@mavii_bulutt345
|
"Yaşamak benim için ölümden farksızdı zira yaşarken kalbim binbir parçaya bölünürken ben yaşamış sayılmazdım."
Gözlerimi, hastanenin buram buram ilaç kokan kokusu eşliğinde açıyorum. Başımda konuşan insanlar var ama sesleri çok uzakta olduğu için ne konuşuyorlar bilmiyorum.
Gözüme çarpan ışık ile gözlerim refleks olarak kapanıyor ama ışığa alışınca Gözlerimi açıp başımı sol tarafıma yaslıyorum ve bu sayede de algılarım açılarak başımda kimin ne konuştuğunu duyuyorum.
Tanımadığım tok ve bir adama ait olan ses, "Çağla Hanım'ın durumu şu an iyi ama üç gün içinde yediklerine dikkat etmeli," aksan ile konuşan adam ile nerede olduğumu hatırlıyorum.
"Geçmiş olsun. Lütfen hanımefendiyi yormayın, efendim." diyen ve doktor olduğunu üzerindeki beyaz önlükten anladığım kişi odadan usulca çıktı.
Tuğkan, bakışlarını yere odaklamıştı ama başını kaldırınca gözlerimi kapattım. Nedensizce uyuyor olduğumu düşünerek beni odada yalnız bırakmasını istiyordum ama düşüncemin aksine kulaklarıma dolan patırtı sesi ile yanıma sandalye çekip oturduğunu anladım.
Sıcak parmakları onunkilere tamamen zıt olan soğuk parmaklarımı kavradı. Bu, küçük bir dokunuştu ama içimdeki binlerce duyguyu aynı anda ortaya çıkarmaya yetmişti.
Gözlerim kapalı bir şekilde, tenlerimiz nazikçe birbirine karışırken durmak zordu ama bunu başarmalıydım. Onun usulca çıkıp gitmesini ve beni rahat bırakmasını istiyordum.
Şu an, bedenimdeki bu bitkinlik ile konuşmam imkansızdı. Ayrıca beni hastaneye getirdiği için kızgındım. Onun için artık bir değerim yokken neden bana bunu yapmıştı ki?
Onun gözünde benim değerim yoktu belki ama o, benim için çok değerliydi. Bu dünyada mutlu olmasını istediğim tek kişi oydu ama o benimle birlikte mutlu olmayacaksa yaşamamın bir önemi yoktu. Beni ölümün pençesinden çekip almamalıydı. Bunu yapmamalıydı. Yaşamak benim için ölümden farksızdı zira yaşarken kalbim binbir parçaya bölünürken ben yaşamış sayılmazdım.
"Yemin ederim bir daha bu ellerini bırakmayacağım Çağla," yıpranmış sesi kulaklarıma ulaştı. Tuttuğu elim havalanmıştı. Kalbim teklerken uyanık olduğumu anlamasını istemiyordum.
Dudakları, elimin üzerine usulca değince bütün bedenimi bir ateş kapladı. Başlangıcı dokunduğu yerlerdi ve devamı vücuduma yayılıyordu
"Sen bir iyileş sana her şeyi anlatacağım. Bütün her şeyi konuşarak halledeceğiz. Bu zamana kadar hep birbirimizden kaçtık ama bundan sonra izin vermem. Sen ne yaparsan yap, izin vermem." kararlı sesi bile düşüncelerimi değiştirmeye yetecek vaziyetteydi ama benim istediğim bu değildi.
Benim değerimi, kaybedeceği zaman anlamasını istemiyordum. Değer yaşarken verilmeliydi, kaybedince değil.
"Ben seni çok seviyorum," sayamayacağım kadar bir aradan sonra sesi titreye titreye bunları söyledi. Koluma bir şu damlası pat diye düştüğünde ağladığını anladım. "Bunu nasıl yapabildim bize?" sesi pişmanlığını haykırıyordu. Bu bir yerde beni mutlu etmişti ama o üzülünce ben de üzülüyordum.
"Kendimden bile çok seni seviyorum. Hatırlıyor musun? Bisiklet sürdüğümüz gün bir araba önümüze çıkınca bisikletten düşmüştük. Senin yaran hafifti ama benim dikiş atılacak raddede kötüydü. Ona rağmen koşa koşa sana geldim Sillage. Benim önceliğim sen oldun çünkü."
Sillage.
Bunu ilk defa onun ağzından, onun dudaklarının arasından çıkınca duyuyordum. Benim için sadece bir kelime değildi bu. Duygu yüklü, kocaman bir kelimeydi. Tuğkan bana bunu özel olarak seçip söylemişken bu benim için nasıl özel olmazdı ki?
Kısa bir sessizlik olunca kendime geldim. Bu kadar duygular düşünmemi engellemişti. Benim istediğim şu an da onun söylediklerinin etkisinde kalmak değildi. İstediğim şey çıkıp gitmesiydi ama anlaşılan o ki, bunu kalbim değil beynim istiyordu.
İlaçların etkisi ile kısa bir süre uyumuşum. Gözlerimi açtığımda güneş battı batacaktı.
Elimde yine Tuğkan'ın elini fark edince uyandığımı anladığını düşünerek panikledim ama sonra bakışlarım uyuyan yüzüne tırmanınca rahatladım.
Bana hesap sormasından korkuyordum. Bunu nasıl yaptığımı sorarsa, "Senin yüzünden," demekten deli gibi korkuyordum. En önemlisi ise aramızdaki bunca şeye rağmen onu affedersem diye korkuyordum.
Gelen tuvalet ihtiyacım ile yüzümü buruşturdum. Yavaş hareketlerle elini elimden çekip ayaklandım ve yatağımın karşısında bulunan kapıya yöneldim. İhtiyacımı giderim odaya geri dönünce gözlerim onun üzerinde dolandı.
Saçları dağılmıştı. Gözlerinin altında küçük küçük ve yeni oluştuğunu belli eden siyah halkalar vardı. Ben kaç gün uyumuştum ki onda böyle etkiler oluşmuştu?
Onunla göz göze gelmeye hazır değildim. Üzerimde, hastane kıyafetlerinin olduğunu dahi umursamadan kapının koluna uzandım. Belki beni göremeyince çekip giderdi ve onunla bir daha karşılaşmazdım ama şirket vardı. Belki de şirketten de ayrılıp şehir değiştirmeliydim, tıpkı onun da bana yaptığı gibi.
Kapıyı açar açmaz Hande Hanım ile göz göze geldim. Yerimde çakılı kalırken duvardan dayadığı sırtını ayırarak bana yaklaştı. "Çağla!" diyerek hemen yanıma ulaşınca o hariç her yere baktım. Onun yerinde olmayı deli gibi istiyordum ama Tuğkan ile nişanlanacak kişi oydu.
Ona herhangi bir duygu beslemediğim gibi nefrette hissetmiyordum ama sevdiğim adamla yuva kuracak birine samimi davranmak da gelmiyordu içimden.
"Neden kalktın?" ilgi ile elini koluma attı. Sanki bana destek olmak istiyordu. Bir hareketle kolumu elinden kurtarabilirdim ama gücüm yoktu. Bütün gücümü çekip almışlar gibi hissediyordum.
"Senin dinlenmen gerekiyor."
"Neden geldin?" açık açık konuşmamda bir sorun görmüyordum. Tuğkan ona her şeyi anlatmış olmalıydı, anlatmamış ise şimdi öğrenir ve beni bırakırdı. Yanlız kalmaya ihtiyacım vardı. Biraz düşünüp kafa dinlemeli ve bundan sonraki hayatımda ne yapmam gerektiğini planlamalıydım. Bu yaşanan olaylardan sonra hiçbir şey ben istesem bile eskisi gibi olamazdı.
Mavi gözleri irileşti, "Anlamadım?" derken yüzüne yayılan şaşkınlık duygusu sesine de bulaştı.
"Tuğkan ile geçmişimi biliyorsun ve buna rağmen bana neden yardım ediyorsun? Yakında sevgilin hatta eşin olacak kişiyi elinden almamdan korkmuyor musun sen?" belki biraz fazla sert konuşmuştum ya da bu kadar açık konuşmak onu üzmüştü diye düşünüyordum ama Hande Hanım gülümsedi.
Bu beni afallatırken, "Tuğkan'ın sevdiği biri olduğunu bilseydim ona her şeyi en başından anlatmasını isterdim."
Anlamadığım için boş gözlerle baktım ona. Benim anlamadığımı anlamış olacak ki, "Tuğkan ile bizim durumumuz farklı ama ilk önce bir yere oturalım," dediğini sorgulamadan yaptım. Ayakta durmaya gücüm yoktu.
"Her şeyi başından anlatacağım ama lütfen lafımı kesme," dediğine gülmek istedim ama ne bedenen ne de ruhen gülecek halim yoktu.
"Babam benden evlenmemi istedi. Bu yüzden de en az onun kadar başarılı birini bulacakmışım çünkü bizim şirket olarak bir adımız varmış felan. Eğer yapmaz isem sevmediğim biri ile evlendirecek beni."
"Sen de Tuğkan ile evlenmek istedin öyle mi?!" sert çıkan sesim bana bile yabancıydı. İrkildi ve önüne düşen perçemi kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Hayır, yani evet. Öyle değil Çağla. Lütfen kesme lafımı." benim onay verip vermediğimi kontrol etmek adına yüzümden dolandı gözleri. Sessizliğim ile cevap verdim ona ve yine tepki vereceğimden korka korka konuşmaya devam etti.
"İki ay kadar sonra on sekiz olacağım. Bu yüzden babam benim üzerimde hak sahibi olamaz. Ben de Tuğkan'dan nişanlı gibi yapmamızı istedim, o da beni kırmadı ama bizim aramızda gerçekten bir şey yok Çağla. Hem Tuğkan seni çok seviyor."
Buçukta güldüm. "O mu söyledi," kinaye ile konuştum. İkimiz de birbirimizi itmekten ileriye gitmeyi başaramamıştık.
"Hayır, dün akşam seni hastaneye getirirken yaşadığı kaybetme korkusundan ve yemek dahi yemeden başında beklemesinden anladım. Dediğim gibi Tuğkan ile aramızda bir şey yok bu yüzden de çok konuşmuyoruz."
"Tuğkan beni kaybetmekten korktu mu?"
"Hem de çok," diyen kalın ses ile kapıya yöneldi bakışlarım. Tuğkan yarı açık yarı kapalı gözleri ile bana bakıyordu. Konuşmanın ne kadarını duyduğunu merak ettim.
"Kaybetmekten korksaydın zaten beni kaybetmezdin Tuğkan," ayaklanıp onları arkamda bıraktım.
Bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir hastanede nereye gittiğimi umursamadan gidiyordum. Daha doğrusu ondan kaçıyordum.
Yaşadıklarımı hazmetmem gerekiyordu ve bu Tuğkan yanımda iken olmazdı. O nasıl benden kaçıp hayatını yoluna sokmaya çalıştıysa ben de aynısını yapmaya çalışıyordum ama o olmadan bunu başaramıyordum.
|
0% |