@mavii_bulutt345
|
Paten ile buz üzerinde özgürce kaymak, benim aksime annemin tutkusu ve hayaliydi ama ben ondan bunu çalmıştım. Yani her zaman bana nefretle söylediği şey buydu.
Ayağıma patenlerimi geçirirken ofladım. Annemin dediğine göre uluslararası yarışmaya katılmasına üç gün kala bana hamile olduğunu öğrenerek yarışmadan çekilmek durumunda kalmıştı ve kendisinin yapamadığı şeyleri benden bekliyordu ama ben burada, paten kaymak yerine resim çizmeyi ve kendi galerimi açmayı istiyordum ama ne yazık ki yedi yaşımda eğitimlere başlarken bana fikrim sorulmamıştı. Gerçi, hayatımda alınan hiçbir karar bana ait değildi.
Doğrulup saçlarımı sıkıca topladım. Bu defa da yarışmaları kazanamazsam büyük ihtimalle annem beni üç gün aç bırakırdı ve ilaçlarımı saklayarak içememe izin vermezdi. Ben onlar olmadan bir hiçtim ve o da bunu çok iyi biliyordu.
Her ne kadar on dokuz yaşında, genç bir kız olsam da benim hayatım onun ellerindeydi zira istediği bunca şeyi yapabilmek için döktüğü paralar ve zamanı okula harcamama izin vermemişti. Bundan ötürü sadece dört yıl okula gidebilmiştim. Yaşıtlarımın tek derdi sınavlara hazırlanmak olmuştu ama benim için aynı şeyler geçerli değildi. Çalışmalarım sabah yedide başlıyor, akşam sekizde son buluyordu. Yorgunluk ile hiçbir şey yapmama zaman kalmamıştı, belki kalsaydı bir şekilde okumaya fırsat bulabilirdim.
Ben, bir kuklaydım ve iplerim annemin parmakları arasında bir oraya bir buraya oynayıp duruyordu.
Ayağa kalkıp piste geçtim. Bir kuğu misali yarışmada yapacağım her şeyi tekrar etmeye ve yanlış yaptığım hareketleri düzelterek tekrar tekrar yapmaya başladım.
Her defasında yaptığım hatayı tekrar yapınca seslice küfrettim. Artık sabrım kalmamıştı. Bunu yapmak zorundaydım.
Belki de bu işi severek yapmadığım için her defasında yanlış yapıyor ve bunu düzeltemiyordum.
Tekrar denemek için hamle yapacaktım ki, "Bu kadar güzel dudaklara küfür etmek yakışmıyor," diyen tok bir ses ile refleks olarak arkamı döndüm.
Karşılaştığım sima bana tanıdık değildi. Önceden hiç görmediğime de neredeyse emindim. "Bu seni neden ilgilendiriyor?" aslında hiç tanımadığım birine durup dururken böyle bir kabalık etmezdim ama annem ile sabahın köründe kavga etmiştim. Her provamda yanımda olurken bugün beni bırakıp gitmişti. Aslında bu benim için daha iyiydi. Onun her yapamadığımda kötü kötü konuşması benim canımı yakıyordu.
"Güzel dudakların var ve ilgimi çekiyorlar." bu kadar cesurca konuşması üzerine elim dudaklarımı örttü. Karşımdaki adam gözlerini kısıp gülünce benimle dalga geçtiğini düşünüp ona arkamı döndüm. İki hareketi tekrar edip artık yapmam gerekiyordu.
"Bu işi severek yapmadığın çok belli," dediğinde kendime ivme verip hareket edince yalpaladım. Bu tespiti, her ne kadar son derece doğru olsa da sinirimi ve konsantrasyonumu bozuyordu. Pistin karşı tarafına gidip tam da onun önünde durdum. "Öyle ya da değil, ben işimi yapıyorum sadece." sinirle konuştum ama hafifçe gülen yüzündeki tek bir kas bile yer değiştirmedi.
"Bu sana ait olan iş değil, sadece bir zorunluluk. Senin sevmediğin bir zorunluluk." sözleri üzerine gözlerim dolarken başımı eğdim.
Canımı acıtmaktan çok, kıymetli bir eşyaymışım gibi işaret parmağı çenemden tutup başımı kaldırmamı sağladı. Onunla göz göze gelince gözlerimi ondan çekemedim zira daha demin sinirden fark edememiştim ama o çok yakışıklıydı. Belki de model olabilecek kadar pürüzsüz bir teni vardı. Kahverengi gözleri, son derece koyu olduğu için uzaktan siyah gibi gözüküyordular. Yüzünde tek bir leke bile yokken yüzündeki dudakları son rutüş gibi beyaz dişleri ile göz alıcı duruyordu.
Yüzünde tek bir leke bile yokken yüzündeki dudakları son rutüş gibi beyaz dişleri ile göz alıcı duruyordu.
"Ben gözlerinden geçen ve sana ait olan gerçek işi soruyorum Bella," dediğinde, "Adımı nereden biliyorsun? Kimsin sen?" derken bu anı bozmak istemeyerek fısıldamıştım. Sahiden, adımı bilecek kadar beni tanıyacak zamanı nereden bulmuştu? Kimdi bu adam da bana böyle davranabiliyordu?
"Beni yakaladın," yakalanmanın vermiş olduğu mahcupluk duygusu ile gözlerini benden kaçırınca boşluğa düştüm sanki. Onun gözlerine bakınca, hayat anlamlaşıyordu.
"Seni uzun zamandır görüyorum. Annenle geliyorsun buraya ve tüm gün çalışıyorsun. Bir kuğu gibi zarif hareketlerle buzda kayman çok güzel." beni izlediğini öğrenince irkildim. Beni bunca zamanıdır takip ediyordu ama ben onu hiç fark edememiştim.
Bu kadar konuşma benim için yeterliydi. Artık devam etmem gerekiyordu. Ondan uzaklaşınca elini çekti. "Ama ben cevabımı alamadım," dediğinde tam da arkamı dönüyordum. "Verebileceğim bir cevabım yok," dedim. Yapamadığım ressamlık benim işim olamazdı.
Tam duvardan destek alıp buzun üstünde ilerleyecekken kolumu tuttup beni kendine çekti. "Var, benden çekinmene gerek yok," sesi bir kadife kadar yumuşaktı.
Bir anlık cesaretle, "Ressam olmak. Soruna cevabım bu ama yapamadığım bir işi hayal etmekten öteye gidemiyorum maalesef," acı acı konuştum. Bunları itiraf etmek benim için çok zordu ama bir yandan da bir ile paylaşmak iyi gelmişti.
"Gel benimle o zaman. Kapıda bekleyeceğim seni." elimi bırakıp kapıya doğru adımlarken arkasından bağırdım. "Hey! Nereye gideceğiz? Benim çalışmam gerek!"
Arkasını dönmeden ve yürürken bana cevap verdi, "Seni seveceğin bir yere götüreceğim ama yirmi dakikadan fazla beklemem ona göre," diye gülme ve konuşma arası bir tonda söyledi.
Sözlerinden sonra elim ayağım birbirine karışırken bir müddet arkasından baktım ama sonra bana ne yapacağını bile umursamadan hızla hazırlanıp kapıya doğru ilerledim. Bir gün çalışmasam çok bir kaybım olmazdı.
Elleri ceplerinde pistin dışında beni bekliyordu. Başıma beremi geçirmeye çalışarak, "Geldim!" dedim.
Aceleden bereyi tam olarak takmadığım gibi görüş alanımı kapatacak derecede gözümün önüne getirmiştim. Tatlı bir kahkaha kulaklarıma dolarken ellerimde sıcak parmakları hissettim. "Acele etmeme gerek yok," dedikten sonra beremi düzeltti. Onunla yine göz göze gelince kalbim hızlandı. Bana ne oluyordu böyle? Hem de adını bile bilmediğim biri beni nasıl bu derece etkileyebilirdi?
Ellerini benden çekince yürümeye başladı. Mecburen onunla birlikte yürürken, "Sen beni tanıyor ve adımı biliyorsun ama ben senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Mesela adın ne?"
Yandan bakıp yüzünü karşıya döndürdü. "Adım Victor. Her gün çalıştığın yer ise babamdan bana kaldı. O ölünce yani," üzgünce konuşurken, "Başka?" diyerek onun ruh halini düzeltmeye çalıştım.
"En sevdiğim renk turuncu, en sevdiğim mevsim sonbahar. Baharatlı olan her şeyi yiyebilirim. Tarihe ilgim vardır, bu galiba dedemden bana geçen bir özellik, " diye sıralarken ben sadece onu izliyordum. Yüzüne, her bir zerresini beynime bir nakış gibi kazımak istercesine bakıyor ve ela gözlerimi ondan ayırmıyordum.
Bir apartmana girip anahtarla açtığı evin içine girdik. Ev neredeyse bomboştu ama duvarlarda ve yerlerde tablolar duruyordu.
"Dedem tarihi sevdiği kadar resim çizmeyi de severdi. Ölünce buraya hiç girmedim, biraz tozlu olabilir," dediği gibi resimler toz içinde kalmıştı. Elimi değdirince toz tabakası elime bulaştı. Ayrıca içerisi havasız kaldığı için kötü kokuyordu. Uzun süre buraya hiç girilmediği belliydi.
"Gel benimle," diyerek bir odaya götürdü beni. "Burası sadece tarih ile ilgili resimlerin bulunduğu oda. Osmanlı tarihinden İngiltere tarihine kadar bütün hükümdar ve eşlerinin resimleri var burda."
Oda, neredeyse bir müze gibiydi. Resimler olağanüstü şekilde gerçeğe yakındı. "Çok güzel bunlar," derken buldum kendimi. Her şey olağanüstüydü.
"Evet öyle," Victor yanıma gelip bir bezi kaldırınca ikimiz de tozdan dolayı öksürdük. "Bu resmi dedem bitiremedi, ömrü yetmedi ama bence sen bitirebilirsin. Devam edeceğin resim var elimde. Ona bakabilirsin."
"Ben hiç resim yapmadım." dedim korkuyla. Dedesinin başlayıp bitiremediği bu güzel portreyi berbat edebilirdim.
"Tamam, sakin ol. Bana numaranı verir misin?" dediğinde kaşlarımı çattım. "Neden istiyorsun?"
"Eğer fikrin değişir de yapmak istersin diye ve bir de," bana bir adım daha yaklaşınca sıcak nefesi, dışarıdaki şubatın soğuğunda kızaran burnuma çarptı. Elini yanağıma koyunca farkında olmadan avucuna yanağımı yasladım. "Benimle bir ömür geçirmek istersin diye," fısıldadı. Sesi yüzüme çarptı.
Midemde adeta kelebekler uçuyordu. Bu tabir oldukça klişeydi ama daha net ifade edeceğim bir cümle yoktu. Yüzümü bir sıcaklık kapladı. Bu anın bitmesini istemedim ve ömrümün sonun kadar bıkmadan, yorulmadan ve pişman olmadan bu anı yaşamak istedim.
"Ben bilemiyorum," dedikten sonra bir adım geri çekildim. Tek sorun bilememek değildi. Annem bunları öğrenirse benim için işler hiç iyi olmazdı.
"Neden?" yüzündeki kırgınlık sesinede bulaştı. "Annem, ondan çekiniyorum."
Cevabım onu tatmin etmiş gibi yine gülümsedi. Telefonumu cebimden alıp birkaç tuşa basıp bana geri verdi. "Numaramı kaydettim. Annen umurumda değil, tek umurumda olan kişi sensin Bella ve ben, sen hazır olana kadar seni bekleyebilirim." cümlesi içimi ısıtmıştı.
Annem, zaten benim hayatımı berbat etmiştim ve bir kez daha yapmamış olması beni mutlu etti.
"Hadi gel, burada biraz daha durursak nefessizlikten öleceğiz." Dediği cümle ile kıkırdadım. "Olur," dedikten sonra onu takip ederek apartmandan çıktık.
"Buz pisti senin olduğuna göre artık bol bol görüşebiliriz, öyle değil mi?" utandığım için başımı yere eğerek konuştum.
"Sen istersen neden olmasın?" dedi. Kendi isteklerinden önce benim isteklerime öncelik tanıyordu ve bu da beni değerli hissettiriyordu.
Buz pistine girdik. Telefonuma mesaj gelince özür dileyerek mesajı okudum. "Annem beni birazdan alacakmış. İstersen sen git. Ben sana mesaj atarak ne istediğimi söylerim."
"Onu pek sevmiyorsun galiba," dediğinde böyle tespitleri nasıl yapabildiğini çözememiştim. "Aslında evet çünkü bu zamana kadar bana sadece isteklerini yaptırdı. Benim isteklerim ise onun için bir hiç sayılır."
Yanımızdan sarışın bir kız geçip giderken gözleri onda dolandı. Benim sözlerimden sonra tek bir söz söylemedi.
"Ben gitsem iyi olacak," dedikten sonra ben de, "Görüşürüz." dedim ama beni duymamış gibiydi. Gözleri arkamda bulunan bir noktada durdu. Yanımdan çekip giderken bu tavrı yüzünden üzüldüm.
Eşyalarımı hemen toparlayıp kapıda beni bekleyen arabaya bindim. Annem yine ağzını bıçak açmadan arabayı sürüyordu.
Yarım saat sonra, şehrin merkezine yaklaşırken, "Çalışmaların nasıl gidiyor? Yine mi yapamıyorsun yoksa?" iğrenircesine konuştu ama ben sustum. Söyleyeceğim şeyler hoşuna gitmeyecekti ki bunu anlamış gibi bağırmaya başladı.
Gözlerim dolup kulaklarım uğuldarken onu duymam güçtü, zaten duymak da istemiyordum.
Araba sert bir frenle durdu. "Burada bekle! İşim var!" dedikten sonra kapıyı kırmak istercesine kapatıp indi arabadan. Puslu gözlerimle telefonumu elime aldım.
Artık emindim, Victor'un teklifini kabul ederek bulunduğum bu saçma sapan olan hayattan kendimi kurtaracaktım.
Bella: Ben eminim, seninle bir ömür geçirmeyi ve dedenin portresini devam ettirmek istiyorum.
Victor: Ama artık ben istemiyorum Bella.
Bu da ne demekti şimdi. Daha bir saat önce tanıdığım kişi değildi bu. Buz gibi biri gelmişti onun yerine.
Bella: Anlamıyorum?
Victor: Yanımızdan geçip giden sarışın kız, senin gibi annesine bağlı değil. Benimle istediğini yapabilir.
Victor: Ayrıca dedemin portresini senin gibi hiçbir şey yapamayan birinin değil, onun gibi yetenekli birinin yapmasını istiyorum.
Bella: Sen ne diyorsun?
Victor: Diyeceğim o ki, seni değil onu tercih ediyorum.
Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıyordu. Binlerce hançer, canıma batıyor beni açıdan acıya sürükleyip duruyordu.
Hayatım boyunca ilk defa sevgiyi tatmış, yine ilk defa onu kaybetmiştim.
Hissettiğim boşluk hissi korkmama, kalbimin hızlı hızlı atmasına sebep oldu.
"Bella hadi kalk," diyen annemin sesi çok uzaktan geliyordu. Sonra tekrar etti cümlesini ve ardından saçımda bir acı hissettim. Elim acıyan yere gidince inledim. "Beş dakika içinde hazır ol! Seni buz pistine bırakacağım." diye sertçe konuşan annemi yarı açık gözlerimle görebildim. Ardından kapıyı çarpıp odamdan çıktı.
Her şey netleştirken Victor'un rüyamda olduğunu anladım. Gerçekten yoktu ama rüyamda vardı.
Bu gördüklerim gerçek değildi ama benim için hayatımın en kötü kabusuydu.
Hazırlanıp buz pistine geçerken biraz olsun mutluydum. Annem ile kavga ettiğimiz için bugün yoktu ve bana, beni üzecek şeyler söyleyemezdi. Hem ben o olmayınca çok rahattım çünkü bakışları beni delmek istercesine üzerime kilitli iken hata yapmak daha kolay oluyordu. Böylesi benim için daha iyiydi.
Her ne kadar istemesem de, annemin istediği, yarışmalara katılacaktım. Çok az bir zamanım varken elimden geldiğince hatalarımı gidermem gerekiyordu yoksa her yıl yaşadığım şeyleri bu senede yaşayarak annemin gazabından kurtulamayacaktım.
Yavaş hareketlerle bir sola bir sağa gidip durdum. Üç kere dönüp atladım ve sona gelince her defasında inatla yaptığım hatayı yapınca neredeyse düşecek raddeye geldim. Yalpayıp dengemi zor kurunca seslice küfrettim, salonda benden başka kimsenin olmadığını düşünüyordum ama, "Bu kadar güzel dudaklara küfür etmek yakışmıyor," diyen tok bir ses ile refleks olarak arkamı döndüm.
Karşılaştığım sima bana tanıdık son derece tanıdıktı. Bunu fark edince irkildim. Aynen rüyamdaki gibi, "Bu seni neden ilgilendiriyor?" dedim ama hâlâ daha rüyamın etkisi altındayken onunla karşılaştığım için bir şok vardı üzerimde. Nasıl olabilirdi böyle bir şey. Tanrım bu nasıl olabilirdi?
"Güzel dudakların var ve ilgimi çekiyorlar." bu kadar cesurca konuşması üzerine elim dudaklarımı örttü. Victor gözlerini kısıp gülünce benimle dalga geçtiğini düşündüm ama aslında bu hareketime güldüğünü biliyordum.
"Bu işi severek yapmadığın çok belli," derken bir şey olur korkusuyla rüyamı aynen devam ettirmeye çalıştım.
"Öyle ya da değil, ben işimi yapıyorum sadece." sinirle konuştum ama hafifçe gülen yüzündeki tek bir kas bile yer değiştirmedi.
"Bu sana ait olan iş değil, sadece bir zorunluluk. Senin sevmediğin bir zorunluluk." sözleri üzerine gözlerim dolarken başımı eğdim.
Canımı acıtmaktan çok, kıymetli bir eşyaymışım gibi işaret parmağı çenemden tutup başımı kaldırmamı sağladı. Onunla göz göze gelince gözlerimi ondan çekemedim. Bu anı tekrar yaşayamayacağımı sanıyordum ama ikinci defa, bu sefer gerçek olarak, yaşıyordum.
"Ben gözlerinden geçen ve sana ait olan gerçek işi soruyorum Bella," dediğinde, "Adımı nereden biliyorsun? Kimsin sen?" derken bu anı bozmak istemeyerek fısıldamıştım. Nereden bildiğini biliyordum ama rüya aynen devam etmeli ve ben de onu kaybettiğim ama tekrar kazanmalıydım.
Hayatımda ilk defa, elime seçim hakkı geçmişti ve ben bunu kullanabilmek için elimden geleni yapacaktım. Tek yapmam gereken rüyamı devam ettirip kırılma anını düzeltmek olacaktı.
Okuyup sonunu sevmediğim kitapları istediğim gibi devam ettiriyordum. Herhalde bunu rüyam için de yapabilirdim.
Cümlelerimiz ve harekelerimiz aynı rüyamdaki gibi devam etti. Her şey aynıydı, kapının yanında bulunan çiçekten camın önüne konan kuşa kadar her şey birebir rüyamdaki gibi yerindeydi.
"Onu pek sevmiyorsun galiba," dedi, tıpkı rüyamda ki gibi.
Şu an tam da rüyamın kırılma anıydı. Birazdan sarışın bir kız geçecek, Victor benim yanımdan ayrılıp onunla tanışarak beni bırakacaktı.
Buna izin vermemeliydim. Aynı şeyleri ikinci defa yaşamak istemiyordum.
Bakışlarım bize doğru yaklaşan sarışın kıza takıldı. Kalbim küt küt atıyordu. Ellerim terlerken Victor'un onu görmemesi gerektiğini düşündüm.
Gözleri kapanmalıydı. Ellerimle gözlerini kapatırsam beni deli sanırdı, hem bunu yapmam için ortada bir gerekçe yoktu.
Bir cesaretle aramızdaki boy farkından ötürü parmak uçlarıma yükseldim. Ellerimi, soğuktan üşümüş olan yanaklarına koyup dudaklarımı dudaklarına yasladım. Gözleri kapanmadan önce bu anı beklemediği için Gözleri titreşti ama sonra usulca Gözleri kapandı ve tam da o anda kız yanımızdan geçip gitti.
Tanrım, başarmıştım!
Hayatımın aşkı artık benimleydi.
Elleri, belimi sarmalarken öpüşmemizin ardından nefes almak için dudaklarını benden ayırdı. Dudaklarım onun boşluğu yüzünden üşürken, "Ben cevabımı aldım sanırım," diye fısıldadı. Bir yandan da gülümsüyordu.
İkimizde nefes nefese kalmıştık, yüzümüze ağzımızdan çıkan hava usulca çarpıyordu.
Beni kendine çekip sarılırken kulağımı göğsüne yasladım. Göğüsünün altında atan kalp benimdi artık. Onu kimse benden söküp alamazdı.
Tanrı bana hayatımda ilk defa bir iyilik yapmıştı ve bu iyiliği yaşadığım onca acıya bedeldi.
|
0% |