Yeni Üyelik
51.
Bölüm

♡51. Bölüm♡

@mavii_bulutt345

"Duyguların arasına sızmak kolaydı ama onlardan kurtulmak zordu."

 

"Bir de söylemem doğru olur mu bilemiyorum. İş resmiyete binmedi ama sana güvenebilirim gibi geliyor. Aslında, Tuğkan ile biz,"

 

Birden kesilen Hande Hanım'ın sesi ile ofladım. Kulaklarımda aynı şekilde tekrar eden cümleler delirmeme sebep olacaktı. Devamını ise kendim getiriyordum ve bu işleri daha da berbat ediyordu.

 

Sinirle üzerimdeki battaniyeyi attım. Hande Hanım yanımdan ayrılınca keyfim kaçmıştı. Çareyi uyumakta bulmuştum ama huzursuzca geçen iki saat bana hiç iyi gelmemişti.

 

Yatakta doğruldum, saçımı geriye doğru savurdum. Acaba sonra sorsam nasıl bir tepki verirdi bana? Ya da Tuğkan'a sorsam ne olurdu? Ama haddimi aştığımı söylerse ve beni azarlarsa, o zaman ne yapacaktım? Eskiyi bahane edip onun hayatına karışamazdım. Buna hakkım yoktu, peki ona başka ne diyebilirdim ki?

 

Sinirle tırnaklarımı kemirdim. Bir çıkış yolu bulamadığım gibi gittikçe kayboluyordum. Duyguların arasına sızmak kolaydı ama onlardan kurtulmak zordu. Hele ki, aşkın da bulunduğu duyguların içine girince çıkmak imkansızdı.

 

Gelen mesaj sesi, beni biraz olsun düşüncelerimden alıkoydu. Elime telefonumu alıp ekran kilidini açtım ve kimden ne geldiğini okudum.

 

Gizli Çocuk: Yarım saat sonra karşı tarafın anlaşmasını konuşmak için yemek yiyeceğiz. Gelmeyi unutma.

 

Ona, "Hande Hanım da gelecek mi?" diye sormak istedim. İkisini yan yana görmeyi kaldıramayacağım için önceden haberimin olmasını istedim ama haberim olsa bile yapabileceğim bir şey yoktu.

 

Çağla: Peki tamam. Başka diyeceğin bir şey var mı?

 

Gizli Çocuk: Aslında var.

 

Dediği ile kaşlarımı çattım. Ben sormadan söyleyeceklerinin olduğunu söylemiyorsa çekiniyordu ya da benim tepkim onun hoşuna gitmeyecekti. Tuğkan'ın bana söyleyeceklerinden hoşnutsuz olduğunu hissettim aksi takdirde bana direkt olarak söylerdi.

 

Onun söylemesini bekleyerek bir şey yazmadım. Yazdığını görünce soluğumu tutarak yazmasını büyük bir sabırla bekledim.

 

Gizli Çocuk: Yaralarına krem sürmeyi unutma. Kremi baş ucuna koydum.

 

Okuduklarımdan sonra bakışlarım yatağımın başında bulunan komodinin üzerine kaydı. Krem dediği gibi oradaydı. Soluğumu sertçe geri bıraktım, kalbim ritim değiştirip hızlanmıştı.

 

Çağla: Zahmet etmene gerek yoktu.

 

Sinirle yazdım. Hem ona yakındım hem de ona uzaktım. Ortası yoktu ve bu mesafeler beni yiyip bitiriyor, yoruyor ve en önemlisi de ona ait olan duygularımı köreltiyordu. Onun bu tavırları bir süre daha böyle devam ederse artık ona aşık olup olmadığımı sorgulayacaktım.

 

Gizli Çocuk: Gerek olup olmadığı için değil, yapmam gerektiği için yaptım Çağla. O an yardıma ihtiyacın vardı.

 

Çağla: Merak etme, her zaman yaralarımı kendim sardım. Yanımda kimse yoktu. Bu seferde yapabilirdim.

 

Bu sözlerim belki ağırdı, belki de aramızı daha fazla açacaktı ama madem onun yüzünden bir araya gelemiyorduk, artık ikimizin arasında oluşan ya da oluşacak tek bir duygusal bağa ihtiyacımız olmayacaktı. Ona böyle davranmam en iyisi olacaktı.

 

Mesajım görüldü oldu. Yaklaşık beş dakika boyunca içim içimi yiyerek ondan bir cevap bekledim. Böyle bitmeyeceğimizi umdum ama çevrim dışı olarak bana cevap vermişti aslında. Onun sadece mazisinin küçük bir parçasıydım. Geleceğinde yerim yoktu ve bu ne yaparsam yapayım hep böyle kalacaktı. Dolan gözlerimi bu sefer tutamadım.

 

Ağladığım zamanlar bir elin parmağını geçmezdi ve onlara Tuğkan sayesinde bir yenisi daha eklenmişti.

 

....

 

Ağlamaktan yorgun düşen gözlerimi kırpıştırdım. Tuğkan'ın bana söylediği gibi karşı şirketin patronu ile anlaşmayı konuşmak için yemek yiyecektil. Perişan bir halde olsam da kendimi zar zor toparlamıştım ama bedenim yorgunluğunu ruhumunki gibi çabucak gizleyemiyordu.

 

Aynaya bakmadan gözlerimin beyaz kısmının kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdim ama onun için yapabileceğim, elimden gelen bir şey yoktu. Mecburen bu halde onların yanına gidecektim.

 

Asansör ineceğim katta durunca açılan kapıyla birlikte dışarı çıktım. Otelin terasında olacak olan yemeğe geç kalmadığımı fark edince üzerimden bir rahatlık geçti ama masada sadece Tuğkan vardı ve elindeki dosyanın satırlarını büyük bir ilgi ile okuyordu.

 

Soğuk soğuk terlerken, birden başını kaldırıp benimle göz göze gelince mecburen onu izlemeyi bırakıp masaya ilerledim. Ona en uzak sandalyeyi çektim ve oturdum. Ona selam vermedim. Konuşmak istemiyordum ve masada ikimizden başka kimse olmadığı için bu sorun olmayacaktı, en azından kimseye bu konu hakkında açıklama yapma gibi bir derdim yoktu.

 

Bakışları benim üzerimdeydi. Bu beni rahatsız ediyordu ama başımı kaldırıp ona bakmadım. O, sanki burada hiç yokmuş gibi davranmaya devam ettim.

Tuğkan nasıl hayatına devam edebildiyse ben de devam edebilirdim. En azından bunu denemeliydim.

 

"Daha ne kadar ben yokmuşum gibi davranacaksın?" diye sorduğunda göz ucuyla bile bakmadım ona. Tek kelime dahi etmedim ama bu durum onu sinir etmiş olacak ki biraz sinirle, "Neden cevap vermiyorsun? Hem sen ağladın mı?" diye sordu.

 

Başım ağrımaya başlıyordu. Gözlerim yanıyordu. Ona cevap verecek kadar ne bedenen ne de ruhen kendimde değildim.

 

Masaya vurduğu kalemin ucu sinirli olduğunun bir işaretiydi. Benden hâlâ daha bir cevap beklediği belliydi ama ben sustum. Kalbimin kırıklarını içimde tutup sustum. Gerçi yüzüne hissettiklerimi söylesem hiçbir şey değişmeyecekti.

 

"Çağla-" diye bu sefer biraz gürültüyle konuştu ama gelen Levent Bey ve Hande Hanım sayesinde konuşması yarım kaldı. Onların hemen arkasından gelen ikisi erkek biri kadın ile ayaklandım. Onlar karşı şirketten olmalıydılar.

 

Tek tek herkes ile tokalaştık. Kısa bir tanışma faslı geçti aramızda. Tuğkan dili kendisi konuşabildiği için onunla muhattap olmuyordum, bu işime gelmişti. Levent Bey ve Hande Hanım'a tercüme yaparken Tuğkan'ın bakışlarının üzerimde olması beni her dakika daha da fazla geriyordu.

 

En sonunda, yemekler yenmiş anlaşma iki tarafında istediği doğrultuda bir sonuca ulaşmıştı.

 

Ay, tam da dolunayda tepede duruyordu. Bakışlarım onu seyrediyor, kafama kazımak istiyordu. Gerçekten hoştu ve Tuğkan'dan da kaçmamın bir diğer yoluydu.

 

Levent Bey, masadaki ilgiyi üzerine çekmek için hafifçe öksürdü. Masada iş ile alakalı konuşulan sohbet son bulurken bütün ilgi ona yönelmişti. Konuşmaya başlar başlamaz dediklerini bir yandan aklımda tutuyor diğer yandan da çeviriyordum.

 

"Bizimle çok ilgilendiniz. Bunun için minnettarız. " Levent Bey ben çevirebileyim diye sustu. Benim konuşmam bitince devam etti. "Sizleri de Türkiyede, şirketimizde görmeyi çok isteriz." verilen bir aradan sonra konuşmaya devam etti.

 

"İş ortağım Tuğkan ile Kızım Hande'nin nişanına sizleri de bekliyoruz. Bu mutlu günümüzde bizi hem ziyaret edip hem de davete icabet ederseniz çok mutlu oluruz." Kısa bir duraksamanın ardından bunları çevirirken gözlerim dolu doluydu.

 

Bunu algılamak benim için güçtü ama Hande Hanım'ın bana söylerken yarım kalan cümlesi artık tamamlanmış, resmin kayıp parçası bulunmuştu.

Loading...
0%