@mavii_bulutt345
|
Gitarın üzerindeki parmaklarım, notaları hissetmek istercesine yavaş ve sertti. Arkamı, dibinde oturduğum ağaca yasladım. Müzik, bana hayat veriyordu. Ritimlerin ahenkli dansı ile bende yaşam enerjimi depoluyordum ruhuma.
Bugün günlerden cumaydı. Amcamın kafesinde, arkadaşlarım ile canlı müzik çalacaktık ve ben akşam için hazırlanıyordum, daha doğrusu hazırlanmaya çalışıyordum.
Yine bir notayı atladığımda, sinirle önümdeki notaların yazdığı sayfaları karıştırdım.
Aklım ondaydı, Ela'da yani...
Kafede tanışmıştık, yani ben onun üzerine yanlışlıkla içecek dökmüştüm. Bana dönen ve âdeta ateşler saçan yeşil gözleri ile bir özür bile dileyemeden kafeden çıkıp gitmişti. Ertesi günleri ise onun hakkında araştırma yaparak bir sürü bilgi edinmiştim.
En sevdiği renk turuncuydu, amcamın kafesinin bulunduğu sokağa daha bir ay önce taşınmıştı, okulu için. En sevdiği renk sarmaydı, en çok müzik dinlemeyi severdi ve akşam kafeye, bizi dinlemek için gelecekti.
Ben ise onun için en mükemmel şeyleri yapmaya çalışsam da onun yeşil gözleri, minik burnu ve âdeta bir ay parçası kadar güzel yüzünü gözlerimin önüne önüne getirerek ritmi kaçırıyor, notaları birbirine karıştırarak resmen müziği katlediyordum yaptığım yanlışlar sayesinde.
Konsantre olmaya çalışarak gitarımı daha sıkı kavradım ve derin bir nefes alarak işime odaklanmaya çalıştım.
"Hadi Doğan, yeter bu kadar çalışman. Hep birlikte son bir prova yapacağız, " Emre, gelerek beni çağırmıştı. Vakitin ne zaman geçip aktığını fark etmemiştim bile. "Tamam, geliyorum. " dedim bir yandan da önümdeki, notaların yazılı olduğu kağıtları toplarken. "Sen git, ben hemen geleceğim. Bekleme beni boşuna."
"Tamam ama acele et," gitmeden önce dediği karşısında başımı onun görmeyeceğini bilsem de onaylarcasına aşağı ve yukarı salladım. Eşyalarımı toplayarak gitarımıda çantasına koydum. Siyah, içinde gitarımın bulunduğu çantayı çapraz bir şekilde boynumdan geçirdim ve arkama koydum. Sol kolumada diğer şeyleri sıkıştırıp seri adımlarla kafeye girdim.
Kafe, doğa ile iç içe bir şekilde konumlandırılmıştı. Etraftaki çiçekler ve ağaçlar adeta insana huzur verebilmek için yaşıyordular.
Bizimkiler, sahneden prova yapıyordular. Onları daha fazla bekletmemek için hemen hazırlanıp sahneye geçtim.
"Oo aşk kuşu. Ela'yı düşünemekten zamanın ne zaman geçtiğini mi fark edemedin?" Arda'nın sırıtarak ve kimse duymasın diye kulağıma fısıldadığı şeylerle yüzümü buruşturdum. Amcamın en büyük oğlu, benim en yakın ve çocukluk arkadaşımdı. Bütün sırlarımı, en sevdiklerimden en nefret ettiğim şeylere kadar her şeyimi biliyordu ve beni benden daha iyi tanıdığı için ona bunları, Ela'ya âşık olduğumu-en azından adı aşk bile değilse de bir şeyler olduğunu- anlatıp ondan bir fikir almıştım.
Bana, onun sevdiği şeyleri yapmamı ve ilgisini çekmemi söyledikten sonra da, ki hâlâ daha devam ediyor, benimle bu konu hakkında bir hayli dalga geçiyordu. Bir ara Ela'nın yanında benimle dalga geçmek için konuşurken ağzından her şeyi kaçıracaktı.
Neyseki, olayın bir yanlış anlama ve dil sürtüşmesi olduğunu söylerek ortamda oluşan kısa süreli bir gerginliği ve heyecanın ortadan yok olmasını sağlamıştık.
"Evet çocuklar, hazırsanız başlayalım provaya. Akşama az bir süre kaldı." Amcam her ne kadar müzik üzerine bir meslek seçip yapmak istese de kaderi buna izin vermemişti. Dedemin baskıları ile doktor olmuş, sevmediği ve zorlandığı bir mesleğide doğru yürütememişti. Dedemin vefatından sonra tutkusu olan mesleği eline alamasa da bizimle birlikte provalara katılarak içindeki bu müzik aşkını az da olsa yaşayabiliyordu.
Hepimiz, sahnedeki yerimizi aldık. Elimizdeki enstrümanları kontrol ettik ve sırayla bu akşam söyleceğimiz şarkıları, sanki karşımızda bir kafe dolusu insan varmış gibi coşku ve heyacan ile söyledik. En sonunda, hepimiz şişelerimizi alıp yudumlarken, amcam tek tek eksiklerimizi söyledi.
Daha on dokuz yaşındaydık ve hiçbirimiz müzik ile ilgili önceden kurs almamıştık. Sadece çalmayı bildiğimiz müzik aletleri ile sahneye çıkıyor, kafenin gelirine katkı sağlayarak üniversite için para kazanıyorduk. Hal böyleyken de yaptığımız yanlışlar bizim için kaçınılmaz oluyordu.
"Aferin çocuklar, " dedi amcam, sanki çocuğu ona okuldan takdir belgesi getirmiş gibi bir gurur vardı yüzünde ve ses tonunda. "Bu kadar yeter, biraz yemek yiyin ve dinlenin. Yarım saat sonra sahneye çıkacaksınız. "
Güzelce karnımızı doyurduk ve sahnedeki yerlerimizi aldık. Başlamamıza on dakikadan fazla kalmamıştı.
"Biraz sakin ol," dedi Arda, bir yandan da mikrofonunu ayarlıyordu. Onun dediği ile birlikte titreyen ellerime kaydı gözlerim heyecandan elim ayağım titriyordu. "Sakinim ben," desem de bu dediğime kendim bile inanmıyordum, onun inanmasını beklemem çok manasızdı.
En sonunda, başlayacağım saat geldi ama hâlâ daha Ela gelmedi kafeye, moralim bozulmuştu ve bunu yüz metre öteden birileri çok net bir şekilde fark edebilirdi bunu.
Senin derinlerinde bir yerde buldum
Sımsıkı sarılacak karışacak köklerimi Görmek beraber olmak seninle Çok güzel belki ama Düşlemek bambaşka
Tenin almış beyazlığını aydan Saçlarının rengi geceden Bundan geceye sevdam Sen örterken benimle kalbini Al aklım gibi hissimi Al çünkü özlüyorum
Sen örterken benimle kalbini Al aklım gibi hissimi Al çünkü özlüyorum
Tenin almış beyazlığını aydan Saçlarının…
Onun burda olmasını ve adeta onu anlatan bu şarkıya tanık olmasını o kadar çok isterdim ki ama bazen istediğimiz her şey birden olmuyordu.
.....
Dün akşamdan beri kafam hâlâ daha Ela'daydı. Arda, benim için onun hakkında araştırma yapmıştı ve onun hasta olduğunu söylemişti.
"Oğlum düşüne düşüne kafayı yiyeceksin, " diyen Arda'yla birlikte ofladım. Başımı masanın üzerin yastık niyetine koyduğum kollarıma gömdüm.
Ona cevap vermediğim için derince soluklandı. Yanıma oturup, kolunu omzuma attı. "Bizim şu anda olacak iki dersimiz boşmuş. O arada onun evine git, camdan da olsa kızı gör. Kafayı yiyeceksin bu gidişle. "
Benim tepkisizliğim karşısında şaşırdı. "Ne oldu? Ne bu halin? Benim bu dediğimle havalara felan uçman gerekiyordu." duraksadı. "Sen iyi misin?"
"Gitsem ne olacak ki? Sanki kız beni seviyor, " dedim bütün ümitsizliğimi ve çaresizliğimi sessizce haykırarak.
"Oho," dedi Arda, o harflerini uzatıp. "Sen bu kadar ümitsiz olursan bu kızın kalbini nasıl çalacaksın. Git, kızın karşısına açık açık anlat, böyle böyle diye. Seni sevmiyorsa onun tercihi olsun."
Omuzlarımı umursamazca salladım. "Beni sevmediğini duymam beni mutlu edecek mi peki?"
Kaşlarını çattı, "Diyelim ki seni seviyor ve sen ona açılmadın diye o da senin onu sevmediğini düşündü. Peki ya sonra ne olacak? Ya ikinizde sevmediğiniz kişilerle evlenip istemediğiniz hayatların baş karakterleri olursanız? Bunları da düşünüyor musunuz bay zeka?"
Bu soruya bir cevabım yoktu ama yapabileceğim bir şey de yoktu.
"Düşünmüyorum," diyip kestirip attım, onunla ben olmazdık. Bunu unutmalı, onu kalbime gömmeliydim...
|
0% |