@mavii_bulutt345
|
Mavinin Yeşili
Bölüm: 2- Çaresizce Ağlayan Yürekler
Doktor Yeşim elindeki dosyalara ilgilendiğinden ötürü odaya onun geldiğini fark edememişti. Kafasını kaldırdığında ise genç kadının mavi gözleriyle denk geldi. Yüzünde içten bir gülümseme peyda oldu ve konuştu, "Hoş geldiniz Derin Hanım," dedi ve ayağa kalkıp resmi bir şekilde onun elini sıktı ardından da masasının önündeki deri koltukları gösterip, "Buyurun lütfen, oturun," dedi kibarca.
Derin'in kanı doktora hemen ısınmıştı. Hastaneye geldiklerinden beri onlarla ilgilenmiş, güler yüzlü davranmıştı. O da nezaketen gülümseyerek karşılık verdi ve oturması için gösterilen koltuklardan birine oturup mavi gözlerini doktora dikti. Konuşacakları şeyler belliydi ama dinlemek istediğine de pek emin değildi.
Doktor Yeşim, ne için gelip onunla hangi konuda konuşacaklarının farkındaydı. Genç kadın onunla kızının hastalığı ile ilgili konuşmak için gelmişti. Gelmesi için bundan başka bir sebep aklına gelmediğinden ötürü böyle düşünüyordu. Bakışlarındaki korkuyu ve tereddüttü fark eden doktor onu rahatlatmak adına, "Sizi dinliyorum Derin Hanım. Ne için gelmiştiniz?" sorusunu usulca sordu ve onun çekinmemesini elinden geldiğince sağlamaya çalıştı.
Derin konuya girmesi gerektiğini düşünerek, "Ben Ceylin'in hastalığı ile ilgili konuşmak için gelmiştim," dedi. Doktor Yeşim devam etmesi için susup sadece dinledi, bu tahmin ettiği bir durumdu. Ona vereceği cevabı sessizce düşündü genç kadın.
Derin, onun sessizliğinden faydalanarak devam etti sözlerine, "Bu hastalığı yenmesi için başka bir çözüm yolu yok mu? İlla ilik nakli mi olmalı? Yani ilaç tedavisi yok mu? Ya da herhangi bir şey?" diyerek aklındaki soruları dile getirdi ve ondan bir cevap bekledi. Aslında sorduğu soruların cevabını az çok biliyordu. Kemoterapi demek Ceylin'in yavaş yavaş erimesi demekti ama yine de içinde yeşermekte olan umuduna tutunuyordu. Umut, insanı ayakta tutmaya yetecek güçteydi ve genç kadın ona şu sıralar çok fazla ihtiyaç duyuyordu.
Doktor Yeşim onu dikkatle dinledi. Aklında nasıl bir konuşma yapacağını düşünüyordu. Bu konuşma hem Derin'i rahatlatmalı hem de aklında soru kalmayacak şekilde olmalıydı. Her şeyi baştan anlatması gerektiğini düşünerek hastalığı ve tedaviyi açıklamaya başladı.
"Bakın Derin Hanım kan kanseri yani lösemi dediğimiz hastalık herhangi bir etkiyle damarlarımızda dolaşan kanın esas yapım yeri olan kanın kemik iliğindeki ana hücrelerde oluşan şifre değişikliği ile 'blast' adını verdiğimiz olgun olmayan kan hücrelerinde artış meydana gelmesidir. Bu hücreler hızla çoğalır ve merkezi sinir sistemine zarar verir," dedi ve duraksadı. Kurduğu uzun cümleler yormuştu onu ve Derin'in anlayıp anlamadığını görmeye çalışıyordu.
Genç kadın, can kulağı ile doktoru dinliyordu. Gözleri ona odaklıydı ve farkında olmadan gözlerini büyüterek bakıyordu ona. Hiçbir uzvu, onun söyleyeceklerini atlamamaya çabalıyordu. Başını sallayarak anladığını belli etti, elleri terlerken silme zahmetinde bulunmadı ve yerinden hareket bile etmedi.
Doktor, duraksamasının ardından sözlerine devam etti, "Tedavi ise genel durumun düzeltilmesi ile başlar. İlk tedavi yolu kan vericilerden yani donörlerden kanın içindeki özel hücrelerin nakledilmesidir. Kemoterapi ise bir enfeksiyon söz konusu olursa yapılan bir şeydir. Hastalığı daha fazla yayılmasını ve kötü huylu kan hücrelerini yok etmek için başvurulan bir yöntemdir ama bu yöntem iyi huylu kan hücrelerini de yok etmektedir. Bu da insan vücuduna kötü bir şekilde etki ettiği için bunu pek tercih etmek istemeyiz," dedi ve hem soluklanmak hem de Derin'in kendini toparlaması için ona zaman tanıdı Yeşim Hanım, bunların onun için kolay olmadığını biliyordu.
Derin, doktor konuşmayı bıraksa dahi kıpırdamadan ve konuşmadan ona bakıyordu, aynı vaziyette. Buraya kendi gelmek istemişti ve gelirken de olacakları az çok tahmin edebilmişti. Yapacakları konuşmayı da kafasında buna yakın olacak şekilde hayal etmişti. Sakin kafayla dinleyip mantığıyla hareket etmeliydi. Bunu Ceylin için yapmalıydı, kızı onun her şeyiydi ve genç kadın kızını heba etme niyetinde değildi. Gözlerindeki akmak için an kollayan yaşları umursamadan omuzlarını dikleştirdi. Konuşmak için ağzını açsa da vazgeçip tekrar kapatmıştı. Dili lal olmuşçasına sözcükler firar edemiyordu açtığı ağzından.
Doktor bir iki dakika sonra konuşmaya başlamıştı, tanıdığı zamanın son noktası da burada konmuş oldu. "Bunun sizin için ne kadar zor olduğu aşikâr. Şanslısınız ki, tabii bu haldeyken şans kelimesi kulağa biraz tuhaf geliyor ama," genç kadın, Derin'i üzmemek için hemen lafını düzeltmeye çalıştı. Amacı onun yüreğini hafifletmekti ama dolu dolu olan mavi gözlerini fark edince bundan vazgeçip cümlesinin üzerini öretmeye çalıştı. "Ceylin'in hastalığı çok fazla ilerlememiş. Bu yüzden ne kadar hızlı davranırsak o kadar iyi," dedi.
Derin yutkundu. Boğazının kuruluğu canını yaksa da önemsemedi. Aklındaki ikinci soruyu hiç vakit kaybetmeden sordu. "Peki illa da kan bağı mı olmalı?" Doktor Yeşim onu yanıtladı. "Genellikle evet ama her zaman değil. Kan bağı olması demek her zaman uyacağı anlamına gelmez, bazen kan bağı olmayan kişilerden de nakil yaptığımız oluyor." dedi.
Derin kafasını salladı, bu yüreğine su serpmişti. Kısa bir an, bahçesi çiçek açmıştı sanki. Ciğerlerine dolan huzurlu ve rahat nefesler içine mutluluğu da çekmesini sağlıyordu. Doktor Yeşim devam etti, "Bugün tabii sizde isterseniz Ceylin için test yapacağız," dedi ve devam etti, "Yani herkesten kan alıp kimden uygun iliğin bulunduğunu ancak böyle çözebiliriz.
Derin, sakince Doktor Yeşim'i onayladı ve ardından teşekkür ederek dışarı çıktı. Derince soluklandı ve hızlı bir şekilde tuvalette gitti. Tuvalette ondan başka kimse olmadığına emin olunca iki elini de lavabonun mermerine koydu ve hafifçe eğilip aynadan kendine baktı. Işıklar aynanın üstündeydi ve temel ışıklar yanmamıştı. Bu da yüzünü hafif karanlıkta bırakıyordu.
Aynadan direkt olarak gözlerine baktı. Gördüğü kadını sanki tanımıyor, tanıyamıyordu. Geçen bir gün içinde on yıl yaşlandığını hissediyordu genç kadın. Gözleri kan çanağı, yüzü bembeyaz bir kadın vardı aynada. Her gün neşe ve enerji ile işe gidip gelen ya da kızı ile ilgilenip kendine vakit ayıran kadının gölgesi dahi kalmamıştı şimdi.
Yutkunup nefes almaya çalıştı. Çıkacak olan sonuçtan korkuyordu. Çıkacak sonucun ağırlığını şimdiden hissediyordu bedeni ve bu gerçeği değiştirememek canını yakıyordu. Elinden hiçbir şey gelmiyordu. Bunun farkındaydı ve bu da onu delirme eşiğine getiren başka bir konuydu.
Derin bir güldü de kokmuyordu sanki. Kokmayan gül ne işe yarardı? İnsan onun kokusundan mest olmadıktan sonra ne işe yarardı o gül hissetmedikçe, tadına varıp kendinden geçmedikçe gülün anlamı kalır mıydı ki?
Derin kendini öyle hissediyordu. Gülün görüntüsü cazipti ama kokmuyorsa bir işe yaramazdı ya, Derin de öyle hissediyordu kendini, kelimelerle bu şekilde kendini ifade etmeyi seçiyordu. Onun acısı dışında değil tam kalbinin ortasındaydı. İnsanlar onunla dalga geçip kokmadığını haykırdıklarında ne anlamı kalırdı gül olmanın?
İnce parmakları, kavradığı ve iliklerine kadar hissettiği soğuk mermeri sıktı. Gözyaşlarına izin verdi, ağlamak için başka bir zaman bulamayabilirdi çünkü diğerlerinin yanında da ağlamak istemiyordu, onları üzmeye hakkı yoktu. Bu onun meselesiydi. Ne yaşayacaksa sadece o yaşamalıydı.
Gözyaşları yanağından boynuna doğru ince bir çizgi eşliğinde yol alırken gözleri aynadan usulca takip etti o çizgiyi. Aslında bugünün elinde sonunda geleceğini biliyordu ama yine de yüzleşmekten korkuyordu. Kızına ne diyebilirdi ki? Düşünmek bile istemezken konuşması bir hayli zor olacaktı.
Eğilip yüzünü yıkadı. Tekrar aynaya bakıp, "Geçmiş kaçtığını zannettiğin kuyruğundur. Senin yapman gereken şeyse onu koparıp atmak. Hepsi bu kadar." dedi ve geçmişinden kaçmak istercesine mırıldandı. Bu bir nevi kendini güçlendirip ayakta kalmaya devam etme çabasıydı. Biraz olsun daha iyi olduğunu hissedince tuvaletten çıktı.
Eylül yavaşça gözlerini araladı. Doğrulaması ile elini boynuna götürmesi bir oldu, "Ah!" Boynu tutulmuştu. Acıyan yeri yavaş hareketlere ovmaya başladı. Canının acısı biraz olsun dindiğinde gözleri yatağa kaydı. Ceylin uyuyordu ama Derin'in olmadığını fark etti. Hızla ayağa kalktı ve üzerindeki kıyafetini düzeltti.
Derin nerde? Aklından geçirdiği sorunun cevabını bulmak için tuvalete yöneldi ve onun orada olup olmadığını kontrol etti. Olmadığını anlayınca odaya geri döndü. Nereye gitmiş olduğunu tahmin edemiyordu çünkü daha üzerindeki uyku sersemliğini tam olarak atabilmiş değildi. Esnedi ve gözlerini yumruk yaptığı elleriyle ovuşturdu.
Ceylin uyuyor olmasaydı ona sorardı. Çok merak etmişti ve böyle bir zamanda arkadaşını bir saniye bile olsun yalnız bırakmayı istemiyordu, kafasından geçip giden senaryoların sonu hep kötü bitiyordu. Belki dışarı çıkmıştır diye düşünerek elini kapı koluna götürdü ama aynı zamanda da kapı açıldı. Eylül, ona geçmesi için yer bırakmak için biraz geriledi. Derin içeri girince Eylül, "Neredeydin?" diye sordu merakla. Sonra da devam etti. "Seni odada göremeyince çok merak ettim."
"Doktorun yanına gitmiştim," dedi Derin onun sorusuna cevaben. Eylül onayladığını belli etmek için başını salladı. Genç kadın odadaki koltuğa ilerlerken devam etti sözlerine. "Uraz aradı ve yarım saate burada olur," dedi onu da bilgilendirmek için.
Eylül, "Bence çok bile dayandı. Aradığını fark ettim ama tam uykunun en güzel yerindeydi," dedi ve dudağını büzdü. Bu hareketi Derin'i biraz iyi hissettirdi. Bu haliyle bir çocuğu andırıyordu. Derin, "Sesi telaşlıydı. Keşke açsaydın, çok merak etmiştir durumumuzu bilmeyince." Eylül omuzlarını silkti ve arkadaşının yanında kalan boşluğa oturdu.
Bir sessizlik dalgası iki kadının arasından geçip etraflarını sarınca bundan huzursuz olan Eylül, sohbeti başlatan taraf oldu, "Doktorla ne konuştunuz?" dedi ve ardından kolunu koltuğun yanında bulunan yükseltiye koydu ve başını eline yaslayarak Derin'e baktı. Onun söyleyeceği şeyler kaçırmamak için dikkatliydi.
Eylül biliyordu. Derin'in aklında soru işaretleri vardı ve onlara cevap bulamazsa eğer rahatlayamayacağının da farkındaydı. Bu yüzden doktorun yanına gitmişti ama ne konuştuklarını bilmiyordu ve deli gibi merak ediyordu.
Derin dudaklarını dili aracılığıyla ıslattı. "Hastalığıyla ilgili bilgi verdi, birazdan da odaya gelecekler. Bizden örnek almak için" diyerek arkadaşına bilgi verdi. Genç kadın, aklından geçenleri sorup sormamak arasında gidip geliyordu. Arkadaşı yeni yeni toparlarken bunu sormayı bir kenara bıraktı zira bu üstü kapatılacak bir mesele değildi, zamanı gelince yine gün yüzüne çıkardı.
Uraz şirketten çıkmasının ardından hızlı bir şekilde arabayı kullanmış, İrem'i ve Ege'yi evden almış, nasıl park ettiğini bile önemsemeden arabasını hastanenin önüne ve boş bulduğu bir yere park etmişti. Oda numarasını alıp kapı çalma zahmetine dahi girmeden bodoslama odaya giriş yapmıştı. Asansörü kullanmayıp çıktığı için soluk soluğaydı. Üstündeki takım elbisesinin birkaç yeri karışmıştı. Gözleri ikisini görünce rahat bir nefes aldı. Derin hastaneye gelmesini söyleyince farkında olmadan paniğe kapılmıştı.
Aslında iki kadın da onun bu girişine şaşırmamıştı. Derin avukat, Eylül savcı olunca onlardan intikam almaya çalışabilenler çok fazla oluyordu. Hatta bundan beş ay kadar önce Eylül kolundan yaralanmıştı. Uraz'dan sakin olmasını veya panik yapmamasını isteyemezlerdi. Yüz yüze konuşmak için çok fazla şey söylememeleri de genç adamı bu hale getiren bir diğer etkendi.
Genç adamın bakışları yatağa kaydı ve nefesi kesildi. Sonra da odağı iki kadın oldu. Arkasındaki İrem, küçük kardeşi Ege ile birlikte içeri girdi. İrem, kocasına kıyasla daha sakindi. "Geçmiş olsun," dedi. Derin onu başıyla onayladı ve gülümsemeye çalıştı.
İrem, Uraz'ın kolunu dürttü. Uraz, hareketlendi ve koltuğa oturup Derin'e sarıldı. Kardeş yerine koyduğu kişinin acı çekmesini istemiyordu. Kulağına, "Ceylin, iyi olacak merak etme kardeşim," diye fısıldarken Derin'in biraz olsun kendini iyi hissetmesini umdu. Derin, çok da rahatlayamamıştı onun bu sözlerinden ama bunu belli etmek istemedi, kendi ya da onlar ne yaparsa yapsınlar bu berbat duygunun pençesinden kolay kolay kurtulamazdı.
Eylül, "Hadi ayakta kaldınız. Oturun da oturarak konuşalım," dedi Uraz Derin'den ayrıldığında. İrem, bu sözler üzerine hareketlendi. Uraz, ayaklandı tekli koltuğa geçti. Ege ile birlikte oturmalarının zor olacağını düşünerek bunu yaptı. İrem, kardeşini kucağına aldığında, genç kadının olanları en başından geldikleri noktaya kadar anlatmasını can kulağıyla dinledi. En sonunda onun da canı yanarken kendini gülümsemeye zorladı. Bunun yapmaktaki amacı arkadaşına destek verip yanında olduğunu hissettirmek içindi. "Merak etme canım," dedi usulca. "Elinde sonunda o ilik bulunacak ve Ceylin iyileşecek."
Derin gibi herkes içinden 'İnşallah' derken genç kadın sıkıntıyla kızına baktı. Ceylin'in tepkisini az çok tahmin edebiliyor, bu tepkisinin karşısında kızı gibi kendinin de paramparça olacağını çok iyi biliyordu. Dayanamazdı, kızının onu suçlayan gözlerle bakmasına. Dayanamazdı ondan nefret etmesine ama olan olmuştu bir kere. Bundan sonrası içinde çok dikkatli olması gerektiğinin farkındaydı.
Derin'in anlattıklarından sonra sessizleşen Ege küçük dudaklarını büzdü. İrem'in kucağına sinerken, "Abla," dedi usulca. Gözleri doğruca Ceylin'e bakıyordu. Tek arkadaşı Ceylin'di. İlk arkadaşı da Ceylin'di ve ilk ve tek olan arkadaşını -ablası ve arkadaşlarının konuşmasından çıkardığı sonuçla- kaybetmeyi istemiyordu. Annesini ve babasını kaybeden bir çocuk olarak yaşadıkları zordu ve bu seferde Ceylin'in anne ve babasının yanına gidip onu tek bırakmasını istemiyordu.
"Ceylin şimdi annem ve babamın yanına mı gidecek Abla?" diye masumca sordu, bir yandan da ablasının saçlarıyla oynarken. Derin, yerinde donup kalırken Uraz hızla durumu toparlayabilmek için konuştu, "Ege, hani biz hasta oluyoruz ya? Sonra da iyileşiyoruz, Ceylin'de iyileşecek merak etme sen. O iyileştiğinde siz yine beraber oyunlar oynayacaksınız," diyerek onun dilinden anlattı. En iyi bu şekilde anlayabilirdi.
Ege, çocuk aklıyla Uraz'ın dediklerine inanırken ablasının kucağından indi ve yavaşça Ceylin'in yanına gidip oturduğunda onun uyuyan yüzüne baktı. Ceylin, ilaçların ve hastalığın vermiş olduğu yorgunlukla daha uyanmamıştı. Küçük bedeni bu geçen sürede çok yorulmuştu.
İrem, "Peki, ilik bizden çıkmazsa ne olacak? Yani doktor başka bir tedaviden bahsetmedi mi?" İrem, bu soruların cevabını merak ediyordu. Sorması gerektiğini düşünse de Derin'in kırılmasından korktuğu için sesi çekingence çıktı. Arkadaşını kırmamak için kelimelerini özenle seçmeye çalıştı.
Derin, dudaklarını ıslattı ve biraz olsun iyi olduğunu düşünüp konuşmaya başladı, "Doktor kemoterapi ve ilaç tedavisinden bahsetti. Bu durum çok fazla tercih ettikleri bir şey değilmiş, vücuda etki ettiği için. İlik nakli şart yani." cümleleri bitince, "Anladım canım," diye mırıldandı İrem. Odayı yeniden bir sessizlik ele geçirdi. Herkesin içinde bir korku vardı ve nasıl bu korkuyu yok edebileceklerini bilmiyorlardı.
Eylül, Derin'in kazağının ucuyla oynadığını fark etti ve başka bir sıkıntısının daha olduğunu anlaması kısa sürmedi. Derin, Aklındaki düşünceleri atmak için bir şeylerle uğraşmayı seçip aklını başka şeylere verirdi. Bu yüzden de Eylül'ün onun bir sıkıntısı olduğunu çözmesi kısa sürmedi. "Derin," dedi. Arkadaşının boş boş bakan gözleri kazağındayken onu bulduğunda devam etti. "Neyin var? Sanki aklında başka şeyler dönüyor gibi?"
Genç kadın, nefessiz kaldığını hissetti. "Eylül, Ceylin benim öz kızım değil," dedi fısıltıyı aratmayan güçsüz bir sesle. Hem gücü yoktu hem de Ege duymasın diye kıstığı sesi en çok onun canını yaktı. "İlik bizden çıkmazsa eğer öz ailesinin bile yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz. Biz o iliği neden bulacağız? Kaç milyar insanın içinden bulmak kolay olmaz ki," gözleri dolarken boğazı düğüm düğümdü. Bu durumdan Ceylin'in haberdar olması fikri bile ödünü kopartıyordu.
Ceylin'in nasıl bir tepki vereceğini biliyor, bu durum karşısında güçlü kalıp kalmayacağını bilemiyordu.
"Sen merak etme biz bulacağız o iliği," dedi Eylül aynen İrem'in yaptığı gibi ona güç vermeye çalışıyordu. "Sen içini ferah tut yeter ki. Kızının şu anda sana ihtiyacı var," sözlerinin etki edip etmediğini fark edebilmek için kahverengi gözlerini arkadaşının yüzünde gezdirdi. Genç kadın dik durmaya çalışıyor, çabalıyordu ama Ceylin'in vereceği tepki ve bu ilik meselesi canını bir hayli sıkmaya başlamıştı.
Ceylin, gözlerini usul usul açtı. Nerede olduğunu bir an için anlayamadığından ötürü korkarken, "Anne," dedi. Derin oturduğu koltuktan kalktı ve Ege yatağın sol tarafına oturduğu için Ceylin'in boşta kalan sağ tarafına geçti. Kızının önüne düşen birkaç tutam saçı yavaşça geriye ittirirken şefkatle, "Söyle bir tanem," dedi. Diğerleri de yatağın başına toplandıklarında herkes Ceylin'e bakıyordu.
Ceylin, "Susadım," diye mırıldandı. Derin, Komodinin üzerinde bulunan suyu eline aldı ve şişeyi açarak kızının doğrulmasına yardımcı oldu. Ceylin'in dudağına şişeyi dayadığında küçük kızın yeteri kadar suyu içmesini bekledi. Ceylin suyun yettiğini düşünerek, konuşamadığı için, şişeyi eliyle itti.
Ege, "Ceylin sen hasta mı oldun?" diye sordu masumca. Ceylin bilemediği için annesine dönüp, "Anne ben hasta mı oldum?" diye sordu. Küçük kız hayal meyal hatırlıyordu yaşanılanları. Hepsi silik silikti zihninde. "Evet canım. O yüzden hastanedeyiz," dedi Derin kızının olayları kavraması için açıklarken, kızının dün yaşanılanları hatırlayamaması da korkmasını engellemeye yetiyordu.
Ege, onun elinin üzerine elini koydu. "Hemen iyileş olur mu? Seninle beraber oyunlar oynayalım yeniden." masumca ve küçük olan bu istek odadaki yetişkinleri burukça gülümsetmeye yetmişti. Hepsi şefkat ile iki çocuğa bakıyordular.
Ceylin gülümsedi. "İyileşirim Ege," dedi. "Beraber oyun oynamaya devam ederiz," dedi. Onlar, kendi aralarında her şeyden habersiz konuşsalar da dördü de ne olduğunu bildiklerinden onlara belli etmemek için gözlerinden akmaya hazır olan yaşları bastırmaya gayret ediyorlardı. Derin, kızının saçlarını şefkatle okşadı ve ardından başının üzerine küçük bir öpücük koydu.
Onun bu cennet kokusunu yeniden duyamamak, bu dünyada yaşayacağı cehennemin ta kendisi değil miydi yoksa?
Bölüm sonu
Bölümle ilgili düşünceleriniz ➡
Diğer bölümle ilgili düşünceleriniz ➡
Yukarıda lösemi ile ilgili bilgi verdim amma velakin internetten bulduğum için emin olamıyorum. Lütfen yanlışım varsa düzeltin ve de rica ediyorum kusuruma bakmayın😶😶😶😶
Okuduğunuz için canı gönülden teşekkür ederim... |
0% |