Yeni Üyelik
1.
Bölüm

°•Dalından Koparılan Küçük Çiçek•°

@mavii_bulutt345

 

"İşte şimdi, dalından koparılan bir küçük çiçek gibiydim. Öyle yaşama tutunacak bir sapa ihtiyacım vardı ama o sapı kurutmuşlardı ..."

Aynı Gökyüzünün Altında

 

Bölüm: 1/ Dalından Koparılan Küçük Çiçek

 

Besra Yağmur Kara

 

Bir toprak, önce bir çiçeğe hayat bulduğu için sevinirdi, sonra da bir anneyi çocuğundan ayırdığı için üzülürdü. Onun bu haline üzülen bulutlar yağmur tanelerini bir bir bırakırlardı yer yüzüne. Bu kimi insan için çok güzel bir manzara olurdu.

 

Ama hayır...

 

Bu güzel değildi.

 

Annemin bu toprak yığının altında olması hiç güzel değildi...

 

Bir kez daha hıçkırdım. Yağmur deli gibi yağıyordu.

 

"Anne," diye fısıldadım. Sesim, atmosferde yok olurken onun beni duyamayacağına yandı yüreğim.

 

"Anne," bir kez daha fısıldadım, çölde bir damla suya muhtaç bir insan gibi onun bana seslenmesine, "Efenim kızım?" demesine muhtaçtım.

 

Etraftaki sessizlik canımı yaktı. Gözümden bir yaş daha aktı.

 

Sesimin, havada karışacağını bile bile, canımın bin parçaya bölüneceğini bile bile konuştum.

 

"Anne sana ihtiyacım var." büyük bir sessizlik etrafımı sardı ve ben bundan rahatsızolarak konuşmaya devam ettim. "Bugün benim doğum." hıçkırığım boğazımda patladı.

 

"Senin yokluğunu hiçbir şey dolduramıyor. Sana ihtiyacım var." sesim yalvarırcasına çıkarken akan yaşlarımı koluma sildim.

 

Nefessiz kalıyordum sanki, kalbim sıkışıyordu ama benim bu sorunları ortadan kaldıracak ne bir çözümüm ne de bir gücüm kalmıştı.

 

"Anne!" diye çığlık attım içimdekileri haykırmak, yok etmek için. "Ben daha 17 yaşındayım ve sen beni bırakıp gittin. Sana ihtiyacım var benim!"

 

Elim, onun toprağını sevdi, sanki her bir saç tanesini sever gibi. Yanaklarım ıpıslak olmuştu ve benim gözyaşlarım annemin mezarına düşüyordu.

 

"Seni çok özlüyorum. Bana kızmanı bile istiyorum. Sen gel yeter ki..."

 

Bir insanın canını en çok acıtacak şey belki de şu dünyada sevdiklerini kaybetmekti ve ben kaybetmeyi en son isteyeceğim kişiyi kaybetmiştim. Annemi... Şimdi ise, bedenim onun sıcaklığını ararken ruhum onun yokluğuyla bir ateşin içine atılmıştı ve ruhum bu ateşte yanmaya mahkumdu.

 

Dilimle dudaklarımı ıslattım. Beni tam doğurduğu saatte, o benim için gece gece kalktığı için kalkıp gelmiştim buraya. O beni doğurmak için gecenin üçünde acılar içinde kalkmışken ben yatağımda uyuyamazdım.

 

Saat dörde geliyordu ve havanın soğuğu içime işliyordu resmen ama ben bunu umursamayacak kadar hissizleşmiştim.

 

Omuzlarım çökmüştü ve ağlamaktan gözlerimden bir damla dahi gözyaşı çıkamıyordu. Aynaya bakmadan gözlerimin beyaz kısmını kızardığını tahmin etmek zor değildi.

 

Bir kez daha,"Anne," dediğimde, öyle bir şimşek çaktı ki istemsizce yerimde zıpladım. İki elimde artık yağmur yüzünden çamur kıvamına gelen toprağın üzerinde gezindi.

 

"Ben seni özlüyorum," içimde bir yerlerde bir şeyler kırılıyordu sanki ve ben buna engel olamıyordum.

 

"Besra!"

 

Adımı duymamla hiçbir hareket etmedim. Bunun olacağını çok iyi biliyordum çünkü. Ablam ve babam, bu saate annemin yanına gelmeme izin vermeyecekleri için kaçmıştım evden ve tamda tahmin ettiğim gibi ablam ve babam yokluğumu fark ederek buraya gelmişlerdi.

 

Ben hala daha annemin toprağını okşarken, omzuma bir el dokundu. "Kızım hadi kalk, hasta olacaksın." hareket dahi etmedim. "Besra hadi kızım evimize gidelim."

 

Bakışlarım usul usul babamın yüzüne tırmandı. "Baba, sen hep annemin olmadığı bir yerin yaşanmayacağını söylerdin. Biz o evde yaşayamayız ki. O ev bize dar gelir." hıçkırıklarım yüzünden çok fazla konuşmazken yutkunamıyordum bile. Titreyen çenemi sabit tutmak için dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim.

 

Babamın çenesi titredi önce, sonra da karanlıkta bile belli olcak bir şekilde gözleri doldu. Ne diyeceğini bilemediğinden mi yoksa konuşmak istemediğinden mi hiçbir fikrim yok, ağzı iki üç defa açılıp kapandı. Ellerini yumruk yaptığında gözlerimi sıkıca kapattım.

 

Bana sarılan bir çift kolla gözlerimi açtığımda anneminki gibi kızıl saçlarla karşılaştım. Ablam, gözyaşlarıyla benim boynumu ıslatırken aynı zamanda da hem beni sıkı sıkı sarmalıyor hem de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bende kollarımı ona doladım ve ağlamaya devam ettim.

 

Ağladığı için iç çeke çeke,"Hadi evimize gidelim kuzum," dedi ablam, bir yandan da saçlarımı arkama doğru attırırken. "Abla ben annemi yanlız bırakamam. Yanında kalalım, ben onsuz yapamam," diye mırıldanırken, ablam ıslak saçlarımı okşamaya başladı. "Besra," dedi. Yüzümdeki gözyaşlarını ve yağmur yüzünden yüzüme gelen suları elimle sildim. Bir iç çekip beklentiyle yüzüne baktım.

 

"Annem burda olsaydı senin bu haline dayanamazdı. Hadi evimize gidelim." sözleri ok gibi kalbime çarparken, bakışlarım donuklaştı.

 

Dolu dolu gözlerimle annemin mezarına baktım.

 

Hande Kara.

 

9 harften oluşan bir ad ve soyad, üç hayatın varoluş sebebi olmuştu, şimdiyse yok oluş sebebi olurken arkada kalan bizler acısını çekiyorduk.

 

Annemin adında gezindi gözlerim. Ablamın haklı olması bedenimde bir suçluluk dalgasına sebep olmuştu. Ablam çok haklıydı. Annem şimdi beni görse telaşla beni yerden kaldırıp üzerindeki kabanı benim omurlarıma bırakırdı. Omuzlarımdan tutup benim yürümemi sağlar ardından da bin tane nasihat eder ardınan da bana kıyamayıp şakaklarıma bir öpücük kondururdu.

 

Yutkundum. Ellerim annemin mezar taşına gitti. Yavaş yavaş parmaklarım her bir harfte gezindi. Acıyla bir hıçkırık firar etti ağzımdan. Başımı eğdim yere. Annemin mezar taşını öperken,"Anne," diye mırıldandım. "Geri geleceğim, bekle beni tamam mı?" diye aynı şekilde mırıldanarak konuştuğumda ablam ayağa kalkıp ellerini uzattı. Annemin yanından gitmek istemiyordum. Ama mantıklı düşündüğümde, biraz daha burada durursam hasta olacaktım ve anlamın dediği gibi eğer hasta olursam annemi üzdüğümü düşünüp vicdanımı hiç rahat bırakmayacaktım.

 

Soğuk yüzünden titreyen ve çamurlu ellerimle onun ellerini kavradım. Biz önden giderken, arkadan babamın sesini duymamla ablama sarılı bir şekilde yürümesem bayılacağımı hissettim.

 

"Bir kalp, en fazla bu kadar yaşamdan vazgeçebilirdi sevgilim."

 

Kalbim korkuyla çarptı. Nefesimi bile anlamadığımı hissettim. Ablamla göz göze geldik. Aynı korku onun gözlerinden de anlaşılıyordu.

 

Babam, yanımıza geldi. Ben babamı da kaybedemezdim.

 

Bir çiçeğin kapalı alanda kalıpta hala daha su alması gibiydim, güneşimi benden almışlardı ama suyumu almamışlardı. Ve bir çiçek hem susuz hem de güneşsin yaşayamazdı. Güneş olmadan da yapardı su ve toprak yardımıyla yaşardı ama yaşardı işte, yaşamak zorundaydı, yaşamak zorundaydım.

 

Babam yanımıza geldiğinde, ablamla bakışmamızın ardından ayrıldık ve babam sıkı sıkı sarıldık. Gözlerimizden eksik olmayan gözyaşları bir bir akarken ablamda ben de hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk.

 

"Baba bizi bırakma," diye iç çeke çeke konuştu ablam. Annemden sonra ev ona kalmıştı ve annemin yokluğunu aratmamak bir defa bile ağladığını görmemiştim. Cenazede bile dik duruşunu bozmamış, gözlüğünün altından ağladığını belli etmemek için her şeyi yapmıştı.

 

Babamda bize sarıldı. Ablam ve benim başıma bir öpücük kondurduğunda, "Hadi evimize gidelim kızlarım," dediğinde sıkı sıkı sarmaladığım kollarımı gevşettim. Ona bakıp, "Gidelim baba," dedim, sanki iyi hissediyormuşum gibi de gitmek istiyormuşum gibi. Ama bu babamın ve ablamın daha fazla üzülmelerini istemediğim için yaptığım iyi numarasından başka bir şey değildi.

 

Babam, beni sağ ablamı sol kolunun altına aldığında bizim yürümemizi sağladı. Arabaya üzerimizdeki ıslak ve çamurlu kıyafetleri umursamadan girdiğimizde kapıya yaslanıp dışarıya bakmaya başladım. Annemi bıraktığım için içimde bir yerlerde vicdanım rahat durmazken eve gidene kadar annemle olan anılarımız canlandı gözümün önünde ve ben bir kez daha annemin yanında, o ıslak toprağın altında olmadığım için lanet ettim.

 

Eve vardığımızda sanki ruhum çekilmişcesine arabadan indim. Ablam çantasından çıkardığı anahtarla kapıyı açtığında hemem yukarı çıktım.

 

Üzerimdeki kıyafetleri bile umursamadan banyoya girdiğimde suyu nasıl ayarladığımı bile net bir şekilde hatırlamıyordum. Üzerime sıcak su gelirken yere çöktüm ve kollarımı, kendime çekmiş olduğum bacaklarıma doladım.

 

Gözlerimi sıkıca kapatıp başımı arkamdaki duvara yasladığımda yanlızlık bütün bedenimi hapsetmişti sanki.

 

Yanlızdım, hemde çok. Annem olmadıktan sonra, bu dünyadaki insanların benim için ne önemi vardı ki?

...

 

Ablam, banyodan çıkmamın ardından üzerini değiştirip yanıma gelmişti kontrol amaçlı.

 

Ben saçlarımı kuruturken o da benim saçlarımı tarıyordu. Odamın her bir yanında annemden izler vardı benim için.

 

Mesela, balkon kapısının önündeki tekli koltuğa annem otururdu. Sonra da ben okula gideceğim için saçlarımı örerdi.

 

Odanın diğer ucunda yerde bir halI seriliydi, annemle oraya oturur saatlerce sohbet ederdik. Bazen ablamda gelirdi yanımıza, sohbetimize dahil olurdu.

 

Elimdeki kurutma makinesini tutan parmaklarım gevşedi. Gözlerim dolu doluyken boğazım düğüm düğümdü.

 

"Besta, biliyorum şu an odadaki annemizle olan anıların canlanıyor gözünde. "

 

Arkamı döndüm. Saçlarımdaki tarağı yatağın boş tarafına bıraktı.

 

"Bakma öyle, seni senden iyi tanıyorum ben," dolu dolu gözlerimle ona baktım. "Şu an çok yanlız olduğunu hissediyorsun ama hissetme olur mu? Ben senin hep yanındayım güzelim," dolu dolu gözleriyle bana baktığında gözlerim doldu. İçimdeki küçük çocuk benim üzüldüğüm kadar ablamın da üzüldüğünü haykırıyordu içimde.

 

Dudaklarım titrerken,"Abla iyi ki varsın," diye fısıldadım. Ay Gibi parlayan gözleriyle, "Sende kuzum," dedi. Kollarını açtığında sarıldım sıkıca.

 

"Annemizin yokluğunu hiçbir şey dolduramaz. Hiçbir şey de yok edemez." bir müddet içini çekti.

 

Devam etti sözlerine, "Bizim yapmamız gereken hayatımıza kaldığı yerden devam etmek."

 

Ayrıldım ondan, "Abla bizi ayakta tutan annemizi. Bir ev, temeli olmadan en küçük bir depremde dahi yıkılır. "

 

"Biz de o temeli güçlendireceğiz." Yüz ifademden ne diyeceğimi anlamış gibi devam etti." Biliyorum, bu bizim için çok zor olacak ama yapmak zorundayız. Annem bu halimizi görse, bizden daha çok Üzülürdü."

 

Gözlerimi ondan kaçırdım. Ben buna hazır mıydın hiç bilmiyordum. Dünyanın bütün kötülüklerinden kaçıp sığındığım annem şimdi yanında yoktu ve ben dünyayla ve onsuzlukla nasıl mücadele edeceğimi bilmiyordum.

 

Ablam, saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Hadi biraz uyu," dedi ve odamdan çıktı.

 

Yatağının içine girdiğimde, tavana bakan gözlerim bir müddetten sonra kapanmaya başladı. Bir haftadır uykuya aç bedenim, uykunun tatlı kollarına kendini bıraktığında ben de hiç itiraz etmeden uyumaya başladım.

 

.....

Etrafım, soğuk bir havayla doluydu. Bedenim titrerken bacaklarımdaki gücün nereye gittiğiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu.

 

Gözlerim uçurumun kenarındaki beyaz elbise giymiş olan bedene kaydı. Yavaş yavaş onun yanına adımladım.

 

Uzun elbisesinin eteği rüzgarda savruluyordu. Arkası bana dönük olduğu için jim olduğuyla ilgili bir fikrim dahi yoktu.

 

Yanına gittiğimde gördüğüm yüzle birlikte kanım resmen damarlarımda durdu. Beni taşıyamayacağını düşündüğüm bacaklarım titrerken ağzından fısıltı gibi,"Anne." lafı çıkabildi sadece.

 

Nefesimin bitip tükendiğini hissederken annem bana döndü.

 

"Seni çok seviyorum kızım," dedi ve bir adım daha atarak uçuruma yaklaştı.

 

"Anne!"diye içimdeki feryadı dışıma vurdum.

 

"Seni çok seviyorum meleğim." bir adım daha attı. Gözlerimden yaşlar akarken sanki biri beni yere çivilemiş gibi hareket edemedim. Deli gibi çırpınırken kalbim koşan bir atın kalbiymiş gibi hızlı hızlı çarpıyordu.

 

"Anne dur!" diye kendimi parçalarcasına bağırdım.

 

Annem bana boş gözlerle baktı. "Seni seviyorum miniğim."

 

"Anne dur artık!" gözlerimdeki yaşlar yüzünden etrafı görmezken çırpınmalarım yorulduğum için yavaşladı.

 

"Sen çok güzel bir hayatı hak ediyorsun. Sakın benim arkamdan üzülme kızım." bir adım daha attı.

 

"Anne ben sensiz bir hayatı istemiyorum!"

 

Uçurumun ucuna geldiğinde bana döndü. "Sakın benim için ağlama, dayanamam." gözünden bir damla yaş düşerken kollarını iki yanına açtı. Kızıl saçları rüzgarda savrulurken bana gülümsedi. "Benim için yolun sonu kızım, senin ise önünde çok uzun bir yol var. Sakın benim için üzülüp hayatını zehir etme."

 

"Anne ben sensiz yapamam."

 

"Yapmak zorundasın kızım. Kendin için, ablan ve baban için yapmak zorundasın," artık çırpınmaya gücüm kalmadığı için sadece yere çöküp ona bakıyordum.

 

"Anne gitme," diye ağlamaklı konuştum. Yanağın gözyaşlarımın rüzgâr yüzünden kurumuştu. Onlara yenileri eklenirken yutkunamadım bile.

 

"Seni çok seviyorum kızım, hep de seveceğim. Benim hayatım burda bitti sakın kendi hayatını da bitirmeye yeltenme. Hayatını dolu dolu yaşa. Hayat gözünü açıp kapayıncaya kadar akıp gidiyor."

 

"Anne ben sensiz yapamam!"

 

Gözlerini kapattı, sonra da bana burdukça gülümseyip arkaya doğru yaslandı. Hızla ayağa kalkıp son gücümle ona yaklaşmaya çalıştım bir umut. Ama bir milim bile kıpırdayamadım yerimden.

 

Zaten umut, olmayacağını bile bile mücadele etmek değil miydi ?

 

Ben mücadelemi burada kaybetmiştim...

 

Annem, kendini uçurumdan aşağı bıraktığında, benim mücadele etmek için hiçbir amacım kalmamıştı...

 

.....

 

"Besra! Uyan artık!" biri beni sarsıyordu. Ben, sanki elektiriğe değmişim gibi yattığım yerden fırlarken nefeslerim düzensizdi. Ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarım boynuma değdiğinde boş gözlerim ablamı ve babamı buldu. Terden sırılsıklam olan saçlarım boynuma yapışmışken ben onlara bakıyordum sadece. Ablam hemen boynuma sarıldı. "Çok korkuttun bizi."

 

Babam dolmuş gözleriyle,"İyi misin Besra'm?" diye sordu, sanki değse yere düşüp bin bir parçaya ayrılacak bir vazoymuşum gibi sesi titrek ve ürkekti.

 

"Ben kabus gördüm sadece," diyerek onları rahatlatmaya çalıştım ama hala daha o olanların şokunu ve ağırlığını üzerimden atabilmiş değildim.

 

"Abla," diyerek onu kendimden ayırdım. Bana meraklı gözleriyle bakarken,"Ben iyiyim, sadece kabus gördüm. Hadi siz babamla içeri geçin ben üzerimi değiştirip geleceğim."

 

Ablam tereddütle yüzüme baktı. Ona zoraki bir şekilde gülümsedim. Annemin sözleri beni etkisi altına almıştı sanki. Onun dediklerini yapıyordum. Hayatıma kaldığım yerden devam ediyordum.

 

Ablam, sanki bu durumumu anlamış gibi ayağa kalktı. Babam,"Biz aşağıdayız kızım,"dediğinde ablamla birlikte dışarı çıktılar.

 

Saçımı sıkıca bir at kuyruğu yaptığımda banyoya gittim. Aynada gördüğüm yüz sanki bana ait değildi. Sanki artık ben ben değildim...

 

Eğilip elimi yüzünü yıkadım. Odama geri döndüğümde üzerime beyaz bir pantolon onun üzerine de kırmızı örgü kazağımı giydiğimde, saçımı taradım. Telefonumu yanıma alıp aşağı indim.

 

Babam yine günlük rutinini yerine getirmiş, gazete okuyordu. Ablam, kahvaltıyı hazırlarken bende onun yanına gidip kahvaltıyı hazırlamasına yardim etmeye başladım.

 

İşini kısa bir süre bırakıp bana baktı. Onun bana baktığını fark etmemiş gibi işime devam ettim. Galiba benim bu durumuma şaşırmıştı.

 

Bütün kahvaltılıkları masaya koyduğumuzda ablam elindeki çaydanlıktan bardaklarımıza çay doldurdu. Ablamla ben karşılıklı otururken babam masanın baş köşesinde oturuyordu.

 

Babam elindeki gazeteyi bırakarak çayına şeker atıp karıştırmaya başladı. Ablam tabağına bir şeyler doldururken ben tepkisizce masaya bakıyordum.

 

Babamın bana seslenmesiyle birlikte irkilerek ona döndüm."Kızım yesene bir şeyler. Aç kalacaksın."

 

"Tamam baba yerim," diye mırıldanarak konuştuğumda yemeyeceğimi bile bile tabağıma bir şeyler doldurmaya başladım.

 

Kahvaltının ortalarına doğru, babam boğazını temizledi ve elindeki çatalı tabağının kenarına bırakarak bana baktı. "Kızım sen iyi misin gerçekten?" diye soruduğunda tam 'iyiyim babam diyecekken ablam söze girdi."Besra, iyiymiş gibi yapmayı bırakıp gerçekleri söyler misin?" diye sorduğunda omuzlarım çöktü.

 

Ben sessiz kalırken babam masanın üstündeki elimi tutarak,"Benim bir arkadaşım var psikolog. Ona senin durumundan bahsettim biraz. Bana seni getirmenin daha iyi olacağını söyledi. Gitmek ister misin kızım?"

 

Tam ağzımı açıp 'Gitmek istemiyorum' diyecekken kulağımda birbsey uğuldadı.

"Benim için yolun sonu kızım, senin ise önünde çok uzun bir yol var. Sakın benim için üzülüp hayatını zehir etme."

 

Gözlerimi sıkıca yumdum. Ablam konuştuğunda ona döndü gözlerim. "Bak sadece bir defa git, belki iyi gelir sana ne dersin? İstemezsen de bir daha gitmezsin kuzum?" Ablam sanki ağzımdan olumsuz bir cümle alınca kırılacakmış gibi bakarken annemin sözleri kulağımdan hiç gitmiyordu.

 

Kurumuş dudaklarımı ıslattım. "Tamam baba gidelim,"dedim. Babam, annemin ölümünün üzerinden ilk defa gülümsedi. Gözleri birçok duyguya ev sahipliği yaparken ben de ondan gelen bu pozitif enerji karşısında gülümsedim.

 

Önümüze dönüp kahvaltıya devam ettiğimizde az da olsa bir şeyler yiyebilmiştim.

 

Kahvaltı bittiğinde ben babama bir türk kahvesi yaparken ablam kahvaltı sofrasını kaldırıyordu.

 

Kahveyi yavaş yavaş karıştırırken aklımda psikologla olacak olan konuşma dönüp duruyordu. Benim için ne diyeceğini bilmiyordum ve bu konuşmanın en iyi ve en kötü sonuçlarının sahneleri aklımda dönüp duruyordu.

 

Ablam, bulasıkları kurularken,"Dalgın gibisin?" diye sordu. Daldığım düşüncelerden arınıp, "Hiç öyle boş boş düşünüyorum işte."

 

Ablam, başıyla beni onayladı ama bahaneme pek de inanmışa benzemiyordu.

 

Kahve hazır olunca ocağı kapattım. Yukarıdaki dolaplardan bir fincanı elime alırken elimdeki fincan yüzünden kısa bir süre donup kaldım. Bu fincan annemin en sevdiği fincandı, gördüğüm fincanla beraber hızla fincanı yerine bıraktım. Bendeki etkisi bu kadar büyükken babam bu fincanı eline bile alamazdı.

 

Ablam bana üzgün gözlerle baktı. Gözleri birçok şeyi anlatırken, dolmuş gözlerini benden kaçırmak için işine geri döndü.

 

Aldığım başka bir fincana cezvedeki kahveyi boşalttığımda fincanı ve suyu tepsiye koydum. "Abla sana kolay gelsin," diyip mutfaktan çıkarken ablam arkamdan, "Sağ ol kuzum," dedi.

 

Evin her tarafında, annemle olan anılarımız vardı ve bu anılar benim aklıma geldikçe delirecek gobi oluyordum. Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Aslında, annemi rüyamda görmem bana az da olsa iyi gelmişti. Ablmın 'Annemiz seni böyle görse üzülür' sözlerini annemden de duymam ruhundaki kırık parçaları onarmama yardımcı olmaya başlamıştı.

 

İlk güne nazaran daha iyi hissediyordum kendimi. Koridorun ortasında durmayı bırakarak salona girdim.

 

Babama kahvesini verio tekrardan mutfağa girecekken babam bana seslendi."Besra," dedi ve ben ona döndüğümde devam etti. "Gel otur biraz konuşalım kızım,"dediğinde başımı sallayarak yanına oturdum.

 

"Sen gerçekten iyi misin kızım?" endişeyle sorduğu soru karşısında gülümsedim. "İyiyim babacığım," diyerek gülümsediğimde iki kolunu da açtı. Ben ona sarıldığımda başıma küçük bir öpücük kondurdu. "Sen hep iyi ol kızım," diye saçlarımın arasına fısıldarken bem başımı huzurla babamın göğüsüne yasladım.

 

......

 

Ablam, işlerini halledip üzerini değiştirmeye gitmişti. Ben ve babam psikoloğa gitmek için arabada onu bekliyorduk.

 

Aslında, içimde bir korku vardı. Psikoloğun yanında ya daha kötü olursam? düşüncesi veni yiyip bitiriyordu. Ya içimdekileri döktüğümde, oluşturduğum akıntıya bende kurban olursam? o zaman nasıl toparlanacaktım?

 

Ablam, elindeki çantayla birlikte arabaya bindiğinde daldığım düşüncelerden kurtuldum.

 

Babam, arabayı kullanmaya başladı ve biz bir hastanenin önünde durduk. Babam arabanın aynasından bize bakıp,"Siz inin, hastaneye girin. Ben de arabayı uygun bir yere park edip geleceğim yanınıza,"dediğinde ablamla indik arabadan.

 

Hastaneye girdiğimizde ablam danışman kadina hangi kata çıkacağımızı sordu ve biz ablamla üçüncü kata çıkmak için asansöre bindik.

 

Babamın arkadaşı olan doktorun kapısının önünde babamın gelmesini bekliyorduk.

 

"Besra, sen daha kötü olmayacağından emin misin? Sabah sana ne oldu bilmiyorum ama sen içini dökersen daha kötü hissedeceksin."

 

Ablam, her zamanki gibi bana ne olduğunu az da olsa anlamıştı.

 

"Abla, ben rüyamda annemizi gördüm,"dedim. "Bana iyi olmamı felan söyledi."

 

"Besra'm," dedi ablam elini yanağıma yaslarken,"Sen bunları hak etmedin." bana şefkatle bakarken gözlerim doldu.

 

"Böyle olması gerekiyormuş abla,"dedim bir haftadır kabul etmek istemediğim gerçeği kabul ederek. "Biz zamanı geriye saramayız ama böyle de yaşayamayız."

 

Ablam beni çekip sarıldığında,"İnsanalar, bazı şeyleri kabul ettiklerinde olgunlaşırlar aslında," diye kulağıma fısıldadı.

 

Burukça gülümsedim. Ondan ayrılıp akan birkaç yaşı silip,"Hep senin gibi olgun olmayı istemiştim. Bunu senin ağzından duymak çok güzelmiş abla."

 

Ablam bana dolu dolu gözleriyle bakarken babam geldi yanımıza,"Hadi Besra, sen gir. Biz sonra geleceğiz yanında. "

 

Başımı salladım ve kapıyı çalarak içeri girdim. "Merhaba Besra, "dedi babamın arkadaşı olan, kırklı yaşlarının ortalarında olduğu bariz bir şekilde belli olan adam.

 

Elini uzattığında nazikçe sıktım elini. "Geç otur," dedi masasının üzerindeki korktukları göstererek.

 

Yavaşça oturdum. "Babam biraz bana durumundan bahsetmişti. Bir de olayları senin açından ögrenebilir miyim?"

 

Dudaklarımı ıslattım ve parmaklarımı oturduğum deri koltuğa geçirip anlatmaya başladım her şeyi. Annemi kaybettiğimizde hissettiğim acıyı ve boşluğu, şu son bir haftadaki ruh halimi, evdeki her şeyi gördüğümde aklıma annemin gelmesini ve en son gördüğüm rüyayı anlattığımda, adam kalktı ve babamla ablamı içeri çağırdı. Babam karşıma ablam yanıma oturduğunda, doktor ise yerine yeniden oturdu.

 

"Öncellikle Besra, gördüğün rüya senin için olumlu bir etken olmuş." babam hiçbir şey bilemediği için kaşlarını çatarken doktor devam etti." İçindeki boşluk hissi çok normal bir şey.ama bunu atlatmak için unutmaya ve zamana ihtiyacın var. Biliyotum kızım, bu senin için çok zor bir durum ama bu yaşadıklarını unutarak atlatabilirsin."

 

"Peki ya Besra'nın daha iyi olması için ne yapabiliriz?"

 

"Besra, şu an iyi ama annesiyle kaldığı ev ona artık dar gelemeye başlatacaktır. Anıları aklına geldikçe, bazı şeyleri unutmaya çalıştıkça her şey onun yüzüne bir tokat gibi çarpacaktır. Ruhuna aldığı her darbe onu daha kötü yapacaktır."

 

Doktorun gözleri hepimizin üzerinde gezindi. Ellerini masanın üzerinde birleştirip kouşmasına devam ettiğinde bu konuşmayı hiç dinlememiş olmayı dilerdim.

 

"Besra'ya iyi gelecek tek şey evinden ve bu şehirden uzaklaşmak olur. Kendisinin de dediği gibi anıları ona rahat bir nefes almasına izin vermiyor." tereddütle babama baktım. "Baba biz buradan gitmeyeceğiz değil mi?" diye titrek çıkan sesimle konuştum.

 

Babam, bana baktı. Gözleri çok boş, bir o kadar da anlamlı bir şekilde bakıyordu gözlerime. "Bu Besra'nın iyi olmasını sağlar mı?"

 

"Evet, bazı kişiler, bu tip durumlarda yaşadıkları şeyin üzerine giderler ve bu durumu böyle atlatmaya çalışılırlar ama Besra bunun üzerine daha fazla giderse bunalıma girer. Onun için en iyisi bu şehirden gitmek olacak."

 

Boğazım düğüm düğümdü. Bu şehirden, evimden en önemlisi de annemden nasıl ayrılacaktım ben?

 

Annemin sözleri, kulaklarımdan, uçurumdan düşüşü gözümün önünden gitmiyordu bir türlü.

 

Bunu annem için yapacağını, onun beni böyle görürse üzüleceğini düşünerek kendimi avutmaya çalıştım.

 

Babam,"Tamam o zaman, bu şehirden gidiyoruz," dedi gözlerime binbir duygu barındıran gözlerini bana dikip.

 

O an, ağzımı açıp gitmek istemediğimi söylemek istedim ama babam, annemle tanıştığı, evlendiği ve yaşadığı şehri sırf ben iyi olabileyim diye bırakıyordu. Gözünü bile kırpmadan, hiç düşünmeden benim için bu şehirden ve anılarından vaz geçerken ben, bencillik yapmayı istemezdim.

 

Babam, ayağa kalktı. Çökmüş omuzları yüzünden için burkulurken, ablamla göz göze geldik. Annemizden kalan son şeye de arkamızı döneceğimiz için mutsuz olduğu her halinden belliydi. Gözlerini kaçırdı hemen.

 

Babam, elini arkadaşına uzatıp, "Ahmet, sağ olasın. Biz gidiyoruz hakkını helal et."

 

Doktor gülümseyip, "Helal olsun kardeşim, " dedi. "İyi yolculuklar."

 

Babam dışarı çıktığında ablamla onu takip ettik. Hastaneden çıktığımıda arabaya geçtik.

 

Ben, başımı anlamın kucağına bıraktığımda, ablam saçlarımla oynamaya başladı. Arabada ölüm sessizliği insanın canını sıkarken bu böyle eve gelene kadar sürdü. Araba durduğunda, eve girdik.

 

Babam,"Siz eşyalarınızı toplayın ben nakliye ile ilgileneceğim."

 

"Baba nereye gideceğiz?"Ablam, annemin ölümünden sonra ilk defa böyle savunmasız ve titrekçe konuşmuştu.

 

"İzmir'e. Buradaki evimizi satıp üzerine para ekleriz, hem bir süre babannenizin yanında kalmanız sizin için daha iyi olacaktır. "

 

Ablam, başını salladı. Üzerideki montu çıkarıp yerien astığında,

" Hadi Besra,"dedi. "Erken başlayalım da erken bitsin işlerimiz."

 

"Tamam, abla," dediğimde bende montumu çıkarıp astım. Ablamla birlikte yukarı çıktık ve kendi odalarımıza girdik.

 

Bavulumu çıkarıp eşyalarımı içine yerleştirmeye başladım. En sonunda üç bavulu da doldurma işi bittiğinde hüzünle odama baktım. Burası benim doğup büyüdüğüm, annemle olan anılarımın biriktiği yerdi ama annemin dediğini yapıp ablam ve babamı daha fazla üzmeyi istemiyordum.

 

Makyaj masama gidip takılarımı sırt çantama katarken yere düşen kolyele birlikte eğilip onu elime aldım.

 

Kalbim hızlandı elimdeki kolye sayasinde. Bu kolye annemin geçen sene bana doğum günüm için aldığı kolyeydi.

 

"Besra! Hadi gideceğiz hazırlanamadın mı daha?"

 

Ablamin bağırmasıyla birlikte silkelenip kolyeyi boynuma taktım. Sırt çantamı sırtıma takıp bir bavulu elime aldım. Aşağı indiğimde ablam eşyalarını arabanın bagajına yerleştiriyordu.

 

Babam,"Siz geçin arabaya," dedi."Ben bavullarınızı alıp geleyim de yola çıkalım. "

 

Ablamla arabaya geçtik ve sessizce babamın gelmesini bekledik. Babam eşyaları yerleştirip sürücü koltuğuna geçti.

 

Ben tırnaklarımla oynarken aklımdaki düşünceyi nasıl dışa vuracağımı düşünüyordum.

 

Ellerimin üzerine bir elin değmesiyle başımı kaldırıp ablama baktım. "Aklından ne geçiyor Besra?" diye sordu.

 

"Ben..." duraksadım. Babam arabanın aynasından bakarken neyi nasıl diyeceğimi bile bilemiyordum.

 

"Annemin yanına gidebilir miyiz? Son kez."

 

"Tamam Besra," dedi babam kırık çıkan sesiyle.

 

Araba mezarlıkta durdu. Annemin mezarının yanına geldiğimizde ablam ve babamın annemle olan veda konuşmasını dinledim sadece. Ablam ve babam arabaya geçtiklerinde annemin mezar taşına gitti elim.

 

"Anne, seni bıraktığımızı düşünme sakın. Ben senin dedigin gibi yeni bir hayat kurmaya gidiyorum." gözümden akan yaşı hemen sildim, sanki annem akan yaşlarımı görüp beni azarlayabilecekmiş gibi.

 

Mezar taşını öperken, "Seni çok seviyorum anne." artık gitme vaktimin geldiğini hissederek doğruldum. Ayağa kalkmamla donup kalmam bir oldu.

 

Annem, rüyamdaki gibi karşımda, aynı beyaz elbiseyle duruyordu. Aban gülümsediğinde bu anın gerçek olmasını diledim. Ona hafifçe gülümseyip arkamı döndüm ve arabaya adımlamaya başladım.

 

Arabaya bindiğimde babam arabayı çalıştırarak sürmeye başladı.

 

Bu şehirle birlikte, yeniden bir hayat kurabilmek için eski hayatımızı da geride bırakıyorduk.

 

Tıpkı annemin dediği gibi,"Aynı anda hem pamuk şekeri hem de dondurmayı yiyemezsin kızım. Birine geçebilmek için birinden vazgeçmelisin. "

 

Annemin altı yaşımdayken kuruduğu bu cümle, çok doğruydu ve biz yeni bir hayatımız olsun diye eski hayatımızdan vazgeçiyorduk...

 

 

 

Loading...
0%