@mavii_bulutt345
|
"O beni tanıyordu, hatta beni benden daha iyi tanıyordu ama ben onu, onun beni tanıdığı kadar iyi tanımıyordum."
Otele girince benim odama geçtik. Tuğkan, beni yavaş hareketlerle yatağa bırakıp, "Bekle burada ben hemen sargı bezi bulup geleceğim." diyerek hızla konuşup benim bir şey diyip demeyeceğime bakmadan tuvalete yöneldi, bense arkasından sadece bakakaldım.
Dedikleri ile yaptıkları çelişiyordu ve bu da beni yıpratıyordu. Bana beni sevmediğini, beni önemsemediğini söylüyordu ama gözleri benim üzerimde ilgi ile dolaşıyordu, bunu fark ediyor, hissedebiliyordum. Beni otele kadar taşıma zahmetinde bulunmuştu hem de ben yürüyebilecek vaziyetteyken. Beni taşımasaydı otele kendim gelebilirdim ve benim bunu bildiğim gibi o da bunu çok iyi biliyordu.
"Uzat ellerini." diyerek tuvaletten çıktı. Elindeki kutuya bakıyordu, daha doğrusu ne işe yaradığını öğreniyordu. "Yaran için krem buldum içeriden, temizleyeyim hemen, mikrop kapmasın." dedikten sonra yanıma oturdu. Yatak, onun ağırlığı altında ezilip sarsılırken ben suspus olup sadece onu izliyordum. Aramız kötü ya da iyi olsun, benim bu anları yok etmeye gücüm yoktu.
Dediğini ikiletmeden ellerimi uzattım. Ellerimi kendine çekince ilk önce yarama baktı ama sonra tüylerimi diken diken edecek bir hareket yaptı; baş parmakları bileklerimdeki izlerde kısa ama ilgi ile dolaştı. Sanki onları oradan yok etmek istiyordu ama buna gücü yetmeyeceği için okşamakla yetiniyordu. Yüz ifadesiydi bana böyle düşündüren. Sonra ise birden ellerimi bırakıp kucağında olan kutudan merhemi çıkardı.
Ellerimi yine tutup ilgi ile yaralarıma ilaç sürerken, "Bileklerin," dedi ve kısa bir süre için duraksadı. Çenesi kıpırdadı ama konuşmadı, bu yüzden den onun bu halinden ne diyeceğini bilemediğini düşündüm. "Çok derin kesilmiş. Ne oldu onlara?" usulca sordu.
"Önemli değil, yanlışlıkla oldu zaten," Ona, "Senin yüzünden oldu, seni bulamayınca yaşamamın bir önemi olmadığı için yaptım kendime bunları," diyemedim. Dilim söylemek istemedi.
Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Bu konunun burada kapanmasını istiyordum. Tuğkan ilk önce ellerime sonra da bacaklarımda olan yaralara baktı. En sonunda derin bir nefes alarak doğruldu. "Yaraların iyileşir zamanla. Senin üzerin kirlenmiş, istersen üzerini değiştir," dediğinde küçük bir çocuk gibi dudaklarımı dişledim.
Ayağa kalkınca, "Bu bakışlarını tanıyorum Çağla," diyince üzerimden bir ürperti geçti. O beni tanıyordu, hatta beni benden bile iyi tanıyordu ama ben onu, onun beni tanıdığı kadar iyi tanımıyordum.
Soru sorarcasına ve konuşmadan yüzüne bakıyordum. En sonunda aramızdaki bu sessizliği bozan taraf o oldu, "Bir şey söyleyeceksin ama söyleyeceğin şey benim hoşuma gitmeyecek." haklıydı.
"Benim bavulum düştüğüm yerde kaldı," dedim bir çırpıda. Unutmuş olsaydım bu kadar suçluluk hissetmezdim ama bayağı bayağı onu yolun ortasına, herkesin içine bırakmıştım. Biri alıp gitse, elimden hiçbir şey gelmezdi.
"Tamam tamam, ben birini alması için yollarım," dedikten sonra kapıya yöneldi. İyiliğinin karşılığı olarak, "Teşekkür ederim," dedim arkasından. Konuşmamı kulak ardı etmeden arkasını döndü, açtığı kapının kolunda eli asılı kaldı.
"Önemli değil Çağla ama kendine dikkat etmelisin. Özellikle de üzerinde böyle bir elbise varken." gözleri üzerimde dolandı. Uçaktaki kavgalarımızdan dolayı üzerimdeki elbiseyi fark edip etmediğini anlamamıştım ama şimdi bana olan bakışlarından anlıyordum ki, bakışlarını benden çekmiyordu ama sinirlenmiş gibiydi ya da siniri elbiseden çok kendisineydi.
Başımı belli belirsiz salladım. Uçak beni yormuştu. Gözlerim kapandı kapanacaktı. Bunu fark etmiş olacak ki,"Dinlen biraz, ben bavulunu odaya getiririm. " diyerek çıktı ve adından kapıyı kapattı.
Yatağın üzerine kıvrıldım. Uyumaktan başka bir şey istemiyordum. Gözlerimi kapatınca da hemen uykuya daldım.
....
Aynanın karşısında saçımı düzeltirken üzerimdeki elbiseyi de kontrol ettim. Bir sorun olur diye bir gün önceden buraya gelmiştik. Şehri gezmem için bir günüm vardı ve buraya bir daha gelme şansını yakalamam çok zordu. Bu yüzden de buranın tadını çıkaracaktım.
Hazır olduğumu düşününce elime çantamı aldım. Yavaş adımlarla kapıyı açıp dışarı çıkınca, "Çağla'ydı değil mi?" diye soran ince ses ile birlikte irkildim.
Arkamı dönerek sesin sahibine baktım. "Evet Hande Hanım," dedikten sonra arkamı dönüp gidecektim ama konuşunca hareket etmedim. "Dışarıya mı çıkıyorsun?" dedikten sonra yanıma geldi. "Evet," diyerek onayladı.
"Seninle gelebilir miyim? Hem ben buraya birçok kez geldim, sana arkadaşlık edip her yeri gösteririm." dedikten sonra küçük bir çocuğu andırdı gözleri, sanki istemesem, ortadan ikiye bölünüp küçük küçük parçalara ayrılacaktı. O bu haldeyken içimden hayır demek gelmedi.
"Peki, gelebilirsiniz. Hem bana yardımcı olursunuz." diyerek kibarca onu onayladım, "Çok teşekkür ederim, izin verdiğini için. Babam sıkıcı biridir. Benimle gelmek istemedi. Tuğkan ise bahane uydurup başından savdı beni ama iyi ki seninle karşılaştım. Kız kıza daha iyi anlaşırız." Birlikte yürürken onu dinlemiyordum çünkü Tuğkan ile ilgili söylediklerinde takılı kalmıştım.
"Tuğkan ile aranızda ne var? Yani Tuğkan Bey ile." bu düpedüz kıskançlıktı. Tuğkan'ı Hande Hanım'dan kıskanıyordum ve bunu açık açık belli etmekten de çekinmiyordum ama bana bu konu hakkında kızsa diyebilecek tek kelimem yoktu çünkü Tuğkan ikimizin arasına görünmez duvarlar örmüştü. Ufak tefek yakınlaşmalarımız hariç biz aslında bir hiçtik ve onun hayatına karışamazdım ama kalbimede söz geçiremedim.
"Nasıl yani?" diye sorarken şaşırdığı yüzünden belli oluyordu. "Yani ona 'Bey' demediniz. Adı ile hitap ettiniz. Tabii kusuruma bakmayın, biraz ileri gittiysem." sondaki cümlem nezaketen idi. Yoksa ileri gittiğimi düşünmüyordum. Hatta biraz daha ileri gidebilirdim belki ama Tuğkan ile olmayan aramı tamamen yok edebilirdim. Bunu göze alabilecek kadar cesur değildim.
"Yok canım ne ileri gitmesi," diye güldükten sonra elini havada, umursama dercesine salladı. "Bildiğin üzere Tuğkan ve babam iş ortağı. Ben de patronuna kızıyım ama bir hakkım yok şirkette. Yani babamın bana tanıdığı haklar dışında. Sadede gelecek olursam, Tuğkan ile çalışan-patron ilişkimiz olmadığı için ona ismiyle hitap edebilirim." Duraksadıktan sonra devam etti.
"Bir de söylemem doğru olur mu bilemiyorum. İş resmiyete binmedi ama sana güvenebilirim gibi geliyor. Aslında, Tuğkan ile biz," dedikten sonra onun konuşmasını çalan telefon kesti. Çantasını açıp telefona baktı. "Bunu açmam gerek, kusura bakma. Beni bekler misin lütfen?"
"Beklerim." dediğimde yanımdan ayrıldı. Dişlerimi kemirdim. Tuğkan ile siz ne?
Bunun cevabını ondan bir an önce öğrenmem gerekiyordu. Yoksa akıl sağlığım ciddi derecede bozulacaktı.
"Özür dilerim, seninle gelmeyi teklif ettim ama işim çıktı. Gitmem gerek." Hande Hanım, üzgünce konuşurken boş gözlerle ona baktım. Onu tutamazdım. Öte yandan sormam haddimi aşmama sebep olacaktı.
"Sorun değil," dediğimde beni arkasından bırakarak uzaklaştı. Ben ise onun arkasından bakarken düşünceler içinde boğulup yok olduğumu hissediyordum. Her yanım düşünceler ile kaplıydı ve benim onları yok etmeye gücüm yoktu. |
0% |