Yeni Üyelik
6.
Bölüm

🩵3. Bölüm🩵

@mavii_bulutt345

Bölüm: 3- Anıların Bütün Sesleri Bastıran Fısıltıları

 

21 AĞUSTOS 2015

 

Derin, son kez kendine aynadan baktı. Hazır olduğunu düşünerek mor çantasını omzuna astı. Üzerinde beyaz bir kısa kollu tişört, altında ise İspanyol paça siyah bir pantolon bulunuyordu. Kahverengi saçlarını at kuyruğu yaptığı için çok sportifti. Kolundaki saate baktığında gidecekleri yere geç kalacaklarını düşünerek telaşlandı. Hızla odasından çıktı ve Eylül'ün kapısının önünde durdu. Onun hâlâ daha hazır olmadığını sormadan bilecek kadar iyi tanıyordu arkadaşını.

 

Eylül ile birlikte on sekiz yaşına gelene kadar kaldıkları yere yani yetimhaneye gideceklerdi. Derin, bu yüzden içinde hem heyecanın hem de üzüntünün kıpırtılarını hissedebiliyordu. Orada çalışan kişiler, yetimhanenin yeni müdürü olan Ayşe Hanım gelene kadar onlara pek iyi davranmamışlardı. Sadece Eylül ve Derin'e özel bir şey değildi bu davranışları, küçük büyük demeden herkese bu şekilde davranmışlardı, üzüntüsünün en büyük sebebi buydu.

 

O insanlar, bu işi para için yapmaktan öteye gitmemişlerdi, davranışlarında merhametin kırıntıları barınmıyordu. Önlerine geleni azarlıyor, yetimhanedeki herkesin suspus olmalarına neden oluyordular. Bu yüzden de Ayşe ve Bahar Hanım gelene kadar geçen zaman onlar için hiç de güzel geçmemişti, onlar da bu insanlardan nasiplerini almış, hayatlarındaki kötü anıları bu şekilde kazımışlardı.

 

Derin, kapıyı tıklattı ardından içeriden bir ses bekledi lakin çıt çıkmıyordu. Bir kere daha tıklatıp, "Eylül bak geç kalacağız, çabuk hazırlan!" diyerek arkadaşını uyardı genç kadın, kapının arkasından. Bir yandan onun odasından çıkmasını sabır ile bekliyordu.

 

Eylül duyduğu sesle birlikte üzerini kontrol etmek için aynaya bakmaya fırsat bulamadan koşar adımlarla dışarı çıktı, biraz daha oyalanırsa arkadaşı ona çok kızacaktı. Derin'e karşılık olarak, "Geldim, geldim. Beklesen biraz ne olurdu sanki?" dedi, hafif bir sitemle. Derin tek kaşını kaldırarak, "Sence de biraz geç kalmadık mı?" Sorusunu sorarken eliyle sol kolunda bulunan saati gösterdi. Gidecekleri yere önceden haber vermişti ve geç kalmayı istemiyordu. Eylül gözlerini devirdi.

 

Derin onun bu hareketini önemsemeyerek yürümeye başladı. İkisi de merdivenlerden inip kapının önüne kadar geldiler. Melek Hanım, onlara kapıyı açarken, "Hadi hayırlı yolculuklar," dedi ve bunun üzerine iki kız da ona gülümsediler.

 

Daha tanışalı bir yıl kadar olmasına rağmen Melek Hanım'ı çok sevmiş ve benimsemişlerdi. Yaşlı kadın, her ne kadar onların öz annesinin yerini alamasa da bu yokluğu onlara aratmamak için elinden geleni yapmış, yaptığı işte de bir hayli başarılı olmuştu.

 

İki kadın da ayakkabılarını giyip dışarı çıktıklarında Mustafa Bey'in onlar için açtığı araba kapısından içeri girdiler. Mustafa bey, onlar arabaya yerleştiklerinde açtığı kapıyı kapattı ve arabanın arkasından dolaşıp kendi yerine geçti ardından da arabayı çalıştırıp hareket ettirdi.

 

Arabayı kullanan adam, onların nereye gideceklerini bildiğinden ötürü bunu sormamıştı. Kimse konuşmadığı için arabada bir sessizlik vardı. Normalde, Eylül ve Derin kendi aralarında herhangi bir konu hakkında sohbet ederlerdi ama şimdiyse ikisi de camdan tarafa dönmüş, heyecanla gidecekleri yere varmayı bekliyorlardı ve bu yüzden konuşmayı bile düşünememişlerdi.

 

İkisi de heyecanlıydı fakat Derin'in içinde daha ayrı duygular vardı. Sanki içinde kanatlanmayı bekleyen bir kuş vardı da Derin ağzını açsa çıkacakmış gibi gelen bir his vardı yüreğinde. Sebebini bilmiyordu ama bunu düşünmeyip akışına bıraktı. Onun aklında, odasında bıraktığı kutu vardı. Yetimhaneden ayrılmadan önce babasının avukatı ve yakın arkadaşı olduğunu söyleyen bir adam ona bu kutuyu vermişti.

 

Derin, ne o kutuyu yanına alıp geçmişin yükünü taşımayı göze alabilmişti ne de o kutuyu bırakmaya vicdanı izin vermişti. En sonunda içinde ne olursa karşısına ne çıkacaksa buna kendini hazırlamıştı ve yetimhaneye vardıklarında boş bir an bulup kesinlikle bu kutuyu alacaktı, bıraktığı yerden.

 

Derin, sessizlikten sıkılmıştı ve heyecanını konuşarak bastıracağını umarak başını pencereden çekti. "Eylül?" diye seslendi camdan dışarı bakıp yolu izleyen arkadaşına, onun ilgisini çekmek için. Genç kadın, ona döndü ve ne diyeceğini duymak adına merakla ona baktı. "Heyecanlı mısın?" diye sordu Derin. Bu sohbete başlamak için atılan ilk adımdı.

 

Eylül omuzlarını silkti. "Heyecanlıyım ama değil gibiyim de." elini, Derin'in koltuğa koymuş olduğu elinin üzerine koydu. "Orada yaşamış olabiliriz, gelmemiz her ne kadar ailemizi kaybettiğimiz için olabilir ama ben seninle arkadaştan öte bir dost olduğum için mutluyum. Orası bana bir yuva olurken hayatıma seni getirdi ama orada yaşadığımız kötü anıları düşündükçe de tüylerim diken diken olmuyor değil. O yüzden ne hissettiğimi ben de pek bilmiyorum açıkçası." Bunları diyerek açıklamada bulunan genç kadın arkadaşının onu anlamasını umdu çünkü ona nazaran daha farklı duygular içindeydi. Arkadaşının empati yapmadan onu anlayamayacağını biliyordu zira insan, yaşamadan başkasının acısına ortak olamazdı.

 

Derin, ona gülümsedi. Ona yaklaşıp kolunu boynuna dolandığına, sırtını yavaş yavaş sıvazladı. "Merak etme, biz seninle o kötü günlerin üzerimizde yaratmış olduğu etkileri tek tek unutacağız." Eylül, Derin'in onu görmeyeceğini bilse de gülümsedi ve o da aynı şekilde onun sırtını yavaş yavaş sıvazladı.

 

Ayrılmalarının ardından aralarında bir daha konuşmazlarken yetimhaneye gelene kadar da birbirlerine yaslı bir şekilde sarılıp kaldılar. Derin, Eylül'ün saçlarıyla oynarken avukatın verdiği kutunun içinden çıkacakları düşünüyor, en kötü ihtimale karşı kendini hazırlamaya çalışıyordu. Hazır olmazsa eğer çok kötü bir şekilde üzülmekten kendini alıkoyamayacaktı.

 

Hayatları yeni yeni bir düzene oturuyordu ve bu kurduğu düzenin bozulmasını kesinlikle istemiyordu genç kadın. Endişesi de biraz bu yüzdendi, eğer o kutudan hayatını etkileyecek bir şeyler çıkarsa bu sefer kurduğu düzeni tekrardan inşa edebilir miydi bilemiyordu. Araba, yetimhanenin bulunduğu sokağa girdiğinde, ikisinin de yüzünde buruk bir tebessüm yeşerdi. Anıları, zihinlerine dolarken onlarsa yetimhanenin değişmiş yerlerine bakmaya başladılar.

 

İçinde bulundukları araç, yetimhanenin girişinde durduğunda Mustafa Bey hemen arabadan indi. Onlar için kapıyı açtı ve dışarı çıktıklarında kapıyı kapattı. Her şey aynıydı, değişen bir pek de bir şey olmamıştı bu geçen iki yıl içinde. Sadece yeni dikilmiş menekşeler vardı etrafta ve birkaç da oturma yeri konulmuştu yetimhanenin bahçesine. Her şey aynı kalınca bir hayli mutlu olmuşlardı. Anıları silinmemişti ve etrafta dolaşmaya devam ediyordu.

 

Derin, yetimhaneye bakarken gülümsedi. Eylül ile az anısı yoktu bu koca dört duvarın arasında. Arkadaşı, onunla arkadaş olabilmek için çok şey yapmıştı ve Eylül'ün aklından da bunlar geçiyordu tam olarak. Aralarında geçen ilk diyalog, ilk tanışma tek tek zihinlerinde tazeleniyordu ve nasıl arkadaş oldukları da bunların arasındaki yerlerini yeniliyorlardı bir bir.

 

Yetimhanede birbirlerinin en yakını oluvermişlerdi. Derin insanları tekrar kaybetmekten korktuğu için arkadaşlık kurmayı istemezdi ve bu yüzden bir kişiyle bile konuşmazdı. Herkesten kaçar, odasının camdan dışarı bakardı. Kendi kabuğundan dışarı çıkmayı istemez ve orada yalnız başına zaman geçirirdi ama inatçı arkadaşı onun duvarlarını yerle bir etmiş, aydınlığa kavuşmasına yardımcı olmuştu.

 

Derin ne kadar ondan kaçsa da ne kadar onunla arkadaş olmayı istemese de onun inadına en sonunda yenilivermişti. Şimdi ise ölseler dahi ayrılmayacak bir bağ kurulmuştu aralarında ve onlar bu durumdan bir hayli memnundu. İkisi de birbirlerine bakıp gülümsediler. Mazinin tozları vardı gülüşlerinde.

 

Eylül, Derin'in koluna girdiğinde, güvenlik kulübesini bakışlarıyla işaret etti. "Ömer Ağabey'e uğrayalım mı? Özlemiştir bizi." genç kadın da ona hak verince, "Olur," dedi ve ikisi de kulübenin önüne, cam kısmın önüne kadar geldiler. Karşılaştıkları manzara alıştıkları bir şeydi.

 

Ömer Bey yetimhanenin güvenlik görevlisiydi. Ayriyeten de geceleri ek işte çalışıyor, günde en fazla beş saatlik bir uykuyla ayakta duruyordu. Durum böyle olunca Ömer Bey, ister istemez güvenlik kulübesinde uyuyakalıyordu ve bu durumu bildikleri için Ömer Bey'in uyumasını tuhaf karşılamıyorlardı.

 

Eylül, munzurca gülümsedi, onun bu haline anlam veremeyen arkadaşı, "Ne oldu?" diye merakla sordu. Onun bu sorusu üzerine genç kadın da soru sorarak ona cevabını vermiş oldu, "Ömer Ağabey'i uyandıralım mı?" Derin istemsizce gözlerini büyüttü. Hızla, "Ömer Ağabey zaten geceleri çalışıyor, yorgun olduğundan uyuyakalıyor. Bırak da adam uyusun," cevabını verdi. Eylül vazgeçecek gibi olsa da hemen yapmak istediği şeye odakladı kendini.

 

Omuzlarını umursamadığını belli etmek istercesine salladı. Ömer Bey'i seviyordu ama ona küçük bir şaka yapmasının da kötü olacağını düşünmüyordu. "Bir şey olmaz," diyerek Derin'i ikna edip rahatlatmaya çalıştı. "Hem Ömer Ağabey bizi görmezse üzülür. Biz yalnızca onu uyandıracağız, ne var bunda?" diyerek arkadaşının kanına girmeye çalıştı.

 

Derin ikna olmamıştı ama Eylül'e hak veriyordu. Buraya kadar gelip de Ömer Bey'e uğramamak olmazdı. "Peki, tamam," dedi Derin, her ne kadar içi rahat olmasa da. Eylül yüzündeki sinsi gülümsemeyle birlikte güvenlik kulübesinin camını sertçe tıklattı. Ömer Bey'i uyandıracağı için bir an kötü hissetse de hemen bu düşüncesini geri plana attı.

 

Ömer Bey, beklemediği bu hareket karşısında sarsılarak uyandı. Uyku sersemi bir şekilde etrafa bakarken ne olduğunu anlayamamıştı. Bakışları sesin geldiği noktayı bulduğunda gördüğü iki kişiyle birlikte hemen kendine bir çekidüzen verdi. Eylül, ona masum masum gülüyordu ve Ömer Bey sesin asıl kaynağının o olduğunu anlamıştı, bu da biraz olsun içinde hissettiği korku duygusunu yok etmişti.

 

Ömer Bey kızsa mı, yoksa sevinse mi bilemdi. Kızı yerine koyduğu iki kişi şu an da karşısında duruyordu. Yüzünde bir gülümseme yer alırken kulübesinden dışarı çıktı. Yaşlı adam uyku sersemliğini üzerinden atamamıştı. İlk adımları düzensizce ve gelişigüzeldi. Önünü görmüyormuş gibi onlara doğru yürüdü ve sahte bir tehditle işaret parmağını onlara salladı.

 

"Sizi küçük yaramazlar, müdüre şikâyet edeyim de görün gününüzü!" dedi her ne kadar kaşları çatılı olsa da yüzünde bir gülümseme vardı. Ömer Bey, onların muzip hallerine daha fazla dayanamayıp bir kahkaha attı. Yaşlı adam gibi iki kadın da dayanamayıp kahkaha attılar ve kahkahaları göğe yükseldi. Eskiden de böyle tehdit ederdi Ömer Bey onları ama ikisine kıyamadığı için hiçbir şey yapmazdı, amacı sadece uyarmaktı.

 

Ömer Bey kahkaha atmayı bırakıp, "E sizi hangi rüzgâr attı?" diyerek merakını gidermek istemişti. Derin kahkahalarının arasından zar zor bir şekilde, "Ziyaret için geldik," cevabını verdi. Eylül ve Derin, yetimhaneden çıktıkları gün bir söz vermişlerdi kendilerine. Her yıl mutlaka bir kez olsun yetimhaneye ziyaret için gelip çocuklarla ilgileneceklerdi. Orası onların büyüdüğü, sığındığı çatıydı. Tabii ki de her çocuk gibi aileleriyle birlikte büyümeyi istemişlerdi ama ellerinden gelen pek bir şey yoktu. İkisi de onlara ailelerinin baktığı gibi bakıp bir ailenin verebileceklerini veremezlerdi ama amaçları biraz olsun yüzlerini güldürüp yüklerini hafifletmekti.

 

Ömer Bey, onlara sarılmak için iki kolunu açtığında ikisi de hızla onun boynuna sarıldılar. Yaşlı adam, "Hadi daha fazla beklemeyin o zaman," dedi. İkisi de onu onaylamak için başlarını salladılar. Eylül, "Geçerken tekrar uğrarız," dedi ve Ömer Bey'in cevabından sonra yetimhaneye yöneldiler.

 

Yetimhane üç katlıydı ve küçük çocuklar için her kat ayrı ayrı renkteydi. İlk kat mavi, ikinci kat mor ve üçüncü kat ise pembe renklerine boyanmıştı. Küçük çocuklara etkinlik ve oyun olsun diye de en alt katta küçük çocukların yapmış olduğu el izleri bulunuyordu. Mavi rengin üzerinde her renkten bulunan el izleri hem insanı mutlu ediyor hem de o çocuklar için üzülmelerine vesile oluyordu.

 

Yetimhaneye girdiklerinde direkt olarak müdirenin yanına çıktılar. Tam da yemek saatine denk gelmişlerdi ve çocuklar yemekhanede olduğundan koridorlar boştu. Eylül kapıyı tıklatıp girince pek farklı şeyler görmemişti karşısında. Müdire Ayşe Hanım, yine bir yığın dosyanın arasında kaybolmuştu. Her zaman çok çalışmayı sevdiğinden bazı kişilere fazla gelen işleri seve seve yapardı.

 

Orta yaşlarına gelmiş olan kadın bir hışım başını kaldırdı dosyalardan. Odasına 'Gel' demeden girilmesine izin vermezdi ama gördüğü yüzlerle çatılmış olan kaşları eski halini aldı. Yüzüne bir gülümseme yerleşti anında.

 

Eylül içeri girince arkadaşı da peşi sıra içeriye girdi. Müdire Hanım vakit kaybetmeden masasından kalktı ve ikisine de sıkıca sarıldı. "Kuzularım Nasılsınız?" dedi, geleceklerinden haberdardı ve onları görmek günün yorgunluğunu birden üzerinden atıvermişti.

 

Eylül, "Biz iyiyiz de sen iyi misin sultanım? Gene geçmişsin işlerin başına, yorulup duruyorsun," konuşması bitince dudaklarını sarkıttı. Ayşe Hanım'ın kendini yormasına üzülüyordu.

 

Yaşlı kadın, onun yanaklarını sıkınca Eylül acı ile yüzünü buruşturdu. "Sen beni düşünme bu kadar," demesinin ardından yanaklarını bırakınca genç kız ellerini yanaklarına götürdü. Derin ise arkadaşının bu haline gülmek ile yetiniyordu.

 

Nihayet müdire Eylül'ün sorusuna cevap verdi, "Çok şükür ki iyiyiz. Çocuklara haber vermedim hadi gidelim de sürpriz yapalım, eminim onlarda sizleri çok özlemişlerdir," dedi şen şakrak bir sesle.

 

O, bazı insanlar gibi para için değil de çocukları sevdiğinden yapıyordu bu işi. Üç tane çocuğu olsa da yetimhanedeki çocukları onlardan bir gün bile ayırmaz, aynı kefeye koyardı.

 

Üçü birlikte aralarında başlayan ufak sohbetle birlikte yemekhaneye indiler. Öğle yemeği olduğu için bütün çocuklar yemekleriyle ilgileniyordu.

 

Irmak, yemek yerken kapıdaki hareketlilikle birlikte başını istemsizce yemeğinden kaldırdı ve kapıda duran üçlüyü gördü. Dalgın olduğu için Eylül ve Derin'in geldiğini fark edemedi ama sonra kafasına birden dank etti. Hızla başını tekrar o yöne çevirdi.

 

Onlar buradan çıkalı iki yıl kadar olmuştu. Onu unuttuklarını bile düşünmüştü Irmak. Genç kız, yetimhaneden çıkınca onları bulmayı düşünüyordu ama ikisi de gelmişti yeniden. Hızla kalktı ve onların yanına doğru ilerlemeye başladı.

 

Derin'in gözleri etrafta gezinirken tek bir yerde durdu sonra da ona doğru gelen gence karşı genişçe gülümsedi. Hafifçe başını çevirdi ve arkadaşının onu hâlâ daha fark etmediğini görünce yavaşça dirsek attı. Eylül ona bakınca çenesiyle işaret etti.

 

O da artık genci fark etmiş, Derin'in yaptığı gibi genişçe gülümsemişti. Yanlarına giderken heyecanlıydı genç kız, Derin ve Eylül onun için bir arkadaştan çok abla gibiydi. Onu yetimhaneye yerleştirendi onlar. Ona bir çatı verip koruyup kollayan insanları nasıl unutabilirdi ki?

 

Irmak yanlarına ulaştığında teker teker sarılmışlardı. Derin, "Nasılsın?" diye sormuştu arkadaşına. "İyiyim," dedi ve gülümsedi, ardından da ekledi. "Siz nasılsınız?"

 

"İyiyiz," diyerek karşılık veren kişi Eylül oldu. Ayşe Hanım onlara şefkatle ve mutluluk ile bakıyordu. Aralarındaki sevgi ile örülmüş olan bağ yüreğinin en derinine ulaşıyor, kalbinin huzur ile kan pompalamasına neden oluyordu. "Ben sizi yanlız bırakayım," diyerek lafa atlayınca üç çift göz üzerine yöneldi. "Ben de gidiyorum. Küçük bir işim var sonra gelirim," diyen genç Derin onların cevap vermesini bekledi.

 

Eylül onun nereye gideceğini bildiğinden ötürü sorma gereği hissetmedi. Onu onayladığını belli etmek için başını salladı ardından Irmak'a baktı ve sırıtarak onun koluna girdi. "Tamam sen git. Biz de biraz sohbet ederiz," dedi.

 

Genç kadın onlara son kez baktı ve arkasını dönüp yemekhaneden dışarı çıktı. Geniş ve uzun olan koridordan geçip merdivenlere kadar geldi, merdiven basamaklarını adımlamayı bitirdi ve bir zamanlar Eylül ile kaldığı odaya yavaşça girdi. İçerde birinin olmasından korkuyordu. Eskiden onun odasıydı ama şimdi değildi, yeni sahibinin kızmasından endişe ediyordu.

 

Kapıyı ardından kapattı. Sonra da çalışma masasındaki sandalyeyi alıp duvar kenarındaki dolabın önüne koydu. Ayakkabısını çıkardı ve uzanıp eliyle dolabın üstünü yoklamaya başladı ama eline sadece toz gelmişti. Biraz sağ tarafa elini götürünce parmaklarına değer sert cisim onu mutlu etmişti, sandalyede olmasa mutluluktan yerinde zıplayabilirdi ama kendini dizginledi. Hızla kavradı kutuyu ve kendine çekip iki eliyle tutmaya başladı.

 

Her şeyi öğrendiği gün avukatı vermişti ona bu kutuyu. Hiçbir zaman açmaya cesaret edememişti ve bu yüzden yanına almayı istememişti ama yine de gönlü bırakmaya razı gelmemişti.

 

Ayakkabılarını çabucak ayaklarına geçirdi ve sandalyeyi yerine koydu. Elindeki tozları da çantasından çıkardığı ıslak mendille giderdi. Derin bir nefes aldı.

 

Heyecanlanmıştı ama bu kutuyu burada açmayacaktı. Daha özel bir yerde olmalıydı bu. Kutuyu yavaşça çantasına koydu ve sarı renk koridoru aşıp basamakları inmeye başladı. Gözleri etrafta geziniyor, her bir anısı gözünün önünde canlanıyordu. Az bir zaman da değildi kaldığı 18 yıl.

 

Basamaklar bitince yemekhaneye yöneldi ama duyduğu tiz bir bebek sesiyle adımlamayı bıraktı, koridorun ortasında bekleyip sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Ses arkasında kalan odadan geliyordu. Merak edip oraya yöneldi.

 

Girdiği oda bebeklerin uyutulduğu odaydı. Sesin sahibine baktı. Biraz daha ağlarsa hepsini uyandıracaktı ve korktuğu başına gelmişti. O, beşiğin yanına gittiğinde bebekler ağlamaya başlamıştı. Kafası karışık şekilde beşiklere baktı. Hepsiyle teker teker ilgilenemezdi.

 

Bebeklerle ilgilenen kadın içeri girince Derin'i gördü. Burda yeniydi ve onu tanımıyordu. Bebeklere bir şey yapmasından korkarak, "Hanımefendi! Sizin ne işiniz var burada?" dedi bağırırcasına. Hayatta kimseye kolay kolay güvenen bir kadın olmamıştı.

 

Derin zar zor bakışlarını beşikten çekti. Beşikteki bebek çok güzeldi. Ağlamaktan kızarmış yüzü ve mavinin en güzel tonuna sahip gözleriyle çok tatlıydı. "Ben sadece ses için gelmiştim. Bu küçük hanım fazla yaramaz," dedi ve bakışları yine beşiğe kaydı.

 

"Buradan çıkmalısınız," dedi kadın, çelik gibi bir sesle ama Derin o küçük bebekten kendini alıkoyamıyordu bu yüzden kadının ses tonuna kafa yormadı. Kadın da bebekleri sakinleştirmeliydi. Çıkmak konusunda ikilemde kaldı. Onun tavrını değiştirmeyi umarak, "Ben Bahar Abla'ya bakmak için gelmiştim," dedi usulca, kadının sesi kadar bakışları da sertti bundan dolayı sesi içine kaçmışçasına düşüktü.

 

Bahar Hanım, bebek seslerini duyunca odaya doğru adımlamaya başladı. Öğle yemeği saati olduğundan tüm bebekleri uyutup yemekhaneye gitmişti. Yeni gelen dadıyı çağırsa da o kibarca reddetmişti. Bahar Hanım, kapıyı açıp içeri girince ilk olarak Derin'i fark etti. Hayretle kaşları havalandı, haberi olmadığı için onu burada görmek şaşırmasına sebep olmuştu ama bu sevinmediği anlamına da gelmezdi.

 

Karşılıklı konuşan iki kadın da gözlerini açılan kapıya çevirdiler. Derin gülümsedi. Bahar Hanım'ı da ayrı bir özlemişti ama önce bebeklerle ilgilenmeleri gerekiyordu zira bedenleri küçük olmalarına rağmen çok ses çıkarıyordular. İlk beşiğe gittiğinde emziği bebeğin ağzına verdi. Bebek susmasa da avunup emmeye başlamıştı. Onun haricinde dört çocuk kalmıştı. Bakışları beşiklerin üzerinde gezindi.

 

"Hoş geldin Derin," dedi Bahar Hanım, yüzünde bir gülümseme yer alırken, "Eylül de geldi mi?" diye sordu, bir yandan da hemen çaprazında kalan beşiğe yöneliyordu.

 

"Evet," dedi Derin cevaben, mavi gözleri onun yaptığı her şeyi bir bir izliyordu. Birçok kez Bahar Hanım'ı bebeklerle ilgilenirken izlemişti. Kadın her zaman bebekleri kucağına alıyor, onlar avunana kadar annesinin ona defalarca kez söylediği ninniyi söylüyordu. Kucağına aldığı bebeğe de böyle yaptı.

 

Yeni gelen bakıcı kadın merakına yenik düşüp Bahar Hanım'ın kulağına doğru, "Bu kız kim?" dedi fısıldayarak. Bahar Hanım," O bizim Derin'imiz. Bir de Eylül var vakti zamanında az mı bizi yordular?" dedi, bu soru kendineydi ve maziyi hatırladığı içindi. Kadın sadece onu onayladı.

 

Derin hâlâ daha önündeki bebeğe bakıyordu. Sanki onu ona çeken bir şey vardı ama o göremiyordu. Yer çekiminin kuvveti gibiydi, vardı ama soyut olduğu için kimse onu göremiyordu, genç kadın da tam olarak bunları yaşayarak hissediyordu. Bahar Hanım, "İstersen kucağına alıp salla," dedi onun bakışlarını görerek. Yoksa bebek ağlamaktan çatlayacaktı ve onlara yardım edecek bir kişiye de "Hayır." demezdi.

 

Derin ona bakmadan başını salladı ardından eğildi ve yavaş hareketlerle kucağına aldı, en son ne zaman kucağına bir bebeği aldığını sorguladı. Çok uzun zaman olmuştu ve bu süreyi hesaplaması zor değildi, tıpkı şimdi olduğu gibi vakti zamanında Bahar Hanım'a yardım etmişti ve onun ardından ilk defa bir bebek kucaklarındaydı.

 

Bebek hissetmiş gibi biraz daha ağlamanın ardından sadece mavi gözlerini dikip Derin'e bakıyordu, sakinleşmişti. Derin, "Adı ne?" diye sordu, gözlerini bebekten alamıyordu. Kitaplarda çoğu kez karşılaşmış olduğu "Büyülenmiş gibi." tabiri tam da şu ana uygundu. Adeta büyülenmişti ve bu büyünün bitmemesini içinden diliyordu.

 

"Onun adı Ceylin. Kapıya bırakmışlar, hem de yeni doğmuş bir bebeği," dedi Bahar Hanım hoşnut olmadığı sesinden oldukça belli oluyordu.

 

Derin bebeğe yaklaştı ve kulağına doğru, "Çok güzelsin Ceylin bebek," dedi. Burnunu ona yaklaştırıp kokusunu içine çekti. Parmağını yanağına uzattığında Ceylin hemen parmağını kavramış, mavi gözleri derin bir uyku için kapanmıştı. Derin onun bu haline kıkırdadı. Ardından kucağında sallamaya devam etti.

 

Bahar Hanım, sakinleşen bebeklerin ardından konuştu, "Çok tatlılar değil mi?" diye sordu. "Öyleler," dedi Derin, "Bu dünyanın en masum ve en temiz varlıklarılar." Ceylin'i minik elinin içine küçük bir öpücük kondurdu.

 

💫💫💫

 

Aradan bir hafta geçmiş, Derin hâlâ daha Ceylin bebeğin etkisinden çıkamamıştı. Her gece rüyasında onu görüyor, her gün sanki o yanındaymış gibi ağlamasını duyuyordu. Sebepsizce bunlar olurken bu durumun ne zaman ve nasıl geçeceğini hiç bilmiyordu. Bu durumdan artık bıkmıştı. Üzerindeki yorganı atıp lavaboya girdiğinde işlerini bitirip dolabından kısa kollu bir tişört ve bir etek alıp hızlıca üzerine geçirdi.

 

Odasından çıkıp direkt olarak mutfağa indi. Genç kadın, Melek Hanım'ın kahvaltıyı hazırlamaya başladığını gördüğünde kendisinin yapmak istediğini söyleyerek kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Derin, "Günaydın," dedi, Eylül mutfaktan içeri girdiğinde. Tezgahtaki kahvaltılıklarla uğraşırken arkadaşı cevap olarak, "Günaydın canım," dedi.

 

Genç kadın, arkadaşına yardım etmeye başladı. Sessizce kahvaltılıkları masaya koyduklarında sandalyelerine otudurlar ve tabaklarına yiyecek doldurup kahvaltıya başladılar.

 

Eylül, Derin'in suratından ve sessiz oluşundan yola çıkarak, "Sen iyi misin?" diye sordu. "Durgun gibisin." onun bu halini anlayamadığı için kaşları hafifçe kavislendi. Elindeki çatalı tabağının yanına bırakıp bütün odağını ona verdi.

 

Derin, ondan bir şey saklayacak değildi. "Aklım Ceylin bebekte kaldı. Onun böyle mavi olan boncuk gibi gözleri, pembe yanakları ve küçük bedeni gözümün önünden gitmiyor. Ben ne zaman ona bu kadar bağlandım hiç bilmiyorum ama tek bildiğim bir şey var ki o da Ceylin bebeğin bir anneye muhtaç olduğu." Eylül, onun kolunu sıvazladı. "Derin, senin çok güzel bir kalbin var," dedi ve ona hafifçe gülümsedi.

 

Derin, onun bu sözlerine gülümserken aklına gelen fikirle adeta gözlerinin içi parladı. "Ben Ceylin'i evlat edineyim mi? Çok güzel olmaz mı?" Eylül, onun bu hevesli halini bozmak istemiyordu ama onun düşünemediği gerçeği de söylemeliydi. "Derin, evlat edinmek için bir sürü prosedür var ve en önemlisi sen evli değilsin. Bekar birine evlat vermezler. "

 

Derin'in yüzü düştü onun bu sözleri üzerine. Haklı olduğunu biliyordu ama üzülmeden de edemedi. Onun halini fark eden genç kadın dilini ısırdı. Amacı onu üzmek değildi. "Derin, eğer seni kırdıysam..."diyerek olayı toparlamaya çalışan Eylül'ün lafını Derin kesti. "Sorun değil," dedi, arkadaşının onu kırmak için söylemediğini biliyordu. Eylül, onun üzerine gitmek istemeyerek yemeğine geri döndü.

 

🌸🌸

 

"Serhat Ağabey, şimdi Ceylin'in yaşayan bir akrabası var ve bu kişi de izin verirse Ceylin benim kızım olabilir öyle mi?" diye sordu Derin, doğru anlayıp anlamadığını teyit etmek için zira bir ara ciddi ciddi yanlış duyup duymadığını sorgulamıştı.

 

Babasının arkadaşı olan Avukat Serhat Bey'e gelerek Ceylin'i nasıl evlat edinebileceğini sormuştu. Bir dakika bile olsun duramamıştı Derin yerinde. İçinde oluşan umuda tutunuyordu ve olumlu bir cevap almayı diliyordu.

 

Sabah, kahvaltısını yapar yapmaz soluğu burada almıştı. Şimdi ise saat öğleden sonra üçe geliyordu ve onlar ise biriktirdiği bilgilerle birlikte bir sonuca varmaya çalışıyorlardı.

 

"Evet, eğer Ceylin'in akrabası izin verirse sen evli olmasan bile Ceylin'i yanına alabilirsin." Derin, içinde oluşan mutlulukla birlikte öyle bir gülümsedi ki, onun gülüşüne sanki yıldız tozları bulaşmış gibi gülüşü parladı. Onun bu haline Serhat Bey de kayıtsız kalmayarak gülümsedi. "Serhat Ağabey her şey için çok teşekkür ederim," dedi genç kadın içindeki heyecanın verdiği coşku ile.

 

"Lafı mı olur kızım, sen bana Kemal'in emanetisin." Derin, Babasının adı geçtiği için hüzünlense de hemen kendini toparladı. "Ben kalkayım artık," diyerek ondan müsaade istediğini belli etti. Serhat Bey, onun önüne bir kâğıt ve bir kalem bıraktı. "Bunlar, Ceylin'i evlat edinmek istediğinin yazılı bilgisi. Ben bunun dışındaki bilgileri sana aktaracağım." genç kadın başını salladı ve imza atacağı yere eline almış olduğu kalemle bir imza attı. İmzayı atarken heyecandan elleri titriyordu. Genç kadın, Serhat Bey onu uğurladığında Mustafa Bey'in açmış olduğu kapıdan arabaya geçti ve yerine oturdu.

 

Heyecandan içi içine sığmıyordu. Bir yandan da bu işin olmayacağını düşünerek içinde bir korku oluşuyordu. Karışık duygular içinde yüzerken derin bir nefes aldı ve eve varana kadar camdan dışarıya bakıp Ceylin ile geçireceği günleri hayal etmeye başladı.

 

❤❤

 

Her şeyi Eylül'e anlatan Derin, şimdi onunla birlikte karşılıklı salonda oturuyor, kahve içiyorlardı. Eylül, Derin'in heyecanla anlattıklarını küçük bir tebessümle dinliyor, onun bu hâli çok hoşuna giriyordu. Arkadaşı, O kadar mutluydu ki şu an, bunu bozacak en küçük şeye bile izin vermek istemiyordu.

 

"Düşünsene bizim büyüttüğümüz küçücük bir bebeği? Böyle bana anne diyen sana teyze diyen yerinde durmayan küçük bir prensesi. Çok güzel olmaz mı?" diye sordu Derin heyecanla. Bunları düşünürken yüzünde kocaman bir gülümseme hayat bulmuştu.

 

"Olur canım. Birlikte onu büyütürken uykusuz falan kalırız. Altını değiştirme kavgası yaparız," dedi hafif bir kinaye ile. İkisi de kahkahalarla güldüler ama o an için ikisinin de aklında Eylül'ün okumak için Amerika'ya gideceği yoktu ve bu sebeple bir süre daha kurdukları hayalleri birbirlerine anlatıp gülüştüler. "Ceylin için beşik alalım mı? Hem kıyafete de ihtiyacı olacak."

 

Eylül, böyle bir şeyin çok güzel ve hoş olacağını biliyordu ama Ceylin'i alamama gibi bir ihtimalleri varken bunun çok da güzel bir fikir olduğunu düşünmüyordu. Eğer Ceylin'i alamazlarsa bu Derin'i üzülmekten başka bir işe yaramayacaktı ama onun şu an ki heyecanını ve hevesini yok etmemek için, "Tamam," dedi. Arkadaşı mutlulukla gülümsediğinde ikisi de oturdukları koltuktan kalkıp hazırlandılar ve dışarı çıkıp arabaya yerleştiler.

 

Eylül'ün sürdüğü araba, alışveriş merkezinde durduğunda iki kız da kemerlerini çıkartarak arabadan indiler. Genç kadın, arabayı kilitledi ve ikisi de birkaç mağaza gezmeye başladılar. Beşinci mağazada Derin'in gözüne bir beşik takılmıştı. Ona doğru yürürken Eylül de onu takip etti.

 

Beşik pembe ve beyaz renkleri içeriyordu. Ara ara bazı renklerde bulunsa da çoğunluklu olarak pembe renk bulunuyordu. Derin, gördüğü beşik karşısında heyecanlandığını hissetti. Yanlarındaki satış görevlisi onlara beşiği anlatırken Derin, onu duymuyor gibiydi. Parmakları beşiğin üzerinde gezinirken genç kadın bu beşiği alacağını çok iyi biliyordu.

 

....

 

Aradan üç gün geçmişti ve çocuk esirgeme kurumundan gelen kişiler Derinlerin evini dolaşıp Ceylin'i almalarında bir sıkıntı olup olmadığını araştırıyorlardı. Odaları gezme işi bittiğinde Derin, Eylül ve gelen ikisi kadın, biri erkek olan üç görevliyle birlikte salonda oturuyorlardı. Ev sahibi olan iki kadın, onların dudaklarının arasından çıkacak olan cümleleri heyecanla beklerlerken birbirlerine destek olmak için ellerini sıkı sıkıya kavramışlardı.

 

Üç görevli kendi aralarında, ellerindeki küçük bir defterine, aldıkları notlarla beraber görüşlerini birbirlerine paylaşıp bir sonuca ulaşmaya çalışıyorlardı.

 

Derin yutkundu. Sarı saçlı, mavi gözlü ve görünüşünden otuzlu yaşların sonuna gelmiş olduğu belli olan kadın onlara rahatlamaları için tebessüm etti. Boğazını temizledi "Derin Hanım, öncelikle evinizi gezdik ve bu ev küçük bir çocuğun yaşaması için gayet de uygun ve konforlu. Ayrıca şirketinizin olması sizin para durumunuzun çok iyi olduğuna bir işaret ve Derin Hanım yüzünüzdeki heyecandan da Ceylin'i ne kadar çok istediğiniz belli oluyor. " Derin, utandığı için kızarırken sadece gülümsemekle yetindi, konuşursa eğer heyecandan kekeleyeceğini çok iyi biliyordu.

 

Kadın devam etti sözlerine, "Şu anda Ceylin'i almamanız için hiçbir sorun bulunmuyor. Ayrıca Ceylin'in üvey dayısı da onay verdi. Ceylin'i almanız içinse son olarak bizim de imzalayacağımız kağıtları imzalamak. İmza işi bittiğindeyse gün içinde Ceylin'i alabilirsiniz."

 

Derin heyecandan içi içine sığmazken, "Tamam, neresi imzalanacaksa imzalayayım," dedi bir çırpıda. Görevliler, imzaladıkları kağıtları bir kalemle birlikte Derin'in önüne bıraktılar. Derin ellerin titrese de hemen imzasını attı ve onunla konuşan sarı saçlı kadına verdi.

 

Derin ve Eylül üç görevliye kapıya kadar eşlik ettiler. Kısa bir el sıkışma faslından sonra ikisi Eylül'ün odasına geçtiler. Eylül'ün içinde oluşan hüzün şimdi de Derin'e de uğramıştı.

 

Genç kadın bavulunu çıkardı ve eşyalarını onun içine dolduramaya başladı. Arkadaşı da ona yardım etmeye başladığında iki kız da kısa bir süre içinde de eşyaları toplama işi bitmişti ve üç bavulun fermuarlarını çektiklerinde onları yatağın üzerinden alıp yere indirdiler.

 

Mustafa Bey'in de yardımıyla üç bavulu da arabanın bagajına yerleştirdiklerinde Eylül, hüzünle arkasında kalan eve baktı. Yaklaşık iki yıl kadar bu evde yaşamıştı ve Derin ile birlikte bu evde çok anısı birikmişti. Şimdi ise bunca zamana kadar yaşadığı evi ve can dostu olan Derin'i bırakacak olmak içinde bir yerlerde ağlama isteği uyandırıyordu bedeninde.

 

Burnunun direği sızlarken gözlerini kırpıştırdı. Şimdi sırası değildi ve daha yetimhaneye gideceklerdi. Mustafa Bey'in açmış olduğu kapıdan geçtiğinde Derin de onun arkasından arabaya geçti ve Mustafa Bey'in kullandığı araba yetimhaneye varmak için hareket etti. Araba yetimhaneye vardığında iki kadın arabadan indiler. Ayşe Hanım, kapının önünde bekliyordu onları. Derin ve Eylül, Ayşe Hanım'ın yanına gidip sarıldılar. Ayşe Hanım ayrıldıklarında gülümseyerek," Ceylin'i hazırladılar. Eşyalarını almak ister misin bilmiyoruz ama biz yine de onun eşyalarını toplattık. İstersen onları alabilirsin."

 

"Tamam, Ayşe Abla," diyen Derin onu onaylarken üçü de yetimhanedeki bebeklerin bulunduğu odaya geçtiler. Bahar Hanım, pembe battaniyeye sarılmış Ceylin'i, Derin'e teslim etmek için ayakta bekliyordu.

 

Derin, heyecanla ve hızla çarpan kalbiyle birlikte titreyen kollarını öne uzattı. Bahar Hanım ona gülümseyerek, "Ceylin'e iyi bak olur mu kızım?" diye sordu. Bir yandan da gözleri mutluluktan dolmuştu ve Derin'e minnetle bakıyordu. Bu yaşında bir çocuğu evlat edinmişti ve bu onun için bir hayli zor iken kabul etmişti. Bahar Hanım, fedakârlık yapıp bir çocuğu evlat edinen Derin için içten içe minnet duyuyordu.

 

"Bakarım, " dedi Derin. Bahar Hanım'ın sorusuna cevaben. Gözlerini, artık kızı olan Ceylin'e dikti ve şefkatle yüzüne baktı kızının. Kucağında sanki kırılabilecek antika bir vazo vardı da Derin bu kadar dikkatli taşıyordu Ceylin'i. Geç kalacaklarını söyleyerek iki genç kız ve Ceylin bebek yetimhaneden ayrıldılar.

 

Arabadayken Eylül de Derin de Ceylin bebeği seviyorlardı. "Yaa elleri minicik," dedi Eylül hayran hayran Ceylin'e bakarken. Bir yandan da parmağına sıkı sıkı sarılmış olan Ceylin'in küçük elini öperken. "Evet, çok küçük ve narin," dedi Derin, kişinin yüzünü şefkatle süzerken.

 

Araba, havaalanında durduğunda Derin üzgünce arkadaşına baktı. İkisi de arabadan indiler, Mustafa Bey bavullarla uğraşırken ikisi onu bekliyordu. Eylül ve Derin, Ceylin bebek aralarında olduğu için dikkatlice sarıldılar. İkisinin de gözleri dolarken, "Eylül, " diye fısıldadı Derin. Boğazı düğüm düğümdü. Şu hayattaki tek ailesi Eylül'dü ve ondan ayrı kalacak olmak Derin'i bir hayli zorluyordu.

 

Eylül, ona nazaran kendini sıkıyordu ve onun yanında değil de uçakta bol bol ağlamayı tercih ediyordu. "Yeğenime iyi bak," deyip burnunu çekti. Derin, boğazı düğüm düğüm olduğu için başını sallayabildi sadece.

 

Eylül'ün gideceği uçağın anonsu yapıldığında Eylül Derin'in ve Ceylin'in yanaklarının öptü. Uçağa giden koridora girmeden önce onlara el salladı ve Derin de aynı karşılığı aldığında burukça tebessüm ederek arkasını döndü ve gözyaşları yanaklarını bir bir ıslattı, tıpkı Derin'in de yanaklarını ıslattıkları gibi.

 

Loading...
0%