...
0%