Yeni Üyelik
7.
Bölüm

🩵4. Bölüm🩵

@mavii_bulutt345

Mavinin Yeşili

 

Bölüm:4 -Kaybolan Umut Tohumları

 

Ceylin, ilaçların etkisiyle uyuyakaldığında Ege de hem yalnız olduğu hem de uykusu geldiği için İrem'in kucağına başını koymuş bir şekilde uyuyakalmıştı ve İrem kardeşinin siyah saçlarıyla oynuyordu, o huzurlu bir şekilde uyusun diye.

 

Bu sebepten ötürü odayı derin bir sessizlik ele geçirmişti. Dördü de geçmişe gitti. Hatırladıkları karşısında buruk bir tebessüm belirdi Derin'in yüzünde. İlk anda bağlandığı kızını her şeyden korumak istese de gerçekler kaçınılmaz bir hale gelmişti. Nerden bilebilirdi ki ansızın hayatına giren bir bebeğin onun merkezi haline gelebileceğini?

 

Bilemezdi.

 

Onu ilk yanına aldığında ellerini sıkı sıkıya kapatmıştı, kimse ona zarar vermesin diye ama şimdiyse parmaklarını hareket ettirip onu koruyup kollayamazdı, buna gücü yetmiyordu. Çaresizlik vücuduna yayılıyordu. Hızlı ve sinsi bir zehir misali...

 

Derin titrek bir nefes aldı, konuşulan olaylar, odaya sessizliğin ele geçirmesine vesile olmuştu. Uraz sadece Ceylin'e bakıyordu. Çok küçüktü bunca acıyı kaldırabilir miydi minicik bedeni? Aklından geçen soru içini titretti.

 

Eylül bu can yakan sessizliğe daha fazla dayanamadı, hemen söze girdi, "Şimdi ne olacak?" dedi. Hepsinin aklından bu soru geçmişti ama kimse buna bir cevap bulamıyordu. Bulanların ise tek bir cevabı vardı bu soruya lakin kimse bunu aklının bir köşesinden bile geçirmek istemiyordu.

 

Ölüm, bir insanı diğerinden ayırabilen güçlü bir etkendi. Derin buna dayanabilir miydi bilemiyordu. Kayıpları çok fazlaydı ve artık dayanacak gücünün kalmadığını hissediyordu.

 

Bunu düşünen Derin, nefes alamadı. Koskocaman odaya rağmen olduğu yerde küçüldüğünü, iliklerine kadar hissetti. Aklındaki fikri bir yana bırakarak gözyaşlarını sildi ve derin bir nefes aldı, yıkılmaması gerekiyordu. Yerinde dikleşti ve elini saçlarına daldırıp karıştırdı, ardından söze girdi, "Bugün doktor herkesten kan örneği alarak uygun iliğin kimde olduğuna bakacakmış," dedi. Bunları söylerken olacaklara kendi bile inanamıyordu.

 

Eylül "Tamam ama ya ilik bulunmazsa? Sonuç olarak..." dedi ama sözü Uraz'ın kaş göz işareti yapmasının ardından yarım kaldı. Uraz ona Derin'in halini anlatmaya çalışıyordu.

 

Derin ağlamamak için dudağını dişlese de teker teker düşüyordu gözyaşları. Kızını kaybetme ihtimali bile canını yakıyordu.

 

Eylülse bunun farkındaydı ama zamanı iyi değerlendirip Ceylin'i bu hastalıktan kurtarmaları gerekiyordu, bu yüzden duygularını bir kenara bırakıp çözüme odaklanmıştı. Elini Derin'in omzuna koydu ve destek olduğunu belli etmek adına sıktı. Derin'in yerde boş boş dolanan bakışları ona döndüğünde konuşmaya başladı, "Bak bardağın boş değil dolu tarafına bakalım tamam mı? Hem biz ne zaman düştüğümüzde kalkamadık ki? Şimdi de kalacağız ama ayağa kalkmak biraz daha zor o kadar. Bu sefer de ayağa kalkacağız merak etme sen," dedi umut dolu sesiyle. Ellerini Derin'in yaşlarla dolu yanaklarına koydu ve ardından yaşlarını yavaşça kuruladı.

 

Derin onu çekip sarıldığında Eylül'ün de yaşları akmaya başlamıştı. Uraz gözleri dolsa da başını iki yana salladı. Bu iki kadınla kesinlikle ama kesinlikle salya sümük ağlamak istemiyordu. En azından içlerinden biri sağlam kalmalıydı.

 

Sessizliğini, bu olaylar yüzünden düğüm düğüm olan boğazına borçlu olan İrem en sonunda konuştu, "Eylül haklı Derin, vazgeçemeyiz ve bu kadar çabuk pes edemeyiz. Ceylin'in sana ihtiyacı var, güçlü olmalısın."

 

Derin, başını salladı usulca. Hayatından eğer Ceylin de çıkarsa bu sefer dayanamazdı, toparlanamazdı en önemlisi ise tekrardan yaşayamazdı.

 

Uraz onlara çaktırmadan gözyaşlarını sildi ardından, "Melek Abla nerde?" diye sordu. "Bize güzel güzel yemekler yapıp ağımıza tıkması lazımdı," dedi ortamı dağıtmak için. Eylül bunun farkına varıp, "Belki de dünyadaki açlık sorununu daha fazla ilerletmek istemediğindendir," dedi. Uraz gözlerini devirse de altında yatan mesajı almıştı. Biricik arkadaşı hem onunla dalga geçiyordu hem de Derin'i neşelendirmeye çalışıyordu ki Uraz sert görünüşünün altındaki yumuşak tarafı bir tek onlara belli ederdi.

 

Eylül, Derin'den ayrılıp yüzünü kurulayan arkadaşına baktı. Onun üzülmesi canını sıkıyordu. Gözyaşlarını sildi ardından burnunu çekti.

 

Uraz tam Eylül'e karşılık verecekken Ceylin," Anne," demişti mırıldanarak. Konuşacak kadar gücü minicik bedeninde yoktu. Ceylin yeterince uykuyu alınca uyanmış ve de çok susamıştı. Derin hızla oturduğu yerden kalktı ardından yatağın boş tarafına oturup Ceylin'in önüne gelen saçlarını çekti. Alnından öpüp, "Söyle Bir tanem, ne istiyorsun?" dedi.

 

"Susadım," dedi dudaklarını büzerek. Derin hemen gözlerini odada gezdirdi. Su olmadığını anlayınca hızla bakışları Eylül ve Uraz'ı buldu.

 

Eylül dün alıp da içmediği suyu açtı ardından yatağın yanına gidip durdu. Derin ilk Ceylin'i dikleştirdi ardından suyu alıp küçük yudumlarla kızına içirmeye başladı. Küçük kız suyu yeterince içince şişeyi eliyle itti. Genç kadın kapağını kapattığı şişeyi sehpaya bırakırken Eylül de yatağın etrafında dolanıp Ceylin'in diğer boş tarafına oturdu.

 

Genç anne, Ceylin'in minicik ellerini kendi ellerine hapsetti ve yavaş yavaş tenini okşamaya başladı. "Anne ne zaman buradan çıkacağız? Canım sıkıldı." dedi. Gerçekten de sıkılmış, bunalmıştı. Ayriyeten hastanede bir iki defa aşı olduğundan hastanelerden biraz ürküyordu.

 

Derin, "Bugün içinde çıkacağız ama zamanı belli değil," dedi. Kan örneği alınmadan hastaneden ayrılamazlardı. Ceylin bunu duyunca dudaklarını büzdü. O, bir an önce eve gitmek istiyordu. Derin de bunun farkındaydı ama elinden pek bir şey de gelmiyordu.

 

Uraz da kalkıp yatağın yanına ve Ceylin'e bakmaya başladı. Aslında onu alıp lunaparka götürmeyi düşünüyordu ama hava durumunu da hesaba katmalıydı. Şubatın sonları bunun için çok uygun değildi, fikrinden vazgeçip, "Buradan çıkıp eve gittiğimizde de bizi büyük bir çikolatalı pasta karşılayacak ama biz ne kadar çok burada kalırsak o kadar büyük olur çünkü yapımı uzun sürecek." demesinin ardından ona gülümseyip göz kırptı. Aklına gelen ilk bahane bu olmuştu ama ona baktıkça amacına ulaştığını anlayabiliyordu.

 

Ceylin heyecanla ellerini çırptı. Sonra da gülümsedi. Pembe yanakları ve masmavi gözleriyle annesini gülümsetirken, "Şimdi gitsek?" diye sordu Pastanın adını dahi duyduğunda hemen onu yemek istiyordu. Pek bekleyebileceğini düşünmüyordu küçük kız.

 

"Evet Uraz Abi," dedi Ege, onun gibi hemen eve gidip pastadan yemek istiyordu. Ceylin gibi yaşı küçük olduğundan birkaç harfi telaffuz edemiyordu. Üç kadın da yüzlerinde hoş bir tebessümle onları izliyorlardı, bu durumda dahi onları mutlu eden yine Ege ile Ceylin idi.

 

"Ama şimdi gidersek çok büyük olmaz," diyen genç adam duraksadı. Aklına bir bahane gelmediğinden stresle dudağını dişledi. Derin, Uraz'ı daha fazla germemek adına konuştu. "Uraz Ağabey'ini duydun kızım, pasta yoksa büyük olmaz," cevabını alan Ceylin dudaklarını sarkıttı, bu cevap onu tatmin etmemişti ama vereceği bir cevabı da yoktu.

 

Ege, oluşan sessizlikten faydalanıp, "Seninle oyun oynayalım mı Ceylin? Oyuncaklarımı getirdim," dedi ve koltuktaki çantasını işaret etti. "Tamam oynayalım Ege," dedi Ceylin.

 

Eylül pantolonunun arka cebinden telefonunu çıkardı ardından pencerenin önüne ilerledi, Ceylin'in duymaması gereken bir şey olur diye tedbir amaçlı pencerenin yanına kadar gelmişti. Derin ve Uraz birbirine baksa da onun ne yapmak istediğini anlamamışlardı lakin birazdan öğrenecekleri için sorma gereği duymadılar. İrem ise bir şeyler anlamak için onu izliyordu.

 

Eylül telefonun tuş kilidini açtı ve Melek Hanım'ın numarasını bulup aradı. Üçüncü çalışta açılmıştı telefon. Melek Hanım hemen," Nasılsınız? Ceylin iyi mi? Ah siz şimdi iyi de uyuyamamışsınızdır. Aç mısınız? Ay! Bendeki de soru tabii ki acıkmı..."

 

O, böyle devam ederken Eylül, "Sakin ol Melek Abla," dedi ve bunun üzerine Melek Hanım tebessüm etti. Eylül onu çok iyi tanıyordu, lafa girmeseydi eğer devam edecekti sözlerine. Asıl konuya girmesi gerektiğini düşünerek, "Ceylin ve Ege büyük bir çikolatalı pasta istiyor. Onlar için bir pasta yapar mısın?" diye sordu ve çocuklara döndü. Onların mutlulukları görülmeye değerdi.

 

"Çikolatalı pasta yiyeceğiz," dedi Ceylin sevinçle. Ege de gülümserken Uraz, onu onayladı, "Evet prenses," dedi ve Eylül konuşmaya kaldığı yerden devam etti. "Bizim hastanede biraz daha işimiz var. Sen bizi merak etme."

 

"Tamam. Gelirken haber verin de yemekleri hazır edeyim olur mu?"

 

"Olmaz mı? Sen iste yeter. Neyse ben seni fazla tutmayayım. Görüşürüz," dedi Melek Hanım da, "Görüşürüz." dediğinde telefonu kapatıp pantolonunun arka cebine tekrardan yerleştirdi genç kadın.

 

Genç kadın eski yerine oturup, "Acıktınız mı?" diye sordu ve cevap beklemeden ekledi, "Vallahi ben kurt gibi açım. En son ne yediğimi ya da ne zaman yediğimi bile hatırlamıyorum."

 

Konuşması biter bitmez hep bir ağızdan, "Evet." cevabı gelince tüm bakışlar Uraz'a çevrilmişti, bu konuşmadan ondan rica etmek oluyordu. Genç adam hepsiyle göz teması kurdu ve konuştu. "Tamam tost alıp geliyorum," dedi ve odadan çıktı. Onun ardından da Derin, çocuklar oynayabilsin diye İrem'in yanındaki boşluğa geçip oturdu.

 

İrem, hasta yatağında oynayan Ceylin ve Ege'ye bir bakış atıp Derin'e döndü. "Sen iyi misin?" diye sordu usulca. Arkadaşının tüm bu yaşananlardan hem ruhen hem de bedenen etkilendiğini fark edebiliyordu.

 

Derin, yutkunurken, "Bilmiyorum. Bir yanım umut ederken diğer yanım çok karamsar yaklaşıyor olaya. Aklım, kızım için endişelenmeyip sakin kalmamı isterken kalbim ise kızımı öyle gördükçe acı çekiyor. Önümdeki bilinmezlik içinde boğulmaktan korkuyorum İrem. Ben kızıma bir şey olacak diye çok korkuyorum." Derin'in son sözleri ağzından bir fısıltı gibi çıktı.

 

Eylül, Derin'in yanında olmasının avantajını kullanarak ona sarılırken, İrem de kollarını iki bedene doladı. Derin, ağlamamak için kendini kasarken oyun oynayan kızına bakıp sakinleşmeyi ve bir an önce mantıklı bir şeyler düşünmesi gerektiğini anladı.

 

"Derin, kızın iyileşecek inan bana," dedi İrem. "Sen onun annesinin ve o sana çok fazla benziyor. Senin gibi bir kez olsun pes etmeyi düşünmüyor." bu dediği kesinlikle dış görünüş ile ilgili değildi. Demek istediği Ceylin'in karakter ve hareket yönünden Derin'e benzediğiydi.

 

Derin, içinin az da olsa bu sözler üzerine kıpır kıpır olduğunu hissetti. Ceylin onun öz kızı değildi ama onların böyle birebirlerine benzediklerini duymak onu az da olsa mutlu etmiş, kötü olan moralini şimdilik düzeltmeye yetmişti.

 

.....

 

Aradan geçen on dakikanın ardından Doktor Yeşim, Ceylin'in durumu için odasından ayrılmıştı. Kapıyı çalıp odaya girdiğinde tüm bakışlar ona dönmüş, Eylül'ün herkesin morali biraz olsun düzelsin diye anlattığı konu yarım kalmıştı. Doktor bunu fark etti ve mahcubiyetle, "Özür dilerim, bölmek istemezdim." dedi.

 

Derin, "Önemli değil. Bir sorun mu var?" diye sordu çünkü doktorun geleceğinden haberi yoktu. Yüzünde nezaketen bir gülümseme bulunsa da bu sadece tedirginliğini saklıyordu. Doktor Yeşim, "Bir sorun yok Derin Hanım sade-" yarım bıraktı cümlesini ve bu onu dinleyen üç kadını da merak içinde bıraktı.

 

Yeşim Hanım aslında hastalık mevzusunu Ceylin'in yanında açıp açmama arasında gidip gelmişti. Derin, Ceylin'e bu konuyu açmamışsa eğer işler sarpa sarabilir, Ceylin daha da fazla korkabilirdi.

 

Doktor Yeşim ona merakla bakan üç kadını daha fazla bekletmemek adına, "Şey, ben sadece Ceylin'in durumunu kontrol etmek için geldim," dedi. Odadakiler rahat bir nefes aldı. Doktor Yeşim yatağın ayak ucunda bulunan masaya ilerledi ve üstünden hastaların bilgilerini içeren dosyayı aldı. Önlüğünün sol cebindeki kalemi aldı ve üstüne basarak ucunun çıkmasını sağladı.

 

Oda sessizdi ve üç çift göz odaya gelen kadını izliyordu. Doktor, bu durumdan biraz rahatsız olsa da ses etmedi. Dosyanın ilk kapağını açıp gerekli yerleri işaretlemesinin ardından yine kalemin üstüne basarak ucun içine girmesini sağladı ve başını kaldırarak Derin'e bakmaya başladı.

 

Derin kaşlarını çattı. Doktorun bir sıkıntısı vardı ve farkındaydı ama bu sıkıntı neydi bilmek istiyordu. Eylül ve İrem de onu gibi bunu fark etmiştiler ama bunun Ceylin ile ne ilgisi var onu çözemiyordu.

 

Doktor Yeşim, "Derin Hanım sizinle dışarıda konuşabilir miyim? Yani müsait iseniz," dedi, odada değil de dışarıda konuşmanın daha iyi olduğunu düşünerek. Derin başını sallayıp doktorla birlikte dışarı çıkarken, Eylül kaşlarını çatarak çıkan ikiliye bakıyordu.

 

Ceylin ortamın havasını pek fazla sevmemişti. Mavi gözleri Eylül'ü bulduğunda, "Bir, şey mi var Eylül Abla? O doktorla annem neden çıktı?" sormadan duramayan küçük kız bir cevap bekliyordu.

 

Genç kadın, Ceylin'in konuşmaya başlamasıyla bakışlarını ona çevirmiş ve o konuşmayı bıraktığında konuştu, "Bilmiyorum kuzum, doktorla hiç konuşmadım. Siz Ege'yle oyun oynamaya devam edin, korkulacak bir şey yoktur sen merak etme." duraksadı ve bakışlarını arkadaşına yöneltti. "Ben bir bakıp geleyim." dedi. Arkadaşını yalnız bırakmak içine sinmemişti.

 

Ceylin başını usulca salladı. Eylül, İrem'e dönüp, "Sen çocukların yanında durur musun? Ben bir Derin'e bakayım." İrem arkadaşına gülümseyip, "Evet dururum ben. Sen git Eylül." demesinin ardından genç kadın başını salladı ve seri adımlarla dışarı çıktı.

 

Doktor Yeşim, "Derin Hanım size dün de söylediğim gibi bugün kan örnekleri alınacak. Bunu isterseniz yarım saat sonra yapabiliriz, acelesi yok ve Ceylin'in telaş etmesini istemem," dedi. "Beni sizi çağırırken gördü, bir şey olduğunu düşünüp korkabilir."

 

Derin kazağının ucunu parmağına doladı. Doktora hak veriyordu. Bu yüzden de sadece başını sallayarak ona cevap verebildi, konuşursa eğer akmak için zorladığı yaşları her an bir bir yanaklarındaki yerlerini alabilirdiler.

 

Çıkacak olan sonuç zaten belliydi ve bu da canını yakıyordu. Ceylin onun öz kızı değildi ve bu sonuç çıktıktan sonraki hayal kırıklığına dayanabilir miydi bilemiyordu. Bunu artık itiraf etmesi gerektiğini düşünerek cümlesine başladı genç kadın.

 

"Ceylin benim öz kızım değil. Yani uygun iliğin bizde olması imkânsız gibi bir şey," dedi Derin, bu tür konularda açık sözlü olmalıydı. Bu gerçeği birine söylemek onu her zaman tedirgin ederdi zira bunu her an Ceylin öğrenebilirdi. Kafasında kırk tane tilki dönüyordu ve kuyrukları bir kez bile olsun birbirlerinde değmiyordu.

 

Doktor Yeşim bir hayli şaşırmıştı. Ceylin çok fazla olmasa da Derin'e benziyordu. Fiziksel olarak benzettiği kadar ruhen de onları benzetiyordu. Anne-kız pes etmedikleri gibi mücadele etmekte de son derece kararlıydılar. Hem insanlar kendi öz çocuğuna bile bakmazken Derin elinden geldiğinin en fazlasını yapmaya çalışıyordu Ceylin için. Doktor Yeşim, Derin'e karşı merhametle baktı, onun bu hareketi saygı duymayı hak ediyordu.

 

Eylül odadan çıktığında ikiliyi görmüş ve onların yanına doğru yöneldi. Meraklı olduğu için seri adımlarla ilerledi. Eylül, "Bir şey mi oldu?" diye sordu. Doktor ve Derin'in odadan ayrılması onu biraz meraklandırmış, biraz da korkutmuştu.

 

İki kadının bakışları Eylül'ü bulmuş ve doktor cümlesine başlayamamıştı. Bunu fırsat bilerek kuracağı cümleyi aklında tasarlamaya başladı. Derin ona bir açıklama borçluydu. Arkadaşı doğal olarak meraklanmıştı bu yüzden boğazını temizleyip, "Dün sana söylemiştim. Bugün test yapılacağını." Eylül hatırladı ve başıyla onayladı onu. Genç kadın devam etti sözlerine, "Doktor Hanım onun yarım saat sonra olacağını söyledi," dedi ve Derin'in bakışları Eylül'den doktoru buldu.

 

"Evet ve Derin Hanım size gelirsek kan bağının olması her zaman işe yaramaz. Kan bağı olup da iliğin uymadığı çok kişiyle karşılaştım. Her zaman kan bağı veya akrabalık ilişkisi yeterli gelmiyor. O yüzden konuya fazla karamsar bakmayın ve lütfen gönlünüzü ferah tutun," dedi.

 

Eylül konuşulan konuyu anlamıştı bu yüzden sorma gereksinimi hissetmedi. Derin, doktorun sözlerinden sonra biraz olsun rahatlasa da içinde var olan korkuya engel olamıyordu. Kötü bir şeylerin olacağını hissediyordu ve bir kez daha ayakta dimdik durabilir miydi bilemiyordu.

 

Doktor Yeşim, "Ben gerekli işlemleri yapıyorum. Odanıza bir hemşire gönderirim ve o da sizden kan alır. Bu kan sonucu yaklaşık olarak bir hafta içinde çıkar ve biz sizi hastaneye çağırıp bilgilendiririz ardından da durumu değerlendirip tedavi için ne yapmamız gerekeceğine karar veririz," dedi son bir bilgilendirme yaparak.

 

Doktor, müsaade isteyerek yanlarından ayrılmıştı. Eylül, arkadaşında oluşan durgunluğu hemen fark etti. Doktorla konuştuktan sonraki Derin ile odada konuştuğu Derin arasında bayağı bir değişim vardı.

 

Derin, kadın doktor gitse dahi kafasındaki düşüncelerden kurtulamamıştı. Kızı için elinden gelenin en fazlasını yapacaktı. Odaya yöneleceği anda Eylül onu kolundan tutarak durdurdu. Arkadaşıyla konuşması gerektiğini hissediyordu. Öte yandan konuşabilmek için başka zamanları da olamayabilirdi.

 

Derin bakışlarını istemeye istemeye ona çevirdi. Arkadaşının onu çok iyi tanıdığını biliyor ve onun hal ve mimiklerinden nasıl bir ruh halinde olduğunu tahmin ettiğinin farkına varıyordu. Eylül'ün onunla konuşmak için durdurması içini biraz daralttı. Oysaki o daha fazla bu konuyla ilgili konuşmak istemiyordu. Konuyu duydukça tüyleri diken diken oluyordu, bu yüzden ondan kaçıp dinlememek onun için en iyisi olacaktı.

 

Derin, "Ben daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyorum ve lütfen bana bir şey sorma," dedi. Arkadaşının onu düşündüğünü anlayabiliyordu ama şimdilik konuşmamaları daha iyiydi. Aksi takdirde onu istemeden kırabilirdi, kafası yerinde değildi. Düşünmekten başı ağrımaya başlamıştı. Tekrar tekrar aynı şeyleri konuşmak istemiyordu artık.

 

Eylül kelimelerini yuttu, bunu onun iyiliği için yaptı. O, zaten bitik bir haldeydi, arkadaşını boşu boşuna daha fazla üzmek istemedi. "Tamam," cevabını vererek sustu.

 

Derin, Eylül'e belli belirsiz gülümsedi. Onun için içindekileri tutması ve onu düşünmesi iyi hissettirmişti.

 

Bu konuşmaların ardından içeri girdiler. İrem merakla, "Doktor kötü bir şey mi dedi?" diye sordu. Derin yerine oturduğunda, "Hayır, sadece kan örneği alınması için bir hemşirenin geleceğini haber verdi," diyerek arkadaşının merakını giderdi.

 

İrem de onun düşündüğü gibi kan bağı olmaması yüzünden sonuçların negatif çıkacağını düşündüğü için, "Derin," dedi usulca ve bu söyleyecekleri yüzünden arkadaşını üzmekten korktuğu için duraksadı. "Ceylin senin öz kızın değil. Buna rağmen kan örneği alınacak mı?" odada oynayan iki çocuk onları duyamasın diye fısıldadı ama Derin onu duymaktan çok dudak hareketlerinden anlayabilmişti, baş ağrısı öyle bir raddeye gelmişti ki kulakları çınlıyordu.

 

Genç kadın, derin bir nefes aldı ve konuştu, "Doktor Hanım iliğin illa kan bağı olan kişilerde bulunmadığını söyledi. Yani bizim de iliğimiz Ceylin'e uygun olabilir, bunu test sonuçları belli edecek." İrem, anladığını belli edercesine mırıldandı. Odaya bir sessizlik çökerken odadaki tek ses Ceylin ve Ege'nin oyun oynarlarken çıkardıkları seslerdi.

 

Bu konuşmalarının üzerinden yaklaşık beş dakika sonra da Uraz girmişti odaya, elindeki tost dolu poşetle birlikte. O gelene kadar geçen süre içinde de hastanenin dağıttığı yemek odaya getirilmişti, Derin de yemek istemeyen kızını ikna ederek yemesine yardım ediyordu.

 

Yemeklerin yenmesinin üzerine herkes tokluk hissinin verdiği bir uyuşukluk ile olduğu yere çökerken odanın kapısı çaldı. Herkesin bakışları kimin geldiğini görmek için kapıya döndüğünde hemşire içeriye gidiyordu. Gelme sebebini izah etti, "Geçmiş olsun. Beni Doktor Yeşim gönderdi kan almam için," dedi.

 

Üç kadın, konuştukları için anlamışlardı gelme nedenini. Uraz, bugün kan alınacağını biliyordu ama zamanını bilmediğinden ilk başta şaşırsa da kimseye fark ettirmeden toparlamıştı kendini. Bu elinde sonunda olacaktı ve tek dileği ilik nakli için içlerinden birinin uygun aday olmasıydı. İkinci bir ihtimali dahi aklına getirmekten çekinirken kızı için korkan arkadaşına istemeden baktı. Kendi perişan haldeyken arkadaşının nasıl dayanabileceğini düşündü.

 

Ceylin gözlerini büyüttü, kendini bildi bileli iğneden korkuyordu. Hemşirenin kim ve ne için geldiğini bilmediğinden yutkundu. Kalbi hızlı hızlı atarken gözlerini sıkıca yumdu. Tekrar açtığında tüm bakışlar onu bulmuştu. Gözleri annesini bulduğunda sordu, "Anne, kan iğneyle alınıyordu değil mi?" bunu bilmesine rağmen cevabın farklı olmasını umarak sormuştu. Hemşirenin dedikleri üzerine aklına ilk olarak iğne gelmişti. Bu iğne korkusu çok fazlaydı.

 

Derin kızını rahatlatmak için onun saçlarını okşadı. "Anneciğim, sana değil bize yapılacak o iğne. Yani senin endişelenmene gerek yok," dedi ve içinden Ceylin'in biraz olsun rahatlamasını umdu. Kızının korkusunu bilmekten ziyade vücudunun buna verdiği tepkileri mavi gözleri ile görebiliyordu.

 

Ceylin dudaklarını büzdü ardından kollarını göğsünün altında birleştirdi. Annesine veya arkadaşlarına iğne yapılmasını istemiyordu. "Ama ben size de iğne yapılmasını istemiyorum, " diye mızmızlandı Ceylin. Eylül, "Sen merak etme, hem iğne yapılırken bizim hiç canımız yanmıyor. Değil mi Uraz?" bakışları yanındaki Uraz'ı bulmuş ve onu onaylaması için dirseğiyle dürtmüştü Eylül.

 

Uraz, " Evet," derken ayağa kalktı. "Sen korkuyorsan biz başka bir yerde kan alabiliriz," bunu odaya gelen hemşireye bakarak söylemişti ve onaylayıp onaylamayacağını anlamaya çalışıyordu. Kadının bu küçük ricalarını geri çevirmeyeceğini umuyordu. Hemşire, "Evet. Yani göremeyecek kadar korkuyorsan olur. Başka bir yerde alabiliriz," dedi anlayışla.

 

Ceylin en sonunda pes etti. Annesinden daha fazla ayrı kalmak istemiyordu, "Burada alabilirsiniz," dediğinde Derin buna bir hayli şaşırdı. Kızını çok iyi tanıyordu. Bu iğneyi görmek bile istemediğini düşünmüştü. "Korkmaz mısın?" diye sormadan edemeyen genç anne, kızına bakıyordu. Ceylin aslında korkuyordu ama yalnız kalmak da istemiyordu. Bu yüzden buna bir süre de olsun katlanmayı göze almıştı.

 

"Ben arkamı dönerim. Öyle olmaz mı?" dedi heyecanla. Derin gülümsedi, kızı en azından korkusunu bir şekilde yenmeye çalışıyordu, böyle olduğunu düşündü, "Peki, öyle olsun." dedi. Bunun üzerine kollarını kan alımı için hazırladılar.

 

Hemşire cebinden iğneyi çıkardığı anda Ceylin hemen başını cama çevirdi ve dışarıyı seyretmeye başladı. Hemşire dördünden ve Ege'den de kan aldıktan sonra tekrardan 'geçmiş olsun' demiş ardından başka bir hastayla ilgilenmek için odadan ayrılmıştı.

 

Uraz'ın telefonunun sesi doldurdu odayı. Üç kadının bakışlarına ona döndüğüne genç adam, üç çift gözün önünde ceketinin sol cebinden çalan telefonu eline aldı. Arayana baktığında sekreterinin aradığını gördü. Onun gibi bunu gören Derin ve Eylül'ün gözleri kesişti. Bugün çok önemli bir toplantıları vardı ama kendi dertlerinden bu toplantı akıllarına bile gelmemişti. Uraz telefonu açıp kulağına koydu. Bir bacağı da sıkıntıyla titriyordu. Sekreterinin onu niçin aradığını tahmin etmekten öte biliyordu

 

"Evet." dedi, karşı tarafın konuşmasını bekleyerek. "Uraz Bey kusuruma bakmayın rahatsız ediyorum ama siz de biliyorsunuz ki bugün yeni iş ortaklarınızla bir toplantınız var," dedi sekretei ve saate bakıp yutkundu. Onların hiçbirini göremeyince bir hayli endişelenmişti. Misafirlerine söyleyebileceği bir bahanesi de yoktu. Bu toplantı gerçekten önemliydi. Herhangi bir aksaklık her şeye mal olabilirdi ve bunu bilmesi onu olduğundan daha da fazla geriyordu. Kadın, açıklamasına devam etti. "Ve bu toplantı yaklaşık yarım saat sonra."

 

Uraz'ın bacağındaki eli sıkıntıyla boynuna çıktı. Orayı sanki kaşınan bir yer varmış gibi ovmaya başladı. Aklından bu duruma çözüm olarak binbir türlü düşünce geçiyordu. Onun bu gergin halini gören Derin, "Sen istersen şirkete git, bizim yokluğumuzu da gidermiş olursun," diye önerdi. "Ceylin'i de eve bırakır bırakmaz Eylül ile biz de geliriz."

 

"Hayır hayır siz gelmeyin, dünden beri çok yoruldunuz. Ben hallederim," dediğinde Derin itiraz etmek için ağzını hareket ettirdi ama onu genç adam durdurdu. "İtiraz kabul etmiyorum."

 

"Derin haklı. Holding bizim sorumluluğumuz altında. Birimizin ona göz kulak olup yönetmesi gerekli," dedi Eylül lafa karışarak ve devam etti. "Hem çok yorulduk. Bir güncük Uraz bizim işlerimizi de yapsa sorun olmaz bence."

 

Uraz, telefonu kulağında olduğundan başını salladı, "Ben gelene kadar gelen misafirlerimizi ağırlayın ve biraz beklemelerini rica edin. Ben de hemen geliyorum," cevabını verdi.

 

"Peki Uraz Bey," diyerek telefonu kapatan sekreter onun dediklerini yapmak için hemen yerinden kalktı. "İrem siz gelebilirsiniz değil mi?" diye sordu karısının başına küçük bir öpücük kondururken. İrem, ona anlayışla gülümsedi. "Sen düşünme bizi. Biz geliriz."

 

Uraz, başını onaylarcasına salladı. Ege'yi de öptüğünde Ceylin'in yanına gitti ve yatak başlığından destek alarak eğildi. Ceylin'in başına ufak bir öpücük kondurup küçük kızın gözlerine bakmaya başladı. " Uslu bir kız oluyorsun tamam mı?" dikleşirken burnundan öpmüştü. "Tamam," cevabını aldığında gülümsedi.

 

"Bu üç kadın da sana emanet küçük hanım. Onlar pek kendilerine bakabilecek gibi değiller de," dedi yüzünde hınzır bir gülümseme ile. Ceylin kıkırdadı. Arkadaşlarını sinir ettiğini biliyordu ama amacı onları mutlu etmekti. Her daim kötü olmazlardı. Bu durumu hem Ceylin'e hem de kendilerine zehir edemezlerdi.

 

Eylül gözlerini devirdi. Ayağa kalktı ardından Uraz'ın kolundan tutu, "Hadi kardeşim, seni bekleyen bir şirket var hadi. Senin yüzünden batacağız yoksa," bir yandan da kapıya kadar sürüklüyordu onu.

 

Uraz, "Yalan mı söyledim ben? Doğruya doğru," dedi kendini savunurcasına ve kendinden emin sesiyle. Derin, ayağa kalkıp yatağın boş tarafına oturdu ve bir kolunu Ceylin'e doladı. Küçük kız fırsattan istifade başını annesinin göğsüne yasladı. Derin, Ceylin'in kulağına fısıldayarak, "Çocuk gibiler değil mi? Sanki büyümeyi unuttular." Hafifçe kıkırdadı.

 

Derin'in kulaklarına kızının mutlu kıkırtısı ulaştığında genç kadın yüreğinde bir sıcaklık hissetti. Mis kokulu bahçelerin üstünde uçan özgür bir kuş gibiydi şimdi Derin. Kızının mutlu olması ona güç kuvvet veriyordu.

 

Etrafındaki görüntü bir çiçek bahçesindeymiş hissi uyandırırken, kızının bu mutlu halleri özgür bir kuşun havada süzülmesi gibi gelmişti ona. O uçan kuş gibi tenine değer serin rüzgârı, burnuna gelen o mis kokuyu ve çiçeklerin o muhteşem görüntüsünün tarifi Derin için o anlardı.

 

Eylül sinirle Uraz'ın kolunu cimciklediğinde, Uraz acıyla ondan uzaklaştı ve yüzünü buruşturup kolunu ovmaya başladı. "Zalim misin kızım ya!" canı yandığı için sözlerini sitemkâr bir sesle söyledi.

 

Eylül kollarını göğsünün altında birleştirdi. Omzunu silkeleyip, "Kendimi kötülüklerden koruyup başkalarına kanıtlıyorum." bu cümlesi demin onun sarf ettiği cümlelere karşılık olaraktı. Uraz ellerini birbirine vurarak Eylül'ü alkışladı. Derin'e bakıp, "Bu zalimle sana iyi günler," dedi ve kapıya yakın olmasından faydalanarak hemen kendini dışarı attı.

 

Eylülse arkasından, "Sen bir benim karşıma çık bak bakalım bu zalim sana neler neler yapacak." dese de yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Onun cümlesinin ardından Derin, "İkinizi de büyütemedim ben." dedi ama bu bir sitemden çok onların bu küçük çaplı kavgalarına karşılık olarak bir anne edasıyla hareket etmesinden dolayıydı. Eylül, ona burukça gülümsedi. "Peki ya büyümek isteyen kim ki?"

 

 

 

 

Loading...
0%