@mavii_bulutt345
|
"Seninle konuşurken bile telefonda sen varmışsın gibi parmakları dolandı ekranda Çağla. Sana dokunur gibi dokundu ekrana. O seni seviyor ve bunu unutması için sadece aklını kaybetmesi gerekir."
"Ece hadi biraz ye ama ya!" diyip dolu olan kaşığı ona uzattım. "I-ıh" diyip elimi iterken sinirle ofladım."Hayır anlamıyorum senin bu inadın nereden geliyor? Söyle kaynağını biraz da ben alayım," sahiden Tuğkan ile birlikte güzel bir gelecek istiyorsam inat edip aramızı düzeltmeli, onun bizden olmayacağını düşünmesini engellemeliydim.
"Yedi mi?" diyen halam elini beyaz, kenarlarında mor renkli püskülleri olan havluyla salona geldi. Başımı kaldırıp ona baktım. Eniştem işe gitmişti, biz kahvaltıyı yaptıktan hemen sonra kalkan Ece'ye yemek yedirme işi bana kalırken halamda bulaşık az olduğu için bulaşık makinesini kullanmamış, kendi yıkamıştı.
Elimdeki kaseyi önümdeki sehpaya koydum,"Yok yemiyor. Ne yaptıysam yemedi, palyaço etti beni başında bu küçük hanım." halam benim bu isyankar halime kıkır kıkır gülerken sahte bir kızgınlıkla ona baktım.
Kaseyi sehpadan eline aldı. "Tamam hadi tamam, ben yediririm sen de hazırlanıp çık artık geç kalacaksın işe." halam, böyle diyince gözüm saate kaydı. Halam haklıydı, biraz daha oyalanırsam geç kalacaktım.
"Ben kendim çıkarım, hala sen Ece'yle ilgilen," dedim, beni uğurlamak için hareketlenen halama karşı.
Beni onaylayınca evden ayrıldım. En yakın durağa adımlarken Tuğkan ile konuşmalarım gözümün önünden geçiyordu.
İçimden gelen bir dürtü ile telefonumu çantamdan çıkardım.
Çağla: Günaydın.
Yazdıktan sonra hemen gördü mesajımı. İçimi bir heyecan kaplarken yaklaşık beş dakika yazıyor olarak gözüktü. İçimdeki heyecan korkuya dönse de yine de onun yazmasını bekleyerek yazmadım.
Gizli Çocuk: Solmuş bir çiçeği sulamak işe yaramaz Çağla.
Gözlerimi kapattım. Beni unutmuş olduğunu söyleyip duruyordu ama ben görmüştüm, bana bakarken gözleri parlıyordu. Kısa bir süre için de olsa beni sevdiğini bana bakan gözlerinde görmüş ve iliklerime kadar hissetmiştim. Bu yüzden de bu sözleriyle beni yolumdan alıkoyamazdı.
Çağla: Ben yine de şansımı denemek istiyorum belki? Olamaz mı?
Gizli Çocuk: Size kolay gelsin o zaman Çağla Hanım.
Ayağımda topuklu ayakkabılar olmasa, bulunduğum yeri dahi umursamadan sinirden yerimde tepinirdim ama topuklu ayakkabılarımı kırmayı göze alamıyordum.
Çağla: Teşekkür ederim Tuğkan Bey, ne kadar da incesiniz böyle (!)
Mesajımı gördükten sonra çevrim dışı oldu.
Ben de fark etmeden durağa varmış oldum. Kenara geçip otobüsü beklemeye başladım ama içimi içimi yiyordu. Ya Tuğkan beni gerçekten sevmiyorsa? Ya ben, onun beni sevdiğini düşündüğüm için gözlerinde bunları görmüşsem? Ne yapacaktım ben, daha ne kadar uğraşacaktım?
Bunlar olursa ne olacaktı? Başıma düşündükçe ağrılar gidiyordu. Elimdeki dosya yığınını göğüsüme bastırdım. Bu düşünceler, beni mahfetmekten ileriye gitmeyecekti, bunları düşüneceğim yerde ne yapmam gerektiğini düşünüp harekete geçmeliydim.
Kısa süre içinde otobüs geldi, bir saat sonra ise şirkete ulaşmıştım. Gözlerim, her yerde Tuğkan'ı arıyordu. Sanki birden bedenimin önünde belirecek, elindeki çiçeği bana uzatıp benden özür dileyerek affetmemi bekleyecek gibiydi ama bunların hepsi benim beynimin bana oynadığı küçük bir oyundan farksız değildi.
Asansöre binip koridorlardan geçerken gözlerim Tuğkan'ı arıyor, bu sayede de hiç görmediğim şeylere tanık oluyordum. Mesela, odamın hemen karşısında bulunan camın hemen önünde oturma koltuklarını olduğunu şu an fark ediyordum çünkü buna dikkat etmemiştim, bu ayrıntı benim için çok önemli değildi.
Odamın biraz ilerisinde, bir masa vardı ve bu masanın üzerinde makbuşka bebekler bulunuyordu. O masanın heken yanında, koluna yapılmış bir dolap vardı ve içinde bir sürü kitap bulunuyordu, sıra sıra.
Bu kadar şeyi fark etmemiş olmam biraz tuhaf gelse de çok fazla etrafıma baktığım söylenemezdi hatta başımı yere eğip yürürdüm. Bu detayları fark etmemiş olmam çok doğaldı ama kaç yıldır çalıştığım şirketin detaylarına şimdi tanık olmak, çok tuhaf gelmişti birden.
Derin bir nefes alıp odama geçtim. Yerime oturup saat üçe kadar yemeğe bile gitmeden, sadece tuvalet ihtiyacı için yerimden kalktım.
Duvardaki saatin tik tak diyen sesine tahammülüm kalmazken çalan telefon sinirlerimi zıplatmıştı birden. Sabahtan beri çalışmak, başımı fena yaparken, saatin sesi canıma tak ederken alacaklı gibi çalan telefonun sesi delirmeme sebep olabilirdi.
Bir hışım çantamı aldım elime. Telefonu açıp, "Ne var?" dedim kim olduğuna bile bakmadan ve sinirli sinirli.
"Bana hâlâ daha sinirlisin anlaşılan?" Atlas, bu durumdan emin olmadığı için soru soran bir tanıyla konuşunca beni kimin aradığını anlamış oldum.
"Aslında sana sinirli değildim," dedim. "Tuğkan benim çalıştığım şirketin yeni patronu olmuş Atlas," Bu durumu nasıl söyleyeceğimi bilmediğim için direkt olarak söylemek daha mantıklıydı, öte yandan uzun uzun olayları anlatmak hiç benlik olmadığı gibi hiç de iyi olmayacaktı. En iyisi hiç vakit kaybetmeden ona bunları söylemekti yoksa işin içine girince bir bataklık misali işin içinde yok olup gidecektim.
Bir iki dakika ses gelmedi karşıdan, "Atlas?" diye ona seslendim, biraz da durumunu merak ettiğim için soru soran bir tını ile.
"Ciddi misin?" diye sordu, bir ömür gibi gelen sessizliğinin ardından. "Evet," diyerek onu onayladım. Bir iki ses geldi arkadan, "Peki karşılaştınız mı Çağla, sana ne söyledi. Ne tepki verdi sana?" Bir dakika kadar ne diyeceğimi düşündüm. "Aslında hiçbir şey söylemedi," moralsizce konuştum ve devam ettim ardından."Bana baktı ama gözleri çok boştu, sanki gözlerinde bir sis perdesi vardı. Bir de bilmiyorum ama gözlerinden beni sevdiğini anladım Atlas. Belki de bana öyle geldi." sesim, son cümlemde kısıldı.
Atlas, "Seninle konuşurken bile telefonda sen varmışsın gibi parmakları dolandı ekranda Çağla. Sana dokunur gibi dokundu ekrana. O seni seviyor ve bunu unutması için sadece aklını kaybetmesi gerekir." İçime birden bir ferahlık geldi ansızın, bu sözler benim yarama bir merhemdi.
"Ciddi mi söylüyorsun? Bunlar beni avutmak için değil, değil mi?" çölün ortasında, bir yudum suya muhtaçtım, Atlas bana suyun varlığını söylemişti ama benim etrafımda kumdan başka hiçbir şey yoktu ve bu yüzden de ben buna inanamıyordum.
"Cidden Çağla, bu konu hakkında yalan söylemem. Onunla artık daha yakınsın ve bunu bir avantaja dönüştürmelisin. İkiniz de birbirinizi severken ayrı kalmanız çok manasız." Atlas bunlari söylerken içimdeki umudun tohumları sulanıyor, yavaş yavaş büyüyordu ama ne vardı ki, Tuğkan bizden olmayacağını söylemişti bu yüzden de unudun tohumları büyüyemeden kuruyordu.
Derin bir nefes aldım. "Kafam çok karışık Atlas. O değişmiş gibi bunu hissedebiliyorum. O artık bambaşka biri olmuş."
"Sen de değiştin Çağla. Eskisi gibi değilsin. Küçüklüğündeki gibi ona kinli değilsin, onu seviyorsun. Bak aklıma bir şey geldi." Heyecanlıca demişti son cümlesini.
"Ne geldi?" diye sordum ve cevap verdi bana. "Onun en sevdiği parfümünü sıkacak, en sevdiği kıyafetlerini giyeceksin. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur ama anılar unutulmaz.,"
"Ben bilmiyorum ki onları, hem Atlas işim var benim. Bunları sonra konuşuruz." Odama ait olan telefon çalınca hızlı hızlı konuşarak bu sözleri sarf ettim.
"Tamam, görüşürüz sonra," dedikten hemen sonra telefonu açtım.
Atlas haklıydı, gözden uzak olan gönülden de uzak olurdu ama anılar unutulmazdı. Benim yapmam gereken tek şey Tuğkan'a benim ile ilgili anılarını yeniden hatırlatmak olacaktı.
|
0% |