Yeni Üyelik
43.
Bölüm

♡43. Bölüm♡

@mavii_bulutt345

"Yapılan en büyük delilikler, hiç düşünmeden yapılanlardır."

 

Boy farkından dolayı, kulağım tam da onun kalbine denk gelmişti. En az benim kadar hızlı atan kalbi, beni havalara uçurabilirdi. Kalbi korkudan bu kadar hızlı atmış olamazdı. Heyecandan olmalıydı, yani öyle olmasa bile ben böyle olduğunu düşündüm. Aksini düşünmek ruh sağlığımı bozacaktı. Gerçek olmasa bile kendimi bununla kandırıp az da olsa avutabilirdim.

 

Tuğkan, derince soludu, bu yüzden göğüsünün üstündeki başım kısa bir an için yükselip alçalarak aynı yerine geri döndü. Kokumu içine çektiğini düşünüp içim içime sığmazken, "Sillage," diye fısıldadım birden. Onun duyduğundan emin değildim, dedim kısık çıktığı için. Bu yaptığım şeyleri bir kez beynimin süzgecinden geçirsem ilk başta bu asansöre dahi binmezdim ama yapılan en büyük delilikler, hiç düşünmeden yapılanlardır. Ben de bu yüzden yaptıklarımın delilik olduğunu bilerek hiçbir şeyi düşünmüyordum; ne bundan öncesini ne de bundan sonra olacakları...

 

Tuğkan elektrik çarpmış gibi benden uzaklaşırken, boşluğa düşmüş gibiydim. Elimi asansörün duvarına attım. Şanslıydım ki ne Tuğkan az önceki yakınlığımız yüzünden bana bağırıp çağırıyor ya da kızıp bir hata yaptığımı yüzüme vuruyordu. Ayrıca, karanlık olduğunu için yüzünü göremiyordum ama gözleri ışıkta az çok parlıyordu.

 

Karanlık, benim için bir avantajdı, o benim bu surat ifademi yani sersemlemiş ve ister istemez gülümseyen halimi göremiyordu ama aynı zamanda ben de onun yüzünü göremiyordum. Bana sinirli olduğu için kaşlarını mı çatmıştı? Ya da o da benim gibi bu durumdan mutluluk duyup dudakları kulaklarına varasıya gülüyor muydu?

 

Bunu, ona sormadan bilemeyecektim. "Bana kızdın mı?" sesim, süt dökmüş bir kedinin bakışları kadar ürkekti. Eski Çağla olsam, tereddüt etmem, onun kırılacağını dahi düşünmeden aradan geçen bunca zamanın hesabını sorar çekip giderdim ama ben değişmiştim. Zaman beni değiştirmişti.

 

Ondan bir ses gelmedi, nefes alış veriş seslerini duymasan yanımda dahi olduğunu bilmezdim. "Neden bana söylemedin ki? Şu an bu halde olmazdık!" Eski Çağla mazide kalmıştı ama onun gölgesi hâlâ daha benim ruhumdaydı.

 

Sitemkâr çıkan sesimden başka -bir de nefes alış veriş seslerimiz vardı- ses yoktu karanlık asansörde. Konuşmuyordu ve konuşmayacaktı büyük ihtimalle ama o inatsa, ben ondan daha inat olmalıydım.

 

"Mesajlarda yazdığım gibi korkağın tekisin," dedim. Onu ikna etme çabalarım buraya kadardı, tükenmiştim. O, beni sessizliği ile sınarken ben de onu bu şekilde sınamalıydım. Onunla birlikte benim de canım yanacaktı ama bu yolun sonu bizi yeniden birbirimize bağlayacaksa bu acıya seve seve katlanabilirdim.

 

Bir gürültü kopunca irkildim. İlk başta sesin asansörden geldiğini düşündüm ama sonra ise Tuğkan'ın sinirden asansöre yumruk attığını anladım "Ben mi korkağım? Sevdiğim kadın beni istemez diye onu düşünerek hareket ettim ben! Sırf sen yürüyemez ve yatağa bağlı bir adam yüzünden ömrünü heba etme diye günlerce yürümek için çabaladım, uğraştım! Kaç gece yürümek için uykusuz kaldım senin haberin var mı? Ve ben hepsinde seninle olan günlerimi hayal ederek pes etmedim!"

 

Konuşması, boğazımı düğüm düğüm etti. Bundan Atlas çoğu kez bahsetmişti ama bunları bizzat onun ağzından duymak iyi gelmemişti bana.

 

"Meğerse bir hiç için çabalamışım." Dolu bir bardak yere düştü, tuzla buz oldu. Dolu bardak bendim aslında, şimdi ise tuzla buz olarak paramparça olmuştum kendi içimde. Yanağımdan boynuma bir gözyaşı usulca süzüldü. Elimi kaldırıp onu silmeye gücüm yoktu.

 

"Ben senin için bir hiç miyim gizli?" Çocuk gibi çıkan sesim umrumda değildi. "Ben senin için her şeyi yapardım, peki ya senin bundan haberin var mı? Her gün usanmadan sana bakardım, her gün sana destek olurdum. Odanda, kendi evinde bir hapis hayatı yaşamazdın belki, bana ilk başta kendini söylesen bu kadar acımasız davranmazdım sana." nefes alıp soluklandım. Gözlerini görmüyordum ama görmeyi deli gibi istedim. Gözler yalan söylezmedi çünkü. Bana aşıksa eğer, bunu anlardım ve onun için çabalama ihtiyacı duymazdım içimde.

 

"Ben belki senin için intihar etmek istemezdim, beni kadar mutsuz geçirmezdim hayatımı, anneme duyduğum vicdan azabının üzerini bir gölge gibi örter bana destek olurdun Belki de şu an seninle daha mutlu olurduk Tuğkan, olmaz mıydık yoksa?" Burnum akıyor, yanağımdan akan gözyaşlarının ardı arkası kesilmiyordu. Sıraladığım şeylerin mantıklı olup olmadığına bile bakmadan konuştum. Aklıma ne gelirse söyledim ve hangimizin haklı olup olmadığını göz önünde bulundurmadım.

 

"Bak Çağla, belkilerle önümüzü göremeyiz. Ben seni hâlâ daha çok seviyorum ama bizden olmaz anladın mı beni?" sert çıkan sesi yüzünden kahkaha atmak üzereydim ki kendimi dizginledim.

 

"Şu an saçmaladığının farkında mısın? Yaşadıklarımızı unutup yeniden bir hayata başlayabiliriz. Sil baştan hem de! İkimiz de birbirimizi severken bizim önümüzdeki engel ne?"

 

"Sen her şeyi kolay mı sanıyorsun Çağla? Şu an yirmi beş yaşında bir kadınsın ama hâlâ annenin ölümünde bir suçun olmamasına rağmen kendini suçluyorsun! Benim babam öldü! Ben hâlâ bunu atlatamadım. Size en çok ihtiyacın olan andı! Ama sen beni bir kere bile umursamadın! Beni hep tersledin, sürekli tersledin! Ben yoruldum anlıyor musun beni Çağla? Bizi ayakta tutmaktan yoruldum!" bağıra bağıra bana konuşuyordu, belki de yedi yıldır içinde tuttuğu her şeyi şu anda kusuyordu bana karşı.

 

"Ben senin olduğunu bile bilmiyordum! Beni suçlayamazsın! Ben hep seni sevdim Tuğkan olur da başkasına aşık olurum diye çevremde erkek dahi bulundurmadım! Bu işin sonunda İkimiz de haklı çıkacağız, daha fazla tartışmamızın bir anlamı yok."

 

Sessizlik oldu. Bundan yararlanarak, "Lütfen yeniden deneyelim, bu sefer yemin ederim senin için her şeyi yaparım."

 

Ses çıkmıyordu. "Bilmiyorum Çağla," demesi de bir beş dakika sonra oldu. "Ben değiştim, sen değiştin, biz değiştik. Eski ben yokum artık. Hayatımdaki tek önceliğim kız kardeşim ve annem. Hem sen beni sevmiyordun en son?" Bu kadar konuşma arasında, o sinirle ve anın verdiği adrenalinle ona dediğim bir nevi aşk ilanını fark edememişti.

 

"Ben seni sevmediğimi söylemedim?"

 

"Ama beni sevdiğini de söylemedin?" itiraz edercesine konuşunca, "Sana seni sevdiğimi söylemeyin en sevmemiş mi oluyorum seni?" konuşma, bir yerden bir yere sıçramıştı bu kadar konuşmayı ve olayları kafamda kavramak başımı ağrıtmaya başladı.

 

"Tamam haklısın, bilmiyorum Çağla düşünmem gerek. Geçmişte çok yara aldım ben ve bunların sebebi sensin, bunu unutma."

 

Onun sözü biter bitmez, sanki anlaşılmış gibi asansörün kapısı açıldı. Tuğkan, başını yere eğip gözlerini benden kaçırarak hızlı ve büyük adımlarla asansörden çıkıp gözden kayboldu. Asansörden çıkınca Aylin Hanım hemen yanıma geldi.

 

"İyi misin Çağla? Elektrikler gitmiş, jeneratörde bozulunca asansörde kaldınız."

 

"Çok iyiyim," dedim birden. İyiydim sahiden. En azından Tuğkan ile benim bir şansım vardı. Umutsuz vaka değildik ikimiz, sadece yaralarımızı kanatmadan, daha fazla acıtmadan sarmaya ihtiyacımız vardı o kadar.

 

Biz de birlikte yan yana olarak bunu yapacaktık; yaralarımızı saracak, öpecek ve onları iyileştirecektik günden güne...

 

 

Loading...
0%